Dünya Dönüyor => Edebiyat => Yazarlar => Konuyu başlatan: Mercey - Ekim 16 2007, 17:56:14
Başlık: Charles Bukowski
Gönderen: Mercey - Ekim 16 2007, 17:56:14
Charles Bukowski (16 Ağustos 1920 – 9 Mart 1994), asıl adı Heinrich Karl Bukowski olan Amerikalı yazar ve şair. Yapıtlarında bazen Henry Chinaski ismini de kullanmıştır. Hayatının çoğunu ABD'nin Los Angeles şehrinde geçirmiştir. Eserlerinde genellikle toplum dışı insanları ve depresyonu konu alması ve alkolizme yakın bir hayat tarzını anlatmasıyla ünlüdür.
Hayatı I. Dünya Savaşı'nın sonlarında Almanya'ya askeri hizmet nedeniyle gelen Polonya asıllı Amerikan bir babanın ve terzilikle uğraşan Alman bir annenin çocuğu olan Charles Bukowski 1920 yılında Andernach, Almanya'da doğdu. 2 yaşındayken Los Angeles'a taşındılar. 1929 Krizi sırasında Bukowski'nin babası genelde işsizdi ve Bukowski'ye şiddet uygulardı. Bukowski, Los Angeles Lisesi'nden mezun olduktan sonra sanat, gazetecilik ve edebiyat dersleri aldığı Los Angeles Şehir Üniversitesi'nde 1 yıl okudu.
24 yaşındayken "Aftermath of a Lenghty Rejection Slip" isimli kısa öyküsü yayımlandı. İki yıl sonra bir başka kısa öyküsü olan "20 Tanks From Kasseldown" isimli eseri yayımlandı. Bukowski yayıncılık yönteminlerinden hayal kırıklığına uğradı ve neredeyse 10 yıllığına yazmayı bıraktı. Hayatının bu bölümünü A.B.D.'yi gezerek, çeşitli işlerde çalışarak ve ucuz pansiyonlarda konaklayarak geçirdi. 1950'lerin başında Bukowski, iki yıldan az bir süre A.B.D. Posta İdaresi'nde posta kuryesi olarak çalıştı. 1955'te ölümün ucundan döndüğü alkol komasından dolayı hastaneye kaldırıldı. Taburcu olduktan sonra bir daktilo satın aldı ve şiir yazmaya başladı.1957'de Barbara Fry ile evlendi fakat 1959'da boşandılar. Bukowski, şiir yazmaya ve içki içmeğe devam etti ve sonra Los Angeles'taki postaneye geri döndü. 1965'te hiç evlenmediği Francis Smith'ten bir kızı oldu. 1969'da Black Sparrow Yayınevi'nden ömür boyu 100 dolar maaş teklifini alınca postaneden ayrıldı. Bir mektubunda şöyle bir açıklaması vardı "İki seçenekten birini seçmek zorundaydım: Posta ofisinde kalıp delirmek ya da yazmaya oynayıp açlıktan ölmek. Ben aç kalmayı seçtim." Posta ofisini bırakalı bir ay olmayalı Bukowski Postane ismindeki ilk romanını bitirdi. 1976'da Bukowski, Linda Lee Beighle ile tanıştı. İki yıl sonra birlikte Los Angeles'ta bir liman şehri olan San Pedro'ya taşındılar. Bukowski ve Beighle 1985'te evlendiler.
Bukowski, Pulp romanını henüz bitirdikten sonra 9 Mart 1994'te 73 yaşındayken San Pedro, Kaliforniya'da öldü. Ölüm töreni budist rahipler tarafından yönetildi.
Eserleri Kadınlar Sıcak Su Müziği Bir Tek Ben miyim Böyle Yaşayan Postane Pis Moruğun Notları Kapalı Bir Kapıdır Cehennem Gülün Gölgesinde Sevimli Bir Aşk Hikayesi Sıradan Delilik Öyküleri Sarhoş Çal Piyanoyu, Vurmalı Çalgı Gibi, Parmaklar Biraz Kanamaya Başlayana Dek Pansiyon Manzumeleri Ölüler Böyle Sever Shakespeare Bunu Asla Yapmazdı Güneşe Uzan En Kısa Andır Mucize Güneş İşte Burdayım Kimse Bilmez Ne Çektiğimi Kaptan Yemeğe Çıktı ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi Pulp Factotum Ekmek Arası
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: Klytie - Aralık 06 2007, 11:39:27
Kitaplarında tembellik, miskinlik, içkiyi, kadınları ve seksi en net ifadelerle anlatan yazar sanırım. Uslûbunu, tarzını severim.
Etki ve tepki
En iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur sırf uzaklaşmak için, ve geride kalanlar birinin onlardan uzaklaşmayı neden isteyebileceğini bir türlü tam olarak anlayamazlar.
-----------------------------------------
Yalnız kalmaktan daha kötü şeyler de vardır hayatta ama genellikle bir ömür alır bunun farkına varmak o zaman da çok geçtir ve çok geçten daha kötü bir şey yoktur hayatta.
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: Elf - Aralık 06 2007, 16:53:09
Yeraltı edebiyatının en iyi temsilcilerinden. "Pis moruk... Ayyaş serseri." Bir kaç yazımın ilham kaynağı, örnek aldığım yazarlardan. Hissettiği gibi yazıyor(du) çekinmeden, okuyana da büyük keyif veriyor bu özelliği, onlardan biri de benim. Bir çok eserini okudum, genellikle kadınlardan, içkiden ve yalnızlıktan bahseder. Factotum kitabında kendi hayatına yer vermiştir. Her bünye kaldıramaz bu yazarı, bunu da not düşmek gerek. Velhasıl favori satırlarım şunlardır Charles'e ait;
Toplum bir kıçtır... sağ ve sol loblardan oluşur. ben ortadaki kıç deligi olmayı tercih ediyorum becerildikçe genişliyen.
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: Elf - Aralık 17 2007, 18:12:12
Dünyaya bir daha gelse kadın olmak isteyecek kişi. Eserleri tekrar tekrar okunası, şahsıma inanılmaz keyif veren serseri...
"Kadın olarak doğmuş olsaydım kesinlikle *** olurdum. Erkek olarak doğduğum için sürekli kadınları arzuladım, ne kadar aşağılardaysan o kadar iyidir. Buna rağmen kadınlar -iyi kadınlar - beni korkuttu. Çünkü onlar ruhunuzu ele gecirmek isterler sonunda. Peki o zaman ne kalırdı benden geriye korunmak isteyeceğim? Acıkcası fahişeleri düşmüş kadınları arzu ettim. Çünkü ölüdür onlar ve serttirler sizden hiç bişey beklemezler. Çekip gittikleri zaman hiçbirşey kaybetmessiniz. Öte yandan bütün bunaltıcı bedellerine rağmen, yumuşak iyi kadınlarada hasret cektim. İki türlüde kaybettim. Güçlü bir adam her ikisindende vazgecerdi. Ben güçlü değildim. Böylece kadınlarla, kadın düşüncesiyle uğraştım durdum..."
...
"Hayatım boyunca arıların, kelebeklerin ilgi gösterdigi bir çicek olmak istedim ama hep sineklerin kondugu *** oldum" diyen de bir yazardır.
Bıktırtmıyor okutmaktan satırlarını, anlayamayanı tırt yazar diyor anlayanı ise kendinden geçiyor. Karanlık, kadınlar, intihar, tanrı, kitapları hemen edinilip okunulmalı, buradan tavsiye vereyim.
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: PosiTive - Mayıs 24 2008, 18:51:06
Yaşam sadece fütursuzca sevişmek, canı istediğinde arsızca küfretmek, salt acı çekmek, "kurallar hiç bişeydir, tek gerçek erkeğin özbenliğidir" olmuş olsaydı Bukowski'nin ilahi önderliği ve vazgeçilmezliği kabul edilebilirdi. -şahsım adına-
wink not: Anlayıp-anlamamaya bağlamamak lazım sadece dost insanı,)
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: Diyez - Temmuz 14 2008, 01:41:04
İmece
Hatun iyi niyetli, Piyanonu çal, diyor İyi niyetli değil senin için Yazmamak
Adada biraz gezinecek Veya tekne turuna Çıkacak. Yanına çağdaş bir roman Ve okuma gözlüğünü Aldı sanıyorum
Ben onun elektrikli daktilosuyla Pencerede oturmuş Genç kızlara ilişik Genç kız kıçları seyrediyorum ....
CHARLES BUKOWSKI
“Bu ne?” diye sordu Lala “Bu bir hindistan cevizi” “İçinde ne var?” “Süt ve kıtır şeyler” “Neden içinde?” “Çünkü iyi hissediyor kendini orada, o sütlü kıtır şey kabuğun içinde iyi hissediyor kendini.. “Ah, ne kadar iyi hissediyorum kendimi burada!” diyor.” “Neden iyi hissediyor kendini orada?” “Her şey iyi hisseder kendini orada. Ben hissederdim.” “Hayır hissetmezdin, araba süremezdin onun içinde.. Beni göremezdin. Jambonlu yumurta yiyemezdin.” “Jambonlu yumurta herşey değildir.” “Nedir herşey?” “Bilmiyorum güneşin içi belki, donmuş bir kütle.” “Güneşin içi? Donmuş?” “Tabii.” “Donmuş olsa neye benzerdi ki güneşin içi?” “Güneş ateşten bir top. Bilim adamlarının bana katılacaklarını sanmıyorum; ama bana sorarsan buna benzer.” Duke bir avokado aldı. “Hey!” “Evet, avokado budur aslında: donmuş güneş. Güneşi yer ve içimiz sıcacık dolaşırız.” “O içtiğin biralarda da güneş var mı?” “Var” “Benim içimde var mı?” “Tanıdığım herkesten daha çok” “Bence senin de içinde KOCAMAN BİR GÜNEŞ var! ...
Bukowski- Sıradan Delilik Öyküleri..
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: SimyacI - Ağustos 20 2008, 22:31:16
Yeraltının en matrak herifi. İyi ki varsın carlıs baba. Şiirlerini günde on öğün almak devadır bana.
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: Diyez - Ağustos 20 2008, 22:43:38
Ölümü konuşmak paradan konuşmak gibi Ne fiyatını biliriz ne de değerini, Yine de ellerime bakıyorum da biraz Tahmin edebiliyorum
Erkek tahmin etmek Ve başarısız olmak için yaratılmış Kadın geri kalanlar için.
Zamanı geldiğinde umarım Bir armut yiyişimi anımsayabilirim.
Usanmışız artık Bu kadar ölü köpekten Kafataslarından ordulardan çiçeklerden Kıtalardan.
Bir mücadele var O da şu; olayın Mekaniğine karşı.
Bugün bir armut ye ki Yarın anımsayabilesin.
Siz aşk nedir bilmessiniz
Siz aşk nedir bilmezsiniz dedi Bukowski Ben elli bir yaşındayım bir bakın bana Genç bir güzele aşığım Kötü saplandım bu işe ama O'nun da hali kötü Fakat olacaksa böyle olsun Kanlarına giriyorum onların ve kurtulamıyorlar benden Herşeyi deniyorlar kaçmak için Ama sonunda hep geri dönüyorlar Hepsi geri dönmüştür bana Ama gördüğüm bir tanesi dışında Ağlamıştım ardından Ama kolay ağlardım o zamanlar Çocuklar sert içkileri yaklaştırmayın yanıma Acımasız oluyorum o zaman Burada oturuyor bütün gece Bira içebilirim siz hippilerle birlikte Bu biradan on beş litre içerim ve Bana mısın demem, su gibi gelir bana Ama bir defa koklatın sert içkileri Pencereden dışarı atmaya başlarım insanları Kim olursa olsun fırlatırım dışarı Bunu yaptım daha önce Ama siz aşk nedir bilmezsiniz Bilmezsiniz çünkü hiç aşık olmamışsınızdır İşte iş bu kadar basit Genç bir fıstık buldum şimdi, öyle güzel ki.. Bukowski diyor bana, Bukowski diyor o minicik sesiyle Bense ne var diyorum Ama aşk nedir bilmezsiniz siz Size ne olduğunu anlatıyorum ama dinlemiyorsunuz Aşk buraya kadar gelip kıçınızı dürtse Bu odada içinizden birinin ruhu duymaz Şiir okuma toplantılarının *** bişey olduğunu düşünürdüm Bana bak ben elli bir yaşındayım ve çok dolaştım *** diyorsam öyledir Ama sonra dedim ki kendime Bukowski Aç kalmak daha *** Sonuçta işte buradasın ve hiçbirşey olması gerektiği gibi değil O adam neydi adı Galway Kimel Bir dergide resmini gördüm Yakışıklı bir suratı var ama öğretmen Tanrım düşünebiliyor musunuz Eyvah sizler de öğretmensiniz Size de küfrediyor oluyorum o zaman Hayır o adamın adını hiç duymadım Ne de ötekinin, hepsi birer asalak Belki egom yüzünden artık çok fazla okumuyorum Ama, şu ünlerini beş altı kitap üstüne Kuran insanlar var ya, Hepsi birer asalak Bukowski diyor bana bu kız Niçin klasik müzik dinliyorsun bütün gün Sizi şaşırttım değil mi Benim gibi kaba ayyaş birisinin Klasik müzik dinleyeceğini düşünmezdiniz Brahms, Rachmaninoff, Bartok, Tdeman Kahretsin burada yazamıyorum Çok fazla sessiz, çok sayıda ağaç var burada Şehirleri severim, en uygun yerler benim için Her sabah koyarım klasik müziğimi Ve oturup yazı makinemin başına Bir puro içerim bakın işte böyle Ve Bukowski derim sen şanslı bir adamsın Bukowski bu belaların hepsini atlattın Ve sen şanslı bir adamsın Ve mavi duman yayılır masamın üstüne Ve pencereden dışarı Delengpre Caddesi'ne bakarım Ve derin nefes alır ve yazmaya başlarım Bukowski işte yaşam budur derim kendi kendime Yoksul olmak iyidir, basur olmak iyidir, aşık olmak iyidir Ama siz nasıl birşey olduğunu bilmezsiniz Sevgilimi görseydiniz ne dediğimi anlardınız Buraya gelince baştan çıkacağımı düşündüm Tam böyle olacağını bildi, böyle olacağını bana söylemişti Allah kahretsin ben elli bir yaşındayım o ise yirmi beşinde Birbirimize aşığız ve o beni kıskanıyor, Tanrım bu güzel birşey Buraya gelip baştan çıkarsam, gözlerimi oyacağını söylemişti Alın işte aşk sizlere İçinizden hangisi bilir böyle birşeyi Sizlere birşey söylemeliyim Öyle adamlarla tanıştım ki hapishanede Üniversitelere ve şair toplantılarına giden İnsanlardan çok daha fazla yol-yordam bilen insanlardı Kan emicidirler onlar, bütün görmek istedikleri Şairin çorapları kirli midir acaba ya da koltukaltları kokuyo mudur Ama sizden şunu hatırlamanızı istiyorum Bu odada yalnız bir tane şair var bu gece BELKİ DE BU ÜLKEDE YALNIZ BİR TANE ŞAİR VAR BU GECE O DA BENİM İçinizden kim biliyor yaşamı, içinizden kim biliyor herhangi birşeyi Hangi biriniz hayatında işinden kovuldu? Ya da sevgilisine dayak attı ya da sevgilisinden dayak yedi Beş defa kovuldum ben Senis and Rocbuck'tan Kovmuşlar, tekrar kovmuşlardı beni Otuzbeş yaşındayken tezgahtarlık yapıyordum onlara Sonra kurabiye çalarken yakalandım Ben nasıl olduğunu bilirim çünkü ONLARDAN GELİYORUM Elli bir yaşındayım ve aşığım Şu gencecik güzel şey diyor ki bana: Bukowski Ve ne var diyorum, O ise Sen pisliğin tekisin diyor bana Ve bebeğim beni anlıyorsun diyorum Bu dünyadaki tek güzel şey O Kadın ya da erkek bu tür hareketine katlanacağım tek kimse Ama siz aşk nedir bilmezsiniz Hepsi geri döner bana sonunda, her biri geri döner Yalnız o sözünü ettiğim bir tanesi, Hani o sözünü ettiğim bir tanesi Yedi yıl birlikte yaşamıştık, çok içerdik Bir avuç memur görüyorum ben bu odada Şair filan yok aranızda, hiç şaşırmadım bu işe Şiir yazmak için aşık olmak gerekirdi Ve siz aşık olmak nedir bilmiyorsunuz ki Sizin derdiniz bu! Şu ağır içkiden verin biraz bana Tamam buz istemem güzel Güzel işte çok güzel böyle Haydi bakalım gösteriye başlayalım Ne dediğimi hatırlıyorum Ama bir tek atacağım yalnızca Ne de güzel tadı var şu meretin Haydi uzatmadan bitirelim bu işi Yalnız bundan sonra kimse durmasın Açık pencerenin yanında
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: Diyez - Ağustos 20 2008, 23:39:07
Sinirler
Tiklerim tutmuş çarşafın altında Güneş ışığıyla tekrar yüzleşmek Garbiden berbat bir şey Geon ışıkları yanıp da Çıplak kızlar barın üstünde Hırpalayan müzikle dansettiğinde Şehri daha çok seviyorum Çarşafın altında düşünüyorum Tarih sinirlerimi yıpratıyor İnsanlığın en hatırlanası derdi Güneş ışığıyla tekrar Yüzleşme cesaretidir Aşk iki yabancının tanışmasıyla başlar. Dünyayı sevmek imkansız. Yatakta kalıp uyumayı yeğlerim Serseme dönmüşüm Günlerle sokaklar ve yıllarla çarşafı Boynuma çekiyorum kKçımı duvara veriyorum Sabahlardan kimsenin etmediği kadar Nefret ediyorum..
Serçe Gibi
Can vermek için can almalısın, Milyarlarca kanın döküldüğü denizin üzerine üzüntülerimiz boş ve dümdüz düşerken Dalgaların içeri doğru kırıldığı sığ sahilleri geçiyorum buralarda beyaz bacaklı, beyaz göbekli çürümekte olan yaratıklar var bunlar uzun uzun etraflarındaki ölü manzaralara karşı isyan etmekteler Sevgili çocuğum, sana, sadece serçenin sana yapmış olduğu bir devirde yaşlıyım; genç olmanın moda olduğu bir devirde yaşlıyım; gülmenin moda olduğu bir devirde ağlıyorum. seni sevmenin daha az bir cesaret istediği bir devirde senden nefret ediyorum.
Önemli Olan Burada Kimin Yaşadığı Değil
Önemli olan burada kimin yaşadığı değil kimin öldüğü ne zaman öldüğü değil nasıl öldüğü büyük insanların tanınmışları değil adı sanı duyulmadan ölenleri önemli ülkelerin tarihleri değil insanların yaşamları önemli masallar düşlerdir yalanlar değil ve insanlar değiştikçe gerçeklerde değişir ve gerçekler durağanlaştığında işte o zaman insanlar ölecekler ve böcek, ateş ve seller gerçek olacaklar....
Öğleden Sonra 2 Birası
hiçbir seyin önemi yok bir yatakta debelenmekten baska ucuz hayaller ve bir birayla yapraklar ölürken ve atlar ölürken ve ev sahibeleri koridorlarda dikmis gözlerini bakarken; canlidir müzigi çekilmis perdelerin, sinek sürüleri ve patlamalar sonsuzunda son insan'in magarasi; hiçbir seyin önemi yok sizdiran lavabodan baska, bos siseden, keyiften, kistirilmis biçaklanmis ve tras edilmis gençlikten baska, kendisine sözcükler ögretilip ölsün diye arkasi yastikla desteklenmis gençlikten baska.
Bir Sigara Tüttürürsün
Hışımla bir sigara tüttürür ve tarafsız bir uykuya dalarsın, uyandığında pencereler ve kederin şafağı karşılar seni, borazanlar yoktur; bir yerlerde, sözgelimi, bir balık- heryeri göz ve kıpırtı- suda oynaşır durur; o balık olabilirdin, orada olabilirdin, suya mahkum, göz olabilirdin, serin ve asılı, gayrı-insan; giy ayakkabılarını, geçir pantalonunu, hiç yolu yok evlat, hiç- olmayan havanın hiddeti, ölü menekşeler misali benzeşmişlerin küçümseyişi; haykır, haykır, bir borazan misali haykır, gömleğini geçir sırtına, kravatını tak, evlat: mandolin gibi hoş bir kelimedir keder, ve enginar gibi tuhaf; keder bir kelimedir ve bir yaşam tarzı; kapıyı aç, evlat; uzaklaş oradan.
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: Diyez - Nisan 06 2009, 22:59:41
Mahvolmuş Hayatlar
'aynı kadınla iki kez evlenerek hayatımı mahvettim'demiş William Saroyan.
hayatlarımızı mahvedecek bir şeyler her zaman vardır, William, neyin veya kimin bizi önce bulduğuna bakar, mahvolmaya hep hazırızdır.
mahvolmuş hayatlar olağandır bilgeler için de ahmaklar için de.
ancak o mahvolmuş hayat bizimki olduğunda, işte o zaman farkına varırız intiharların,ayyaşların,hapisane kuşlarının,uyuşturucu müptelaları ve benzerlerinin. varoluşun menekşeler kadar, gökkuşağı kasırga ve tamtakır mutfak dolabı kadar olağan bir parçası olduklarının.
Etki Ve Tepki
En iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur sırf uzaklaşmak için, ve geride kalanlar birinin onlardan uzaklaşmayı neden isteyebileceğini bir türlü tam olarak anlayamazlar.
Kitlelerin Dehası
Ortalama insanda Herhangi bir günde herhangi bir orduya yetecek kadar ihanet, nefret, şiddet ve saçmalık vardır. VE Cinayet konusunda En Becerikliler Cinayet Karşıtı vaaz verenlerdir VE Nefreti En İyi Becerenler Sevmeyi Vaaz Edenlerdir VE-SON OLARAK- SAVAŞI EN İYİ BECERENLER BARIŞ VAAZI VERENLERDİR
Tanrıyı Vaaz Edenlerin Tanrıya İhtiyacı Var Barış Vaaz Edenlerin Huzuru Yok SEVGİYİ VAAZ EDENLER SEVGİSİZDİR VAAZ VERENLERDEN SAKININ Bilmişlerden Sakıının.
DURMADAN KİTAP OKUYANLARDAN Sakının Yoksulluktan Nefret Edenlerden Ya da Gurur Duyanlardan Sakının Övgü Göstermekte Hızlı Davrananlardan SAKININ Karşılığında ÖVGÜ Beklerler
Sansürlemekte Hızlı Davrananlardan SAKININ Bilmedikleri Şeylerden Korkarlar
Sürekli Kalabalıkları Arayanlardan Sakının; Tek Başlarına Bir Hiçtirler
Ortalama Erkekten Ortalama Kadından Sakının Sevgilerinden SAKININ
Sevgileri Vasattır, Vasatı Aranır Dururlar Ama Nefretleri Dahiyanedir Nefretleri Seni Beni Herkesi Öldürebilecek Kadar Dahiyanedir.
Yalnızlığı İstemezler Yalnızlığı Anlamazlar Kendilerinden Farklı Herşeyi Yoketmeye Çalışırlar
Sanat Yaratamadıklarından Sanatıı Anlayamazlar Yaratma Başarısızlıklarını Dünyanın Beceriksizliğine Yorarlar
Kendileri Tam Sevemedikleri İçin Senin Sevginin Eksik Olduğuna İNANIR VE SENDEN NEFRET EDERLER
Ve Nefretleri Parlak Bİr Elmas Bir Bıçak Bir Dağ Bir KAPLAN Bir Baldıranotu Gibi Mükemmeldir
En Usta Oldukları SANATTIR NEFRET!
Evet Evet
Evet Evet
tanrı aşkı yarattığında çoğu insana yaramadı tanrı köpekleri yarattığında köpeklere yaramadı tanrı bitkileri yarattığında eh işte idare ederdi tanrı nefreti yarattığında standart bir hizmete kavuştuk tanrı beni yarattığında beni yaratmış oldu tanrı maymunu yarattığında uyuyordu zürafayı yarattığında sarhoştu uyuşturucuları yarattığında kafası kıyaktı ve intiharı yarattığında bunalımdaydı
senin yatakta uzanmış halini yarattığında ne yaptığını biliyordu sarhoştu ve kafası kıyaktı ve sonra dağları ve denizi ve ateşi aynı anda yarattı
bazı hataları oldu ama senin yatakta uzanmış halini yarattığında tüm Kutsal Evren' in üzerine boşaldı.
İtiraf
Bir kedinin yatağa sıçramasını bekler gibi beklerken ölümü
karım için çok üzülüyorum
sertleşmiş solgun bedenimi görecek
bir kez, belki de iki kez sarsacak:
'Hank! '
cevap vermeyecek Hank.
ölüm değil beni endişelendiren, bu hiçlik yığını ile kalacak olan karım.
ama birlikte uyuduğumuz bütün o gecelerin hatta yararsız tartışmaların bile harikulade şeyler olduğunu bilmesini istiyorum
ve bu güne kadar söyleyemediğim o zor sözcükler artık söylenebilir:
seni seviyorum.
Bİr Dahiye Rastladım
bugün trende bir dahiye rastladım 5-6 yaşlarında, yanıma oturdu ve tren kıyı boyunca ilerlerken okyanusa geldik sonra bana bakıp hiç de güzel değilmiş, dedi.
bunu ilk defa o gün farkettim.
TAMAM YAVRUM, METELİĞİMİZ YOK; AMA YAĞMURUMUZ VAR
sera etkisi deyin ne derseniz deyin eskisi gibi yağmıyor işte yağmur. özellikle büyük kriz zamanındaki yağmurlar geliyor aklıma. kuruş para yoktu ama bolbol yağmur vardı. öyle bir gece veya bir gün değil, 7 gün ve 7 gece YAĞARDI ve Los Angeles'in yağmur ızgaraları bu kadar çok yağmuru emebilecek şekilde yapılmamıştı ve yağmur KALIN ve KARARLI ve DÜZENLİ yağardı ve damlaların çatılara çarpışını oradan da oluk oluk toprağa akışını DUYARDINIZ ve DOLU, büyük BUZDAN KAYALAR patlayan oraya buraya saçılan havada uçuşan; ve yağmur kısaca DURMAZDI ve bütün çatılar akardı - evin her tarafına tencereler, kapkacaklar serilir TIP TIP sesleri bütün eve yayılırdı; ve kaplar boşaltılır, boşaltılır ve tekrar boşaltılırdı. kaldırımların üstünden geçerdi yağmur, bahçelerin içinden; ve merdivenleri tırmanıp evlere girerdi. el bezleri vardı, banyo havluları, ve yağmur genelde tuvaletlerden girerdi: köpüre köpüre, kahverengi, küçük girdaplarla ve külüstür arabalarla dolu olurdu sokaklar güneşli bir günde marş basmayan arabalarla, ve işsiz adamlar sanki canlılarmış gibi duran o eski arabaların can çekişmelerine bakarlardı pencereleri önünden; işsizler, yenik bir zamanın yenik insanları hapsolurdu evlerine karıları ve çocukları ve kedi köpekleriyle. kediler ve köpekler dışarı çıkmamak için diretir evin garip garip yerlerine pisliklerini bırakırlardı. işsiz adamlar bir zamanlar güzel olan karılarıyla evde tıkılıp kalmış olmaktan çıldırırlardı. korkunç tartışmalar yaşanırdı haciz ihtar mektupları kondukça posta kutularına. yağmur ve dolu, bezelye kutuları, yavan ekmekler; kızarmış yumurta, rafadan yumurta, haslanmış yumurta; fıstık ezmesi sandviçleri, ve her tencerede görünmez bir tavuk. babam, kesinlikle iyi biri olmayan babam her yağmurda, en iyi ihtimalle, annemi döverdi, kendimi üzerlerine atardım, bacaklar, dizler, çığlıklar ta ki birbirlerinden ayrılana kadar. "Gebertic'em seni, " bağırırdım "Bi' kez daha vurursan ona öldürürüm seni!" "Çabuk bu *** çocu'unu çıkar burdan!" "hayır, Henri, annenin yanında kal!" evet, bütün evler kuşatma altındaydı fakat sanırım bizim evdeki dehşet ortalamanın üstündeydi. ve geceleri uyumaya çalıştığımızda yağmur yağmaya devam ederdi ve karanlıkta suların odama girmemesi için cesurca direnen penceremden ayın yağmur sularıyla bulanık görüntüsünü seyrederken Nuh'u hayal ederek ve Gemisini tekrar oluyor galiba diye düşünürdüm. hepimiz düşünürdük bunu. ve sonra, birdenbire, dinerdi yağmur. galiba hep sabaha doğru 5, 6 sularında dinerdi, huzur çökerdi her yere, ama tam bir sessizlik değil çünkü hala devam ederdi tip tip tip sesleri ve sonra sis ve duman dağılırdı ve sabah 8'de gözleri kamaştıran sapsarı bir güneşışığı düşerdi yeryüzüne, Van Gogh sarısı - çılgın, köredici! ve ardından sağanaktan kurtulan çatı olukları güneş altında genleşmeye başlardı: PENG!PENG!PENG! ve herkes kalkıp dışarı bakardı hala yağmuru içine çeken bahçeler hiç bu kadar yeşil olmamış bir yeşil içinde ve kuşlar bahçelerde deli gibi cıvıldayan kuşlar, 7 gün 7 gecedir yere konup da adamakıllı bir şey yiyememiş tohum yemekten bıkmış kuşlar solucanların toprak üstüne çıkmasını beklerlerdi, yarı boğulmuş solucanların. kuşlar solucanları önce topraktan çekip havaya kaldırır sonra da midelerine indirirlerdi; karatavuklar ve serçeler olurdu. karatavuklar serçeleri uzaklaştırmaya çalışır ama serçeler, açlıktan delirmiş, daha küçük ve çabuk, kendi paylarını kotarırlardı. erkekler verandada durur sigaralarını içerlerdi, şimdi kapı kapı dolaşıp büyük olasılıkla hiç bir kapı ardında bulamayacakları bir iş arayacaklarının, büyük olasılıkla çalışmayacak arabalarını çalıştırmaya uğraşacaklarının bilincinde. ve bir zamanlar güzel olan karıları banyoya girer saçlarını tarar, makyajlarını yapar, dünyalarını tekrar biraraya getirmeye çalışırlardı, onları saran korkunç mutsuzluğu unutmaya çalışarak, kahvaltı için ne hazırlasam diye telaşlanarak. ve radyo okulların açıldığını söylerdi. ve ardından işte ben yine okul yolundaydım, yollarda kocaman su gölcükleri, tepemde yeni bir dünya gibi güneş, evde annemler, okula zamanında vardım. Bayan Sorenson bizi "bugün tenefüs yok, yerler çok ıslak" diyerek karşıladı. çocuklar "AOF" bağırdı bir ağızdan. "fakat tenefüs saatinde çok farklı birşey yapacağız," dedi, "ve çok zevkli bir şey!" hepimiz merak ettik bu çok zevkli şeyin ne olduğunu ve o iki saat Bayan Sorenson dersini anlatmaya devam ederken bir türlü geçmek bilmedi. Küçük kızlara baktım, çok tatlı ve temiz ve dikkatli görünüyorlardı, uslu ve dik oturuyorlarken sıralarında ve saçları Kaliforniya güneşi altında çok güzeldi. sonra tenefüs zili çaldı ve hepimiz eğlenceyi beklemeye koyulduk. ardından Bayan Sorenson sınıfa seslendi: "şimdi ne yapacağız biliyor musunuz, birbirimize yağmur sağanağı sırasında neler yaptığımızı anlatacağız! en ön sıradan başlayıp arka sıralara doğru devam edeceğiz! hadi Michael, sen başla!..." ve hepimiz hikayelerimizi anlatmaya başladık, Michael başladı ve herkes sırayla kalkıp devam etti, ve sonra farkettik ki hepimiz yalanlar söylüyorduk, tamamen yalan sayılmaz ama çoğunlugu yalandı ve oğlanlardan bazıları pis pis gülmeye başladığında kızlar onlara kötü bakışlar fırlattı ve Bayan Sorenson "tamam!" diye bağırdı "tam bir sessizlik istiyorum! Siz merak etmeseniz de ben neler yaptığınızı öğrenmek istiyorum!" böylece biz de hikayelerimize devam ettik ve hepsi de hikayeydi. bir kız gökkuşağı ilk çıktığında bir ucunda Tanrı'nın yüzünü gördügünü söyledi. bir tek hangi ucu olduğunu söylemedi. bir oğlan oltasını pencereden sarkıtıp bir balık yakalayıp kedisini beslediğini söyledi. hemen hemen herkes bir yalan uydurdu. gerçek fazla acı ve utandırıcıydı. sonra zil çaldı ve tenefüs bitti. "teşekkür ederim," dedi Bayan Sorenson, "hepsi çok hoştu. yarına kadar yerler kurur ve kullanılabilecek hale gelir." çocuklardan bir gürültü koptu. küçük kızlar dimdik ve uslu oturuyorlardı, çok tatlı ve temiz ve dikkatli, saçları dünyanın bir daha asla göremeyeceği bir güneşin ışıkları altında çok güzel görünüyordu. ve
Toparlanma
pazartesi sabahları otelde, hasta, kira parası yok, ve aç, aylardır aç, ve bir sonraki şişeydi tek kaygımız, zirveydi, Tanrı'ydı.
iş bulur bir-iki hatta üç-dört gün çalışırdım ama kalkıp işe gidemeyeceğim gün gelirdi ve bazen hemen öderlerdi paramı ama korkunç bir bekleyiş olurdu genellikle, otel idaresini oyalamak zorunda kalırdık, her gece iki-üç kez otel odamızı arayıp şarkıları, küfürleri, kırılan eşya gürültüsünü lütfen kesmemizi isteyen otel idaresini.
pazartesi sabahlarının keyfine doyum olmazdı ama, bir ninni ve 11.30 gibi kalkıp aşağı iner, çöp bidonlarını karıştırır, iki pazar gazetesini de bulup yukarı çıkardım ve yatakta beraber okurduk; karikatürleri, dünya haberlerini, seyahat ve eğlence bölümlerini, küçük ilanlar ve eleman aranıyor sayfaları dışında herşeyi...
birbirimizden güç alıyorduk sanırım - hiçbir şeyi umursamamak gibi bir eğilimi vardı ve onun yolundan gittim ben de.
sabah gazetelerinden sonra sokağa çıkardık, ne çifttik ama! sigarasının etrafında öksürüp duran o ve taranmamış saçlarımla bir iç ve dış alemde yitmiş ben.
çalacak kapılar bulurduk: kaçık Rus mesela, şansı yaver giderdi bazen, veya arada sırada hala iş bulabilen bir mankenle yaşayan Tek Diş Lily - içki kıyağı çekerlerdi bazen; veya barodan atılmış avukat Eddie.
bir yerden içki gelirdi mutlaka, birileri dört ayak üstüne düşerdi mutlaka, ve biz nasıl onlara gidersek, onlar da bize gelirler bizi bulurlardı. ve içecek neyimiz varsa paylaşırdık onlarla.
ve anlatacak bir şeyler olurdu hep, kodese girip çıkmak veya ölenlere dair daha çok: "hep girişteki tabureye oturup o iğrenç puroları içen yüzü yanık adamı anımsıyor musunuz? işte o artık..."
bir yerde oturup konuşurduk, genellikle Pazartesi sabahları: "Marty üç gün üç gece eve uğramamış ve kapıyı açtığında Edna iskemlede oturuyormuş, kaskatı, öleli iki gün olmuştu, herhalde..."
bilmiyorum, iyi zamanlardı sanki, güneş sıcak ve sürekliydi ve en iyisi gecelerdi, karanlık ve ilginç geceler, çünkü içki etkisini göstermiş olurdu ve dünya katlanılabilirdi neredeyse.
yine de, tuhaftır, en iyi pazartesileri anımsıyorum, herkesin iş-haftasına başladığı günü, sanayi düşüne takılmışlardı, artık gerekli olmadıklarında onları tükürecek bir sanayinin düşüne
biz kendimizi tükürmüştük bile, düşlere inanmayarak korkunç patronlarla bağlarımızı koparmıştık, özgürlüğe çok yakındık, pazartesi milyoneriydik ve asla kaybedemiyeceğimiz bir şeydi bu.
o ufacık odada oturup güler, konuşur, boğulur ve içerken birkaçımız beraber - mükemmele yakın, tam değil ama neredeyse bilerek herşeyi ziyan ettiğimizi - bizi yaratandan neredeyse daha öfkeli - yaptık yaptığımızı
NASİHATLER
yeniden patlarken rüzgar denizden toprak isyan ve kaosla lekelenirken dikkatli kullan seçenek kılıcını unutma 5 yüzyıl veya 20 sene önce bile asil denebilecek şeyler şimdilerde daha ziyade boşa harcanmış eylem oluyor bir kez yaşanıyor yaşam, oysa bir dolu şansı var tarihin insanların aptallığını kanıtlayabileceği öyleyse dikkatli ol derim asil görünen herhangi bir ideal niyet ya da eylem konusunda bu ülkeden yana ol ya da aşktan veya sanattan, sakın kapılma anın yakınlığına yada koparılmış çiçek gibi kuruyacak bir güzelliğe ya da devlete; aşk, evet, ama evlilik görevi gibi değil, ve gözün açık olsun kötü gıda ve aşırı çalışmaya; bir ülkede yaşaman gerekir, evet, ne var ki aşk ne kadının düzenidir ne de ülkenin; acele etme, ve iç gerektiğince ki kalabilesin yarına çünkü içki, içenin yeni bir yaşama şansına ulaştığı bir yaşam tarzıdır, dahası, derim ki mümkün olduğunca yalnız yaşa; çocuk yap yapacaksan ama büyütme zahmetinden kaçınmaya çalış; bedenindeki ya da ruhundaki canı almaya çalışmadıkça düşman sesli ya da fiziksel küçük tartışmalara girme, sonrada öldür gerekiyorsa; ve ölmek zamanı geldiğinde bencil olma; masrafsız olduğunu düşün ve gittiğin yeri; ne utanç izi olsun ne başarısızlık hüzün çağrısı patlarken rüzgar denizden akıp gider zaman yumuşak huzurla yıkayarak kemiklerini
yenileme
zor değildir kötü bir şiiri yırtıp atmak... bir zamanlar iyi olan ama artık uyuşturucunun pençesinde mahvolmuş katı ve bölük pörçük bir şeye dönüşmüş kadından kurtulmak çok daha zordur... nereye gitti ve neden? zor değildir kötü bir şiiri yırtıp atmak daha iyisini yazabilirsin muhtemelen... ama bir insan mahvolduğunda her zaman bir nedeni var mıdır? elbette elbette elbette... ama acısı hep aynıdır ve şaka ölülerin ölmekte olanlara ölüm dağıttığı bu kentin ya da herhangi bir kentin en iğrenç şakalarından biridir...
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: Diyez - Nisan 06 2009, 23:01:48
Yalnız Yerdir Cehennem
adam 65'indeydi, karısı 66, alzheimer hastası.
adamın ağzı kanserdi. geçirdiği ameliyatlar ve gördüğü ışın tedavileri çene kemiğini eritince tel takmışlardı çenesine.
bir bebeğin altını değiştirir gibi hergün altını değiştirirdi karısının.
durumundan dolayı araba süremediği için hastaneye taksi ile gider, konuşmakta zorlandığı için adresi kağıda yazardı.
son ziyaretine bir ameliyat daha gerektiğini söylediler ona; sol yanağının ve dilinin biraz daha temizlenmesi gerekiyordu. eve döndüğünde karısının altını değiştirdi, fırına dondurulmuş hazır yemeklerden koydu, akşam haberlerini izledikten sonra yatak odasına gitti, silahı aldı, karısının şakağına dayadı ve ateşledi.
kadın soluna yığıldı, adam kanepeye oturdu, namluyu ağzına soktu ve tetiği çekti. silah sesleri komşuları harekete geçirmedi. daha sonra fırında yanan yemeğin kokusu geçirdi.
biri geldi, kapıyı omuzlayarak açtı ve gördü çok geçmeden polisler gelip işe koyuldular, bazı şeyler buldular:
bakiyesi bir dolar on dört sent olan bir tasarruf hesabı defteri sonuca vardılar intihar.
üç hafta sonra iki yeni kiracı taşındı daireye:
ross adında bir bilgisayar mühendisi ile bale eğitimi alan karısı anatana.
yükselme eğiliminde çiftlerden biri gibi görünüyorlardi
suda yan ateşte boğul
"hiçbir şeyin önemi yok bir yatakta debelenmekten başka ucuz hayyaller ve bir birayla yapraklar ölürken ve atlar ölürken ve ev sahipleri koridorlarda dikmiş gözlerini bakarken; canlıdır müziği çekilmiş perdelerin, sinek sürüleri ve patlamalar sonsuzunda son insan’ın mağarası; hiçbir şeyin önemi yok sızdıran lavabodan başka, boş şişeden,keyiften, kıstırılmış bıçaklanmış ve traş edilmiş gençlikten başka, kendisine sözcükler öğretilip ölsün diye arkası yastıkla desteklenmiş gençlikten başka."
seçimini zekice yapmak yarılamaktır zafere giden yolu; diğer yarısı kayıtsızlıkla fethedilir.
bir yanda istediğin her şeyi söyleyebilirsin, öte yanda mecbur değilsin.
ben bir şekilde ikisini de yapmayı becerdim.
bu yüzden benimle bir sorununuz varsa size aittir.
Bazıları hiç delirmez ben, bazen koltuğun arkasında 3-4 gün boyunca yattığım olur orda bulurlar beni melaikeymiş derler sonra gırtlağımdan aşağı şarap döküp göğsümü ovarlar yağ serperler üzerime sonra kükreyerek kalkarım atıp tutar, köpürürüm onlara ve evrene küfreder bahçeye kadar kovalarım sonra kendimi çok iyi hisseder tost ve yumurtanın başına otururum bir şarkı mırıldanıp aniden pembe besili bir balina gibi sevimli olurum bazıları hiç delirmez ne korkunç hayat sürüyorlardır allah bilir
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: Diyez - Mayıs 30 2009, 02:09:56
Gardiyan mahkumu dışarı çıkarır. Kral öne eğilip düğmeye basar Vaughn Williams çalmaya başlar teypte. Bitli bir köpek güneşin altında titreşen harikulade bir limon ağacına işerken dünya dönmeye devam eder ..
*Charles Bukowski - pis moruğun notları
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: Diyez - Temmuz 07 2009, 21:52:56
Mavi Kuş
bir mavi kuş var yüreğimde çıkmaya can atan ama ben ondan güçlüyüm, kal, diyorum ona, kimsenin seni görmesine izin veremem.
bir mavi kuş var yüreğimde çıkmaya can atan ama viski döküyorum üstüne sigara dumanına boğuyorum, fahişeler, barmenler ve bakkal çırakları hiçbir zaman bilmiyorlar onun orada olduğunu.
bir mavi kuş var yüreğimde çıkmaya can atan ama ben ondan güçlüyüm, yat lan aşağı, diyorum ona, ocağıma incir dikmek mi niyetin? Avrupa'daki kitap satışlarını sabote etmek mi?
bir mavi kuş var yüreğimde çıkmaya can atan ama zekiyim, sadece geceleri izin veriyorum çıkmasına, herkes yattıktan sonra. orada olduğunu biliyorum, derim ona, kederlenme artık.
sonra yerine koyarım yine ama hafifçe öter tamamen ölmesine de izin vermiyorum ve birlikte uyuyoruz gizli antlaşmamızla ve insanı ağlatacak kadar güzel, ama ben ağlamam, ya siz?
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: Diyez - Ağustos 20 2009, 17:09:01
Bazıları Delirmez
bazıları hiç delirmez ben, bazen koltuğun arkasında 3-4 gün boyunca yattığım olur orda bulurlar beni melaikeymiş derler sonra gırtlağımdan aşağı şarap döküp göğsümü ovarlar yağ serperler üzerime sonra kükreyerek kalkarım atıp tutar, köpürürüm onlara ve evrene küfreder bahçeye kadar kovalarım sonra kendimi çok iyi hisseder tost ve yumurtanın başına otururum bir şarkı mırıldanıp aniden pembe besili bir balina gibi sevimli olurum bazıları hiç delirmez ne korkunç hayat sürüyorlardır allah bilir
Edebi Bir Aşk
onu her nasılsa yazışma ya da şiir veya dergiler yoluyla tanıdım ve bana tecavüz ve şehvet konulu çok seksi şiirler yollamaya başladı, ve işin içine biraz da entellektüellik karışınca biraz kafam karıştı ve arabama atlayıp Kuzey'e sürdüm; uykusuz, akşamdan kalma, yeni boşanmış, işsiz, yaşlanmış, yorgun, beş on yıldır çoğunlukla uyumak ister bir halde, sonunda moteli buldum küçük güneşli bir kasabada toprak bir yol üzerinde ve orda oturup bir sigara tüttürdüm düşündüm, gerçekten delirmiş olmalısın diye, ve bir saat geç çıktım kadınla buluşmaya, epey yaşlıydı, nedense benim kadar, pek seksi değildi ve bana çok set, ham bir elma verdi kalan dişlerimle çiğnediğim; adı konulmamış bir hastalıktan ölüyormuş astım gibi bir şeyden, ve sana bir sır vermek istiyorum dedi, ben de biliyorum; bakiresin,35 yaşındasın, dedim. ve bir defter çıkardı, on-oniki şiir: bir ömürlük çalışma ve okumak zorunda kaldım ve anlayışlı olmaya çalıştım ama çok berbattılar. sonra onu bir yere götürdüm, *** maçlarına ve ellerini kenetleyip dumanın içinde öksürdü ve etrafına bakınıp durdu bütün insanlara ve sonra da ***örlere. sen hiç heyecanlanmazsın, değil mi? , dedi ama o gece tepelerde epeyce heyecanlandım, ve onunla iki-üç kere daha buluştum şiirlerinin bazılarında yardımcı oldum ve dilini boğazımın yarısına kadar soktu ama ondan ayrıldığımda hala bakireydi ve berbat bir şair. düşünüyorum da bir kadın açmamışsa bacaklarını 35 yıl iş işten geçmiştir aşk için de şiir için de.
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: Diyez - Ağustos 20 2009, 17:13:12
Gözyaşlarına dayanamam
ayağını kıran kazın etrafında beş-altı yüz tane salak birikmişti nöbetçi yaklaşıp silahını çektiğinde ne yapılacağına karar vermeye çalışıyorlardı ve konu kapandı kulübesinden çıkıp ev hayvanını öldürdüğünü iddia eden bir kadın dışında fakat nöbetçi kayışını ovuşturup kıçımı öp dedi kadına, gidip başkana şikayet et; kadın ağlıyordu ben de gözyaşlarına hiç dayanamam.
çadırımı katladım ve yolun aşağısına gittim: piçler manzaramı bozmuştu.
İntiharcı Çocuğun Son günleri
Kendimi görebiliyorum şimdiden bütün o intihar günlerinden gecelerinden sonra canı sıkkın, tapon bir hemşirenin elinde (o da ancak şansım yaver gider, ancak ünlenebilirsem) o kupkuru huzur evlerinin birinden taşınırken... tekerlekli iskemlemde dik dik oturur... gözlerim kafatasımın karanlığına kaymış, neredeyse kör, azrailin göstereceği merhameti beklerken...
'Ne güzel gün değil mi Bay Bukowski? ' 'Yaa, evet öyle...'
çocuklar geçer gider, ben yokum bile tatlı kadınlar geçer gider kocaman kızgın belleriyle sımsıcak kalçalarıyla taş gibi kızgın heryerleriyle sevilmek için yalvara yakara geçer gider kadınlar, ben— yokumdur bense.
'Bu üç gündür çıkan ilk güneş Bay Bukowski' 'Yaa, evet, öyle'
İşte oturuyorumdur tekerlekli iskemlemde bu kâğıttan daha beyaz, kanı çekilmiş, beyni gitmiş, kumarı kesik, ben, Bukowski bitmiş, gitmiş...
'Ne güzel gün değil mi Bay Bukowski? '
'Yaa, evet, öyle...' derim, pijamalarıma işerken salyalar akar ağzımdan.
İki öğrenci koşarak geçer gider. 'Hey, gördün mü şu moruğu? ' 'Yaa evet, midemi kaldırdı valla! '
bütün o intihar tehditlerinden sonra başka biri intihar etti sonunda yerime...
hemşire tekerlekli iskemleyi durdurup bir gül koparır verir elime.
anlamam ne olduğunu bile. Bilmemnem olsa farketmez neye yarayıp neye yaramadığına bakınca.
Kafam Kıyak
en bağlayıcı emek kutsanmış bir bayrak altında iki yakanı bir araya getirmeye çalışmaktır. başkalarıyla niyet benzerliği aptalı kaşiften ayırır.
bunu herhangi bir bilardo salonunda, hipodromda, barda, üniversitede ya da kodeste öğrenebilirsin.
insanklar yağmurdan kaçar ama su dolu küvetlerde otururlar.
milyonlarca insanın hidrojen bombasından korkması epey kasvetli ancak zaten yaşamıyorlar ki.
yine de para kazanmaya kadın kapmaya mantıklı davranmaya çalışmayı bırakmıyorlar.
ve sonunda Büyük Barmen olanca beyazlığı ve saflığı gücü kuvveti ve gizemiyle öne eğilip yeterince içtin, der, tam da keyif almaya başladığında.
Siz aşk nedir bilmessiniz
Siz aşk nedir bilmezsiniz dedi Bukowski Ben elli bir yaşındayım bir bakın bana Genç bir güzele aşığım Kötü saplandım bu işe ama O'nun da hali kötü Fakat olacaksa böyle olsun Kanlarına giriyorum onların ve kurtulamıyorlar benden Herşeyi deniyorlar kaçmak için Ama sonunda hep geri dönüyorlar Hepsi geri dönmüştür bana Ama gördüğüm bir tanesi dışında Ağlamıştım ardından Ama kolay ağlardım o zamanlar Çocuklar sert içkileri yaklaştırmayın yanıma Acımasız oluyorum o zaman Burada oturuyor bütün gece Bira içebilirim siz hippilerle birlikte Bu biradan on beş litre içerim ve Bana mısın demem, su gibi gelir bana Ama bir defa koklatın sert içkileri Pencereden dışarı atmaya başlarım insanları Kim olursa olsun fırlatırım dışarı Bunu yaptım daha önce Ama siz aşk nedir bilmezsiniz Bilmezsiniz çünkü hiç aşık olmamışsınızdır İşte iş bu kadar basit Genç bir fıstık buldum şimdi, öyle güzel ki.. Bukowski diyor bana, Bukowski diyor o minicik sesiyle Bense ne var diyorum Ama aşk nedir bilmezsiniz siz Size ne olduğunu anlatıyorum ama dinlemiyorsunuz Aşk buraya kadar gelip kıçınızı dürtse Bu odada içinizden birinin ruhu duymaz Şiir okuma toplantılarının *** bişey olduğunu düşünürdüm Bana bak ben elli bir yaşındayım ve çok dolaştım *** diyorsam öyledir Ama sonra dedim ki kendime Bukowski Aç kalmak daha *** Sonuçta işte buradasın ve hiçbirşey olması gerektiği gibi değil O adam neydi adı Galway Kimel Bir dergide resmini gördüm Yakışıklı bir suratı var ama öğretmen Tanrım düşünebiliyor musunuz Eyvah sizler de öğretmensiniz Size de küfrediyor oluyorum o zaman Hayır o adamın adını hiç duymadım Ne de ötekinin, hepsi birer asalak Belki egom yüzünden artık çok fazla okumuyorum Ama, şu ünlerini beş altı kitap üstüne Kuran insanlar var ya, Hepsi birer asalak Bukowski diyor bana bu kız Niçin klasik müzik dinliyorsun bütün gün Sizi şaşırttım değil mi Benim gibi kaba ayyaş birisinin Klasik müzik dinleyeceğini düşünmezdiniz Brahms, Rachmaninoff, Bartok, Tdeman Kahretsin burada yazamıyorum Çok fazla sessiz, çok sayıda ağaç var burada Şehirleri severim, en uygun yerler benim için Her sabah koyarım klasik müziğimi Ve oturup yazı makinemin başına Bir puro içerim bakın işte böyle Ve Bukowski derim sen şanslı bir adamsın Bukowski bu belaların hepsini atlattın Ve sen şanslı bir adamsın Ve mavi duman yayılır masamın üstüne Ve pencereden dışarı Delengpre Caddesi'ne bakarım Ve derin nefes alır ve yazmaya başlarım Bukowski işte yaşam budur derim kendi kendime Yoksul olmak iyidir, basur olmak iyidir, aşık olmak iyidir Ama siz nasıl birşey olduğunu bilmezsiniz Sevgilimi görseydiniz ne dediğimi anlardınız Buraya gelince baştan çıkacağımı düşündüm Tam böyle olacağını bildi, böyle olacağını bana söylemişti Allah kahretsin ben elli bir yaşındayım o ise yirmi beşinde Birbirimize aşığız ve o beni kıskanıyor, Tanrım bu güzel birşey Buraya gelip baştan çıkarsam, gözlerimi oyacağını söylemişti Alın işte aşk sizlere İçinizden hangisi bilir böyle birşeyi Sizlere birşey söylemeliyim Öyle adamlarla tanıştım ki hapishanede Üniversitelere ve şair toplantılarına giden İnsanlardan çok daha fazla yol-yordam bilen insanlardı Kan emicidirler onlar, bütün görmek istedikleri Şairin çorapları kirli midir acaba ya da koltukaltları kokuyo mudur Ama sizden şunu hatırlamanızı istiyorum Bu odada yalnız bir tane şair var bu gece BELKİ DE BU ÜLKEDE YALNIZ BİR TANE ŞAİR VAR BU GECE O DA BENİM İçinizden kim biliyor yaşamı, içinizden kim biliyor herhangi birşeyi Hangi biriniz hayatında işinden kovuldu? Ya da sevgilisine dayak attı ya da sevgilisinden dayak yedi Beş defa kovuldum ben Senis and Rocbuck'tan Kovmuşlar, tekrar kovmuşlardı beni Otuzbeş yaşındayken tezgahtarlık yapıyordum onlara Sonra kurabiye çalarken yakalandım Ben nasıl olduğunu bilirim çünkü ONLARDAN GELİYORUM Elli bir yaşındayım ve aşığım Şu gencecik güzel şey diyor ki bana: Bukowski Ve ne var diyorum, O ise Sen pisliğin tekisin diyor bana Ve bebeğim beni anlıyorsun diyorum Bu dünyadaki tek güzel şey O Kadın ya da erkek bu tür hareketine katlanacağım tek kimse Ama siz aşk nedir bilmezsiniz Hepsi geri döner bana sonunda, her biri geri döner Yalnız o sözünü ettiğim bir tanesi, Hani o sözünü ettiğim bir tanesi Yedi yıl birlikte yaşamıştık, çok içerdik Bir avuç memur görüyorum ben bu odada Şair filan yok aranızda, hiç şaşırmadım bu işe Şiir yazmak için aşık olmak gerekirdi Ve siz aşık olmak nedir bilmiyorsunuz ki Sizin derdiniz bu! Şu ağır içkiden verin biraz bana Tamam buz istemem güzel Güzel işte çok güzel böyle Haydi bakalım gösteriye başlayalım Ne dediğimi hatırlıyorum Ama bir tek atacağım yalnızca Ne de güzel tadı var şu meretin Haydi uzatmadan bitirelim bu işi Yalnız bundan sonra kimse durmasın Açık pencerenin yanında
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: Diyez - Ağustos 20 2009, 17:15:46
Tanıdığım Biri İçin
Cennetteki tüm demir yatakların içinde seninki en gaddar olanıydı ben aynada bir dumandım sen ise, saçlarını, bendlerini aşan yeşim taşları ile yıkıyordun, ama sen bir kadın, ben ise bir oğlan çocuğuydum, demir bir yatak için yetreli bir oğlan çocuğu şarap ve senin için de yeterli bir erkek. şimdi artık ben bir erkeğim her şey için yeterli bir erkek, ve sen, sen ise yaşlandın
o kadar zalim değilsin artık
artık demir yatağım bomboş.
Yaprakların Trajedisi
kuraklığa uyandım ve eğreltiotları ölüydü, saksı çiçekleri mısır gibi sararmış; kadınım gitmişti ve boş şişeler kanı çekilmiş cesetler gibi sardı beni işe yaramazlıklarıyla; güneş hala iyiydi ama, ve ev sahibemin notu bükülmüş hoş ve talepsiz saramışlığında; şimdi gereken iyi bir komedyendi, eski tarz bir şakacı absürd acı üzerine şaka yapacak; acı absürddür çünkü vardır, hepsi bu; dikkatle traş ettim eski bir jiletle bir zamanlar genç olan ve dehası olduğu söylenen adamı; ancak yaprakların trajedisi bu işte, ölü otlar, ölü bitkiler; ve karanlıklar bir hole yürüdüm ev sahibemin dikildiği tüm nefretiyle dediğim dedik, sallayıp şişman, terli kollarını canın cehenneme diye yırtınıp yırtınıp kira kira diye çünkü yamuk yapmıştı dünya ikimize de.
Ye
ölümü konuşmak paradan konuşmak gibi- ne fiyatını biliriz ne de değerini, yine de ellerime bakıyorum da biraz tahmin edebiliyorum
erkek tahmin etmek ve başarısız olmak için yaratılmış kadın geri kalanlar için.
zamanı geldiğinde umarım bir armut yiyişimi anımsayabilirim.
usanmışız artık bu kadar ölü köpekten kafataslarından ordulardan çiçeklerden kıtalardan.
bir mücadele var- o da şu; olayın mekaniğine karşı.
bugün bir armut ye ki yarın anımsayabilesin.
Yüze Göze Bulaştırılmış Bir Üşengeçlikten Notasyonlar
bir kadın geçiyor yanımdan ona bakıyorum ve biliyorum ki varlığından düşünce ve kurtlar silinmiş anlamıyor başarılı erkeklerin ne kadar hayvan olabileceğini bilmiyor formül tembelliğine yakalandığını
pis bir ikindi vakti pis bir mutfakta oturmuş onu seyrediyorum portakal ve Cadillac'ları düşleyerek yürüyor
beynimde bir palmiye ağacına atıyorum kadını madden tecavüz edip manen tükürüyorum gözüne
gerçekte küçük bir çocuğun umumi bir helaya yazdığı birkaç sözcükten başka birşey olmadığını görüyorum
bu sayısız ve şok edici kavrayışlar bu pislik hayat
teni beyaz ve sarkmış mor bir külot var kıçında
işte bundan çıkıyor savaşlar büyük tablolar intiharlar harpler kayabilim ve münzeviler.
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: Diyez - Ağustos 24 2009, 00:32:48
Olumsuzluk Üzerine..
Her zaman olumsuz olmakla suçlandım. Çamur atma sanatından baska birsey değildir olumsuzluk..Zayıflıktır bence.."Herşey yanlış,herşey yanlış" demekten baska birşey değildir.."Bu doğru değil,o doğru değil"..İnsanın o anda olup bitene uyum sağlamasına engel olan bir zayıflıktır olumsuzluk..Evet,kesinlikle zayıflıktır,aynı iyimserlik gibi.."Güneş parlıyor,kuşlar ötüyor,gülümse.."O da palavra !.. Gerçek,ikisinin arasında bir yerde yatıyor..
Herşey olması gerektiği gibi.. Başetmeye hazır değilsen,geçmiş olsun..
Charles Bukowski
Güneş,işte burdayım
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: Valérie - Ağustos 24 2009, 21:06:03
Edebi Bir Tartışma
Markov'un iddiasına göre ruhunu bıçaklamaya çalışıyormuşum ama ben onun karısını tercih ederdim.
ayaklarımı kahve masasının üzerine koyarım ve o da der ki, ayaklarını kahve masasının üzerine koymana pek aldırmıyorum ama bacakları sallanıyor her an zavallı şey parçalara ayrılabilir.
ayaklarımı masadan çekmem ama hala onun karısını tercih ederim.
Markov der ki, bir hendek kazıcısını eğlendirmeyi tercih ederdim veya bir gazete satıcısını çünkü bu insanlar hiç olmazsa nezaket kurallarına uyacak kadar nazik olurlar Rimbaud ile fare zehiri arasındaki farkı bilmeseler de.
boş bira tenekem yere yuvarlanır. 'ölmem gerekmesi hiç mi hiç canımı sıkmıyor, ' der Markov, 'bu oyundaki rolüm yaşayabildiğim kadar iyi yaşamam gerektiğidir.'
yanımdan geçerken karısını yakalarım elindeki bira göbeğime yaslanır, dizleri ve göğüsleri çok güzeldir ve onu öperim.
'yaşlı olmak pek o kadar kötü değil, ' der, ortalığa bir sakinlik çöker ama önemli olan şudur: Sakinlikle ölümü birbirinden ayrı tutmak için: asla yaşlı olduğun için gençliğe aşağılayıcı bir şekilde bakma, tecrübeli olduğun için yaşlılığa asla bilgelik olarak bakma. bir insan hem ahmak hem de yaşlı olabilir -- böyle birçok insan vardır, bir insan hem genç hem de bilge olabilir -- çok az insan böyledir. bir insan --
Tanrı aşkı için diye figan ettim, 'kes sesini! ' gidip bastonunu aldı ve dışarı çıktı.
'onun hislerini incittin' dedi karısı 'senin büyük bir şair olduğunu sanıyor.'
'bana göre o fazla kurnaz' dedim 'biraz fazla bilge.'
göğüslerinden birini dışarı çıkarttım kokunç büyük güzel birşeydi.
Entel
kadın havaya sprey sıkan uzun bir hortum misali durmadan yazı yazıyor, ve durmadan kavga ediyor; söyleyebileceğim gerçekten farklı hiçbir şey olmadığından söylemekten vazgeçiyorum; sonunda- üzerinde etki yaratmaya çalışmıyorum gibi bir şey deyip söylene söylene çıkıp gidiyor.
ama biliyorum ki geri dönecek hep dönerler.
ve akşam 5'te kapıyı çalıyordu.
açtım kapıyı beni istemiyorsan uzun kalmam, dedi.
eyvallah, dedim, banyo yapmam lazım.
evlilik gibi bir şey: her şeyi hiç olmamış gibi kabulleniyorsun.
Mahvolmuş Hayatlar
'aynı kadınla iki kez evlenerek hayatımı mahvettim'demiş William Saroyan.
hayatlarımızı mahvedecek bir şeyler her zaman vardır, William, neyin veya kimin bizi önce bulduğuna bakar, mahvolmaya hep hazırızdır.
mahvolmuş hayatlar olağandır bilgeler için de ahmaklar için de.
ancak o mahvolmuş hayat bizimki olduğunda, işte o zaman farkına varırız intiharların,ayyaşların,hapisane kuşlarının,uyuşturucu müptelaları ve benzerlerinin. varoluşun menekşeler kadar, gökkuşağı kasırga ve tamtakır mutfak dolabı kadar olağan bir parçası olduklarının.
Working Out
Van Gogh kulağını kesip bir or*spuya verdi or*spu hunharca fırlattı kulağı sokağa tiksinerek.
Van, or*spular kulak istemezler para isterler
sanırım bu yüzden muhteşem bir ressamsın sen başka birşeyden anlamadığından...
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: Valérie - Ağustos 24 2009, 21:09:49
Yüze Göze Bulaştırılmış Bir Üşengeçlikten Notasyonlar
bir kadın geçiyor yanımdan ona bakıyorum ve biliyorum ki varlığından düşünce ve kurtlar silinmiş anlamıyor başarılı erkeklerin ne kadar hayvan olabileceğini bilmiyor formül tembelliğine yakalandığını
pis bir ikindi vakti pis bir mutfakta oturmuş onu seyrediyorum portakal ve Cadillac'ları düşleyerek yürüyor
beynimde bir palmiye ağacına atıyorum kadını madden tecavüz edip manen tükürüyorum gözüne
gerçekte küçük bir çocuğun umumi bir helaya yazdığı birkaç sözcükten başka birşey olmadığını görüyorum
bu sayısız ve şok edici kavrayışlar bu pislik hayat
teni beyaz ve sarkmış mor bir külot var kıçında
işte bundan çıkıyor savaşlar büyük tablolar intiharlar harpler kayabilim ve münzeviler.
Sensiz
Bir deniz düsün suzuz Bir hayat düsün gonulsuz Bir gönül düsün sevgisiz Bir de beni düsün sensiz
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: Diyez - Ekim 18 2009, 21:08:09
Sendrom
Bir kedinin yatağa sıçramasını bekler gibi beklerken ölümü, karım için çok üzülüyorum.
Sertleşmiş solgun bedenimi görecek
Bir kez,belki de iki kez sarsacak...
Ölüm değildir beni endişelendiren, bu hiçlik yığını ile kalacak olan karım. Ama birlikte uyuduğumuz bütün o gecelerin, hatta yararsız tartışmaların bile harikulade şeyler olduğunu bilmesini istiyorum
Ve bu güne kadar söyleyemediğim o zor sözcükler, artık söylenebilir:
Seni seviyorum.
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: Diyez - Kasım 22 2009, 17:20:59
Bütün Bildiğim
Bütün Bildiğim
bütün bildiğim şu: kuzgunlar ağzımı öpüyorlar, damarlar arapsaçına dönmüş burada, denizse kan denizi.
bütün bildiğim şu: eller uzanıyor, gözlerim kapalı, kulaklarım kapalı, çığlığımı geri çeviriyor gökyüzü.
bütün bildiğim şu: burun deliklerimden hayaller damlıyor bize tur bindiriyor tazılar, deliler gülmekten katılıyor, tıkırdayarak ayırıyor saat ölenleri.
bütün bildiğim şu: ayaklarım kederdir burada, zambaklar kadar etmiyor sözcüklerim, pıhtılaşıyor şimdi: kuzgunlar ağzımı öpüyorlar.
Başlık: Charles Bukowski
Gönderen: ignorse09 - Ocak 06 2010, 16:13:02
furst when yo open a charles bukowski book you will know why these 2 cant be compared. Please do open a Bukowski book tonight. You probably wont like it cause for most people Buk is just a drunken looser but for the others hes a hero and the most underestimate damerican writer. Make your opinion after you read something.
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: Lyssa Hypnos - Ocak 06 2010, 23:16:34
İhtiyacın olduğunda soğuk bir biradır iyi bir şiir, Acıktığında sıcak bir hindili sandviçtir iyi bir şiir, Kalabalık seni köşeye kıstırdığında bir silahtır iyi bir şiir, Ölümün sokaklarında gezinmene olanak tanır iyi bir şiir, Ölümü sıcak tereyağı gibi eritebilir iyi bir şiir, Istırabı çerçeveleyip duvara asabilir iyi bir şiir, Ayaklarının Çin'e değmesini sağlayabilir iyi bir şiir, Çatlak bir zihni uçurabilir iyi bir şiir, Mozart'la el sıkışmanı sağlayabilir iyi bir şiir, Şeytanla barbut oynayıp kazanmanı sağlayabilir iyi bir şiir, Neredeyse her şeyi yapabilir iyi bir şiir, Ve en önemlisi iyi bir şiir Nerede biteceğini bilir.
Charles Bukowski | İyi Bir Şiir
Başlık: Ynt: Charles Bukowski
Gönderen: Hemera - Ağustos 08 2010, 17:07:22