tam hatırlamıyorum ama iki sene kadar önceydi, evde yine göt büyütürken telefona sarılıp çarşıda olduğunu tahmin ettiğim kardeşimi aradım. evde bi'şey olmadığını, hamburger kapıp gelmesini söyledim. yarım saat geçmeden zil çaldı, gelen kardeşimdi. kapıdan içeri girdiği gibi annem, kardeşim ve ben bir an önce paketlere yumulmak istedik. tam o esnada zil çaldı. yaşlı bi amcan aşağıdan para dileniyo. yok dedim amcaya, allah versin. akabinde hemen içeri girip daha dokunamadığım hamburgeri elime alayım derken... annem uyardı, kimdi o dedi? dilenci ya işte para falan istiyo gönderdim dedim. ''kalk'' dedi çabuk, elindeki hamburgere dokunmadan aşağı iniyor ve o amca kimse ona hamburgeri veriyorsun dedi. hadee... ee dedim karnım aç, o kadar bekledim... verelim 1-2 lira gitsin ya biz mi kaldık sadece? olmaz dedi. ilk defa annemi o kadar kararlı görüyordum. ikna edemeyeceğimi anlayınca tıpış tıpış yol aldım merdivenlerden. itiraf edeyim, bu durum hiç içime sinmiyor ve içten içe küfrediyordum. yani yapacağım iyiliğin de bi nevi kıymeti kalmıyordu.
indim aşağıya... amcanın yüzüne bile doğru dürüst bakmadan pakedi isteksiz isteksiz uzatarak ''afiyet olsun amca, hadi bekleme artık'' dedim. o esnada elim halen havada, pakedi almasını bekliyorum amcanın. ee dedim hadi amca, seni mi bekliycem buyur işte? amcan iki elinle ellerimi hafifçe geriye iterek, ''evladım ondan önce bana 2-3 dakikanı ayırabilir misin?'' dedi. amca karnım aç al şu 5 milyonu hadi yoluna dedim, gülümsedi. ''sorun o değil'' dedi, ''lütfen dinle'' eeh dedim buyur? işte tam o esnada amcanın yüzünü, üstüne başını tam anlamıyla inceleme fırsatı buldum. sık ama uzun olmayan beyaz bi sakal, bebekte bile o kadar parlak görülemiyecek türde mavi gözler, tertemiz, sıccacık bi surat. üstüne başına baktım... bir tane yama yoktu üstünde. evet eskiydi,evet yaşlı kıyafetiydi ama ayakkabısından kepine kadar hepsi pakedinden yeni çıkmış gibi ışıl ışıldı. dedim içimden, bu nasıl dilenci diye.. bir anda sıcaklık hissettim içimde o amcaya karşı. yıllardır tanıyormuşum gibi geldi. dedemden bile daha yakındı belki. amca da tam o sırada konuşmaya başladı..
- evladım... dedi. adın ne?
+ Can..
- ne güzel bi isim... okuyo musun Can?
+ sayılır. büssürü koşuşturmaca işte.
- Can... ben o elindekileri alıcam ama dedi, onun öncesinde beni tüm dikkatini vererek dinleyeceğine söz verir misin?
+ tabi dedim amca, buyur?
gülümsedi.. gülümseyince en iyi doktorların elinden çıkan porselen dişlerden bile daha düzenli, bemmbeyaz dişler gördüm. çok garipti. diksiyonu mükemmel, giyimi kusursuz, mis gibi kokan bi dilenciyle karşı karşıyaydım. kusursuzdu her şeyiyle. dakikalar geçtikçe daha bi hayran oluyordum amcaya.
- bu hayatta başarılı olmak için 3 şeyi bilmen ve hiç unutmaman gerek dedi.. bunlardan birincisi yalan... yalan söyleme Can. yalanı unut... kandırma ne kendini, ne kimseyi. büyük düşman o. sıkıştığın zaman ilk başvurduğun şey o olmasın. aciz değilsin sen, dedi.
ikincisi... söz verdiğin zaman tut. bu kendin bile olsa yap bunu. bugün şunu yapıcam dediğinde ertesi günü aman deyip boşverme, git istediğinin peşinden. sözünü unutma! birine verdiğin söz çok önemli. aklından ç??karma olur mu?
ve üçüncü Can... en önemlisi. sabret. seni çook üzecekler, sen çok ağlayacaksın. sen çok çelme yiyeceksin, dizlerin kanayacak. acıdan ağlayacaksın, yalnızlıktan ağlayacaksın. yılma Can, yılma olur mu? kimseyi umursamadan kalk ve yoluna devam et. bırak kanasın o dizin. kimse dizi kanadı diye ölmez, sen de öyle! sakın hedefini bırakma... yalvarıyorum sana, sakın bırakma. bu dediklerimle yoluna devam edersen hayalini kurduğun yerde olacaksın emin ol. emin ol Can, senin yerin bambaşka, senin dünyan bambaşka. bırakma bu hayatı.
--
suratımı sevdi, benden bi onay bekler gibi baktı. ben aşıklar gibi dinlemeye vermişim kendimi. tamam dedim... şaşkın bi ifadeyle. ama nasıl şaşkın. hayatımda bu kadar rahatladığımı hatırlamıyorum. kesseler acımazdı o gün. o verilen gaz, soğuk sprey etkisi yarattı bende. başımı salladım. elimdekileri tekrar uzattığımda bu sefer pakedi almıştı. tek bi kelime etmeden, sadece gülümseyerek yanımdan uzaklaştı. arkamı döndüm, eve doğru giderken birden ismini sormadığım aklıma geldi. bu esnada 1 dakika ya geçti ya geçmedi. sokağa çıktım yoktu.. köşeyi anca dönmüştür dedim, oraya koştum yine yoktu. 3 farklı yere, gidebileceği en yakın noktalara baktım, kendisinden eser yoktu. sonra ne mi oldu? tam tekrardan evin bulunduğun sokağa girerken ona verdiğim hamburger poşedini gördüm. içi doluydu. almamıştı. neden böyle bi'şey yaptı inanın tek bi fikrim yok. adam bana öğüt verdi, gözlerinden yaş geldi hatta bana beni anlatırken. sonra hiçbir şey olmamış gibi gitti.
halen aklıma gelir dedikleri rahatlarım, motive ederim kendimi. düşünürüm. kimdir, nedir, ne yapar? in misin cin misin be adam? neden almadın? onun için gelmemiş miydin? başka bir zil de çalmamış, sadece bizim zile basmış sonradan öğrendiğime göre. o günden beri hem rahatım hem meraktayım. ilginç bi tecrübe oldu benim için. hem kendime kızdım, hem de iyiki inmişim dedim.
bu da böyle bi anımdı.