Alternatifim Cafe

Dünya Dönüyor => Edebiyat => Yazarlar => Konuyu başlatan: pigmente villonodüler sinovit - Mayıs 03 2010, 14:07:13

Başlık: Özgür Gümüşsoy
Gönderen: pigmente villonodüler sinovit - Mayıs 03 2010, 14:07:13
Kasım ayının 1984’üncü gösteriminde İstanbul’un en talihsiz metrekarelerinde doğduğu ve hâlen “iki yakası bir araya gelmeyen deli gömleği” diye adlandırdığı o akli dengesini yitirmiş şehirde ikamet ettiği rivayet edilmektedir. Sarı sıcak çocukluk günlerinde tren raylarına eğilip de kulağını dayadığında, Tanrının ona ilk emrini de duyacaktır. –Aşk!

Gecenin mayasına güneş katma çalışmalarına; böğürtlen bahçelerinden aldığı mor lekelerin gölgesinde, ateş böceklerinin haklı mücadelesine o pervasız gülüşüyle iştirak ederek başlamıştır. İlk yenilgileri de yine bu günlere rastlamaktadır.

Kanayarak ve yaralarının toprak bütünlüğünü tanı*** büyürken, zihnini eşeleyen hayata dair o imla hatalarını da göz ardı edemiyordur artık. Kelimelerle tanışıklığı uzun yıllara tekabül etmese de, sağlam temellere dayalı bir dostluk kurmaları çok da vakit almamıştır. Kalem ve beyaz kâğıtların itilafında girdiği her savaşta günbegün ölse de, cephede kurşunların da can verebileceğini anlatmayı inatla sürdürmüştür. Keza yazara göre Aşk biraz da; -Dengesiz ipler üzerinde trapez gösterisidir!

Yazar, tarih içinde tertip edilmiş çeşitli kıyametlerde muhtelif ecellerle ödüllendirilmiştir.
Başlık: Ynt: Özgür Gümüşsoy
Gönderen: pigmente villonodüler sinovit - Mayıs 03 2010, 14:10:05
AKUT

Eğer
ki bir şiirle yıkılırsan, ellerim göçük altından ilk olarak gülüşünü
çıkarır. Gülümsersin sonra sen, belki bu afette en az hasarla
atlatılır.

Temeli sağlamlaştırmalı ve yeni çelik halatlar
eklemeli Sırat'a. Aşkların acil durum koordinasyon merkezleri yoktur
bilirsin. Ve Tanrıya yaşama fırsatı tanınmaz hiçbir ayrılıkta.

Garip
olan şu ki sana devriliyorum aklımdaki her artçı sarsıntıda. Sen de
biraz hissetsen içimdeki kara parçalarının yerinden oynayışlarını, şu
yaşadıklarımıza deprem bile demezsin...

Yine de;
sesimi duyan var mıııııı?



Pornografik Western

Kendisine sırt çevirerek, sol yanıyla düello girişen bir kovboy gördün mü sen hiç?
Dikkat edersen atıyla olan münakaşasından bahsetmiyorum bile.

Çek
silahını, ıskalaman mümkün değil bu şartlarda. Mermini öp, eğer
göğsünden içeri alacaksan. Ben çok denedim olmadı, bu metal yorgunluğu
sahiden de öldürür adamı.

Hey sen Batı'nın en hızlı sevişen kadını!

Arpa suyu alır mısın?

Bir arpa boyu yol kat ettik ya aşkta onun anısına, kaldır kadehini göğün en üst katına.

İntihara Meyilliler Kasabası'nın şerefine
!


Eski Zaman Terkleri

Dua gözlüm, küfründen öpüyorum seni.

Nasıl da hüzün kokar şimdi gözbebeklerin... Bilmem inanır mısın ama sen ağladığında ben içimdeki bütün insanlığı öldürüyorum.

İyi dinle beni şimdi;
-Ben
seni en çok bu dünyada bir başımayken seviyorum. Hem yokluğunun
sevilmeyecek nesi var? Ben sen olmasan da teninin ıssızlığında aylak
aylak gezinebiliyorum.

Yanıma sadece Sen'sizliğimi aldım,
var olan her şeyden ilk kağnıya binip de gidiyorum. Yavaş yavaş, zamanı
içime sindire sindire...

-Işıkları kapatır mısın Tanrım? Gözlerimi O'ndan alamıyorum...
Başlık: Ynt: Özgür Gümüşsoy
Gönderen: pigmente villonodüler sinovit - Mayıs 03 2010, 14:15:26
Yalanlar ''


Ekolojik 
Doğum sancılarına yenik düşen sabahlarda
Göbek bağımı kerpeten vasıtasıyla koparabilirdim kendim
Lüzumu yoktu caniliğin oysa
Yine de çayımı dudaklarında demleyebilirdim
Hem de acil servislerde bile stoku bitmiş -tavşan kanı
Oracıkta ince beline sarılırken sağ avucumdaki cam parçalarıyla
Bardakların da bazı sözlere kırılabileceğini bir anda unutabilirdim
Salıncaklar kurulan ağzındaki o dingin piknik alanı
Müsaitti kanunların elverdiği ölçülerde Yeşili korumaya
Ve sana önüne çıkan her dudağı öp ki demimiz taze kalsın diyebilirdim
Aslanlar gibi kraliyet sistemiyle yönetirken senin sığ ormanlarını
Çığırımdan çıkıp da bir keneyi ısırabilirdim Kongo’da
Yok hayır atın ölümü arpadan olsun psikolojisinde değildim
Toplarken Firdevs bahçelerinin olmamış dutlarını
Yıkamadan yeme diye ikaz da bulunurdun belki çocukluğuma
Geçmişini kundaklayışlarımda doğayla özdeş kibritler kullanabilirdim
Hunharca katlettiğim karıncalar familyasına
Pişkin pişkin şükranlarını sunabilirdi Birleşmiş İlletler Paktı
Tabi ben de Azrail ile baş başa akşam yemeğine sıcak bakabilirdim
Benliğim balıklama atlamayı tercih ederken meşhur uçurumlarına
Ardına serilirdi gelişmiş dünya ülkelerinin atlasları
Çiğner dururdun sen de diş bilediğin coğrafyaları
Yerkürenin tüm yaşamsal koşulları ezilirken ayaklarının altında
Ben seninle tabiatın mucizelerini tekrar keşfedebilirdim!



Romantik
Güneş ışınlarını damıtıp kirpik diplerine aşılayabilirdim
Aynı dertten (tem)muzdaripler gününde
Kaşmir dokusuyla kelimelerimin
Bedenindeki lisansızlığı Türkçeye çevirebilirdim
Akustiğin bozulurken dilimin müthiş devinimleriyle
Çıplaklığıyla peşimdeki rüzgârın bile fikrini çelerdi sesin
İstesen takvimine alışılagelmedik mevsimler ekleyebilirdim
Turunçgiller soyadlı o spiker, hava durumu bülteninde
Etkisini arttıracağını anons ederdi yüksek basınçlı güzelliğinin
Hatırı sayılır bir kahkaha patlatırken deliliğim
Tuz ruhumun tuttuğu tımarhane güncesine
Bugünün anlam ve önemini siyanür katkılı harflerle yazabilirdim!



Evcil
Dolduruşa gelebilirdim açık adres verirsen
Açık seçik konuşursan tanıyabilirdim
Özveri budalalığınla ört bas ettiğin fahişe kimliğini
Himayeme alsam kimsesiz sevişmelerini
O köprünün altından tankerlerce su akıtabilirdim
Gözü kapalı girerken tiner kokulu kadınlığına
İçinin eprimiş duvarlarını şehvet rengine boyayabilirdim
Giderilirdi hem Deprem Dede’den yadigâr sıva çatlakların
Hem de saatler derin bir höh çekerdi
Oh muydu yoksa aman ne önemi vardı ki
Aynı kapıya çıktığı aşikâr iken bazı imkânsızlıkların
Nefesini bir kez daha solumayı reddetmek ahmaklık değil miydi?



Yöresel
İnanır mısın tütününe yasak koyulan kolonya şişelerinin
Alkole en doygun derecesinde
Can sıkıntılarıma oluk oluk küfürler yağdırabilirdim
Uykusuzluğumu mülteci masallarıyla yatıştırırken esmerliğin
Firarıma usturuplu bir ambiyans katsın diye
Sakallarımı yarattığın (yerden)yüksek dağlara kadar uzatabilirdim
Kızdırırdı Zigana’yı senin o ota *** başkaldıran göğüslerin
Eşkıyalığım kulaktan kulağa yayılırken şehirde
Sen yarelenme diye onca merminin tenine korkmadan değebilirdim
Malum ya savaş çığırtkanlığıdır mesleğin
Kızıl Ordularını topraklarımın arsızlığına sürdüğünde
Yani yalnızlığıma kılıç bilediğinde başka bir deyişle
Cüretine kanadım kolum bağlı teslim olabilirdim!


Mitolojik
Nyks ile oturup tek tek yıldızları sayabilirdim
Tanrılar cenk ederken uzun menzilli buyruklarıyla
Hani o tahrip gücü yüksek inanışların adak törenlerini
İyi niyet kurbanlarına armağan edebilirdi bahtsız develerle benzerliğim
Vücuduma zamkla yapıştırarak Pegasus’un ağdalı tüylerini
Zeus’la ‘Aşağıda durumlar nasıl?’ tribiyle taşak geçebilirdim
Seninle beraber Olympos’a tırmanabilirdik tırnaklarımızın Hakkıyla
Lethe’nin kirli dualarından arındırabilirdim ara(lık) denizlerini
Masumiyetini Persephone ile aldatabilirdim
Ama sana bağlılık göstererek nazikçe geri çevirdim kadının teklifini
-Hades’ten korkuma ise şuradan şuraya ölmek nasip olmasın!




Obsesif
Farz edelim ki dört kitap da farz kıldı sana dokunmamı
Sus payı verilmiş meme uçlarını her şeyin üstünde tutabilirdim
Mesela iklimini şaşıracak kadar tutarsız yağmur damlalarının
Pencerenin kenarında terk edilen kahve fincanının
Kırk yıllık hatırın!
Takdir ettiğim her ölü kahramanın
Burnundan soluyan Pinokyoların
Kültürel dejenere örneği sayılabilecek beyinsizlikleriyle
Göle maya çalmaya kalkışan Don Kişotların
Irzına geçilmiş denizkızlarının
Tüm o gökten üç elma düştü travmasıyla biten masalların
Okuma yazması olmayan kitap kurtlarının
VHS kasetleri zamanındaki Ninja filmlerinin
Onların kaplarından sürpriz olarak çıkan miki’li versiyonların
Vurdulu kırdılı her hadisenin
Aklına gelebilecek her haltın üstünde!
Ya doyururdun ruhumu anaç içgüdülerinle
Ya da düğmelerini iliklerdin en utangaç iliğime
Hay aksi yine mi kopçan takıldı!
Bir bilsen ne kadar öfkeliyim şu namussuz sutyenlerine
O bol çığlıklı memelerinin susturulmasına asla müsaade etmezdin!


Ulvi
Çanakkale’nin boğazına duralım gel birlikte
Seyit Onbaşı düşman bellemez bizi
Mandalla çamaşır ipine tutturulan bayrağımın
Ulusal marşımıza gözyaşıyla eşlik eden kasımpatının
Ve senin evrenselliğin üzerine ant içerim ki
Annemin o haylaz gülüşüne kanarcasına özlemiştim seni
Ekmek-Mushaf çarpsın aksini iddia eden olursa
Gözlerim Allah’ının önüne aksın
Sevgilim, vatan hainim!
Yüreğinin Anıtkabiri yabancı ziyaretlerime kapanırsa
Bu topraklarda yetişmiş solucanların arasına şerefle gömülebilirim
Lakin sen daha beter bir terkin yanlısısın
Şimdi ben senli bensiz halimle, şimdi ben haymatlos adımlarımla
Gözbebeklerini beşikte koyup da nereye gideyim?

Tek gerçek,
yalan dahi olsa seni sevmekten öleceğim!

-Ne şans ama… Dün ‘crime-time kuşağı’ programlarından birinde yalana bağışıklık sistemi kazandım. Anlayacağın yedi sezon üst üste, sana aldanmayacağım. Yedi ceddine sövdüğümün Yaz akşamlarında!
Başlık: Ynt: Özgür Gümüşsoy
Gönderen: Mercey - Mayıs 03 2010, 14:21:19
Feysbukta hayran olmuşum kendisine ama hiç haberim yok. Güzel dizeleri falan var ama bir şeyler eksik, derinden etkileyemiyor beni hiç. Nedenini bilmiyorum bunun. Ama yok hacı, olmuyor.
Başlık: Ynt: Özgür Gümüşsoy
Gönderen: pigmente villonodüler sinovit - Mayıs 03 2010, 14:28:06
Şiirlerinde tanıdık bir şeyler var, kimden bilmiyorum. O tanıdık şey okutmuyor bazen şiirlerini, ama adamı beğendim ben. ' İlk şiir kitabı'nı çıkarmış daha. (:
Başlık: Ynt: Özgür Gümüşsoy
Gönderen: pigmente villonodüler sinovit - Mayıs 03 2010, 14:29:31
' içimdeki sen kırıntıları ' adlı kitabına yapılan yorumlar, arka kapaktan.



Özgür Gümüşsoy’un şiirleri açıkçası beni çok şaşırttı. Hınzır, delişmen ve asi bir tarzı var Gümüşsoy’un. Nasıl ki geçmişte Orhan Veli o zamanlarda egemen olan şiir anlayışının kalıbını değişmiş ve enine boyuna sorgulamışsa bugün de Gümüşsoy; sözüm ona entelektüel ama kasıntı ve yüksek gönüllülük tuzağına düşen günümüz egemen şiirini derinden sarsıyor. Bunu yaparken de şiir yazıcısının gururunu ve egosunu ayaklar altına alıyor.
Günümüz şiirinde kendinden menkul bir saflık anlayışı sürüp giderken, onun şiirlerinde adeta arî bir şiir ırkı yaratılıyor. İşte bu noktada Özgür gibi genç şairlerin çıkışını çok önemsiyorum. Çünkü hergelelik ve delişmenlik tam da burada başlıyor. Şair;
giderek bir retorik halini alan duygu ifadelerini eğip büküyor, buruşturuyor ve bir serseri mayın haline dönüştürüyor. Kendinden hayli memnun olan okurları, anında en kuytularına dek parçalayabilecek bir serseri mayın…
Öte yandan Özgür Gümüşsoy, sunduğu sözcük zenginliği ile de göz kamaştırıyor.
-CEZMİ ERSÖZ

İnsan kendisi dışındaki nesnel gerçekliği duyum organları ile algılar. Algı dünyasında nesnel gerçekliği başka bilgi ve
gerçekliklerle ilişkilendirir. Ardından algıladığı gerçekliği yeniden yapılandırır ve sonra da bu gerçekliği ifade eder. Edebiyatçı ise gerçekliği diğer insanlardan farklı olarak yaratmış olduğu bir tasarımla yazılı bir şekilde sunar. Bu tasarım
içerisinde dili kullanım yetisi ve üslubu belirgin olarak kendini hissettirir. Tasarım estetik kaygıları ifade ettiği kadar ifade ettiği
gerçekliğin iç dinamiklerini göstermesi bakımından ayrıca bir önem arz eder.

Özgür Gümüşsoy’un yazdığı şiirler işte bu bakımdan, bir şairin hem “algılama dünyasının” genişliğine, hem görünür gerçekliğin ardındaki iç dinamiklerini hissetmesine, hem kullandığı dilin özgünlüğüne, hem gerçekliğin yerel boyutuna, hem bu gerçekliği
evrensel gerçeklilerle ilişkilendirmesine, hem de bunu özgün bir üslup ve bir ritimle “arabeskleşmeden” yapabilmesine güzel bir
örnektir.
-METE KAYNAROĞLU

"İmgeleri" jilet gibi, acısını sonradan hissetmeye başlıyorsunuz.
"Şiiri" ise ışıktaki gizli karanlık gibi. Bulmak için önce yanmanız gerekiyor!
-MURAT ÇELİK (DÜŞ SOKAĞI SAKİNİ)
Başlık: Ynt: Özgür Gümüşsoy
Gönderen: pigmente villonodüler sinovit - Mayıs 14 2011, 09:21:00
Yarın Kocaeli Kitap Fuarında kendileri (: dört gözle bekliyoruz..
Başlık: Ynt: Özgür Gümüşsoy
Gönderen: gizehame - Mayıs 29 2011, 14:36:06
Normalde şiirden falan nefret eden ben, bu adamın yazdıklarıyla sarsıldım. Çok beğeniyorum yazdıklarını.