Alternatifim Cafe

Truvanın Bulunuşu Ve Büyük Hazine

Discussion started on İlk Çağ Tarihi

TRUVA'NIN BULUNUŞU  VE HAZİNE
GENEL  BİLGİ
Tarih bu Şehri "aşk, kahramanlık ve uygarlık yuvası" olarak anlatır. Ünlü şair Hemeros'un İlyada'sında destanlaştırdığı "Troia" önce bu destanla medeniyet dünyasında yerini aldı. Sonra H..Schliemann tarafından yapılan kazılarla zenginlikleri meydana çıkarıldı. Bulunan hazine, kenti ve Schliemann'ı dünya ölçüsünde haklı bir şöhrete kavuşturmuştur.

 Bu kent'te 3000 yıl boyunca Anadolu kavimleri oturdu. Bu bakımdan Yunan uygarlığının bir örneği olarak göstermek yanlıştır. Bu gayretkeşliktir. Sonra medeniyetin merkezi M.Ö. dönemde Avrupa değil, Asya'dır. Büyük peygamberler ve ünlü hükümdarlar hep Anadolu'da yaşamıştır. Karun'un Hazinesi Anadolu'dadır. Bu itibarla daha uygar ve çok daha üstün vasıflara sahip Anadolu kavimleri Çanakkale ve Boğazlar bölgelerinde, Makedonyalı barbar kavimlere daima karşı çıkmışlar ve onların sömürgeci, hilekar davranışlarını önleyebilmek için zaman zaman savaşmak zorunda kalmışlardır. Çok sonraları Yunan propagandası etkisine giren tarafla dünya Troia yöresine, Yunanlılarla birlikte Helenleştirmişlerdir. Bu itibarla aslında ünlü Troia kentini Yunanlılar değil, Anadolu halkları kurmuştur. Bundan ötürü Troia, bağımsız bir Batı Anadolu kültür merkezi durumundadır. Nitekim Troia'da ele geçen kalıntılar bakır çağından, demir çağına kadar devam ede gelen 2500 yıllık değişmez bir tarihi karakter gösterir. Ancak kaderin cilvesi olarak Troia şehri gün ışığına çıkabilmesi için Alman uyruklu H.Schliemann'ı bekliyordu. H.Schliemann'a kadar Troia, sadece Homeros'un İlyada'sında zikredilen bir  hayal şehri idi. Şimdi tarih sahnesine çıkıyordu.

 Aslında Alman uyruklu bu mükemmel araştırmacı bir papaz çocuğu idi. İlkokul sıralarında kendisine ezberletilmiş olan Homeros'un destanlarının çok etkisinde kalmıştı. Olağanüstü bir zekası vardı. İngilizce’yi, Fransızca’yı, İtalyanca’yı, İspanyolca’yı, Portekizce’yi, Arapça ve Türkçe’yi altışar ay gibi, oldukça kısa bir zaman zarfında öğrenmiştir. 1863 yılında da dünyaca sayılı zenginler arasına girmiş bulunuyordu. Homeros'un eserlerini de ezbere biliyordu. Eserler onun hayatında mükemmel bir pusula rolü oynamıştı.
 
SCHLİEMANN'IN  TROİA TUTKUSU
6 ocak 1822 yılında Almanya'nın Neubukov kasabasında doğan Schllemann, çocukluğundan itibaren İlyada sayesinde Troia hayranı olarak yetişmişti. Bu yüzden arkeoloji eğitimi aldı ve 1869'da ikinci defa Atinalı bir tüccarın kızı olan Sopheie   ile evlendi. Bu itibarla Atina’ya yerleşti ve böylece Yunan damadı oldu. Sonra da Çanakkale yöresine bir geziye çıktı Pınarbaşı yörelerinde 300 yerde sondaj yaptı ve hep olumsuzdu. Sonunda Hisarlık için karar verdi. Buralardaki çalışmalarını bir tez haline getirdi Dr. unvanını  kazandı. İkinci ve üçüncü defa kazı yapabilmesi için başvuruda bulundu ve ABD İstanbul Büyükelçisi Wyne Mac Veagh'ın yardımları ile istediği izni aldı. ABD Çanakkale konsolosu Calvert  te yardımcı olmuştu. Nihayet karası ile birlikte Çanakkale Troia bölgesinde kazılara başladı. Kazılar aralıklı olarak onun ölüm yılı olan 1890'a kadar sürmüştür. Hazineyi kaçırmasından sonra  da dünyaca ünlü oldu.
 
SONRAKİ GELİŞMELER
Onun ölümü üzerine mimar Wilhelm  Dörpfeld, bayan Schliemann adına kazıları 1895'e kadar sürdürmüştür. Önce Troia'nın 7 tabaka olduğu sanılmıştı. Sonradan tabakaların 9 olduğu anlaşılmıştır.6 ünlü kent; önceden tarihçi, coğrafyacı ve bilgin bazı ünlü kişilerin eserlerinde yer almıştı. Yani Troia'dan söz edilmişti. Fakat toprak altından çıkaran Schliemann olmuştur. Ne var ki olay çok tartışıldı. Bu tartışmalar üzerine Schliemann tanınmış ilim adamlarının masraflarını da kendisi karşılamak üzere Troia kazı bölgesine çağırdı. Ama gelen olmadı. O da bildiğini okumaya devam etti. İşini seviyor ve kendisine de güveniyordu. En verimli kazıları 1873 hafriyatında oldu. Yıllardır özlemini çektiği rüyası gerçek olmuştu. Yani 17 Haziran 1873 hazineyi buldu ve yurt dışına kaçırmayı başarmıştır. İlk parti 155 parçadan oluştuğu rivayet edilir.
 
HAZİNENİN BULUNUŞU, KAÇIRILIŞI VE MAHKEME
Kazılar devam ederken Schliemann'ın önüne 8.5 metre derinliğinde bir yarma bulunuyordu. Bir ara karşısındaki çukurda veya çukurun yanı başındaki duvarın göğsünde topraktan başının bir kısmı çıkmış bir heykel göründü. Hemen fırladılar ve karısının  da yardımıyla heykelin olduğu yeri eşelemeye başladılar, ilk altın parçaları parmaklarının arasına döküldü. Hemen hayalinde canlandırdığı planı uygulamak için kendisi kadar zeki olan karısını, işçileri paydos ettirmek ve kazı yerinden uzaklaştırmak için gönderdi. Bunun üzerine kadın bir yaş günü masalı uydurdu ve yalnız kutlamak istediklerini söyledi ve işçileri, kazı mahallinden uzaklaştırdı. Yalnız sadık hizmetkarı Rum işçi yanlarında kalmıştı. İşçi adedi 160 kişi idi .Böylece meşhur Kral Priamos'un hazineleri bulunmuş ve Schliemann'ın eline geçmişti. Bu aslında kralın hazinesi değil II.Troia hazineleri idi. Hazinelerin toplam bölü 16'sı yalnız I. VI, Troa'ya aittir. Diğerleri II.Troia katına mahsustur. Buna göre 17 haziran 1873 günü kazılara son verildi. Hazine; altın taçlar, zafer çelenkleri, altın küpeler, süs eşyaları, gümüş ve altın içki kapları, tabaklar, bakır, gümüş miğfer, tolgalar, kemerler, süs eşyaları ve kalkanlar ile mızrak ucu gibi savaş araçlarından ibaret idi.

 Bu kadar çok malzemenin bulunuşu saklanamadı ve yıldırım hızla her tarafta duyuldu ve Alman ise alacağını alıp, kaçmıştı. Bir yıl kadar takip ve soruşturma yürütüldü ve Kum kale sahillerinde altın mamul bazı eşyalar bulundu ve İstanbul Arkeoloji müzesine gönderildi.

 Hülasa Schliemann hakkında Atina mahkemesinde dava açıldı. Neden Atına bilemiyoruz. Belki hazine hırsızının Atina’da oturması olabilir. Mahkeme bilirkişi raporuna göre hazine hırsızına 10,000 Franklık para cezası verdi, Bu gülünç bir ceza idi. Alman ise sevincinden 50.000 Frank ödedi. Böylece devrin sorumlularına çalıp götürdüklerinin ne derece ehemmiyetli olduklarını anlatmak istiyordu, hem de yüzüne kapanmış olan kapıları bir bakıma para ile açmış olacaktı.
 
HAZİNENİN BULUNUŞU VE KAÇIRILIŞINI AKTÖRÜN KENDİNDEN DİNLEYELİM
Kazıyı sürdürürken duvarın üstünde Priamos'un evinin yanında büyük bakırdan çok tuhaf bir nesne buldum. Arkasında altın bulunduğunu sandığım için son derece dikkatimi çekti. Hazineyi işçilerin aç gözlülüğünden korumak ve onu bilim adına korumak için çok çabuk olmak lazımdı. Bu itibarla hemen "Paydos" diye bağırdım. Böylece işçiler yemek yiyip dinlenirken hazineyi büyük bir bıçakla çıkarttım. Bu da çok güç harcayarak ve korku içinde yaşam tehlikesi ile karşı karşıya gelerek mümkün olabildi. Çünkü altını oymam gerekli sur duvarı her an üstüme yıkılabilirdi. Her biri ilim için ölçülmeyecek değer taşıyan bu denli çok sayıda eşyanın götürülüşü beni delice soğukkanlı yapmıştı. Hazinenin oradan kaçırılması: yanımda her zaman hazır bulunan ve kazıp çıkardığım eşyaları şalına sarıp taşıyan sevgili karımın yardımı olmadan gerçekleştiremezdim. Böylece hazineyi korkunç yaşam tehlikesi altında korkudan titreyerek paketledim. Dibinde iki muhteşem altın diadem ve bir altın bant sanatçı işi ve dört altın küpe bulduğum gümüş vazonun içeriği bunu belli ediyor ve bunların üstünde çok tuhaf biçimli 36 adet küpe ve 8750 adet küçük altın halka, delinmiş prizma ve küpeler altın düğmeler vardı. Bunlar diğer takılara ait olmalı idi. 6 altın bilezik bunu izliyordu. Ayrıca orada biri 4.75 cm diğeri 5.25 cm uzunluğunda altın iki parça  da buldum. Her birinde 27 delik mevcut idi.' Şimdi burada önemli' olan şu, bütün bu ziynet eşyaları bundan 5000 sene önce hünerli eller tarafından dekore edilmiştir. Demek ki medeniyetin tarihi epeyce eski. Hem bu kadar takıyı takıp-takıştırmayı seven kadınlar orta Asyalı Türk göçmenler olmalıdır.

 Hülasa Schliemann hazineyi İngiltere'de sergiledikten sonra Almanya'ya intikal ettirip Berlin Müzesine devrini gerçekleştirdi. Sonrada tekrar kazı için girişimlerde bulundu ve devrin Eğitim Bakanı Saffet Paşa'ya mektuplar yazdı ve yardım istedi. Bu arada Türk basınının kendisine saldırdığından son derece müştekidir ve İstanbul'dan iki defa Troia arazisine gelip gitmiştir. Ancak Atina mahkemesinden dolayı izin gecikmektedir. Bu arada Çanakkale Valisinin tayini çıkınca girişimler hızlandı. Alınan elçisi araya girdi ve Müzeler Umum Müdürü Osman Hamdı Bey'in verdiği müze memurlarından Galip Bey'i de temsilci olarak atadığı ve kazıya böylece başlandığı anlaşılıyor. Elhasıl gene de olayların seyri hakkında bilgiler kopuk ve tatmin edici bulunmuyor. Ta ki devlet arşivlerinin tamamı görülene kadar muammalığını muhafaza edecektir.
 
 HİLE VE ÇANAKKALE  VALİSİ İBRAHİM PAŞA’NIN TAYİNİ
 Adı geçen Alman'ın zamanın Maarif Nazırı Saffet Paşa'ya yazdığı mektubun sonunu şöyle bağlıyor: Ekselanslarından bütün ricam saygıdeğer Sadrazam'ın Çanakkale Valisine beni çalışmalarımda ve kazılarımda koruması için emir verdirmendir. Tarih: 18 haziran 1871. Bu mektuptan şu anlaşılıyor: Vali Arap İbrahim Paşa ,gürültüye pabuç bırakmayan cinsten ve onu sıkıyor. Schliemann daha önceden Çanakkale'ye gelip gitmistir. Valiyi ve yöreyi tanımıştır. Sonra da mezkur hırsızlık olayı ve mahkeme meselesi ve kazıların durdurulması ve bundan sonra İbrahim Paşa'dan izin almak epeyce zor olacaktır. Elhasıl Schliemann mahkeme olayından sonra ikinci kazı izni için başvuruda bulunur ye İstanbul'dan işini halletse de  Çanakkale Valisi İbrahim Paşa'nın kesin direnci île karşılaşır. Hayır diyor kesinlikle izin vermem. Çünkü Vali de her şeyi öğrenmiştir. Schliemann burada dernektedir ki: Çanakkale’de 2 ay bekledim ve izni aldım. Fakat bu defa İzzet Efendi adlı bir şahsı gözcü olarak yanıma kattı. İzzet Efendi'nin işi yoluma engel çıkarmaktı. Bu şartlar altında işimi yapamayacağımı anladım ve Atina'ya döndüm, oradan Times'e bir mektup yazdım ye mektup; 24.7.1876 tarihinde yayınlandı. Mektupta İbrahim Paşa'nın yaptıklarını uygar dünyanın takdirine bırakıyordum. Olaydan İstanbul basını  da haberdar olmuştu. Bu sebeple ekim 1876'da Vali İbrahim Paşa'nın başka bir vilayete tayini çıktı, İlave olarak diyor ki: Troia kazılarımı şimdi sürdürebilecektim. Görüyorsunuzya yabancılar 103 sene önce bile medya kanalıyla istediklerini elde edebiliyorlardı.
 
SONUÇ
1822 tarihinde dünyaya gelen Schliemann, 1868 yıllarında Troia aşkı ile  Çanakkale'ye gelir. Bu ikinci gelişidir. İlk geliş 1863 yılları olmalıdır. 1870'de de gerekli kazı iznini alır ve 1873’de hazineyi kaçırır. Hafriyat çalışmaları belli aralıklarla 1890'a kadar devam etmiştir. Başta yoğun bir tenkide tabi tutulan Alman'ın kazıları sonunda Troia'nın ünlü bir kent oluşu ve hazinelerinin ölümsüzlüğü dünyaca kabul edilmiştir. Burada üzücü olan hazinelere ve ünlü kente sahip çıkamayışımızdır.
 
HAZÎNENİN SON DURUMU
Hazine Yunanistan ve İngiltere'den sonra Berlin müzesinde koruma altına alındı. Hazinenin hemen tamamı II. Troia tabakasına aittir. Burada mezkur Alman'ın kazıları bittikten sonra köylülerde kazılar yapmıştır. Bulunan eşyaların bir kısmı halen İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir. Bunlar zamanın müzeler genel müdürü Osman Hamdi Bey'in sayesinde kalabilmişlerdi. Zira Schliemann 1879-1882-1883 ve1884 kazılarında da bulunan bazı parçaları  yurt dışına kaçırmıştı. Osman Hamdı Bey ise 1884'de 1960'lara kadar kullanılacak olan Nizamnamesini çıkartıyor ve bundan böyle bulunan eşyalar Türk Hükümeti ile pay edilecektir. Bu arada şaşılacak şeydir ki: bir ara pratik zekâlı Alman hazineleri önce Yunanlılara ve sonra İngilizlere ve en sonda Ruslara satmak istiyor. Fakat bir takım sebepler ilen sürülerek hiçbiri satın almaya yanaşmıyor. Sonunda çalıntı hazine Alman Prof. Virchotv'un yardımlarıyla Berlin Devlet Müzesine bağış yapılıyor. Bu bağışın ne şartla yapıldığını bilemiyoruz. Gene hazine 1873-1882 arası ne kadar fire verdiğini de bilemiyoruz. Böylece İkinci Dünya Savaşı'na gelindi.Burada savaş çıkınca Almanya'da bulunan birçok kıymetli eşya ile birlikte Troia hazineleri de önce Merkez Bankası ve sonrada Berlin hayvanat bahçesi kulesinde koruma altına alındı.1945 ve savaş bitimi hazineye kızıl ordu el koydu. Sonra da uçaklarla Rusya'ya götürüldü. Böylece 1945-1992 arası 50 yıl Rusya'da muhafaza edildi. Kimse de bu sırrı bilemedi. Herhalde 1992 yıllarında iki müzede sergilenmek istenince olay meydana çıkıyor ve biranda olay bütün dünyada duyuldu. Arkasından 24-25 mart 1994 tarihinde Almanlarla Ruslar bir protokol yaptılar ve orada deniliyor ki: biz size Troia hazinelerini geri vereceğiz: karşılığında ise siz de bizim kültür varlıklarımızı geri vereceksiniz. Buna göre Troia hazinesinin bazı şartlar dahilinde Almanya'ya iadesi hususunda Ruslar'la Almanlar anlaşmış oluyorlardı. Bence bu anlaşma Schliemann'ın yaptığı gibi gayrı yasal bir antlaşmadır. Her ikisi de mal sahibi değildir. Bazı araştırmacılar hazineleri beynelmilel düşünebilir. Bunun içinde ulusal bir dava haline getirilmesinde bazı sakıncalar düşünebilirler. Bence yoktur. İlmi bakımdan istifade ortak olabilir. Yalnız herkes malına ve değerlerine sahip çıkmalıdır. Böyle bir olayda hırsız Türk olsaydı ve Alman veya Rusların mallarını Osmanlıya kaçırsalardı: O zaman görürdünüz neler oluyor.

Hulasa esas bunca maceradan sonra üzücü olanı şudur: 1873 ve sonrası hafriyatları sırasında verilen fireler ve Schliemann şahsi tasarrufları ile hanımına edilen hediyeler ve işçilerin aşırabildikleri ve önce Yunanistan ve sonra İngiltere ve en son Berlin'deki sergilemeler sırasında verdiği fireler ile Rusya’ya taşınması ve halen 46 ayrı müzede sergilenmesi toplanması ve bir gün Türkiye'ye iadesi düşünülürse ve o iade zamanından önce olabileceklerin ve nihayet bütün bunların hazinenin eksilmesine zedelenmesi ve yıpranmasına sebep olunmasını düşünmektir. Ama Nasreddin Hoca misali kalanlara da razıyız. Hani Hoca rüyasında 99 altına razı olmamış ve illa  da 100 demiş ve uyanınca da elinde bir şey yok ve hemen gözlerin kapamış, 99’a  da razıyım.
 
HAZİNENİN   ŞİMDİKİ DURUMU
Biz birbirimizin boğazını  sıkarken Rusya hazinenin üzerine oturuverdi. Şimdi ne olacak? Bir kere şu oldu: Rus parlamentosu 22 maddelik yeni tarihi eserler yasasının 2 maddesine göre 2.dünya savaşı sırasında ele geçirilen hiçbir tarihi eseri geri vermeyecektir. Bu arada Moskova'daki parlamento çevreleri Troia hazinelerinin gerçek sahibini bulması için ABD'nin arabulucu rolünün  de geri tepeceği kanaatini taşıyorlar. Zira ABD'nin kaçak tarihi eser deposu durumunda olduğu ve bu yüzden arabulucu rolünün de işe yaramayacağı söyleniyor. Yani nasıl ısrar edebilecektir. Başka bir görüşte Troia hazinelerinin yıllarca Moskova’da muhafaza edilmesinin bedelinin hayli yüksek olduğu ve Türkiye'ye çıkarılacak faturanın hayli kabarık olacağı ve bu yüzden de geri adım atmak zorunda kalacağı doğrultusundadır. Yani şimdilik hazinenin başında II.Troia savaşı cereyan ediyor. Kimin kapacağı merakla bekleniyor ve takip ediliyor.

 Hülasa mezkur yasa tasarısı nihayet 18 mart 1997 günü kabul edilerek Ruslar hazinenin üzerine oturdular. Ancak yasa devlet başkanı tarafından Anayasa mahkemesine götürülmesi bekleniyor. Meclisteki Yeltsin'in temsilcisi  Kotenkov,  yasa Rusya’yı uluslararası alanda güç durumda bırakabilir görüşündedir. Her neyse yasa Anayasa mahkemesinden geri dönmezse Troia hazinelerinin Türkiye’ye iade yolu kapanmış olacaktır. Halbuki dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir devirde ve hiçbir yönetim biçiminde böylesi haksız ve böylesi komik ve ölümsüz ve hukuka aykırı folklorik bir değere el konulduğu görülmemiştir. Bosna-Hersek'i düşündükten sonra her şey olabilir. Halbuki Hak; haklıdan yana olmalıdır. Kuvvetliden yana değil
 
#1 - Mayıs 07 2006, 00:43:20
İmza kural dışı.

Evet gerçekte okunması gereken bir paylaşım.....Büyük hazine özellikle benim gibi tarihle yakından ilgilenenlerin bakması


gereken birşey.......
abooovvv tarihi sen seviyonmu aman det ben sevmiyom.
#2 - Mayıs 23 2006, 22:42:24
A&A         Seni ÇOK seviyorum!!!!   



                    asenaa....

Evet gerçekte okunması gereken bir paylaşım.....Büyük hazine özellikle benim gibi tarihle yakından ilgilenenlerin bakması


gereken birşey.......
abooovvv tarihi sen seviyonmu aman det ben sevmiyom.


ben ve tarih ayrılmaz ikiliyiz... :muhah :muhah :muhah
süper bi ikili olmuşsunuz sanada o yakışır zaten...
#3 - Temmuz 18 2006, 19:06:28
A&A         Seni ÇOK seviyorum!!!!   



                    asenaa....

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.