Alternatifim Cafe

Postmodernizm Veya Sorgulanan Modernizm

Discussion started on Felsefe

Postmodernizm Veya Sorgulanan Modernizm
Yusuf ALAN /YENİ ÜMİT DERGİSİ

Modernizm projesine göre bir zaman gelecek insan merkezli bir medeniyet kurulacak, insan haklarına dayalı bir ahlâk anlayışı dinin yerine ikame edilecek, liberal ekonominin nimetlerinden yararlanılacak ve insanlar huzur dolu bir hayat sürüp gidecekti. Fakat bu proje bir türlü gerçekleşmedi. Ferdî ve içtimaî problemler birbirini takip etmeye başladı. Sonunda insanlar modernizm projesini sorgulamaları gerektiğini anladılar. Bu projeye olan güvenlerini kaybettiler ve neticede kendilerine yeni bir tutunacak dal aradılar. Böylelikle "postmodernizm" (modernizm sonrası) doğmuş oldu.

"Batıya dinamik enerjisini veren şey bireyciliktir, hükmetme arzusudur, bir tüketim felsefesi kanalıyla bedeli ne olursa olsun maddî şeylere sahip olmak ve istif etmek için duyulan müthiş istektir. Bu tür coşkun bir enerji, toplumu hareket halinde tutar."(Ekber. 1994; 13)

Karikatürlerden savaşlara kadar herşeyi açıklamak için son yirmi yıldır kullanılan postmodemizm terimi, kişilik hakkındaki Freud'a ait modeller, iktisat konusunda Marks'a ait teoriler veya tarih ilmindeki sebep-sonuç açıklamaları gibi "evrensel" (olarak kabul edilen) kavramları kullanarak dünyayı tarif etmeye çalışan entellektüel geleneklere ve dinî nasslara bir tepki olarak doğmuştur. Postmodernizm 20. asrın son yarısındaki hayatı, birbirinden kopuk ve dikkat çekmek için birbirleriyle rekabet eden hâdiseler, gerçekler ve akımlardan ibaret görür. Hiçbir düşünce sisteminin, modern hayattaki sonsuz çeşitliliğin sebebini izah edemeyeceğini öne sürer. Meselâ bilim, hakikat hakkında hayalin yaptığından daha iyi ve daha kesin bir tarif teklif edemez, sadece "farklı" bir tarif önerebilir.

Postmodernizm in önerdiği de "farklı" bir tariftir. O iddia etti diye işin hakikatinin öyle olması gerekmez. Bir sistem insanı, hayatı ve kâinatı gerçek yönüyle tarif edip gerçek medeniyeti vaad edebilir. Yeter ki bu sistem insanı, hayatı ve kâinatı Yara-tan'ın elinden çıksın. Postmodernizm, Batı dünyasının içine düştüğü kimlik krizinin bir yansımasıdır. Postmodernizm, bir griler dünyasıdır. Bu dünyada siyah-beyaz şeklindeki ayrımlara, kesin doğru veya yanlışlara yer yoktur. Nihaî hakikata kimse ulaşamaz. Herkes kendince haklıdır. Bütün bu şüphecilik ve bilinemezciliğin temelinde ise vahyi inkâr yatar. Vahiy kaynaklı nasslarla eşya ve hâdiseleri mânâlandırıp yorumlamaya çalışan insanlar "fundamentalist" damgasını yer. Çünkü postmodernist bir şüphecilik çağında, kesin inançlara sahip insanların dünya görüşleri çok "radikal" kabul edilir.

Postmodernizmin temel dinamiği medyadır
. Yeraltı, yeryüzü ve feza arasında kurulan ve bir sinir ağına benzeyen global iletişim ortamına her gün milyonlarca mesaj verilir. "Fastfood" reklamlarından MTV'nin ikonlarına kadar binlerce imaj zihinlere nakşedilir. Çoğulculuk, fikir özgürlüğü, tercih hakkı gibi postmodernizmin desteklediği kavramlar, (ki Batı dünyası çoğu zaman bunları işine geldiği gibi yorumlar) reklamlar, haberler ve filmler yoluyla işlenir. Pentagon'un giremediği yerlere Hollywood girer.

Postmodernizm geçmişten tamamen kopmayı ve herşeyin çağdaş olması gerektiğini savunmaz. Maziyle göbek bağının kesilmemesinin sebebi, hem fikir zenginliğinden istifade etmek hem de bir "miras sanayi" kurmaktır. Son yıllarda gelişen müze kültürü, tarihî ve kültürel mirasın pazarlanmasına yol açmıştır. İngiltere'de her üç haftada bir yeni bir müzenin açıldığı, Japonya'da ise son 15 yıl içinde 500'den fazla müzenin hizmete girdiği bilinmektedir. New York'daki Modern Sanat Müzesi, Londra'daki Tate, Madrid'deki Prado, Paris'deki Louvre, postmodernizmin mabedlere benzeyen kültürel merkezleridir.

İnsanların büyük bir kısmı şehirlerde yaşadıkları ve buralardan kaynaklanan fikirler çoğunluğa tesir ettiği için büyük şehirler postmodernizmin merkezi haline gelmiştir. Şehirlerde büyük bir değişim süreci gözlemlenmektedir. Artık büyük şehirler, Le Corbusier ve Max Weber'in planladıkları 'medenî' ve 'sağduyulu' grupların ikamet ettikleri yerler değildir. Batı dünyasındaki metropolit merkezlerde nezaket, şefkat ve diğergâmlık gibi faziletlerin külleri, ferdiyetçilik akımı ve terör fırtınasının tesiriyle oraya buraya savrulup gitmektedir. ABD'deki sokak kavgaları artık sustalı bıçaklarla değil, yüksek kalibreli yarı otomatik silahlarla yapılmakta, çevreden geçen masum insanlar ise her an bir serseri kurşuna hedef olma tehlikesiyle yüz yüze kalmaktadırlar. ABD'deki meşhur televizyon programı "The Oprah Winfrey Show"-da da ifade edildiği gibi kendi hayatlarına saygı duymayan bu insanların başkalarının hayatlarına saygı duyması beklenilemez. Amerika artık bir umutlar ülkesi değildir. Amerikan hayali tam bir kâbusa dönüşmüştür.

Avrupa'daki tefessüh de içler acısıdır. Parlak ışıkların, istibdat derecesinde ağır kanunlarla sağlanan düzenin ve surî cazibenin altında sapıklık, cinnet ve anarşi yatmaktadır. İngiltere'deki evsizler, mukavva kutulardan yaptıkları kulübeciklerinde hayatta kalmaya çalışırlar. Almanya'daki punklar sürü halinde dolaşıp müsait gördükleri benzinlikleri yağmalarlar. Hollanda uyuşturucuyla başa çıkamayınca bir derece serbest bırakmak zorunda kalmıştır. İntihar etmek isteyen gençler için ise garip tedbirler almıştır. Meselâ Rotterdam Üniversitesi'ne bağlı yüksek bir binadan atlayanların sayısı artınca, zemine yüksekten düşmüş gibi görünen insan siluetleri çizilmiş, yukarı çıkıp hayatına son vermek isteyen öğrencileri bu resimlerin caydırabileceği düşünülmüştür. Yine Hollanda'da polis her gün kanallardan, yosun tutmuş bisikletler çıkarır, zira serseriler artık zevk için de hırsızlık yapmakta, bisikletleri çalıp kanallara atmaktan büyük bir haz almaktadırlar.

Hırsızlığın çok yaygın olması, üretime bile yeni bir çehre kazandırmıştır. İnsanların arabalarından her ayrılışlarında yanlarında teyplerini taşımalarına bir çare olarak teypler artık özel bir emniyet parçasıyla birlikte satışa sunulmaktadır. Sürücüler arabalarını park ettiklerinde sadece bu küçük parçayı yanlarına almakla, böylelikle oto teyplerini her gittikleri yere taşıma zahmetinden kurtulmaktadırlar.

Kendi kendine konuşan, durup dururken naralar atan insanlar o kadar fazladır ki artık kimse dönüp bunlara bakmamaktadır bile. Gökdelenlerin yakınlarında bir köşeye sığınmış evsizler, pırıl pırıl vitrinlerin önündeki köpek pislikleri, hızlı metrolardan daha hızlı serseri kurşunlar, dünyevî cennet ve cehennemlerin kesiştiği noktalar; İşte postmodern şehirler...

Büyük şehirler gittikçe daha çok şeytanı barındırdığı filmlere de konu olmaktadır. Hardware'deki kabus şehir, Blade Runner'ın Los Angeles'ı ve Batman’daki Gotham şehri buna birer örnektir. Hatta şehirlerdeki kaosun bir gün bütün dünyaya tesir edeceği de işlenmektedir. Terminator 2'de 1997, Highlander 2 ve Omega Cop'da ise 1999 senesi, yeryüzündeki hayatın büyük nisbette sona ereceği yıllar olarak gösterilmektedir. Gerçekten de eskiden Kurtuba ve Endülüs'de kurduğumuz gerçek medeniyeti temsil eden şehirlerin benzerleriyle Batı dünyasına yön vermezsek metropollerde ve diğer yerlerde yaşayan insanların akıbetleri hiç de aydınlık gözükmemektedir. Bizlerin inşa edeceği farklı kültürleri engin bir hoşgörüyle sentezleyen, akademik çalışmaların önünü açan, dayanışma ve yardımlaşma kurumlarıyla dolu, gerçek sanat eserleriyle bezenmiş, nezafet timsali, estetiğin zirvesinde bir mimarî ve peyzajla şekillenmiş şehirler en güzel tebliğ ve irşada zemin hazırlayacaktır.

Postmodemizm çağı, hız üzerine kuruludur. Bu çağda yaşayan insanın acelesi vardır. Telaş içindeki medya, insanları da telaşa sevkeder. Sükut, sabır, temkin, tedbir, tefekkür ve soğuk kanlılık kesinlikle teşvik edilmez. Ardı arkası kesilmeyen sesler, yanıp sönen ışıklar ve hızlı hızlı geçip giden imajlar postmodernist medyayı karakterize eder.

Postmodemist toplum bir tüketim ve eğlence toplumudur. Mc. Donald's, Disneyland ve hipermarketler, postmodernizm felsefesinin somutlaştığı mekanlardır. İnsanlar buralarda hayatın gerçeklerinden uzaklaşmaya çalışırlar. Adeta bir trans haline girerek tüketir, güler veya birşeyler satın alırlar. Özellikle büyük marketlerde alışveriş yapmak hayatın bir parçası haline gelmiştir. Yalnız, kimsesiz ve zavallı insanlar, buralarda var olduklarını daha iyi farkederler. "Alışveriş yapıyorum, o halde varım" cümlesi, bunların vecizesi haline gelir.

Postmodern çağ ihtiyarlık ve ölümden nefret eder. İnsanlar uzun yaşamak, genç görünmek ve zinde olmak için ellerinden gelen herşeyi yaparlar. Jogging, aerobik, estetik ameliyatlar ve bir sürü makyaj malzemesi... Bu "genç kültür"de ihtiyarlara tahammül edilmez. Düşkün yaşlılar huzurevlerine bırakılır bırakılmaz tekrar pürtelaş hayatı yaşamaya bakılır.

Postmodernizme göre bütün vak'alar ve hakikatler birer metindir. Tecrübeler, savaşlar, inkılâplar, siyasî gösteriler, seçimler, insanî ilişkiler hep birer metindir. Hatta konuşmaya bile metin statüsü atfedilir (sözlü metin). Postmodernizm, metni ayrıcalıklı hale getirir, ama kendi içinde ve kendi için önemi olduğunu vurgular: "Metin herşeydir, onun dışında hiçbir şey yoktur." (Mutlu 1994: 157)

Kısacası postmodernizm, eşya ve hâdiselere yine eşya ve hâdiseler hesabına bakar. Onların doğruluklarını değerlendirecek kıstasların olmadığını iddia eder ve onları arkalarında yatan mânâlara bakmadan ve bunların delâlet ettikleri hakikatlere ehemmiyet vermeden sadece "nazara verir." Halbuki eşya ve hâdiseleri temsil ve tasvir etmek yetmez, onları tefsir de etmek gereklidir ki, "objektif olma" uğruna birer fotoğraf makinesi olmaktan kurtulabilelim.

Postmodemizmi olumlu bir şekilde yorumlayıp mevcut hâdiselere yön vermemiz gerekmektedir. Postmodernizm akademik çevrelerde tartışılan felsefî spekülasyonlar olmaktan çıkmalı ve şu anki Batı dünyasını tahlil etmede bir kıstas olarak kullanılmalıdır. Fikir hürriyeti, çoğulculuk ve farklı düşüncelere açık olma gibi postmodernizmin desteklediği kavramlar üzerinde durulmalı, nezaket, çalışkanlık ve disiplin gibi bazı ortak noktalardan hareketle postmodern dünyayla diyaloglar kurulmaya çalışılmalıdır. Elimizi çabuk tutabilirsek postmodernizm akımı bizim için bir Hudeybiye olabilir.

KAYNAKLAR
Ahmed, Akbar S. (1992). Postmodernism and Islam, London/New York: Routledge.
Ahmed, Ekber S. (1994). "Medya Moğolları Bağdat Kapısında" Çev. Levent Cinemre. NPQ Türkive. Cilt 2 No: S. ss. 13-21.
Copeland, Anna (1993). "Two Cuitures: A Reader's" Omni, November. s. 44.
Mutlu, Erol, İletişim Sözlüğü, Ankara: Ark Yayınevi. 1994.
#1 - Nisan 28 2010, 23:18:47
Bat dünya bat.
Kör ol da, piyango bileti sat.

Eyvallah aga güzel bir yazı imiş.
#2 - Mayıs 03 2010, 02:39:54
Yaşamak rüyasında gerçeği görmek...

İyi bir yazar,kelimeleri cımbızla şeçmeli ki okuru etkilesin.Tam bir yusuf alan yazısı,klasik ,düz mantık,nato kafa nato mermer.

Yazdığı yazının tezatlarını üzerinde taşımayan 1 zat.
#3 - Mayıs 26 2010, 19:16:06
''  Kaybedecek neyin var,ihtimalinden başka...

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.