Alternatifim Cafe

Müziğin Gelişimine Genel Bir Bakış

Discussion started on Müzik Tarihi

Daha önceki yazılarda ‘sanatın gelişim sürecine bakıldığında sanatçıların üslup ve teknik yöntemlerde birbirlerinden büyük oranda esindiklerini, teknik ve yöntemleri birbirlerinden devraldıklarını çeşitli biçimlerde vurgulamıştık. Ancak bu esinlenme hep birbirini aşarak, geliştirerek gelişime uğramış, çağın ekonomik, sosyal ve kültürel düzeyine indirgenen bir süreç izlemiştir. Örneğin, (konumuz gereği müzik üzerinde örnekleyecek olursak) rönesans bestecileri, ortaçağda uygulandığı biçimiyle geleneksel kalıpları yan yana sıralamakla kalamazdı. Kompozisyonunu kendi buluşlarıyla şekillendirdi. Rönesans sanatçılarının önüne melodi, armoni, tartım ve tını bağlamında sayısız şekillendirmenin koşullarını açtı.
Elbette ki müzikteki gelişim aniden olmadı. Tarihsel bir gelişim sürecidir özellikle ortaçağın sonlarına doğru yoğunlaşan araştırmalar, geleneklerle girişilen uzun boylu hesaplaşmalar, bu gelişimin kaynağı olmuştur. Keza bu resim sanatında da böyle olmuştur. Örneğin, 13. yüzyılın son yarısı ve 14. yüzyılın ikinci yarısının ilk çeyreğine dek Gioto ile başlayan doğaya açılma ancak 15. yüzyıldan itibaren doğacı üsluba dönüşmüştür. Masoccio ile 15. yüzyılda insan ve doğa, sanatın konusu olmaya başlamış ve doğayı yansıtabilmek için 20. yüzyıla dek sürecek olan uzun bir arayış sürecinden geçilmiştir. Müzikte de ortaçağın sonlarında başlayan ve 20. yüzyılın başlarına dek yeniçağ düşüncesiyle müziğe yerleşen tınısal mekânın diatonik (oktavın beş tam ses ve iki yarım sese ayrılması ile elde edilen majör ve doğal ve melodik minör gamlar) ve kromatik (yarım tonlardan oluşan ses dizisi) tüm olanaklar denenmiş ve elde edilen olanakların kendi yöntemsel sistemi içinde yeni bileşimleri ortaya çıkarılmıştır.
Müziğin tarihsel gelişimi içindeki gelişmeler girişte de vurguladığımız gibi belli bir etkileşimin ve toplumsal gelişmelerin sonucu olmuştur. Haydn, Philip, Emmanuel Bach ve Fauks’un kuramlarından ve tekniğinden yararlanarak klasik sanat öncesinden gelişme gösteren “Divertimento” (Eğlence müziği, ortkestra suitlerinden doğmuştur) biçimlerinden “yaylı çalgılar dördülünü” üretti ve çeşitli “küçük biçimlerin yapısal ilkelerini” birleştirerek sanat ve senfoniyi ortaya çıkardı.
Mozart, Handel partisyonlarında (bir orkestra yapıtında bölümlerin tümünü içine alan nota defteri) ve Bach’ın Matet’lerinde (kilise kökenli dini eser) yararlandığı gibi, Mannheim Okulu’nun Cornabich ve Holzbauer’in de etkilerini taşır. Ancak burada önemli olan bunun nasıl kullanıldığıdır. Barok, Rokoko, Mannheim etkileri Mozart’ta rafine edilmiş haliyle ortaya çıkar. Ve yine Haydn, sonat biçimi konularında, Beethoven’den daha fazla deneylere girişmiş olmasına karşın, özgün tekniği ve verileriyle Beethoven, 19. ve 20. yüzyılın müziğin yönünü belirleyen besteci olmuştur. Beethoven, 17. ve 18. yüzyılların üslubunu özümsemesinin yanısıra kendi iç dünyasında yaşadığı çelişkileri, gerilimleri aşarak, müzik kitle ilişkisine yeni bir boyut kazandırarak müziğini toplumsal özgürlük sorunuyla birleştirdi. Bu yanıyla o Mozart’ın bireysel özgürlük anlayışından ayrılır. Beethoven’i halka yaklaştıran da bu özelliği olmuştur.
Beethoven gibi, 20. yüzyılın müzik ruhunu, üslubunu ve tekniğini önceleyerek yaratan sanatçılardan biride Liszt olmuştur. Başta Berlioz ve Chopin olmak üzere birçok sanatçı da etkilendi, ama onların üslubunu ve tekniğini aşmasını da bildi. Çeşitli çalgıların sesini hem solo hem de bir orkestranın bileşiminden piyanodan çıkarabilen tek sanatçıydı. Lizst’in olağanüstü yeteneği sayesinde yeni bir piyano okulu açılmıştır. Ve piyano daha kapsamlı hale gelmiştir. Wagner ve Stranvisky de geçmiş müziğin sentezini amaçlayan bestecilerdir. Ve yine Beethoven ve Wagner’in etkisini taşıyan Mahler ütopik bir dünyayı ve sonsuzluk düşüncesini senfonilerinde yansıtan özgün sanatçılardandır.
Müzik de toplumsal yapıların şekillenişi gibi önceliklerin içinden çıkarak ilerlemiş ve kimi zaman egemen sınıfın istemlerinin dışına çıkmış, kimi zaman özlemlerini, kimi zaman çağın dışına çıkıp daha ilerlere yönelmiştir. Haydn’dan Mozart’a, Mozart’tan Beethoven’e, Beethoven’den Chopin, Schubert, Berlioz’a ve daha onlarcasına varan bir süreç yaşamıştır. Zaman zaman çağın gerekleri ile özdeşleşen sanatçılar, inişli-çıkışlı grafikleriyle, müziksel biçimleriyle, üsluplarıyla, teknik yöntemleriyle vb. kimi zaman iç dünyalarının, kimi zaman toplumun aynası olmuşlar kimi zaman geleceği yansıtmışlardır.
Schubert, Berlioz, Bruckner, Mahler ve adını anımsayamadığımız pek çok besteci Beethoven’in senfonik bestelerinden büyük oranda etkilenerek onun zengin dramatik biçimlerini benimsediler. Ancak Berlioz ve Mendelssohn programlı müziği yeğlerken, Strauss’da Liszt’in senfonik şiirini ve Wagner’in müzik dramına yöneldi. Bruckner ise, Beethoven’de olduğu gibi ana temaya ağırlık verir ve sentezleştirir.
Schumann, Schubert, Mendelssohn ve Bruckner’de ele alınan ezgi, Berlioz ve Liszt’in son dönem yapıtlarıyla parçalanarak aralık motiflerine dönüşür. Romantik bestecilerin kullandıkları kromatizm ve Disonoslar, Berlioz ve Chopin’in katkılarıyla zenginleşmiş, Liszt’le doruk noktasına ulaşmıştır. Liszt, doruk noktasına varan “kromatizm ve bağımsız disonslarla mod’lar ve tam ses gamlarıyla yükseltilmiş aralıklar ve akorlarla tonaliteyi tutanaksız” hale getirmiştir. Ezgide artık geleneksel ezgiden kopmuştur. Lizst’in aralık motifçilik’lerinden sonra Wagner, özellikle son dönem yapıtlarında ‘Leit-motiflerinin bileşiminden oluşan sonsuz’ ezgileriyle, geleneksel ezginin sonunu hazırlar. Wagner’le birlikte daha geniş soluklu bir ezgi çıkar ortaya. Yanı sıra Schubert’in “Çifte Kişilik Lied”inde Resitatif’i önceleyen ezgisi Wagner’de kendini bulur.
Wagner’in bir başka önemide klasik müziğin geleneksel kadans kalıbını aşamasıdır. Çünkü Wagner, sonsuz ezgilerinde Kadans (Konçertonun birinci veya sonuncu bölümlerinde orkestranın susup solonun tek başına çalınmasına olanak tanınması) derecelerini özgürce kullanılmasını sağladı. Böylece atonalitenin başlagnıcına varan Liszt’ten sonra, Wagner, Debussy, Mahler, Strauss, Bartok, Ravel, Schönberg, Webern, Stravinsky... ile 20. yüzyılın müzik macerası başlamış oldu. Ve böylece hangi sesin hangi tona ait olduğu belli olmayan bir sürece girildi. Ve artık bu dönem müziklerin, bestelerin büyük çoğunlukta minör ve majör yoktur. Tek tek sesler aralıklar havada tınlamaya başladı.

#1 - Şubat 07 2009, 02:45:43

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.