Alternatifim Cafe

Yetiştirme yurdunda kalanların toplumsal bütünleşme problemi

Discussion started on Aile, Çocuk Eğitimi ve Gençlik Sorunları

Giriş

İnsanın bedensel, zihinsel ve ruhsal açıdan sağlıklı bir gelişim gösterebilmesi için; anne, baba ve kardeşlerden oluşan aile içinde yetişmesinin gerekli olduğu biçimindeki olgu, farklı dallardaki bilim adamları tarafından ortaya konulmaktadır. Aile yuvasının yakınlığı, sevgisi ve anne-babanın şefkat ve sıcak ilgisinden yoksun kalan çocukların, şahsiyet gelişimi bozukluklarına maruz kalmaları, topluma uyum sağlayamamaları ve yine gelişme açısından birtakım eksiklikleri üzerlerinde barındırmaları kaçınılmazdır.
Çocuklar; anne-babadan birisinin veya her ikisinin ölmesi, savaş, doğal afet, anne-babanın ayrılması, yurt dışına gidilmesi, evlilik dışı ilişkilerin varlığı vs. nedenlerle aile ortamından uzaklaşabilirler. Bahsedilen durumlara maruz kalan çocukların; sevgi, ilgi, yaşama ortamı, eğitim vs. açısından yetersizlik içinde bulunmaları ise kaçınılmaz olacaktır. Bu eksiklikleri üzerinde barındıran çocukların, ileriki yaşamlarında birtakım sapma davranışlarda (ferdi/adi suç, yaygın suç/terör, hırsızlık, uyuşturucu madde kullanımı vs.) bulunmaları ve ömrü boyunca başka insanlara “yük olma”ları ihtimali bulunmaktadır.
Anne, baba ya da hem anne ve babanın ölmesi sonucu korunmaya muhtaç olan çocukların topluma kazandırılması yönünde farklı teknikler kullanılmaktadır. Bunlar; kurum bakımı, grup evleri, koruyucu evleri, evlat edinme ve çocuklara kendi aileleri / yakın akrabaları yanında hizmet sağlanması biçiminde sıralanabilir.
Aile ortamından uzak kalan çocukların, toplumsallaşmaları için farklı teknikler varken, bunlardan en başarılı olanın koruyucu aile bakımı olduğu, yapılan araştırmalarla ortaya çıkmıştır. Koruyucu aile bakımı, her ne kadar ülkemizde çok uygulanan bir teknik olmasa da, gelişmiş ülkelerin çoğunluğu bu alanda yoğunlaşma göstermektedirler. Spitz, Bowlby, Aubry gibi bilim adamları, çocuklar üzerinde yaptıkları araştırmalarda, anne sevgisinden mahrum olarak yetişen çocukların, ruh sağlığının ileride telafi edilemeyecek düzeyde bozulduğunu ifade etmektedirler [1].
Koruyucu aile bakımı, çocuk için uygun bir ortam meydana getirme yanında, ailesizlikten dolayı olumsuzluklar yaşamış çocuklar için, “yeniden uyum sağlama” (readaptation) gibi bir işlev de görmektedir [2].
Ülkemizde yapılan birçok araştırmada; çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, ıslahevi gibi kurumlarda kalan çocukların zihinsel, psikolojik ve toplumsal açıdan uyum problemleri içinde oldukları ortaya çıkmıştır [3].
12-24 yaş arası gençlerin en çok; psiko-fizyolojik ve cinsel gelişim, kişilik yapısı, ekonomik durum ve boş zamanların değerlendirilmesi açılarından sorun yaşadıkları bilindiğinden [4] birçok araştırmanın bu problem alanını esas aldığı dikkat çekmektedir.
Dünyada birçok ülkede olduğu gibi, ülkemizde de kurum bakımı uygulaması yaygındır. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun denetimi altında olan çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtları, ailesinden ayrılmak durumunda kalan çocukların büyük bir kısmına hizmet vermeyi amaçlamıştır. Ancak, en mükemmel yetiştirme yurdu ve çocuk yuvasının bile, ailedeki “hava”yı veremediği bir gerçektir.
Çocuk yuvası ve yetiştirme yurdu biçimindeki oluşumların, insanların toplumsallaşması ve bireysel gelişimini sağlamasından dolayı, “tampon kurum” [5] olarak nitelendirilmesi mümkündür.
Öksüz ve yetimlerin sosyal bütünleşmelerinin konu edinildiği bu çalışmada, Diyarbakır Yetiştirme Yurdu’nda kalan; annesi, babası ve hem annesi hem babası ölmüş çocuklar ele alınacaktır. Bahsedilen çocukların, şu an devam edegelen ve ileride görülmesi muhtemel olan toplumsal bütünleşme problemleri üzerinde durulacaktır. Çocuklar şu anda, az-çok adapte oldukları bir sosyal çevre (yurt arkadaşı, öğretmen vs.) içinde bulunuyor olsalar da, bu kurumdan ayrıldıktan sonra, onları, “yabancı” bir çevrenin / toplumun beklediği bir gerçektir. Bahsedilen bu doğal çevre içinde yaşanmadığından dolayı, bahsedilen kişilerin, buranın değerleri ve normlarına karşı “alışılmışın dışında” bir karşılık vermeleri ve bundan dolayı da göreli bir uyumsuzluk hali içinde olmaları olasıdır.

Öksüz ve Yetim Kavramları

Öksüz; annesini kaybetmiş, annesi ölmüş çocuk, anasız, hem annesini, hem de babasını kaybetmiş çocuk biçiminde tanımlanabilirken, yetim ise; babası veya hem babası, hem annesi ölmüş çocuk olarak ele alınmaktadır [6]. Günlük kullanışta öksüz, annesini kaybeden çocuk, yetim ise, babası olmayan çocuk anlamında kullanılmaktadır.
Kur’an’ın birçok ayetinde (Bakara:215, Bakara:220, Nisa:2-3, Nisa:6, Nisa:8-10, Nisa:36, Nisa:127, Nisa:152, Enfal:41, İsra:34, Kehf:82, Haşr:7, Gaşiye:17, Fecr:17, Beled:14-16, Duha:6, Duha:9), öksüz ve yetimlerin korunması, onlara haksızlık edilmemesi gibi konular işlenirken, İncil’de, Yakup’un Mektubuna Giriş 1:27’de, kişinin öksüzlerle dulları ziyaret etmesi ve onlarla ilgilenmesi, dindarlığın en önemli ölçütlerinden birisi olarak ele alınmaktadır.

Toplumsal Bütünleşme

Kişinin sosyalleşmesinde; aile, okul, iş, oyun, arkadaş grubu, akran, kitle iletişim araçları, sanat ürünleri vs. unsurlar etkin rol oynarken, yetiştirme yurdu ve çocuk yuvası da, bir yönüyle ailenin görevini, bir yanıyla da okulun işlevini tamamlamaktadır. Bahsedilen işlevin gereğince yerine getirilmesinin ölçüsü, yurt ya da yuvanın aile ortamına benzeme derecesidir. Bu kurumlarda, “aile havası” yakalanabildiği ölçüde, toplumsal açıdan bütünleşme problemi yaşamayan veya bu problemi “çok hafif atlatan” kişilerin topluma kazandırılmaları mümkündür.
Toplumsallaşmada, önemli olan kurumların etki dereceleri ve öncelikleri de önemli bir konudur. Toplumsallaşmada, birinci derecede önde olan kurum aile olmalıdır. Bunu okul, iletişim aracı, çevre gibi unsurlar takip etmelidir. Bahsedilen sıralamanın gerçekleşmemesi, sosyalleşmenin ya da toplumsal bütünleşmenin sağlıklı olduğu konusunda birtakım şüpheleri akla getirmektedir.
Sosyalleşmek kısaca, “benimsemek” olarak ele alınabilir. Toplumun düşünce kategorilerine, fikir sistemine, inançlarına, geleneklerine, ahlaksal değerlerine uyum sağlanılması, toplumsal bütünleşme çerçevesinde ele alınabilir. Aynı zamanda, bir grup ya da topluluğun yaşam biçiminin ve davranış örüntülerinin öğrenilmesi; değer, norm ve beklentilerin benimsenerek kişilikle bütünleştirilmesi de bu çerçevede değerlendirilebilir. Toplumun yaşama biçimi, bilgi birikimi ve deneyimleri, becerileri, alışkanlıkları, ilgileri, değer yargıları, inanç sistemi, yaptırımları, davranış kalıpları, beklentileri, idealleri gibi unsurlar, bütünleşme ya da toplumsallaşmada önemli faktörler olarak ele alınabilir [7]. Sosyalleşme, ayrıca; “bireyin, içinde yaşadığı toplumun, normlarını, değerlerini, kendisinden beklenen rolleri, tutumları ve davranış yapılarını, toplumsal etkileşim için gerekli becerileri, benlik ve kimlik duygusunu kazanma, içinde yaşadığı kültürü içselleştirme süreci” [8] olarak da tanımlanabilir. Marshall, toplumsallaşma-toplumsal bütünleşme kavramını şöyle ele alır; gerek toplumun norm ve değerlerini içselleştirerek, gerekse toplumsal rolleri (işçi, arkadaş, yurttaş vb.) yerine getirmeyi öğrenerek, toplum üyeleri haline gelmeyi öğrenme süreci [9].
Bu çalışmada, toplumsal bütünleşme; sosyalleşme, toplumsallaşma ya da sosyalizasyon gibi kavramlarla eş anlamlı olarak kullanılacaktır. Bütünleşme kavramı çerçevesinde kişinin; bedensel, duygusal, sosyal, ahlaksal, dinsel, eğitsel, mesleksel, ekonomik, zihinsel vs. özellikleri ele alınacak ve bu özellikler açısından kişinin gelişim düzeyi hakkında değerlendirmelerde bulunulacaktır.

Türkiye’de Korunmaya Muhtaç Çocuklarla İlgili Kurumların Kısa Tarihi

Türk dünyasında yardımlaşma amaçlı vakıfların temelinin, Uygur Türkleri tarafından atılmış olduğu, yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır [10]. Türk insanı, yardımlaşma ve muhtaçların korunmasını, dinsel bir görev gibi bilmiş ve geçmişten günümüze kadar, bu görevi vakıflar aracılığıyla yerine getirilmesini sağlamıştır [11].
Vakıf sisteminin, İslam’ın kuruluş dönemlerinden itibaren oluşmaya başladığı görülmektedir. Osmanlı’da kurulan vakıfların en önemlileri Fatih Vakıfları olurken, bu vakıflarda, çocukların korunmasına ilişkin özel hükümler bulunmaktadır. 18. yüzyılın başlarında, kimsesiz çocuklara verilmek üzere, hayvan sahiplerinden, tacirlerden ve maden sahiplerinden vergiler alınmıştır. 1860’lı yıllardan sonra, bakımsız, yetim ve öksüzler için yuvalar açılmıştır. Bu yuvalarda, çocukların durumuna uygun birçok sanat öğretilmiş [12] ve bu sayede, bu çocukların / gençlerin kısa sürede “hayatını kazanmaları” sağlanmıştır.
Osmanlı’da kimsesizlerin, yoksulların, talebelerin, misafirlerin vs. kalabilecekleri mekanlar, genel olarak imaret adı altında ele alınabilir. Evliya Çelebi, 18 krallık ve padişahlık gezdiğini ve Osmanlı’daki kadar imarete hiçbir yerde rastlamadığını ifade etmektedir [13].
1873’te Darüşşafaka, 1896’da Darülaceze, 1899’da [14] sadece çocuklara bakmak üzere kurulan ve ücretsiz olan Şişli Çocuk Hastanesi, 1915’te ise Darüleytamlar açılmaya başlanmıştır. Himaye-i Etfal Cemiyeti, Atatürk’ün direktifleri doğrultusunda 1921’de kurulmuştur. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ise, 24.05.1983 tarihinde çıkarılan 2828 sayılı yasa ile, ilgili kurumların bir devamı olarak faaliyete başlamıştır [15].
Korunmaya muhtaç çocuk kavramı, kanunda (SHÇEK Kanunu, m.3/b); “beden, ruh ve ahlak gelişimleri ve şahsi güvenlikleri tehlikede olup, ana veya babasız, ana ve babasız, ana veya babası veya her ikisi birden terkedilen, ana veya babası tarafından ihmal edilip, fuhuş, dilencilik, alkollü içkileri veya uyuşturucu maddeleri kullanma gibi her türlü sosyal tehlikelere ve kötü alışkanlıklara karşı savunmasız bırakılan ve başıboşluğa sürüklenenler” [16] biçiminde nitelendirilmiştir.
Korunmaya muhtaç çocukların; “Türk örf, adet, inanç ve milli ahlakına sahip, kendisine güvenen, insan sevgi ve saygısıyla dolu, Atatürkçü düşünceye uygun olarak yetiştirilmeleri, bir iş ve meslek sahibi yapılmaları, koruma kararı kalktıktan sonra da, toplum içinde izlenmeleri ve imkanlar ölçüsünde desteklenmeleri”nin, devletin bir görevi olduğu kanunla belirlenmiştir [17].
1990’lı yıllarda, 150 civarında yuva ve yetiştirme yurdu ve buralarda kalan 15.000 civarında çocuk / genç bulunmaktadır [18].
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, 81 İlde İl Müdürlükleri ve bağlı kuruluşları ile, ülkemizde korunmaya muhtaç çocuk, genç, yaşlı, özürlü kişi ve ailelere gündüzlü ve yatılı hizmet götüren en büyük aile olarak görülmektedir. Korunmaya muhtaç çocuklara ilişkin hizmetler ise, kurumun öncelikli hedefleri arasında yer almaktadır [19].
Çocuk yuvalarının en genel amaçları; 0-12 yaşları arasındaki korumaya muhtaç çocukların, bedensel ve psiko-sosyal gelişimlerini sağlamak, onların eğitilmesine imkan tanımak, sağlıklı bir kişilik ve iyi alışkanlıklar kazandırmak biçimindedir [20].
Yetiştirme yurdunun amaçları ise; çocukları korumak, bakımını temin etmek, bir iş ve meslek edinmelerini sağlamak ve topluma yararlı kişiler olarak yetiştirmek biçiminde sıralanmıştır [21].
Türkiye genelinde 107 yetiştirme yurdu ve 82 adet çocuk yuvası bulunurken [22], çocuk sitesi, karma ve kız-erkek ayrı ayrı olmak üzere, toplam 101 kuruluşta 9.758 korunmaya muhtaç çocuğa / gence hizmet verilmektedir. Kuruluşlarda korunma altında bulunan çocuklardan 7047'si ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim kurumlarında eğitimlerine devam etmekte, 340’ı, çeşitli meslek edindirme programlarından, kamu, özel sektör işletmelerinde iş ve meslek öğrenmekte, özel iş yerinde ve kuruluş atölyesinde çalışmakta, 444 çocuk da, özürleri sebebiyle alt özel sınıflara ve eğitilebilir iş okullarına devam etmekte, gidecek yeri bulunmayan, 18 yaşın altında bulunan, iş bekleyen 626 çocuğun, kuruluşlardaki korunma ve bakımları sürdürülmektedir.
Çocukların en iyi bakılıp korunacağı yer, sağlıklı bir aile ortamıdır düşüncesi ile, 780 çocuk ayni-nakdi yardımla desteklenerek, ailesi ya da yakınları yanında bakılmakta, 75 çocuk ise koruyucu aile hizmetinden yararlanmaktadır. 2001-2002 eğitim-öğretim döneminde, toplam 359 genç, üniversite öğretimine devam etmekte, bunlardan 18 tanesi, yurt dışındaki çeşitli üniversitelerde eğitimlerini sürdürmektedir [23].

Yöntem

Araştırmanın evrenini, Diyarbakır Yetiştirme Yurdu’nda kalan çocuklar / gençler oluşturmaktadır. Yurtta barınan çocuk / genç sayısı 110’dur. Yurttaki çocukların / gençlerin tamamına anket uygulanmıştır. Alan çalışması, Ekim 2002 ayı içinde gerçekleştirilmiştir.
Bilgi toplama tekniği olarak yalnızca anket kullanılmamış, gözlem ve özellikle de enformel görüşme tekniği kullanılarak birçok bilgiye ulaşılmıştır.
Diyarbakır Yetiştirme Yurdu’nda; 1 sosyal hizmet uzmanı, 4 öğretmen, 5 memur, 4 hizmetli, 4 aşçı, 2 şoför, 2 bekçi, 1 müdür, 2 müdür yardımcısı, 3 hemşire, 1 terzi, 1 kaloriferci, 1 sofracı, 1 kütüphaneci ve 1 çamaşırcı bulunmaktadır.
Yurtta şu anda 110 öğrenci barınırken, bu sayı yaz aylarında 30-40’a kadar düşebilmektedir.

Varsayım

Aile ortamından uzak bir şekilde yaşayan çocukların / gençlerin; bedensel, duygusal, sosyal, ahlaksal, dinsel, eğitsel, mesleksel, ekonomik, zihinsel vs. alanlarda yaşadığı problemlerin, toplumsallaşmaya engel olma ihtimali bulunmaktadır. Bahsedilen alanlardaki problemlerin uzun süreli olması, kişilik yapısını etkileyebilir ve toplumsallaşamama durumunun akut hale gelmesi, ferdin ya pasif ya da agresif bir kişilik yapısına sahip olması sonucunu doğurabilir.
Toplumsal bütünleşmeyle ilgili olduğu varsayılan; aile, gelecek duygusu, okul ve arkadaşlık ilişkileri, kişisel ve sağlık (bedensel-duygusal) durumları, temel değişkenler olarak ele alınmıştır.

Bulgular ve Değerlendirme

Bu bölümde, bazı değişkenlerle ilgili bilgiler betimsel olarak verilecek ve çocuğun / gencin sosyal bütünleşmesinde etkili olduğu varsayılan unsurlarla ilgili bilgilerin değerlendirilmesi yoluna gidilecektir.
Yaş, kişilerin toplumsal ilişkilerini belirleyen temel değişkenlerden birisi olarak kabul edilmektedir. SHÇEK’e bağlı kurumlar olan Çocuk Yuvası ve Yetiştirme Yurdu’na çocuklar / gençler yerleştirilirken, yaş unsuru gözönüne alınmakta ve yine bu kurumlardan ayrılmada yaş, önemli bir faktör olarak görülmektedir. Yetiştirme yurdunda kalanların yaşlarına ilişkin dağılım aşağıdaki gibidir.

Tablo 1: Öksüz ve Yetimlerin Yaş Durumuna Göre Dağılımı
-------------------------------------------------------------------------
Yaş Durumu-------------------------------------Sayı-------Yüzde
12 yaş-----------------------------------------------4----------5.4
13 yaş-----------------------------------------------7----------9.45
14 yaş----------------------------------------------12--------16.21
15 yaş----------------------------------------------27--------36.45
16 yaş---------------------------------------------13---------17.56
17 yaş----------------------------------------------7----------9.45
18 yaş----------------------------------------------4----------5.4
Toplam-------------------------------------------74---------100.0
-----------------------------------------------------------------------

Yaş dağılımına bakıldığında, en büyük oransal paya (%36.45) sahip yaşın, 15 yaş olduğu görülmektedir. 12 yaş ve 18 yaşa doğru gidildikçe, oranlarda bir düşme gerçekleşmektedir. Yetiştirme yurdunda, hem çok büyük yaşta ve hem de çok küçük yaşta olanların paralel bir dağılım göstererek, oransal olarak düştükleri, asıl yığışmanın ise, 14-16 yaşları arasında olduğu dikkat çekmektedir.
Yetiştirme yurdunda kalan çocukların / gençlerin doğum yerleri, onların ileriki yaşamları için önemli bir kriter olarak ele alınabilir. Doğum yeri, bazen, belli anlayışların oluşumunu ve değişmezliği durumunu ortaya çıkaracağından, önemli görülmektedir. Doğum yerine ilişkin dağılım şu şekildedir.

Tablo 2: Doğum Yerine İlişkin Dağılım
------------------------------------------------
Doğum Yeri--------------Sayı-----Yüzde
İl merkezi-----------------23-------31.1
İlçe merkezi--------------15-------20.3
Kasaba---------------------2--------2.7
Merkez köy--------------10--------13.5
İlçe köy-------------------23--------31.1
Diğer-----------------------1--------1.4
Toplam-------------------74--------100.0
----------------------------------------------

Doğum yerinde en büyük oransal paylar (%31.1), “il merkezi” ve “ilçe köy”e aittir. Toplam oranlara bakıldığında ise, doğum yeri itibariyle kır ve kent arasında bir eşitlik olduğu görülmektedir. Buna göre, yetiştirme yurdunun, hem kırsal ve hem de kentsel alanda doğan çocuklara / gençlere, eşit biçimde, hizmet vermekte olduğu görülmektedir.
Doğum yeriyle, gelinen yerleşim birimi arasında doğrudan bir ilişki bulunduğu söylenebilir. Kişiler, göç yoluyla, doğum yerinden ayrılabilmekte ve yeni bir yerleşim biriminin bir üyesi olabilmektedirler. Yetiştirme yurdundaki gençlerin, gelmiş oldukları yerleşim birimlerine ilişkin dağılım aşağıdaki gibidir.

Tablo 3: Gelinen Yerleşim Birimine İlişkin Dağılım
--------------------------------------------------------------
Gelinen Yer------------------------Sayı----------Yüzde
İl merkezi---------------------------29-------------39.2
İlçe merkezi------------------------16-------------21.6
Kasaba-------------------------------2--------------2.7
Merkez köy------------------------12-------------16.2
İlçe köy-----------------------------15-------------20.3
Toplam-----------------------------74------------100.0
------------------------------------------------------------

Doğum yeriyle, gelinen yerleşim birimi arasında, oransal açıdan büyük bir benzerlik olduğu dikkat çekmektedir. Doğum yerine göre, il merkezinin oranında bir artış görülmekte, ilçe köy oranında bir düşme olmaktadır. Bu veriler, ilçe köyden, ilçe merkezine ve özellikle de il merkezine doğru bir göçün olduğunu akla getirmektedir. Hem doğum yeri ve hem de gelinen yerleşim birimine bakılarak, yetiştirme yurdunda barınan çocukların birtakım durumları (eğitim, kültür, inanç, anlayış, zihniyet vs.) hakkında bazı çıkarımlarda bulunmak olası hale gelebilmektedir.
Kırsal ve kentsel kesim, hem sosyo-kültürel ve hem de fiziksel özellik bakımından birbirinden çok farklı özellikler göstermektedirler [24]. İletişim ve ulaşım teknolojilerinin yaygınlaşmasına rağmen, bu farklılık, ancak bir ölçüde azalmıştır. Buna göre, uzun süre kırsal kesimde (köy, kasaba) kalan çocukların, şehir ortamında yetişenlere göre, yetiştirme yurdunda daha fazla problem yaşamaları ihtimali bulunmaktadır. Yapılan araştırmalarda, kırsal kesimde uzun süre kaldıktan sonra, yurt hayatı gibi ortamlara yerleşen çocukların, diğerlerine oranla daha fazla uyum problemi yaşadıkları görülmüştür [25]. Buna göre, yaklaşık %40’lık bir oranın, diğer çocuklara nispetle, daha fazla problem yaşamasının olası olduğu söylenebilir.
Yetiştirme yurdunda kalan çocukların / gençlerin öğrenim durumlarına ilişkin dağılım aşağıdaki tabloda görüldüğü gibidir.

Tablo 4: Yetiştirme Yurdu Öğrencilerinin Öğrenim Durumuna Göre Dağılımı
---------------------------------------------------------------------------------------------
Öğrenim Durumu----------------------------------------------------Sayı-------Yüzde
İlköğretim birinci kademe-------------------------------------------4-----------5.4
İlköğretim ikinci kademe-------------------------------------------31----------41.9
Lise--------------------------------------------------------------------39----------52.7
Toplam----------------------------------------------------------------74---------100.0
--------------------------------------------------------------------------------------------

Yetiştirme yurdunda kalanların yarısından fazlası (%52.7), liseye devam etmektedir. İlköğretim ikinci kademeye devam edenler %41.9, ilköğretim birinci kademede bulunanlar ise %5.4 oranına sahiptir. İlköğretim birinci kademeye devam edenlerin tamamı, öğrenime geç başlayanlardan oluşmaktadır. Öyle ki, 12 yaşında olmasına rağmen, ilköğretim birinci kademe 3. sınıfa gidenler bile bulunmaktadır.
Yetiştirme yurdunda kalan çocukların sergilemiş oldukları tavır ve davranışların gerçekçi bir şekilde anlaşılabilmesi için, daha önce kalınan kurumun varlığı, önemli bir değişken olarak ele alınabilir. Çocuğun bazı olguları, “problem” olarak görüp-görmemesi, daha önce bu durumla karşı karşıya gelmiş olmasıyla ilgilidir. Kişi için bu durum, kanıksanabilir ve problem olmaktan çıkabilir. Yetiştirme yurdundaki çocukların / gençlerin, daha önce başka kurumlarda kalmalarına ilişkin bilgiler aşağıdaki tabloda verilmektedir

Tablo 5: Daha Önce Başka Bir Kurumda Kalma Durumuna Göre Dağılım
-----------------------------------------------------------------------------------------
Kalma Durumu----------------------------------------------------Sayı-----Yüzde
Hayır-----------------------------------------------------------------24--------32.4
Evet------------------------------------------------------------------50--------67.6
Toplam--------------------------------------------------------------74--------100.0
-----------------------------------------------------------------------------------------

Daha önce başka bir kurumda kalan kişilerin oranı yaklaşık olarak 2/3’dir. Buna bakılarak, çocukların önemli bir kesiminin, yetiştirme yurdundaki mevcut problemleri, daha önce de yaşama ihtimalinin olduğu söylenebilir. Çocuk yuvasında; 1-2 yıl arasında kalanlar %10.81, 3-4 yıl arasında kalanlar %21.62, 5-6 yıl arasında kalanlar %5.4, 7-8 yıl arasında kalanlar %9.45, 9-10 yıl arasında kalanlar %6.75, 10 yıl ve daha fazla kalanlar ise %4.04 oranlarına sahiptirler.
Daha önce, yatılı ilköğretim bölge okulunda (YİBO) kaldığını ifade eden birkaç öğrenci de bulunmaktadır.
Çocuk yuvası ve yetiştirme yurdu gibi kurumlarda uzun süre kalmanın, bu kurumlara özgün birtakım problemlerin zamanla kanıksanmasına ve bir problem olarak görülmemesine neden olduğu ifade edilmişti. Bu, bir yönüyle olumlu gibi görülebilirken, diğer yandan, aile ortamından uzun süre uzak kalmanın getirdiği problemlerin (sevgisizlik, ilgisizlik, şefkatsizlik vs.) akut hale gelmesine ve kişilik bozukluklarının ortaya çıkmasına neden olabilir.
Çocuk yuvası ya da yetiştirme yurdunda önceden kalan çocukların / gençlerin diğerlerine oranla bulundukları yere, daha kolay adapte oldukları ve daha önce başka bir kurumda kalma durumunun, ruhsal sağlık açısından olumlu sonuçlar doğurduğu tespit edilmiştir [26].
Yetiştirme yurdundaki kalış süresi, lokal olarak varolan bazı alışkanlıklara ya da problemlere yabancılığın ortadan kalkması ve yine belli bir arkadaş grubunun oluşumuyla yakından ilgili olabilmektedir. Yetiştirme yurdunda kalanların, bu kurumda bulunma sürelerine ilişkin dağılım şöyledir.

Tablo 6: Yurtta Kalış Süresine Göre Dağılım
-------------------------------------------------------
Yurtta Kalma Süresi-----------Sayı------Yüzde
1 yıldan az------------------------13--------17.6
1-2 yıl arası-----------------------25--------33.8
3-4 yıl arası-----------------------28--------37.8
5-6 yıl arası------------------------5---------6.8
7-8 yıl arası------------------------3---------4.1
Toplam----------------------------74-------100.0
------------------------------------------------------

Yurtta kalış süresine ilişkin dağılımda, en büyük oranı (%37.8), 3-4 yıl arası kalanlar ile, 1-2 yıl arası kalanlar (%33.8) oluşturmaktadır.
Daha önce çocuk yuvası, yetiştirme yurdu ya da yatılı ilköğretim bölge okulu vs. kurumlarda kalmamış olan ve yetiştirme yurdunda, 1 yıl ve daha az kalmış öğrencilerin, diğer yurt öğrencilerine oranla daha fazla problem yaşamaları ya da diğer çocuklar için problem olarak görülmeyen unsurların, bunlar için sorun olması, ihtimal dahilindedir.
Çocuk yuvası gibi, ortak yaşam mekanlarında, ilk dönemin geçirilmesi, çocuk üzerinde olumsuzlukların daha da yüksek düzeyde olmasına neden olur. Yapılan araştırmalarda, yaşamının ilk beş yılını geçiren çocukların, yüksek düzeyde toplumsal uyumsuzluk içinde oldukları ortaya çıkmıştır [27].
Yetiştirme yurduna farklı yollarla gelme olasılığı bulunmaktadır. Bu durumla ilgili dağılım aşağıda verilmiştir.

Tablo 7: Yetiştirme Yurduna Girişte Aracılara Göre Dağılım
-------------------------------------------------------------------------
Aracı Olan Kişi---------------------------------Sayı--------Yüzde
Aileden biri--------------------------------------28----------37.8
Akraba / yakınlardan biri----------------------12----------16.21
Zabıta / polis-------------------------------------5-----------6.8
Muhtar--------------------------------------------2-----------2.7
Çocuk yuvasından nakil------------------------23---------31.1
Diğer----------------------------------------------3----------4.05
Cevap yok----------------------------------------1----------1.4
Toplam------------------------------------------74---------100.0
-----------------------------------------------------------------------

Yurda girişte, ailesinin etkili olduğunu belirtenlerin oranı %37.8 olarak gerçekleşmiştir. Daha sonraki oransal payı ise (%31.1), “çocuk yuvasından nakil” biçiminde yanıt verenler oluşturmaktadır. Anne ya da babadan birisinin ölümünden sonra, hayatta kalan ebeveynlerden veya akraba / yakınlardan birisinin, çocuğu yurda yerleştirme çabası içine girebileceği ifade edilebilir (%54.05). Diğer biçimde gelenler ise; yurt hocalarından birinin aracı olduğunu, SHÇEK personellerinden birinin devreye girdiğini ve belediye başkanının yardımcı olduğunu ifade etmişlerdir.
Yetiştirme yurtları, ailesi olmayan veya ailede kalamayan kişiler için bir “sığınak” olarak ele alınabilir. Bu durumda, uzun vadeli kalabilecek gençlerin, kurumdan memnuniyet durumlarının, onların; sosyal, eğitsel, psikolojik vs. yapılarını doğrudan etkileyebileceği söylenebilir. Diyarbakır Yetiştirme Yurdu’nda kalan gençlerin, buradan memnuniyet duyma durumlarına ilişkin dağılım aşağıdaki gibidir.

Tablo 8: Yetiştirme Yurdundan Memnuniyet Durumu
----------------------------------------------------------------
Memnuniyet Derecesi------------------Sayı--------Yüzde
Yüksek-------------------------------------23----------31.1
Orta-----------------------------------------20----------27.0
Düşük---------------------------------------31---------41.9
Toplam-------------------------------------74---------100.0
-----------------------------------------------------------------

Memnuniyet derecesine ilişkin dağılıma baktığımızda, en büyük oranı (%41.9), memnuniyet düzeyi düşük olanların oluşturduğunu görmekteyiz. Orta ve düşük kategorisinin toplam oranı ise 2/3’den daha fazladır. Çocukların / gençlerin büyük bir kısmının, yurttan memnun olmadıkları buna bakılarak söylenebilir. Anket uygulaması sırasında, yurt görevlilerinin de bulunması, bu konuda kişilerin çekingen tavırlar sergileyebileceklerini akla getirmektedir. Dolayısıyla, memnuniyetsizlik oranının daha da yüksek çıkma ihtimalinin olduğu ifade edilebilir.
Çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtlarında verilen hizmet; zaman içinde kurumsallaşmaya ve ideal ölçülere ulaşmasına rağmen, yurdun, “kışla havası”nda olması [28], aile ortamının aranmasına neden olabilir.
Yetiştirme yurdunda kalan gençlerin, “çevrenizdekilerle arkadaşlık ilişkileriniz nasıldır?” biçimindeki soruya verdikleri yanıtlara ilişkin görüşlerinin dağılımı şöyledir.

Tablo 9: Arkadaşlık İlişkilerine İlişkin Görüşlerin Dağılımı
----------------------------------------------------------------------------------------------
Arkadaşlık Durumu--------------------------------------------------Sayı------Yüzde
Sevinç ve kederimi paylaşabileceğim birçok arkadaşım var----37---------50.0
Sevinç ve kederimi paylaşabileceğim arkadaşım pek yok-------34--------45.9
Başka--------------------------------------------------------------------2----------2.7
Cevap yok--------------------------------------------------------------1----------1.4
Toplam-----------------------------------------------------------------74---------100.0
---------------------------------------------------------------------------------------------

Anket uygulanan çocukların / gençlerin %50’si, “sevinç ve kederini paylaşabileceği” arkadaşlarının olduğunu ifade ederken, çocukların / gençlerin yaklaşık yarısı da (%45.9), arkadaşı olmadığını ifade etmiştir.
Arkadaş grubu, kişilerin toplumsallaşmasında önemli unsurlardan birisidir. Yetiştirme yurdunda, aileden uzak bir yaşam sürdürülmesinden dolayı, arkadaş ilişkileri daha bir önem kazanmakta, adeta, ailenin eksikliğinden dolayı ortaya çıkan boşluğu doldurma işlevini görmektedir.
Bu verilere bakılarak, aileden uzak olan çocukların / gençlerin, yaklaşık yarısının, sevinçlerini ve kederini paylaşabilecekleri bir arkadaşlık ortamından uzak olmalarından dolayı, kişilik problemleri yaşamaları, içine kapanık olmaları ve bir yönüyle de toplumdan soyutlanma durumunda bulunmalarının sözkonusu olabileceği ifade edilebilir.
Sevgiden ve ilgiden yoksun olarak büyüyen çocuk / genç, gelişim için gerekli olan deneyimleri kazanmada daha zorlanmakta ve çekingen, içine kapanık bir kişilik sergileyebilmektedir [29]. Dolayısıyla, arkadaşlıktan yoksun olmada, sevgi ve ilgi unsurlarının yokluğu, en önemli yön olarak ele alınabilir. Yetiştirme yurdunda kalanlardan birisinin, “en büyük problem; sevgisizlik, sevgisizlik, sevgisizlik, ilgisizlik” biçiminde bir ifade kullanmış olması da, bu duygunun eksikliğini en iyi şekilde ortaya koymaktadır.
Yetiştirme yurdunda kalan çocukların / gençlerin, bu kurumdan ayrılıp-ayrılmamalarına ilişkin düşüncelerinin dağılımı aşağıdaki gibidir.

Tablo 10: Yetiştirme Yurdundan Ayrılma Düşüncesine İlişkin Dağılım
-------------------------------------------------------------------------------------
Ayrılma İsteği------------------------------------------------Sayı-------Yüzde
Evet-------------------------------------------------------------31---------41.89
Hayır------------------------------------------------------------43---------58.1
Toplam---------------------------------------------------------74---------100.0
-------------------------------------------------------------------------------------

Araştırma kapsamına alınanların 2/5’sinden fazlası, yurttan ayrılmak istediğini ifade etmiştir. Ayrılmak istemeyenlerin oranı ise %60’a yakındır. Ayrılma-ayrılmama nedenlerine ilişkin bilgilerde; yurttaki ortamın “kötü” olduğu, “sevgiden mahrum” olunduğu, sorunlara karşı “ilgisizlik” olduğu ve “ev sıcaklığı”nın hiç olmadığı yer almaktadır. Ayrılmak istemeyenlerin 2/3’si, gidecek yerinin bulunmaması, yurdun düzenli bir çalışma ortamı sağlaması gibi nedenlerden dolayı burada kalmayı tercih etmektedirler. Bir yönüyle, “mecbur” olunduğundan dolayı, yurtta kalındığı biçimindeki bir anlayış, çocuklar / gençler arasında yaygın olarak bulunmaktadır.
Ailesinden uzak bir şekilde yetişen gençlerin, bulundukları yetiştirme yurdunda, sevgilerini, bir kişiye ya da birkaç kişiye yöneltmeleri mümkündür. Yurtta kalan çocukların / gençlerin, “yurtta en çok sevdiğiniz kişi kimdir?” biçimindeki soruya verdikleri yanıtların dağılımı aşağıdaki gibidir.

Tablo 11: Yetiştirme Yurdunda En Çok Sevilen Kişiye İlişkin Dağılım
-------------------------------------------------------------------------------------
Sevilen Kişi--------------------------------------------------Sayı------Yüzde
Bir arkadaş---------------------------------------------------50---------67.56
Öğretmenlerden biri----------------------------------------10---------13.51
Hizmetlilerden biri------------------------------------------8----------10.81
İdarecilerden biri--------------------------------------------4-----------5.4
Uzmanlardan biri--------------------------------------------3----------4.05
Diğer----------------------------------------------------------6-----------8.1
------------------------------------------------------------------------------------
Not: Birden fazla seçenekle yanıt verilmiştir.

Yetiştirme yurdunda en çok sevilen kişinin (%67.56) arkadaş olduğu, verilerden anlaşılmaktadır. Kocacık’ın araştırmasında da, “en çok sevilen kişi”nin (%50.42) arkadaş olduğu sonucu çıkmıştır [30]. Özellikle “oda arkadaşlığı”nın önemi vurgulanmış ve bu arkadaşlığın en büyük teselli kaynağı olduğu ifade edilmiştir. Öğretmenlerden birisini, en çok sevdiğini belirtenler %13.51 oranına sahiptir. Bazı çocuklar / gençler, istenmemesine rağmen, özellikle bazı öğretmenlerin isimlerini vererek onları sevdiklerini ifade etmişlerdir. Dikkat çeken durum ise, çocuklarla / gençlerle en çok iç içe olan / olması gereken uzmanın / uzmanların pek sevilen kişiler arasında yer almamasıdır. Yine, en çok eleştiri getirilen kesim olan idareciler de, çok az sevilenler arasında yer almaktadırlar.
Çocukların / gençlerin kişilik yapılarıyla ilgili bazı görüşlere katılma durumlarını gösteren ve “aşağıdaki ifadelerden hangisine katılıyorsunuz?” biçimindeki soruya verilen yanıtların dağılımı aşağıdaki gibidir.

Tablo 12: Kişilikle İlgili Görüşlere Katılım Durumu
-------------------------------------------------------------------------
Görüşler-----------------------------------------Sayı-------Yüzde
Kendimi değersiz hissediyorum---------------7------------9.5
Kendimi boş ve gayesiz hissediyorum--------5-----------6.8
Fiziksel görünümümü beğenmiyorum--------8-----------10.8
Kendimi beceriksiz, suçlu hissediyorum-----5-----------6.8
Kendimi, yalnız ve yabancı hissediyorum---35---------47.29
Kendimden nefret ediyorum-------------------3-----------4.1
Cevap yok----------------------------------------11---------14.9
Toplam-------------------------------------------74---------100.0
------------------------------------------------------------------------

Çocukların / gençlerin yaklaşık yarısı, “kendimi, yalnız ve yabancı hissediyorum” biçiminde yanıt vermişlerdir. Kişiler, çevresinde her ne kadar arkadaşlar, öğretmenler, uzmanlar, idareciler varsa da, aileden uzak olmadan dolayı, bir yabancılık ve yalnızlık içindedirler. Kendini değersiz hisseden, boş, beceriksiz, gayesiz, suçlu gören ve kendinden nefret edenlerin oranı, azımsanamayacak (yaklaşık 1/4) düzeydedir.
Anket formuna yazılan ifadelere göre; yurttan kaçmak istediğini, ancak, gidecek başka bir yer olmadığından dolayı, çaresizlikten burada kaldığını, üzüntüden dolayı ders çalışamadığını, intihar etmek istediğini (3 kişi), çok uzaklara gitmeyi arzuladığını belirtenlerin oranı hiç de azımsanacak düzeyde değildir.
Yuva ve yurtlarda kalan çocuklarda, kişilik ve davranış bozuklulukları daha sık olmaktadır. Yetiştirme yurdunda kalan çocukların / gençlerin; toplumsallaşma, uyum, sorumluluk, dil gelişimi ve bağımsız etkinlik gibi alanlarda, yaşıtlarından geri oldukları tespit edilmiştir. Çevrelerinde çok sayıda kişi bulunmasına karşın, insanlarla daha az ilişkiye girdikleri ortaya çıkmıştır. Diğer ülkelerde yapılan araştırmalarda da, benzer sonuçların çıktığı dikkat çekmektedir [31].
“Nasıl birisi olmak isterdiniz?” biçimindeki soruya, çocukların / gençlerin vermiş oldukları yanıtların dağılımı aşağıdadır.

Tablo 13: Olunmak İstenen Kişilik Yapısı
----------------------------------------------------
Görüşler----------------Sayı------------Yüzde
Kaygısız-----------------1-----------------1.4
Kararlı-----------------17----------------22.97
Sabırlı-------------------33---------------44.59
Neşeli-------------------17---------------22.97
İyimser-----------------21----------------28.37
Bencil-------------------1----------------1.4
Şakacı-------------------4----------------5.4
Sert, katı----------------3----------------4.05
Sakin--------------------6----------------8.1
Diğer--------------------2----------------2.7
--------------------------------------------------
Not: Birden fazla seçenekle yanıt verilmiştir.

Kişiler, daha çok (%44.59) “sabırlı” olmak isteriklerini belirtmişlerdir. Özellikle, maddi sıkıntı içinde, ilgisiz, ailesiz ya da aileden uzak bir biçimde yaşandığından dolayı, sabrettikleri, anketlerde dile getirilmiş ve görüşmeler sırasında da ifade edilmiştir.
Kararlı bir kişilik yapısına sahip olmak isteyenler %22.97 oranına sahiptirler. Ebeveynleri hayatta olan bazıları ise, “ailesine verdikleri sözü tutma” kararlılığında olduklarını ifade etmişlerdir. İyimser olma, en çok istenen (%28.37) kişilik yapıları arasında yer almaktadır. Neşeli olmak da, çokça (%22.97) tercih edilmiştir.
Problem çözmede kullanılan tekniğe ilişkin olarak, “bir insanla aranızda problem çıktığında, nasıl davranmayı uygun görürsünüz?” biçimindeki soruya, çocukların / gençlerin verdikleri cevaplar aşağıdaki şekildedir.

Tablo 14: Problem Çözme Tekniğine İlişkin Dağılım
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Problem Çözme Tekniği--------------------------------------------------------------Sayı-----Yüzde
İçimden geleni, karşıdakine söylerim------------------------------------------------17--------23.0
İçimden geleni karşıdakine söylemek yerine, sorunu içime atıp unuturum------7---------9.45
Kendimi, karşıdaki insanın yerine koyup, onu anlayarak, problemi çözerim---50--------67.6
Toplam------------------------------------------------------------------------------------74-------100.0
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------

“Kendini, karşıdaki insanın yerine koyma ve onu anlayarak problemi çözme”yi, en ideal problem çözme tekniği olarak görenlerin oranı 2/3’den daha fazladır. İçinden geleni karşıdakine söyleme oranı %23.0 iken, sorunun dile getirilmemesi ve kişinin bunu içine atarak unutması biçimindeki yolu benimseyenler ise %9.45 oranına sahiptirler.
Yetiştirme yurdunda kalan gençlerin, evde kalanlara kıyasla, problemler karşısında daha az başarılı olan stratejiler geliştirmiş oldukları yapılan araştırmalarla ortaya çıkmıştır. Cinsiyet açısından bakıldığında ise, bayanların ve erkeklerin, problemle başa çıkmada eşit biçimde başarılı strateji kullanmalarına karşılık, bayanların, duygu merkezli, yani başarısız olma olasılığı yüksek stratejileri kullanmaya daha yatkın oldukları tespit edilmiştir. Ayrıca, yaşın da, problemin çözümünde, başarılı strateji kullanımını etkilediği ortaya çıkmıştır. Yurtta kalan küçük yaştaki çocukların, evde kalanlara oranla başarısız strateji kullandıkları ortaya çıkarken [32], yurtta kendinden yaşça büyük olanlara göre, başarısız strateji kullanma düzeylerinin de yüksek olacağı ifade edilebilir.
Çocuklara / gençlere, “haksız bir durum karşısında sizce ne yapılmalı?” biçiminde soru sorulmuş ve alınan yanıtlar aşağıda gösterilmiştir.

Tablo 15: Haksız Durum Karşısında Yapılacak Şeylere İlişkin Görüşlerin Dağılımı
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Görüşler------------------------------------------------------------------Sayı--------Yüzde
Güç kullanarak, karşıdakinin yanlışı düzeltilmeli------------------6-------------8.1
Tartışarak-konuşarak sorun halledilmeli-----------------------------44-----------59.5
Belli birliktelikler-gruplar oluşturularak durum düzeltilmeli-----17-----------23.0
Emniyet güçlerine başvurmalı-----------------------------------------1-------------1.4
Başka----------------------------------------------------------------------4-------------5.4
Cevap yok----------------------------------------------------------------2-------------2.7
Toplam------------------------------------------------------------------74-----------100.0
-------------------------------------------------------------------------------------------------

Haksız durum karşısında nasıl bir tavır sergileneceğine ilişkin görüşlerin ele alındığı tablodaki yanıtlarda, en büyük oranı (%59.5), problemin, tartışarak ve konuşarak halledilmesi gerektiğini belirtenler oluşturmaktadır. Belli birliktelikler oluşturulmak suretiyle sorunun üzerine gedilmesi gerektiğini belirtenler ise azımsanamayacak orandadır (%23.0).
Tartışarak ve konuşarak ve belli birliktelikler oluşturulması yoluyla problemin halledilmesi gerektiğini belirtenlerin yaklaşık 1/3’i, bu yolun yurtta pek geçerli olmadığını, çünkü, idarenin hiçbir şekilde problemlerle ilgilenmediğini ve “umursamaz” bir tavır sergilediğini ifade etmiştir. Problemin çözümü konusunda “ideal” olan teknik / teknikler bilinmesine ve uygulanmak istenmesine rağmen, bu şekildeki davranışlardan sonuç alınamamasının farklı yollara (agresif olma ya da içe kapanma) başvurulma ihtimalini ortaya çıkarabileceği söylenebilir.
Ortaya çıkan bir problemin çözülebilmesi için, bazı çabalar içine girilmesi gerekli bir durumdur. Çevredeki insanlara konunun anlatılması da, problem çözümünde önemli aşamalardan birisi olarak kabul edilmektedir. Aşağıdaki tabloda, yetiştirme yurdunda kalan çocukların / gençlerin, bir problemle karşılaştıklarında, konuyu ilk olarak kime açtıklarına ilişkin yanıtların dağılımı verilmiştir.

Tablo 16:Bir Problem Durumunda Konunun İlk Kez Kimlere Açıldığına İlişkin Görüşlerin Dağılımı
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Konunun Dile Getirildiği Kişiler----------------------------------------------------Sayı--------Yüzde
Arkadaş-----------------------------------------------------------------------------------32----------43.24
Hiç kimseye söylemem, içime atarım------------------------------------------------17----------22.97
Öğretmen--------------------------------------------------------------------------------12----------16.21
Aile---------------------------------------------------------------------------------------13----------17.56
Uzman------------------------------------------------------------------------------------3------------4.05
İdareye------------------------------------------------------------------------------------4------------5.4
Yakınlara---------------------------------------------------------------------------------5------------6.75
Grup sorumlusuna-----------------------------------------------------------------------3-----------4.05
Cevap yok--------------------------------------------------------------------------------7------------9.45
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Not: Birden fazla seçenekle yanıt verilmiştir.

Problemi ilk olarak dile getirdikleri kişinin, arkadaş olduğunu belirtenlerin oranı %43.24 olarak gerçekleşmiştir. Hiç kimseye söylemeyip de içine atanların oranı ise %22.97’dir. Tablo 15’te, problemin halledilmesi için konuşma ve tartışma, önemli bir çözüm yolu olarak ortaya konulmuştu. Ancak, konuşulması ve tartışılmasına rağmen, problemin halledilmemesi durumunda, daha sonraki aşamalarda kişilerin, bunu içlerine atmaları ve kimseye söylememeleri kaçınılmaz olmaktadır. Öğretmen ve aile, problemlerin dile getirilmesinde önemli bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır (%16.21 ve %17.56). Uzman ve idareye problemin anlatılmaması ise, bunların çözüm konusunda başvurulan ve güvenilen merciler olmadığını akla getirmektedir.
İki kişi ise; “hiç kimseye, çünkü beni anlayan kimse yok” ve “kimseye açmam, halledebilirsem kendim hallederim” biçiminde de yanıt vermiştir.
Yetiştirme yurdunda, gençlerle zıtlaşma içine girilebilecek durumlardan kaçınmalı ve güçlü bir diyalog ağı oluşturulmalıdır. Yanlış tutum ve davranışlar sonucu; agresif-vurucu-kırıcı ya da sinmiş-bastırılmış-pasif bir kişiliğe sahip gençlerin yetişmeleri kaçınılmaz olacaktır.
Yurtta kalanların problemlerinin zamanında çözümlenmemesinin, problemlerin yığışmasına ve bunun da karamsar bir kişilik yapısının oluşmasına neden olabileceği ileri sürülebilir.
Yetiştirme yurdundaki personelin; çocukların / gençlerin problemleriyle yakından ilgilenmesinin önünde birtakım engellerin olduğu söylenebilir. Bunlar; alınan eğitimin yapılan iş için uygun olmaması, alınan eğitimin, görev yapılan kuruluştaki yaş grubuna uygun olmaması, idarenin müdahalesi [33], personelin az olması, ücretin tatmin edicilikten uzak olması biçiminde sıralanabilir. Yine, bu gibi yerlerde bürokratik ilişkilerin; aile ortamında gelişen bağların, sevginin, ilginin yerini alamadığı ve otorite, denetim ve baskının doğal olarak ortaya çıktığı dikkat çekmektedir [34]. Çocukların / gençlerin problemlerini, yurttaki personele açabilmesi ve çözüm üretilebilmesi için, yukarıda sayılan sorunların giderilmesi gerekli gibi görülmektedir.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

  • Bu çalışma, 31 Ekim-01 Kasım 2002’de, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından düzenlenen, Savaş Çocukları: Öksüzler ve Yetimler (Uluslararası) Sempozyumu’na bildiri olarak sunulmuştur.
[**] Yrd.Doç.Dr., Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü, 21280, Diyarbakır, mcyildiz@dicle.edu.tr, mcyildiz@hotmail.com

[1] (Bıyıklı,1983)
[2] (Bıyıklı,1983)
[3] (Akyüz,1991)
[4] (Nirun,1986,5-8)
[5] (Oto,1992)
[6] (Doğan,1990)
[7] (Güler,1991)
[8] (Budak,2000)
[9] (Marshall,1999)
[10] (Bilgin,1997)
[11] (Yılmaz,1991)
[12] (Öğülmüş,1991)
[13] (Şeker,1991,157-163)
[14] (Bilgin,1997)
[15] (Kocacık,1984;Çavuşoğlu,2001)
[16] (Alper,1991)
[17] (Yılmaz,1991)
[18] (Yılmaz,1991)
[19] (www.shcek.gov.tr)
[20] (Akyüz,1991)
[21] (Akyüz,1991;www.shcek.gov.tr)
[22] (www.shcek.gov.tr)
[23] (www.shcek.gov.tr)
[24] (Aydoğan,1998)
[25] (Baran,1999)
[26] (Oto,1992)
[27] (Akyüz,1991)
[28] (Akyüz,1991)
[29] (Gürsoy-Aral,2001)
[30] (Kocacık,1984a)
[31] (Öğülmüş,1991)
[32] (Şahin)
[33] (Yalçın vd.,2001)
[34] (Cılga,1986)
#1 - Mayıs 30 2008, 11:30:02
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Çocuklar; anne-babadan birisinin veya her ikisinin ölmesi, savaş, doğal afet ya da anne-babanın ayrılmaları vs. nedenlerden dolayı yetiştirme yurdunda kalabilmektedirler. Bu çalışmada, sadece öksüz ve yetimler ele alınmıştır. Yetiştirme yurdundaki öksüz ve yetimlerin dağılımı aşağıdaki gibidir.

Tablo 17: Anne-Babanın Hayatta Olma Durumu
---------------------------------------------------------
Yaşama Durumu----------------Sayı--------Yüzde
Anne-baba ölmüş----------------20----------27.0
Anne ölmüş----------------------18-----------24.3
Baba ölmüş----------------------36-----------48.6
Toplam---------------------------74----------100.0
-----------------------------------------------------------

Çocuklardan / gençlerden, babası ölmüş olanların oranı %48.6’dır. Hem anne ve hem de babası ölmüşlerin oranı %27.0, sadece annesi ölmüşlerin oranı ise %24.3 olarak gerçekleşmiştir. Buna göre, yetiştirme yurdundan ayrıldıktan sonra bile, bir aile ortamına kavuşma olasılığı olmayanlar, önemli bir kesimi (1/4’ten fazla) oluşturmaktadırlar. Aile yokluğunun meydana getirdiği boşluğun, yetiştirme yurdu tarafından doldurulamaması ve daha sonra da gidilebilecek bir aile ortamının olmaması, çocuklarda / gençlerde, ümitsiz ve karamsar bir kişilik yapısının oluşumuna neden olabilir.
Anne sevgisi ve yakınlığından mahrum ve sıcak ilgisini alamayan çocuklarda, yoğun bir kişilik bozukluğu ve gelişim kusuru olduğu yapılan araştırmalarda orta çıkmıştır [35]. Bu durum, bazı durumlarda, sapma davranışlarına kaynaklık edebilmekte ve bu yaşam tarzının, ömür boyu sürdürülmesine neden olabilmektedir.
Anne-babanın varlığı veya yokluğu, aynı zamanda, problemlerle başa çıkmada başarılı ya da başarısız strateji kullanılmasıyla da doğrudan ilgili olabilmektedir [36].
Aile yaşamında, anne-çocuk etkileşimi, baba-çocuk etkileşiminden daha yoğun olduğundan dolayı [37], annesi ve anne-babası ölmüş çocukların, sorun yaşama noktasında daha ileri düzeyde olacağı ileri sürülebilir.
Hayatta olan anne-babayla görüşüp-görüşmeme durumuna ait dağılım aşağıdaki tabloda verilmiştir.

Tablo 18: Hayatta Olan Anne-Babayla Görüşme Durumu
--------------------------------------------------------------------
Görüşme Durumu----------------------------Sayı-----Yüzde
Hayır--------------------------------------------20-------27.02
Evet---------------------------------------------45-------60.81
Cevap yok--------------------------------------9---------12.16
Toplam-----------------------------------------74--------100.0
--------------------------------------------------------------------

Anne ya da babası hayatta olan çocukların / gençlerin %83.3’ü, anne ya da babasıyla görüştüğünü ifade etmişlerdir. %12.6’lık bir kesim ise cevap vermemiştir. Hayatta olan ebeveynleriyle görüştüğünü belirtenler, bu görüşmelerin; yaz tatili, dönem arası tatili, resmi tatil gibi zamanlarda olduğunu ifade etmişlerdir. Kimisi, izinli gittiği aile ziyaretini “dört gözle” beklerden, kimisi, bu ziyaretlerin bazen kötü sonuçlar verdiğini belirtmiştir. Üvey anne ya da babası olanlardan bir kısmı ise, bu görüşmelerin çoğu zaman tartışma ve bazen de kavgayla bittiğini ifade etmişlerdir.
Akraba / yakınlarla görüşülüp-görüşülmediğine ilişkin cevaplar aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Tablo 19: Akraba / Yakınlarla Görüşme Durumu
----------------------------------------------------------
Görüşme Durumu-----------------Sayı------Yüzde
Hayır---------------------------------27--------36.5
Evet----------------------------------46--------62.2
Cevap yok---------------------------1---------1.4
Toplam------------------------------74-------100.0
---------------------------------------------------------

Akrabalarla / yakınlarla görüşen çocukların / gençlerin oranı %62.2 olarak gerçekleşmiştir. Akraba / yakınlarla hiç görüşmeyenler ise %36.5 oranına sahiptir. Ebeveynlerinden hiçbiri hayatta olmayanlar, özellikle akraba / yakın ziyaretini, biraz daha düzenli olarak yerine getirirken, anne ya da babası olanlarda bu görüşme, biraz daha düzensiz olabilmektedir. Anneanne, babaanne, dayı, amca, hala, teyze gibi akrabaların ziyaret edildiği, hatta uzun süreli olarak da, bu akrabalarda kalındığı ifade edilmiştir.
Çocuk yuvası ya da yetiştirme yurdunda kalan çocukların, toplumla gerçek anlamda bütünleşebilmeleri için, varsa, akrabaları yanında kısa süreli kalışlarının bile, olumlu birtakım sonuçları ortaya çıkarabileceği söylenebilir.
Ailenin, çocuk yetiştirme anlayışı, çocuğa yönelik değerler, tutumlar ve buna bağlı olarak somutlaşan davranışların, çocuğun muhtaç hale gelmesinde önemli bir etkiye sahip olduğu bilinen gerçeklerdendir [38]. Bundan dolayı, gelinen ailede, olumsuz duyguların dile getirilmesinin incelenmesi gerekli gibi görülmektedir. Gelinen ailede, olumsuz duyguların ifade ediliş biçimine ilişkin görüşlerin dağılımı aşağıdaki gibidir.

Tablo 20: Ailede Olumsuz Duyguların İfade Biçimine İlişkin Dağılım
------------------------------------------------------------------------------------
Olumsuz Duyguların İfade Biçimi------------------------Sayı-------Yüzde
Konuşarak ve olumlu şekilde tartışmak suretiyle--------44----------59.5
Hakaret ve dayakla------------------------------------------7-----------9.5
Tartışmalar, küskünlükler ve karşılıklı suçlamalarla-----17---------22.97
Cevap yok----------------------------------------------------6----------8.1
Toplam-------------------------------------------------------74--------100.0
-------------------------------------------------------------------------------------


Gelinen ailede, olumsuz duyguların “ideal” olandan uzak bir biçimde ifade edildiğini belirtenlerin oranı 1/3 kadardır. Konuşarak ve olumlu şekilde tartışmak suretiyle, olumsuz duyguların ifade edildiğini belirtenlerin oranı ise %59.5 olarak gerçekleşmiştir. %8.1’lik oran ise soruya yanıt vermemiştir.
Olumsuz duyguların, dile getirildiği bu “ideal” durumun devam ettirilmesinin, aileden ayrı olarak yaşamanın meydana getirdiği sıkıntılı ortamı biraz olsun hafifleteceği ve sağlıklı bir kişilik oluşumunu sağlayacağı ifade edilebilir.
Gençlik dönemi olarak ele alınan 12-24 arası yaşlar; enerji, hırs, başarı arzusu, farklı ilgi ve değerler gibi birtakım etkinliklerin baskın olduğu bir dönemdir [39]. Dolayısıyla, bu ilgi ve etkinliklerin doğru biçimde yönlendirilmesi, çocuğun gelecek hayatı adına büyük bir önem taşımaktadır. Yetiştirme yurdu ve okul dışında birtakım yerlere gidilmesi, çocuğun / gencin; toplumsallaşma, kişilik yapısı, beceri-yetenek ve sapma davranışı gibi durumları hakkında bilgi verebilir. Okul ve yetiştirme yurdu dışında gidilen yerlere ilişkin dağılım aşağıdaki gibidir.

Tablo 21: Yurt ve Okul Dışında Gidilen Yerler
--------------------------------------------------------
Gidilen Yerler----------------Sayı----------Yüzde
Hiçbir yere gitmeyen---------19------------25.67
Sinema--------------------------8-------------10.81
Tiyatro--------------------------17------------22.97
Kütüphane----------------------8-------------10.81
Maç-----------------------------14------------18.91
Ev ziyareti---------------------22------------29.72
Diğer----------------------------5--------------6.75
--------------------------------------------------------
Not: Birden fazla seçenekle yanıt verilmiştir.

Ev ziyareti yapanların oranı en yüksek (%29.72) çıkmıştır. Anne-babası yaşayan ve ulaşım olanakları kolay olan ailelere, çocukların / gençlerin arkadaşlarıyla birlikte ziyarette bulundukları ifade edilmiştir. Yine, evi yakın olan çocukların / gençlerin, aile ve akrabalarının bazen ziyaret edildiği belirtilmiştir. Tiyatroya, sinema ve maça gitme gibi aktivitelerin, yurt ve okul hayatı dışında önemli bir yer tuttuğu da (%52.7) görülmektedir. Kütüphaneye gitme de uğraş alanlarından birisini oluşturmaktadır.
Hiçbir yere gitmeyenlerin oranı 1/4 civarındadır. Bu oran, kurulan arkadaşlık ilişkilerinin samimiyet derecesi ve sosyallik düzeyi hakkında bilgi verebilmektedir.
Özellikle, bazı yıldönümleri ve bayramlar vesile bilinerek, çocukların birtakım aktivitelerle iç içe girmeleri, bütünleşmeleri ve farklı duyguları “tatma”ları sağlanabilir. Özellikle bayramlarda, farklı mekanlara gidilmek suretiyle, çocuk ve gençlerin alternatif yaşam biçimlerini tanımaları sağlanabilir.
“Ergenlik dönemi” olarak adlandırılan, 14-18 yaşları arasındaki kişiler çok kaprisli ve hırçın olurken, bu dönemde, sıkıntı ve buhran zirvede bulunmaktadır. Zeka, muhakeme, hafıza, dikkat, idrak (kavrama), teessüriyat (hissetme), irade vs. unsurların en hızlı gelişim dönemi bu dönemdir [40].
12-24 yaş arasındaki kişilerde, orijinal olma isteği”nin üst düzeylerde olduğu bilinen gerçeklerdendir. Herhangi bir hobi kazandırmak, kişinin orijinal olma isteğini doğru yolda kanalize edilmesini sağlayabilir. Yoksa, “orijinal olma” [41] adına birtakım sapma davranışlar içine girilmesi ve bu davranışların ileriki yaşamda da sürdürülmesi ihtimali bulunmaktadır.
Yetiştirme yurdunda kalanların boş zamanlarını nasıl değerlendirdiklerine ilişkin görüşlerin dağılımı aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Tablo 22: Boş Zamanların Değerlendirilme Biçimine İlişkin Görüşlerin Dağılımı
------------------------------------------------------------------------------------------------
Faaliyet-------------------------------------------------------------------Sayı-------Yüzde
Kitap / dergi-------------------------------------------------------------30----------40.54
Bilgisayar / internetle---------------------------------------------------6-----------8.1
Spor-----------------------------------------------------------------------37---------50.0
Ziyaret--------------------------------------------------------------------4-----------5.4
Müzik---------------------------------------------------------------------8----------10.81
Tek başına dolaşma----------------------------------------------------10---------13.51
TV-------------------------------------------------------------------------9----------12.16
Arkadaşlarla gezinme--------------------------------------------------15---------20.27
Gazete---------------------------------------------------------------------5----------6.75
Faaliyet yapacak imkan / yer yok-------------------------------------7----------9.45
Yatma---------------------------------------------------------------------7----------9.45
Diğer----------------------------------------------------------------------26--------35.14
Cevap yok----------------------------------------------------------------5----------6.75
-----------------------------------------------------------------------------------------------
Not: Birden fazla seçenekle yanıt verilmiştir.

Kitap, gazete ya da dergi okuyarak boş zamanlarını değerlendirdiklerini ifade edenler %47.29 oranına sahiptir. Okunan kitaplar, ağırlıklı olarak; ders kitapları, roman, hikaye, şiir kitabı vs. olmaktadır. Spor yaparak ve özellikle de futbol oynayarak boş zamanlarını değerlendirenler ise, %50 oranına sahiptirler. Tek başına dolaşarak ya da boş zamanı değerlendirecek imkan ve yer bulamayanların oranı ise, yaklaşık olarak 1/5 oranına karşılık gelmektedir. Arkadaşlarla dolaşma da, boş zamanı değerlendirmede önemli bir yere (%20.27) sahiptir. Diğer seçeneği adı altında yanıt verenlerin bu faaliyetleri ise; aileyi telefonla arama, tiyatroya ya da sinemaya gitme biçiminde sıralanabilir.
Kurumdaki kol faaliyetlerinin, çocuğun zamanını verimli bir biçimde geçirmesinde etkili olacağı ifade edilebilir. Kocacık’ın çalışmasında, kurumdaki kol faaliyetlerine katılmayanların oranı, çok yüksek (%87.62) çıkmıştır [42].
Yetiştirme yurdunda kalan çocukların / gençlerin, okudukları şeylere ilişkin dağılım aşağıda görüldüğü gibidir.



Tablo 23: Okunan Şeylere Göre Dağılım
-------------------------------------------------
Okunan Şeyler-------Sayı-----------Yüzde
Gazete-----------------14--------------18.9
Kitap------------------32--------------43.3
Dergi------------------1---------------1.4
Hepsi------------------25-------------33.8
Hiçbiri----------------2---------------2.7
Toplam---------------74-------------100.0
------------------------------------------------

En çok okunan şeyin kitap olduğu dikkat çekmektedir (%43.3). Yetiştirme yurdunda kalan çocukların / gençlerin tamamı okula gitmektedirler ve kitapla olan münasebetleri bundan dolayı yoğun olmaktadır. Hepsini okuyanlar ise, 1/3 gibi bir orana karşılık gelmektedir. Gazete, okunan şeyler arasında %18.9’luk bir oran ile yer almaktadır. Hiçbirini okumayanların oranı ise çok düşüktür (%2.7).
Ekonomik koşulların yetersiz olması, “korunmaya muhtaçlık” sorununu ortaya çıkaran en önemli fonksiyon olarak ele alınabilir. Bu ekonomik koşullar da, anne-babanın öğrenim durumu, meslek durumu ve çalıştıkları işle yakından ilgilidir [43]. Ekonomik durum iyi olduğu takdirde, anne-babanın her ikisinin ölümü dışındaki durumlarda, çocuğun yetiştirme yurduna verilme olasılığının daha da düşeceği ileri sürülebilir. Kocacık’ın yaptığı araştırmada, korumaya alınış nedenleri içinde ilk sırayı (%42.97), ebeveynlerden birinin ölümü alırken, ikinci sırada gelen (%19.87) neden olarak da fakirlik bulunmaktadır. Fakirlik ve ebeveynlerden birinin ölümü biçiminde yanıt verenler de (%10.74) bu orana eklendiğinde, yaklaşık olarak çocukların 1/3’ünün maddi yetersizliklerle bağlantılı olarak yetiştirme yurduna verildiği gerçeği ortaya çıkar [44]. Yetiştirme yurdunun verdiği dışında, para alınan yerlere ilişkin dağılım aşağıdaki gibidir.

Tablo 24: Yetiştirme Yurdu Dışında Para Alınan Yerlere İlişkin Dağılım
---------------------------------------------------------------------------------------
Ele Geçen Para Durumu---------------------------------------Sayı------Yüzde
Aile---------------------------------------------------------------18---------24.3
Akraba / yakın---------------------------------------------------9-----------12.2
Diğer-------------------------------------------------------------16----------21.6
Cevap yok-------------------------------------------------------31----------41.9
Toplam----------------------------------------------------------74----------100.0
---------------------------------------------------------------------------------------

Yetiştirme yurdunun verdiği dışında herhangi bir yerden para aldığını belirtenlerin oranı %58.1 olarak gerçekleşmiştir. Ailesinden para alınların oranı %24.3, akraba / yakınlardan alanların oranı %12.2, ek olarak burs alanların oranı ise %21.6’dır.
İlköğretim birinci kademeye devam edenler, yurttan 9 milyon 7 yüz bin lira, ilköğretim ikinci kademeye devam edenler 14 milyon 6 yüz elli bin lira, liseye devam edenler ise 19 milyon 5 yüz bin lira para almaktadırlar. Liseye devam edenlerin yaklaşık yarısı ise, 39 milyon para aldıklarını ifade etmişlerdir. Bunlardan bir kısmı da burs almaktadırlar. Kimileri, aylık olarak ele geçen paranın 50 milyonun üzerinde olduğunu belirtmiştir.
Yeti??tirme yurdunun çoğunlukla parayı gecikmeli vermesi, en çok şikayet edilen konuların başında gelmektedir. Zaten, ihtiyaçlar için yetersiz gelen paranın, bir de geciktirilmesinin, kendilerini çok mağdur ettiği özellikle ifade edilmiştir.
Geleceğe bakışın rengi, hayatın anlamıyla doğrudan ilgili olabilmektedir. Çocukların / gençlerin, geleceğe ilişkin görüşlerin dağılımı Tablo 25’de olduğu gibidir.

Tablo 25: Gelecek Düşüncesine İlişkin Dağılım
-----------------------------------------------------------------------------------------------
Gelecek Düşüncesi-------------------------------------------------------Sayı------Yüzde
Gelecek, benim için umut dolu ve gelecekten endişem yok--------22---------29.7
Gelecekten ümitsizim ve endişe duyuyorum--------------------------9---------12.2
Gelecek, benim için umut dolu, ancak endişelerim var--------------33--------44.6
Gelecekten çok endişeliyim ve oldukça ümitsizim------------------10--------13.5
Toplam-----------------------------------------------------------------74--------100.0
-----------------------------------------------------------------------------------------------

Yetiştirme yurdunda kalanların, toplam %70.27’sinin gelecekle ilgili birtakım olumsuz duygular taşıdıkları görülmektedir. Çocuklardan / gençlerden bir kısmını endişelendiren unsur tek iken, kimisi de birden fazla unsurun, geleceği adına olumsuzluk doğurduğunu ifade etmiştir. Geleceğe umutla bakan, ancak, birtakım endişelerinin de varolduğunu belirtenlerin oranı en yüksek düzeye (%44.6) sahiptir. Çocuklar / gençler, kendilerini bu ailesiz ortamda tutan en önemli faktörlerden birisinin ümit olduğunu, ancak, bu ümitlerinin öğretmenler ve özellikle “idare” tarafından her aşamada kırıldığını ifade etmişlerdir. Gelecekten endişe duymayı gerektiren unsurlar ve oransal dağılımları aşağıdaki gibidir: Maddiyat / para %25.67, yurt personeli %22.97, işsizlik %8.1, ümitsiz yaşama %9.45, ailesizlik %16.21, eğitim sistemi %10.81, toplum yapısı %8.1, sağlık problemi %4.05, arkadaşlar %2.7, cevap yok %20.27.
Yurt şartları altındaki yetiştirme biçimi ve yönlendirme anlayışının, genel anlamda, geleceğe ilişkin ümitsizlikler ortaya çıkardığı, elde edilen değerlerin ise, evde kalan çocuklara nispeten daha yüksek olduğu yapılan başka araştırmalarda da ortaya çıkmıştır [45].
Türk toplumunda, çocuğa bireysel yaşam tecrübesinin çok az kazandırıldığı bilinmektedir. Çocuğun yurt gibi toplu yaşam merkezlerinde barınmaya başlamasıyla, bağımsız bir yaşama atılma, hayatı idare etme ve karar alma gibi konularda problem yaşaması kaçınılmaz olabilmektedir [46].
Yetiştirme yurdunda kalan çocukların / gençlerin hayalindeki mesleklere ilişkin dağılım aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Tablo 26: İstenen Mesleğe Göre Dağılım
--------------------------------------------------
Meslekler-----------------Sayı--------Yüzde
Futbolcu--------------------7------------9.45
Devlet memuru-----------15----------20.27
Mühendis-----------------17-----------22.97
Doktor--------------------18-----------24.32
Polis------------------------9-----------12.16
Öğretmen------------------9-----------12.16
Diğer-----------------------16----------21.62
Cevap yok------------------3------------4.05
----------------------------------------------------
Not: Birden fazla seçenekle yanıt verilmiştir.

Doktor olmak isteyenlerin oranı %24.32, mühendis olmak isteyenlerin oranı ise %22.97 olarak gerçekleşmiştir. Devlet memuru olmak isteyenler 1/5 oranına sahiptir. Polis ve öğretmen olmayı isteyenlerin oranı ise %12.16 olarak gerçekleşmiştir. %9.45’lik bir oran, futbolcu olma niyetindedir.
Özellikle, elektronik ve bilgisayar mühendisi olmak isteyenlerin sayısı fazladır. Gen mühendisi, endüstri mühendisi, makine mühendisi gibi meslekler de seçenekler arasında yer almaktadır. Diğer seçeneği içinde; gitarist, DJ, muhasebeci, işadamı, herhangi bir iş, veteriner, bilim adamı, tüccar gibi yanıtlar vardır.
Öğretmen olmak isteyenlerin yaklaşık yarısı, “SHÇEK öğretmeni” biçiminde bir tercihte bulunmuşlardır. Bunlardan bir kısmı, çocuklara daha iyi davranmak için, bu mesleği istediklerini ifade etmişlerdir.
Birçok toplumbilimcinin üzerinde birleştiği gibi, farklı gençlik gruplarının temelde ortak olan sorunlarının başında eğitim ve iş bulma / işsizlik gelmektedir [47]. Dolayısıyla, çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, çocuk ıslahevleri gibi kurumlarda, temel eğitim ve özellikle de mesleksel eğitime ağırlık verilmesi daha doğru bir uygulama olabilir. Çünkü, yetiştirme yurdunda görüştüğümüz çocukların / gençlerin önemli bir kısmı, en kısa sürede “ekmek parası” kazanma peşinde olduklarını ifade etmişlerdir. Aynı görüş, öğretmenler tarafından da dile getirilmiştir.
Cılga, kurum bakımı altında yetişen gençlere yönelik olarak geliştirilen modellerden dolayı, ücretli işçilik ve memurluğa bir yönelmenin olduğunu ifade etmektedir [48].
25.02.1988 tarih ve 3412 sayılı kanun ile getirilen bir yeniliğe göre; kamu kurum ve kuruluşlarındaki serbest kadroların binde birine, kurumlarda bakılan ve 18 yaşını doldurmuş çocuklar alınacaklardır [49]. Ancak, bu oranın, geçim koşulları göz önüne alındığında çok düşük düzeyde kaldığı söylenebilir. Yetiştirme yurdunda kalan çocuklar, en kısa zamanda “hayata atılma” gibi bir amaç peşindedirler. Hatta, çocukların önemli bir kısmı, “devlet memuru” olmayı, büyük bir hedef olarak görmektedir.
Müller, mesleksel eğitimin, çocuğun ekonomik açıdan bağımsız olmasını sağladığı gibi, bunun, çocuk üzerinde ahlaksal açıdan da terbiye edici bir etki meydana getirdiğini ifade eder [50].
Hayatın anlamına ilişkin olarak, çocukların / gençlerin görüşlerinin dağılımı aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Tablo 27: Hayatın Anlamına İlişkin Görüşlerin Dağılımı
----------------------------------------------------------------------------------------------------
Hayatın Anlamına İlişkin Görüşler----------------------------------------Sayı-------Yüzde
Hayata bir anlam veremiyorum, her şeyi anlamsız buluyorum--------18----------24.32
Hayat, bize tanınmış bir fırsattır--------------------------------------------33---------44.6
Hayat, çoğu zaman bir yük ve hayal kırıklığıdır-------------------------22---------29.72
Hayatın bir anlamı olup olmadığını bilmiyorum-------------------------1-----------1.4
Toplam--------------------------------------------------------------------74----------100.0
----------------------------------------------------------------------------------------------------

Çocukların / gençlerin yaklaşık yarısı (%44.6), hayatın, insana tanınmış bir fırsat olduğunu belirterek, bulunduğu ortamdaki bütün olumsuzluklara rağmen, fırsatları değerlendirme ve olumsuz şartlarla mücadele etmede kararlı olduklarını ifade etmişlerdir. Yaşanan olumsuzlukları, büyük ölçüde önemseyen ve bir ümitsizlik içine girenler ise, yaklaşık 1/3’lik orana karşılık gelmektedir. Hayata bir anlam veremeyen ve herşeyi anlamsız bulan çocukların / gençlerin oranı ise yaklaşık olarak 1/4 oranına sahiptir. Toplam olarak, %55.4 oranına sahip kesimin, yaşamla ilgili olumsuz bir kanaat taşımaları ve karamsar olmalarının, okuldaki başarıyı etkilemesi yanında, toplumsal bütünleşme açısından da olumsuz sonuçlar vereceği söylenebilir.
Kültürel yapı, yakın çevre ve ailenin kazandırmış olduğu tutum ve davranışlardan dolayı, özellikle yurt gibi ortamlarda, çocukların sık sık engellenme ve zorlanmalarla karşılaşma ihtimalleri daha fazla olabilmektedir. Bu durum, uyumsuzluğa etki edebildiği gibi, toplumun gerçekçi olarak görülmesini engelleyebilir, kendine ve çevresindeki insanlara, saygı ve sevgi kuralları çerçevesinde muamelede bulunmayan ve sonuçta da içine kapanık ve kaygılı tiplerin ortaya çıkmasına neden olabilir.
Yetiştirme yurdunda kalan çocukların / gençlerin sorumluluk üstlenmeleri, ilk dönemlerde yoğun şekilde uyum problemlerini beraberinde getirebilir. Ancak, zamanla hayatın gerçeklerini gözönüne alarak, akılcı çözümler üretmeleri ve hayatı, önlerine sunulmuş bir fırsat olarak görmeleri de mümkündür.
Yetiştirme yurdundaki çocukların / gençlerin, buradan ayrıldıktan sonra ne yapacaklarına ilişkin görüşlerinin dağılımı aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Tablo 28: Yetiştirme Yurdundan Ayrıldıktan Sonra Yapılacak Olan Şeylere İlişkin Dağılım
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Görüşler------------------------------------------------------------------------------------Sayı-----Yüzde
Ailemin yanına dönmeyi düşünüyorum-------------------------------------------------18-------24.3
Akraba / yakınlarımdan birinin yanına dönmeyi düşünüyorum------------------------3---------4.1
Ailemden / yakınl. uzak şekilde, bir meslek sahibi olup çalışmayı düşünüyorum---22-------29.7
Karar vermedim, bilmiyorum-------------------------------------------------------------23-------31.1
Başka-----------------------------------------------------------------------------------------7---------9.5
Cevap yok-----------------------------------------------------------------------------------1--------1.4
Toplam--------------------------------------------------------------------------------------74------100.0
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Aileden uzak bir biçimde, meslek sahibi olmayı ve yaşamını bu şekilde sürdürmeyi düşünenlerin oranı, yaklaşık olarak, 1/3 civarındadır. İleriki yaşam biçimiyle ilgili, kararsızlık içinde olan ve herhangi bir planı olmayanlar ise, yine 1/3’e karşılık gelmektedirler. Yapılan bir araştırmada, yurttan ayrıldıktan sonra yapılacak olanlar konusundaki belirsizliğin; strese yol açması yanında, problemlerle başa çıkmada başarısız stratejilerin kullanılmasına da neden olduğu tespit edilmiştir [51].
Ailesinin yanına dönmeyi düşünenler, yaklaşık 1/4 oranına sahipken, akrabalardan / yakınlardan birisinin yanına dönmeyi planlayanların oranı ise %4.1’dir. “Yurt dışına –Amerika’ya– gitmek” (3 kişi), “ailemle görüşebileceğim, ancak, onlardan ayrı olacağım bir meslek edinmek”, “ailemin yanına dönüp orada yuva kurmak”, “tek başına yaşamak”, “asıl amacım, ailemi mutlu edecek bir hayat kurmak” ve “evlenip çocuklarıma sevgiyi anlatacağım, sevgisiz büyümesinler” biçiminde yanıtlar da verilmiştir.
Yetiştirme yurdunda kalmanın, okuldaki arkadaşlık ilişkilerini etkilemesi mümkündür. Bununla ilgili görüşlerin dağılımı aşağıdadır.

Tablo 29:Yurtta Kalmanın Okuldaki Arkadaşlık İlişkilerini Etkilemesine İlişkin Görüşlerin Dağılımı
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Arkadaşlığı Etkileme Durumu---------------------------------------------------------Sayı-----Yüzde
Olumlu etkiliyor--------------------------------------------------------------------------33--------44.6
Olumsuz etkiliyor------------------------------------------------------------------------33--------44.6
Cevap yok---------------------------------------------------------------------------------8----------10.8
Toplam------------------------------------------------------------------------------------74--------100.0
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yurtta kalmanın, okuldaki ilişkileri olumlu etkilediğini söyleyenlerle, olumsuz etkilediğini belirtenlerin oranı aynıdır (%44.6). Cevap vermeyenler ise, %10.8 oranındadır.
Olumlu etkilediğini belirtenler, genel olarak; arkadaşları arasında farklı durumlarının olmadığı, normal bir arkadaşlık ilişkilerinin olduğu, arkadaşların çok iyi davrandıkları, “sıcak kanlı” olduğundan herkesin kendisini sevdiği biçiminde yanıtlar da vermişlerdir.
Olumsuz etkilediğini ifade edenler, genel anlamda; kendini yabancı ve yalnız hissettiklerini, yetim olduklarından birçok kimsenin kendileriyle yakınlaşmak istemediğini, öğretmenlerin yetiştirme yurdunda kalanları sevmediklerini ifade etmişlerdir. Ayrıca; “yetimdir, öksüzdür diye acıyorlar”, “dalga geçiyorlar”, “başka gözle bakıyorlar”, “saçma sapan sorular soruyorlar”, “giyim kuşamımız iyi olmadığından acıyorlar” biçiminde yanıtların verildiği de görülmüştür.
Yetiştirme yurdunda kalan çocukların / gençlerin yerine getirmiş oldukları dinsel pratiklere ilişkin dağılım aşağıdaki tabloda verilmiştir.

Tablo 30: Yerine Getirilen Dinsel Görevlere İlişkin Dağılım
------------------------------------------------------------------------
Dinsel Görevler-----------------------------Sayı-----------Yüzde
Oruç-------------------------------------------30--------------40.5
Namaz-----------------------------------------5---------------6.75
Arasıra namaz ------------------------------12--------------16.21
Sadaka vermek-------------------------------3---------------4.05
Hiçbiri----------------------------------------13--------------17.56
Cevap yok-----------------------------------19---------------25.67
------------------------------------------------------------------------
Not: Birden fazla seçenekle yanıt verilmiştir.

En çok yerine getirilen dinsel pratiğin oruç olduğu görülmektedir (%40.5). Cevap vermeyenler ise, yaklaşık 1/4 oranındadır. Hiçbir dinsel pratiği yerine getirmeyenler %17.56, arasıra namaz kılanlar %16.21 oranına sahiptir. Sürekli namaz kılanlar %6.75, sadaka verenler ise %4.05 oranına karşılık gelmektedir.
Ailenin; çocuğun / gencin, dinsel sosyalizasyonunda etkin bir yeri olduğu varsayımından hareket edilirse [52], aile ortamından uzak çocukların / gençlerin dinsel bilgi ve uygulama konusunda, yaşıtlarından geri düzeyde bulunmaları kaçınılmaz olacaktır. Aynı zamanda, aileden alınan yanlış dinsel bilgilenme de önemli problem alanlarından birisini teşkil etmektedir. Nitekim, yetiştirme yurdunda kalanlardan bazıları, ailelerinin dinsel bilgi eksikliği içinde olduklarını ve kendilerini bu konuda bir “boşluk”ta hissettiklerini ifade etmişlerdir.
Yerine getirilmek istenen dinsel pratiklere ilişkin görüşlerin dağılımı da aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Tablo 31: Yerine Getirilmek İstenen Dinsel Görevlere İlişkin Dağılım
------------------------------------------------------------------------------------
Dinsel Görevler-------------------------------------Sayı---------------Yüzde
Hepsi---------------------------------------------------8------------------10.81
Zekat---------------------------------------------------24----------------32.43
Herkese iyilik ve yardım----------------------------12----------------16.21
Hac-----------------------------------------------------14----------------18.91
Namaz-------------------------------------------------13----------------17.56
Oruç----------------------------------------------------3-----------------4.05
Kur’an öğrenme ve okuma--------------------------5-----------------6.75
Hiçbiri--------------------------------------------------6-----------------8.1
Cevap yok--------------------------------------------20----------------27.02
-----------------------------------------------------------------------------------
Not: Birden fazla seçenekle yanıt verilmiştir.

Yerine getirilmek istenen dinsel pratikler içinde en büyük oran, %32.43 ile zekata aittir. Herkese iyilik ve yardım etmek istediğini belirtenler ise %16.21 oranına sahiptir. Buna göre, çocukların / gençlerin yaklaşık yarısı, ileriki yaşamında, muhtaç insanlara yardım etmeyi planlamaktadırlar. İçinde bulunulan maddi yetersizliklerin bilincinde olarak, ileriki yaşamda, muhtaç insanlara yardım edecekleri özellikle ifade edilmiştir. Yerine getirilmek istenen dinsel pratiklerden, namazı belirtenler %17.56, Hac %18.91, Kur’an öğrenme ve okuma %6.75, oruç %4.05 oranına sahiptir. Hepsini yerine getirmeyi hedefleyenler %10.81, hiçbir dinsel pratiği yerine getirmek istemeyenler %8.1, cevap vermeyenler ise %27.02 oranına sahiptir.

Sonuç ve Öneriler

Yapılan araştırmalarda, koruyucu aile bakımı için uygun olan yaşın, 13 ve daha aşağısı olduğu ortaya çıkmıştır. Bu yaşın üstündeki çocuklarda kişilik oluşumu büyük oranda gerçekleşmiş ve aile sevgisi ve ilgisine olan gereksinim azalmış olacağından, olumlu sonuçlar verme ihtimali düşebilmektedir [53]. Buna göre, çocuk yuvası ve yetiştirme yurdunda kalan çocuklardan hangisinin, koruyucu aile uygulamasından yararlanmasının daha uygun olduğunun anlaşılabilmesi için, uzman ekipler tarafından kişilik testleri uygulanabilir ve en çok ihtiyacı olanlar, koruyucu aile bakımı hizmetinden yararlandırılabilir.
Çocuk yuvası ve yetiştirme yurtlarında kalan çocukların, hayatları boyunca başarılı olmaları ve ailesizlikten dolayı ortaya çıkan olumsuzluklardan minimum düzeyde etkilenmeleri için, bu kurumlara ilk geldiklerinde yetenek ve eğilimlerinin gözönüne alınması suretiyle, bir gruplaşmaya gidilmesi ve böylece mesleksel tercihlerin optimum düzeyde yapılması sağlanabilir.
Çocuğun, bağımsız ve üretici olmasını hazırlayan bazı ön koşullar bulunmaktadır. Bunlardan birisi de, “mekan kullanımı”dır [54]. Bağımsız davranma ve üreticilikte bireyselleşme, büyük bir önem taşıdığı gibi, bireyselleşmede, kişinin kendine özgü bir mekanının olması çok önemlidir. Yetiştirme yurtlarının, çocuğun bireyselleşmesi için uygun fiziksel ve mekansal bir zemin hazırlamaktan uzak olduğu söylenebilir. Her çocuğa ayrı bir mekan verilmesi, çok pratik gibi görünmese de, en azından mekanı paylaşan kişi sayısının düşürülmesi bir çözüm olarak düşünülebilir.
Yetiştirme yurdunda kalan ve “reşit yaş”a gelince de buradan ayrılması kaçınılmaz olan çocukların, daha sonraki yaşamlarına ilişkin öngörüleri, toplumsal bütünleşmelerini etkileyebilecek düzeydedir. Bahsedilen kurumdan ayrılarak topluma katılan çocukların, “acınacak kimseler” olarak toplumda yer edinmemeleri ve topluma yabancılaşmamaları için, bu kesimin problemlerinin tespit edilip, çözümler üretilmesi gerekmektedir. Bahsedilen adımların atılmasında kamu kuruluşları yanında, özel kuruluşların ve yine sivil toplum kuruluşlarının eşgüdüm halinde olmaları, bütünleşmenin en yüksek düzeyde olmasını sağlayabilecektir.
Yetiştirme yurdunda kalan çocukların, toplumla bütünleşmeleri ve “problem insan” olmaktan kurtulmaları için, imkanlar ölçüsünde yurtta, “aile ortamı” oluşturulmalı, eğitimci ve uzmanlar, çocukların yaşamı ile kendi yaşamını birleştirmeli, günün her vakti “ulaşılabilen kişiler” olabilmelidirler.
Sosyal kolların işlevsel hale getirilmesi ve birtakım aktivitelerin, hem kurum içinde ve hem de kurum dışını kapsayacak biçimde düzenlenmesinin, çocukların / gençlerin sosyalleşmelerinde ve deneyim kazanmalarında önemli bir fonksiyon üstleneceği ifade edilebilir.
Yetiştirme yurtlarında kalanlara verilen ve 9 milyonla 39 milyon arasında değişen ödeneklerin, günümüz koşullarında yetersiz olduğu inkar edilemez. Çocuklara / gençlere, kişilerin mağdur olmayacakları düzeyde para verilebilmesi için, çocuk yuvası ve yetiştirme yurdunun bulunduğu yere göre bir tespit yapılabilir ve optimum seviye yakalanabilir.
Sosyal hizmet uzmanı sayısının arttırılması ve bunların faaliyetlerinin yoğunlaştırılması sağlanabilir,
Yurt personeline; aldığı eğitime uygun görevler verilmesi ve maddi-fiziksel durumun ideal düzeye yükseltilmesi sağlanabilir,
Yurtta hem personel ve hem de çocuklar / gençler arasında, grup çalışmasını önplana çıkaran faaliyetlere ağırlık verilebilir,
Belli aralıklarla, yapılacak olan, görüşme ve anketlerle, problem alanları tespit edilebilir ve buna göre bir strateji geliştirilebilir,
Boş zamanların en verimli şekilde değerlendirilmesi için, olanaklar artırılabilir ve bu sayede çocukların / gençlerin, oyun vasıtasıyla toplumsallaşması sağlanabilir,
Gelecek kaygısının yoğun biçimde yaşanmaması için, çocuğun / gencin görüşü de alınmak suretiyle, mesleksel tercihler isabetli olarak yapılabilir,
Yetiştirme yurdunda kalan gençlerin, geleceğe daha aydınlık bakabilmeleri için, devletin, kamu kurum ve kuruluşlarında ayırmış olduğu, binde birlik kadro oranı arttırılabilir.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

  • Bu çalışma, 31 Ekim-01 Kasım 2002’de, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından düzenlenen, Savaş Çocukları: Öksüzler ve Yetimler (Uluslararası) Sempozyumu’na bildiri olarak sunulmuştur.
[**] Yrd.Doç.Dr., Dicle Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü, 21280, Diyarbakır, mcyildiz@dicle.edu.tr, mcyildiz@hotmail.com

[35] (Çelik,1987)
[36] (Şahin)
[37] (Erol,1993)
[38] (Cılga,1986)
[39] (Doğan,1991)
[40] (Çakmaklı,1991)
[41] (Çakmaklı,1991)
[42] (Kocacık,1984a)
[43] (Cılga,1986)
[44] (Kocacık,1984a)
[45] (Şahin)
[46] (Baran,1999)
[47] (Kasapoğlu,1991)
[48] (Cılga,1998)
[49] (Akyüz,1991)
[50] (Akyüz,1983)
[51] (Şahin)
[52] (Okçay,1992)
[53] (Bıyıklı,1983)
[54] (İmamoğlu,1991)

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Kaynaklar

AKYÜZ, Emine, (1983), “Medeni Kanuna Göre Ana Babanın Çocuğu Yetiştirme Görevi”, EBF (Eğitim Bilimleri Fakültesi) Dergisi, Ankara Üniversitesi, C:16, S.1
AKYÜZ, Emine, (1991), “Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu”, Türk Aile Ansiklopedisi, C:3, T.C.Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yay., Ank.
ALPER, Yusuf, (1991), “Korunmaya Muhtaç, Kimsesiz ve Sakat Çocuklarla Yaşlıların Sosyal Güvenliği: Sosyal Refah Hizmetleri”, Türk Aile Ansiklopedisi, C:3, T.C.Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yay., Ank.
AYDOĞAN, Feramuz, (1998), “Göçle Birlikte Aile Bireylerine İlişkin Tutum ve Davranışlarda Gözlemlenen Değişmeler”, Cumhuriyet Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S:20-21
BARAN, Gülen, (1999), “Yurtlarda ve Ailesiyle Birlikte Yaşayan Gençlerin Problemleri”, Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, C:3, S:3, Kasım
BIYIKLI, Latife, (1983), “Koruyucu Aile Bakımı”, EBF (Eğitim Bilimleri Fakültesi) Dergisi, Ankara Üniversitesi, C:16, S.1
BİLGİN, Beyza, (1997), “Yetim ve Kimsesiz Çocuklarla İlgili Tesis Kurmanın ve Yaşatmanın Önemi”, Diyanet İlmi Dergi, C:33, S:3, Temmuz-Eylül
BUDAK, Selçuk, (2000), Psikoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yay., Ank.
CILGA, İbrahim, (1986), “Korunmaya Muhtaçlık Olgusunun Sosyolojik Analizi”, Cumhuriyet Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S:7, Kasım
CILGA, İbrahim, (1998), “Yetiştirme Yurdunda Yetişen Gençlerin Yaşam Niteliği Göstergeleri”, Cumhuriyet Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S:20-21, Kasım
ÇAKMAKLI, Kemal, (1991), “Gençlik Döneminde Kimlik Arayışı”, Türk Aile Ansiklopedisi, C:2, T.C.Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yay., Ank.
ÇAVUŞOĞLU, Turgay, (2001), “Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu’nun Aileye Yönelik Hizmetleri”, 1. Ulusal Aile Hizmetleri Sempozyumu (2000’li Yıllarda Aile Hizmetleri), 9-11 Mayıs 2001, T.C.Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, Ank.
ÇELİK, Vehbi, (1987), “Türkiye’de Korunmaya Muhtaç Çocuklar Sorunu”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C:1, S:2
DOĞAN, D.Mehmet, (1990), Büyük Türkçe Sözlük, Rehber Yay., Ank.
DOĞAN, İsmail, (1991), “Gençlik ve Gençlik Sorunları”, Türk Aile Ansiklopedisi, C:2, T.C.Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yay., Ank.
EROL, Metin, (1993), “Aile İçi İlişkilerin Çocuğun Şahsiyet Gelişimine Etkileri”, Cumhuriyet Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S:16
GÜRSOY, Figen-Neriman ARAL, “Baba Yoksunluğu Olan ve Olmayan Çocukların Bağımlılık Eğilimlerinin İncelenmesi”, 1. Ulusal Aile Hizmetleri Sempozyumu (2000’li Yıllarda Aile Hizmetleri), 9-11 Mayıs 2001, T.C.Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, Ank.
http://HTTP://www.shcek.gov.tr
İMAMOĞLU, Olcay, (1991), “Çocuğun Aile İçinde Yetişme Ortamı ve Toplumsallaşması”, Türk Aile Ansiklopedisi, C:1, T.C.Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yay., Ank.
KASAPOĞLU, Aytül, (1991), “Gençlik Sorunlarını Çözümleme Yaklaşımı”, Türk Aile Ansiklopedisi, C:2, T.C.Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yay., Ank.
KOCACIK, Faruk, (1984), “Korunmaya Muhtaç Çocuklar-Sivas Kız ve Erkek Yetiştirme Yurtları-I”, Cumhuriyet Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S:2, Haziran
KOCACIK, Faruk, (1984a), “Korunmaya Muhtaç Çocuklar-Sivas Kız ve Erkek Yetiştirme Yurtları-II”, Cumhuriyet Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S:3, Kasım
MARSHALL, Gordon, (1999), Sosyoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yay., Ank.
NİRUN, Nihat (Ed.), (1986), 12-24 Yaş Gençlerin Sosyo-Ekonomik Sorunları, MEB Yay., Ank.
OKÇAY, Hale, (1992), “Çocuğun Dinsel Sosyalizasyonunda Ailenin İşlevi”, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Dergisi, S:3
OTO, Remzi, (1992), “Diyarbakır Yetiştirme Yurdu’nda Kalan Gençlerde Ruhsal Belirti Dağılımı”, Dicle Tıp Dergisi, C:19, S:1-2
ÖĞÜLMÜŞ, Selahattin, (1991), “Yetiştirme Yurtları”, Türk Aile Ansiklopedisi, C:3, T.C.Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yay., Ank.
ŞAHİN, Hülya, “Yetiştirme Yurtlarında Kalan ve Aileleriyle Yaşayan Liseli Gençlerin Stresle Başaçıkma Stratejileri”, Burdur Eğitim Fakültesi Dergisi, S:3, Yıl:3
ŞEKER, Mehmet, (1991), İslam’da Sosyal Dayanışma Müesseseleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., Ank.
YALÇIN, Şenay vd., (2001), “Bursa SHÇEK Personelinin Aile Yapısı ve Sosyal Hizmetle Karşılıklı Etkileşimi”, 1.Ulusal Aile Hizmetleri Sempozyumu (2000’li Yıllarda Aile Hizmetleri), 9-11 Mayıs 2001, T.C.Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, Ank.
YILMAZ, M. Niyazi, (1991), “Türkiye’de Sosyal Hizmetler”, Türk Aile Ansiklopedisi, C:3, T.C.Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yay., Ank.
#2 - Mayıs 30 2008, 11:31:23
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.