Alternatifim Cafe

Küçük İskender

Discussion started on Yazarlar

ÇÜRÜK KRAL DEPOSUNDAN 194

Sırtını ova ova yarım bakraç balgam
çıkarttık ejderin ciğerlerinden; ipek'ten
değil
baharat yolu'ndan gelen bir illet
gibi, tertibi tastamam
hepsi de alnının göbeğinden vurulmuş
on beşinde gangster bozuntusu çocuk
ağız kenarında bir sahil kasabası gibi duran gitanes
yüzünde bir bıçak yarası gibi duran buz siyahı gözler
esrarengiz, meraklı ve defans ağırlıklı hayatlara düşkün
herşeyin durduğu yerde hareket halinde muzaffer
ve intikam hırsıyla dolu şaheser hikayeler!

O çocuklarla sabahlarken terkedilmiş bir senaryonun
kötü adam karakterlerinde
herkes seçtiği rolün repliğiyle boğuşurken
kostümler bol gelirken, dar gelirken bedenlere
kim "kamera!" dedi, kim "stop!" dedi bilinmezken
binlerce bobin kutusu içinde ararken kendi karakutumuzu
hepimizin bir asistanı var sonunda vurduğumuz
aşk ile çekememezlik arasında hep ihtiyaç duyduğumuz!





Bundeslade

bir atlıkarınca yangını sonrası
isli, sıcak kemikleri çocukların.
-- çok tanrılı yalızlıkların
son akşam yemeği sofrası -- Toy siyah!

evcil kinler evcil hırslar besle bedeninde
ve körpe dakikalarda zor cinayetlerinin
ağzını kanla sil ağzını mor yakamozla yıka!

gözlerinde ve özlemlerinde bir yabacılaşma,
(oyuncak dudaklarımız plastik anılarımız var bizim
öyle hatırlıyorum)
kör paslı testereyle budadığım yüzün
dökülüyor avuçlarıma prizmatik
dökülüyor lunaparklarıyla senden. Neden
billur bir cinayetin her yerinde seksek oynardık?
yıldırım intiharlara paratoner ayyaşlıklarımız
kiremit dil parçaları kaydırırdık tükürüklerde
ve neden ipek tülbentlere örtülürdük sebepsizce?
kimdi o karakalem resmini yapan belleklerimizin
bastırılmış kağıttan yelkenlilere?



Ölümü De Kusacağım

çınar ağaçları ölüm orucunda
haşarat ayaklarımla geldim geceye
bu şehir şimdilik şurda unutulsun
uzun bir bıçak vardı ya avucumda
kendi kendini kanatırdı sessizce

sevdiğim adamın adı: sokak adları
sokak atları ve sokaksız yalnızlığım
içimde tuzlu bir mağma taşırmışçasına
yüzüme geldim yüzümde kuru çam yaprakları
çamlar dediysem inanmanız da gerekmez
pencerelerden sarkıtılan
kaçık erkek çorapları.. aaah! ölüm!
zulmettikçe hicvedeceğim seni
içeceğim anasını satayım
kusacağım da! her yere bakan gözlerimle..
tut elimden istanbul!
tut elimden pis ******!
tut ki elim sana bir mektup gibi kanasın
tut ki elim bir an olsun sıcak
bir an olsun bir sübyan ağlayışı gibi
imzasız kalsın!




Son Sen

şiddetle ihtiyacım var beni öpmene
dudakların dudaklarımı hacize gelsin
dokun! dokun! dokun etime,
etimle süslensin ardıç gözlerin
akşam olup da delikanlılar siyah giydiler mi
(dışavurumcu zifir ve seni seviyorum)
turuncu soyundu mu ****** karılar ve dönmeler
bir şelale çalarım en yakın vitrin camını kırıp
ceplerimde bahar şiirleri ve ilkokul öğretmenleri
en güzel sesleri çizip anahtarımın kenarıyla
ağlarım! ağlarım ulan sana ne, sen
soyun -mumları söndür- yatağına uzan!
süte aşkı üfle!(*)

bıyıklarımı kestim, kravatımı taktım, suyumu içtim
gittim(**)
gidiyorum(***)


(*) : sevda kafiyeleri arasındaki kıvamlı stoplazmik uzantılar değil miydi
saçlarını kızartıp da seni gövdeni boşaltıp çekip uzaklaşmaya mecbur
eden çekiç uğultusu ve kil buketleri--ki benim şahmerdanım senin
çocuk karanlığında yaşlı bir alice'di ve harikalar diyarında iskambil
adamlara poker borcum, sen, nasıl, fakat
(**) : yağmur kadardın, prezervatiflerimizden kan emdi mesut yaşayan
meşhur yalnızlar ve meddah kronolojiler. Ağzında kanarya lekesi.
(***): muradım yanıyor. Sen oyna hayatımı ey Robert De Niro. Sen söyle
şarkımı ey hüzün: Newyork! Newyork!
#26 - Ağustos 08 2009, 01:07:56

Ne Çok?

seni ne çok kedi tırmalamış anne
camlara baktım orda mısın hala
dün akşam haydutlar bıçaklamış bir karanfil
kaçamamış vurmuşlar ölmemiş solmuş
seni ne çok iğfal etmişler anne
her yerin delik deşik
ağlayışın bile yamuk yumuk
bakışların kısık
ve bilhassa değişik
ne çok isyanlanmışım ne çok gitmişim meğer
bağırdıkça etlenmiş sesim
etlendikçe sesim, kanamış elmas liğme liğme
seni ne çok öldürmüşler anne
beni ne çok dövmüşler
artık evlenelim anne hayata karşı
ve gel, beraber kaybedelim bu mor savaşı

benimle birlikte intihar et anne
#27 - Ağustos 08 2009, 01:08:12

Şehsuvar

I.

gece saçlarına kadar sokulur, güzelliğine
atılan ilmiklere kadar ulaşır. Koltukaltına
kaç takım yıldız, burç saklar. Şehsuvar
sığ sıkıntılar ardında derin bir havuz..
dikdörtgen dudaklarda çok yuvarlak
sözcükler var! Herhangi birine selam versen
dağılmaya mecbur oluyor yüzün. Uzaklara
gideceğim ben diyor delikanlı, gobi çölüne..
Tarih atlaslarında yitireceğim her zerremi
anlık bir yanılgıdır diyor suçüstü alttarafı
anahtarlıkların hüznü üstüne
çift kişilik yataklar için yazdığım senaryolar
yollar: derisiz ceninler gibi çirkindir
yollar: tanrının çocuk oyuncağı olduğu çağda
işlenmiş günah-kırılmış ikona
yollar: insanın kendi cenazesine
geç gitmesi gibi bir şey! Özellikle!

şimdi saatbaşı
satranç oynayan sabıkalı beyoğlu kaldırımları
utanca doğru atılan serinkanlı
serseri adımları turfanda-radyodan ajans ve hava durumu
ve muhallebiciler, daima kalabalıktır, daima terli
içerde tavuk göğsü gözleriyle sevgililerimiz! Simli!
ve öpüşenler oğullaşan, sıklaşan zenci elleriyle
o tekerlemeler söylenmeyecek! o bilmeceler sorulmaz!
kaç parmağı çatırdar ki hüsranımın
kaç ciğeri şişer ki rakı şişelerinde gömdüğüm
aşklarımın. Aşkı geçelim. Onu geçelim,
onu unut şehsuvar!
ya da kımıltısız bir kuş ölüsü dünya müzelerinde
beton bağlayan aromalı kanatlarıyla kımıltısız
kımıldar bir gün! Onu umut
kımıldatır değil mi
kımıldatır değil mi şehsuvar!
saçmalıyorsun! Evine dön, o vıcık vıcık
koynuna annenin, sabahlığın arkasında haydi!
sırılsıklam memeler, ucu mantarla tıkanmış memeler
ve şato zindanı dolaplarda boğdurulur
porno dergilerinin şahsi derbederliği.. Direniş
bir bakıma
- Haklısın de! - imparatorluk ahlağı,
doyum seferberliği! Ve emilmiş
bir dili andıran dilsiz adı usancın
bende gizlenen bedensiz bir ölümdü varsay
ki fazlaca huysuz
ki fazlaca havadar
ah! Neden sütyen takmaz acaba uzamış adamlar,
ayaklarına,
yürümedikçe sarkmasın diye bacakları!

evet! üstüne üstüne yüklendikçe kaçar
kaçar ha kaçar
sevda katillerinin otellerdeki
kilometrelerce kadınlardan çalıp da
başlarına geçirdikleri
ten rengi külotlu çoraplar!

kimsen de kalmaz birdenbire! Açtıkları yaradan
kan bile akmayacak. Çoğu küstah! Çoğu şımarık!
vahşi bir at almış altmış dağı aramıza taşır
vahşi bir at almış altmış dağı aramıza taşır
şehsuvar! Sınırlara mayın döşer bakışların
vahşı bir at almış altmış dağı aramıza taşır
şık bir omuz devrimiyle baharı getir
tavlalar kırılır, iskambil kağıtları savrulur
görücüye çıkan büyücü bir kız oluverirsin
patlamış yirmi ikilik ampul gibi
patlamış mısır seven
mısırlı esmer çocukların
tokluğa açlığı gibisindir
vahşi bir at almış altmış dağı aramıza taşır
yuvanı, anneni bugün terkettin tırnakların arap
ses duvarını aşamaz sesin
ışık kırılır mı hiç
birleşir yeniden adeta
- kardeş duası çeker
muskalar tutar -
senin merceklerinde şehsuvar!
Baksana sultan!
dikdörtgen dudaklarda
daha ne çok
yuvarlak sözcükler filan var. Gülsen
ağızın düşüverecek ve kenarından biraz
çatlayıverecek kahkahan. Ve vahşi bir at
alıp bir altmış dağı daha
aramıza taşıyacak! Ve vahşi bir atın
bir hayat boyu süren
saltanatına dönüşecek birden
hasretlerle gitgide
gitgide ağırlaşan zaman..

II.

maviden öğreneceği çok şey olmalıdır denizin
yakışıklı bir kadındır şehsuvar. Titredi mi
gökyüzü de titrer, toprak da, deprem de titrer,
onunla beraber umulmadık gülden fışkıran renk de!
aynalar be şehsuvar, rujla boyanmış kırık aynalar
zahiri görüntüler de sayılabilir, ahenk de!
kasıklarında kasım gibi çoğalan
susam ahırlara kilitlenir o atlar bilhassa
meydanlar sevdanla, ağrınla cilalıdır. Olmasın mı?
simit satan kimi çocuklarsa
kördür, topaldır, mavidir
bakirdir daha oysa!

anne diye seslenir ölümlü çınarların
dışa vurmuş toy köklerine şehsuvar, anne!
kimsin sen?

kimim ben der anne
tekillikle kalaylanırken yüreği adamakıllı
kıllı erkek kollarında. En zayıf sesiyle
ağlar mı hiç! En karambol sesiyle
ağlar mı hiç! En matem
sesiyle ağlar anne!
maviden kapacağı çok şey olmalıdır denizin
bir kere: anneler öncelikli diri kalsın, anneler
****** olmasın efendiler..

nerede yaşadığını bilmeyen bir vapur sıyrılır
uykularında şehsuvar'ın. Bütün shakespeare'ler
bütün hamlet'leri düşünür. Balerin bir sabahtır,
damlarında ayakparmaklarının uçlarında yürür güneş..
tüyler, taç yaprakları, aman gürültü etmeyin!
her anın
hep bir susan insanıdır şehsuvar.
- şehrin surlarına, cemre olur
düşüverir at cesetleri, bıçaklarda festival var -
henüz büyüyememiş isyan
henüz planları yarım bir katliamdır şehsuvar!
söndürülememiş orman yangını gözlerinde
sosyolojinin lümpenliği!
söndürülememiş kireç kuyusu gözlerinde
erken uyanışın yaşlı ergenliği!
iniltinin
suya yansıyan gövdesidir şehsuvar
hey! anlasana sultan!
dikdörtgen dudaklarda
daha ne çok
acısız iftiralar falan var..
şehsuvar kurtulmak da ister
kurtuluşu neye bağımlıdır;
- cevap şıkları -

a) "30 nisanda hitler intihar etti. 7 mayısta almanya teslim
oldu!"
intihar
alnımı açtı, beynime gerdi beyazperdesini
kafatasımda bir kabile buldum sonra buzuldan
okyanuslar buldum damağıma açılan gözoyuklarında
östakimde birtakım kanun taksimleri
birtakım kanun kaçakları gibi esrarengiz iş sonra
- esrarlı sigara içen bukalemunlarla küstük o sıra -
hangi birini bölsem ötekine
diğeri masasına çağıracak beni
bardağımı doldurup ensemdeki tüyleri çekiştirecek
beni kambur burunlu şairlerle tanıştıracak alelacele
alelacele el sıkışılacak, memleket meselelerinden
söz edilecek alelacele ayaküstü, ayaküstü sarhoş olunacak
kusulacak ayaküstü alelacele
yedi heceliler veya yedi uyurlar / uydurulacaklar
uydurulacağız alelacele! Vazgeçmem gerekecek belli
omurlarımdan, omurgamın içine tramvay hattı döşenecek
kızlık adını işleyeceğim bekaretin tığla
rönesansın kızlık zarına.. Leonardo! Leonardo!
haminnem mona lisa'nın ta kendisi çıkacak. Zorla şehsuvar
atlar yine karşıma çıkacak, karşı çıkacak aşk
hanım hanımcık! Aşkı geçelim. Onu geçelim.
Onu unut şehsuvar!

onaylansın lütfen
uzay boşluğunun karın boşluğuma doluşması..
sen! ruhumun organik hali!
sen! gençliğimin gergin bırakılmış tek kası.. Arkası,
şekilsiz bir dudak oldun yüzüme ikinci yeni
metal bir şafak oldun göğüme sorgusuz sualsiz
siz! şehsuvar'ı ve beni liflere ayıran
kirpik diplerinden oluk oluk sperm gelen
korkuluklar!
milleti gerdanıma toplayıp
parlak cesaretlere, oğlancıl ihmallere yürüdünüz
peşinizden tükürecektim bir ihtimal, peşinizden,
pencereme pencelerinizin hayasızlığını sürdünüz
kapılar sürgülendi, kapı önlerinde
evde biriktirilmiş kız kuruları süngülendi
allah kahretsin, kahrettiniz beni, cani ettiniz
kendi bedenimde kendi kendime tecavüz ettim
deli oldum, kül oldum, ıslıklaşıp durdum
aruz vezni serçelerle
romen rakamı gerçeklerle
dedim: bendim
böcekler gibi sevişen o dostlarla
tanıdınız mı?
- Hayır! Pek çıkaramadık!
- Ama tanımanız şart!
Ah sultan! Ah şehsuvar!
intihar
alnımı açtı, aklımı buldu, sana selam söyledi..
ardından, ne olabilir ki başka, işte birkaç
çiyli sardunya, birkaç yarım kitap, sevilmesi
okşanması eksik
birkaç ölü kedi işte!.

b) "Hiç sabahattin ali okudunuz muydu?"
enteresan bir soru
biraz düşününüz / biraz düşününüz / az
istiridyelerden söz edin bana / ince çerçeveli
gözlüklerden / piyer loti'den / amerikan barlarda
ardıardına içilen dublelerin biyografisinden,
örneğin bürokrasiden, geleneksel aydın
terbiyesizliğinin kronolojisinden, lobilerden,
ortalarda bir yerden, farzımuhal katolik
alkoliklerden / hadi! piyonlardan, paslı piyanolardan
ispiyonlardan, kara şapkalı sivillerden
ya da durup dururken beliren
sivilcelerden söz edin bana. Siz hiç
sabahattin ali okudunuz muydu tan vakti
okumadıysanız, tam vakti dedi şehsuvar!.

- sahi, tanımadınız mı?!
- hayır, pek çıkaramadık!

ne çok yuvarlak sözcük..
ne çok artistik..

c) "bir cüce ile çocuk arasındaki farkı bana söyleyin hele,
neden size düşman olsunlar ki?"
şehsuvar! çabuk! yaşlanıyorsun. Yaşlandın mı
Ölüler sevindirilmek isterler lacivert mezarlarında
hastahane köşelerinde septik
ellenmek filan hani eskaza
kaç fırsat vardır ki artık
göz ilişsin, silah kalksın, kulak duysun
bir de ikide bir hortlarsa davalar ansızın
avukat tırnaklar kemirilirken ceviziçi odalarda
tek başına doğmanın
bir başına kırlaşmanın
kendi kendini kırbaçlamanın acımasız acımasızlığı
(ah! sultan! bir ceylan sizi-*** büzük-üç büklüm)
bu şehirde ya sen de vahşi bir at
ya da olsan olsan
kabuk bağlayamayan
dinsiz bir yara olursun!

- sahi, tanımadınız mı hala?
- gene çıkaramadık

d) "Once there was a boy. He had no friends to help him.."
- isminiz nedir, efendim?
- gizlemek istiyorum. Söylemesem..
- kaç yaşındasınız?
- yirmi iki..
- Nerelisiniz?
- İstanbul'lu..
- ne iş yapıyorsunuz?
- insanım..
- evli misiniz?
- hiç denemedim..
- çocuklarınız var mı?
- olabilir!
- isimlerini söyler misiniz?
- gizlemek istiyorum. Söylemesem..
- burasi neresi.
- psikiatri.
- ben kimim?
- bilmem. Siz bu yaşa kadar bunu öğrenemediniz mi?
- hangi yıldayız?
- bu hangi gezegen? Tabii sizi üzmezsem ve yormazsam..
- Hangi ay?
- hangi sevgi, değil mi ama. İlkin bu. Öncelik bu
sorunun..
- ayın kaçı bugün?
- hepsini adlandıralım, bunu mu istiyorsunuz?!
- evet efendim, son dünya harbine katılan devletleri bana
söyler misiniz?
- savaşları ülkeler ilan eder, insanlar yapar!
- biz o harbe iştirak ettik mi?
- ben hiçbirine katılamayacak kadar, canlıyı-cansızı
seviyorum. Siz, katılmış mıydınız?

şehsuvar! çabuk! kandırılıyorsun. Kandırıldın mı?

III.

"sizler!
hayatta yaşamaktan başka gayesi kalmayanlar
coğrafya bilmeden öpüşmeye çalışanlar
sizler!
yapısalcılar, ruhsalcılar, masalcılar,
halciler, falcılar
parmak izleri sıfır, duruşları italik olanlar
artık değeri cinine tonik yapanlar
muhtelif muhterem darbeler
heveslerde, tutkularda pür ihtilal.. geçinenler!
sizler!
geçinemeyenler, neme gerekçiler, emekçiler,
emzikçiler, hainler, halidler, oğlanlar!
yolda saati başkasına sorup
sigarasına ateş alıp
sendikaların apışarasında elle doyuma ulaşanlar! Sizler!
aydınlar! aydıngerler, kolay gelsinciler,
asimetrik esinciler
******cuklar, osurukcular,
üfürükçüler, geri zekalı çocuklar! - ki şehsuvar'ın
anayasası..
mayistler, septemberistler!
sizler!
free gitaristler, peace veletleri, makinistler!
din sülükleri! varoluşçular: kapı komşularım!
sloganın, olağanın şairleri!
sosyal yanları kapitalleri, kapitalleri
yalnızca soğan-ekmek-sosyalizm olanlar!
otuz yaşına kadar solcu
otuz-elli arası sosyal adaletçi
ellisinden sonra bunayıp, otobüslerde
bayanlara arkadan yaslanarak mutlu olabilen
fevkalade entellektüellerimiz!
captain black'çiler, bafra'cılar
bir afra bir tafracılar, taşralılar
vay gülüm doğu diyenler, yesinler seni müstehcen bantını
mantığına yapıştıranlar!
piyanist-şantörlerim: hormonlarım benim!
marxist-şantörlerim: kabaetimin kenarları!
sizler!
liberaller, helaller, haramlar, sadrazamlar
hamlar, hamcık ağızlılar, popodan bacaklılar
omuriliklerini testislerinde saklayan delikanlılar!
amcalarım, teyzelerim; siz, homoseksüeller!
feministler, androsantrikler, sosyal demokratlar,
teokratlar, aristokratlar, sen sümüklü burjuvazi!
oportünistler, optimistler!
bir teselli ver'ciler, allah vergisi takılanlar,
öğrenciler, saygın öğretim üyeleri, seks yıldızları,
heyy! Sizler!
arkadaşlarım, alışamadıklarım; ellerim, ayaklarım!
sizler!
idealistler, egoistler, ütopistler, narşistler!
Ben
şehsuvar!."
sığ sıkıntılar ardınca yükselen havuz
kırmızı balık, bozuk abajur, kullanılmış jilet
sınırlara mayın döşeyen bakışlarıyla
siz olan şehsuvar!
Ben
şehsuvar!
sığ sıkıntılar ardınca yükselen buhar
çocukluğunu yaşayamadan büyümüş bir tümör
kandırılmış, tanınmamış kretuvar; unutulmuş
bir tornavida, hiçbir işe yaramayan çivi,
sınırlara mayın döşeyen bakışlarıyla
siz olan şehsuvar! O sınırlar
sizin sınırlarınız. Ben
şehsuvar!
sığ sıkıntılar ardınca yükselen belediye otobüsü
abonman biletlerimi sizler mi çaldınız?!

- daha önce karşılaştığımıza
eminsiniz, değil mi?

IV.

gece
saçlarına kadar sokulur
güzelliğine atılan
ilmiklere kadar ulaşır!

aşkı geçelim. Onu geçelim. Onu unutun!
onu unut şehsuvar!

ya da kımıltısız bir kuş oluşu
istiklal caddesi boyunca yatar!

ah sultan!
bir vahşi at almış altmış dağı aramıza taşır!

gece
saçlarına kadar sokuldu da
güzelliğine atılan
ilmiklere kadar ulaştı.
biz
şehsuvar
ulaşamadık!

- heyhat! şehsuvar öldü de gitti bile
hala onu filan tanıyamadık!

ah! sultan! ah! şehsuvar!
dikdörtgen dudaklarda
ne çok
yuvarlak sözcükler vardı.
hangi birini böldüm ötekine
diğeri beni kalabalık masasına çağırdı!
#28 - Ağustos 08 2009, 01:08:38

Sacrifice

Sana bugün bir abajur aldım:
Birşeyin ucunda durur da yeşil chevrolet
Kapıları açık, baltimor plakalı, usta işi
Teybinde elton john'dan sacrifice
Biz sahile doğru yürümüşüz
Ayakizlerimizde ölüp erimiş peri pelerinleri
Periler birbirine düşman, pelerinler birbirine küs

Sana bugün bir mektup yazdım:
En çok
En çok güllerden söz ettim
Saydam, renksiz, özgür güllerden
Bir gül olmak korkusundan
nedenini hatırlamıyorum ama ağladım
Sağda solda yakılıp unutulmuş sönmüş sigaralar
'Canım...' diye başlanılıp
Yarım bırakılmış bir sürü kâğıt parçası
ruh parçası
aşk parçası
buğu parçası
haz parçası
paramparça içime paramparça bir kış gelmiş
biliyor musun ben daima
Kışları saklanırım kan

Kan ödüldür açıkçası
Sana bugün bir kurban kestim
Hala ağrıyor ve akıyor bileklerim
Gelip geçici bir seyahat
Üzerinde konuşulmamış bir sevgi
Karşılıklı hoyrat kullanılmış bedenler
Aydı dalda karşılaşan iki çocuk sincap
Dal, ağacına düşman, sincaplar birbirine küs
Dudaklarda müstehzi bir hal
Yani bir yere vurup kaybolan far ışığı gibi
Bir an aklıma vurup kaybolan o fevkalade hayal
Vurup kaybolan ruh ve aşk parçaları
Beyaz ve terli alnımda belirip dolaşan
Delikanlı tanrının eli
Usulca düzeltirken ıslak kâkülümü
Otuz yıllık ömrümde ilk kez düşledim ölümü
Bugün sana abajur aldım, bir mektup yazdım
Sana, diyorum, bugün bir abajur ve mektup
Ben bugün sana öldüm başkasına değil
Sana, diyorum, bugün bir abajur ve mektup
Ben bugün sana öldüm başkasına değil
Hani o chevrolet yeşil, kapıları açık
Teybinde elton john'dan sacrifice
Avcumda, pembe, ziftli bir alyans
Vurup kaybolan buğu ve haz parçaları,
Biriktirdiğimiz
Zamanla biriktirenle biriktirilenin
Birbirine karıştığı

Ben de bir eşya mıyım diye düşündüğü
Üzüldüğü şey
Bir tüy gibi yanınıza gelip
Bir tüy gibi dokunup ürpertip
Sonra
Sonra geri çekildiği... sacrifice...

Koskoca bir aralık ayını müzikle geçirmiştik
Sokaklarda elimizde şarap şişeleri
Adlarımızın yanyana olduğu
Kalpler kazımıştık ağaçlara
Modern çağın gereklerine inat,
biz romantiktik biz birbirimizi seviyorduk
biz ayrılmayacaktık biz arabesktik biz...
Bugün bir abajur aldım sana
eve geldim
yatağın hep sol tarafında yatardın
sol taraftaki başucu sehpasına yerleştirdim onu
bir ampul taktım sarı soft hep istediğin gibi
ışığında bir mektup yazdım sana
teypte elton john'dan sacrifice
Beni terkettiğini bildirdiğin o telefon konuşması
Gözlerinin gencecik mavisi
birden başlayan, o telaşla, bütün gece yağan
Yağmur geldi hatırıma
Nedenini hatırlamıyorum ama ağladım
Yüzüme kapanan ellerin
Yüzümü yeryüzüne karşı perdeleyen ellerin
O okyanus ellerin geldi hatırıma
Kaset sustu kapandı yeşil chevrolet'nin kapıları

Tuvalette sarıldım jilete hasretle öptüm
Ampul patladı bir anda alev aldı abajur
Kan ödüldür
Kanımı bu gece dışarı gezmeye çıkarttım
tenler birbirine düşman, aşıklar birbirine küs
nedenini hatırlamıyorum ama utandım
utandım
#29 - Ağustos 08 2009, 01:08:58

TÜRKİYE

Oğlanlardan ve alkolden vaktim arttıkça seni düşü-
nüyorum Türkiye, inan doğru bir kere yanılmasam
ve ruhumun yavşak zıpırlığı, hiç değilse ayık
dolaşmayacak kadar dürüstüm,

Türkiye, Tarkan öleli çok oldu, artık onu unut; bunadı kurt.
playboy'a annemin çıplak resimlerini
satarak Beyaz Saray'a sırnaşmayı düşlüyorum
spermi biraz fazla kaçırdığımda,

Bes parasız paraladığım sokaklarında embesillerini
ve taşak kalpli aydınlarının sidik yarışlarını
görüp bol bol osuruyorum, başbakanı dinlerken
televizyon karşısında ekrana ekmek teknemi açmak
ya da esrar içmek, geğirmek en büyük mutluluk bana verdiğin

Otuz bir çekmediğim günlerde düşler kuruyorum senin
hakkında, hür hülyalarımda sana zerre kadar
yer vermiyorum ama, maalesef ayakta kalıyorsun

Sosyal demokrat idiotlarini, ****** tavukların
uğrak yeri sanat galerilerini, festival sarkaçlarını,
ölüsevici kültürünün uyanık tezgahtarlarını
ve tezgahın altında neler döndüğünü
farkedecek kadar sosyalistim

Hapsine düşmedim henüz, o yüzden tam solcu
sayılmam köle pazarı piyasasında, kıçına cop
girdiği için şair olanlardan da değilim; eli
kulağındadır tımarhanelerinden birinde tescilli
manyak olmamın ve koynuna girmediğinden dorukta sıçanların,
o yüzden ipneliğim de test edilip onaylanmadı,

Uyuşukluklarıyla iktidara peşkeş çekip
çaktırmadan, sonnet'leriyle, balad'larıyla
köçekleşen, raconları kıyak geçme üzerine kurulu
mason-ulema tayfanı da tanırım, sen de bilirsin ki
havlayan it ısırmaz Türkiye, bak, bizbizeyiz,
çekinme, şu azınlıkların ne zaman kesip
kızartacağız, cok acıktım Türkiye,

Nazım'ı severim, buna kızabilirsin, ama bazı
-ne demekse- naif şairlerin, devlet sanatçısı
olmasına ve adının iktidar şakşakçısı
starlarla bir anılmasına dair çabalarına izin
verdiğinden, sana korkunç müteşekkirim, intiharımı
hızlandırıyorsun böylelikle, böylelikle artıyor kirim ve
seninle kirimiz, ne gam? iyi akşamlar. Persil Supra.

Mustafa Suphi, artık hamsi mi türkiye, dikkat et,
balıklar örgütlemesin,

Allah'a inanmıyorum, Osmanlı'yım velhasıl, akın
edip Avrupa'ya, toplayıp getirmesem de cillop
gibi veletleri, n'apalım, burdaki lumpen
teen-ager'larla idare ediyorum,

Türkiye, ayıptır sorması ne zaman akıllanacağız;
Türkiye, Kıbrıs'ın yakasını ne zaman bırakacağız
ve ne zaman yaraşır olacağız devrim şehitlerimize,

Türkiye, hiç terbiye edinemedim, yeteneğim bu kadar;
çük kadarken okudum Sabahattin Ali'yi,
Kafka'yı, Dostoyevski'yi, London'ı, Kapital'e başlayışım
babamla aramızda çıkan küçük bir harçlık sorununa dayanır,

IQ'larımızın düşük olduğunu sanmıyorum, peki
bir eşşek şakası mı bu; köy enstitüleri,
halk eğitimler, halkevleri ne ayak; Behice Boran,
iyi ki unutuldu; iyi oldu, eline sağlık türkiye,

Hasbelkaderbir önerim var: CIA, Eurovision'u
kazanmamızı, AET'na girmemizi sağlayamaz mı acaba, şüphesiz,
eh benimki de salaklık, haklısın Türkiye,

Bizi milletçe sevmeyenlere ayar oluyorum; ağızlarını
burunlarını kırarak onlara medeniyet öğretmek istiyorum
Türkiye,

Ben, sex-shop'ların, komünist partinin, müslüman
demokrat partinin, rock partinin, çeşit çeşit
gay barların açılmasını, askerliğin kaldırılmasını
istiyorum Türkiye; bu topraklarda Nobel, Oscar, LSD,
Özgürlük ve sik anıtlarını görmek istiyorum: kişi başına
düşen milli gelirden bana ait payı iade ediyorum bütün
bu harcamalar adına sana; hapishaneler, hayvanat
bahçeleri, kamplar, tımarhaneler boşaltılsın derhal;
ben bütün kentlerinde barışla, erdemle, insanlık haklarımla
keyiften gebere gebere, ıslık calarak dolaşan bir seyyah olmak
istiyorum; Mandela kötü adam, döv onu Türkiye,

'Uzak Asya'dan gelip Akdeniz'e bir kısrak başı gibi
uzanan bu memleket..sizin! afiyet olsun efendiler'
demekten bıktım, bıktık,
anlıyor musun, orda mısın Türkiye,

Ama yine de memnun olmuyorsan bu tavırdan ve kızıyorsan
ve sinirleniyorsan, olsun, biz yine geliriz; yine yazar,
söyleriz; ölürüz; biz yine gideriz; sen, rahatını bozma
o zaman, güzel bir çocuk gibi bu şık dünya yatağında,
böyle masum böyle mazlum uyu Türkiye.
#30 - Ağustos 08 2009, 01:09:21

Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Örneğin beni dövmene müsaade edeceğim. Bir gözümü de çıkartabilirsin. Yalnız, kemik kırma konusunda kararsızım. Kemiklerim bana lazım

Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Örneğin evi yakabilirsin. Yangın, mahalleye yayılmadan kaçmayı başarabilirsek, sana o istediğin uyduyu alacağım.

Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Örneğin içip içip dağıtabilirsin. Ama kustuğun küvette kusmuğunla yıkanmam için ısrar etmeyeceksin.

Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Örneğin içkine buz yerine eskimo da atabilirsin.

Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Dilediğin kadar bağırarak şarkı da söylebilirsin. Bütün apartmanı silah zoruyla koroya almamak şartıyla.

Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Canının çektiği yemeği de pişirebilirsin bana. Yalvarırım, baharat olarak kepeklerini kullanma!

Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Çılgınlar gibi sevişebiliriz de. Ancak seyretmeleri için aileni çağırmaman koşuluyla. ( Bilet kesmen de cabası! )

Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Gribal enfeksiyonumuz esnasında aynı kâğıt mendili, aynı ilaçları ve aynı doktor tacizini kullanacağız.

Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Ev sahibine kira karşılığında sümük koleksiyonunu, bakkaldaki veresiye karşılığında dolmuş elektrik süpürgesi torbalarını, telefon borcu karşılığında kafaderini, diğer faturalar karşılığında ise istikbalini elden çıkartabilirsin! Benim kirli iç çamaşırı portföyüme dokunma sakın!

Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: İdrar ve kan tahlilleri için, öpüştüğümüz ağızlarımızı kullanacağız. Evimize misafirliğe gelen en yakın arkadaşımı doğrayıp leğen yapmana da kızmayacağım. Ama eski sevgilimi çamaşır makinesinde yıkama fikrine şiddetle karşıyım.

Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Beni hecelerime ayıracaksın.

Sana söz veriyorum, bu gece herşey çok farklı olacak: Maça iyi hazırlandım.

Sana söz veriyorum, bu gece herşey çok farklı olacak: Aşırı pozitifim; bütün her yer A-Rh(+), dekoratif bir renkle şenlenecek. Bıçakları, makasları, törpüleri ve salata kepçelerini bileylettim.

Bugün seninle yıldönümümüz sevgilim! Söktüğüm bir ayak tırnağımı armağan edeceğim sana ve senden alt dudağını kesip, bana armağan etmeni bekleyeceğim. Mutlu yıllar sevgilim!. Az önce kötü vurmuş olabilirim, evet!. Ona kadar sayıyorum şimdi ve kalkmazsan eğer kendime yeni bir sevgili bulmak için gardiyana sesleneceğim:

-"Heey! Görüşme bitti!. Bir geceliğine sevgilim benim yerime delirebilir mi?!"


-"Yüzünün yarısını bana vereceksin!"
Yüzümün bir yarısı intihar eden sevgilimin peşinden gitti. Öte yarısı film artisti olmak için evden kaçtı.

-"Ellerinden biri benim olsun!"
Ellerimden biri en büyük aşkımın saçları arasında kayboldu. Ötekisi hapse girdi.

-"Çocukluğunun en güzel günlerini bana armağan et!"
Çocukluğumun en güzel günlerinden bazılarını kurtlar yedi. Geri kalan kısmını ise çocuk esirgeme kurumuna bağışladım.

-"Umutlarının aynısından bana da ısmarla!"
Umutlarımın bir kısmından hüznüme şahane bir sos hazırladım. Arta kalan kısmını evlatlıktan reddettim.

-"Hiç kimsenin bilmediği yerlere gidelim!"
Hiç kimsenin bilmediği yerlerin bir bölümü düşler altında kaldı. Diğer bölümlerin inşası sürmekte.

-"Herşeyini bana anlat!"
Herşeyimin bir parçasından trajedi imal ettiler. Boşta kalanlarını da sucuk yaptılar.

-"Kalbinin temizliği için gündelikçi olabilirim!"
Kalbimin temizliğinin bir katıyla uzayın sonsuzluğu ilgileniyor. Öte katlarında zaten belalı yalnızlıklar yaşamakta.

-"Hiç ayrılmayalım!"
Ayrılıkların çoğunluğu ruhun iklim şartlarından: Sen karasalsın, ben ılıman. Ayrılıkların azınlığı bitki örtüsünden: Sende kaktüsler var, bende plastik vazo çiçekleri.

-"Saçmalıyorsun artık!"
Saçmalıklarımdan kimisini hayattan aldım. Kimisini alkol sanıp içtim.

Sen iyisi mi üstüne basacağın bir mayın bul ve beni unut!



Suçu benim üstüme at: Zamanlama hatası derim.
Suçu benim üstüme at: Batık gemilerin de bir rotası olduğunu saklarım.
Suçu benim üstüme at: Taşa inanan bir tanrı parçasıydı derim.
Suçu benim üstüme at: Aşk değildi o; yalnızca bir isim benzerliğiydi diye söylenirim.
Suçu benim üstüme at: Örgütlü kalp ağrılarıydı derim. Geceleyin arkadaş evine sığınan ağır yaralı bir militan kadar güzeldi derim.
Suçu benim üstüme at: Yaz sıcağında kasıklarından yükselen ter kokusunu parfüm niyetine kullanacaktım, demem.


jilette pusu kurmuş yılandı. ( galiba infilak etti. )
yılanın kirpiklerine bulaşmış asitti. ( galiba punk. )
horizantaldi. ( şüphesiz prozac efsanesiydi. )
bütün anlamları bataklıktı. ( tut ki, boşlukta dinozordu. )
kâh çokluktu, kâh eksiklikti. ( aritmatiği zayıf. )
ucuz atlattığım bir cinayet girişimiydi. ( ahlakı pekiyi. )
saçma sarı mdı. ( her renk bir diğerini gölgede bırakır. )
marjinal ela mdı. ( sırra kadem basan hatıralarla avunurdu. )
piercing prensi mdi. ( çoğu kere, uzak gemi lodosu.



Hayatın zaman zaman patakladığı âşıklardık biz: Ölen sevgilimizin arkasından mutlaka bir hayvan edinir ya da çiçek yetiştirirdik onun adını verdiğimiz.
Tembellik hakkını kullanan özgürlüğü anarşizm, kıskançlık kisvesindeki hiddeti karasevda, dostlarımızı aramamayı hasret sanırdık. Uzak tatil kasabalarında akşamüstleri güzel kızların kalçalarına bakarken devrim yapma planları kurardık; şahaneydik! Herkes uyuduktan sonra girdiğimiz chat te, olmak istediğimiz lakap ve yaşla, fazlasıyla derin ve ahlaksız arkadaşlıklar peşinde, sahte kimliğimizin coşkusuna da kapılırdık. Yalanlardan oluşmuş, devasa bir doğru abidesiydik hepimiz teker teker.

Ağaçtaki elmadan daha mutsuzduk! Ağaçtaki elmadan daha da mutsuzduk aslında! Kin tutmak, bir duygudan bir efsane yaratmaktır.



Bu gece bol esrarlı bir uzay misafir ediyorum
şehrin itina gösterilmesi lazım tüm kızlarında, mamafih,
anlaşılan
sefaletin saltanatında tahta çıkan hiçbir serseri
beş dakika bile hayatta kalamayacak!



çelişkili kuvvete dönen yapışkan bir ölü var
korkulan otobanın ortasında viraj yaratan.
bir dedektif hissiyle yaklaşırken dünyaya ay
toprak tutarken elini cetvelle çizilmiş suyun
gözlerini düşürmüş bir genç kız gibi mağrur
ve diken diken; arabanın bagajında bir ölü
var
direksiyondaki cesetle hayatı tartışan.

Ter içinde uyanıyorum. Ne ailem, ne Re, ne de o...pu burada! Hepsi düşmüş! Her şeyi yarım bırakmayı seviyorsunuz. İnsanları, sevgileri, ihanetleri, yaşanılan memleketleri, umutları, kavgaları, onurları!.. Hepsini eksik bırakmayı seviyorsunuz. Bir yağmuru, bir intiharı, bir sevişmeyi ortasında kesmekten çekinmiyorsunuz. Tamamlayarak tamamlanmak ürkütüyor sizleri! Kimselere hesap vermeyeceğinizi bilmenin rahatlığı, boşvermişliği olsa gerek bu! Ama beni, yanlışlarımla bütünlemeye çalışmak: İşte size zevk veren BU! Bunu yapabilecek gücü hissetmeniz, bu gücü depolamış olmanız, doyum için yetiyor! Yeniliyoruz. Önümde duran zamanlardan bir zaman bile seçemiyorum. Hep sizin sunduğunuz duyumsamalarla, savlarla, sıfatlarla yaşamak biçiminde bir piyes oynatıyorsunuz bana. İtiraf ediyorum. Ben de oyuncuyum. Ben en mükemmel Shakespeare karakteriyim. Yaşadığı trajediler karşılığında yüklüce para kazanan bir oyuncu! Ama sahneye çıkma, tiradımı atma sırası bana geldiğinde bütün seyirciler gitmiş olacaklar! Sıkıyönetim, tekste el koyacak! Bir grup köktendinci, kulisteki kostüm dolabımda centilmenliğimi becerecek! Fildişi Kıyıları çok uzak! Artık Japonlar da kola içebiliyorlar!

Alnına spermle gamalıhaç çizilmiş görevlilerle elim sende’cilik meselesine sürüklüyorsunuz beni; ebe, devamlı benim! Sizler gizleniyorsunuz. Elma da desem, armut da desem, dut da desem çıkmıyorsunuz! Sizi bulmak, arkasında durduğunuz anlamı yakalamak için geceyarılarına kadar sokaklarda dolaşıyor, herkese sizi soruyorum. Vizyondan kaldırılmışsınız. Omuzlar silkiliyor, dudaklar bükülüyor, ‘bilemeyiz’ türünden garip el işaretleri yapılıyor!. Sancılarımla başbaşayım. Cezalıyım. Suçumu, bitmeyeceğini hemen algıladığım heyecanlı bir filmi seyrettirerek, kucağıma uzanmış kızın, kopacağını, elimde kalacağını sezdiğim saçlarını sevdirerek ödetiyorsunuz bana. Ödüyorum ödemesine de, yine de çaresizliğime, yalnızlığıma bir başıma sahip çıkamıyorum. İrlandalılar, dünyaca ünlü rock grubu U2 ile özgürlük şarkıları söylerlerken grubun solisti Bono, adımı anmaktan kaçınıyor!
#31 - Ağustos 08 2009, 01:09:54

BİR GECE ŞAH’ESER İMPATARORU FUZULİ BİR DELİKANLILIK YAPTI İSE BEN BUNU YAZDIM

beni bir pazar gecesi siyanürle vurun!
gölgemi bir vapurun saadetine vermişken,
zeki müren’den hicaz makamı şarkılar dinlediniz
ama dönüp arkama bakabilmeliyim kaç kişisiniz
nerden gelmişsiniz neler giymişsiniz
elimde bir demet letafet çiçeği de,

tavanı kırmızı, duvarları beyaz badanalı
bir odada bir arada bir ara olmalıyız, hatırladınız
bıçak sapı gibi gülümsememe de izin vermelisiniz
- babam bana küstü, döv onu babaanne
çıngıraklı yılanlar almıştın hani bana yaşgünümde -
gerdanımda genç kızların çılgın tortusu ve soğuk su,
oramda buramda buram buram ilkaşk kokusu,
işte ben trenleri biraz da bu yüzden severim
ne çok severim bilemezsiniz

beni bir pazar gecesi siyanürle vurun!
palyaço makyajı yapmış olayım, gülün önce
amuda da kalkayım, telde de yürüyeyim filan
size nadide karanfil kolleksiyonumu göstereyim
kayısı gülü çocuklarımı, arılarımı da,
tenezzüllerimi, biliyorum:
zeki müren’den hiç şarkı dinlemediniz
radyoda jean-sebastian bach çalıyor, bakınız
cam pervazındaki baykuşun
yok bir ayağı da...
#32 - Ağustos 08 2009, 01:10:14

Molekül Buketi

el kararı bir
ruhla öperken seni
nesnenin tanrıyla atıştığı
uzun gözlere ait urlarda, bilemem
rolümüzdü bilgi;
el kararı bir
ruhla öperken seni
cismin hacimle seviştiği
ani panikatak şovlarında, bilemem
neredeydi yüzümüzdeki bitkinin kökü.

öğrendim, ki veda
ve kıymettir
ergeç birbiriyle vuruşacak olan, bilirim
renkler arasında adı onun da anılsın diye.
üstünkörü!



Gece Kuklalaları

çelişkili kuvvete dönen yapışkan bir ölü var
korkulan otobanın ortasında viraj yaratan.
bir dedektif hissiyle yaklaşırken dünyaya ay
toprak tutarken elini cetvelle çizilmiş suyun
gözlerini düşürmüş bir genç kız gibi mağrur
ve diken diken; arabanın bagajında bir ölü
var
direksiyondaki cesetle hayatı tartışan.



Ay

Yürek kemiğiyle lades tutuşuyor iki çocuk!
misafir oyuncu bir terkediş biçimi
ile ellerim vücudunun prömiyeri!

Aynı ahır adına koşan acılarımız var bizim!
amatör balıkçının leğeninde iki istavritiz seninle
ölüme beş kala ölümle canlı telefon bağlantısı kuran!

dibi senin aşkında gizlenen kırılgan bir aysberg bu tufan !
#33 - Ağustos 08 2009, 01:11:21

Ben Bu Şehri Bir Gün Sana Anlatacaktım

Kel kadınlar tanıdım insafsızca
Her sokak başında bir ekip otosu vardı
Kaç paraya öpüştük durduk asitli homojen
Ne çok insandılar öyle yıkılası acılı
öyle kırkayak kimlikli. Sahi,
bana ait bir sürü sevgiliyle dolaşırlardı!

Dolaşırdı ayaklarım - babam kimdi, belki
birikimler yalnızca, yalnızca itilişler!
Annem: O, yalnızlığım olacak!
Sarhoş çocuklar gibiydim, dirilen bir ceset
gibiydim - yüzümde bir gri saten bıçak! Saat bozuk
gibiydim, imdat polis gibi! Saçmalayacak gibiydim
beni bir bıraksanız, ah bir bıraksanız,
ödünç bir tutku, özürlü bir rüzgar misali
dağılıp gidecek gibiydim!

Oğlum eşkalim İstanbul, yine katildi.
Kızım
son vitrinin son beyaz gelinliğinde!
Yaşları, toplasan en fazla on üç, on dört
en azından milattan önce yirmi! Bir zaman
efkarla makyajını tazeledi içimdeki ölü helvası
Ölü helvası ve kör çiçekler satan çok kalibre çingene!
Ve horgörülen aşklar bazen sahte.. abazan..
Biraz daha öpüşebilsek, ah bir de
öpüşmeleri, sevişmeleri, logaritmayı bilsek
alkol komalarımıza hafif inceden
profesör bir zencefil kokusu inecekti!

Kel kedımlar tanıdım insafsızca
Her sokak başında bir ekip otosu vardı
Hatırlar mısın, yazmıştım sana, her otel odasında
filtresi bekaret kanıyla lekeli
yanan bir ****** sigarası.
Ah, göğsüm,
sen, kurşuna dönmüş zalim gözlerle
delik deşik edilmiş bir erkek fanilası!

Delikanlılığım aşka aç
aşka muhtaç
aşka mecburdu!
Ve yüreğim!
Yaşlandıkça memeleri sarkar oldu!
Bana bir haller oldu / bana filmler bir tuhaf olur!
Sarkaçlar bana pek bir dar oldu / kuyular pek bir sığ olur
Bakın! Kızkardeşim gitti gecenin dul eşi oldu
Abim miyop dudaklarıyla kendi yılanında küçülür küçülür mahfolur!
Ah! Çıtır hüznüm, asil acılarım, dikkat edin!

İstanbul bu! Genç bedenlere aç
dinç cesetlere muhtaç
hürriyete mecburdur!



Alpha

Nehirlere karışan zehirli atıklar gibi
ağır ağır akarak kanıma karışmakta
yokluğun!

Hiç sormadım, neydi başka elbiseler içinde bulduğun
aynı askıyla dolaba kaldırılan iki güzel yelektik biz
güveye benzer bir şey oldu suskunluğun!.. anladım ki:

aşk naftalinlenmiyormuş meğer, eğer kanıtlanmıyorsa suçun!



Adrena-Line


aldırılan çocukları örgütleyen uyarıcı rengi smo
kinleriyle birşeye karşılık gelmeyen yabancı tesad
üfler odanın deniz gören pencerelerinden en zor
lusunun önünde bir
kaç saniye anlamı olmayan bir ad gibi durup yüzüstü
terkler ya da kendisinden geçmiş deli hiç'in
kullanmadığı süre için sınıflandırılmış rakslara
verili balolarda sezilen ölümün içyüzü; ders;
kim geri gider orada sakınıp kutsanılmayan ve
paramparçalanmış bir teklifsiz gözde hala aranılan kent
kentler göze girince gözbebeği acıya kan ilham eder;
yorumlanması güç yeryüzüyle aynı seviyede bir aşkı
altına batırarak ihtirasın değerini yükseltmen, ah zafer!
ah zaferlerle dönecek bir orduda tek ok çekmemiş asker
gibi biraz mahcup, biraz utanmış, biraz kalender!
ihtirası sesinde kilitli kalmış olanın sığındığı
mecburi çilingir!
denenen maymuncuk
denenen yumuşak topraktan anahtarlar
denenen, cinnet de denen makber
sen misin o büyücü meleğin gaspettiği çaresiz misafir!
bilmez gibisin
çaresiz misafirler, konakladıkları gece,
konakladıkları geceyle katledilirler!

sen de içermişsindir
hoş katliamlardaki yoksul hayvanları bir bir,
onlar ki göğe, okyanuslara ve ihanete hep söz verirler!
sen neredeydin? sen hangi çöküntüydün? ağlama.
sen bunu o gövdeyle mi kanıtladın yüzeyde? yazık. bağışla.
mesela sersemlemiş ruhların çarpıştığı yarım kurander
kaybolmuş inançların ardından yeşil bir pardesü
giymiş ve oturmuş bir orman gibi ansızın
çıkagelen kiralık peygamber! sen tanrının
ötdeliğinde bir siyah gelincik diye biten kıl,
tıraşlandığı aksiseda cehennemler sürükleyen!
ağzından yakalayıp ite kaka sürükleyen! önlem
alınamayan o dökülüşün, o içgeçirmenin, nefessizliğin
sınıra dayandığı muhteşem şölen! öl! işmdi sen öl! ve
ilk sen ol ölürken arkasına bakıp da, Utanın!
Utanın! diye seslenen!

Birbirimizi Öldüreceğimizi Kimseye Söylemeyeceğim! ..

seni seviyordum ve
çocuk bahçelerinde intiharı düşünmek de artık yasaktı! ..

burnu kanayan bir lise öğrencisi taşıyordum kucağımda; galiba yaz da yeni başlamıştı; sıcaktı; sıcak, çırılçıplaktı!
Rıhtımda Göksel Arsoy'un artizini dövüyorlardı; yönetmen, sigarasını suya bıraktı
-avuçlarımdaydın, avuçlarım çisildiyordu- ötedeki kahvede Alice, üç iskambiladam arkadaşıyla oynuyordu.
Seni kalkan üsküdar vapurunun ardından denize fırlattım.
Hüznümü karanlığa kotlayacağım.
Düğün salonunun kapısından elinde
kanlı bir baltayla damat kıyafetli bir delikanlı çıktı, koştu koştu, kollarını çırpıyordu-sonra havalandı, uçtu gitti.
Korkulu gözleriyle son karısını imzaladı.. Beşiktaş, baktı!

şiirlerimi yakmaktan vazgeçtim
senden sözetmeyi özlüyorum yalnızca
birbirimizi öldürmek için verdiğimiz söz, karşılıklı yemin
kimseye söylemedim
kimseye de söylemeyeceğim!
hep bir bukalemunu
ölümle yer değiştirmek için yaşadım ben...
gün oldu sarıdan tiksindim, ottan ürktüm
zamanı geldi içimde
burnu kanayan bir lise öğrencisi yarattım
ne kadar hırpalarsan hırpala bedenini
bir canı kendinden silkip atamazsın
insanı adaletle
aşkı herhangi bir çocukla değiştirmek için yaşadım..
uyruğum oldu sarı (saçların) , ota (gözlerine) taptım
küfrettim sana, lanet ettim, unuttuğunu sandım çoğu kez
ama ihanet etmedim verilen söze, edilen yemine
birbirimizi tanıdığımızı kimseye söylemedim
söylemeyeceğim de kimseye!

çocuk bahçelerinde intiharı düşünmek de artık yasaktı
seni seviyordum ve.




Gülten

ensenden öptüm seni. Çok fena!
rüzgar gibi geçti beykoz vapuru
kulakmemenden süt sağdı dudaklarım
sağanak halinde seviyorum bütün ******ları
preveze'den dönüyor prezervatifli donanmam
domalıp duruyor İstanbul, osmanlı paşası terbiyeme
hem, kime ne? Olası ki elim bacaklarınla aynı burçtan
aaa! tüyler. Zıp zıp zıplıyor apışaram A-Rh pozitif

gülten temizlikçi kız. Temiz kız. Nazsız!
hiç temyiz edilebilir mi kızlık zarı
caaart! diye girdim içeri bir bahar sabahı
adım fatih sultan penis, tevellüt tereddütsüz on yedi!

evlenemeyiz gülten. Güldürme beni şimdi
tam boşalmak falan üzereyken.
korkudan altına kaçırıyor bak galata köprüsü
köprüaltı çocukları sidikten yağmurla usanmış
tam bütün hırsımla
abazanlığımın basur memelerini emerken
boşuna okutmuyorlar adama okulda fiziği, coğrafyayı
dayılanma bana gülten. Tenin dayısı olmaz
kayısı gibi bir aşk kaçırılmaz mı, ara beni..

ensenden becerdim seni gülten. Çok fena!
denize parça koydu makinist beykoz vapuru!




Vampir Rotası

yalnızca iki el ateş edeceksin
çünkü aşk, israf değil!

içinde gizlenen siyah beyaz hayvan
haplanmış gözlerine çöken terk-i diyar
kalbinin çıkışındaki esrarlı sudan sebep
ve tetikteki on birinci parmak
bir kancalı kurdun yorgun kayalıklara oturup
aşağılardaki kalın ve büyük bağırsakları seyrettiği
gecenin tamamlanışında senin cesaretinle
senin yüzünü bir cerrah ustalığıyla değiştiren
o yüce kinle, o masum şiddetle
yeniden
hep hep yeniden tanımlanacak!
bir başka deyişle sen olan karşındaki cesedin
iri ve patlak göğüslerine gömülü dişlerinin arasından
kendi sahte varoluşunun
kendi kanlı spermlerinin
zamklı suretlerine doğru sürükleneceksin sersefil!

korkma!
yalnızca iki el ateş edeceksin
çünkü intihar, menzil değil!
#34 - Ağustos 08 2009, 01:13:49

Hevai

''siz!
şeytana inanmaktan çekinenler!
siz!
ummaktan yorgn düşenler!
siz!
tiyatro sahnelerinde sırtını seyirciye dönenler!
siz!
pişman oldukları için kırılanlar!
siz!
başlatıp bitirmeyi bağış sananlar!
siz!
iz peşinde sızlanıp karmaşa yaratanlar!
siz!
çarmıha gerilme sırasına girip kavga çıkaranlar!
siz!
tarihi adıyla kirleten yumurcaklar!
siz!
yaşatmaktan yaşamaya hazırlanamamışlar!
siz!
kuvvetli oldugu için bıkkın olanlar!
siz!
ateşi bulup söndürmemişler!
siz!
mezarlık zenginleri!
siz!
tarifsizler!
siz!
misyon milyonerleri!
siz!
kendi hayallerinin emperyalistleri!
siz!
onur parazitleri!
siz!
saydamlar!
siz!
kalitesiz ibneler!
siz
benimle
aynı
dünyada
öldüreceğinizden
öldürüleceğinizden
habersiz misiniz?
hey!arkana bak!haydi!
orada durup osuran şeytandır!''

#35 - Eylül 02 2009, 17:26:09

okumadan önce, nietzche, irwin yalov, ahmet arif, montaigne gibi yazarlar okuyup hayatda büyüdüğümü sandığım, ve başlıca olarak 'bir organ nakli gibi sevmişdim seni' ,  'ayrılık anatomosi' gibi yazılarını  eserlerini okuduldan sonra, gitdikçe küçüldüğümü farketdiğim yazardır.yer alı edabiyatının babasıdır benim için.yazılarına tapılası insandır, adeta edabiyatçılara betimleme konusunda taş çıkartan üstanddır.
#36 - Eylül 26 2009, 00:17:04
5 10 kişiniz bir araya gelip para toplasanız sonisphere biletim çıkar uleeyn :(

Doktor Kontrolü

doktor kontrolünde terkediyorum seni!
çiğnediğim jilettin çünkü

ciddiyetini kaybeden alkoldün
burda kötü tesadüftü dudaklarının zihniyeti
harcadığım hayattın
harcadığım, vekaletini aldığım haşarı velet
evet, sesimdeki tattın
sesimdeki rüya, sesimdeki avuç, sesimdeki dağ
kısmi yalnızlığımın nüfus patlaması
kuduran parmaklarım,
kuduran parmakizim
ellerimi rehin bıraktım sensizliğe
ellerimi okula yazdırdım bedeninde
çalan zildin, çalıp kaçan menzildin
artık ticarete atılabilir ruhun
artık ihanete kafiye olabilirsin ancak
adını küfür sayıyorum sevdama
vuruyorum, kırıyorum, dövüşüyorum ...
elbette biraz kurt cobain
elbette biraz ozzie
elbette tamı tamamına joplin fazında
paralelden vazgeçip seri bağlanan kader
kırsal kesim tenimdeki dejenerasyon
sabah sabah esrar, sabah sabah sperm
sabah sabah ortadoğu sabah sabah kanlı krem
işin içinde devlet de var
aşkın içinde hükümet de var bebeğim
sen dış işleri ben iç işleri bakanı
beni arkamdan vuran dünya düzeni
dünyayı düzenlerin anlı şanlı tarihi
vaktim yok kıta keşfetmeye
bir parça penis yeter mezarımı kazmaya
bir parça his yeter yenilmeme, yıkılmama
ah tabii ki 1999'dayız
rosche'luyuz, mutluluk bizim normal halimiz
aslında bizim mutluluktan kastımız
zan altındaki hürriyetimiz

delikanlı tarafımıza ters geliyor hususi hiyerarşi
haplanmış bir kapitalizmle yaşarken halklar,
dağılın lan ülkeler
dağılın lan ordular
sizin yüzünüzden kesip duruyorum sevgilimi!

sizsiniz asıl muhatabım, ama ona vuruyorum
adrenalin, stalin'le kardeş çıkıyor
kıymetsiz ve alakasız bir vakitten sadakat diliyorum
tapınak ilan ediyorum yeryüzündeki cehennemi

allah belanızı versin!
doktor kontrolünde terkediyorum seni!
#37 - Ekim 14 2009, 21:03:14

Paris

bu kartı sana paris’ten atıyorum

çok türkçe bir aşkın ortasında
çok türkçe bir yağmurun mağarasında
çift kâğıtlının son dumanına sinen erezyonda
kelimelerden
beni aşağılayan, bir hiç yerine koyan kelimelerden
ve tehlikeli, korkunç hayvanlardan kurtulduğum,
kendime doğru
bir çıkış yolu bulduğum
güzel bir zamanda..

bu kartı sana paris’ten atıyorum:

bugün mavinin ayrı bir havası
bugün rüzgârın özel bir şıklığı var,
bugün kuşların yaşgünü çünkü sevgilim!
bugün kuşlarla senden, senin
o çok efkârlı ellerinden konuştuk uzun uzun
bugün kuşlarla senin resmini çizdik
bütün karakol duvarlarına
biraz sandviç yedik, biraz su içtik seni düşünerek
allahına kadar fırlamaydık senin anlayacağın
bugün kuşların yaşgünü çünkü sevgilim
bugün kuşlara senin ismini armağan ettim!

gereksiz eklem ağrıları ve kriz değil midir
ışıksız gözlerime bir nebze kan
pul pul olmuş tenime enjektör kapanları kuran,
duran
sonra yürüyen
sonra bir daha duran
seyyah kalbime tüm ihtişamıyla boşalan
hap niyetine sıcak elektriğin doludizgin sersemliğinde
üşürken, açken
kolları kısa ceketimin yakalarını kaldırırken
sorgumda soruyorum bunları, hep soru kalanları:
niye ayrıldık (cevabı kullanılmış, aids riski taşıyor)
nasıl sustuk (cevabı, kalabalık getto masallarında)
niçin birbirimize çarpa çarpa bir suça ortak olduk
şimdi hangi dozda hangi ekolde zırvalıyorum
sokaklarda mora mor çalan dönme bir gitaristken
koşabiliyor muyum, nefes alabiliyor muyum, sıçabiliyor muyum
dehşetli yerlerimden
en karanlık gizlerimden çalakalem vurulmuşken
otuz üçünde kahpe bir anarşist
sırtında yetmiş yedi hançer yarası
bir polisten tokatlanmış magnum ve ben
gece camlarını, ******.mlarını yumruklarken
ya da

çıplak ayaklarımla boş ilaç şişelerini ezerken
her yer, herşey kırmızıya boyanırken duruluyorum
ölmek üzere olan birin üstünde dönenen
puşt akbabalar gibi yüzümün üstünde dolanıyor ruhum!
bu kartı sana ben
sanırım
paris’ten atıyorum!

mamafih,
niye gelmişim, nerden gelmişim, neden burdayım
sanki
ekmeğe karışmışken toprağı özleyen buğdayım!
sevgilim, ben ne soysuz bir adamım -ki
kopan mi telinin yerine kurumuş bir gözyaşı takıyorum
evet! evet!
koşuyorum, yuvarlanıyorum, bağırıyorum, ağlıyorum
faşizme yenilmişken
avla avcının mesafesi daralmışken
otuz üçünde bozguna uğramış bir devrimci
kıçında yetmiş yedi.azrak yarası
bu kartı sana ben
büyük ihtimal
paris’ten atıyorum!
#38 - Ekim 14 2009, 21:03:38

ısrarlı bir çocuk gömleği var bu gece üstümde
siyah, cepsiz, buruşuk ve kirli
okuldan mı kaçtım, evden mi, söyleyemem
titrerdi ellerim uzanıp düzeltirken yüzünü
dudakların Bastille'di, yanılmıyorum,
gözlerin, en çok o körkütük gözlerin devrilir ve
uzun uzun susardı, gözlerine su veremezdim,
tek bir imge taşımazdı birbirimize duyduğumuz his
şiirsizdik, bunu biliyorduk, bunun için ağlamıştık,
bakardık karşı karşıya geçip, hatırlıyor musun,
yalnızca bakardık!
dipsiz, yalansız, ölüme davet eden bir bakmaydı bu
hepsi hepsi aşk!
senyör aşk, mösyö aşk, mister aşk, bay aşk!
şiirsizdik, bunu biliyorduk, bunun için ağlamıştık
bunun için terasa çıkıp aşağı bir gül atmıştık
bunun için rıhtıma inip denize bir gül atmıştık
çaresizdik, sevda biraz da soygundur, işte

sevda biraz yakayı ele vermektir, mahkemelere düşmektir,
ben masumum diyebilmektir biraz da sevda,
bunu biliyorduk, bunun için ağlamıştık,
uyanır uyanmaz başlıyorduk ağlamaya
sarılıp sarılıp ağlıyorduk
yorulup uyuyana kadar ağlıyorduk sevgilim
dokunuyorduk su deyip suya deyip su içen kelebekler gibi
susuz kalan gözlerimiz gitgide ağır ağır soluyordu
o gül, gitgide ağır ağır soluyordu rüzgarla
tenlerimizde tenlerimize ait birşeyler dokuyorduk
oysa ısrarlı bir çocuk gömleği var bu gece üstümde
siyah, cepsiz, buruşuk ve kirli
dayak mı yedim, dayak mı attım, söyleyemem
senden bana seken bir yürek
ki yürekler sarı samandan hatıra defterleridir
senden bana yansıyan bir ışık
ki ışıklar elele tutuşup geri çekilirler
senden bana damlayan bir çiy tanesi
ki çiy taneleri ancak biri öldü mü dağılırlar sessizce

komşularım senin hakkında konuşmuyorlar
başlar öne eğik, dudaklar bükük, omuzlar çökmüş
resmini indirdim duvardan, adını unuttum ne tuhaf!
karakolda kaydın yok! hastanelerde yok!
mezarlıklarda yok! gittin!.
bir gecede hazırlanıp bir gecede gittin!
bana bir gece bırakıp yanına bir gece alıp da gittin!
kırmızı çoraplarından birinin teki kalmış!
mor çoraplarımdan birinin tekini götürmüşsün!
ben de mi gitmeliydim
yürüdüm! bir kentten bir başka kente yürüdüm!
gittin! inanılmaz!
sana abi diyecektim, dedirtmedin
sana oğlum diyecektim, dedirtmedin
bunun için ağlamıştık, komşular bizi şikayet etmişti
eve gelen ziyaretçiler üzülmüştü
bize gül getirmişlerdi
bize üzüm getirmişlerdi
bize aşk getirmişlerdi
bizi kendimize getirmişlerdi, bunu biliyorduk
bunun için ağlamıştık

tuvalette bıraktığın atleti buldum!
kokladım! köpekler gibi kokladım!
yola çıkıp kokunu aradım izini bulurum diye!
gittin! inanılmaz!
senden bana seken bir yürek
ki yürekler zaman zaman dengesini kaybeder
senden bana yansıyan bir ışık
ki ışıklar küstüler mi bir daha barışmazlar
senden bana damlayan bir çiy tanesi
ki çiy taneleri daima acıya müdahele ederler
oysa ısrarlı bir çocuk gömleği var bu gece üstümde
siyah, cepsiz, buruşuk ve kirli

senin bu gömlek
senin bu pantolon
artık yalnızca eşyaların
artık yalnızca eşyalarını sevebilirim
artık yalnızca eşyalarınla ağlıyoruz
en fazla seni özlüyoruz
bunu komşularım da öğrendi
ziyaretçiler de öğrendi
bir sen..
bütün aşk şarkılarını söylerdin
bütün aşk şarkıları sana yazılırdı
fakat artık sen yoksun
ölüm koynuma sokulsun, beni soksun,
zehirle beni ey peygamberim!
tanrısıyla sevişen peygamberlere kitap iner
bu gece üstümde ısrarlı bir çocuk gömleği var
galiba düğmelerini çözeceğim!
#39 - Ekim 14 2009, 21:04:17

ayrıca bu yararlı ve faydalı copy pasteleri için de diyez nich li arkadaşıma bir teşekkürü borç bilir ve minnet duyarım =) (bknz): sewiyore...
#40 - Ekim 15 2009, 04:29:44
5 10 kişiniz bir araya gelip para toplasanız sonisphere biletim çıkar uleeyn :(

ayrıca bu yararlı ve faydalı copy pasteleri için de diyez nich li arkadaşıma bir teşekkürü borç bilir ve minnet duyarım =) (bknz): sewiyore...
(6) Teveccühünüz efenim...Bizde sizi =)
#41 - Ekim 15 2009, 20:24:51

Karanlık bir kutu bu. İnsanın karakutusu kurukafasıdır diyen uzak arkadaşımın, ayaklarını sallaya sallaya oturduğu duvarın üstünden üzerime kağıttan uçaklar attığı gece! Onun havaalanı olduğum saatlere yargısız sadakatlerin çöküşü! Kur yapan bir karınca yuvası vardı gözbebeklerinde!
Hüznün çiçeği pek yakışır sevgilinin ağzına! Hafif hafif ısırır! Kıpkırmızı bir elbise giymiştir ve sonsuza kadar da çıkartmayacaktır onu. Bir savaşa gidiyordur; öldürecektir! Barış yanlısı olamayacak kadar talihsizdir!
Kemanla piyanonun gücünü gözler önüne seren nefis bir melodi olarak hatırlanacaksın sen çocuk! Düştüğün adada, sahilde yaktığın ateş gibi parlayacak göğsüm sen beni yaşattıkça!
Bileğimi kestim / bileğini kestin: ordan çektiğimiz iki damarı bağladık birbirine. Artık büyük dolaşım'ın adı, SEVDA'dır! İçimde hissederken kanını, bu şehrin daraldığını / aşağılara doğru genişlemek istediğini düşünüyorum. Kanın beni üşütüyor. Sen sakın menenjit olma, e mi?!
'Hiçbir şeyi unutma! Ben unutmayacağım!.' diye fısıldamıştın kulağıma otobüse binerken. Arkanda seni seven adam duruyordu. Bakışlarımı kaçırmıştım. Bakışlarımı kaçırıp yüzümden fidye istemiştim. Şimdi aynı bardaktan su içemiyoruz! Ben bunu biliyorum, su biliyor, bardak biliyor; bir sen bilmiyorsun! Seyahat acentaları önünde ayrılan, orda kavuşan, orda bir tutkuya büyümesi için izin veren insanlardan bizi ayıran nedir ki.. Ayrılığı dört tekerleğin yönüne bindiren mi suçludur, o dört tekerleğe bir beşinci tekerlek olarak eklenen mi?! Ansiklopediler açıklayamıyor bunu!
Dallı budaklı bir bedende, teras katındayız! Bütün görüp görebileceğimiz: HAYAT! O yüzden zar tutma, kağıt kurma, taş çalma aşkın peşinde koştururken! Kök salmak, bitkilere has bir özelliktir; sen tek bir yere yerleşemezsin. Geleceksin. Seni ölüme, aykırılığa, başkaldırıya davet eden, ait olduğun, bu soktuğum cehenneme geleceksin. Bir çeşit love story meselesi! Ama cesaret, biraz da büzük meselesi! Sesim duyuluyor mu?! Sesimi işitmeye çalışanların kulakları var mı?!
Gece otobüslerinde cam kenarı masalları. Gece otobüslerinde valizlere, çantalara doldurulup götürülen onca an! Gece otobüslerinin seveni karartan o soluk, sarı ışıkları! Karanlık bir kutu bu. Karanlığı yasallaştıran, karanlığı bir güç gösterisine dönüştüren, aydınlıklarla sınırlı olduğunu kanıtlayan bir kutu bu otobüs! Muavini çağır yanına ve ona de ki: 'ben asla gelmemiştim, asla da dönmüyorum!.'
Zamana arka çıkan kahramanlar, yiğitlikler-trajik çelişkiler ve bir *** yaramayacak hüzünler için yakınlaştık seninle. Yeni yıkanmış bir salkım üzüm gibiydin şarabını saklayan. Ben Ortaçağ Avrupası'nı anlatan uzun metrajlı, biraz yavan, biraz vakit geçirtici bir filmdim; sen ise Nirvana'ya ait şık bir klip! Aşk, ağır iştir: emekli olamazsın, sigortası yoktur, ikramiye alamazsın, yıllık tatil izni verilmez, greve kalkıştın mı yersin sopayı, her dakika lokavt tehlikesiyle burun burunasındır, kaza riski yüksektir, amatörce uğraşılır! Aşk, ağır iştir! Yol boyunca bunları şoföre dayatamazsın. O, uykuya yenilmek üzeredir, sen ise rüyaya!
Yolculuklar neye ulaşma isteğidir?! Bir inkar, bir veda, bir çarpışma, bir yaralanma nedeni midir?! Böyle siktirip gitmek, geride kalanı sahnede zorla Stand Up Tragedia oyuncusu kılmaz mı?! Bu kılınan, farz mıdır?!
Otobüslerin hiç mi vicdanı yoktur?!
Gece otobüslerinde kurduğun hikayeler, walkman'de dinlediğin ezgiler.
Gece otobüslerinin konakladığı tesislerde birkaç lokma atıştırırken kendini farklı bir açlığa ve susuzluğa gömülü bulman. Gece otobüslerinin kırgın, ***, yılgın yolcuları! Heeey, size diyorum! Otobüsümüz asla mola vermeyecektir ve siz ihtiyaçlarınızı gidermek için bambaşka aşk yolculukları yapmak zorunda kalacaksınız. Bu dediklerim menenjite yol açmaz değil mi?! Sen frengi de olma!
Karanlık bir kutu bu otobüs. Buğuladığın cama birşeyler yazmaya çalışırken sen, hareket ediyor araç. Bakıyoruz ardından. İşte gidiyorsun!
Gidiyorsun işte! Bir kenti terkediyorsun. Belki de sonsuza kadar. Sonsuzluk neyse, ne halta yararsa, sonsuza kadar kadar terkediyorsun belki de. Kaybolan farlara, stop lambalarına şöyle seslenmek geliyor içimden:
'Ben bir silahım! Ama hiçbir silah yaralamaz insanı, bir başka insan olmadan!'


Okuyorum, okuyacağım.
#42 - Ekim 28 2009, 23:45:55
''Cehennem, başkalarıdır. ''

insan telefon defterini temize çekerken bazı isimleri eski defterinde bırakır

Onlar artık birdaha asla aranmayacaktır.Garip bir hüznü barındıran bu
silik isimlere bakılır bakılır.Kimi okuldan sınıf arkadaşınızdır, kimi
çok çabuk unutuverdiğiniz bir sevgili, kimi bir cafede aylarca herşeyi
ama herşeyi paylaştığınız birisi; yada istifa ettiğiniz bir yerden bir
arkadaşınız! Soyadları sorulmamış birsürü hatırlanmayan isimde vardır
defterde; ve şüphesiz üstünde isim olmayan telefon numaraları korkunç
bir operasyonla onlarca hayat, onlarca güzellik bir çırpıda ortadan
kaldırılır.

İNSAN TELEFON DEFTERİNİ TEMİZE ÇEKERKEN BAZI İSİMLER ÜZERİNDE DURUR.

Onca zaman sonra birkez arasanız, sesini duysanız... Ona edilebilecek
bir çift sözünüz yoktur! Birlikte gittiğiniz filmler, meyhaneler, evler
birbirinizi yıllar sonra özlemenizi sağlayacak sevgiyi aşılamamıştır
size.Yalnızca bir isİmdir şimdi o.Temize çekerken atlarsınız
hemen.Derhal çevirirsiniz sayfayı telaşla, alalacele.Oh, isim geçmişte
kalmıştır.

İNSAN TELEFON DEFTERİNİ TEMİZE ÇEKERKEN HAYATINIDA SORGULAR!

Hangisi ihanet etmiştir, hangisi yalvarmıştır kendisini bırakmamanız
için; hangisinin birsüre sonra arkanızdan konuştuğunu duymuşsunuzdur;
hangisi sizi en güzel öpmüştür; hangisi rüyalarınıza girmiştir, hangisinin
ayak parmakları ilginizi çekmiştir, hangisine hediye alırken zorlanmışsınızdır, hangisiyle en hararetli tartışmalara girip kavga etmişsinizdir, hangisi için
sabahlara kadar içip içip ağlamışsınızdır? ! ...

Doğrular, yanlışlar, hatalar, tutkular!

Birlikte EDİP CANSEVER okuduğunuz o insanlar, solmuşlardır.

İNSAN TELEFON DEFTERİNİ TEMİZE ÇEKERKEN YALNIZLIĞINIDA KANITLAR.

Bütün bu insanlar şimdi nerede, ne yapmaktadırlar? Saat elbette
dört"tür! Paradoks, labirent, koni, tüm bilimsel ifadeler ve mentalite tersine
dönmüştür. Ters dönmüşüzdür. Bu tekbaşınalık ve bu isim katliamı
aslında size ters gelir... Çalan telefona bakarsınız.Acaba? Acaba telefon
defterini temize çeken bir arkadaşınızın son anda kurtarma çabası mıdır?

Bir iki kırık sözcük, yarım yamalak bir buluşma, belki...

Bilemezsiniz...

LÜTFEN, AMA LÜTFEN TELEFON DEFTERLERİNİZİ KAYBETMEYİNİZ...


k.iskender
#43 - Kasım 19 2009, 18:35:41

Arabesk

adımı ilk söylediğin gün
kan geldi kulaklarımdan o gece

aceleyle çıkıp evden
seni aradım saatlerce
bulsam vuracaktım
sen ölünce dudaklarından öpecektim,
mikrop kapmasın diye
tentürdiyot sürecektim ağzıma
buna bütün eczaneler gülecekti

allah belamı versin
seviyorum işte ne yapayım
kavuşmak yalnızca varsayım, zayıf ihtimal
özlem hararetli bir esin, kırık bir hayal
ama zulmeden, kahreden o mavi sesin
'acı çekeceksin, yok olacaksın' diyor hâlâ

ve isyan ediyorum allaha
olmalısın, diye haykırıyorum
evet, evet, ordasın
hatta bir cübben
cübbenin de kürklü yakaları var!
ve ben, ölünce yapışacağım o yakalara
yanıt ver, diye bağıracağım, yanıt ver
neden neden neden neden neden neden
beni bütün şeytanlar alkışlayacak

seni ilk gördüğüm gün
bir martı oydu iki gözümü de



Küçük İskender’in Özyaşamı

ben içi
boşaltılmış siyah bir hayvan hücresiyim

uçan kuşun
erkeklik organını almışım ağzıma havada

kuruluyum
çevir ruhumu ey hasmım canavar, vaktim yok

camdandım
kırılsam doğa çalınacaktı yeryüzünden

âşık oldum mu
kurt inerdi yüzüme

birden fazlaydı katilim
cesedimi bulamadı sahibim

bir yerime yağmur yağıyordu
ellerimden teki karşı safa geçmişti

bağırsam, ama bir de bağırsam çağırsam ağlasam
şair oldum sanacaklardı

canım, güzel abim!
bağlasana deli gömleğimi!



Bir Organ Nakli Gibi Sevmiştim Seni

Bir organ nakli gibi sevmiştim seni;
Çürük gözlerine bağışlanan ellerim,
Yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim..
Darmadağın kadınların,darmadağın ettiği erkekler gibi
Sevmiştim seni...
Çok eskitilmiş bir aşkın hatırlanması,
Sevgilinin resmi karşısında çocuksu bir iç kanaması
Aslında işin açıkçası;
Rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi
Hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi
Geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi

Sevmiştim seni...
Ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi deniz gibi,
Neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi
Ortalık yerde durup dururken
Sevmiştim seni...
Atlara kalırsa çoktan kaybettik savaşı,
Mızraklar kırıldı,kalkanlar delindi,ganimetler paylaşıldı.
Kasaba meydanında birbirini dövmekten
Yorulan iki kovboy gibi,
Bir tabancanın namlusuyla tetiğiyle,
Kendisinden farklı,
Kendisinden ayrı,
Bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi,
Aynı bedene sıkılan iki el kurşun gibi,
Katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşla
Sevmiştim Seni...



Embriyo

Sokularak soğuğa ileri çıkışından
bir uzun saçlı yelkenin
notalara ayak atarken sihir

Şimdi nerede ağlıyor billur
kanatırken son rüzgarın
sessiz kimliğini

cesedi tanınmayacak haldeyken aşkın



Lütfen Anne

kızının adını sarmaşık koy anne
hayata ve hayale sarılarak büyüsün

oğlunun adını veda koy anne
hayatı ve hayali terkederek büyüsün

kendi adını cefa koy anne
hayatı ve hayali önüne katıp da sürüsün

benim adımı koymayı, bir zahmet unut anne
hayattan ve hayalden utanıp da çürüsün
#44 - Kasım 19 2009, 18:41:18

Zeitgeist

aşk insanı acıktırır
aşk insanı bir ölüme susatırsa aşk diye anılır
senin mahallende aşk masallara giremez
masala giren aşk çıkamaz o mahallelerde!
masalların aşkına, benim aşkıma, allah aşkına
senin yaşın aşka tutmuyor sevgilim, lütfen gelme...


BU GECE ALKOLLE SABAHLA...

ONA DE Kİ;

BEN KANIMA KIRMIZI RENGI VEREN KISIYI KAYBETTIM..!


Nehirlere karışan zehirli atıklar gibi ağır ağır akarak kanıma karışmakta yokluğun...

Sen intihar ederken orda,
Ben intihar ederken burda
Aynı acıyla...
Aynı yerlerde..
Yanyana...
Sezdirmeden öldüm, farkettirmeden öleceğim..
Birini bırakıp başka birini severken
Hep seni özledim çünkü ben !

Sen bir mıknatıssın şeffaf ve ben, çekilirken sana içimdeki alelade metal parçalarıyla, kan şekerim düşüyor, ağzım düşüyor, ellerim.. en çok da ellerim düşüyor!


Mükemmel bir insan. =)
#45 - Kasım 25 2009, 11:39:51

Şu sıralar sürekli onu okuyorum. Sürekli onun şiirleri var dilimde.

''Ağaçtaki elmadan daha mutsuzduk! Ağaçtaki elmadan daha da mutsuzduk aslında! Kin tutmak, bir duygudan bir efsane yaratmaktır.''


#46 - Kasım 26 2009, 21:53:44
Yaşamak sansürler eşliğinde, çok sahte.

Yaranın kapanıp kapanmadığını anlamak için

kabuk kaldırılıp altına bakılmaz

der, kimi kendini kaybetmiş şehirler...


Seni
dün gece vurmuşlar hesapsız bir karanlığın vardiyasında,
soluk yeşil kaşkolunla akarken anarşist dönmelerin barından
henüz kimsenin öğrenmeye kalkışamadığı dar omuzlu sahralara
dizginlerinden kurtulan atlar gibi coşkulu ölmüşsün
ölümün hayata haber olmuş diyorlar!
Ben
Seni ilk kez bir bordo şarabın köpüğünde öpmüştüm kuzgun kuzgun
belki hatırlarsın,
belki temmuzdu belki mayıs belki de dönmüyordu dünya henüz
çıplak bir şuurun açık olmadığı anlarda bir venüs
heykeliydin, yontuyorduk birbirimizi birbirine dargın asırlardan;
neyle vurmuşlar bilmiyorum tabanca mı, bıçak mı, ihanet mi
o iri ve hırçın ellerinde hiç yuva kuramayan merhamet mi
çok kan kaybetmişsin şimdi arasan da bulamazsın
gri gözlerin bulamaz, siyah saçların beyaz tenin bulamaz
pekmez olup tahinime karışmışsın, bizi abanoz bir kaşıkla karmışlar!

Seni
Dün gece uzun uzadıya vurmuşlar Nil’in kıyısındaki

gelincik tarlalarında
Okyanusta bir timsahın üst çene kemiği gibi duran Afrika’nın
efkarlı bakışlarını kabile büyücülerine emanet ettiği
temsili hatalarda!
Elbette çocuksun, bunu bütün zamanlarda biliyorlar!
Afgan mülteciler biliyorlar özellikle de pakistan sınırında
Moskova’nın bütün barlarında en sert votkanın talanında
Atomu bulan bilginin ağaran saçlarında
Pentagon’un gizli bilgisayar dosyalarında
Elbette çocuksun, bunu bütün örgütlerde, çatışmalarda biliyorlar!
Çapraz ateş arasında kalmış o çok şahane dudaklarının kızılında
busede, Kuran’da, Tevrat’ta, İncil’de, Zebur’da
insana sevda mayası çalınmış her koşulda ve abartıda
senin titrerken rüzgar çıkartan vücudunun ezgisi var,
bunu bütün intiharlarda, kıyımlarda, tacizlerde bir ihtimal biliyorlar!

Sessiz sedasız çekilmiş bir film gibi oynuyorsun
kendi boş sinema salonunda; beyaz perdeye düşen yüzün
değil mi ki beni kırbaçlayan, kamçılayan,
hücrelerimden sorumlu tutan hüzün!
Söz hakkımsın telaşlanmasın sakın temsil ettiğin kudret ve felaket
göz nuru bir nakış edasıyla işlediğin bu hatıra ve ihanet kokan cinayet
eylülle ekim arsında yağan yağmurdur
ekimle kasım arasında yağacak olan kar
Elbette çocuksun, bunu bütün erozyonlarda, heyelanlarda biliyorlar!
Kasissin şarampolsün ama asla bir uçurum kuramadın hala yaşadıklarımıza
Havaya uçurulan bir köprü, sabote edilen bir merasim
ya da en kötü neticeyle, gözlerimden avucuma damlayan hidroklorik asit
başarılı bir ameliyatla değiştirttiğin bakışların
başarılı bir yalnızlıkla yenilettiğin ömrün
değil mi ki beni kırbaçlayan, kamçılayan,

hücrelerimden sorumlu tutan hüzün!

Seni
dün gece vurmuşlar poyraza doğru yan yatarken çınar ağaçları,
kitap aralarında kurutulmuş yarasalar
ağlayan balıklar yüzünden taşan akvaryumlar
tehlikeli bir saadet zinciri kurduğumuz Amsterdam akşamları
Miami sahilinde ölü bulunan on beşindeki eroinman
Tokyo’da aniden soyulmaya kalkışılınan bir adrenalin bankası
Belli belirsiz bir dark city etkisi, bizi barıştırmak isteyen Nicole Kidman,
Yerlerde yuvarlana yuvarlana dövüşen görüntü yönetmenleri
Patlayan spotlar, yırtılan senaryolar, uyuşturucuya gömülen set çaycıları
Sessiz sedasız çekilmiş bir film gibi oynuyorsun
Kendi boş sinema salonunda; saatler sürecek kalbinle yeniden tanışman!

Seni
dün gece vurmuşlar ben poker masasında karşımdaki kumarbaza
alelade bir blöf yaparken: elimde beş as var,
kağıtlarımı açsam adam beni azarlayacak!
Hangi as sahte, ben de bilmiyorum
Aslında rest çeksem ve kaybetsem her şeyimi
Geçip yan odaya bir mektup yazacağım sana her şeyi uzun uzadıya anlatan
Seni neden vurduttuğumu, kiralık katilleri nasıl tuttuğumu
Ve silahlarını verirken niçin başımın döndüğünü, bir maziye tutunduğumu
Uzun uzadıya anlatan bir mektup yazacağım sana, ama
Blöfümü yiyor işte kumarbaz
Kalkamıyorum yerimden
Çıkamıyorum acıdan
Sıyrılamıyorum endişeden
Bu yaz tatilimi İstanbul’da geçireceğim diyor içimdeki rüya
Ciğerlerime fiske fiske çarpan yağmur, o süratli verem!
Ah be bir tanem, nedir bu durup dururken her yerimizden fışkıran kan
Bu müflis depresyon, bu kalitesiz deprem!

Seni
Dün gece vurdular, önerdiğim gibi, tahriben çeşitli yerlerinden!
Kurşun sıkılacak tek sağlam noktan kalmadı
Kalmamıştır öyle tembihledim
Sonra ben oturdum biraz rakı içtim, kiraz yedim
Müzik setinde senin o çok sevdiğin cd, Nükhet Duru’dan
Al gönlümü diyar diyar sürükle, hani çalarken senin hep
Bileklerini burktuğun, göğsünü yumrukladığın, zamansız içlendiğin…
Sıradan aşk hikayelerine koskocaman şiirler yaratan şairlerdenim
Cenazene çelenk yerine bir orman göndereceğim bugün
Az önce telefonla sipariş ettim






Ah be bir tanem
Ah be deli uçurtmam!
Ben de gayrı buralarda duramam duramam buralarda
Kendimi sendeki balkondan aşağı ittim!
#47 - Kasım 30 2009, 14:48:16

Bütün yalanlar güzeldir…söylemeyi başaramadığını anlarsam…..hışırtılı soluğunda…
uyutayımmı çoko prensini…silahının ne olduğunu bile bile seçtim….ah o zehir edepsizim..
yüzümde başkasınımı görüyordun converse bakışında plastik geçirgen susuz timsah….
ruhundaki sülük sömürdükçe… ellerin e hükmü geçmeyecek nasırlı omiriliğinde… yaşadıklarımın…
koca kıçlı kadınların selüleitli yolundan bi farkı olmalı ..geçecek tene değmeden silüetlere yokmuş muamelesi yapmak bana göremiki…
bütün roma-n-lıların tik-i kadar gladyatörüm permatiğimde kesik yüzüm..aşkın a ücretli.. çin işi ..sarı bileklikli unicef yararına sevişeceğim..
o an aklımda sen olcaaksn bir günahın bedelini ödeyeceğim tek çekimli ..başka birini seni öptüğüm gibi öpücem…
kurumuş etimle rakı içicem boğulana kadar karanda
#48 - Ocak 12 2010, 18:20:57

Tangram

Büyük marifettir ihanet ; sorumluluk ister. Katakullinin ihtişamı , başdöndürücüdür. Onu aldattıktan sonra şöför mahaline geçer , arabayı çalıştırırsın. Artık iş , gaza basmaya kalmıştır. Gözlerinde masum bir ifade , dudaklarında lakayit ama müstehzi bir telaş , direksiyonu kavrayan parmaklarında acemi bir titreyiş , kendi kendine ; yok birşeyim deyiş , dikiz aynasından onun oracıkta öyle viran , öyle korumasız , öyle ayakta yıkılıverdiğini görmen , geri dönsem mi , dönemem ki , dönsem de asla eskisi gibi olamayız diye düşünüşün ve ilk virajı alınca bütün bu yaşanılanları bir çırpıda unutuverişin !

Ne birlikte keşfedilmiş iskambil oyunları , ne bir aşk şiirini dinlerken birbirine tutkuyla yapışıveren gözleriniz , ne bir bardak içkiyi paylaşmak , ne tektekçi bir şarapevinde ayışığı gibi dikilip içmek , ne onun odasında garip bir hazla kıvrılıverdiğin yatağı ( ki o seni bir daha orada o şekilde göremeyeceğini bildiğinden , o görüntüyü hafızasında tutabilmek için uzun uzun sana bakmıştır da mutlaka ) , ne avare dolaşmalar savruluşlar ne de uyanır uyanmaz edilen telefonlar ... Bunların şimdi senin açından hiçbir önemi yoktur. Yan koltukta oturan yeni sevgilinin elini tutarsın uzanıp. Arkaya düşenin içine sis düşer. Arkaya düşenin kurt iner içine. Oysa sen gururlu , mutlu ve olabildiğince sakinsindir.

Çünkü babayiğit bir hainsindir sen. En kaliteli adiliği yapmış olmanın zafer sarhoşluğuyla hoş bir maceraydı , eğlenceliydi , çok eğlendim ben , beni hiç sıkmadı , hatta ondan bayağı bir şey kaptım , onunla boş vakitlerimi değerlendirdim benzeri iltifat ve hakikat cümleleri kurarsın. Lay lay lom ! Sen şarkılar söylerken , O b.k gibidir. O , neyin b.ku gibidir ? Bir karanfilin , bir basgitarın , bir krepin , bir yanılgının bir ahmaklığın b.ku gibidir. Sevdaları güle güle kirlenen , kalbi geçmiş olsun!lu , hassasiyeti ve gerizekalılığı günaydın!lı olan O , flushroyaline güvendiği halde blöfü yemiş ve partidışına itilmiştir.

Bazı duygular ehliyetsizdir. Bazı durumlar ruhsatsızdır. Bazı yaradılışlar kimliksizdir. Bazı intiharlar işgal edilmiştir. Bazı fotoğraflar hep tek kişiliktir. Bazı bedenlerde ten velinimettir. Bazı doğumgünleri kötü geçer. Bazı aşklar bitmesi için yaşanır. Bazı aşıklar sadakati hiç tatmamışlardır. Bazı Romeolar Romeoları severler. Yine başka Romeolar Romeolarını terkederek Julietlerine giderler. Julietler Romeolarına mm ve meme verirler. Romeolar karınlarını doyururlar. Süt ve reglden oluşan kokteyllerini yudumlarlar. Bazı Romeolar , Julietlerinin esiridirler. Julietler Romeolarını kuyularıyla tavlarlar. O halde , maçoluğu temsil eden Papaz ( Rua ) ile dişiliği temsil eden Kız ( Dam ) bu denli önemliyse , piştide neden genç ve güzel delikanlılar ( Vale ) oyunun kaderini bir anda değiştirirler? Bazı Romeolar bazı Romeoların sevgilerine katlanamazlar. Dayanamazlar. Kolay olanı kabullenirler. Yokuşaşağı inerken arabayı boşa alırlar. Benzin harcamazlar. Yaşarken hayatlarını boşa alırlar. Emek harcamazlar. Dudak bükerler , omuz silkerler. Bir anlamsızlığını eskizi olarak dolaşırlar. Büyük marifettir ihanet ; sorumluluk ister. Gün gelir tüm bedeller ödenir.
#49 - Şubat 12 2010, 16:42:04

belki bir önyargıdır benim yaptığım, bilmiyorum. ama hiç hoşlanmıyorum kendisinden. hiç hem de.
okumayı bırak, girişimde dahi bulunmadım. zannediyorum ki pek de bir şey kaybetmedim.
oldum olası itici gelmiştir bu adam bana.
#50 - Mart 16 2010, 12:36:43

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.