Alternatifim Cafe

İstiklal Marşı söylersek sporcu sayısı artar mı?

Discussion started on Spor Haberleri

Bu konuyu benden daha önce dile getiren pek çok arkadaşım oldu. Son olarak Radikal'de Bener Onar kardeşim durumu açık biçimde ortaya koydu.

Elbette ki biraz 'netameli' bir konu olduğu için başka arkadaşlarımız buna girmek istemiyor. Aslında ben de aynı durumdayım. Üstelik sorun sadece bu değil, siz bambaşka bir durumdan söz ederken öyle akılalmaz tepkilerle karşılaşınca, 'ne haliniz varsa görün!' noktasına gelebiliyorsunuz.

Bu ülkede yaşayan ve 'ben Türk'üm' diyen herkesin İstiklal Marşı konusundaki duygu ve düşünceleri açıktır. Doğru zamanda ve gerekli yerde söylenen marşımız hepimizde aynı coşkuyu uyandırır. Başka türlüsünü benim aklım almaz.

Ancak, bu ülkede yaşanan sorunları 'maçlarda İstiklal Marşı söyleterek' çözmeye kalktığınızda hem kendinizi gülünç duruma düşürürsünüz hem de böylesine büyük bir değere zarar verirsiniz.

Bugün olan da budur!
Memlekette terör mü var? Hep birlikte İstiklal Marşı söyleyelim, teröristler korkar, terör azalır... Enflasyon mu yükseldi, kolayı var, hep birlikte İstiklal Marşı söyleyelim, aşağı iner... Ermeni meselesi yine mi gündeme geldi, çaresi İstiklal Marşı söylemektir, hiç durmayalım...

Anlatmaya çalıştığımız gibi, sadece maçlarda olmuyor bu durum, derneklerin, sendikaların ve benzeri kuruluşların en sıradan toplantılarında bile İstiklal Marşı söylendiğine tanık olabiliyoruz. Hatta apartman toplantılarında bile bunun yapıldığını biliyoruz. Bunun ortaya çıkardığı sonuç da çok farklı değil. Bu ülkenin en büyük değerlerinden biri adeta şakaya dönüştürülüyor.

Uzatmayalım, maçlarda İstiklal Marşı söylenmesi 12 Eylül faşizminin uzantısı ve toplum mühendisliği çalışmalarının en tuhaf uygulamalarından biri. O basmakalıp deyişle, 'dünyanın hiçbir yerinde olmayan birşey.' Bunun niçin yapıldığını kimse bilmiyor ama şunu kaldıralım diyen de yok! Hatta bu yönüyle biraz Anayasa'nın geçici 15. maddesine benzediğini söylemek de mümkün...

Aslında biz sahici işler yapıp sorunlarımızı çözme becerisi gösteremediğimizden bu tür tuhaflıklarla denge kurmaya çalışıyoruz. Örneğin, 72 milyonluk ülkede lisanslı sporcu sayısı akılalmaz derecede düşük. Üstelik bu konuda sürekli yalan söyleniyor. Bununla ilgili son haber şöyle:

"GSGM'nin yaptığı son araştırma Türk sporunun acı gerçeğini gözler önüne serdi. Nüfusumuza göre düşük olan lisanslı sporcu sayımızın dahi aldatmaca olduğu ortaya çıktı. GSGM'nin internet sitesinden yayınladığı son bilgilere göre, resmi olarak 1 milyon 621 bin 349 lisanslı sporcumuz var. Ama bunların sadece 312 bin 668'i faal olarak spor yapıyor."

Tabii bu konuda ne kadar acıklı bir halde olduğumuzu anlamak için 80 milyonluk Almanya'da lisanslı sporcu sayısının 24 milyon olduğunu da bilmemiz gerekiyor. Öteki Avrupa ülkelerinde bundan bile yüksek oranlar sözkonusu. Sporcu sayısını artıramayınca maçlarda İstiklal Marşı söyleyerek iş yaptığımızı sanıyoruz.

Şunu da adım gibi biliyorum, bu işin yetkilisi ve sorumlusu olan Futbol Federasyonu durduk yerde gereksiz bir sorunla karşılaşmayı göze alamıyor. Daha doğrusu, hiç kimse 'İstiklal Marşı söylemeyi kaldıran yönetim' olmak istemiyor. O nedenle de bu uygulama sürüp gidiyor.

Ülkesini ve İstiklal Marşı'nı sevme konusunda kimseyi kendimle yarıştırmayacağımı bir kez daha tekrarlıyorum ve bu gereksiz uygulamanın kaldırılması için artık yetkilileri göreve davet ediyorum.

Ceza ve adalet
-Biliyorum, Diyarbakırspor'la ilgili gelişmeler ve GS-Ankaragücü maçı sonrasındaki olay nedeniyle ortalık yangın yeri gibi. Onlardan söz açmadan yazı yazmak pek kolay iş değil.

Gereken herşeyi başkaları söyledi, tekrarlamak çok da gerekli değil. Sadece, bu gibi sorunları ben olsam şöyle çözerim, böyle hallederim diyen arkadaşlarıma gülüyorum. Hiçbirşey yapamazsınız!

Bu ülkede hemen hiçbir sorunu çözmek mümkün değil. Çünkü böyle bir istek, tavır, anlayış, yaklaşım, gelenek ve irade yok! Olsa olsa o sorunun etrafında biraz da siz dolaşır, bir iki adım atıyormuş gibi görünüp umutlanır, sonra sürekli patinajdan yorulur, umudu kesip gidersiniz.

Sorunları çözebilmek için işi baştan sağlam tutmak gerekiyor. Ortasından başlayıp da vaziyeti idare etmeye çalışarak hiçbir yere varamazsınız çünkü sakat geçmişiniz hep peşinizde olur.

Bu duygu ve düşünceler içinde izlediğim gelişmeler içinde iki nokta ilgimi çekti:
1) Diyarbakır ve onun temsil ettiği bölge konusunda siyasal, ekonomik ve kültürel görevleri konusunda pek duyarlı sayılamayacak muktedirlerin, iş Yeşil-Kırmızılı takımı Süper Lig'de tutmaya gelince topluca ayağa kalkmaları çok eğlenceli... Kendi görevlerini yapmayanların, kangrenleşmiş sorunların, futbolun sırtından çözülmeye başlanabileceğini düşünmeleri de aynı oranda hazin.
2) Ankaragücü maçındaki olaydan dolayı Galatasaray'ın önümüzdeki hafta ezeli rakibiyle yapacağı, sezonun en önemli maçının seyircisiz oynanması konusunda bir televizyon kanalının yürüttüğü propaganda gözyaşartıcıydı. Konu, neredeyse 'sporun Ergenekonu' boyutunda ele alındı ve inanılmaz yoğunlukta işlendi. İstedikleri sonucu alamadılar ama yine de çabalarından dolayı arkadaşlarımızı kutlarız. Adalet peşinde olunmasına herhangi bir itirazımız yok ama bu maçın seyircisiz oynanmasının nelere malolabileceğini göremez oluşları bizi biraz şaşırttı.

Antalya'dan yeni haber var
-Okurlarım bu konudaki duyarlılığımı biliyor. Fotomaç'tan Bülent Tuncay arkadaşım da bunu bilen ve ilgilenenler arasında. Nitekim konuyla ilgili yazısına "Çakır'a kötü haber!" başlığını koymuş. Yazı şöyle: "Antalya'ya kamp yapmaya gelen takım sayısının bir yılda 2 binlere ulaştığı yolundaki haberler Ahmet Çakır'ı hep kızdırmıştır. Ahmet abimize göre bu sayı 40-50'dir, hadi bilemedim 100-150. Antalya Vergi Dairesi, Ahmet Çakır'ı üzecek resmi bir açıklama yaptı geçenlerde. 2010'un ilk 2 ayında Antalya'da kamp yapan takım sayısını 772 olarak açıkladı. Büyük bir bilinmezlik de ortadan kalktı böylece. Diye diye getirdik o kadar takımı yani, hayırlı olsun!.."

Elbette ki Bülent kardeşim, takılıyor; Antal-ya'ya gelen takım sayısının artmasından sadece mutluluk duyarım. Benim tepki gösterdiğim nokta, bu konuda aptalca bir yalanın inanılmaz biçimde tekrarlanarak gerçekmiş gibi değerlendirilir hale gelmiş olması. Antalya Vergi Dairesi'nin bugüne kadar açıkladığı en büyük rakam olarak 172'yi biliyorum (14 Ocak 2006 tarihli gazeteler). Dolayısıyla 772 büyük bir rakam. Binli, ikibinli gülünç yalanlar bir yana, müthiş bir gelişmeyi gösteriyor.

Ancak konuyla ilgili olarak daha önce yazmadığım bir gelişme oldu. Bizim gazeteden Fikri Türkel kardeşimiz de yetkililerden birine dayanarak o malum ikibinli rakamı yazmıştı. Kendisiyle yazışırken durumu şöyle açıkladı: "Örneğin Galatasaray Kulübü buraya 1 yıl içinde sadece A takımıyla değil PAF ve öteki genç takımlarıyla da geliyor. Bu da kayıtlara '6 takım geldi' olarak geçiyor."

O zaman ikibin bile az, yakında üç-beş bine ulaşırız! Hayırlısı olsun.

Zaman.
#1 - Mart 21 2010, 15:05:02
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.