Alternatifim Cafe

Aile Sosyolojisi ve Akraba Evliliği

Discussion started on Sosyoloji

AlternatifimCafe

Yeni!
Aile Sosyolojisi

Bütün insan toplumlarında aile temel ilksel sosyal grubu meydana getirmekte; fakat biçim yönünden (toplumdan topluma) değişiklikler göstermektedir. Bugünkü yaygın kullanılışına göre aile kelimesi bazen akrabaları da içeren hane toplumunu (sosyologlar buna 'büyük aile' derler), bazen de sadece evli bir çiftle sınırlı olan karı ve kocayı (sosyologlar buna 'temel aile' demektedirler) ifade etmek için kullanılmaktadır. Bir zamanlar bu iki kullanım bir dereceye kadar biribiriyle karıştırılmış; ikincisi birincisinin etkisi altında kalmıştır. Son yıllardaki değişimler ise bu ikisini tedricen biribirinden ayırmış ve küçük gruplara öncelik vermiştir.(1)

İslamiyette Evlilik

İslamiyet’te evlenme, karı koca arasında birlikte yaşamaya ve karşılıklı yardımlaşmaya imkan veren ve taraflara karşılıklı hak ve ödevler yükleyen bir sözleşmedir. Bu sözleşme birbirleriyle evlenmeleri dinen ve hukuken mümkün olan iki kişi arasında ve iki şahit huzurunda yapılır. Şahitlerin bulunması, bu sözleşmeye açıklık getirmek ve evlilik ilişkisini etrafa duyurmak hedefine yöneliktir. Bunun dışında evlilik için herhangi bir şekil şartı aranmamıştır. (3)
Osmanlı İmparatorluğu’nda başlangıçtan Tanzimat’a kadar (1839) geçen devrede hem evlenmenin şartlarının gerçekleştirilip gerçekleşmediğini kontrol ve hem de nikah akdinin diğer akitler karşısındaki önemini ortaya koymak için nikahın bizzat kadılar yahut kadının kontrolünde imam gibi bir din adamı tarafından kıyılması esasının benimsendiği görülmektedir. Bu şekilde kıyılan nikahlar, şer‘iyye sicillerine de tescil olunmaktadır. Mahkemelerde kıyılan nikahların yoğunluğu devirden devire, yahut şehirden şehre değişiklik göstermiştir. Bazı şer‘iyye sicil defterlerinde çok sayıda nikah kaydı varken, bazı defterlerde bu kayıtlar daha azdır. Gösterilen çabalara rağmen Osmanlı Devleti’nde bütün nikahlar mahkemelerde kıyılmış değildir. Ancak, mahkeme dışındaki nikahlar da öyle zannedildiği gibi rastgele kıyılmamış, bunun için önce mahkemeden bir izin ve bir izin kağıdı (izinname) almak gerekmiştir. Tanzimat’tan 1917 tarihli Kanunnameye kadar ki dönemde de, nikah kıyan imamlar nikah kıydıktan sonra taraflara bir nikah vesikası vermekle yetinmeyecekler, durumu bir ilmühaber ile Sicil-i Nüfus Memuru’na da bildireceklerdi.
1917 tarihli Kanunnameye göre ise, evlenme akdinden önce durum ilan edilecek, evlenme akdi esnasında taraflardan birinin ikametgahı hakimin veya yetkili kıldığı naibin hazır bulunmasıyla evlenme akit namesi tanzim edilerek tescil yapılacaktı. İslam hukukuna bağlı kalmaktan tamamen kurtulamayan bu kanunnamede, devletin izniyle yapılmayan evliliğin kanunca tanınmayacağı belirtildi. İkinci eşin alınmasında ilk eşin izni alınma esası ve boşanmada aile meclisi kurulması esas alındı.
Sonuç olarak, Osmanlıda da bugün olduğu gibi devletin evlenecek kimseleri evlenme ehliyeti ve engelleri bakımından kontrol altında tutması ve geçerli bir evliliği sağlayacak aleniyeti temin edip evliliğinin dini-hukuki geçerlik şartlarını bilen bir görevliye nikahları kıydırması İslam’ın ruhuna daha uygun bulunmakta ve nikah akdiyle eşlere sağlanan hukuki garantileri daha temin edici olmaktadır.(3)


l. Aile konusunda etnolojik araştırma ve incelemeler. Çeşitli sosyal bilimlerin biribiriyle kesiştikleri bilinmektedir. Aile sosyolojisi etnologlar tarafından geliştirilmiştir. Etnologların aile konusunda yaptıkları inceleme ve çalışmalarda aile bağları primordial bir rol oynamıştır. Etnolojik araştırmalar, temel olgu olan aile konusunda modern ailelelerimizin etkisiyle edindiğimiz eski «hazır» bilgilerimizin yeniden gözden geçirilmesine yol açmıştır.

Örneğin, bugün sulbünden olmaya (kan yakınlığına) veya hısımlığa (evlilik ile kurulan yakınlıklara) dayanan akrabalık anlayışının ilkel denen toplumlarda bu özellikte olmadığı anlaşılmıştır. Bu toplumlardan bazıları; örneğin Malenezyalı Tobriand Adaşı yerlileri Sulbün oluşumunda babanın rolünden habersizdirler ve akrabalık anlayışları da tamamen sosyal bir akrabalık anlayışıdır. Fakat sulbün babaya bağlandığı diğer ilkel toplumlarda da akrabalığın sosyal karekteri fizyolojik görünümü karşısında daha ağır basmaktadır. Akraba olmak, bu toplumlarda, bir gruba, onun rit'lerine, katılmış olmak anlamına gelmektedir. Bu anlayışa eski Grek ve Roma uygarlıklarında da rastlanmakta; bu uygarlıklarda da, Fustel de Coulanges'ın deyişiyle 'akrabalık bağları din tarafından belirlenmekte; bu ise agnatic (erkek soyuyla) akrabalığın cognatic (ana soyuyla) akrabalığa karşı üstünlük kazanmasına yol açmaktaydı. Bugünkü modern hukuk sistemlerinin hukuki akrabalığı doğal akrabalığa üstün tutmalarının bu üstünlük genellikle sosyal kullanımı ve yararı açısından savunulmaktaysa da, bu primitive anlayışın bir kalıntısı olduğu da düşünülebilir.

‘İlkel’ aile tipleri sayısız denecek kadar çoktur. Bunun nedeni 'ilkel' ailelerin kan yakınlığına veya evlilik yakınlıklarına bağlı olmayıp sayısız denecek kadar çok ve çeşitli myth’lere ve sosyal bağıntılara dayanmalarıdır.Bazın sosyologlar belirli toplumlar hakkındaki etnolojik bulgularından bazı genellemelere varmak istemişlerse de bu görüş bugün terkedilmiştir. Ortak ve efsanevi bir ataya (ancestor), toteme- bu bir sembol ve amblem olarak görülmektedir - dayanan ‘totem klanı’bazı Avustralya toplumlarında en saf biçimiyle ve bazılarında da melezleşmiş biçimiyle görülebilmekte, fakat diğer birçok toplumlarda bu görülememektedir. Bu bakımdan da, Durkheim’in izleyicilerinden çoğunun ‘totem klanına’ önem vermeleri boşa çıkmış; insanlığın ‘klanlardan imparatorluklara doğru bir gelişme geçirdiği' görüşünün doğru olmadığı anlaşılmıştır. Aynı şekilde, ailelerin 'halves' sistemleri veya fratriler sistemi ile bölündüğü de ispatlanamamıştır. Aile tipolojisine, çeşitli 'elementer akrabalık yapılarını' matematiksel sembollerle ifade eden Claude Levi-Strauss yeni boyutlar getirmiştir.

2. Modern aile konusundaki çalışmalar. Modern aile sosyolojisi ilk olarak, monografik yöntemi bulan ve özellikle ondokuzuncu yüzyılın ortalarında işçi sınıfı aile bütçesi üzerindeki çalışmaları sırasında çok sayıda aile incelemesi yapan Frederic Le Play
(1806-8 tarafından geliştirilmiştir. Le Play okulu daha sonraları sosyolojik araştırma ile sosyal reformculuğu birbirine karıştırmış ve ilk zamanlardaki bilimsel bakış açışını yitirmiştir.
Aile sosyolojisinin gelişmesi, genellikle, moral ve dinsel düşüncelerin etkisiyle geciktirilmiş; ayrıca, aile konusundaki a priori inanç ve anlayışların haklı kalınması veya kötü sayılan bazı değişmelere karşı mücadele verilmesi amacıyle yapılan bazı çalışmalar da bu gelişmeyi engellemiştir. Diğer yandan, ahlaki bakış açışını kullananların çalışmaları özelikle, boşanma oranlarının artışı ile ortaya çıkan aile 'çözülmesi' olgusu hakkında yapılan sosyolojik araştırmaların artmasına yol açmış; çocuk sayısındaki azalma ve 'büyük ailenin' zayıflaması sonunda zamanla 'temel aileye' varılmıştır. Sonunda, bu alanda da sosyoloji ile ahlakın birbirinden ayrılması gerçekleşmiştir: bugün, bir değer yargısı taşıyan 'çözülme' teriminin bile terki ve bunun yerine 'yeniden-örgütlenme' terimini kullanma eğilimi belirmiş bulunmaktadır. Günümüzde, aile sosyolojisi tam anlamıyla bir pozitif bilim niteliği kazanmıştır.(1)
Akraba
Türk kültürüne akraba sözcüğü Arapça karib (tür. yakın) sözcüğünün çoğul şekli olan akriba'dan gelmektedir. Türkçe ses uyumundan dolayı akraba şeklini almıştır. Arapça' da kurb sözü yakınlık anlamına gelmektedir. Türk kültürü içinde kullanılarak bir kavram haline gelen akraba sözcüğü, aynı zamanda antropoloji, sosyoloji, etnoloji gibi disiplinlerin önem verdiği konu olmuştur. Akraba kelimesi genel olarak, “kan ve evlilik yoluyla birbirine bağlı olan kimseler, hısım” olarak tanımlanmaktadır. Ancak hısım kavramına ayrıca deyinmek gerekir.
Akrabadan başka Arapça'dan Türkçe'ye geçen ve oldukça fazla kullanılan diğer bir kavram da hısımdır. Hısımlık, yakınlık, evlilik bağı ile olan yakınlık, soydaşlık, aralarında yakınlık bulunan kimseler anlamındadır Anadolu'nun bazı bölgelerinde akraba ve hısım aynı anlamda kullanılsa bile kan bağı olanlara akraba; aralarında kan bağı olmayanların evlilikleriyle oluşan, evlenen çocukların yakınlarına hısım dendiği bilinmektedir. Bazı akraba evliliklerinden dolayı taraflar biri birilerine "hem hısımız, hem akrabayız" demektedir. Bu ayrım evlilik öncesi ve sonrasında ailelerin birbirlerine göre konumlarına işaret eden ayırımdır.
Türkçe'nin erken dönemlerinde bu kavramı yakın, yağuk sözcükleri karşılamış görünmektedir. Aynı zamanda yakın; akraba için, zaman için ve yer için kullanılmaktadır. “Yekke yakın kelse / biligke yakın / özke yakın” bunlara birkaç örnek olarak verilmektedir. Yakınlık da bu sözden türemiştir. Türkçede başka kavram ve terimler de kullanılmıştır: bunlardan soy ve sop sözcüklerini içeren bir kavram olarak oguş aile ve akrabalığa işaret etmektedir. Türkçenin erken dönemlerini dikkate alan birinci el sözlüklerde (Kaşgarlı Mahmud, Divan'ü Lügat'it Türk) ve Türkçe etimoloji çalışanlarda (J. Nemeth, A.V. Gabain, A. Caferoğlu, G. Clauson) oymak (Moğolca ayimak ve urug da hatırlanabilir) kabile, boy, soy, akraba, nesil, aile olarak karşılanmaktadır.
Batı dillerinde akraba karşılığı kullanılan kavramlardan birisi olan relative (ing)/ relatif (fr) kavramı bu dillere Geç Dönem Latince'deki relatus/relativus sözcüğünden geçmiş. Bir yere, bir şeye dayanmak anlamındadır. Yakınlık, ilişki anlamında da kullanılan relation (ing) da örneğin Orta dönem İngilizce ve Fransızca'ya Latince'den relatio'dan gelmektedir.
İngilizce'de kullanılan ve köken olarak Orta Dönem İngilizce'ye (kin / kiu / kuu) ve Anglo-Saksonca'ya (cyuu / cyu / kin / kind) dayanan kin sözcüğü de aile, akraba, halk, doğumla veya evlilikle birbirine bağlı olanlar anlamındadır.7 Yakın ve akraba kavramları gündelik hayatta oldukça geniş bir kullanım alanına sahiptir. Uzaktan akraba, yakın akraba, akrabayı talukat, yakınım, soyum-sopum, amcam-dayıcam gibi belirlemelerin hepsi geniş anlamda sosyolojik ve antropolojik birliğe işaret etmektedir. Akraba kavramının incelenmesi sosyal bilimlerin tümü için önemli bir araştırma konusu olmuş, bu kavramın farklı kültürlerde tarif edici ve tasnif edici özelliklerinden hareket ile aile ve evlilik olgularına/kurumlarına çeşitli yaklaşımlar sağlanmıştır.
Akraba Evliliği
Akraba evliliği, olgusu, tıp bilimlerindeki çalışmaların ilerlemesiyle birlikte, toplumun gündeminde daha çok ilgilenilen bir konudur. Akraba evliliği, aslında, kökleri tarihte olan olgu olduğu için kültürel hayattaki görünümleri dilde, edebiyatta, halk biliminde oldukça yaygındır. Beşeri bilimlerin konuları, yapıları nedeniyle, diğer bilimlerin ve teknolojilerin konularıyla ortak alanlar oluşturabilmekte, yeni disiplinler ortaya çıkmaktadır. Akraba evliliği bağlamında da durum böyle bir görünüm sergilemekte, tıp sosyolojisi, tıp antropolojisi gibi alanlar şekillenmektedir. Tıp bilimleri, akraba evliliğinin sakıncalarına deyinse de, Türkiye’de ve diğer bazı kültürlerde akraba evliliğinin uzunca bir süre daha geçerli olacağını hesaba katmak gerekir. (2)
Akraba evliliği doğrudan “akraba”, “aile” olguları ile ilgilidir, bu konulardaki tanımlar, yaklaşım biçimleri dil dünyası zenginliği ile bilimsel akıl yürütmelere ve açıklamalara olanak vermektir.
Bazı kuramcılara göre evlilik ve aile kurumları, daha geniş olan akrabalık sisteminin birer parçası ve görüntüsüdürler. Sistemin anahtarı, akrabalık sözcüklerinde saklıdır. Akrabalık sözcüklerini bir yana bırakarak evlilik ve aileyi incelemek, olanak dışı değilse de zordur. Buna karşılık akrabalık sistemi, çözümlenince, evlilik ve aile sistemleri çok kolaylıkla açıklanabilmektedir.
Aile ile ilgili tanımlarda ön plana çıkan belli başlı unsurlar; cinsel ilişki; bu ilişkinin biyolojik, sosyolojik, dini, hukuki/kanuni /meşruiyeti; bu ilişkiden doğan ve geçen kan bağı ile bağlı kuşaklar; bu kuşaklar ve aile üyeleri arasındaki toplumsal ilişkilerde süreklilik ve bunun gereği olan toplumsallaşma ve meşrulaştırma süreçleri. Bunlara ek olarak ailenin kurulmasına öncülük eden ve ailenin sürekliliği sırasında etkili olan evlilik süreçleri de aile kavramının tanımında dikkate alınmalıdır.
“Bu bağlamda aile tanımları yapılırken aileyi oluşturan temel unsurlar dikkate alınmıştır. Aile, kuşak ilişkilerine göre ana, baba ve çocuktan meydana gelen bir gruptur .Eşlerin cinsel ilişkisine dayalı, çocuk sahibi olma ve bu çocukları yetiştirme özellikleri gösteren bir gruptur. Aile en az iki neslin bir arada bulunduğu, kan bağı ile karakterize edilen küçük bir sosyal örgüttür. Aile ana, baba, çocuklar ve tarafların kan akrabalarından (aile biçiminin gereğine göre) meydana gelmiş ekonomik ve toplumsal bir birliktir”.
“Güvenç (1972) toplumun evrimini ailenin evrimine bağlayan evrim teorilerinin bugün geçerliliğini tümüyle yitirmiş olduğunu, akrabalık sistemlerinin modern toplumlar içerisindeki yeri ve önemi üzerinde yapılmış sosyolojik araştırmaların, belki de bu teorinin tersinin daha da doğru olabileceğini gösterdiğini belirtir. Buradan giderek ailenin topluma değil, toplumun aileye ve akrabalık sistemlerine biçim verdiği söylenebilir. Yine aynı şekilde toplum akraba evliliklerinin de yapılıp yapılmamasında etkilidir”.
Akraba Evliliği İle Kurulan Aile
Akraba evliliği yoluyla kurulan aile olgusunun birincil belirleyicisi eşler ve onların ataları arasında kan bağının olmasıdır (kardeş çocukları, kardeş torunları). Sosyolojik ve antropolojik yönden “akrabadan evlenmek” gündelik dil kullanımında geniş aile olgusunu ve geniş aile tipini hatırlatır durumda olabilmektedir. Bir ölçüye kadar bazı yörelerde devam eden, boy, sülale, aşiret ve kabileye bağlığı da çağrıştırmaktadır. Akrabadan evlenenlerin kardeş çocuğu ve kardeş torunu olanları dışındaki uzaktan akrabalar birinci ve ikinci dereceden “akraba evliliği” kapsamına girse de bunlar arasında kanbağının olması önemlidir. Eski zamanlardan beri oldukça işlevsel olan atalar ruhu, grup dayanışması, aileler birliği gibi dini, tarihi, mitolojik ve beşeri fenomenlerin kendini sürekli kıldığı önemli kültür dinamikleri hem işlevselliklerinden hem de psikolojik etkilerinden dolayı yaşayagelmektedir. Akraba evliliğinin geleneksel, töresel ve örfi nitelikli kültürel boyutları da vardır. Ailelerin içlerine yabancı sokmak istememeleri, akrabalık ruhunun, dayanışmasının dışarıdan birinin etkisi ile bozulacağı inancı, üretim ve mülkiyet potansiyelinin akraba dışı insanlar tarafından parçalanmaması, geleneksel otoriteye uyum ve bu yolla maddi, manevi birikimlerin varlığının ve geleceğinin güvence altına alınması akraba evliliği olgusunun temel kurumlaşma dayanakları olarak dikkate alınabilir.
Beşeri Bilimlerinden Tıp Bilimlerine Akraba Evliliği
Genetik, biyoloji, veterinerlik ve diğer tıp bilimlerinin kaydettiği gelişmeler sonucu, belirli bir oranda hastalıklı çocukların doğumuna neden olmasıyla, akraba evliliği kültür bilimlerinde olduğu kadar genetik ve tıp sosyolojisinin de konusu olmuştur. Ancak konunun bu şekilde gündeme gelmesi akraba evliliği ile hastalıklı çocuk doğumları arasında bazen de aşırıya giden bir ilişki olduğu kanısı uyandırmaktadır. Bir yanda, doğumdan itibaren görülen tüm rahatsızlıkların, (oluşum/şekil bozuklukları, genetik rahatsızlıklar gibi) nedeni, böyle olmasa da bir slogan gibi kolayca, akraba evliliğine bağlanabilirken diğer yanda bazı rahatsızlıklar doğrudan akraba evliliğinden kaynaklansa da bu durum bazı ailelerce ve kesimlerce kabullenilmemektedir. Bu iki kanaatin yerli yersiz veya eksik bilgi ve spekülasyonlardan dolayı yaygınlık kazanması toplumun bu konuda sağlıklı bilgi sahibi olmasını engellemektedir. Akraba evliliği konusunda halkın bilgilendirilmesi bir tür yetişkin eğitimi olarak da düşünülmelidir.
Akraba evliliği ile ilgili çeşitli araştırmalarda, ulaşılan ailelerden alınan bilgiler bir rahatsızlık durumu ortaya koyuyorsa, konunun tıp sosyolojisinden uzak olmadığını düşünmek gerekmektedir. Kültür bilimleri açısından yapılan çalışmalar hangi düzeyde olur isi olsun, akraba evliliği olgusu, daha çok rahatsızlıkları olan çocukların doğumu ile akraba evliliği arasında bir ilişki kurulması nedeniyle tıbbi bakımdan halkın daha çok dikkatini çekmiştir. Böylece hem bilginin kaynağı ve niteliği (epistemoloji) açısından hem de konuya yaklaşım (yöntem) açısından disiplinler arası yaklaşımın zorunluluğu su yüzüne çıkmıştır. Aile sosyolojisi ile tıp sosyolojisinin ayrıştığı ama birbirinden de kopuk olmadığı bir kavşağa gelinmektedir.
1-Akraba evliliğini etkileyen nedenler ve bunun kurumlaşma süreçleri,
2- Akraba evliliğinin sonucu olarak muhtemelen ortaya çıkan rahatsızlıklar ve tıp bilimlerinin tanı ve sağaltım (teşhis ve tedavi) süreçleri.
3- Disiplinler arası yaklaşım açısından ise tıbbi bir olguya sosyolojik yaklaşım ve/ya sosyolojik bir olgunun muhtemel tıbbi sonuçları.
Son yıllarda tıp sosyolojisi alanındaki çalışmalar dikkati çekmekte yeni yeni konular gündeme gelmektedir. Bazı çalışmalarda tıp sosyolojisi bir organizasyon sosyolojisi gibi düşünülse de, tıp-kültür bağlamı hak ettiği yeri almalıdır. Akraba evliliği konusu da bu açıdan bakılması gereken konulardan birisi olma durumundadır.
Ensest / Fücür
İnsanlık tarihi, aile içi evlenme geleneği olan ensesti/fücürü önemli ölçüde geride bırakmıştır. Ancak bu çağda bazı kabilelerde gelenek olarak görülmektedir. Dünya genelinde de hemen hemen hukuken yasaktır. Bir suç ve sapma davranışı olarak çağcıl (modern) toplumlarda örneklerine rastlansa da, konunun niteliği bakımından nesnel bilgiye ulaşılması güçtür.
Akraba evliliğinin tarihine ilişkin birincil kaynaklar bu makalenin konusu olarak doğrudan incelenmemiş, Çok kısa olarak ikinci elden bazı incelemelere itibar edilmiştir. Kabile dışından, aile dışından evlilik (exogami), aile tarihi açısından önemli bir olgudur. Ancak, tarihin bazı dönemlerinde kültürlerin akraba evliliğine imkan vermiş olması mümkün görünmektedir. Buna ilişkin bilgiler çok net olmamakla beraber, bazı çalışmalarda, akraba evliliğinin bugün için hemen hemen resmen uygulanmayan şekli olan ensest/fücür örneklerine deyinilmektedir. Özellikle, Eski Mısır’da Firavun sülalelerinde görülen baba-kız, anne-oğul, kız kardeş-erkek kardeş evlilikleri dikkat çekici örneklerdir. Böyle bir ensest evliliğin nedeni olarak, hanedana dışarıdan girecek kimselerin saltanatı yıkmasını önlemek gösterilmektedir. Bugünkü Peru’nun eski sakinleri olan İnkaların da akraba evliliği yaptığına deyinilmektedir. Eski dönemlerdeki bütün kültürleri kapsayacak genel bir yargıda bulunmak mümkün değildir. Çünkü bugün için birbiriyle çelişir görünen farklı bilgilere rastlanmaktadır.
"Akraba evlilikleri, tarihin çok eski devirlerinden beri yapılagelmektedir ve bu tip evlilikler için toplumların çok değişik değer yargıları vardır. Etnografik araştırmalar hısımlıkla ilgili evlenme engelleri konusunda ilginç verileri kapsamaktadır. Totem sisteminde akrabalıkları pek uzak olsa bile bir erkeğin annesinin totemine mensup kadınlarla evlenmesi yasak olduğu halde, Meksika'nın Sierra Madre bölgesinde baba kız evlenmeleri oldukça sık ve büyük çoğunlukla ekonomik nedenlerle yapılmakta idi. Aynı kabileden bir kızla evlenmeyi büyük bir dehşetle karşılayan Khondlar tehlikeyi önlemek için kız çocuklarını öldürürlerdi. Veddahlar ise erkeğin ablasıyla evlenmesini suç saydıkları halde, kendisinden küçük kız kardeşi ile evlenmesini hoşgörürlerdi. Güney Avustralya kabilelerinde bir erkeğin annesi, kız kardeşi, birinci ve ikinci dereceden kuzenleri ile cinsel ilişkisi yasak olduğu halde, Java'daki Kalonglar arasında ana-oğul evlenmelerinin uğur getirdiğine inanılırdı. Bali'nin soylu ailelerinde ise farklı cinsten ikiz kardeşlerin ana rahminde birleştiği sanıldığından, evlenmeleri mümkündü. Doğu Afrika'daki Teita ahalisi de kendi anne ve kız kardeşleri ile tamamen ekonomik nedenlerle evleniyorlardı. Eski Mısır ve İnkalarda soyun asaletinin devamı için kardeş-kardeş evlilikleri sık yapılırdı. Mısır'da bu o derece abartılmıştı ki prenseslerin asil kanı tahtın varislerinden başkalarına geçirmeleri kesinlikle yasaktı. II.Ramses'in kendi kızı ile evlendiğini gösteren kanıtlar vardır. Tarihin zekası ile tanıdığı Kleopatra da bir baba-kız evlenmesinden doğmuştu."
Semavi dinlerin ortaya çıkması ve yaygınlaşmasıyla ensest/ fücür evlilik ayetler ile (Tevrat: Leviler Suresi ve Ku'ran: Nisa Suresi) yasaklanmıştır. Ancak akraba evliliğine ilişkin bir yasak yoktur. “Çeşitli dinlerde akraba evlilikleri ile ilgili kurallar getirilmiştir. Çağcıl devletlerin medeni hukuklarını geniş ölçüde etkilemiş bulunan iki büyük din Müslümanlık ve Hıristiyanlık, evlenme engelleri arasında yakın hısımlığa büyük önem verirler. Ortodoks Kilisesi hukuku prensip olarak yedinci dereceye kadar kan hısımları arasında evlenmeye izin vermez. Katoliklerde ikinci derece kuzen evlilikleri özel bir izne bağlıdır.”
Akraba Evliliğinin Tarihi Görünümlerinden Bazı Örnekler
Bu yazının içeriği, semavi olmayan dinlere mensup kültürlerin erken dönemlerinde akraba evliliğinin olup olmadığına ilişkin bir yargıda bulunacak verilere sahip değildir. Ancak Japon Medeni Yasası'nın akraba evliliğini yasaklaması, daha önceleri bu tür evliliklerin olduğuna ve bazı sakıncalarının görüldüğüne işaret etmesi bakımından anlamlıdır.
İbn Haldun’un toplumsal tarih niteliğindeki Mukaddime adlı eserinde el-asabiye bağı önemle vurgulanmaktadır. Bu kavramın akraba evliliğini kapsaması normaldir. İbn Haldun kent hayatının (umran) ilerleyen dönemlerinde “el-asabiye”nin dayanışma ruhunun zayıfladığını ve uygarlıkların çöktüğünü belirtmektedir. İslam düşünürü olarak, onun kültür çevresi 14-15. yüzyıl Endülüs ve Kuzey Afrikadır. Ancak belirlemeleri bakımından dünya genelinde beşeri bilimler açısından kabul gören bir ünü vardır. Konu geçmiş ile bugünü bağlayacak daha ayrıntılı çalışmalara muhtaçtır. Güncel verilerde Arap kültüründe akraba evliliğinin yüksek olduğu bilinmektedir. Bu konuyla ilgili olarak Hz Muhammed’in amcasının oğlu Hz.Ali ile kızı Hz. Fatima’nın akraba evliliği yapmış olmalarının bir sünnet-i seniyye teşkil edip etmediği de dikkate değer bir yön olarak akılda tutulmalıdır.
Türk kültürünün İslam öncesi döneminin akraba evliliği açısından farklı coğrafyalarda ve farklı kültür ortamları ile etkileşimde nasıl bir durum gösterdiğinin ayrıntılı olarak tespit edilmesi başlı başına bir konudur. Türk kültür tarihi ile ilgili çalışmalarda bir kabile ve boy anlayışının geçerli olduğu bilinmektedir. Örneğin kavimden devlete geçişte İbn Haldun’un ifadesiyle “el-asabiye” benzer bir duygusunun önemini inkar etmek mümkün değildir. Kut (kutsallık), küç (yönetim gücü) ve ülük (toplumsal düzeyde üretim ve paylaşım süreçleri) Türk tarihinin toplumsal yapı ve yönetim anlayışının belli başlı göstergeleri olarak belirtilmektedir. Uruk /boy/ güçlü olmalıdır. Ancak akraba evliliğinin bugünkü anlamda geçerli olup olmadığının ortaya konulması başlı başına bir çalışma olarak düşünülmelidir. Mete Hanı’ın amcasının kızıyla evlenmesi bir örnek olarak verilebilir.
İslamiyet öncesi Türk tarihinin genel olarak Arap kültür çevresinden farklılıklar gösterdiği bazı kaynaklarda belirtilmektedir. Ancak İslamiyet’in kabuluyle bu iki kültür çevresi önemli düzeyde bir etkileşime girmiş, hemen hemen Türk tarihinin İslami dönemi inceleme ve araştırmalarda ön koşuna çıkmıştır. İslamiyet’in kabulünden sonra da geniş bir coğrafyada akraba evliliğinin incelenmesi ilgilenilmeye değer bir konu olmalıdır. Türk Dünyası’nın yayıldığı geniş coğrafyadaki kültürel etkileşimlerin ve uzun yıllarını egemenliği altında geçirdiği yönetim, ideoloji ve dünya görüşünün akraba evliliği yapma anlayışını nasıl etkilediği konusu da dikkate değerdir. Hem Türk coğrafyasında hem İslam coğrafyasında bugün kendini gösteren akraba evliliği olgusunun değişik çalışmalar ile ayrıntılı bir incelemeye tabi tutulması dünya genelinde bu konunun anlaşılmasında önemli bir yer edecektir.
Güncel araştırma verileri, özellikle Anadolu’da, dikkate değer oranda akraba evliliğine işaret etmektedir. İlk bakışta Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerindeki evlilik oranının yüksekliği, kentleşme, eğitim ve refah düzeyinin düşük olması ile açıklanabilse de Anadolu’nun geneliyle karşılaştırıldığında bu oran yüksekliğinin daha çok kültürel nedenli olduğu izlenimi doğmaktadır. Anadolu Türk kültürünün İslam öncesi döneminin akraba evliliği açısından farklı coğrafyalarda ve farklı kültür ortamları ile etkileşimde nasıl bir durum gösterdiğinin ayrıntılı olarak tespit edilmesi başlı başına bir konudur.
Günümüz Toplumlarında Akraba Evliliğine İlişkin Notlar
Akraba evliliği ana ve baba yönünde iki ana gelişme şekli göstermektedir. Ancak yaygın olarak baba soyu gelişmesi (amca oğlu-amca kızı ve amca oğlu-hala kızı) etkilidir. Kentleşmenin gittikçe artması ana yönünde gelişen akraba evliliği örneği verebilmektedir.
“Akraba evliliğinin en fazla rastlanan biçimi olan amca kızı-amca oğlu evliliğine ilişkin olarak araştırma sonuçlarına dayalı farklı görüşler bulunmaktadır. Barth (1954) amca kızı evliliğinin, soy sop dayanışmasını (solidarity) sağlayıcı bir rol oynamakta olduğu görüşündedir. Rosenfeld (1958) amca kızı evliliğinin mal-mülkün akrabalık grubu içinde kalmasını sağladığını savunmaktadır. Murphy ve Kasdan (1959)'a göre amca kızı evliliği babasoyunun doğal bölünme sürecinin engellemektedir. Patai (1959)'ye göre amca kızı evliliği babayanı mirası kendi içinde muhafaza etmekte,savunma gücünü kuvvetlendirmekte,hane halkı yapısının kararlılığını(stability) sağlamakta ve eşlerin statülerinin eşitliğini pekiştirmektedir. Yine Cuisenier (1962) için amca kızı evliliği eş seçimindeki seçenekler dizisinde alternatiflerle simgelenen yapının en önemli ifadesidir. Khuri (1970) amca kızı evliliğinin uyumlu aile ilişkilerine katkıda bulunduğunu belirtmektedir. Hilal (1970)'e göre amca kızı evliliği içinde kadın eş olarak güvence (namus açısından) altındadır. Pastner'e (1979) göre de evlilik örüntüleri ile üretim tarzı ve siyasi yol arasındaki ilişki iki farklı evlilik stratejisini ortaya çıkarır. Bunlardan birincisi siyasi görevlerin ve toprak sahipliğinin yararına olan evlilik yatırımı babayanındaki akrabaların dağılımını engellemektedir. İkincisinde de akrabalık organizasyonunda iki yandanlığı ve kardeş birliğinin önemini yansıtmaktadır.
Batı toplumlarında akraba evliliğinin bisikletin ve otomobilin icadıyla azaldığı belirtilirken, akraba evliliğinin azalmasında en önemli etken kent nüfusunun ister istemez ortaya koyduğu tesadüfi nüfus yapısıdır. Sanayi toplumunun ve buna bağlı olarak kentleşmenin değişik bölgelerden insanları bir araya getirmesi akraba evliliklerinin azalmasına neden olarak gösterilmektedir. Örneğin ABD’nin karışık ve hareket halindeki halkı onbinde sekiz (0.008) kardeş çocuğu evliliği ile yeni akıma iyi bir örnektir. Bu tür evliliklere Utah eyaletinde 1870’te %1, 1890’da %0.25, 1910’da %0.1 oranında rastlanmaktaydı. Günümüzde ise yok gibidir. Fransa’da Loire-et-Cher’de bu oranlar 1918’de %6, 1932’de %3 ve 1952’de %1 idi.26 Anthony Smith bazı ülkelerde kardeş çocuğu ile evlenme oranlarını şöyle vermektedir:
Akraba evliliği oranları köylerden kente, doğudan batıya geldikçe azalmaktadır.
Türkiye’de Akraba Evliliği Hakkında Bazı Belirlemeler
Akraba evliliklerinin oranı endüstrileşmiş Batı toplumlarında çok düşük olmasına rağmen, Türkiye akraba evliliğinin yüksek olduğu ülkeler (bazı Asya ülkeleri ve İslam ülkeleri) arasındadır. Tercihli amca kızı evliliği Orta-Doğu ülkeleri ile birlikte Türkiye’de de görülmektedir. Türkiye’de akraba evliliklerinde başı kardeş çocukları evliliği çekmektedir.
Türkiye'de akraba evliliklerine ilişkin ülke çapındaki veriler, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından 1968'den bu yana beş yıllık aralarla düzenli olarak yapılan demografik araştırmalardan elde edilmektedir. 1968 Türkiye'de Aile Yapısı ve Nüfus Sorunları Araştırması sonuçlarına göre Türkiye’de evli çiftlerin yaklaşık olarak üçte birinin (%29) birbirleriyle yakın akraba oldukları görülmektedir.
Atalay’ın (1981) çalışmasında geniş ailede akraba evlilikleri oranı yadsınmayacak kadar yüksektir. Çekirdek ailelerde evli çiftlerin yüzde 17’si birbirleriyle akraba iken, geniş ailede bu oran yüzde 83’e çıkmaktadır. Kocası amcasının oğlu olanların yüzde 79.6’sı, kocası dayısının, halasının, teyzesinin oğlu olanların yüzde 84.6’sı geniş ailede yaşamaktadır. Çekirdek ailede yaşayanlardan ise, kocası amcasının oğlu olanlar yüzde 20, halasının, dayısının, teyzesinin oğlu olanlar ise yüzde 15 oranındadır. Birinci derecede yakın kan akrabaları ile evlenme, geniş ailede yaşayanlarda en fazla görülmesine karşın, uzak kan akrabaları ile evlenme de en fazla çekirdek ailede yaşayanlarda görülmektedir. Çekirdek ailelerde kocası ile çeşitli derecelerde akraba olanların oranı, geniş aileye oranla oldukça düşüktür. Geniş aile biçiminde akraba evliliği oldukça pekişmiştir. Geniş ailede akraba evliliklerinin yüksek olması, toprağın miras yolu ile bölünmesini önlemek veya aynı nedenle birleştirilmesini sağlamak, ailedeki bütünlüğü korumak, asillik ve rençberlik özelliklerini pekiştirmek gibi nedenlere bağlanabilir.
Şaylı çeşitli gruplarda yaptığı araştırmalar sonucunda akraba evliliği sıklığının %24-33 oranları arasında değiştiğini bulmuştur. Başaran'ın Diyarbakır'da yaptığı çalışmalarda, merkezde %34 oranında olan akraba evliliği sıklığı, köylerde %40'a çıkmaktadır. Kalyoncu, Silivri'nin Fener köyünde akraba evliliği sıklığını %1, Rize'nin Maden köyünde %47 olarak bulmuştur. Ankara Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde ard arda doğan 10.000 yeni doğanda yapılan bir çalışmada da akraba evliliği sıklığı %21 olarak bulunmuştur.
Periyodik olarak yapılan nüfus ve sağlık araştırmalarına göre oldukça hızlı ekonomik, etmektedir. Akraba evliliği hem kadın hem de erkeğin eğitim düzeylerinin yüksek olduğu, Türkiye'nin gelişmiş yörelerinde yetişen ve bu yörelerde yaşayan ve kent kökenli gruplar arasında düşük düzeylere inmekte, ancak geri kalan nüfus gruplarında yaygın bir uygulama olarak varlığını sürdürmektedir. Türkiye'de doğurgan yaştaki her dört kadından birinin eşiyle akraba olması, bu kadınların önemli bir bölümünün de başlık parası alınan, imam nikahı kıyılan, geniş aile içinde yaşayan ve evliliği ailesi tarafından kararlaştırılan kadınlar olması, Türkiye'de yalnızca akraba evliliği bakımından değil, evliliğin kuruluşuna ilişkin diğer özellikler bakımından da gelenekleri sürdüren ve belki de toplumsal modernleşme ile büyük oranda uyum sorunları yaşayan büyük bir kitlenin varlığına işaret etmektedir.
Gerek (anadil ile yaklaşık olarak belirlenen) etnik köken, gerekse bireylerin yetiştiği yörelere göre akraba evliliği oranlarında önemli farklılıklar bulunması, akraba evliliklerinin nedenleri arasında yöresel/kültürel geleneklerin önemli bir yer tuttuğuna işaret etmektedir.
Geleneksel yapı ve toprağa bağımlılık, kan yakını evliliklerin sayısını arttırmıştır. Eğitim ve yaşam düzeyi yükseldikçe akraba evliliklerinin sıklığında da azalmalar gözlenmektedir. Sosyo-ekonomik gelişme, şehirleşme, endüstrileşme ve eğitim düzeyinin yükselmesi ile ailenin kuruluşundaki birçok gelenekler ortadan kalktıkça akraba evliliği sıklığında azalmalar görüleceği kuşkusuzdur.
Semavi Din Metinlerinde Evlenmeleri Uygun Görülmeyenler
Yeryüzünde pek çok dinin varlığından sözetmek mümkündür. Dinler bazı özelliklerine göre belirli öbeklere ayrılmaktadır. Önemli din öbeklerinden birisi Semavi Dinler, İbrahimi Dinler, Kitabi Dinler veya Tek Tanrılı Dinler olarak adlandıran ve Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlıktan oluşan din öbeğidir. Semavi dinler dışındaki tüm dinlerin evlilik ve akraba anlayışlarının bir dökümünü yapabilmek hemen hemen güçtür. Ancak, uzun yıllardan beri akrabalık ve evlilik konusunda çalışan araştırmacıların bir kısmı inceledikleri ilkel toplumlar yoluyla bazı Doğacı (Naturist) ve Ruhçu (Spritualist) din anlayışlarının telakkilerini yansıtmışlardır.
Budizm, Brahmancılık, Şintoizm, Hinduizm gibi semavi olmayan daha gelişmiş dinlerin de toplumsal hayatı düzenleyen kurallarının olduğu kesindir. İngiltere'de yapılan akraba evliliği ile ilgili bazı çalışmaların Hindistan örneklemi kullanması bu bölgedeki dinlere mensup aileler arasında da akraba evliliğinin görülmesinin bir işaretidir. Japonya'da medeni kanunun akraba evliliğini yasaklaması daha önce bu ülkede yaşayan dinlere mensup ailelerin akraba evliliği yaptığına işaret etmektedir.
Türkiye nüfusunun hemen hemen tamamı Semavi dinlerden İslam dinine mensuptur. Genel nüfusa oranları az olsa da Müslümanlık dışında kalan nüfusun Musevi ve Hıristiyan olan kesimi de Semavi din anlayışındadır. Tarihin eski zamanlarından beri kültürün oluşumunda etkili olan bu dinlerin akraba evliliğine ilişkin emirleri doğrudan akraba evliliği kavramından hareketle değildir. Bu dinlerin evlilikte birinci derecede üzerinde durdukları konu kimler ile evlilik yapılmayacağını belirtmek şeklindedir. Yani, bu dinler evlenilmesi günah olan yakın akrabaları belirtmektedir. Yapılması yasaklanan ensest/fücür olacak ilişkinin sınırlarını belirtmektedir.
Uzun zamandan beri dünyanın değişik yörelerinde yapılan akrabalık ve evlilik araştırmaları da, bir iki örnek dışında, çok genel olarak ve önemli ölçüde ensestin/fücürün kabul görmediğini göstermektedir. Semavi dinlerin de evlilik yapmayı ve cinsel ilişkide bulunmayı yasakladığı akrabalar, tüm dünyada ensestin/fücürün kapsamını hemen hemen belirlemiştir.
Kuran'ı Kerim'de “() Geçmişte olanlar hariç, artık babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin. Çünkü bu edepsizliktir, (Allah'ın) hısm(ı)dır ve iğrenç bir yoldur. Size (şunlarla evlenmeniz) haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız, karılarınızın anaları, birleştiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız- eğer onlarla henüz birleşmemişseniz, (kızlarını almaktan ötürü) üzerinize günah yoktur- kendi sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları ve iki kız kardeşi bir arada almanız. Ancak geçmişte olanlar hariç. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir."
Bu ayetten anlaşılan şu ki kardeş çocuklarının ve kardeş torunlarının evliliği olarak kavramlaştırılan birinci dereceden ve ikinci dereceden akraba evliliği İslam dinince yasaklanmamıştır. Hatta, Hz. Muhammed'in kızı olan Hz. Fatima Hz. Muhammed'in amcasının oğlu olan dördüncü halife Hz. Ali ile evlenmiştir. Hz. Muhammed'in sünnetlerini uygulamada ve Ehl-i Beyt'e saygı göstermede çaba sarf eden İslam Dünyası'nın akraba evliliği konusunda böyle bir bilinçle hareket ettiği düşünülebilir.
Akraba Evliliğinin Kültürel Nedenleri-Ankara Örneği çalışmasında anket uygulanan kişilerin bir kısmı akraba evliliği ile din arasında bir bağıntı kursa da tamamen dini bir nedenle akraba evliliği yapılmadığı dikkat çekmektedir. Belki ileride yapılacak bir çalışmada böyle bir hipotezden hareket edilebilir. Bu çalışmada akraba evliliğine İslam dininin bakışı konusunda araştırma kapsamındaki kadınların ve erkeklerin yarıdan fazlasının (%55 ve %60) görüşü akraba evliliğinin din tarafından desteklendiği yönündedir.
#1 - Ocak 27 2007, 22:31:22
« Son Düzenleme: Ağustos 25 2010, 21:47:52 Gönderen: salih »

Yazı çok uzun , dürüst olmak istiyorum , okumadım tamamını , hatta tek satırını bile  (6)
Neyse ben sadece ne olursa olsun yakın da olsa , uzak da olsa akraba evliliğini onaylamadığımı , sapıklık olarak gördüğümü söylemek istedim.
Mesela amcasının kızını alan bir adam kendi kızınada aynı işi yapabilir.
O yüzden iğrenç diyor ve gidiyorum.
#2 - Haziran 26 2008, 04:34:52
 Aşktan yana kapıyorum kalbimi ,
Sevmek bana göre değil!
Kalbimi kilitliyorum sandığıma , mantığıma merhaba.. :artis
Elif'im :bite

fortune

ben de dürüst olaraktan bir kaç kelime okudum. ansiklopedi gibi.

ben pek evlilik konularına girmiyeyim. dileyen diledigiyle mutlu bir evlilik yapsın derim yalnızca.
#3 - Haziran 27 2008, 00:02:20

sevmem akraba evliliğini
#4 - Haziran 27 2008, 00:08:53
İmza kural dışı.

Sosyal hayatın olmaması malesef insanın ufkunun dar olması ve eğitimsizlik başlıca nedenleri gibi gözüküyor. Kabile psikolojisi.
#5 - Eylül 08 2009, 20:02:14
Özlemişim buraları =)

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.