Alternatifim Cafe

"9.69", Askerlik, Yoksulluk Üzerine

Discussion started on Rap - HipHop

Arkadaşlarım, hatırşinas insanlar. Aranızda daha önce Efor Damat Tween Sarar gibi markaların vitrinlerinde gördüğümüz o jilet gibi takım elbiselerden yahut buram buram kokulu asker postallarından giyeniniz oldu mu? Giyip de kendinizi Roger Federer, ne bilim Chuck Norris gibi hissedebildiniz mi bari?
Bunlar daha düne kadar benden elli ışık yılı uzak tefekkürlerdi.

Üç gecedir rüyama kurt inmiş gibi, sabah iki gözümden birine kan oturmuş halde uyanıyorum.
Son hatırlayabildiğim rüya şöyle gelişiyor; lacivert İtalyan kesim suitimin altına uzun bağcıklı askeri postallarımı, jübileli emektar futbolcu Galatasaraylı Suat'ın kramponlarını bağladığı şekilde tabanından iki tur dolayıp öyle düğümlüyorum ve özel bir şirkette işe alınmak üzere mülakata yollanıyorum. Lisedeyken her sabah beni kapımın önünden okul için almaya gelen beyaz renk Pejo minibüs, yıllar sonra bu kez mülakat için tin tin geliyor. Servis şoförü Mustafa Abim hiç değişmemiş. Belli ki bu Mustafa Abim benden vazgeçemiyor.. Her zaman, "hizmet için varım" derdi. Onunla kuzular gibi meleştiğimiz, benim sürekli sorduğum, onunsa sürekli anlattığı bitmek bilmez erotik muhabbetleri anımsıyorum. Tam o esnada kafama dipçik yemiş gibi irkilerek gözlerimi açıyorum. Biran lisenin sabah kokusunu, serviste kalan şarkıları ve Mustafa abimi ne çok özlediğimi farkediyorum.

Nisanda askerim. Artık kara baruttan balistik çukuruna terfi etmişim, olayın membağına inmişim, goril gibi heyecanlıyım. Fena halde asabiyim.
İhtiyatını sevdiğim annemle ablam dışarı her çıkışında eve bir çift yeşil atlet, bir tekli de yeşil don getiriyor. Kırk defa "şunları bana göstermeden eve sokun" dedim, dinletemedim.. "oğlum bak! giy bakim bi dene oluyo mu." Sanki ortaokullu kıza mus çorap beğendiriyorlar. Boyuna asılan para kesesi, tırnak makası, ayakkabı boyası, iğne, iplik, permatik, traş köpüğü, kan taşı, deodorant, çorap, tek kullanımlık demirbaşlar, envai çeşit malzeme.
Oldu olacak silahımı da kendim götürseydim.

Evdekiler sayesinde benim askerliğe hazırlık dönemim, askerlik dönemimden uzun sürdü. Bir okunmadık mevlütüm kaldı.

Tek başına bunlarla ilgisi yok fakat, her dakika artan bir trendde sıradan rutin durumlara bile anormal duygusal reaksiyonlar vermeye başladım.
İki yıldır devam eden kavurucu işsizlik, babasız büyümenin, evin tek oğlu olmanın başa getirdiği talihsizlik, ailevi sorumluluklar, bireysel hesaplar, "gelecekte ne olur ki" kaygısı, seneye hangi firma yüzüme bakar endişesi, bekleyen haklı düet trackler, bekleyen haklı albüm, bekleyen haklı sevgili
ve hali hazırda bekleyen vatani vazife bilmeceleri arasında akli dengem ezilip iflas etti.
Bilincim iyice sersemledi, mideme mideme vuran şu kesif, iftarlık atmosfer..
Üstüne şeffaf, şovşakça şikayetler.
Hayal kırıklıkları. Hayal kırıklıkları bir erkeğin en çok gururunu söküp götürür..
Labirentte bong yapan fare gibiyim.
Mike Tyson'ın ringlerdeki son demlerindeyim.
Bir de tüm bunları hangi kamu kuruluşuna dilekçe olarak versem beni öperler pısırıklığıyla yaldızlanmış anlamsız, ürkütücü boşvermişlik.
Artık ev ahalisi uyuduğunda balkona çay sigara içmek için çıkıp kendimi bağıra çağıra konuşurken buluyorum. son bir aydır
moral sıfır hayattan zevk alma sıfır
libido sıfır, içimden gelmiyor baba sıfır.
olimpiyat halkaları gibi hayatım iç içe geçmiş sıfırlardan ibaret, sıffır sıffır sıffır.


Zenginlerin zengin olabilmeyi idare edebildiği gibi ben de yıllarca yoksulluğu idare ettim. Gel gör ki bugün, paravan hakikatin dünyevi özetine en nihayetinde, karaya oturan büyük yük gemileri misali sürte sürte sabitleniyorsunuz.
Bu şey bütün yaşamınızın totalde karşınıza getirip koyduğu, görünürdeki en büyük sorun oluveriyor : Parasızlık.
Yoksul yaşamayı hiçbir zaman aşırı biçimde önemsemedim. Cebimde ufakta olsa arkadaşlarıma yetebilecek meblağ, yoksulluğun hafifletici sebebini teşkil etti.
Beni asıl bilendırlardan geçirip ruhumu kırk ninja öfkesine, kalbimiyse fışkıran petrol yataklarına çeviren şey parasızlık oldu. Kesinlikle yoksulluk değildi. Kimseye belli de edemedim.

Belki günün birinde ben de medya patronlarının yağlı kıçlarını badem yağıyla sıvazlama departmanına geçerim.
Belki günün birinde ben de müzik dünyasında sizin deyiminizle ovırgırant olurum. hah ?

Tövbe de. Bunları gelecekte zuhur edebilecek gelişmelerin minvaline kılıf olsun diye söylemiyorum. Şimdilik önümde askerlik macerası ve dönüşünde iş bulup düzenli maaş hakedebilme telaşı var. Bu hengamede müzik ne olur, zaman ne getirir, benden ne götürür bilemiyorum. Başbakan en az 3 çocuk peydahlayalım istiyor. Benim 3 track yapacak bile gücüm yok.
Bugün daha önce kimseye bahsetmeyi beceremediğim dünyamdan söz ediyorum. "Neden şimdi?" diye sormayın, ben de bilmiyorum.
Belki sanatçı ile takipçi arasındaki tombiş egoyu gözler önünde çatır çutur kırabilmek için.
Edebiyatı oldum olası sevmeme rağmen, inanın acındırmıyorum. acındırmıyorum.



BLOW UP "9.69" Ep


"a caval donato non si guarda in bocca",
İtalyanların söylediği gibi; hediye atın dişine bakılmaz.

Ep'de 2 parça, 1 remix parça, 2 de enstrumental bulunmakta. Geçen akşam "Silah" isimli şarkıyı kayıta çektim.
İsmi üstünde, bilinçaltımdan yola çıkarak, bence yukarıda sözünü ettiğim angaryanın karmaşasını yansıtan doğal bir çalışma oldu. İçinde fazlasıyla düzensiz karamizah, fatalist düşünceler, edebiyat ve şiddet içeren lirikler barındırıyor.
Diğer kitlelerce üzerimize abeci kostümü gibi giydirilmiş "ye, yoo" klişeleri inadına mevcut. Almak isteyene vermek için ezoterik birkaç özel mesaj da bıraktım. Ayrıyeten rap müziğin sanatsal değerlerine parmak basabilecek biçimlikte (raym,flow gibi),
anlaşılabilir bir vokal kullanımına, basit ama değişken bir türkçeye özen gösterdim.
Sakin giden üç beş kanallı sade bir altyapının üzerine bunları denedim.

İkinci parça adı "Özgürlük". Bugün yarın kayıtını çekeceğim bu parça diğerinden daha gaz, daha yüksek tansiyona sahip.
Sözler, Hiphop kültürünün temel unsurlarıyla, özgürlüğün varsayımlarını kesiştiriyor. Kimsenin bi tarafına taraf olamayacak kadar faziletli bir yalnızlık seçiyor, bunu duruş olarak benimsiyor. İnsanlara rap müziğin doğuşunun ilk sebebini hatırlatmaya yönelik, ağır protest bir tavrı var.
Enstrumentaller ise söyleyemediklerimin yerine varlar.

Daha dolu dolu bir Ep olmasını ben de isterdim. Fakat şunu anladım, bu albümde söylemem gerekenler maksimum bu kadar. Fazlası gereksiz olacak.
Yaz aylarında yazdıklarım vardı, çıkardım. Duygusal, depresif bir şarkım vardı, çıkardım. Düet parçalar vardı, onları da çıkardım. Arkadaşlarımın affına sığınıyorum.

Zaten 5 de yapılsa, 15 de yapılsa; üzerinden iki hafta geçmeden yenileri isteniyor. Ahmet Altan'ın adını hatırlamadığım gereksiz, cırt bir kitabı vardı. Bilmem yaşlı bir kadın varmış da, bu teyze Ahmet Altan'la sapıkça şeyleri çekinmeden konuşmaktan zinhar gocunmazmış da, fikren teyzemiz gençken bir bakıma dilli kaşarmış da, efenim neymiş, her insan şehvete yükselirmiş lakin pek azı şehvetin başında beklemesini bilirmiş gibi gibi.. bildiğimiz hardcore seksin inceliklerini Ahmet Altan'ın kıllı türkçesinden kaptığım bir pasaj hatırlıyorum.
Şimdi onu diyeceğim;

Kamil müzisyen, hayranını boğazına kadar doyurmadan peşinden sürükleyendir.

Keysie
#1 - Mart 25 2010, 18:08:37
Yaşamak sansürler eşliğinde, çok sahte.

Keşke bir bu kadar daha yazsaymış diye düşündüm yazı bittiğinde. Öyle içten ve dert, tasa kokan bir yazı çünkü. Karaçalı en nihayetinde. Boşuna sevmedim ben bu adamı.
Askere gidecek olması ziyadesiyle üzmekte beni. Sanki benim sevgilim niye üzülüyorsam? Neyse canım sıkkın, duygusalım ben bu aralar.
#2 - Mart 25 2010, 18:14:17
Yaşamak sansürler eşliğinde, çok sahte.

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.