Çemberin oyaları
Çemberin oyaları
Mehmet Ali Nuroğlu ve Özge Özberk 70'leri, okuduklarından ve anne babalarından öğrenmiş. Fotoğraf: Muhsin Akgün
TV'nin politik dizilerinden "Çemberimde Gül Oya"nın genç oyuncuları Mehmet Ali Nuroğlu ve Özge Özberk, ekranın yeni yıldızları olmaya adayİnsan bu kadar mı sıkılır, bu kadar mı mutsuz olur? Yok biz değil, "Çemberimde Gül Oya"nın genç oyuncularından bahsediyoruz. Yani Mehmet Ali Nuroğlu ve Özge Özberk. Dedikleri doğru, "insanın kendini anlatması çok zor" elbet ama ölümcül de değil. Neyse ki güven ortamı sağlayabiliyoruz da sohbetten onlar da keyif almaya başlıyor. Dizide zengin ailenin asi kızını oynayan Özge Özberk bir kere televizyonda göründüğünden daha çıtı pıtı, güzel. Konuşmanın sonlarına doğru da bıcır bıcır bir şey oluyor. Dizideki isyankâr oğlan Mehmet Ali Nuroğlu aynen dizideki gibi sert bakışlı, karizmatik ve genç kızların ayılıp bayıldığı kadar yakışıklı. Üstelik tarzı da dizidekinden çok farklı değil. O zaten öyle 70'lerin havasındaymış. "O kıyafetlerin çoğu benim. Parkasından postalına kadar!" Bütçeyi bayağı aşağı çekiyor yani. Özberk ise "Degaje yakalara biraz zor alıştım diyebilirim!" diye gülüyor. "Arkadaşlarımdan gelen mesajlar 'Saçlar ne öyle? Saçlar yıkılıyo'..." diyor. Nuroğlu devam ediyor: "Sabah sekizde sete gidiyorum, makyajım yapılıyor, kahvaltı ediyorum, çay içiyorum, kahve içiyorum, yetmiyor Türk kahvesi içiyorum, bu arada hâlâ Özge'nin saçları yapılıyor!"
Arka planda 70'lerin çalkantıları anlatan dizide başrol oynayan ikiliden Özberk 76, Nuroğlu 79 doğumlu. 70'ler hakkında bildikleri ancak okudukları ve dinledikleri. Nuroğlu "Bilgim vardı, ilgim de vardı. Bana sorsalardı bu dönemde mi yoksa 70'lerde mi yaşamak istiyorsun diye, 70'ler derdim." Biz de soruyoruz niye diye. "Şimdi her şey çok hızlı, katı. Yaşama bakış olarak bizim kuşakta inanç eksikliği ve bireycilik anlayışı var. O dönemdeki gibi insanın içinde bir şeye inanabilme kudretini bulabilmesi çok güzel. Şimdi gemisini kurtaran kaptan. Tam bir çocukluk ve masumiyet dönemi. Ve çocuklar hata yapabilir, onları öldürmeye gerek yoktu". Özberk ise daha çok anne babasından dinlediklerinden biliyor 70'leri. "Babam üniversitede okurken annemle evliymişler. Annem, babam beş dakika geç kalsa başına bir şey gelir mi diye camlara çıkarmış. Senaryoyu okuduktan sonra anladım daha çok".
O zaten ünlüDizide neredeyse bambaşka biri olarak gördüğümüz Özge Özberk, halihazırda BKM oyuncularından. Bu diziyle ününe ün katıyor ama gösterime girmesi yılan hikâyesine dönen GORA'nın Prenses Çeko'su aynı zamanda. Hiç belli etmese de 28'ine giren Özge Özberk halis mulis İstanbullu. Oyunculuk sinyallerini daha ilkokulda vermiş Özberk. "İlkokuldayken apartmandaki akranlarımla oyunlar yapardık. 30 çocuk. Birlikte bu akşam gösterimiz var diye davetiyeler yazar kapılardan atardık. 10 yaşındayız filan". Nuroğlu burada konuya dalıyor: "Benim o yaşlarda hiç alakam yoktu, sinek avlar kanatlarını koparırdım" diyor, gülüyorlar. Sonra bir trak gelmiş ki bayağı gitmemiş. "Üçüncü sınıfta çıkıp şiir okuyacağım. Ve karşınızda Özge Özberk dediler, tıss ses yok. Ben koltuğa yapıştım ve çıkmıycaam diyorum ve çıkmadım. Sahne korkusu gelmiş bana!" O sahne korkusu üniversiteye kadar devam etmiş, o yüzden İ.Ü. Sosyal Bilimler Fakültesi'ne girmiş. "Muhasebe, iktisat, işletme mümkün değil almıyor kafam, bir şeyler yanlış gidiyor. İlkokul öğretmenimin önerisiyle bir ajansa kaydoldum". İyi de oluyor. Önce "Şaban Asker"de dizisi, arkasından "Show'da Show", "Bizimkiler" (Ali'nin nişanlısı) ve BKM. Okul mu? "İlk yılda 10 dersten dokuzundan kalarak atıldım okuldan". Meraklanmayın, kız niyeti bozunca Müjdat Gezen Sanat Merkezi'ne giriyor. Bir haberimiz var: "Mezun olamadım, atıldım!" Neyse BKM var gene. "Otogargara", "Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü?", "Bana Bir Şeyhler Oluyor" BKM'deki oyunları. Haklı olarak "Demet Akbağ benim en büyük öğretmenim" diyor. Bu arada o da hocalığa merak salıyor ve İ.Ü. İşletme Fakültesi Şiir Kulübü'nde yönetmenlik yapıyor. Garip ama oradaki öğrencilerine "benim çocuklarım" deyiecek kadar kaptırıyor işe kendini. Bu da kesmiyor. Üç yıl İtalyanca öğrendikten sonra Milano'ya gidiyor, oyunculuğunu biraz daha geliştirsin diye. Ama "Çok tuhaf bir doku var orada, yanlış bir yere gitmişim, geri döndüm". Fena mı, yoksa Selda Alkor'un gençliğini kim oynayacaktı? "Selda hanım o kadar güzel ki! O kadar iyi bir oyuncu ki! Çok şanslıyım. Oyunculukta aynı paralellikte gitmemiz gerekiyor. Aynı sahnelerde olamıyoruz, bazen sete gidip izliyorum. Ortak mimikler, hareketler tutturmaya çalışıyoruz".
Acemi çaylak!Nuroğlu'nun dizi için keşfi internet vasıtasıyla oluyor. Fesatlık yapmayın, düşündüğünüz gibi değil. Çağan Irmak, Ankara'da bir ajansa kayıtlı olan Nuroğlu'nu internette bulup arıyor. Önce Ankara'daki işleri nedeniyle gelemem dese de senaryoyu okuyunca koşarak gelmiş. Zaten hayatı da biraz oradan oraya gitmekle geçmiş Nuroğlu'nun. 79'da İstanbul'da doğmuş ama babası subay olunca küçük kızkardeşi ve annesiyle Patnos, Kıbrıs, İstanbul, Tekirdağ arasında dolanmış durmuşlar. Son durak Ankara. Hiç öyle tiyatrocu olacağım niyeti filan da yokmuş hani. "Legolarla oynar, maç yapardım." Erkek çocuk trip'i! Ortaokulda edebiyatı keşfedip okumaya vermiş kendini. Lisede de okulunda "yaratıcı drama" dersleri konulunca hayat tamamen değişmiş. Okulun oyunlarında rol kesmiş. Ve o zamanlar "şahane" olan ODTÜ'ye takılmaya başlayınca kafayı da ODTÜ'ye girmeye takmış. Amacı, ODTÜ Oyuncuları'na karışmak. Amaca giden yolda ODTÜ felsefeyi kazanıyor. ODTÜ Oyuncuları da olmuş ama üç sene sonra hâlâ birinci sınıftaymış. Hiçbir yerlere sığamadığını anlayınca ODTÜ Oyuncuları'nı bırakıp Hacettepe Konservatuvarı'na kapağı atıyor. "ODTÜ'yü bıraktığımda dünyanın en mutlu insanıydım". Okuldayken Devlet Tiyatrosu'nda reji asistanı olarak çalışıyor. "Bu dizi gelene kadar ben rejisör olacağım dedim". Üçte bir şey var galiba. Konservatuvarın üçüncü sınıfında da bir daralıyor. Açılmak için de TRT'deki "Yuvadan Bir Kuş Uçtu" dizisinde minik bir rol alıyor. Hacettepe'yi bitirir bitirmez de Çemberimde Gül Oya'da oynamaya İstanbul'a geliyor. Ve sonuç: "Kamera oyunculuğunu sevdim". Elbette ilk zamanlar bir sudan çıkmış balık durumunda olduğunu itiraf ediyor. Her ne kadar "Beyoğlu'na çıktığımda kafam önümde yürümek istemiyorum" dese de oyunculuğa devam edecek. Ünlü olmanın bedeli de bu. Bedelinin karşılığını bulmak istediği yerde Derviş Zaim, Nuri Bilge Ceylan gibi yönetmenlerin filmleri ya da Haluk Bilginer, Uğur Yücel ve Şener Şen gibi oyuncuların karşısında oynamak. "Gerçi öyle bir şey olursa bir iki gün uyuyamam herhalde". Dizi devam ederken bir taraftan da Akademi Hayat'ta Murat Göksu'nun asistanlığını yapıyor. Müzik dinliyor, kitap okuyor, arkadaşlarıyla meyhanelerde takılmayı seviyor. Bir de çalışmayı: "Çalışmadığım zaman kafamda bir yerler oynuyor. Çekimler yapılırken param vardı, evim vardı, sevgilim vardı. Çekimlere ara verdik ve şu an hiçbiri yok. Saçmalamaya başlıyorum çalışmayınca!" Estağfurullah!