Alternatifim Cafe

Anıtkabir'e gittiniz mi?

Discussion started on Anketler

mg

Astral seyahat yapmışlığım var..
#51 - Temmuz 18 2009, 20:23:37
« Son Düzenleme: Temmuz 18 2009, 20:23:53 Gönderen: mg »


tabiki gittim :Ç
#53 - Temmuz 23 2009, 14:55:30
Uzun upuzun yorucu gecelrrin haksızlıkla havalanmış hançerlerin, kırıcı hasretlerin, gurur öfke medcezirlerinin mesaisinde bitap düşmüş bedenimi bahçedki karabiber ağacına dayadım, yaralarımı gölgesine sakladım, yine temmuz yeni bir ümit verdi bana.. "her şey güzel olacak" dedi, ona inandım, umutlandum, kapadım gözlerimi, berhudarım...

her gelen misafirin yanında rehberlik ettiğim için ezberledim herbi yerini: )
Anıtkabir başta her Türk ün sonrasında Ankara ya gelen her insanın ilk önce uğraması gereken yerdir.
kışın başka güzeldir yazın başka..
ve gezmek en az 2-3 saatinizi alır.
bir mezarı gezmek 3 saat alırmı hiç demeyin..
müzeleri var. sinema salonu var. aslanlı yolunda resim çektirmesi var. çanakkale savaşını resimlerle ve heykellerle anlatan bölümleri var. askerlerin nöbet değişimlerinin izlenmesi var..
Ata'nın kullandığı eşyaları verilen hediyeleri arabalarını gemisini ayrıntılarıyla incelemek var..
Anıtkabir defterine görüşlerinizi yazmak var..mozelesinde bir Fatiha okumak var..yerden tavana kadar kitaplarla kaplı bölümdeki Ata nın okuduğu altını çizdiği yüzlerce kitabı görmek var...

kesinlikle ziyaret edin arkadaşlar...
bir kere de değil..bir çok kereler...
ben her gidişimde yeni birşeyle karşılaşıyorum..yeni birşeyler keşfediyorum..
Ata'ma saygım ve sevgim sonsuzları geçiyor..
#54 - Temmuz 23 2009, 15:15:51
          "     - büyüyünce ne olacaksın?
+ ben diktatör olacağım ya sen?
- ben turta olacağım..."

on kere gitmişimdir en az....
#55 - Temmuz 23 2009, 15:36:13
Yüzü dost,özü düşmandan usandım.Dili mümin,kalbi şeytandan usandım. Dostum herkesin kahrı çekilirde ben davasız müslümandan usandım..


ankarada yaşayıp gitmemek mümkünmü... her yıl gidiyorum 2-3 kere ..
#57 - Ağustos 10 2009, 01:58:02
bir süredir yoktum... GERİ DÖNDÜMMMMM :)

sadece hiç bir iş yapamayan insanlar hata işlemez ;)

- Ankaralı olarak gittik elbet birkaç kez :)
#58 - Ağustos 21 2009, 13:31:45

Hayır gitmedim.
Anıtkabir'e gitmeyen Türk değildir gibi faşistçe cümleler kurmayınız. O zaman Peygamber Efendimiz(s.a.v.)'in kabrine gitmeyen de Müslüman değildir bu mantığa göre.. Orayı hiç soran yok tabi..
#59 - Kasım 18 2011, 20:54:12
"Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telâkkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur.."   Kamâl Atatürk

Üç senedir ankaradayım ve 2 sene anıtkabire yürüme mesafesinde oturdum ama hiç gitmedim desem yeridir. çok saçma buluyorum böyle şeyleri. Uyum programı için okulla gitmek zorunda kalmıştım. Bana kalabalık dokunuyor zaten mide bulantısından kapıdan döndüm. Gitmeyi de düşünmüyorum.
#60 - Kasım 19 2011, 01:26:17

Üç senedir ankaradayım ve 2 sene anıtkabire yürüme mesafesinde oturdum ama hiç gitmedim desem yeridir. çok saçma buluyorum böyle şeyleri. Uyum programı için okulla gitmek zorunda kalmıştım. Bana kalabalık dokunuyor zaten mide bulantısından kapıdan döndüm. Gitmeyi de düşünmüyorum.

Saçma bulduğun şey;
-Fransa
-Yunanistan Krallığı
-Britanya İmparatorluğu
-Demokratik Ermenistan Cumhuriyeti
- İtalya Krallığı
- ABD
Kurtuluş savaşında yukarıda ismi yazılan devletleri dize getirip,sen ve senin gibi insanlara midesi bulanmadan katlanan Mustafa Kemal Atatürk'ün kabridir.Sana 1 ayrıntı sadece,Japon halkının evlatlarına ilk öğrettikleri yer Hiroşima ve Nagasaki'dir,Sebebi ise  geçmişlerinde yaşadıklarından ders alıp 140.000 kişinin hayatını kaybetmediği bir toplum olabilmektir.
#61 - Kasım 26 2011, 20:36:38
''  Kaybedecek neyin var,ihtimalinden başka...

Japonya'da olsam dediğin yerlere yine gitmezdim. Lafını bil de konuş. Görüşlerimiz, hoşlandığımız şeyler aynı olmak zorunda değil. Bu benim tercihim ve sen benim tercihlerimi beni  aşağılamak için kullanamazsın.
#62 - Kasım 26 2011, 23:28:28

Hayir gitmedim.
Ya gidince noluyo, gitmeyince noluyo. Eksiklik midir anitkabre gitmemek?
#63 - Kasım 27 2011, 14:57:35
"İnsanın değerini varlığı değil yokluğu gösterir. Ki, yokluğu birşey değiştirmeyenin, varlığı gereksizdir."

Japonya'da olsam dediğin yerlere yine gitmezdim. Lafını bil de konuş. Görüşlerimiz, hoşlandığımız şeyler aynı olmak zorunda değil. Bu benim tercihim ve sen benim tercihlerimi beni  aşağılamak için kullanamazsın.
Hoşlanmak hobilerine fobilerine girebilir,bu beni ilgilendirmez.Bahsettiğin yer bir ülkeyi battığı yerden kurtarıp özgürlüğüne taşıyan bir liderin kabri ise bu tercih değil saygısızlıktır.Saygısızlığın bile saygıyı hakeden değerleri vardır.
#64 - Kasım 27 2011, 21:26:46
« Son Düzenleme: Kasım 27 2011, 21:31:38 Gönderen: ÖMeRÇiP »
''  Kaybedecek neyin var,ihtimalinden başka...

Belki de bu ülkenin bu hale getirilişinden hoşnut değilim? Sevmediğin insanın kabrine niye gidesin?
#65 - Kasım 28 2011, 00:20:34

Hazır Atatürk'ü koruma kanunu varken bir de ek olarak ''anıtkabire zorunlu ziyaret kanunu'' da çıkartılırsa dadından yinmez bi ülke oluruz toptan. Nasıl ki kendisine tapan, kolunda imzasının dövmesi* bulunan her kişi o kabire gitmekte özgürse, gitmemekte de en az o kadar özgürdür arkadaşım. Sen bunun kararını veremezsin zira o kişisel özgürlüğe girer.

ayrıca:

 - ama o bize bu ülkeyi armağan etti. nankörlük etmeyin!!!

edebiyatından da vazgeçelim artık. kimseye gram borcum yok bu ülkede benim. vergimi verip, elektriğimin, suyumun faturasını yatırıyosam tamamdır, bu kadar. mecbur değilim birileri istedi diye silah tutmaya ya da malum kişiyi her alanda övmeye.

Ne kutsalmış arkadaş! Mezarına bile gitmemek suç...

*katatürk.

#66 - Kasım 28 2011, 05:48:54
« Son Düzenleme: Kasım 28 2011, 05:53:48 Gönderen: Tylers »
Gidişim biraz suskun ama ''Dönüşüm'' böcek olucak.

Gregor Samsa

7 düveli denize döküp bu 7 düvelin kanunlarıyla yönetiliyoruz işin en garip tarafı da burası değil mi?

3 Mart 1924'de yapılan kanuni düzenleme ile Hilafetle birlikte Şer'iye ve Evkaf Bakanlıkları da kaldırılmıştır. Ayrıca yine aynı gün Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile (Öğretimin Birleştirilmesi) dini eğitime son verilmişti. Böylece milli eğitim dönemi başlamıştır. Bu gelişmeler, hukukta laikliğe yönelmenin öncüleri olmuştur. 8 Nisan 1924 tarihinde şer'i hukukun uygulayıcıları olan Şer'iye Mahkemeleri kaldırılmıştır.

17 Şubat 1926'da kabul edilen Türk Medeni Kanunu ve 22 Nisan 1926'da kabul edilen Borçlar Kanunu İsviçre'den, 1 Mart 1926'da kabul edilen Ceza Kanunu ise 1889 tarihli İtalyan Ceza Kanunu'ndan alınarak yürürlüğü girmiştir. Bu kanunları 1927'de yürürlüğe giren İsviçre'nin Neuchatel Kantonundan alınan Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu takip etmiş, 1929'da ise yürürlüğe giren 4 Nisan 1929 tarihli Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu da Almanya'dan alınmıştır.

9 Haziran 1932 tarihli İcra ve İflas Kanunu'nun da büyük bir kısmı İsviçre'den alınmıştır. Ticaret Kanunu ise muhtelif ülkelerin mevzuatından geniş ölçüde iktibas edilerek hazırlanmış, Kara Ticareti diye adlandırdığımız birinci kitap 1926'da Deniz ticareti diye anılan ikinci kitap da 1929'da yürürlüğe girmiştir. İdare Hukuk sahasında da Fransa örnek alınarak çeşitli kanunlar az çok değişikliklerle alınmıştır.

17 Şubat- 1926'da kabul edilen Medeni Kanun, Türkiye'de laik bir özel hukuk sisteminin başlangıcını teşkil etmiştir. Bu kanun ile toplumsal alanda kadın erkek eşitliği sağlanmış, kadınlara istediği mesleği seçme hakkı verilmiş, resmi nikah mecburi hale getirilmiş, tek eşle evlilik sistemi benimsenmiş, kadınlara miras konusunda eşitlik ilkesi getirilmiş, boşanmalarda kadın güvence altına alınmıştır. Ayrıca Medeni kanunla Patrikhanelerin din işleri dışındaki azınlık haklarını kontrol yetkisi kaldırılmıştır.
#67 - Kasım 28 2011, 13:52:11
« Son Düzenleme: Kasım 28 2011, 13:56:57 Gönderen: etc. »
"Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telâkkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur.."   Kamâl Atatürk

Belki de bu ülkenin bu hale getirilişinden hoşnut değilim? Sevmediğin insanın kabrine niye gidesin?

Feytullah Gülen'in dişi versiyonu ."Atatürk'ü sevmeme özgürlüğünün oluşturulmaya başladığı bir toplumda ,yeşeren otlar her daim olacaktır.


Hazır Atatürk'ü koruma kanunu varken bir de ek olarak ''anıtkabire zorunlu ziyaret kanunu'' da çıkartılırsa dadından yinmez bi ülke oluruz toptan. Nasıl ki kendisine tapan, kolunda imzasının dövmesi* bulunan her kişi o kabire gitmekte özgürse, gitmemekte de en az o kadar özgürdür arkadaşım. Sen bunun kararını veremezsin zira o kişisel özgürlüğe girer.

ayrıca:

 - ama o bize bu ülkeyi armağan etti. nankörlük etmeyin!!!

edebiyatından da vazgeçelim artık. kimseye gram borcum yok bu ülkede benim. vergimi verip, elektriğimin, suyumun faturasını yatırıyosam tamamdır, bu kadar. mecbur değilim birileri istedi diye silah tutmaya ya da malum kişiyi her alanda övmeye.

Ne kutsalmış arkadaş! Mezarına bile gitmemek suç...

*katatürk.



evet, Atatürk suçludur!


biz, asıl suçluyu bir kenara bırakıp suçsuzlarla uğraşıyoruz!

evet, bugünkü ortamın tek suçlusu atatürk’tür!

eğer bugün 60 milyon insanımız, batı trakya’daki türkün durumunda değilse, bunun suçlusu odur.

eğer 1923’te kişi başına ulusal geliri 70 dolar olan bir toplum, şimdi 2700 dolara ulaşmışsa; bunun suçlusu odur.

eğer 1929-39 yılları arasında, bütün dünyada sanayi üretimi %19 artarken, türkiye’de %96 artmışsa bunun suçlusu odur.

eğer türk işçisi, batıdaki gibi, çocuk yaşta yeraltında günde 14-16 saat çalıştığı dönemler yaşamamışsa; bir oy hakkı için bile, fransız işçisi gibi, 59 yıl kanlı bir savaşım vermek zorunda kalmamışsa bunun suçlusu odur.

eğer türk kadını yasal olarak erkeğine eşitse, “köle” değilse, seçme ve seçilme hakkını fransız kadınından bile önce elde etmişse, kadınlar bugün türkiye’de vali, bakan, başbakan bile olabiliyorsa bunun suçlusu odur.

eğer 1923de darülfünundaki öğrenci sayısı 2100 olan bir türkiye’de, bugün yüzbinlerce genç üniversitelerde okuyorsa bunun suçlusu odur.

eğer açık havadaki klasik müzik konserlerini onbinlerce genç izliyorsa bunun suçlusu odur.

eğer şeyhülislamlar “fetva” verip kuran’ın türkçe basımını engelleyemiyorlarsa; ezanlar düşman bayraklarının gölgesinde okunmuyorsa bunun suçlusu odur.

eğer bugün köy enstitülü binlerce köylü çocuğu, kültür yaşamımıza damgalarını vurabiliyorsa bunun suçlusu odur.

eğer 1923lerde ortaçağ karanlığında yaşayan bir toplum, bugün 21. yüzyılın aydınlığına bir ölçüde yaklaşabilmişse bunun suçlusu elbette ki odur.

atatürk’ün suçları saymakla bitmez. bir zamanlar kralların , şahların, cumhurbaşkanlarını, başbakanların ankara’yı ziyaret için kuyruk olmalarının sorumluluğu da atatürk’e aittir.

baskı rejimlerinden kaçan yüzlerce batılı bilim adamının bir zamanlar kemalist türkiye’yi seçmesinin sorumluluğu da...

faşist mussolini’nin bile türkiye’yi “avrupalı” saymasının günahı da..

ama suçlunun suçlarının iyi anlaşılabilmesi için suçsuzların suçsuzluklarının da unutulmaması gerekir.

sokaktaki adamın bile miras hakkına doukunulmazken atatürk’ün vasiyetini çiğneyerek türk dil ve tarih kurumlarını devletleştiren , atatürk’ün miras gelirlerini, devletin atadığı memurlara dağıtan “beş general” suçsuzdur!

“ben atatürkçüyüm ve laikim” diyerek, din derslerinin zorunlu olması hükmünü anayasaya koydurtan, alevinin, hristiyanın, yahudinin sünni inancını öğrenmesini zorunlu hale getiren marmaris’teki emekli adam suçsuzdur!

köy enstitülerini kapatırken, imam-hatip liseleri açanlar, laik liselerde eğitim görenlerin sayısı son 20 yılda 3 kat artarken, imam-hatip okullarını bitirenlerin sayısının 14 kat artmasını sağlayanlar, menderes’ten demirel’e, özal’dan yılmaz’a tüm “atatürkçü laik” başbakanlar suçsuzdur!

milli eğitim bakanlığını şeriat yanlılarının işgaline terk edenler, sağlık ve tarım bakanlıklarını şeriatçılara peşkeş çekenler, içişleri bakanlığının yapısını bozup valilerin, kaymakamların, emniyet müdürlerinin şeriatçı olması için kolları sıvayanların hepsi suçsuzdur!

asıl suç harp okulunu şeriatçılara açmamakta direnen kemalistlerdedir..

sokaktaki adama küfreden suçludur, ama atatürk’e küfreden suçsuzdur!

hepsi de haklılar!...

onların ayaklarının altına halıları kim döşedi?

1950’den beri bu ülkeyi yönetenler değil mi?...

ahmet taner kışlalı..

Senin suçun yok can,seni doğuran ananın şuçu var bu topluma senin gibi bir evlat kazandırdığı için. benim  kişisel özgürlük düşüncemdir.
#68 - Kasım 29 2011, 12:01:25
« Son Düzenleme: Kasım 29 2011, 12:04:53 Gönderen: ÖMeRÇiP »
''  Kaybedecek neyin var,ihtimalinden başka...

Bana cevap vermemişsin ama yine de ben sana bir şeyler daha yazayım.

"...eğer bugün 60 milyon insanımız, batı trakya’daki türkün durumunda değilse, bunun suçlusu odur.

eğer 1923’te kişi başına ulusal geliri 70 dolar olan bir toplum, şimdi 2700 dolara ulaşmışsa; bunun suçlusu odur.

eğer 1929-39 yılları arasında, bütün dünyada sanayi üretimi %19 artarken, türkiye’de %96 artmışsa bunun suçlusu odur..."


Bunun başlığı "Evet, Tayyip Erdoğan suçludur!" değil miydi? (:

Neyse asıl konumuza dönelim. Yazının arasında ezanla ilgili bir şeyler gördüm. Ezanın rahatça okunduğunu falan söylemek istemiş sanırım Kamâl sayesinde. Neyse Yılmaz özdil de böyle bir şey demiş ikisine birden cevaben aşağıda güzel bir yazı var okursan memnun olurum. (:

"Yılmaz Özdil biraderimiz "Mustafa Kemal olmasaydı" demiş, "Bu ülkede ezan bile okunmazdı."

Acaba öyle mi?

İngiltere veya Fransa'nın işgal ettiği topraklarda, mesela Mısır'da, Irak'ta, Suriye'de, Cezayir'de, Libya'da ezana izin verilmiyor muydu?

Çok mu dolaylı oldu; o halde direkt soralım: İstanbul işgal altındayken ezan okunmuyor muydu?

Ezan işgal bittikten çok çok sonra, 1932'nin sonbaharında yasaklanmıştı. Hadi yasaklanmıştı demeyeyim de Türkçe okunmaya mecbur kılınmıştı diyeyim.

Ne ki benim dememle olmuyor.

Bu millet 1950'nin 16 Haziran'ına kadar süren mahut "mecburiyeti" ezanın yasaklanması şeklinde temellük etti.

İsmet Özel'in o meşhur "Amentü" şiirine "manzarayı umumiye" şöyle yansır: "Çanlar sustu ve fakat / binlerce yılın yabancısı bir ses / değdi minarelere: Tanrı uludur Tanrı uludur / polistir babam / Cumhuriyetin bir kuludur..."

Ezan'ı "binlerce yılın yabancısı bir sesle" okuduktan sonra, orijinal haliyle (kametten evvel) camilerin içinde sessizce okuyorlardı.

Geçen gün bir çocukluk hatırası olarak babam anlattı da ordan biliyorum. (O kadar sessiz okunuyormuş ki, caminin içinde oldukları halde duymakta zorluk çekiyorlarmış.)

İmdi, "Ezan paroladır veya namaza çağrıdır; caminin içinde sessizce okunması gerekmez" yollu ifadelerle kimsecikler Zekeriya Beyazlık yapmaya kalkışmasın.

Burada hal naklediyoruz, ilmihal tartışması yapmıyoruz.

Soru şudur: Türkçe ezan mecburiyeti karşısında böylesi yöntemler geliştiren cemaat, Türkçe ibadet zorunlu kılınsaydı acaba ne yapardı?

Ya caminin kapısına jandarma geliyor mu diye gözetleyen nöbetçiler dikerek illegal (yani usulüne uygun) namaz kılar, ya camiye gitmez, ya da camide Türkçe kıldıkları namazın evde kazasını kılarlardı.

"Türkçe namaz kılmayı" da nerden mi çıkardım?

Durduk yere değil elbette.

Mustafa Kemal Paşa'nın ömrü vefa etseydi ezanı Türkçeleştirmekle kalmayacak ibadeti de Türkçe yapmayı zorunlu tutacaktı.

Bunu da ben demiyorum; Falih Rıfkı Atay "Çankaya"sında söylüyor. Buyrun birlikte okuyalım: "Atatürk ibadet devrimine ezan ve namazı Türkçeleştirmekle başlamıştı. Gerçekte verdiği ilk emir ezan ve namazın Türkçeleşmesiydi. Muhafazakarların sözcülüğünü yapan İnönü 'Önce ezanı Türkçeleştirelim, sonra namaza sıra gelir' demişti. Arkadan dil ve Kur'an metni meseleleri çıkıp namazın Türkçeleşmesi gecikti. Atatürk sağ kalsaydı ibadet reformu olacağında da şüphe yoktu..."

Merhum Attila İlhan'ın ifadesiyle "Gazi Paşa Hazretleri"ni istediğiniz gibi methedebilirsiniz.

Adına mevlitler yazar; "Kâbe Arab'ın olsun / Çankaya bize yeter" diyebilirsiniz. "Ey bugünümüzü sağlayan ulu önder Atatürk..." diye söze başlayabilirsiniz.

İsterseniz Celal Bayar gibi "Atatürk'ü sevmek ibadettir" şeklinde "fetva" verebilirisiniz.

Kimse size bir şey demez.

Nihayetinde Atatürk'ü sevmemek suçtur, sevmek değil.

Bak şimdi Yılmaz Özdil biraderim, beni iyi dinle: Atatürk'ü sevmekte sınır tanımamak sana kalmış bir şey amma ve lakin bu işe dini diyaneti karıştırma.

Sehven de olsa Ortodoks laikliğine zeval verirsin, dikkat et.

İllaki dine diyanete vurgu yapacaksan, Belçikalı bankacı Daniel Dumoulin gibi toptancılık yap: "Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e..." (Andıç davasından evvel her Allah'ın günü mail kutumuzu bu sözle doldururlardı.)

Yani "Mustafa Kemal olmasaydı bu ülkede ezan bile okunmazdı..." şeklinde perakendecilik yapma.

Hem bu işler senin boyunu aşar.

Apostrof marifetiyle "Temmuz"dan "muz", "vantrilok"tan "Van", "mayasıl"dan "maya" üretmek neyine yetmiyor?

Yetmiyorsa vaktiyle Ahmet Türk'ün evinin krokisini yayımladığın gibi yeni adreslere yelken aç.

O da yetmiyorsa "Yumruk niye faşizm?" sorularına devam et.

O da yetmiyorsa anadilde konuşmasını yasak ettiğiniz insanların şivesiyle "Töplümsel süreç" diye yine alay et.

O da yetmiyorsa "Two size" günlerini hatırlayarak titre ve kendine dön.

Lakin din-diyanet-ezan muhabbetine girme. "Çağdaş uygarlık düzeyin" incinir, aman ha! "

Salih TUNA
#69 - Kasım 29 2011, 15:15:16
« Son Düzenleme: Kasım 29 2011, 15:27:29 Gönderen: etc. »
"Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telâkkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur.."   Kamâl Atatürk

Ad hominem ustası olduğunu biliyordum da, bu kadarını beklemiyordum açıkçası. Madem bunu istiyoruz, buyur o halde:

Peki İskilipli Atıf Hoca'yı şapka devrimine karşı çıktığı için idam ettiren Atatürk de suçlu sayılıyor mu? Devrim adı altında diktatörlüğünü konuşturduğu için suçlu değil mi mesela?

Osmanlı Devleti zamanında yıllarca özerk bi hayat süren, mutlu mesut geçinen Dersim halkının, Cumhuriyet kurulduktan sonra ''üniter yapıya tehdit unsuru'' olarak görülüp kılıçtan geçirilmesine ön ayak olan Kemal suçlu mu peki?

Menemen olayı diye bildiğimiz Kubilay'ın başının kesilme olayında bu vahşeti gerçekleştirenlerin bizzat devlet tarafından görevlendiren haplı serseriler olduğu ve bunu o yıllarda yaşanan ekonomik krizi unutturup, diğer yandan halkın ''dine olan bakış açısını 180 derece döndürme'' odaklı bir eylem olduğu ve dahası, bu olayın günümüze kadar gelen ''şeriat geliyo kaçın'' zırvasının başlangıcı olması için derin bir plan içine giren Kemal suçlu sayılır mı peki?
---

Hayır madem en olmadık konularla savunma yapıyoruz, buyur işte sana cevap hakkı. Anıtkabire gitmemek suç olamaz, olmamalı diyorum. Ezandan girip milli gelirden çıkıyo bana adam. Mecbur değil arkadaşım kimse, olamaz. Atatürk'ü sevmek de suç değil bu ülkede. Hakaret edersen yersin hapis cezasını o ayrı, öyle bi saçmalık var ama sevmemekte sonuna kadar özgürsün. Kabullenin artık bunu.

Ha bu arada,
Benii anaam sizin için doğurmuşş caanıım..
#70 - Kasım 29 2011, 16:06:17
Gidişim biraz suskun ama ''Dönüşüm'' böcek olucak.

Gregor Samsa

Ad hominem ustası olduğunu biliyordum da, bu kadarını beklemiyordum açıkçası. Madem bunu istiyoruz, buyur o halde:

Peki İskilipli Atıf Hoca'yı şapka devrimine karşı çıktığı için idam ettiren Atatürk de suçlu sayılıyor mu? Devrim adı altında diktatörlüğünü konuşturduğu için suçlu değil mi mesela?

Osmanlı Devleti zamanında yıllarca özerk bi hayat süren, mutlu mesut geçinen Dersim halkının, Cumhuriyet kurulduktan sonra ''üniter yapıya tehdit unsuru'' olarak görülüp kılıçtan geçirilmesine ön ayak olan Kemal suçlu mu peki?

Menemen olayı diye bildiğimiz Kubilay'ın başının kesilme olayında bu vahşeti gerçekleştirenlerin bizzat devlet tarafından görevlendiren haplı serseriler olduğu ve bunu o yıllarda yaşanan ekonomik krizi unutturup, diğer yandan halkın ''dine olan bakış açısını 180 derece döndürme'' odaklı bir eylem olduğu ve dahası, bu olayın günümüze kadar gelen ''şeriat geliyo kaçın'' zırvasının başlangıcı olması için derin bir plan içine giren Kemal suçlu sayılır mı peki?
---

Hayır madem en olmadık konularla savunma yapıyoruz, buyur işte sana cevap hakkı. Anıtkabire gitmemek suç olamaz, olmamalı diyorum. Ezandan girip milli gelirden çıkıyo bana adam. Mecbur değil arkadaşım kimse, olamaz. Atatürk'ü sevmek de suç değil bu ülkede. Hakaret edersen yersin hapis cezasını o ayrı, öyle bi saçmalık var ama sevmemekte sonuna kadar özgürsün. Kabullenin artık bunu.

Ha bu arada,
Benii anaam sizin için doğurmuşş caanıım..

Malum Kadı Karakuş verdiği hükümlerle meşhurdur. Mesela: Bir vakit hırsızın biri, soymak istediği evin penceresinden tırmanırken pencere eline gelir ve aşağı düşüp bacağını kırar ve soluğu Kadı Karakuş’un yanında alır. ‘Efendim fulan kişiden davacıyım, evinin penceresini sağlam yaptırmadığı için bacağımın kırılmasına sebeb oldu. Her ne kadar hırsızlık niyetiyle de çıkmış olsam da henüz fiil gerçekleşmemişti’ der. Karakuş adamı çağırtır ve ‘Bre adam! Niçin evinin penceresinin sağlamlığına bakmazsın da kulların bacağının kırılmasına sebeb olursun?’ sorusuna ev sahibi ‘Efendi hazretleri bu işte kusurum yok. Marangozun hatasıdır’ cevabını verir. Karakuş marangozu davet eder ‘Bre densüz! Niçin yonttuğun pencereleri muhkem yapmazsın da kulların ayağının kırılmasına sebeb olursun?’ deyince, marangoz ‘Efendi hazretleri, ben o pencereyi yontar iken dülgerhanemin önünden kısa feraceli bir hatun kişi geçti, gözümü aldı çerçevenin yan tutkalı tam tutmadı. Masumum efendim’ der. ‘Tez ol haddini bilmez hatun kişiyi celbedin’ diye emreder ve O’na ‘Bre hatun! Ne diye çarşuda pazarda edebsiz erkansız şuh bir eda ile salınıp kulların gözlerini alır, sonra da kiminin bacağının kırılmasına sebeb olursun? ’ deyince, Hatun kişi ‘Efendi hazretleri, şuh eda değil, mesele feracemin kısalığıdır. Bu da terzinin hatasıdır, masumum’ deyince derhal terziyi celbederler. ‘Bre terazisi bozuk terzi! Ne diye .....’ bundan sonrasını tahmin edebilirisiniz. Gel ve lakin terzi efendi, ‘Vallahi ölçüyü aldık, ‘dik’ dedi diktik, der ve başka bir mazeret bulamaz. Karakuş ‘aha alın bu herifi tiz asın!’ ferman eder. Celladlar bakarlar ki adamın boyu dara göre uzundur. Altından iskemle çekilse bile asılmayacak. Gelip durumu Karakuşa arzederler. ‘Efendim adamın boyu uzun, iskemlede asmaya müsait değil’ deyince merhum Karakuş ‘Bu hadise iyice uzadı efendiler, bulun kısa boylu bir terzi asın işte!’ emredince kısa boylu bir terzi bulup iskemleye çıkartırlar boğazına ip geçirirler ve adet olduğu üzere Kadı Karakuş ‘son bir sözün varsa söyle!’ diye haykırır. Günahı sadece kısa boylu olmak olan zavallı terzi mahcub bir eda ile ‘Efendim biliyorum suçluyum ama hırsızın hiç mi suçu yok?’der.

- Hırsız zaten hırsız önemli olan ona hırsızlık yaptırmamak.
#71 - Kasım 29 2011, 21:24:20
« Son Düzenleme: Kasım 29 2011, 21:28:31 Gönderen: ÖMeRÇiP »
''  Kaybedecek neyin var,ihtimalinden başka...

Bu kadar kasmayin arkadaslar sakin olun destan yazmissiniz :D

Ülkemiz icin yaptiklarini görmezden gelemeyiz elbette, ama tapilacak kadar da degil arkadas anitkabir'e gitmedi diye kadar da seyedilmez yani. Atatürk'ü sevmek zorunda midir bir insan. Böyle bi mecburiyet mi var ben anlamadim niye bu kadar tartistiginizi.

#72 - Kasım 30 2011, 01:14:00
"İnsanın değerini varlığı değil yokluğu gösterir. Ki, yokluğu birşey değiştirmeyenin, varlığı gereksizdir."

Bu kadar kasmayin arkadaslar sakin olun destan yazmissiniz :D

Ülkemiz icin yaptiklarini görmezden gelemeyiz elbette, ama tapilacak kadar da degil arkadas anitkabir'e gitmedi diye kadar da seyedilmez yani. Atatürk'ü sevmek zorunda midir bir insan. Böyle bi mecburiyet mi var ben anlamadim niye bu kadar tartistiginizi.


Eh yani nihayet biri de beni savunsun (6)
#73 - Kasım 30 2011, 01:39:38

Müslüman bir ülke diyoruz, Elhamdülillah Müslümanız diyoruz ama Allah'ın Rasul'ünü, Kur'an-ı Kerim'i koruma kanunu yerine Kamâl'i koruma kanunu çıkartıyoruz. Üstüne Peygamber Efendimiz'in kabrine ziyareti önemsemeyip anıtkabir denen tapınağa* gitmemeyi suç sayıyoruz. İlginç değil mi?

*Tapınak diyorum çünkü mimarisi o şekilde. Ayrıca gidip önünde secde etmeler, yardım istemeler falan adeta tapanlar görüyorum çokça..
#74 - Kasım 30 2011, 02:46:28
"Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telâkkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur.."   Kamâl Atatürk

Müslüman bir ülke diyoruz, Elhamdülillah Müslümanız diyoruz ama Allah'ın Rasul'ünü, Kur'an-ı Kerim'i koruma kanunu yerine Kamâl'i koruma kanunu çıkartıyoruz. Üstüne Peygamber Efendimiz'in kabrine ziyareti önemsemeyip anıtkabir denen tapınağa* gitmemeyi suç sayıyoruz. İlginç değil mi?

*Tapınak diyorum çünkü mimarisi o şekilde. Ayrıca gidip önünde secde etmeler, yardım istemeler falan adeta tapanlar görüyorum çokça..

Tayyip Erdoğan ve Kürtlere sürekli övgüler düzen siz Türk kimliği ve Atatürk'le bu derece sorunlu olmanız beni hiç şaşırtmadı.provakatörlük kalbine işlemiş olan bir insanın müslümanlığını bile gösteriş sayarım.(bu size ilk ve son cevabım)
#75 - Kasım 30 2011, 17:46:27
« Son Düzenleme: Kasım 30 2011, 17:48:47 Gönderen: ÖMeRÇiP »
''  Kaybedecek neyin var,ihtimalinden başka...

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.