Alternatifim Cafe

Ses Organlarımız

Discussion started on Yararlı Bilgiler

Ses çıkaran organların hemen tamamı solunum sistemine aittir. Bir tek ağız,sindirim işin de üstlenir. Akciğerlerin,havayı emme görevi dışında havayı ses tellerine doğru üfleme görevi de vardır.Böylece ses telleri bir müzik aletine dönüşür. (Ses telleri,gerçekte tel,telcik ya da tüycüklerden oluşmamıştır. Birbirine hızlı hızlı çarpan dudaklar şeklinde hareket eden kıvrımlardır. Ancak dilimize ‘ses telleri’ olarak yerleşmiştir.) Ses tellerinin üst kısmında bulunan boğaz , ağız boşluğu ve burun, çıkarılan sesin gücünü ve kalitesini artırmaya yararlar. Bu bölgelerin durumu, tıpkı gitar tellerinin bağlı olduğu ahşap kasa veya nefesli sazların borularına benzer. Tıp dilinde bu bölgelere rezonans boşlukları denir. Hava ,akciğerlere iki yoldan girer; burun ve ağız. Doğal olanı burun yoludur. Kitap okurken sessiz bir şekilde nefes alışınızı düşünün.Bu sırada ağız kapalıdır.Hava,burun deliklerinden girerek burun boşlukları boyunca ileler ve geniz dediğimiz burun arkası boşluğuna ulaşır. Buradan da aşağıya yönelerek boğaza geçer.
         Burun,koku alma organı olarak tanımlanır, ancak asıl önemli işlevi havayı temizlemesidir. Burun boşluğu sanıldığından daha büyüktür; biz dışarıdan baktığımızda yalnızca burun deliklerini görürüz. Oysa burnun içine girip dış duvarlarına baktığımızda üst üste balkon gibi sıralanmış olan ve ‘konka’ diye adlandırılan katmanları görürüz. Konkalar burun boşluklarına giren havanın ısıtılmasından, tozlardan arındırılmasından ve hava kuru olduğunda nemlendirilmesinden sorumludur. Burun boşluklarının dış yüzeylerinin kıvrımlı olması kalorifer radyatörleri gibi yüzeyi artırma amacı taşır. Böylelikle hava ile en yüksek temas sağlanmış olur. Konkalar havanın ısı ve kuruluk oranlarına, hatta heyecan ve strese bağlı olarak şişme ve büzülme özelliğine sahiptirler. Konkaların altlarında ise mea denilen oluklar vardır.Bu oluklara sinüs boşluklarının burna açılan delikleri yerleşmiştir.
          Sinüsler burun boşluklarının etrafına yerleşmiş, içi hava dolu kemik boşluklardır. En büyüğü ’maksiller sinüs’tür ve gözlerle damak arasına yerleşmiştir. Alında ‘alın sinüsü’, gözlerin iç kısmında ‘etmoid sinüsler’, kafatasının derinlerinde, yani burnun arka-üst kısmında ‘sfenoid sinüs’ vardır. Sinüslerin görevi tam olarak aydınlanmış değildir. Başımızdaki değerli organların korunmasına yardımcı olduğu, sesin yankılanmasında işlevi olduğu ileri sürülmekle birlikte, yapılan bilimsel araştırmalar bu savları doğrulayamamıştır. Sinüslerin içine yerleştirilen mini mikrofonlar, konuşma sırasında sinüslerin sessizliklerini sürdürdüğünü göstermiştir. Bunun nedeni, ses dalgalarının çok küçük olan sinüs pencerelerinden içeri girememesidir. Öte yandan sinüsler polip ya da iltihapla dolu olduğunda bile seste çok büyük bir değişme olmamaktadır. Burundan başlayarak tüm solunum yolları, mukoza adı verilen ince bir zar tabakasıyla örtülüdür. Bu tabakadaki hücreler hareketli tüylerle kaplıdır ve ses kıvrımlarının altındaki salgıları yukarıya, burundaki salgıları da aşağıya doğru yönlendirerek üst solunum yollarının temizliğine katkıda bulunurlar. Aşağıdan ya da yukarıdan boğaza gelen salgılar, üzerlerinde biriken toz, toprak ve mikroplarla birlikte midenin asidi içinde yok edilmek üzere, biz farkında olmadan yutkunma hareketleri sırasında yutulurlar. Hava kirliliği gibi çeşitli çevresel faktörler nedeniyle burun mukozası çok çalışmak zorunda kalırsa, genizde insanı rahatsız eden birikintiler, salgılar oluşur.
          Boğazdaki salgıların tükürük bezleriyle yakından ilişkisi vardır. Ses yolları tükürükle ıslak tutulur. Korku ve stres bu salgının azalmasına yol açar. Bu durum aktörler ve şarkıcılarda sahneye çıkmadan önce sıklıkla görülür, ancak ilk alkışlarla birlikte tükürük salgısı da normale döner. Dilin ağzımızdan çıkarabileceğimiz kısmından başka, asıl büyük bölümü ağzımızın içindedir. Dilin hareketleri çok sayıda kas demeti tarafından sağlanır. Dilin, konuşmanın şekillenmesinde çok büyük bir görevi vardır. Yumuşak damak, perdeleme işlevine sahiptir. Burundan giren hava aşağıya doğru inerken damak açılır ve havanın geçişine izin verir.Yemek yerken ise kapanarak yiyeceklerin genize kaçmasına engel olur.
          Gırtlak, kıkırdak yapılardan oluşan bir iskelete sahiptir. Ayrıca işlevini yerine getirebilmek için de yeterli kuvvete güçlü kaslara ihtiyaç duyar. Bu kaslar hem gırtlağın içinde hem de dışında olmak üzere iki gruba ayrılır. İç kaslar kıkırdakların yerlerini değiştirerek, ses tellerinin şeklini,durumunu ve gerginliğini etkiler. Dış kaslar ise gırtlağı aşağı-yukarı çekerek hem kıkırdakların yerlerini değiştirir hem de kabaca tiz-bas ayarı yaparlar. Gırtlak yukarı doğru yükselince ses tizleşirken, aşağı çekilince basa doğru geçiş yapar. Ancak bu durum eğitilmemiş bir ses için geçerlidir. İdealde ise ses inceltilirken ya da kalınlaştırılırken gırtlağın yer değiştirmesi ses kalitesini olumsuz olarak etkilemektedir. Özellikle ses inceltme sırasında gırtlak yükseldiğinde rezonans boşluklarında daralma ve pozisyon gereği ses tellerinin arkasında daralma meydana gelir. Bu durum amatör bir ses için geçerlidir. Eğitilmiş gırtlakta ise ses inceltme, primer olarak ‘krikotiroid’ kasının kasılması ile sağlanır. Bu sırada gırtlağın yükselmesi yalnızca akustik sinyalin aktarılması için kullanılır ki bu bazen inceltme sırasında gırtlağın aşağı çekilmesi olarak da ortaya çıkabilir. İleride daha iyi açıklanacak olan, şarkıcı formantı denilen eğitilmiş ses de bu durumda ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle opera sanatçıları dış gırtlak kaslarını, gırtlağı belirli bir seviyede tutarak ayarlarlar.
          Ses çıkaran organ olarak bilinen gırtlağın en önemli özelliklerinden biri, boyu boyun bölgesindeki çok ustaca kasılma ve süspansiyon sistemidir. Yukarıda çene ve kafa tabanına, aşağıda göğüs kafesi ve köprücük kemiklerine kaslarla tutunmuş olan gırtlak, boyun bölgesinde çok esnek bir hareket yeteneğine sahiptir. Bu özelliği gırtlağa, hem baş ve boyundan ayrı hareket etme, hem de boyuna gelecek darbelerden kendini koruma özelliği kazandırmıştır.
Gırtlağın toplam dokuz kıkırdağından beş tanesi çok önemlidir. Birincisi ‘epiglot’ denilen kıkırdaktır ve gırtlağın üzerine kapanarak gıdaların yemek borusuna yönelmesini sağlar. İkincisi, kalkana benzediği için ‘tiroid’ kıkırdak adını taşıyan, gırtlağın en büyük kıkırdağıdır. Halk arasında ‘adem elması’ olarak bilinir. Yüzüğe benzediği için, adını Yunanca ‘krikoid’(yüzük) sözcüğünden alan üçüncü kıkırdak,soluk borusunun üzerine oturmuştur ve tiroid kıkırdakla birleşmiştir.Tiroid kıkırdak, krikoid kıkırdak üzerinde eğilme hareketi yapar. Bu hareket ses tellerinin gerilmesini ve sesin incelmesini sağlar. Krikoid gırtlağın arka-üst kısmında piramit şeklinde iki küçük kıkırdak daha bulunur. Bunlar ‘aritenoid’ kıkırdaklardır. Aritenoid kıkırdakların krikoid kıkırdak üzerindeki ekleminde mekanik olarak üç temel hareket gerçekleşir. Birincisi; orta bölümdeki kayma hareketi, ikincisi; dikey eksende dönme hareketidir. Göreceli olarak kısıtlı olan üçüncü hareket de öne ve arkaya devrilme hareketidir. Ses telleri ön uçlarından aritenoid kıkırdaklara tutunurlar. Aritenoid kıkırdaklar, eklem yüzeyleri ve kendisine yapışan kaslar sayesinde dönme ya da öne –arkaya yatma hareketleri yaparlar. Bu hareketler ses tellerini açar, kapar, gerer, gevşetir, inceltir ve kalınlaştırır; böylelikle de sesin çıkmasını sağlar. Kısaca sesin ince motor ayarı esas olarak ses telleri tarafından yapılır.
          Ses telleri yapısal olarak, soluk verirken ses çıkarabilme özelliğine sahiptirler. Serbest kenarlarından aşağıya doğru bir eğim vardır ve bu eğim ses tellerinin birleşmeleri sırasında havanın soluk alıp verme sırasındaki birleşme noktasına geçişi kolaylaştırır.
Ses tellerinin üzerini örten mukoza, gırtlağın diğer bölümlerine göre daha beyazdır. Ses telleri saniyede 100-250 kez birbirine çarparlar. Bu denli yıpratıcı bir güce dayanabilmesi için derideki gibi dış etkenlere karşı güçlü hücrelerle örülmüş olması gerekmektedir. Ses tellerinin üst kısmında yalancı ses telleri denilen iki kıvrım daha bulunur. Tüm bu kıvrımlar ve aritenoid kıkırdakların çıkıntıları boğaz muayenesinde görülebilir.
          Gırtlağın alt kısmından başlayan akciğerlere hava taşıyan ana boru ‘trakea’ adını taşır. Trakea daha sonra iki ana bronşa ayrılır. Bu ana bronşlar da daha küçük bronşlara ayrılarak akciğerlere bağlanırlar. Akciğerde ise daha da küçük bronşlar vardır. Hava borular ters çevrilmiş bir ağacın dalları gibidir ve akciğerler havayı emdiğinde birbirine yapışmasın diye kıkırdak doku ile sertleştirilmiştir.
         Göğüs ve karın boşlukları birbirinden diyafram denilen kalın bir kas tabakası ile ayrılmışlardır. Bu kasın demetleri çevresindeki kemik yapılara sıkıca bağlanmıştır.Karın kasları kasılmadığında, diyafram kubbe şeklindedir. Kasılma gerçekleştiğinde ise kubbenin tepesi aşağıya doğru çöker ve diyafram düzleşir; bu sırada on iki çift kaburgadan oluşan göğüs kafesi genişleyerek içeriye hava girmesini sağlar. Kaburgalar aşağıya doğru hareket ettiğinde ise göğüs kafesi küçülür ve akciğerlerdeki hava dışarıya çıkar. Sesin çıkmasını sağlayan organ ve anatomik yapıları kısaca gözden geçirmiş olduk. Bu bilgilere ilişkin başka ayrıntıların diğer yazılarda yer alacağı gibi, ileride bu yazıdaki bilgiler de sık sık göndermeler yapılacaktır.
#1 - Şubat 04 2009, 03:45:00

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.