Alternatifim Cafe

Toplumsal Cinsiyet Sorunsalı

Discussion started on Sosyoloji

Öncelikle özelde ülkemizde genelde dünyada toplumsal cinsiyetle ilgili birçok sorun ve çözüm bulunmasından dolayı konuyu bu kadar kısıtlı bir zamanda sistematize etmem mümkün görünmemekle beraber özetlemeye çalışacağım. Sorunu kadın sorunu değil toplumsal cinsiyet ve rolleri bağlamında çözümlemenin yerinde olacağını düşünüyorum. Böylece cinsiyetler arası biyolojik farklara değinmeden geçeceğim. Çünkü bu sorunsal toplumsaldır kanaatindeyim. Kadınları mistisize eden ve mitoslaştıran çoğu feminist söylemlerden kendi söylemlerimi ayırmak isterim. Bugün pozitif ayrımcılık çokça tartışmalı bir konudur ve bu kadının toplumsaldan koparılıp mitoslaştırılmasından başka bir şey değildir. Eğer sorunsalımı yalnızca kadın bağlamında değerlendirseydim feministlerin tuzağına düşmüş olurdum. Tüm toplumlarda belirlendiği gibi ülkemizde de toplumsal cinsiyet rolleri kesin çizgilerle belirlenmiştir. Kadın ya da erkek bu rollerin dışına çıktığında toplum tarafından en ağır yaptırımlarla cezalandırılıyorlar. Katil ve kurban ikileminde kimin daha mağdur olduğu konusunda her ne kadar feministler tarafından bir konsensüs oluşsa da ben asimetrik güç ilişkilerinin cinsler arasında değil toplumsal değerlerde ve zihniyette başladığını düşünüyorum. Erkek burada yalnızca araçsallaşıyor ve o da kadın kadar mağdur oluyor. Çünkü toplumun erkeğe atfettiği roller çoğu zaman zorlayıcı nitelik taşımaktadır. Ataerkil yapı tam olarak erkeği değil toplumsal erkliği kutsayıcı bir niteliğe bürünmektedir. Burada kadının toplumsal değerlerin dayatması sonucunda kendini kamusal alandan soyutlama ya da ancak erkeksileşerek kamusal alana sızma eğiliminde olduklarını görüyoruz. Her iki durumda da ataerkil yapının kabuğunu kırmak mümkün gözükmüyor. Birinci eğilim ne kadar çözümsüzlüğe itiyorsa ikinci eğilimde o kadar geçici bir çözüm gibi karşımızda duruyor.

Şimdi sorunları kısaca tespit ettikten sonra çözümleri bu bağlamda ortaya koyabiliriz. Öncelikle çözüm önerilerimdeki çıkış noktamı belirtmek isterim. Virginia Woolf’un ortaya koyduğu gibi kendine ait bir oda gereklidir kadınlara evin kamusal alanından yani oturma odasından sıyrılarak. Erkeksileşerek değil kadınsı duyarlılıklarını koruyarak. Yalnızca kendilerine ait, kendilerini en iyi biçimde var edebilecekleri ve yazabilecekleri, üretebilecekleri bir odaya ihtiyaçları vardır. Bu da toplumsal rollerin son kertede zihniyet değişimine dayanmaktadır. Ataerkilliğin kabuğunun delinebilmesi gereklidir. Sosyalizasyon süreciyle ataerkillik değil daha eşitlikçi bir söylem geliştirilip aktarılmalıdır ve tabii ki ancak uzun bir süreçte bu mümkün gözükmektedir.

Son olarak da dilin eril yapısının değişmesi gerekmektedir. Kültürle aktarılan süreç de özellikle sözlü geleneğimizdeki atasözleri, deyimler hatta edebi eserler ve sanat eserleriyle yeni kültürel süreç kodlanmalıdır ki aktarılabilsin. Toplumsal hafızamız ataerkilliği yıkmalı ve alternatif süreçleri yeniden inşa etmelidir. Bu süreçleri yeniden inşa edebilmek için yine iktidarın yani ataerkilliğin söylemleri değil muhalif bir söylem geliştirilmelidir. İktidarın dilini kullanan feministler bir algı yanılgısına düşmektedirler ve tam da bu yüzden muhalif tavırları hiçbir çözüm önerisi getirmemekle birlikte emniyet sübabı işlevi görmektedir. Yalnızca yatıştırıcı etkisi olmaktan ileri gidememektedir.

Görülüyor ki karşımızda duran asıl sorunsal “kadın sorunu” değildir insan sorunudur.

Selma Ulusoy
#1 - Ocak 25 2009, 00:35:18
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.