Alternatifim Cafe

Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri

Discussion started on Atatürk Köşesi

Subay Adaylarının Diploma Töreninde Bir Konuşma
1 Kasım 1920


Ankara Subay Adayları Talimgâhının (Okulunun) ilk mezunlarının diploma töreninde söylenmiştir.

Efendiler!
Batının hiçbir zaman bağışlayamayacağımız zalimleri, memleketimiz Türkiye�yi parçalamak, bu topraklarda yaşayan milletimizin onurunu, bağımsızlığını çiğnemek için verdikleri yüzyıllık kararı en sonunda uygulamaya koyarken milletimiz bugün dünyaya yayılan inkılâplar ve ihtilâller içinde varlığını koruma gereğinin bilincindedir. Bu düşünce, memleketimizin ve milletimizin gerçekten değerli olduğunu, bütün insanlık dünyasına hakkıyla kabul ettirmelidir. Millet, kendilerine yapılan bütün ve kötü girişimler karşısında gerçek varlığıyla ayağa kalktı ve bunun sonucu olarak Ankara�da Büyük Millet Meclisi oluştu. Elbette hainlerden söz etmek istemem. Fakat düşünceme göre bütün milletimizin bireyleri bu durumun (Meclisin kuruluşu) kuvvetlenmesi ve başarısı için bütün varlıklarını ortaya koymuşlardır.

Bunun en değerli ve en belirgin örneği, varlıklarıyla bu askerî kurumun kurulmasını gerektiren gençlerdir. Gerçekten bu gençler burada fedakârlığın maddî bir örneğini oluşturmuşlardır. Bundan dolayı hareketlerinin övülmesi ve kutlanması gerekir.
Efendiler!

Milletimizin ve onun yönetimini üzerine almış olan Büyük Millet Meclisi�nin, büyük savaşta mutlaka başarılı olacağına eminim. Bu konuların sağlanması için gereken sebepler ve araçlar vardır. Burada yalnız şunu belirtmek isterim, ordu, milletin ve milletin amaçlarının tek dayanağıdır. Ordunun kendisine verilen bu yüce görevi hakkıyla başarabilmesi için gereken özelliklerin birincisi, demir gibi bir sağlamlıktır.

Orduda sağlamlığın tek görünen aracı aydın, kahraman ve fedakâr subaylardır. Bu gün ordumuzun subayları, saydığım özelliklere bütünüyle sahiptir. Fakat buna bir şey eklemek gerekir ki, içinde bulunduğu şu olağanüstü durum ve şartların heyecanlarıyla ve amaçlarıyla yetişecek olan genç subaylarımız bize bağımsızlık için daha güçlü ümitler vereceklerdir.

İşte bugün bu basit ve gösterişsiz törenle Büyük Millet Meclisi adına büyük bir ödüle hazır bulunuyoruz. Ordumuz bugünün şartlarına ve özelliklerine hâkim genç subaylarına sahip olacak ve ordu bu genç subaylarla övünecektir.
Bu subayları Büyük Millet Meclisi�ne çalışmalarıyla takdim eden Okul Müdürü ve çalışma arkadaşlarını Büyük Millet Meclisi adına kutlarım.

Enver Aka, Ankara Subay Adayları Okulunun 50. yıldönümü sebebiyle yaptığı konuşma, Türkiye Eski Muharipler Dergisi,Sayı: 7.8-1970, s.435.

#51 - Eylül 16 2008, 15:39:51
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Erzurum Milletvekili İsmail Bey ve ArkadaşlarınınErmenistan Ateşkes Şartları Hakkında Soru Önergesi Nedeniyle
18 Kasım 1920


Bir noktayı hatırlatmak ve askerî heyetten aldığım bilgi üzerine Genel Kurulu aydınlatmak istiyorum.

Beyefendinin buyurdukları gibi, önceden önerilmiş olan ateşkes şartlarını Ermenilerin kabul ettiğini söylüyor ki; o ateşkes şartları iki görüşü içeriyordu. Birisi, Ermeni ordusundan silâh almak, ikincisi o günkü duruma göre Ermeni ordusunun çekileceği hatla, bizim koruyacağımız hat arasında tarafsız bölge bırakmak. Halbuki sonra askerî harekât başladı. Önceki hattı çok ileri geçtik. Yalnız bulunduğu durumdan doğuya doğru değil, merkezden güneye ve Şahtahtından bile bölüklerimiz ileriye yürümüştür.

Bundan dolayı ateşkes antlaşmasının sınırlamaya ait olan kısmı doğal olarak yeni duruma göre değişmiştir. Bunun üzerine subaylar yeni bazı öneriler yapmışlardı. Fakat bu, önem içermemektedir. O, yeni hattın biraz batısında, bu, biraz daha ileride idi. Yalnız bunda yeni görüş korunmuştur. O da güneyden Azerbaycana giden yolların tamamen emniyette tutulmasıdır.

Subaylarca böyle bir şey vardır efendim, askerî emir sırasında verilmiştir.
#52 - Eylül 16 2008, 15:40:32
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Konya Ayaklanması Hakkında Soruşturma Yapmak, Bu Ayaklanmayla İlgisi Olmadığı Halde Haksızlığa Uğratılan Varsa Sebep Olanları İstiklâl Mahkemesine Vermek Üzere Konyaya Bir Heyetin Gönderilmesi Hakkındaki Önerge Nedeniyle
25 Kasım 1920


Efendim, Konya olaylarında sorumlu olduğu zannedilen birtakım kişiler orada oluşan Divan-ı Harbe verilmişlerdir. Divan-ı Harbin bunlar hakkında verdiği karara, yüce heyetiniz itiraz buyurmamıştınız. Yalnız Büyük Millet Meclisi üyelerinden bazı arkadaşlarımızın orada suçlanmış olduğu dikkatinizi çekti. Ve Yüce Heyetiniz bu konuya el koydu. Bu konu sebebiyle zaten önemli olan Konya olayını daha gerçekçi araştırmak, incelemek Bakanlar Kurulunca kararlaştırıldı. Bakanlar Kurulu, çeşitli araçlarla soruşturmalarını yapmaktadır.

En son vermiş olduğu bir kararla oraya özel bir heyet gönderecektir. Fakat Bakanlar Kurulu, bu özel kurula arkadaşlarımızdan da birkaç kişinin katılmasını arzu etti. Bu doğrudan doğruya Bakanlar Kurulu�nca yapılmış bir önlemdir. Gidecek olan özel kurul, Yüce Heyetiniz adına orada araştırmalar yapacak değildir. Zaten Bakanlar Kurulunun bu icraî konuda yüce şahsınızdan ayrı bırakılması daha uygun olacaktır. Yalnız Bakanlar Kurulu�nun sizden ricası, seçilen kişilere izin vermenizden ibarettir. Bundan dolayı bu arkadaşlara izin verirseniz onlar da bu kurulla beraber gideceklerdir. Vermezseniz elbette gidemez. Bundan dolayı bunları yüksek oyunuza arz ediyorum.

Nadir Efendi (Isparta)- Bir şey arzedeceğim. Heyetimizden gidecek kişiler yargı yöntemine, adliye yöntemine hakkıyla haberli olanlardan gitsinler rica ederim. Onun çok etkisi vardır. Şevket Beye diyecek yoksa da diğer saygıdeğer kişiler sanırım, adliye ile uğraşmış kişiler değildir.

Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Efendim, bu gidecek olan özel kurulun görevi yalnız Çelebi Efendi�nin işini takip etmek değildir ve Genel Kurul�a verdiğim önergede Çelebi Efendi�den ve Çelebi Efendi meselesinden söz edilmemiştir. Genellikle Konya meselesini soruşturacak ve araştıracak ve ele geçirmiş olduğumuz bilgiyi genişletecek, bizi daha çok aydınlatacak bir rapor istiyoruz. Bu genel meseleler içerisinde belki Çelebi Efendinin de meselesi de göz önüne alınabilir. Fakat kendilerinin diğer bir arkadaşımızın da söylediği gibi bu konuda tamamen tarafsız kalmaları gerekir. Bu konu burada bir mahkeme uygulanır gibi...

Çelebi Efendi (Konya)- Doğru Efendim, tarafsız kalmam gerekir, fakat...

Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Henüz Çelebi Efendi zan altındadır. Eğer Yüce Heyetiniz işe el koymamış olsalardı, Divan-ı Harb�in kararı haklarında uygulanacaktı ve özellikle ben Çelebi Efendi�nin haklarını düşünmek için soruşturma kuruluna göndermeye gerek görüyorum. Konuyu, soruşturmalar sonucunda meydana çıkarmak için böyle bir soruşturma yapmaya gerek gördüm.


#53 - Eylül 16 2008, 15:41:25
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Diyarbakır Milletvekili Hacı Şükrünün Kurmaylar Hakkında Kullanılan Sözlerinin Zabıttan Çıkarılması Hakkındaki Önergesi Nedeniyle
26 Aralık 1920


Saygıdeğer arkadaşlar! Türkiye Büyük Millet Meclisi�nin Millî Savunma Komisyonu Başkanı olan kişi tarafından bu kürsüde (Genel Kurmay�ın esareti altında, baskısında ordu duramaz) bu anlamda bir şey söylendiğini işittiğim zaman son derece üzüldüm. Birlik ve düzenin, ordu*, yüce aile içinde akıl vermekle sorumlu olan bu özel komisyonun, bu yüce komisyonun başkanı olan kişinin ağzından bu kadar kötü bir söz çıkmamalıydı. Efendiler, ordumuzda ayrı bir kurmay sınıfı yoktur. Bunlar geçmişin paslı sahifelerine karışmış şeylerdir. Bugün orduda yalnız subay sınıfı vardır. Kurmaylık, subayların yaptığı görev itibariyledir. O görevin başına kim geçerse kurmaylık görevini yapar. O görevden ayrıldığı dakikada nereye memur olursa, diğer herhangi bir subay gibi o da bir subaydır. O da bir komutandır. Subaylarımız arasında, orduda hiçbir fark yoktur Efendiler (bravo sesleri). Fazla bir eğitim görmüş olmak, dünyanın hiçbir yerinde bir hata, bir kusur gibi kabul edilemez.

Komisyon Başkanı�nın, subaylar kurulumuzun bir kısmının diğer kısmına üstün olmasına ve baskısına temas eder bir fikir ileri sürmesinin bir kötü amaçla olduğunu Yüce Heyetiniz�e açıkça söylüyorum. Ve tekrar olarak söylüyorum (Alkışlar, bravo sesleri).

Çok rica ederim arkadaşlarımıza ki bu gibi insanlara çok dikkat edelim. Bundan dolayı komisyon başkanı bu sözünü mutlaka geriye almalıdır. Çünkü, bütün subaylarımızın Yüce Meclis�e olan saygı ve sevgisine bir kusur oluşturacaktır. Meclis, bu gibi değersiz şeyleri söz konusu etmekten ve konuşmaktan çok yüksektir (Alkışlar).

Meclis, beyninde böyle değersiz amaçları olan insanların oyuncağı olmaktan çok uzaktır (Alkışlar). Bundan dolayı temizlikle, vatan ve millete olan aşk ile millî görevimizi yapalım. Hükûmetimizin düzen ve düzenliğini tutmak için tek kuvvet olan ordunun içine fesat atmayalım. Emin olunuz arkadaşlar, buna girişmek ve yönelmek isteyenler hiçbir vakit başarılı olamaz. Bu meclis ve bu millet ona kesinlikle izin vermez. Ve bu meclis ve bu millet, o gibilerin kafasını ezmeye yeterli güçtedir. Bundan dolayı ben de Beyefendi�nin fikrine katılıyorum.

O söz nasıl olmuş burada söylenmişse hiç olmazsa bizim zabıt tutanağında bulunmasın.
#54 - Eylül 16 2008, 15:42:25
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Seyahat Belgeleri Hakkında Sorulan Soru Sebebiyle
21 Aralık 1920


Şimdi elime gelen yeni bir şifreli telgrafnameyi, söz konusu olan meseleyle ve benim şahsımla da çok yakından ilgili olduğu ve düşünceleri aydınlatmaya neden olacağı için arz ediyorum.

Belki söylenmemesi uygun olan bir şeydir. Fakat söyleyeceğim, bunu bana yazan bir Hükûmet Başkanı�dır. Benim yakın akrabamdan birinin kocası buraya geldi diyor. Bilginiz olduğu üzere filân yerde filân ve filândır, gerçekten böyle. İngilizler benimle gizlice antlaşmaya kapı açmak üzere İstanbul�da gizli aracılar aramışlar ve gizlice bir şekilde filân beye başvurmuşlar. Kendisine tercüme sureti aşağıda arz edilen resmî mühürlü ve İngilizlerin İstanbul�da özel memuru yüzbaşı Ponet imzalı İngilizce bir belge vermişlerdir. Bu anlamda emir ve düşüncelerinizi bekliyoruz (belgeyi göstererek). Verilen belge de budur.

Tarihi 1 Aralık 1920 (Mustafa Kemal Paşanın akrabalarından olduğunuza emin olarak size, Mustafa Kemal Paşa Hazretleriyle gizlice ilişki kurmanızı sağlamak için bu belgeyi verdim). Bunu eline alan bir hükûmet başkanı olağanüstü bir siyasi meseleye değindiği düşüncesine kapılabilirler, gerçekten bu adam böyle düşünüldüğü gibi benim yakın akrabamın kocasıdır. Ve bu Kapiten Ponet bilinen bir kişidir. Meşhur bir kişidir ve böyle bir girişimde bulunmuş olmasını pek doğal kabul edebilirsiniz. Halbuki işte ben söylüyorum, bu kişi casustur. Casus olduğu bence daha önce bilinen (kimdir sesleri).

Bu akrabamın kocası olan kişi bundan dolayı bu benim akrabamdır diye ve elinde bu belge vardır diye oradaki Hükûmet Başkanı bu belge ile buyurun Ankara�ya gidiniz deseydi bu bana gelmeyecekti ve bunu getirmeyecekti. Ve kendisini tutmasalardı bunu belki de meydana çıkarmayacaktı. Bundan dolayı casusluk yapacaktı. Kimbilir memlekete ne kadar kötülük yapacaktı. Kimbilir ne kadar arabozuculuk yapacaktı. Bundan bana bilgi verdiler. Hükûmetin bu kayıtları sayesinde ben de bilgili oldum ve kendilerini tutuklamaları için gereken makam aracılığıyla emir verdim. Bundan dolayı kayıtlardan vazgeçmeyelim. Çünkü düşmanlarımız pek kötü huyludur (şüphesiz sesleri).
#55 - Eylül 16 2008, 15:43:13
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Barış Şartları Hakkında
Ocak 1921


Mustafa Kemal, Daily Expres gazetesine cevaben gönderdiği mektupta Barış şartlarından sadece kendisinin sorumlu olmadığını belirttikten sonra şunları yazmaktadır:

Her şey Ankara Millî Meclisi�nin elindedir. Bu Meclisin amacı millî sınırlar içinde millî bağımsızlığı sağlamaktır.

Türk milleti bağımsız bir varlık içerisinde haklarının onaylanmasından başka bir şey istememektedir.

Vakit: 10.1.1921, s.1
#56 - Eylül 16 2008, 15:44:21
''Cehennem, başkalarıdır. ''

İtilâf Devletleri Sovyet Rusya, Gürcistan ve Ermenistan ile Olan İlişkiler Hakkında
3 Ocak 1921


Efendiler, bu noktanın yanlış anlaşıldığını sanıyorum. Bunun için izin verirseniz Bakanlar Kurulu adına ufak bir açıklama yapacağım. Biz, Ermenileri yendikten sonra ileri sürdüğünüz şartlardan biri de kendilerinden belirli miktarda silâh almak idi. Bu silâhların bir miktarını aldık, kalan miktarını da istiyoruz. Bundan dolayı bugün uygulamaya konulan konu hükûmetin var olan şartları tamamıyla uygulamasına dairdir. Biz, Ermenilerden üç açıdan silâh istedik. Birincisi, Ermenilerin henüz rengi, içeriği ve amaçları tamamen ortaya çıkmış değildir. Bundan dolayı böyle iktidarsız bir milletin elinde silâh bulundukça komşu olanlara daima zarar verir. Bundan dolayı biz zarar görebiliriz. Diğer taraftan tazminat alma isteğimiz olduğunu karşılıklı olarak söylediğimiz Ruslar bile zarar görebilirler. Bundan dolayı tarafların yararını sağlamak için Ermenilerin ellerinden silâhlarını almak gerekir. Bunun için silâhlarını istedik ve istiyoruz. İkincisi, Ermeniler iddia olunduğu gibi komünist olmuşlarsa kendilerinin silâha ihtiyacı kalmamıştır. O halde antlaşma şartlarını uygulamakta hiçbir sakınca yoktur.

Üçüncüsü, her gün ordularımızı artırmaktayız. Bundan dolayı silâha ihtiyacımız vardır. Galibiyetimizin karşılığı olarak Ermenilerin elinde bulunan fazla silâhları istiyoruz. Bundan dolayı hükûmet bu dakikaya kadar bu görüşünden dönmüş değildir. Yani Ermeniler silâhlarını terketmiş veyahut terk önerisine uymuş değildir. Yalnız Rusya Bolşevik Hükûmeti, komünist yapmak istediği Ermenilere yaranmak arzusunu gösterdiğinden ve bu da o doğrultuda sayıldığından bize yansımış bir sorun hâline girdi. Ve komünist olmuş Ermenilerin ellerinden almak suretiyle değil, Moskova�dan gidermek imkânından da söz ediliyor. Bir de silâhlar komünist olmayan Ermenilerin ellerindedir. Fakat bunları komünist olmayanların elinden almak ve komünist olanların eline vermek yönünü Ruslar tercih etmektedir. Bütün bu durumlar düşünülecek olursa sorunun kesinlikle halli bizim korktuğumuz noktaların düzenlenmesine ve bizim ihtiyacını duyduğumuz çıkarlarımızın sağlanmasına ait olur. Eğer Ruslarla olan ilişkilerimizin sonuçları bütün bu korktuğumuz ve korkmadığımız noktalara karşılık gelirse; doğal olarak mesele o zaman söz konusu olur, yoksa bugün değişmiş hiçbir mesele yoktur. Hoş görülmüş bir konu da yoktur efendim.

Hüseyin Avni Bey (Erzurum)- İzin verilirse efendim, önemli bir nokta belirteceğim. Beyler, ben Ermenilerin silâhlısından değil, silâhsızından korkuyorum. Yani Ermenilerin silâhlısı olan Taşnaklardır. Onlar silâhla karşımıza çıktığı zaman daima onları silâhla ezecek kuvvete sahibiz. Şimdi korktuğum bir aşama var, o da, Ermenilerin silâhsız olarak kızıl bayrağa bürünüp memleketimiz içerisinde verecekleri zararları vardır, fesatları vardır, bu kaçınılmazdır. Size bir noktayı arz etmek isterim: Gümrü�de bulunuyordum. Daha konuşma başlamazdan önce Çiçerin Ermenilerden önce başvuruda bulundu. Bu, koruma ve sigorta anlamındadır. Bugün onların komünist olması ve Ruslar tarafından sigorta edilmelerinden bu duruma girmeleri, kendilerini komünist göstererek memleketimiz içerisine girmek içindir, kesinlikle bilirsiniz ki Ermeni Taşnakları komünist değildir. Bu bir dindir. Fakat yöntemleri gayet zehirleyici bir dindir ve kolay nüfuz ediyor. Bilirsiniz ki Rusya�ya ve Azerbaycan�a girdiği zaman ne gibi ellerle giriyordu ve ne gibi zararlar yapıyordu? Bunlar hakkıdır. Şimdi Ermeniler de bizim zayıf damarlı insanlarımızı arıyacaklardır. Dediğim gibi, bir din, bir kural olarak memleketimize komünistlik girmeyecektir. Bir çapulcu, bir yağmakâr, bir cani sıfatiyle memleketimize girecektir. Ben ondan korkuyorum. Bu kesin, sabit, belli ve şahsî bir sorundur. Şimdi Doğu Cephesinin, önceki aşamasından daha nazik bir aşamaya girdiğini görüyorum. Bunun için hükûmet bütün acil önlemlerini almalıdır. Böyle, hükûmeti istiyorum, istemiyorum demişsin bence değeri yoktur. Bu bir hastalıktır, bu ordu değildir ki görünsün. Bu, sızar. Hükûmet arzu etmez, fakat arzu etmediği halde memleketin içerisine girer, zararlar yapar ve o güvendiğimiz çok dayanıklı orduları Allah korusun dağıtır. İşte Ermeniler böyle kurnaz bir millettir. Karşılarında bulunan ordumuzu bu şekilde dağıtmak isterler. Hükûmetin amacı, millî sınırları içinde bağımsız yaşamaktır. Hükûmet iktidar sahibi midir ki bu ülkü memlekete girmesin veya bu maske memlekete girmesin? Ermenilerin getireceği ülkü, milletimizi dağıtmak anlamında olacaktır ve bunda ben, doğal müttefikimiz olan Rusların içtenliğine pek inanmış değilim. Dediğim gibi, henüz Ermenilerle anlaşmadan bize Ruslar başvurmuşlardı. Bugün gelmiş, bizimle aramızda olan bir mukaveleyi Ermenilere reddetme cesaretini veriyor.

Mehmet Şükrü Bey (Karahisarı Sahip)- Bunları gizli oturumda söyleyelim.

Reis- Efendim söz alan birkaç arkadaşımız daha vardır. Yarın saat kaçta toplanalım?

Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Beyefendi sözlerini tamamlasınlar Başkan Bey

Hüseyin Avni Bey (devamla)- Efendim, doğal olarak, gizli oturuma ait olan konuları ben de takdir ediyorum. Yalnız bir şey var ki aldanmamak ve görüşülmüş konuları görmemek olamaz. Doğal olarak, Ermenilerin içtenliğine kesinlikle güvenmeyiz. Kesinlikle güvenimiz yoktur. Onların bugün memleketimizin Doğu Cephesinde zararlı bir hal almakta olduklarına inanıyorum. Bunun çaresini hükûmetten rica ediyorum.

Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Hüseyin Avni Beye kısa bir cevap vermek istiyorum. Biz Rus Bolşevik Hükûmeti�nin bize karşı olan duygularına güvenmek isteriz. Bu güvenimiz hayallere, zanlara ve güzel sözlere aldanmaya bağlı değildir. Tamamen maddîyata dayanmaktadır. Fakat bunun ne olacağını açıklamayacağım. Yalnız tekrar ediyorum ki söze değil, maddîyata dayanıyorum. Onun için içtenliğine güveniriz. Komünizmin yayılması sorununa gelince kendileri buyurdular ki, istense de istenmese de bu bir mikroptur, girer. O halde çaresi yok demektir. Madem ki maddî önlemlerle önüne geçmek imkânı olmayan bir bulaşmadır. Bu mutlaka bulaşacaktır. Sanıyorum ki buna karşı önlem düşünmek meselesiyle söz konusu olan siyasal konuları birbirinden ayırmak ve seçmek daha uygun olur. Yalnız sadece bu noktaya temas etmek üzere arz edebilirim ki bu bulaşıcı ve kaçınılmaz sanılan komünizme karşı çare vardır. Komünizmin prensiplerinin, kurallarının memleketimizde ve milletimiz arasında uygulanabilirliğini kavramak veyahut kavrayanlarımız aracılığıyla bütün memlekete ve bütün millete anlatmaktır. Eğer bu gerçekler milletimizin çoğunluğu tarafından tamamiyle anlaşılmış olursa, ya yeteneğimiz vardır yaparız veyahut uygulama yeteneği yoktur, anlarız, korkarız, yapmayız. Ancak bu gerçeğe karşı da uygulama yeteneği olmadığına göre ve hatta uygulamaya kalkanlara karşı hükûmet, her türlü araçları kullanmada kendisini tamamen haklı görür. Bu nedenle geçmiş ifadelere dair bir konuyu arz etmek istiyorum. Memleketimizde bildiğiniz gibi Komünist Fırkası kurulmuş, diğeri Halk İştirakiyun Fırkası adı altında yine komünist fırkasıdır. Türkiye Komünist Fırkası�nın kuruluş şeklinden açık olarak bilgim vardır, bu fırkayı kimlerin ve ne gibi amaçla kurduklarından haberim var. Amaçlarının tamamiyle vatanın yüksek çıkarları ile ilgili olduğuna ve şahıslarının en değerli, en namuslu ve en vatansever arkadaşlarımızdan bulunduğuna tamamen inancım vardır. Yalnız geçenlerde Ethem Bey meselesiyle ilgili olan sözlerim sırasında bir şey söylemiştim ki onun, sonra yanlış yorumlara neden olmuş olduğunu işittim. O meselelerden dolayı tutuklanan bir kişinin üzerinde Ethem Beyi isyana teşvik zemininde yazmış olduğu bir mektupla beraber Komünist Fırkası�nın teşkilâta özel memuriyeti içeren bir belgesi bulunduğunu söylemiştim. Bu iki belgenin bir şahıs üzerinde çıkmış olması, olayda bir ilişki olabileceği zannını doğurmuş olmalı ki bazı yanlış anlamalar oluyor. Halbuki bunun bir rastlantıdan ibaret olduğu gerçektir. Çünkü Hakkı Behiç Beyin de Ethem Beyin bugün bildiğimiz uygulamaları ve hareketleriyle hiçbir ilişkisi olamayacağı...

Memduh Bey (Karahisar-ı Şarkî)- Bu konuşma gizli oturum olmuştur.

Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Zarar yok efendim.

Memduh Bey- Ben unutulmuş sanıyordum. Başka bir şey yoktur.

Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Diğer Halk İştirakiyun Fırkası sonradan kuruldu. Tabiî o fırkanın da gayet değerli arkadaşlardan oluştuğunu söyledim.

Vehbi Bey (Karesi)- Ben sözümü diğer oturuma saklıyorum.

Hüseyin Avni Bey (Erzurum)- Biraz önce arz ettiğim konu, hükûmetimiz Ruslarla sözleşme imzalıyor. Bildiğiniz gibi Rusların prensipleri, kendileri komünist olmak sebebiyle ilişkide bulundukları milletleri de daima komünizmin etrafında toplamak yolundadır. Biz zaten doğal müttefikleriz, onlar da bizimle beraber savaşıyorlar. Biz de aynı amaç için savaşıyoruz. Fakat, millî amaç, duygu itibariyle ayrılırız. Çünkü Rusların güttüğü emel başkadır. Ermenistan�ı korudu, demekten maksadım budur Paşam. Çünkü orasını Moskova�ya bağlı bir millet olarak tanı*** âdeta Rus korumasında göstermek istiyorlar. Halbuki Ermeniler hileci bir millettir ve bu nedenle bizi içimizden yıkar. Yeni bir tehlike, yeni bir evre açabilir. Biz Ruslarla müttefikiz, bu mesele yalnız savaşmakla biter, yoksa, onların amacına hizmetçi olmak değildir.

Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Efendim Avni Beyin Ermeniler hakkındaki söyledikleri tamamen doğrudur. Ve biz Ruslarla bu sorunu söz konusu ederken onlara da bu gerçeği göstermek için girişimlerde bulunmaktayız. Tamamen hakları vardır.
Nafiz Bey (Canik)- Komünist fırkası şüphesiz buradaki üyelerden kurulmuştur ve arkadaşlarımızdır. Fakat hükûmet, siyasetini Meclis�teki çoğunluğa dayandırmak zorundadır. Doğrudan doğruya komünistleri tercih ederse bugün Meclis�in çoğunluğu o tarafta değildir. Hükûmet takip ettiği yolda gerçeğe doğru gitmiyor demektir.

Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Efendim, Hükûmet dediğiniz şey yüce heyetinizce kendi arasından çoğunlukla seçilmiş olan ve kendilerine belli görevler verilmiş bir heyettir. Yahut belli görevleri verdiğiniz kişilerin kurduğu hükûmet sizsiniz. Hükûmetin siyaseti demek, bu Yüce Meclis�in tek oluş amacı demektir. O da kısa bir formül ile ifade edilmektedir. Millî sınırımız içinde biraz önce Beyefendi�nin de söylediği gibi bütün milletin bağımsızlığını sağlamaya yöneliktir. Bundan dolayı hepimizin amacı bundan ibarettir. Bu çözümlenirse tabiî komünizm esaslarıyla taarruz eder. Bakınız millî sınırdan söz ediyoruz. Ben sosyoloji ile çok uğraşmadım. Fakat komünizm doğal olarak sınır tanımaz. Halbuki biz bir millî sınır kabul ediyoruz. Sonra tam bir bağımsızlıktan söz ediyoruz. Muhtemelen komünizm kayıtsız şartsız serbestliği gerektirir. Biz de bunu kabul edemeyiz. Bundan dolayı hükûmetin siyaseti son derece açık ve belli bir siyasettir. Ve bu siyasette çoğunluğumuza veya Genel Kurulumuz�a değil bütün millete dayanmakta olduğuna tam bir inancı vardır. Yoksa şu veya bu zümre veya partiye dayanan hiç kimse yoktur. Dışişleri Bakanı�nın bildirisinde bu nokta açıkça belirtilmiştir. Bizim Ruslarla olan ilişkilerimizde esas olarak kapitalizm aleyhine yani komünizm esasları konu bile edilmemiştir. Görüşebilmek için �Komünist olunuz� veyahut �olmaya mecbursunuz� diye kimse bize bir şey demediği gibi, �sizinle dost olabilmek için komünist olmaya karar verdik� dememişizdir. Böyle bir esas yoktur. Yalnız Rus Bolşevik Hükûmeti komünisttir. Ve gerçek amacı budur. Bütün milletlere bu fikri, bu gerçek sosyal kuralı yaymak ister. Şunu bildirmek isterim ki, biz buna engel olacağız, veyahut bunu yapmayacaksınız demek Rusya Bolşevik Hükûmeti�nin varlığını tanımamak ve onu reddetmek demektir ki bunu da yapamayız. Yalnız memleketimize ve milletimize zarar getirmeyecek şekilde kesin önlemleri almak zorundayız ve bu alınan önlemlerde onlar elbette bize karşı olamazlar. Yalnız hükûmet başkadır. Hükûmetin resmî üyeleri başkadır. Bir de genel olarak millet içinde bulunan cemiyetlerin girişimleri başkadır. Bilirsiniz Rus Hükûmeti temsilcileriyle olan görüşmelerimizde başka türlü konuşulduğu halde; diğer taraftan sorumsuz birtakım insanların tamamen Rus komünistliğini memlekete sokmak için girişimleri bulunabilir. Bundan dolayı bu sosyal bir meseledir. Biz burada sosyal inkılâptan söz etmiyoruz. O milletin gelişmesine ve yeteneğine bağlıdır.
#57 - Eylül 16 2008, 15:45:27
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Batı Cephesi Birinci Kuvva-yı Seyyare Kumandanı Çerkez Ethem ve Kardeşi Tevfik�in Hareketleri Hakkında
8 Ocak 1921


Saygıdeğer Efendiler! Batı Cephemizi oluşturan askerî kuvvetlerimiz yanında birinci seyyar kuvvet adını verdiğimiz kıtanın başında komutan olarak Ethem Bey ve bunun kardeşi Tevfik Beyin bulunduğunu hepiniz bilirsiniz. Bunlar hakkında ve bunların son zamanlardaki girişimleri hakkında, bir iki nedenle Yüce Heyetiniz�e bazı açıklamalar yapmıştım; fakat bu açıklamalarım gizli oturumlarda gerçekleştiği için mesele bütün milletçe henüz bilinmemektedir. Bundan dolayı en son evre hakkında bildirilerde bulunmadan önce şimdiye kadar gerçekleşmiş olan olayların son derece kısa bir özetini yapmak istiyorum; fakat gerçekleşecek bildirilerim çok kısa olacaktır ve birçok araştırmaların sonucunda elde edilen deliller ve belgelerin verdiği kesin görüşlere dayanacaktır. Ethem ve Tevfik Beyler, yazık ki başlangıcından son zamanlara kadar bizimle beraber ve içimizde arkadaşlık etmiş bulunan Reşit Bey ile beraber milletin ülke çıkarlarını savunmak için emir ve komutalarında bulundurmaya başarılı oldukları kuvvetlere dayanarak birtakım hayallere saptılar. Bizce kesin görüşe dayanarak ortaya çıkmış olan bu görüş şu idi:

Öncelikle Kütahya ve çevresinde kendi anlatımlarınca bir hükûmet, fakat bizim gerçeği ifade etmek üzere kullanacağımız önlemlerle bir derebeylik kurulmasına yeltendiler. Bir taraftan bu derebeyliğini Afyonkarahisarı�na, Isparta�ya ve belki Konya�ya, Eskişehir�e kadar yaymaya girişmekle beraber memleketin diğer bölgelerinde bile kuvvetler oluşturulması ile daha fazla yayılmak ve şekillenmek ve sonuç olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi�ni düşürerek yerine Genel Kurul�a sahip bir hükûmet oluşturmak istemişlerdir.

Doğal olarak bu kadar yanlış fikirlere kapılacaklarını ve kötü yola sapacaklarını hiçbirimiz düşünmek istemezdik. Yalnız hepimizce bilinen bir gerçek var idi ise, o da Ethem Bey ve Tevfik Bey, kendilerine bağlayabildikleri bazı kimselerle memleket içinde daimî bir terörün sürmesine taraftar bulunuyorlardı. Yine bu adamlar, memleket ve millet çıkarları adına görev yaparken; her görev yaptıkları yerde milleti zarara uğratıyorlardı. Şüphe yok ki Yüce Heyetiniz ve hepimiz bu adamların ve kuvvetlerinin millete vermekte oldukları zararları yakından görüyorduk. Fakat öyle devirler geçirdik ki o devirlerde doğal olarak her kuvvetten yararlanmak zorunda idik ve her kuvvetin kötülüklerini yok ederek olumlu ve faydalı bir hale getirmek ümidini de kuvvetli olarak saklıyorduk. Ethem ve Tevfik Beyler�in kuvvetleri hakkında ilk uygulamak istediğimiz önlemler bunları mantıkî, uygun, yasal ve yararlanılabilir bir hale getirmek olmuştu; bununla uzun zaman mücadele edildi. Doğal olarak Hükûmetimiz ve Hükûmetimizin memleket içinde bütün teşkilâtı, bir taraftan cephelerdeki ordularımız günden güne düzen, mükemmeliyet ve kudret gösteriyor, ordu ve Hükûmet her tarafta önlemlerini uyguladıkça ve bu uygulamalarda gücünü gösterdikçe Ethem ve Tevfik Beylerin hayalhanesinde, yalnız hayalhanelerinde oluşan emel, yayılma sahası bulmaktan yoksun kalıyordu. Son zamanlarda Batı Cephesi�nde bir komutan değişimi oldu. Bildiğiniz gibi Fuat Paşa oradan ayrıldı. Yerine, bütün cephe ikiye ayrılarak bir kısmına Genelkurmay Başkanı İsmet Bey, diğer kısmına da İçişleri Bakanı Rafet Bey memur edildiler. Hükûmetin bu iki kişiye vermiş olduğu görev, bu iki cephe üzerinde kuvvetli ve düzenli birer ordu oluşturmak ve diğer taraftan bütün o sahada ve bütün o bölgelerde Hükûmetin gerçek olarak kurulduğunu ve bu kurulan Hükûmetin şeref ve haysiyetinin daima saklı kaldığını herkese göstermek ve gerekirse fiilen uygulamak idi. Bu iki kişi, yüklendikleri görevleri ilk andan itibaren olağanüstü bir şekilde uygulamaya başladılar. İşte bu uygulamalar sırasında idi ki, Ethem ve Tevfik Beyler, kendi plânlarını bir süre sonra uygulamak yerine erteleme gereğine inanmış oldular.

Ethem Bey, rahatsızlığını bahane ederek kâh Eskişehir�de ve kâh Ankara�da çalışıyordu. Reşit Bey Meclis�in içinde çalışıyordu. Tevfik Bey, kardeşi Ethem Beyin Bakanı sıfatiyle Kütahya ve o bölgedeki kuvvetlerinin başında çalışıyordu ve her üçü aynı amaca çalışıyorlardı. Ethem Bey, hastalık bahanesiyle burada bulunduğu bir sırada cephede bulunan Tevfik Bey, hiç anlamı olmayan birtakım nedenler ile Hükûmet ve ordunun uygulamalarına itiraz etmeye başladı ve bu itirazlarını Büyük Millet Meclisi�nin kanunlarının uygulanmamasına kadar ilerletti. Örnek olarak hatırıma gelen birkaç şeyi söyleyeceğim. Örneğin: Casuslar Büyük Millet Meclisi�nin koyduğu kanun gereğince İstiklâl Mahkemelerine bırakılır. Firar meseleleri İstiklâl Mahkemelerine bırakılır. Halbuki Seyyar Kuvvetin başında bulunan Tevfik Bey, her iki meseleyi de doğrudan doğruya kendisi hallediyordu. Yani filân adam casustur diye Tevfik Bey tarafından derhal idam ediliyor, yahut firara neden olmuştur diye Tevfik Bey veyahut Ethem Bey tarafından idam ediliyordu. Halbuki mutlaka her idam olunan, casus veyahut firari değildir. Bunlar kendi nüfuzlarını, tehditlerini yapmak ve yaymak için böyle terör uyguluyorlardı. Batı Ordusu Komutanı, bütün komutanlara olduğu gibi bunlara da göndermiş olduğu bir genelgede bunu yasaklamıştı. Onlar, buna itiraz ettiler ve bu itirazlarında haksız olduklarını basit bir konuşma sonucunda kendileri de kabul ettiler. Örneğin, Simav ve çevresinden düşman çekildikten sonra Hükûmet memurları bulunmadığından halkın durumu karmakarışık bir halde bulunuyordu. Merkezi Hükûmet gereken memurlarını, jandarma ve polis tâyin edip gönderinceye kadar orada sadece halka bir idarî makam olmak üzere Batı Ordusu Komutanı, oraya bir bölge komutanı tâyin etti. Simav ve Çevresi Komutanı diye bir kişiyi tâyin etti ve oraya yeterli sayıda jandarma ve kuvvet gönderdi. Buna da itiraz ettiler. Batı Ordusunun böyle bir kararı uygulamaktan başka bir fikir ve amacı da vardı. O da şu idi: Yunanlılar çekildikçe derhal birinci Seyyar Kuvvete bağlı olan müfrezeler oralara gider, halkı soyar veyahut �asker yapacağız� diye gerekenleri alır ve bir kısmını �siz Yunanlılarla beraber hareket ettiniz diye� öldürür. Böyle birtakım bitmez saldırılarda bulunuyorlardı ve bunun sonucu olarak, hıyanet sonucu olarak, ya Yunanlılara kendilerini yalnız bırakmamaları için rica ediyorlardı veyahut Yunanlılarla beraber kaçıyorlardı veyahut da bu gelen düzensiz kötü huylu kuvvetlere karşı silâhı kullanarak cephe kurmaya mecbur kalıyorlardı. İşte Batı Ordusu Komutanı, bu zavallı Müslüman halkın hayatlarını ve mallarını korumak ve düşmanla beraber yürümekten kendilerini alıkoymak için tek bir önlem olmak üzere Simav ve çevresine sadece halka danışman olmak üzere böyle bir heyet göndermişti. Tevfik Bey, bunu da istemedi ve gönderilen bölge komutanlığını beraberindeki jandarmasıyla beraber oradan geri gönderdi. Bu şekildeki muhalefetlerini bir gün o dereceye getirdi ki �Ben Batı Ordusu tanımam� dedi. Yani düşman karşısında silâhlı kuvvet ile Türkiye Büyük Millet Meclisi�nin Batı Ordusu Komutanı�na isyan ediyordu. Bu olay Başkanlığa gelmişti. Ben bunun bir arabuluculukla halledilmesini çok arzu ediyordum. Bunun için meseleyi resmen Bakanlar Kurulu�na ve Yüce Heyetiniz�e getirmeden önce bizzat halledebileceğimi zannederek girişimde bulundum. Ve burada bulunan Ethem ve Reşid Beyi alarak cepheye gittim. Oradaki komutanlarla görüştüm, tartışma konusu olan nedenler o kadar basit, o kadar anlamsız idi ki, gerçekten ne Reşit Beyce, ne Ethem Beyce ve ne de diğer bu işlerle ilişkide bulunan ve ilgili olan arkadaşlarca önemli görülmedi. Ve bir mesele olarak kabul edilmedi.

Ve Batı Ordusu Komutanı�nın bu görüşteki tebligatının herhangi bir kişi, herhangi bir komutan tarafından reddedilmiş olmasını akla uygun bulmadılar. Bundan dolayı böyle bir sorun âdeta kuruntu olarak kaldı. Fakat hemen arkasından bunlar bu esasın çürük olduğunu görünce ikinci bir esasa geçtiler. Dediler ki: Biz filân, filân, filân komutanları istemeyiz, onlar yapamazlar. İstemedikleri komutanların bütünü göz önüne alınırsa âdeta Batı Ordusunda hiçbir komutan kalmıyordu. Bütün Batı Ordusunu bunların emrine bağlamak gerekiyordu. Halbuki reddettikleri komutanların her biri ayrı ayrı erdem sahibi ve değerli insanlardır. Bu konuda bile iddialarının mantıksız olduğunu görünce ölçeği biraz değiştirdiler ve dediler ki �yalnız filân komutanı istemeyiz�. Örneğin �Refet Beyi istemeyiz� dediler. �Niçin Refet Beyi istemiyorsunuz� dedik. �Güvenim yok� diye cevap verdi. Biz bu güvensizliğin, Refet Beyin yetersizliklerinden olduğunu kabul ederek bunun böyle olmadığını söyledik. Refet Beyin gayet değerli, gayet zeki, gayet cesur ve deneyimli bir komutan olduğunu kendisine söylediğim zaman, böyle özelliklerin herkesten fazla Refet Beyde var olduğuna ve buna herkesten fazla inandıklarını bildirdikten sonra şahsen güvensizlik bildirerek Refet Beyin oradan alınmasını ve Refet Bey ile beraber Karahisar�da bulunan Kolordu Komutanı Fahrettin Beyin de alınmasını arzu ediyorlardı. Fakat böyle her an başka bir evrede, başka bir renkte, başka bir amaçta gösterilen mesele, doğal olarak bizim dikkatimizi çekmişti. Ve bunun için Hükûmet de bu işi bütün imkânları ile araştırmaya ve incelemeye koyuldu. Bu sırada gördük ki bunlar örneğin Demirci Mehmet Efe, Yörük Ali Efe...vs gibi ne kadar böyle kimseler varsa bunların hepsini gizli mektuplar, şifreli mektuplarla, özel adamlarla hükûmet aleyhine, kendisiyle beraberliğe davet ediyordu. Hükûmet bir taraftan bunları öğüt vermek suretiyle akıl mantık çerçevesine çekmeye çalıştığı sırada doğal olarak diğer taraftan da bunların kötülüklerinin memlekete yayılmamasına çalışıyordu, bunun için gereken önlemleri alıyordu. Bu adamlar, baktılar ki bu girişimlerinde de başarılı olamıyorlar, o zaman görüşlerini değiştirdiler. Değiştirdikleri görüş, şimdi arz edeceğim gibi bir anlayışa dayanıyordu. Bu anlayış doğrudan doğruya Reşit Beyin ağzından çıkmış, benim ve Yüce Meclisiniz�de bulunan birçok kişilerin karşısında söylenilmiştir. Bu adamlar demişlerdir ki bizim için, hayatımız, onurumuz, bizim çıkarımız bu milletin, bu vatanın hayat ve çıkarlarından yüksektir. Biz İran�da da, Turan�da da kendimize yaşayacak bir yer buluruz.
Hüseyin Avni Bey (Erzurum)- Tarihini söyler misiniz, ne zaman söylediler?

Mustafa Kemal Paşa (devamla)- O kadar hafızam kuvvetli değildir Beyefendi. İzin verirseniz bunu işitmiş arkadaşlardan Celâl Beyin hâfızası daha kuvvetlidir. Bu on, onbeş gün içinde, son zamanlarda gerçekleşmiştir. Ve yine bu adamlar demişlerdir ki �Biz İzmir ve çevresinde geniş arazi ve çiftliklere ve servete sahibiz ve size katılmakla büyük işler ve büyük fedakârlıklar yaptık, biz Yunanlılarla beraber kalabilirdik ve Venizelos�la ben, diz dize oturabilirdim�. Bundan dolayı birinci hayale, birinci amaca ulaşamayacaklarını gördükten sonra ikinci bir çıkar noktasının ele geçirilmesine girişmişlerdir. Yani hıyanet noktası aramaya girişmişlerdir, bunun için giriştikleri hareket şekilleri şunlardır: Öncelikle, Bolşevikleri aldatmak, komünist renk, şekil ve kisvesinde görünmek, Bolşevikleri aldatmak, Bolşeviklere bu memleket içinde bir coşku, hemen bir inkılâp, bir ihtilâl yapmak imkânı olduğu düşüncesini verdirmek istediler ve bunun için gönderdikleri özel memurlarla burada bir beyanname yazdılar. Öncelikle, Eskişehir�de bulunan işçileri isyan ettirmek istiyorlardı, o işçilere yönelik bir beyanname yazdılar, bastılar, oraya götürüp dağıtacaklardı. Tabiî müsveddesini yazdılar ve makinede bastılar, ancak ondan sonrasına başarılı olamadılar. Bunların bu hareketi önceden belli idi ise de olay hâlinde görelim dedik. Fakat diğer taraftan Bolşevikler de bu adamların böyle mesleksiz ve mezhepsiz olduklarını anlamışlardır. Bundan dolayı kendilerine hıyanete daha uygun olan bir yer, bir ilgi noktası aradılar ve onun için Yunanlılarla dostluk aradılar. Böyle Bolşeviklerle, Yunanlılarla ve aynı zamanda İstanbul�la ve aynı zamanda İngilizlerle böyle çeşitli kılıklara, renklere ve anlayışlara bürünerek çeşitli siyasetler takip ettiler ve çeşitli siyasetler uyguladılar. Hangi siyaset kendi emellerine, yararlarına, hiyanetlerine uygun gelirse; hemen oraya girişmek için hazır bulunuyorlardı. Bir taraftan da milletin birliğini ve özellikle ordunun birlik ve itaatini, güvenliğini bozmak için girişimlerde bulunuyorlardı, orduya sağlepçi kıyafetinde birtakım adamlar soktular ki bunlar askere diyeceklerdi ki: �Derhal subaylarınızı öldürünüz, memleketlerinize gidiniz, böyle bir şeye gerek yoktur� Diğer taraftan da bütün subayların kendileriyle beraber bulunmaları için ayrı ayrı propaganda yapmışlardır, diğer bir yöndeki girişimleri de bütün millet önünde Büyük Millet Meclisi�nin saygıdeğer üyelerini lekelemek, Büyük Millet Meclisi�nin kadir ve onurunu kırmak idi, içe ve dışa karşı bütün bu girişimler sırasında hükûmet önlemlerini uygulamakla beraber söylediğim gibi mümkün olduğu kadar bu adamları düzeltmeye çalıştı.
Ve en son olmak üzere gerek Yüce Heyetiniz�den ve gerek onlara güven verebilecek değerli ve erdemli arkadaşlarımızdan birkaçı tâ oraya kadar gittiler. Kendilerine gereken öğütlerde bulundular. Fakat bu da etkili olmadı. Ve belki bu arkadaşları aldatmak için birçok yalanlar söylemişlerdir. Çünkü bu arkadaşlarla orada düşünce alış-verişinde bulundukları sırada Hükûmetin kendi emirlerine vermiş olduğu bir piyade alayının, 159 ncu alayın subaylarının tamamını tutuklamışlardı ve askerlerine de birer belge verdiler ve bu belgeler üzerinde �Artık savaş bitmiştir, hepimiz padişahın emirlerine itaat edeceğiz, haydi memleketlerinize gidiniz ve bunu yayınlayınız� diye izin vermişler ve ellerinden silâhlarını alarak şuradan, buradan topladıkları adamlara ve ondan sonra da Yunanlılara verdiler. O sıralarda idi ki, yani heyet, daha orada bulunduğu zaman idi ki-hatırınızdadır- doğrudan doğruya Meclis Başkanlığı�na yönelik yazdıkları bir telgraf, daha doğrusu bir protestoname diyelim, çünkü onlar öyle demişlerdi. Bu protestoname ile doğrudan doğruya Yüce Meclis�inizin yasallığına, varlığına tecavüz ve saldırıda bulunmuşlardı. Bütün anlamıyla isyan etmişlerdi.
Nusret Efendi (Erzurum)- Sayın Paşam bu telgrafa isyanname desek doğru olur.

Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Evet bu isyannamelerini kendileri için değerli bir belge kabul ederek düşmanlarımız yanında kendilerini kurtarmaya yetecek bir belge kabul ettiklerinden son elde ettiğimiz belgede bunun bir suretini de düşmanlarımıza vermiş oldukları anlaşılıyor. Bu adamlar, bütün milletin ve memleketin kutsal çıkarlarını küçük görmekten, bu adamlar Yüce Meclis�inize karşı hiçbir alçak ferdin söyleyemeyeceği edepsizce hakaretlere cüret etmekten, bu adamlar, vatan savunması için sınırlarda, cephelerde duran askerlerimize silâhlarını çevirmekten utanmadıkları halde; yine Yüce Meclis�iniz bunların lehinde bulundunuz ve iyiliklerini istediniz. En son kabul etmiş olduğunuz karar, bu adamların sığınmaları durumunda hayatlarının korunacağı ve beklemiş oldukları alçaklıktan dolayı haklarında çıkması doğal olan yasal hükmün alçak gönüllü işaretimle bağışlanacağı sözünün bu emrini harfiyen yaptım. Bu bildiri Batı Ordusu Komutanı İsmet Bey tarafından aynen bunlara bildirilmiştir. Batı Ordusu Komutanı İsmet Bey, her insanın sahip olamayacağı bir büyüklüğü de kendiliğinden göstermiştir. Bu adamların kafasını on kere parçalamak için sonsuz fırsatlara sahip iken, çok kuvvetli bölükler elinde iken ve bütün duruma hâkim iken vurmamıştır. Vuracağı zaman demiştir ki...(hata etmiş sesleri) o hata etmemiştir, o daima Yüce Meclis�inizin kararlarına uygun hareket etmekle çok büyük bir sevap işlemiştir (doğrudur sesleri). İsmet Bey, bunlara demiştir ki: �İşte Büyük Millet Meclisi�nin size olan en büyük iyiliği güzelliği; bunu size resmen bildiriyorum. Fakat özel olarak kendiliğimden de diyorum ki, yaptığınız hıyanet, cinayet ve alçaklıktır. Güvenecek hiçbir şeyiniz yoktur, beraberinizdeki kuvvetleri pek abartılı olarak söylüyorsunuz, ben onu üç katı kabul ederek önlemlerimi almışımdır. Bundan dolayı Büyük Millet Meclisi�nin emrine uyunuz�. Bu adamlar ona da uymamışlardır. İşte ondan sonra ordu komutanı, bölükleri bunların bulunduğu yöne yöneltmiştir. Halbuki bunlar, daha önce Yunanlılarla ittifak etmişlerdir ve bütün aşamalar gösteriyor ki bu ittifaklarını fiilen göstermek için bahane arıyorlardı. Ordu, Gediz yönüne yönelince bunların beraberlerinde bulunan ve büyük kısmı zorla tutulabilen insanlar hemen durumu anladılar ve kısım kısım ayrıldılar ve bu ayrılanların bir kısmı orduya katılmıştır ve bir kısmı da katılmak üzere bulunuyor. Ethem, Tevfik ve Reşit Beyler, doğrudan doğruya beraberlerinde kalan bir kısım kuvvetler ki -en son durumla üç yüz kişi kadar görülmüştür- bunlarla kayıtsız şartsız Yunanlıların emrine girmiştir (kahrolsun, lânet olsun sesleri). Yunanlılara, şüphe yok ki bunlar birçok sırrı bildirmişlerdir. Yalnız bu adamlar doğal olarak ne ordumuzu bilirler ve ne de ordumuzun kahramanlığını gereği gibi değerlendirilebilirler. Onların sır olarak bildirdikleri şeyin etkili hükmü yoktur. Fakat her halde abartılı bir şekilde vermiş oldukları bilgi ve açıklamalar Yunan ordusunu ve İngilizleri olağanüstü heveslendirmiştir. Bunun sonucu olarak iki gün önce Yunan ordusu bütün Batı Cephesinin her noktasında, kendi safları arasında Ethem Bey dahil olduğu halde, taarruza geçmişlerdir (Allah kahretsin sesleri).

Nusret Efendi (Erzurum)- Paşam artık bey demeyiniz, hain deyiniz.

Mustafa Kemal Paşa (devamla)- İşte Ethem, Tevfik ve Reşit Beylerin bu hain hareketlerini fiilen bile gösterdikten sonra elbette haklarında verilecek olan hüküm çok açıktır. Doğal olarak o dakikadan itibaren bunlar bizim için hiçbir soyluluk sıfatına sahip olamazlar ve dikkatinizi çekmek için Ethem ve Tevfik hainleri diyeceğim. Ancak henüz Büyük Millet Meclisi üyeliği sıfatını taşımakta bulunan Reşit Bey hakkında da aynı şeyi kullanmak zorundayım. Yüce Heyetiniz�e saygıyla bunu söyleyebilmek için Reşit Beyin üyelikten düşmesi için oy vermenizi istiyorum (kabul, reye sesleri).

Reis- Millet ve memleketin yararları aleyhine silâh kullanarak düşmanlarla işbirliği yapan Saruhan Milletvekili Reşit Beyin milletvekilliğinden atılmasını kabul edenler el kaldırsın... Çoğunlukla kabul edilmiştir. (Alkışlar).

Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Bundan dolayı Efendiler, artık Ethem, Tevfik ve Reşit sorunu kalmamıştır. Beraberlerindeki namuslu kuvvetler ayrılmışlar ve orduya katılmışlardır. Ve kendileri de ne kadar âciz ve önemsiz olduklarını anlamışlardır. Ve en son kendilerine lâyık olan yeri de ancak Rum ordularının safları yanında bulabilmişlerdir. Şimdi karşınızda bir Yunan meselesi vardır. Bu nedenle belki gerekirse Millî Savunma Bakanı Paşa da durum geliştikçe doğal olarak açıklamada bulunurlar. Ben yalnız ufak bir özet yapayım.

Vehbi Bey (Karesi)- Bir şey söyleyeceğim. Bizim arkadaşlardan Saruhan Milletvekili Reşat Bey vardı, acaba o ne oldu?

Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Efendim Saruhan Milletvekili Reşat Bey, Saruhan Mutasarrıfı Aziz Bey ve Demirci Kaymakamı Hilmî Bey daha önce İsmet Beyin yanına gelmişlerdi. Ve onlar, gizlice bu adamların Yunanlılarla ilişkide bulunduklarını bildirmişlerdi ve İsmet Bey sanırım onları beraberinde bulundurdu. Efendim önceki gün düşman Yenişehir, İnegöl, Gediz ve Uşak�tan, yani her noktadan taarruz etmiştir. Uşak�tan doğuya ilerlemek isteyen düşmana karşı Güney Ordusu Komutanı Refet Bey ve orada bulunan Kolordu Komutanı Fahrettin Bey taraflarından hızlı bir şekilde alınan önlemler karşısında düşman Uşak�ın çok yakınındaki İslâm köyünden ileri geçememiştir. Orada bekledi, dün ve bugün hiçbir hareket ve faaliyeti görülmemiştir. Gediz�de bulunan kuvvetimize Ethem 300 kişi kadar bir kuvvetle taarruz etmiştir. Doğal olarak püskürtülmüştür. Bunun taarruzu üzerine doğal olarak oradaki kuvvetlerimiz karşı taarruza geçmiş, takip ediyordu. Son durumu henüz takip ediyoruz.

Bunlar önemli şeyler değildir. Daha çok olayları halledeceğiz. Kuzeyde, efendim bildiğiniz gibi Yenişehir ve İnegöl�de büyük kuvvetlerimiz yoktur. İleri karakol postası hâlinde ufak birliklerimiz var, asıl mevzilerimiz daha doğudadır. Örneğin, Köprühisar�da mevziimiz vardır. Onun güneyinde Nazifpaşa�da esaslı sağlamlaştırılmış mevzilerimiz vardır. Düşman, Köprühisar mevzilerine önemli bir kuvvetle ilerledi, taarruz etti. Fakat bu taarruzunda başarılı olamadı, püskürtüldü. Kuvvetini tekrar bir alayla destekledi. Dün akşamki durumda bozulup giden kuvvetlerle onu sıkıştıran kuvvet mevziin karşısında kalmıştır. Bugün de en son bilgime göre düşman tarafından yeni bir hareket gerçekleşmedi. Yeni bir faaliyet görülmüş değildir. Bunun güneyinde İnegöl doğusundaki Nazifpaşa mevkiine düşman fazla bir kuvvetle fazla bir baskı yapmıştır. Fakat son okuduğum raporda durum o baskıyı izleyen bir hareket eseri göstermemiş olduğu merkezinde idi. Elbette meseleye, netleşmiş, henüz tamamen açılmış gözüyle bakılmaz. Henüz düşmana karşı var olan kuvvetlerimizi kullanmamışız ve karşılaşan, bekleyen,küçük, hareketli kuvvetlerimiz esas düşman karşısında bırakılmış olan kuvvetlerdir.

Yalnız şurasını söyleyeyim ki bu adamlar Ethem ve Tevfik, bir iki aydan beri uygulama sahasına koymak istedikleri emelleri peşinde bizi ve orduyu biraz uğraştırmışlardır. Bu uğraşılar yüzünden memleket ve millet hesabına çok büyük zararlar olmuştur, çok fırsatlar kaybedilmiştir. İnşallah bundan sonra o fırsatları değerlendiririz (inşallah sesleri). Efendiler amacımız haklıdır, başarma inancımız sarsılmazdır. Bundan dolayı içteki ve dıştaki düşmanlarımız ister çok ister az olsun, girişimlerinin genişliği ne olursa olsun, kesin başarı, son başarı, haklı bir amaç takip edenlerin olacaktır.
#58 - Eylül 16 2008, 15:46:37
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Mahkemece Verilen Ölüm Cezalarının Büyük Millet Meclisince Onanması Hakkındaki Tasarısının Görüşülmesi Hakkında
8 Ocak 1921


Arkadaşlar, Şükrü Beyin konuşmalarından bir iki noktaya değinecek birkaç söz söylemek isterim: Şükrü Bey, Bakanlar Kurulunu eleştirirken genel kurulun görevini yapmamış olduğunu, dolaylı olarak söylediler.

Efendiler, Yüce Meclis kanun ve yürütme kuvvetini bünyesinde toplamış ve bütün millet ve memleketin geleceğine fiilen el koymuş bir heyettir. Yani hükûmet kendisidir. Bu esas, ilk oturumumuzda Genel Kurulca kararlaştırılmış kesin bir esastır. Fakat, ilk anda bu esasın ayrıntılarından ve gereklerinden olmak üzere kabul edilmiş olan bir şey varsa o da şudur ki, yüce heyetiniz 360 üyeden oluşmuştur- aynı zamanda devletin önemli işlerinin her türlü ayrıntılarıyla uğraşamaz. Eğer bu işleri yüklenmek istenirse bütün işler çok gecikebilir. Bundan dolayı birçok sorun ve çeşitli konular için birer bakan seçmiştir. Ve bu bakanlara Yüce Meclis, gerçek görüşünü bildirir. Ve ayrıntılarının uygulamasına, sorumluluk onun üzerinde olmak üzere, kendisine terk eder. Kabul edilmiş esaslar bundan ibarettir. Ve bu esas içinde Yüce Meclis, bence ve sanıyorum bütün milletçe başlangıcından bugüne kadar gerçek görevini, vatanî ve millî görevini hakkıyla yapmaktadır. Bundan dolayı ikide bir de Yüce Meclis yetkisini bilmiyor, görevini yapmıyor, demek doğru değildir.

Efendiler! Meclisin çıkaracağı sonsuz işler vardır. Kanundan söz ediyoruz. Bu Yüce Meclise kanunî hareket kabul edilmek üzere sunulmuş olan kanun nerededir? Ve ne için çıkmıyor? İçeriği yüce görüşünüze uygun veya uygunsuz olabilir. Fakat bunu istediğiniz gibi değiştirmek ve düzeltmek elinizdedir. Fakat niçin çıkmıyor? Bunu Şükrü Beyden sormak isterim. Bundan dolayı bu Yüce Meclis�in sevgi ve güvenine sahip başkan sıfatiyle bütün arkadaşlarımdan rica ederim. Yüce Meclis�in kuvvetini azaltacak şekilde açıklamalarda bulunmak uygun değildir. En çok da haksız yere olursa...
#59 - Eylül 16 2008, 15:48:10
''Cehennem, başkalarıdır. ''

İstanbuldan Ankaraya Gelen Subay ve Memurların Yol Paraları, Emeklilerin Aylıkları, İstanbul Memuru İken Anadoluya Gelenlere Almamış Oldukları Aylıkların Verilmesi Meseleleri Hakkında
10 Ocak 1921


Efendiler! Yüce Meclisinizi işgal eden bu mesele pek nazik bir meseledir. Sanıyorum ki bundan önce de yine aynı meseleye değinilmişti. Gerçekleşen birçok tartışma ve konuşmalar sonucunda meselenin önemi, inceliği Yüce Heyetinizce takdir edilerek iyi bir sonuca bağlanmıştı. Aynı meselenin bugün tekrar söz konusu olması doğru değildir.

Efendiler, Yüce Meclisinizin değerli subaylara ihtiyacı vardır. Ordularımız ve memleket içindeki askerî görevler için subaylar gereklidir. Halbuki Anadolu�da var olan subaylar amacımızı gerçekleştirecek sayıda değildir. En değerli subaylarımız Genel Savaş içinde çeşitli cephelerde esir düşmüşlerdir. Ve bugüne kadar onlar düşmanın esaret zinciri altında kalmışlardı. İşte İstanbul�dan buraya gelen subaylar o değerli subaylardır.

Bir de genel olarak herhangi bir subay kabul edilmiş değildir. Belki İstanbul�dan Anadolu�ya getirilen subaylar, daha önceden yerleştirilmiş ve varlıklarına gerçekten ihtiyaç olduğu anlaşılmış ve ondan sonra buraya gönderilmişlerdir.

Anzavur�un başarılı sonuçlarını bekleyen subaylar varsa zaten kendiliğinden buraya gelmez ve gelemez. Bundan dolayı Anadolu�ya gelen ve milletin bağrına kendini adayan ve orduya hizmet eden değerli, namuslu, şerefli subaylarımız hakkında burada görüş bildirmek ve tartışma yapmak doğru değildir ve bundan vazgeçilmesini hepimizden rica ederim (bravo, doğru sesleri). Subayların gereksizliğine, iktidarsızlığına dair söz söyleyeceğimize, sanıyorum bugün subayların düşman karşısında bu dakikada ne şekilde görev yaptıklarını düşünmek daha uygundur.
#60 - Eylül 16 2008, 15:49:20
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Askerî Hareketler Hakkında
10 Ocak 1921


Müdafaa-i Milliye Vekili Fevzi Paşa Hazretleri açıklamalarda bulunacaklar. Fakat acele olarak aydınlatılmak istenildiği için kısaca durumu söyleyeyim (teşekkür ederiz sesleri).

Bilirsiniz Yunanlılar Bursa cephesinde iki taraftan taarruza geçmişlerdi. Biri Yenişehir, Körprühisar, Bilecik istikameti, ikincisi İnegöl, Nazifpaşa, Pazarcık, Taraklı ve güneye doğru da Gediz�de Ethem kuvveti, Uşak�ta da İslâmköy yönünde gene Yunan kuvvetleridir. Uşak�tan ilerleyen düşman bölükleri İslâmköyü�nden ileri geçmemişlerdir. Gediz�de 300 kişi ile taarruz eden Ethem püskürtülmüştür. Fakat yine orada bulunan kuvvetlerimizle karşı karşıyadır. Köprühisar mevkiinde düşman durdurulmuştur. Öncelikle tard edildi, sonra takviye aldı, fakat yine sonunda tard edilmişti. Yalnız ilk açıklamalarda bulunurken söylemiştim.

Nazifpaşa mevkiindeki kuvvetimizi düşman büyük kuvvetlerle ciddî tazyik altında bulundurmaktadır. Bu tazyikin sonucu olmak üzere oradaki kuvvetimiz çekilmek zorunda kaldı. Oradaki kuvvet denildiği zaman efendim son derece zayıf bir gözcü kuvveti olduğunu söylemek zorundayım. Çünkü bilirsiniz askerî durumumuz bu isyan ve düşmanın daha önce Uşak karşısında toplanması dolayısıyla ağırlık merkezi Kütahya bölgesine verilmiştir. Ethem�in o tarafa katılmasıyla düşman, bütün durum hakkında bilgi almıştır. Bundan dolayı Nazifpaşa çiftliğindeki kuvvetin güçsüzlüğü düşmanca biliniyordu. Düşman o yönde Karaköy�e kadar ilerledi.

Elbette bunun kuzeyinde düşmana karşı kuvvet yetiştirilmeye çalışıldı. Fakat bu kuvvetlerin ancak İnönü�nde toplanabileceğini hesap ederek parça parça kaptırmamak için İnönü�nde kuvvetleri toplamaya başlanılmıştı. Dün düşman İnönü yakınındaki mevzilerimize saldırdı.

Cepheden taarruz etti. Bu taarruz durduruldu. Sonra sol tarafa taarruz edildi. O taarruz da durduruldu. Bugün aynı mevzilerde savaş devam etmektedir. Kuvvetlerimiz tamamen İnönü�nün kuzeyinde ve doğusunda uzayan sırtlar üzerindedir. Düşmanın şimdiye kadar toplanan ve doğrudan doğruya savaşa katılan kuvveti, iki bölük kadardır. Bunun gerisinde daha başka bölükler tahmin edilmektedir. Bundan dolayı bu dakikada aldığımız son rapora göre bu mevziler üzerinde son derece şiddetli savaşlar meydana gelmektedir (Allah muvaffakiyetler versin sesleri).

Sonucu geliştikçe Fevzi Paşa Hazretleri izahâtta bulunurlar.
#61 - Eylül 16 2008, 15:50:13
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Birinci İnönü Savaşı Hakkında
13 Ocak 1921



Efendiler! Savaş durumunun çeşitli evreleri ve gelişimi hakkında Erkân-ı Harbiye Umumi Reisi ve Müdafaai Milliye Vekili Paşa Yüce Heyetiniz�e daha ayrıntılı bilgi verecektir. Fakat kendileri, henüz harekâtı yönetmekle uğraştıklarından biraz gecikecektir. Onun için ben sizce gereken ve bu anda bilinmesi mutluluk verecek konuları kısaca sunacağım.

Bilirsiniz ki Venizelos�un düşmesiyle Yunanistan�da bir mesele, bir özel durum ortaya çıkmıştı. İktidar mevkiine gelen Konstantin�in takip edeceği siyaset tamamen belli olmamış gibi idi. Fakat alınan bilgiye göre İngilizler Konstantin�i bile sıkıştırarak kendi emperyalist emelleri uğrunda oyuncak etmek istiyorlardı. Konstantin krallığını onaylatabilmek için bu konuya meyyal görünüyordu. Fakat İngilizlere karşı yükleneceği görevi yapmak için Yunan ordusunu taarruz ettirmek ve bu taarruzunda başarılı olmak gerekiyordu. İşte bu sırada idi ki Ethem, Tevfik ve Reşit hainleri hainliklerini fiilen göstererek Yunan ordusuna katılmış bulunuyorlardı. Efendiler, Yunan karargâhında ve İngilizlerde bu katılım ile ortaya çıkan sevincin derecesini anlamak ve kavramak için Ethem, Tevfik ve Reşit�in anlayışlarını biraz anlatıp yorumlayacağım. Bu bedhahlarca Batı ordusunda maddeten ve manen kuvvet olarak yalnız onların emri altında bulunan insanlar vardı. Esasen ordumuzun maddî kuvveti bunlardan aşağı idi. Öyle farz ediyorlardı. Hele manevîyatça ordunun hiç değeri yoktu. Ancak düşman karşısında ve harekât bölgesinde Ethem ve kardeşlerinin kuvveti sayesinde ve bu kuvvetin tesiriyle, bu kuvvetin düşmanı korkutmasıyla durabiliyorlardı. Yani Kuvva-i seyyare ortadan kalkarsa onların görüşlerine göre hemen ordu ortadan kalkacaktı. Yine onların zanlarınca ve yanlış inançlarınca milletimizde birlik ve dayanışma yoktu. Milletimizin tek temsilcisi olan Yüce heyet-i aliyede hiçbir birlik ve kararlılık inancı yoktu. Bundan dolayı bütün bu görüşleri Yunan karargâhına ve doğal olarak İngilizlere, İstanbul�a yetiştirilmişti. Şüphe yok bundan fazla olarak bütün askerî düzenlememizi nerelerde ne kadar askerîmiz var, nelerimiz mevcut, araçlarımız ne derecededir, hangi yerlerden ne kadar zamanda ne kadar kuvvet getirebiliriz. Doğal olarak bunları da söylemişlerdi (Allah kahretsin sesleri). İşte Konstantin�in, bundan olağanüstü cesaret alarak seri bir hareketle zayıf olduğu kendilerince belirlenen yönden yürüyerek Eskişehir�i işgal etmek, ona göre diğer harekâtlarını düzenlemek istediği ortaya çıktı. Şüphe yoktur ki bu harekete Ethem kendi kuvvetleriyle de katıldı.

Ethem ve kardeşlerinin kuvveti henüz kuvvetlerimiz Gediz yakınında bulunurken bir darbe ile dağıldı. Bilirsiniz onu izleyen askerî kuvvetlerimiz asıl tehlikenin gelmekte olduğu yöne yönelendirildi. O yönde, yani Kütahya bölgesinde bazı şeyleri söylemekte beis, zarar görmeyeceğim.

Orada (600-800) kişiden oluşan ufak bir kuvvet Ethem�i dağıttıktan sonra yalnız 300 kişi beraberinde kalmıştır. Yanında bir bataryayı beraber götürmüş, fakat o bataryanın zaptı kaçmıştı. Batarya kullanılamayacak bir halde bulunuyordu. Bu kuvvetlerin buradan çekilip gittiğini görünce yine birtakım insanları başında toplamış, 600 kişiye belki 800 kişiye çıkarmış. Bataryaya da belki Yunanlılardan gönderilen topçularla bir faaliyet vermiş ve önceki günden beri Kütahya�da bulunan ufak kuvvetlerimize saldırmaya başlamıştır. Bundan dolayı önceki gün, dün ve bugün orada bulunan bu cüz�î kuvvet bu âciz kuvveti devamlı darbelerle uğraştırmıştır. Hatta şimdi gelen bir raporda sağ tarafta Aydoğdu sırtları yönüne çekilen asiler takip olunmaktadır. Efendim, işte bu ufacık kuvvet yenilmeye mahkûmdur. Fakat doğal olarak durumu daha gerçek düşünmek ve bunları bir an önce temizleyebilmek için oraya süvari ve piyade olmak üzere bugün üstün kuvvet gönderilmiştir. Bekliyorum. Bu üstün kuvvet bunu büsbütün perişan edecektir (İnşallah sesleri). Şimdi Fevzi Paşa Hazretleri haber göndermişler geleceklerdir. Onun için çok kısa geçeceğim. Asıl İnönü Meydan Savaşı�na geçiyorum.

Biliryorsunuz kuvvetlerimizi İnönü bölgesinde toplamaya başladık, düşman oraya kadar geldi. Fakat Nazifpaşa mevkiinde ve sonra Pazarcık bölgesinde daima bir taburdan ibaret olan küçük kuvvetler, bütün bu düşman ordusuna iki üç gün kadar zarar verdirdi. Düşmana göre az olan kuvvetlerimiz İnönü�nde toplanmıştı. Burada gerçekleşen Meydan Savaşı�nda düşman, büyük zararlar ile yenilgiyi hissetti, anladı ve seri bir şekilde çekilmeye başladı. Kuvvetlerimiz, biliyorsunuz Otalbalı, Beşkardeş tepeleri hattında bulunuyordu. Dün bütün ordu, düşmanı takiben ileriye hareket etti ve dün akşam aldıkları vaziyet (20-30) kilometre kadar daha ileride olmak üzere Gündüzbey, Metris, Akpınar ve Karaağaç hattına kadar ilerledi ki bu hat bütün piyade kısımlarının hattıdır. Fakat süvari kolları daha ileri gitmiştir. Bir kısmı Bozüyük, bir kısmı da Mezit vadisine doğru ve daha ileride Söğüt ve Pazarcık yönünde keşif bölükleri gönderilmiştir. Bugün ordu Komutanlığı�ndan gelen bir raporda, düşmanın iki alay piyade, iki bölük süvari ve bir batarya toptan oluşan kuvvetinin Söğüt, Bilecik, Yenişehir yönünde çekilmekte olduğu bildiriliyor.

Gerçek kuvvetlerinin de (Pazarcık, Nazifpaşa, İnegöl, Bursa) yönüne doğru çekildiği bildiriliyor. Düşman son derece seri bir çekilme yapıyor. Birçok eşya ve malzemeyi terkederek çekiliyor. Yalnız güzergâhlarında Müslüman halka tecavüz ve zulüm yapmaktan geri durmuyorlar. Buna karşılık ordu komutanı, doğrudan doğruya Mezit vadisinden düşmanın dönüş yolunu kesmek üzere önemli bir süvari kuvveti gönderiyor. Kuzeyde de piyade ve süvari kuvvetinden oluşan bir kuvvet, doğrudan doğruya Yenişehir yönüne doğru düşmanın dönüş yolunu kesmek emrini almış bulunuyor. Şimdi bunun sonuçlarını bekleyeceğiz .

Efendim, Yüce Meclisiniz, toplantı durumunda bulunmadığı için, bu zaferin gerçekten çok önemli ve değerli olan siyasal ve askerî durumumuzun, iç durumumuzun üzerindeki etkisinin önemini anlayacağınıza emin olarak İnönü Meydan Savaşı�nı kazanmış olması dolayısıyla Batı Ordusu Komutanı�nı, bütün subaylar, komutan ve fertlerini Yüce Heyetiniz adına tebrik etmiştim (şiddetli alkışlar). Belki okudunuz, tekrar okuyayım, yazdığım tebrik şu idi:

Erkân-ı Harbiye Umumi Reisi ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Beyefendi!
İnönü Meydan Savaşı�nda Batı Cephesi bölüklerinin uğurlu ve üstün yönetiminiz altında kazandıkları kesin galibiyetten dolayı yüce şahısınıza ve kahraman ordumuzun bütün komutanlarıyla subaylarına ve fertlerine Büyük Millet Meclisi�nin içten tebriklerini sunarım ve bu başarının kutsal topraklarımızı düşman isgalinden tamamen kurtaracak olan kesin zafer için hayırlı bir başlangıç olmasını Allah�tan diler ve işbu tebriklerin bütün Batı Ordusuna ve subaylarına ulaştırılmasını rica ederim.

Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal

Hilmî Bey (Bolu)- İzin verilir mi Paşa Hazretleri Ben, İsmet Beyin, komutanların ve gerekenlerin birer derece terfilerini öneriyorum.
Mustafa Kemal Paşa- İzin verir misiniz? Bu konu hakkında daha biraz genel durum tespit edilsin ve kazanılmış olan bu meydan savaşı zaferini taçlandıracak beklediğimiz birkaç şey vardır. Ondan sonra yine uygun bulursanız buyurduğunuz şey yapılır efendim. İsmet Beyin verdiği cevabı da aynen okuyacağım.

Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine:
Allah�ın yardımıyla İnönü Meydan Savaşı�nın kazanılmasından dolayı Büyük Millet Meclisi�nin içten destek ve dilekleri, ordunun bütün fertlerini ve subaylarını teşekkür onuruna erdirmiştir. Geleceğimizi tam istiklâl ile yüklenmiş olan Büyük Millet Meclisi�ne kayıtsız şartsız bağlılık ve teslimiyetten aldığı manevî ve kutsal ışık ile (şiddetli alkışlar) kutsal topraklarımızı kurtarma görevini yapacağına, ordunun kesin inancı ile emin bulunduğunu Başkanımıza arz ederim. (Allah muvaffak etsin sesleri)

Erkân-ı Harbiye Umumi Reisi ve
Batı Cephesi Komutanı
İsmet

Efendiler, ben bu arada Yüce Heyetiniz�e özellikle teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Nedenini açıklayacağım. Aleyhimize oluşan harekâtın, gerçekten birçok kalpleri endişeye düşürecek boyutta olduğunu kabul etmek gerekir. Böyle bir görüntü karşısında Yüce Meclisiniz olağanüstü bir sükûnet, soğukkanlılık ve kararlılık göstermiştir. Hükûmet de komutanlara ve orduya karşı güvenini iyi korumuş ve sonucu tam bir sakinlikle beklemiştir. Yüce Meclisiniz�de beliren bu yüksek durum emin olunuz, hepimize ve bütün millete aynı şekilde iyimser bir etki yapmıştır. Eskişehir�den gelen birçok kişiye kendiniz sorabilirsiniz. Daima buradaki sükûnet, oraya sakinlik vermiştir. Halbuki düşman Eskişehir�e iki üç saat yakınına kadar gelmişti. Eğer Meclis�te ufak bir telâş olsaydı, bu bütün memlekete yansıyabilirdi. Hatta orduya da bulaşabilirdi ve Allah korusun istenmeyen sonuçlar karşısında kalınabilirdi. İşte Yüce Heyetiniz�in sakinlik ve dayanıklılığının etkisi ve sonucu olmak üzere İnönü Meydan Savaşı kazanılmıştır. Bundan dolayı teşekkürlerimi sunarım (estağfurullah sesleri). Efendim, Fevzi Paşa Hazretleri geldikleri zaman daha fazla bilgi vereceklerdir. Bu kadarla yetiniyorum.1

Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Arkadaşlar, Muhittin Bey�in son derece değerli sözlerinin doğurduğu duygulara tercüman olmak üzere bir iki kelime arz edeceğim. Milletimiz bugün bütün geçmişinde olduğundan ve atasından daha çok ümitlidir. Bunu ifade için şunu söylüyorum: Kendilerinin tabiri ile cennetten vatanımıza bekçi olan merhum Kemal demiştir ki:
Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini
Yok mudur kurtaracak bahtı kara mâderini
İşte bu kürsüden bu Yüce Meclis�in başkanı sıfatiyle yüce Heyetiniz�i oluşturan bütün üyelerin her biri adına ve bütün millet adına diyorum ki:
Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini
Bulunur kurtaracak bahtı kara mâderini (annesini)
(Sürekli alkışlar).
#62 - Eylül 16 2008, 15:51:08
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Türk Bağımsızlık Davasının Niteliği
17 Ocak 1921


1- İzmir meselesinin barış yoluyla çözümü, 2- İzmir ve Trakya meselelerinin çözümü hakkında Türk görüşü, 3- Sevr Antlaşması�nın değişikliği hakkında Türk görüşü, 4- Yunanlılarla barış olursa, Türkiye�nin Yunanlılara karşı uygulayacağı politika, 5- Türk-Ermeni meselesinin çözümü hakkında Türkiye�nin durumu, 6- Ermeni katledildiği ile ilgili uydurma haberler, 7- Ermeniler tarafından yapılan kıyımlar, 8- Boğazlar ve İstanbul hakkında Türk görüşü, 9- Türklerin Amerika ve İngiltere hakkındaki görüşleri, 10- Gelecekte Türk politikası, 11-Avrupa ve Amerika kamuoyuna bildirilmesi istenilen görüşler.

United Telgraph muhabirine demeç.
(Hâkimiyet-i Millîye)

Kral Konstantin ile yakında İzmir meselesi ve Doğu politikası hakkında görüşeceğimizden, Türk yurtseverliğinin reisi bulunan yüksek şahıslarının da görüşlerinin, medenî dünya kamuoyu tarafından öğrenilmesi için aşağıdaki soruların sorulmasına izin vermelerini rica ederiz.

S- Zat-ı devletleri, İzmir sorununun barış yoluyla çözümünde yeni Yunan hükûmetiyle doğrudan doğruya veyahut müttefiklerinin veya Amerika�nın aracılığıyla görüşmelere başlamayı ister misiniz?

C- İzmir her bakımdan Türk yurdudur. Anadolu�nun ayrılmaz parçasıdır. Yunanlılar İzmir�de, hiçbir tarihî ve ırkî hakka sahip değiller. Adalardan ticaret amacıyla gelmiş ve bu şehirde bile ekalliyet derecesini geçememiş olan Rumların varlığı öne sürülerek, İngiltere�nin emperyalist isteğini elde etmek amacıyla bin yıldan fazladır Türk yurdu olan bu verimli topraklarımız Yunan kuvvetleri tarafından haydutça istilâ edilmiştir. Mora, Teselya, Girit ve Makedonya�da yapmış oldukları gibi, burada da Türk halka çeşitli işkence ve katliamlar düzenleyip yok etme politikası uygulamışlardır. Uluslar arası incelenme komisyonunun raporu da bunu belgeler.
Milletimiz bu haydutları ergeç yurdumuzdan kovacaktır. Ancak kan dökme yanlısı olmayan milletimiz, hakları geri verildiğinde, yurdu derhal boşaltıldığı takdirde, barış görüşmelerine hazırdır. Bu görüşmelerin doğrudan Yunan Hükûmeti ile yapılmasını tercih ederiz. Amerika�nın hayırlı ve insanca aracılığını da memnuniyetle karşılarız.

S- İzmir gibi Trakya meselelerini nasıl ve ne şekilde çözümlemeye hazırsınız?
C- İzmir gibi Trakya da Türkiye�nin Türk çoğunluğunun oturduğu tarihî bir başkenttir. Millî anıtlar ve anılarını toplayan ayrılmaz temel parçalarındandır. Yurdumuzun bu iki kutsal parçasında söz konusu olan haksız işgal ve saldırının hemen kaldırılmasıdır. Rum ekalliyet hukukunun, Saint-Germain anlaşmasında azınlıklar için olan haklar ölçüsünde korunacağı tabiîdir. Ezici bir Türk çoğunluğunu barındıran Batı Trakya�ya gelince, buranın geleceğinin belirlenmesi için genel oylamaya başvurulmasını kabul ederiz.
S- Sevr Antlaşması�nın değiştirilmesi konusunda Türk millîyetçilerinin görüşleri nelerdir? Adı geçen antlaşmada ne gibi değişimlerin yapılmasını istiyorlar?
C- Siyasal bağımsızlık, adlî, ekonomik ve malî hayatımızı yok etmeye ve sonucunda yaşama hakkımızı ortadan kaldırmaya yönelmiş Sevr Antlaşması bizce yoktur. Bağımsızlığımızın ve egemenliğimizin gereklerini sağlayacak bir barış isteğimizdir.
S- Sizinle Yunanlılar arasında barışın oluşması mümkün olursa, Yunanistan�a karşı uygulayacağınız politika ne olacak?
C- Yunanlıların Türkiye ile ilgili yayılmacı isteklere son vermeleri şartıyla, tarafımızdan uygulanacak politikanın en gerçek dostluk temeline dayanacağına şüphe etmeyiniz.
S- Türk-Ermeni sorununun çözümü konusunda durumunuz nedir? Bu konuda Amerika�nın aracılığını kabul edecek misiniz?
C- Ermenilerle aramızda milletlerin geleceklerini kendilerinin belirlemesi ilkesine dayanan barış anlaşması imzalanmıştır ve aramızda dostluk ilişkileri mevcuttur.
S- Sonradan Türkler�in Ermeniler�i katlettikleri hakkında çıkan haberler doğru mudur?
C- Türkler tarafından Ermeniler�e karşı katliam yapıldığı söylentileri ve son haberler, birtakım yalan ve uydurmalardan ibarettir. Bunların kesinlikle doğru olmadığına güvenebilirsiniz. Bu gerçeğin belgelenmesi için tarafsız kurulların ülkemizde, özgürce incelemelerini yapmalarını seve seve kabul ederiz. Bu konuyla ilgili Ermenistan�daki Yakın Doğu Amerika yardım kurulları tarafından verilen en son raporların okunmasını öneriyoruz.
S- Sonradan Türklere Ermeniler tarafından soykırım uygulanmış mıdır?
C- Türk halkı ile ilgili Ermeniler tarafından düzenlenen işkence ve katliam ki Ermenistan üzerine ordularımız tarafından yapılan harekâtı zorunlu kılmıştır. Oldukça geniş ölçüde olmuştur. Bununla ilgili kesin belgelere sahibiz; bu belgelerin örneklerini size ayrıca verdireceğim.
S- İngiltere Karadeniz ve Akdeniz Boğazlarını bırakmak istemediği için İstanbul konusunun çözümü için ne gibi değişiklikleri kabul edeceksiniz?
C- İstanbul tamamiyle kayıtsız şartsız Türk hâkimiyeti altında olmak ve güvenliği korunmak kaydı ile; Karadeniz ve Çanakkale Boğazlarında, serbest ulaşım şartları belirlenebilir. Bu şartların belirlenmesi İngiliz hükûmetine değil, Karadeniz�e kıyısı olan devletlere aittir.
S- Türk milliyetçilerinin bir yandan Amerika diğer yandan İngiltere ile ilgili görüşleri nelerdir?
C- Türk halkı Amerika�yı iyilik düşünen, insanlığa hizmet eden, hürriyeti koruyan özellikleri ile tanır. Ülkemizin içinde yüklendiğimiz, çağdaş medeniyete hizmet eden çalışmada Amerika kaynağından çokca faydalanmayı dileriz. İngiltere�ye gelince; milletimiz bu ülkenin emperyalist isteklerinden ürkmektedir.
S- Gelecekte ne gibi bir politika izleyeceksiniz?
C- Ülkemiz haraptır. Milletimiz fakirdir. Eğitimimiz çağdışıdır. Ekonomimiz zayıftır. Ülkemizi yapılandırmak ve milletimizi aydınlatmak, ilerletmek tek kesin amacımızdır. Bunun üzerine barış ve refah içinde ciddî olarak çağdaşlaşmaya muhtacız. Bağımsızlık siyasetimiz bu ihtiyaçları gerçekleştirmeye yönelmiş olacaktır.

S- Siz, Avrupa ve Amerika kamuoyuna daha neler bildirilmesini istersiniz?

C- Avrupa ve Amerika kamuoyunca, aşağıdaki gerçeklerin bilinmesini isteriz: Doğuda barış çoktandır oluşturabilirdi. Padişahlık ve halifelik makamlarından başlayarak, ülkenin büyük küçük bütün kurumları, İngilizler tarafından, milletimizi tutsak kılmak için oyuncak gibi kullanılmıştır. Millî topraklarımız içinde, Fransızların, İtalyanların ve Yunanlıların, varolan bütün kanun esaslarının tersine, oluşturdukları işgaller, hiçbir şeyin mazur gösteremeyeceği, kanlı bir mücadeleye yol açmıştır. Savunma araçlarından tamamen mahrum birtakım şehirlerimiz ve bu arada özellikle aylardan beri kendini kahramanca savunan Ayıntap (Antep) şehri, Fransızların her türlü, hukuk kurallarına ve insanlığa karşıt olarak geceli gündüzlü düzenledikleri top ateşiyle yok edilmiş, birçok kadın ve çocuk öldürülmüş, yok edilmiştir. Bu zulümler ve facia hep Türk kalmak isteyen halkı zorla Fransız mandası altına almak için düzenlenmektedir. İtilâf Devletleri, milletimizi, bütün insan haklarından mahrum bir hayvan sürüsü ve ülkemizi sahipsiz bir açık arazi olarak düşünmektedir. Bu yanlış düşünceler yüzünden her gün artan işkence ve yolsuzluklarını uygulamak için uğraşmaktadırlar. Gerçekte, milletimiz, hayatını ve bütün insanlık hak ve görevlerini bilen ve yurduna tamamen sahip ve hürriyetine ve bağımsızlığına aşk ve sadakatle bağlıdır. Ve ancak varlığını ve kutsal değerlerini korumaktan başka bir şey yapmıyor.
Bağımsızlık ve hürriyet için savaşan milletimiz haklı davalarını, insanlığın vicdanına, sorumluluğuna gönderiyor.
#63 - Eylül 16 2008, 15:52:24
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Anayasa Kanunu Nedeniyle
20 Ocak 1921


Efendiler! Sanıyorum ki bu yedinci maddenin hükmünü daha önce var olan ve fakat kabul edilmemiş olan bu esasın varlığı tespit etmekteydi. Yani, meslekî temsil yöntemiyle ilgili bir maddedir. Halbuki yüce heyetiniz o ilkeyi reddetmiştir. Gerçekten tüm meslek erbapları temsil edilecek şekilde bir seçim yapılmış olsa 800, 1000 kişilik muazzam bir meclis meydana gelecekti. O kadar büyük bir Meclis�in uygulama yetkisi ile görev yapması olağanüstü zor olduğundan yedinci madde konulmuş. Bana kalırsa, madem ki bu meslekî temsil maddesi reddolunmuştur, o halde artık bu yedinci maddeye de gerek kalmamıştır1 (çok uygun sesleri, alkışlar).

Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Efendim, Hüseyin Avni Beyin konuşmasına göre 8�inci madde Yüce Meclisiniz�in hak ve yetkisini sınırlıyordu. Efendi hazretlerinin demecine göre de buna esasen gerek yoktur. Çünkü birinci maddede Yüce Meclis�in yetkisi açık bir şekilde işaret edilmiştir. Bana kalırsa, her iki görüş de doğru değildir. Bir defa, birinci maddedeki ifadenin anlamı hâkimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğuna dairdir. Fakat ondan sonra da halkın geleceğini bizzat ve fiilen yönetmesine dayanan bir yönetim şeklinin de takip edileceği söyleniyor. Bundan dolayı halkın geleceğini kendisinin üstüne alınmasında son derece kapsamlı bir anlam vardır. Bunların her birini ayrı ayrı belirlemek ve sınırlamak gerekir ve bu belirleme ve sınırlamaya başladığımız zaman bunun başlangıcı Yüce Meclis�inizdir. Onun için Yüce Meclis�inizin bile yetkisinin son derece açık bir şekilde bütün milletçe bilinmesi gerekir; yoksa mutlaka ve kayıtsız şartsız kelimesi ile başlayan cümle Yüce Meclis�inizin yetkisini ifadeye yeterli değildir.

Bir de Yüce Meclis�inizce kabul edilmiş bir esas ilke vardır ki; o da var olan kanunlar yerine yenisi konulmadıkça diğerleri geçerlidir. Bundan dolayı öteden beri var olan ve görülen Kanun-û Esasî kanunları içerisinde yer alan herhangi birinin yerine diğer bir madde konulmadıkça, veyahut genel kurulu yerine yeni bir Kanun-u Esasî konulmadıkça hükümleri kalıcıdır. O halde birinci maddenin varlığıyla yetinirsek sekizinci maddede Yüce Meclis�inizin yetkisini sınırlayan konuların hiçbirisi var olamaz. Bunun var olmayacağını anlamak için sekizinci maddede Yüce Meclis�iniz bu madde içeriğine göre genel kanunlar konulmasına yetkilidir. Halbuki var olan Kanun-u Esasî�ye göre Meclis�in Kanun-u Esasiyi tamamen değiştirmeye ve bozmaya bilmem ki yetkisi var mıdır? Olay Meclis-i Mebusan�ın Anayasa kanunlarını, üçte iki çoğunluğun karar vermesi şartiyle değişikliğe yetkisi olduğuna ait bir işaret vardır. Fakat Kanun-u Esasiyi tamamen yıkarak yerine diğer bir Anayasa koymaya yetkisi var mıdır? Halbuki Yüce Meclis�iniz, aynı zamanda bir kurucu meclis yetkisine sahiptir. Var olan Anayasa�yı kaldırır, yerine yenisini koyabilir. Bundan dolayı bunu ifade etmek gerekir ve bu sanıldığı gibi Yüce Meclis�inizin aynı zamanda bir de Kurucu Meclis anlamında olduğunu da tamamen ispat ediyor. Ondan sonra antlaşma ve barış sözleşmesi, vatan savunması ilânı, yani savaş ilânı gibi yetkilerin, var olan Anayasa�da kime ait olduğunu biliyorsunuz. O kanuna göre kime ait ise bu madde o ait olmayı açıklar.

Halbuki sanıyorum ki milletin gerçek vekillerinden oluşan Yüce Meclis, artık bu yetkileri bir şahsa bırakmak istemiyor. Kendi yapmak ve tamamen üzerine almak istiyor. Bunu ifade etmezsek; henüz kanunlarının bir çoğu carî Kanun-u Esasiye göre Kanunu değiştirmeye cesaret bulamayız. Bundan dolayı bunu ifade etmek gerekir (Alkışlar). Avni Bey diyor ki, bunun gereği yoktur. Ancak vekillerin hukuk ve yetkilerini belirlemeli ve sınırlamalı. Efendiler, vekillerin görevlerinin belirlenmesi, sınırlaması konusu son derece basit ayrıntılardan ibarettir. Onu istediğiniz gibi yapabilirsiniz. Hatta talimatla bile yaparsınız. Bunun için böyle esas kanunlarda kanun koymaya bence gerek yoktur. O her zaman elinizdedir. Fakat Yüce Heyetiniz�in mahiyet ve yetki genişliğini belirleyecek esasları koyarsanız diğerlerini her zaman yapmak elimizde olur. Bence bu madde doğal olarak gereklidir ve Heyet-i Vekile�nin görevlerini açıklayacak şeyleri basit talimat derecesinde yapabilirsiniz1.

Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Hüseyin Avni Bey, bu maddeye eklettirmek istediği yahut maddeyi değiştirmek istediği konusunda son derece önemli ve esaslı bir noktaya değinmişlerdi. Hilâfet Hukuku ve Padişah Hukuku, -sanıyorum ki kendileri burada ya hazırdı, yahut değildi- gizli bir oturumumuzda bu konuya dair sözlerimizi ve görüşümüzü saklı bulundurmaya Yüce Meclisiniz özellikle karar vermişti. Şimdi Beyefendi nişandan söz ediyor. Rütbeden bahsediyor, bilmem neden bahsediyor. Bunları kim verecek, ben diyorum ki bugün bunları açık bir ifade ile söylemek uygun değildir. Bir prensip olarak Hilâfet ve Saltanat makamını kabul ediyoruz.
Bunu kabul ettikten sonra Efendiler, İslâm şeriatı gereği ve tabiat gereği ona birtakım haklar ve yetkiler vereceğiz. Fakat istiyor musunuz? Bunları bugün konuşmaya karar verelim (hayır sesleri). Bugün konuştuğumuz ona vermeyeceğimiz şeylerdir. Burada vermemek istediğimiz şeyleri söz konusu ediyoruz. Fakat vereceğimiz ve vermek istediğimiz şeyleri söz etmenin zamanı değildir2.
Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Başkan Bey, ben de Hükûmet adına bir şey anlamak istiyorum, izin verilirse. Yapılması irade-i seniyye�ye ait olan her şey Yüce Meclis�e gelecektir, buyuruluyor. Bir defa bugünkü durumumuza göre hangi konuların irade-i seniyye�ye sunulması gerekecektir ve hangisi gerekmeyecektir. Bu belli değildir. İkincisi bugün uygulamaları ve yürütmeyi sorumlu kişiler yapmaktadır. Örneğin, kaymakam tayini gibi, mutasarrıf tayini gibi, elçi tayini gibi vesaire. Bunları Bakanlar Kurulu�ndan hemen kaldırıyorsanız; öncelikle Bakanlar Kurulu�nun görüşünü dinlemenin yararlı olacağı inancındayım. Çünkü kaydü şartla belki bu dakikadan itibaren ben de içinde olduğum halde Heyet-i Vekile görevine devam edemez. Bu kaydü şart altında sorumluluk yüklenemez. Belki Yüce Heyetiniz içerisinde örneğin Hüseyin Avni Bey arkadaşımız vardır ki bu kayıtlar ve şartlar ile Hükûmeti yüklenmeye cesaret edebilir.

#64 - Eylül 16 2008, 15:53:35
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Savaş Harekâtı Hakkında
20 Ocak 1921


Sivas Milletvekili Emir Paşa ile arkadaşlarının, âsi Eteme ve cephelerdeki savaş harekâtına dair Müdafa-i Milliye Vekaletinde soru önergesi nedeniyle Müdafa-i Milliye Vekili Fevzi Paşadan sonra konuşması:

Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Efendim, Paşa Hazretlerinin vermiş oldukları genel açıklamalar arasında Bursaya çekilen düşman kuvvetlerini takibe ait noktaya bir kelime eklemek istiyorum. Paşa Hazretlerinden izin aldım. Buyurdular ki, bozguna uğrayıp çekilen düşman kuvvetleri, aldıkları yeni kuvetlerle desteklenerek Bursaya yaklaşık iki, iki buçuk saat mesafede bulunan mevzilerinde yerleştiler ve daha fazla takip etmedik. Ben de şunu eklemek istiyorum ki, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye gerçekten sonuna kadar takip etmek ve Bursaya girmek kararını vermiş olsa idi kuvveti ona uygun idi. Takipten vaz geçen kuvvetler esasen taarruz emrini almış kuvvetlerimiz değildir. Yani kuvvetimizin yetmezliğinden durmuş değiliz. Karar vermemiş olduğumuzdan dolayı bekledik ve sanıyorum ki bunun bazı nedenlerini ve düşüncelerini de sırası geldiğinde söylemiştim.

Hasan Bey (Van)- İzmitin neresine kadar ilerlenmiştir?

Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Sanıyorum ki belirgin bir cephe yoktur. Bazen biraz batıya, bazen doğuya hareket eden seyyar kuvvetler vardır sanıyorum.

#65 - Eylül 16 2008, 15:54:48
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Tevfik Paşa İle Haberleşmeleri Hakkında
29 Ocak 1921


Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşanın, Londra�ya gönderilecek delege heyeti yoluyla, İstanbul�da bulunan Tevfik Paşa ile yapılan haberleşmelere ait bildirileri.

Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Efendiler, genel oturumun toplanmadığı son üç gün içinde oluşan bazı işler ve konulara dair Yüce Heyetiniz�e bilgi arz edeceğim. Doğrudan doğruya vermek istediğim bilgiye geçmeden önce kısa bir giriş yapmak istiyorum. Bildiğiniz gibi, milletimiz asırlardan beri iki kuvvetin, iki zorlu kuvvetin, iki yok edici kuvvetin baskısı altında üzüntü ve acı duymakta idi. O kuvvetlerden birisi, doğrudan doğruya memleket ve milleti yönetmek iddiasında bulunan zorbalar, ikincisi, bütün bir emperyalist ve kapitalist dünyasıdır.

Asırlarca bu iki kuvvetin baskısı altında kalmış olan millet, doğal olarak son derece güçsüz bir haldedir. Fakat efendiler, baskıların sonucunda büyük uyanışlar ortaya çıktı. İşte bizim milletimizde de o gerçek uyanış ortaya çıkmıştır ve biz böyle bir uyanış devresinin içinde bulunuyoruz. Gerçekten bir, bir buçuk yıl önce millet aynı zamanda bu iki kuvvete karşı isyan etmiş ve mücadeleye başlamıştır. Emperyalist kuvvetler milletimizi hukuk, haysiyet ve bağımsızlıktan mahrum ve bunlardan anlamayan bir hayvan sürüsü kabul ettiği için; böyle bir sürünün elinde sonsuz doğal hazinelere sahip, değerli ve geniş bir memleketin bırakılmasını doğal olarak uygun göremezdi. Onların görüşüne göre bu memleketi parçalamak ve bu memleketteki insanları esaret altına almak gerekiyordu. Böyle bir emel, böyle bir amaç takip ediyorlardı ve Genel Harbin sonucuyla oluşan fırsattan yararlanarak, ateşkes ile milletin ve ordunun elinden silâhlarını da aldıktan sonra bunu uygulamaya girişmişlerdir. Bir taraftan içeride bulunan gafil veya hain kuvvetler, memleket ve milleti âdeta bu dış kuvvetler gibi, bu dış görüşler gibi kabul ediyorlardı. Bundan dolayı onların da çalışması, en hain düşmanların çalışması kadar kendisini göstermiştir. İşte bundan bir yıl önceki durumumuz böyle bir şekil, renk ve manzara gösteriyordu. Halbuki efendiler milletimiz hiçbir zaman düşmanlarımızın kabul ettiği gibi hukukuna ve bağımsızlığına yabancı değildir. Bilakis büyük bir aşk ile ve aşk bağı ve vicdan bağı ile istiklal ve haysiyetine bağlanmıştır ve yine milletimiz içindeki cahil ve gafillerin ve hainlerin düşünce ve ifade etmek istedikleri şekilde değildir. İşte bir yıldan beri gerçekleşmekte olan mücadelemiz, çabalarımız sonucunda millet, içeriye karşı, dışarıya karşı ve bütün kainata karşı, varlığının yüksek anlamını bütün belgeleriyle ispat etmiş bulunuyor. Bundan dolayı mücadeleye başladıktan sekiz, on ay, bir yıl sonra bugünkü durumumuz ortaya çıkmış bulunuyor. Bugünkü durumumuzu ifade etmek gerekirse, milletin doğal temsilcilerinden oluşan Meclis ve onun hükûmeti ayrım yapmadan bütün memlekete hâkimdir ve hâkimiyeti korumak kuvvet ve kudretine sahiptir. Askerî durumumuz doğuda ve batıda ve bütün düşmanla temasta bulunduğumuz yerlerde milletin yüksek hukukunu savunabilecek yeteneği fiilen ispat etmekte ve göstermektedir.

Genel siyasal durumumuzu görmek istersek, doğuda Ruslarla aramızda doğal bir dostluk vardır ve bu dostluğu maddî esaslara dayandırmakla uğraşıyoruz. Batıya bakışımızı yöneltirsek durumu bir iki aşamada ele alabiliriz. Batı dünyasının bundan bir yıl önce bize yöneltmiş oldukları düşüncelerini ve görüşlerini kısaca arz edeyim. Milletin savunmada direnmesi devam ettikçe Batı dünyası başka başka fikirlere maruz kaldılar, başka fikirlere sahip oldular. Öncelikle batı milletleri kendi hükûmetlerinden başka türlü düşünmeye başladılar. Her halde burada bir milletin varlığını tanımak görüşünü kabul ettiler. İkinci bir devrede bazı hükûmetlerin milletleriyle beraber olmaya başladığı görüldü. Örneğin, Fransızlar, İtalyanlar gerçekten son zamanlarda fikirlerini düzelttiler ve değiştirdiler. Hatta İngiliz milleti bile kendi hükûmet ileri gelenlerinin kandırmalarına aldanmakta olduklarını anlamaya başladılar. Yalnız diğerlerine oranla çok inatçı davranan Loit Corc (Kahrolsun sesleri) işte şimdi arz etmek istediğim olay ile de Loit Corc�un görüşünü değiştirme gereğine inanmış olduğunu delil ile anlayacağız.

Efendiler, 25 Ocak�ta Paris�te bir toplantı gerçekleşti. Bu toplantıda aldıkları karar: 21 Şubat�ta Londra�da bir konferans düzenlenmek ve bu konferansta Şark meselesini görüşülmektir. Ve temel olarak Sevr Antlaşması�nı olayların zorladığı şekilde değiştirmeye karar vermiş bulunuyorlar. Biz bu olaylardan İstanbul aracılığıyla bilgi ediniyoruz. Bundan iki gece önce İstanbul�da Tevfik Paşa doğrudan doğruya benimle görüşmek istedi. Ben bu başvuruyu doğrudan doğruya kendi şahsıma yönelik gördüğüm için doğru bulmadım ve kendisine verdiğim cevapta; benim şahsımla bitecek bir şey yoktur ve olamaz. Eğer Tevfik Paşa Hazretleri Türkiye Büyük Millet Meclisi�ne başvurmak istiyorsa başvuruda bulunabilirler ve ümit ederim ki bu başvuruları iyi kabul görür demiştim. Aradan 24 saat geçtikten sonra ve kendilerine bu uyarımızın gelmesi de anlaşıldıktan sonra Tevfik Paşa tarafından tekrar �Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Mustafa Kemal Paşaya� başlığıyla bir telgraf geldi. Bunu aynen okuyacağım.
Türkiye Büyük Millet Başkanı Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine:

25 Ocak 1921 tarihinde Paris�te toplanan Meclis tarafından kabul edilen kararlar gereği Şark meselesinin çözümünü konuşmak üzere 21 Şubat�ta Londra�da İtilâf Devletleri, Osmanlı ve Yunan Hükûmetleri delegelerinden oluşan bir konferansta toplanmaya davet edilecektir. Var olan antlaşmada, olaylar nedeniyle mecburi görülecek değişiklikler yapılacaktır. Yüce Hükûmete gönderilecek davet, Mustafa Kemal Paşanın veyahut Ankara�ca gerekli izne sahip delegelerin Osmanlı delege heyeti yanında bulunmaları şartına bağlıdır. İşbu kararlar Müttefik Devletlerin İstanbul temsilcileri tarafından duyuruldu. Tayin edeceğiniz delegelerle buradan seçeceğimiz kişilerin birleşerek gitmeleri üzerine karar ve cevabınızı bekliyorum. Zamanın darlığından bu gibi önemli bildiriler için hattın açık bulundurulmasını rica ederim. Makine başında hemen cevap vermek mümkün ise telgraf başında beklemekteyim efendim.
Tevfik

Mustafa Kemal Paşa (Devamla)- Efendim fazla açıklamalarla yüce Heyetiniz�i yormamak için cereyan etmiş olan haberleşmeyi aynen okuyacağım: Bu telgraf doğal olarak açık gelmiştir. Bundan dolayı biz de açık ve resmî olarak Tevfik Paşa�ya şu cevabı verdik:
İstanbul�da Tevfik Paşa Hazretlerine:

Millî irâdeye dayanarak Türkiye�nin geleceğine el koyan tek kanunî ve bağımsız hâkim kuvvet, Ankara�da kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi�dir. Türkiye�ye ait bütün meselelerin çözümüyle görevli ve her türlü dış ilişkilerde muhatap ancak; işte bu Meclis�in Hükûmet Heyetidir.

İstanbul�da herhangi bir heyetin meşru bir kanun ve hukuk koyma yetkisi yoktur. Bundan dolayı böyle bir heyetin kendine Hükûmet adı vermiş olması milletin hâkimiyet hukukuna açıkça aykırı olduğundan bu ad altında memleket ve milletin hayatına dair meselelerde dışarıya karşı kendini muhatap göstermesi uygun görülmez. Heyetiniz�e düşen vatanla ve vicdanla ilgili görev de gerçek durumu kabullenerek millet ve memleket adına kanunî muhatab olan Hükûmetin Ankara�da olduğunu kabul ve ilân etmektir. (Yaşa, sesleri). Millet ve memleketimiz adına kanunî yetkiye sahip Hükûmetin Ankara�da olduğu İtilâf Devletleri�nce takdir edildiği şüphesiz olduğu halde anılan devletlerin bu görüşlerini göstermekte gecikmeleri; İstanbul�da aracılık eden bir heyetin varlığını kendileri için yararlı olabileceğini sanmalarından ileri gelmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti barış ve iyi ilişkileri ciddîyet ve içtenlikle istediğini ve yalnız millî hukukun tanınmasını istemelerinden ibaret olan şartlarını bir daha ilân ve işte bu hukukun onaylanması hâlinde önerilecek barış görüşmelerini kabule hazır olduğunu bildirmiştir. İtilâf Devletleri Londra�da yapacakları konferansta Şark meselesini adalet ve hak çerçevesinde çözmeye karar vermişler ise davetlerini doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisi�ne yapmalıdırlar. Gerçekleşecek davetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti tarafından memnuniyetle kabul edileceğini tekrar bildiririz
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal
(Şiddetli alkışlar)

Efendiler! Yüce Meclis�iniz adına bu cevabı verdim ve bunu göndermelerini Hariciye Vekaletinden rica ettim. Sizler de uygun görürseniz doğrudan doğruya bütün İtilaf Devletlerinin Hariciye Nezaretlerine de göndereceğiz. (uygun sesleri). Bu resmî cevaptan sonra doğrudan doğruya Tevfik Paşa Hazretlerinin kendilerine tarafımdan bunu destekleyen özel bir telgraf daha çektim. Onu da okuyacağım.

İstanbul�da Tevfik Paşa Hazretlerine:
(Özeldir)
Paşa Hazretleri, yüce şahsınız gibi bütün bir ömür bu millet ve memlekete aralıksız teşekküre değer hizmetlerde bulunmuş bir saygıdeğer insana bütün geçmiş hizmetlerinizi taçlandıracak ve tamamlayacak üstün ve tarihî bir fırsat doğduğuna inanıyoruz. Biz, tam birlik üzere hareket etmek istiyoruz. Davet edildiğimiz konferansa memleketi ayrı ayrı temsil edecek iki heyetin gitmesi ne kadar kötü bir durum olduğunu tam anlamıyla değerlendireceğinize eminiz. Milletin sadece hâkimiyet hukukunu koruma isteğiyle harcadığı emekler, akıttığı hesapsız kanlar, iç ve dış birçok zorluklara karşı gösterdiği direnç ve dayanıklılık, bugün karşısında bulunduğumuz yeni uygun durumu ortaya çıkardı. Bir taraftan da dünya olayları bu direnme ve dayanmanın ana amacı olan tam istiklâlimizi kabullenecek şekilde gelişmeye devam ediyor. Bizi esir ve yok olmaya mahkûm etmek isteyen hükûmetler karşısında millî hukukumuzu savunurken; Büyük Millet Meclisi�nce daima saygı duyulan saltanat ve hilâfet merkezinden başlayarak maddî ve manevî bütün memleket kuvvetlerinin beraberce hareket etmesi gereklidir. Bunun için Zat-ı Şahanenin, millî irâdenin memlekette sağlandığı tek yer olan Türkiye Büyük Millet Meclisi�ni tanıdığını resmen ilân etmesi artık elzemdir. (Şiddetli alkışlar) Bu şekilde İstanbul�un, memlekete üst üste zararlar verdiği talihsiz deneyimler ile sabit olan ve ancak yabancılar lehine olan bu kötü duruma bir son vermek gerekir. İtilâf Devletleri temsilcilerinin duyuruları gösteriyor ki, İstanbul�dan hareket edecek olan bir delegeler heyetinin Londra Konferansı�na katılabilmesi ancak onun Ankara Hükûmeti tarafından tam yetkiyle yanına katılmış temsilcileri bulundurması şartıyla mümkündür. Bu şekilde İtilâf Devletleri, Türkiye adına barış konuşmalarına girecek delegelerin; ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti tarafından gönderilebileceğini yeterli bir açıklıkla kabul etmiş bulunuyorlar. Fiilen ve hukuken memlekette tek kanunî hükûmet olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetinin koyduğu ve ilân ettiği esasları kabul ve bu esasların düşmanlarımız tarafından onayını kolaylaştırmak için bize katılmak suretiyle durumumuzu belirtmenizi tarih ve millet karşısında yüklenmiş olduğumuz görev ve yetkiyle öneririz. Bu şekilde mücadelemizi bir mutlu sona eriştirmek konusu hızlandırılmış olur. Birlikte hareket ve millî emelleri büyük bir kuvvetle savunmak fikriyle ortaya çıkan bu içten önerilerimiz kabul edilmediği ve uygulanmadığı takdirde saltanat ve hilâfet makamında oturan Zat-ı şahanenin durumunun sarsılması tehlikesinden tamamiyle korkulur (çok doğru sesleri), ve biz millî irâdenin vermiş olduğu fiilî ve hukukî bütün yetkilere sahip bir hükûmet sıfatıyla şimdiden kayıt ve işaret ederiz ki; bundan doğacak bütün sorumluluk tahmin edilemeyen sonuçlarıyla doğrudan doğruya Zat-ı şahaneye aittir (Alkışlar). Yüce şahsınızın bu durum karşısında vicdanî ve tarihi görevinizi tamamiyle yapmanızı ve sonuçları tarafımıza kesin ve açık olarak bildirmenizi bekliyoruz. Bu nedenle özel saygılarımızın kabulünü rica ederiz efendim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal

Bundan sonra efendim her ikisini özetleyen ve yapılması gereken şeyleri basit bir şekilde ifade eden şu telgrafı çektik (Oradan cevap alınmadı mı? Sesleri). İzin verin efendim.
İstanbul�da Tevfik Paşa Hazretlerine
Resmî ve özel telgrafnamelerimizdeki düşüncelerimizi ve önerilerimizi aşağıdaki gibi kısaca tekrar ve gereklerinin hızla yapılmasıyla sonucunun bildirilmesini rica ederiz.

1- Zat-ı şahaneniz, Türkiye Büyük Millet Meclisi�ni tanıdığını kısa bir hatt-ı hümayun ile ilân buyuracaklardır. Bu hatt-ı hümayun, hilâfet ve saltanat makamının korunmasını ilke olarak kabul etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi�ni şekil, mahiyet ve yetkileriyle kabul buyurduklarını içerecektir. Diğer ayrıntıların eklenmesi şimdilik karışıklık sebebi olabilir.

2- Birinci madde hükmü yerine getirildiği takdirde daha özel iç durumumuzun düzenlenmesi aşağıdaki gibi olabilir:

Zat-ı şahaneniz eskisi gibi İstanbul�da otururlar. Yetki ve sorumluluk sahibi olup her türlü tecavüzden korunmuş ve her türlü istiklâl şartlarını toplamış olan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükûmeti şimdilik Ankara�da bulunur. Doğal olarak İstanbul�da artık kabine adı altında bir heyet kalmaz. Ancak İstanbul�un özel durumu dolayısıyla Padişah huzurunda Büyük Millet Meclisi�nden görev ve yetkiye sahip bir heyet bulundurulur.

3- İstanbul şehir ve bölgesi yönetim işlerinin düzenlenmesi şekli ondan sonra düşünülür ve uygulanır.

4- Anılan şartların kabul ve uygulamasıyla beraber Büyük Millet Meclisi�nce onaylanmış bütçemizde esasen var olan hilâfet ve saltanat hanedanı ödeneği ile beraber bütün gerekli memurlar ve diğer ücretlilerin ödeneklerini vermek için paralar Hükûmetçe sağlanacak ve ödenecektir. Mâlî gücümüz bu konuya kefil olmuştur (Alkışlar).
28 Ocak 1921
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal

Efendim, bu haberleşmeler dün gece yapılmıştır. Ancak biz bunları verebildik ve Tevfik Paşa�dan şu cevap geldi:
Telgrafnameleri aldım. Yarın heyeti toplayarak saat altıda bilgi veririm efendim. (Ne heyeti sesleri)

Nusrat Efendi (Erzurum)- �Bir soru sorabilir miyiz? Son olay Ruslarla görüşmeleri bozma anlamında kabul olunamaz mı?�
Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Efendiler, Efendi Hazretlerinin sorusu gerçekten akla gelir. Birçok akıllara gelebilir, onun için ufak bir açıklamada bulunayım. Biz, her zaman söyledik ve bu nedenle de tekrar ederiz ki, Türkiye Devleti ve Türkiye�de yaşayan halk kayıtsız şartsız bağımsızdır ve kayıtsız şartsız istiklâlini korumak için mücadele eder. (Alkışlar)

Bağımsız bir devlet, bütün dünyanın milletleriyle, hükûmetleriyle barış yapar. Barış hâlinde bulunduğu devletlerden ortak çıkarları olanlarla da ittifak yapabilir. Bundan dolayı Rusya ile var olan ve her gün artan dostluk ilişkilerimiz, Batı dünyası ile sonsuz savaş hâlinde bulunmamazı gerektiremez. Bunu biz böyle ifade ettiğimiz gibi; Rusya Sovyet Cumhuriyeti�nin Hariciye Komiseri olan Çiçerin�in de, sanıyorum, Yüce Meclis�in huzurunda okunmuş bir cevapnamesinde bu konular son derece içten bir dille ifade edilmiştir. Bundan dolayı böyle bir soru karşısında şaşırmaya gerek yoktur. Nitekim Ruslar bile şimdi, bugün Londra�da İngilizlerle müzakere etmektedir. Onların da delegeler heyeti oradadır. Onun için batı dünyası bizim öteden beri haklı olarak iddia etmekte olduğumuz ve hiç şüphesiz bu iddiamızın hiçbir noktasından hiçbir neden ve şekilde vazgeçmeyeceğiz, hukukumuzu kabul edeceklerini söylediklerinde seve seve onlarla ilişkilere gireriz, görüşmelere girişiriz ve barış ortamını tekrar kurarız. Milletimizin ve bütün dünyanın barış ve emniyete ihtiyacı vardır, bu dünyanın ihtiyacını tatmine Türkiye Devleti aracı olursa kendisi için ayrıca ve büyük bir mutluluk olacaktır.

Şimdi Efendiler, yaptığım açıklamalarla beraber okuduğum telgrafnameler içeriğinden özetlenen noktaları tekrar etmek isterim ve bu tekrar edeceğim noktalar bizce Yüce Meclisiniz�in görüşünün sonucu olmak üzere kabul edilmektedir: Bir kez bütün dünya ile barış yapmak isteriz. Fakat barış yapabilmek için şartlarımız belirlidir. Onları tekrar ederiz.

İkincisi: Millet ve memleket adı ve hesabına tek karar yeri burasıdır, yani Yüce Meclisiniz�dir. Bu kanunî hakkı, bu millî hakkı bu doğal hakkı hiçbir neden ve bahane ile ve hiçbir düşünce ile, hiçbir şahsa ve hiçbir heyete terkedemeyiz (Alkışlar). Bu esaslar dairesinde birden iki konunun çözümü ile uğraşıyoruz. Birisi, İtilâf Devletleriyle barış konusu. İkincisi, bir iç meseleyi halletmekle uğraşıyoruz. İç meselenin halledilmesi şeklinde şimdilik Yüce Meclisiniz toplantı hâlinde olduğundan Yüce Meclisiniz�ce kabule değer olduğuna inanmış olduğum bakış açılarınız okuduğum telgraflarda yer almıştır. Bu çözüm yolunun bugünün ihtiyacını, faydalarını ve çıkarlarını sağlayabileceği inancındayım. Bununla beraber Yüce Heyetiniz, her iki görüşe ait esaslar ve ayrıntılara dair düşüncelerini açıklamak arzu buyururlarsa elbette onları da dinleriz ve Heyet-i Vekile�ye o daire içerisinde hareket etmesini bildiririz efendim.

Bu konuşmadan sonra söz alan bazı konuşmacılar, özellikle �Padişah, Ankara hükûmetinin bu önerisinini kabul etmez veya susmayı tercih ederse tutumunuz ne olacaktır?� sorusu üzerinde durmuşlar, bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa tekrar kürsüye gelmiştir.
Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Efendiler, bu sorulan soruların cevapları esasen verilmiş gibidir. Yalnız ben de aynı cevaplara birkaç kelime ekleyerek bu konuya bugün için son vermeyi rica edeceğim. Efendiler, Yüce Padişahı �sanıyorum ki- içinizde benim kadar tanıyan azdır. Ben kendileriyle daha saltanata oturmadan önce seyahat ettim, yol arkadaşlığında bulundum. Bundan dolayı, ahlâkına, âdetlerine, düşüncelerine diyebilirim ki, yakından vâkıfım. Şimdi bu bilgime bazı konuları eklemek istiyorum. Bilirsiniz, İngilizler, esâretleri altında bulundurdukları İslâm âlemine karşı daima baskılarını kolayca koruyabilmek için değerli bir âlete, bir araca muhtaçtırlar. Bu ihtiyaçlarını devir devir göstermişlerdir. İngilizler için bu değerli araç Hâlifelik makamına oturtacakları kişidir. Hepinizce bilinir ki, İngilizler bir aralık Mısır�da böyle bir durum oluşturulmasına girişmişler ve bunun için birçok araçlarla hazırlıklarda bulunmuşlardır. İngilizler, Hicaz�da isyan ettirdikleri Emîr ile yine böyle bir durum oluşturulmasını istemişlerdir. Yine İngilizler, belki bugün Afganistan�da böyle bir oyuncak icadına çalışmışlardır. İşte bu girişim içinde bulunan ateşkesin ardından o aradıkları araç -ki kendi anlatışlarınca kendilerinden işittim- (Ün şoz presiyöz), pek değerli cevherdir. Mutlaka bu avuç içinde bulundurmak gerektiği inancındadırlar. Gerçekten avuçları içinde buldular. Bu İngiliz avucunun içine giren şey Yüce Padişahtır. Yani Yüce Padişahın iki nedenle bu tuzağa düşmüş olduğu düşüncesindeyim. Birincisi, ciddî olarak memleketi bilmediğinden, milletini tanımadığından, milletinin anlayış ve yeteneğine dair atalarımızın örneklerini, belki hepimizden daha iyi tarih yapraklarında okumuş olduğu halde, kesin bir bakış gücüyle vâkıf olmamasından dolayı bu milletin kendi hayatını kendi kaynakları ve araçları ile savunabileceğine inanmış değildi. Bundan dolayı kendisi için memleket ve milleti, âdeta çürük, sessizliğe mahkûm bir dayanak makamında buluyordu. Kendisince kaçınılması imkânsız olduğu zannedilen bu duruma dayanak noktası arama gayretine kapıldı. İşte bu ruh ve fikir durumu içinde bulunan Padişaha İngilizler hemen son derece geniş bir korunma kucağı açtılar ve öyle bir kucak ki, zırhlılarla ve zırhlıların toplarıyla donatılmış... Gerçekten kendisiyle görüşmemde penceresinden İngiliz zırhlılarının saraya yönelmiş olan toplarını göstermiştir. İşte bu şekilde bir kucak içinde bulundu ve bulunuyordu. Fakat Efendiler, Yüce Şahıslarını kuruntulara düşüren şey, kuruntulara düşmekten dolayı kendi vatanında, kendi milletinin bağrında sığınak arayacağı yerde maalesef böyle dışarıda dayanak aramaya yönelten nedenler tamamen sona ermiştir inancındayım. Birincisi, millet gücünü ve kuvvetini maddeten gösterdi, yine milletin içinde düşman fikrine hizmetçi olarak ve dolayısıyla Yüce Şahısları için bir dayanma yeri hazırlayabileceğini sandıkları fikirler bile görüşlerini değiştirmişler veyahut görüşleri değiştirilmiştir. Artık bundan sonra memleket içinde bugün oluşan içten ve kutsal amaçları düşünenlerden başka bir amaç ile bir durumun ortaya çıkartılmasına ben maddeten imkân görmüyorum. İkincisi ki, kendisinin dayanak noktası olabilirdi. Dış kuvvetler, bugün tamamen gerçekleşmek üzeredir ki, dış kuvvetler İngilizler bile Padişahlarını yalnız bırakmışlardır. Çünkü efendiler, İngilizler ve herhangi bir millet, herhangi bir hükûmet, ancak kuvvet karşısında konum alır, güçten ve kuvvetten mahrum olduğu maddeten belli olmuş olan bir şahsın kendi deyimlerince (Petro)luğu kalmamıştır. Artık kendilerince hiçbir değeri olmayan Padişahlarını bırakmışlardır. İşte böyle bir durum karşısında millet, yüksek bir vicdan duygusuyla yine Hilâfet ve Saltanat makamında oturduğu için bugün kendisine son ve kesin önerisinini yapıyor. Pek çok ümit ederim ki, Yüce Şahısları bu öneriyi seve seve kabul buyururlar. Çünkü akıllı iş olan, mantık gereği olan, olayların gereği olan budur.
Sorulan soruya cevap vermek istiyorum: Eğer Padişah bu önerilerimize uygun bir cevap vermezse ne yapacağız? Efendiler, bu meselenin halli ve sonu doğal olarak son derece basittir. Fakat konunun basitliği bir şeyle şartlıdır ki, o da milletin tam bir birlik hâlinde amacına sadık olarak yetkisini kullanması ve kullanabileceğini ispat etmiş olmasıdır. Bu durum bir kez var olduktan sonra söz konusu olan şey, basit olarak hallolunabilir. Bu meselenin Türkiye halkı tarafından, Türkiye Devleti tarafından kolaylıkla hallolunabilmesi için ikinci bir neden de vardır. Bu, çok kuvvetli bir nedendir. Bilirsiniz ki, İslâm dünyası son derece içten ve vicdanî bağlarla Hilâfet ve Saltanat makamına bağlıdırlar. Bu İslâmiyetin genel bağlılığı sarsılmazdır. Fakat bu bağlılık kesin olarak Hilâfet ve Saltanat makamına oturan kişiden bir şey ister. O da bugüne kadar İstanbul�daki şahsın göstermemiş olduğu çalışma ve hareketlerdir. Halbuki görülmüştür ki o Saltanat ve Hilâfet makamına bağlı olan bütün İslâm dünyası, yine o Hâlifelik ve Saltanat makamının dokunulmazlığının sağlanması için buna gücü olan ve bunu üstlenen Türkiye Devleti�nin fikriyle aynı fikirdedir. Bundan dolayı bu konunun hal ve ayrılmasında Yüce Meclisiniz�ce verilecek olan kararın İslâm dünyası üzerinde bile istenildiği gibi iyi etki yapacağına pek çok deliller vardır. Kısaca bu konu, milletin istediği dakikada halledebileceği bir konudur. Hallinde zorluk olmayabilir. Fakat bugünden söz konusu edilmesine bence gerek yoktur. (Çok doğru sesleri)

Sonra Hüsrev Beyefendi bir şey buyurdular. Bu yazılan telgrafların anlamı ve bu girişim, İtilâf Devletleri Hariciye nazırlarına bildirildiği gibi Rusya�ya da bildirilmesi uygun olur, buyurdular, elbette efendim, daha önce Hariciye Vekaletimiz tarafından bildirilmiştir, bu siyasetin gereğidir. Bu yapılmıştır efendim.

Hüsrev Bey (Trabzon)- Efendim, bundan amacım, İngiltere birçok önlemlerle daima Doğu�dan bizi ayırmaya çalışıyor, bu şüphesizdir. İstanbul�dan gelenler, Ahmet İzzet Paşa gibi vesaire vesaire vesilelerle... Bundan dolayı bizce en içten olması gereken şu öneriyi bile bir hile ve bir aldatma olarak kabul etmek zorundayız. Değildir inşallah� Evet Loit Corc�un ikinci bir oyunu olabilir... Onun için uyanık davranmak gerekir. Şüphesiz ki, Hükûmetin bunları anlayacağını biliyorum. Fakat önemli olduğundan bir kere hatırlatayım dedim.

Mustafa Kemal Paşa (Devamla)- Efendim, bu çok akla gelmiştir. İngilizlerin her hareketinin bir oyun olduğuna inanırsak hata etmiş olmayız. Fakat Heyet-i Vekile�nin girişimleri ile her yönü dikkate almakta olduğunu ve önlemleri ona göre aldığını gördüm, elbette Yüce Heyetiniz isterlerse bu girişimlerin şekli hakkında Heyet-i Vekileden bilgili olabilirler. Başka bir bildirim yoktur efendim (Yeterli sesleri)
#66 - Eylül 16 2008, 15:55:55
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Londrada Toplanacak Olan Konferansa Gidecek Delegeler İçin Tevfik Paşa ile Yapılan Haberleşmeler Hakkında
31 Ocak 1921


Efendiler, önceki gün yapmış olduğum açıklamayı izninizle bir kez daha özetlemek isterim: Demiştim ki, Tevfik Paşa 21 Şubatta gerçekleşecek konferansa katılacak heyete buradan da delege gönderilmesi konusundaki öneriyi bildirmişti. Bu noktayı tekrar etmekten amacım, önerisinin içeriğini ve gerçekliliğini Yüce Meclis�in nazarında bir kez daha hatırlatmaktır. Öneri doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetine yapılmış değildir. İstanbul�a yapılmıştır. Oradan gidecek olan heyete buradan da delege katılımı anlamındadır. Bu öneri üzerine memleketi tam bir birlik hâlinde temsil edebilmek için İstanbul�un Türkiye Büyük Millet Meclisi�ne karşı olan durumunu halletmek gereğine inanmış bulunduğumuzu ve bunun için girişimde bulunulduğunu söylemiştim.
Buna ait olan telgrafnameleri burada okuduğumuz gibi ajanslarla ve gazetelerle de yayınlamıştık.

İstanbul�dan Tevfik Paşadan, alınan son telgrafnamede, bizim kendilerine yaptığımız önerilerimize açık ve kesin cevap verilmiş değildir. Birtakım araştırmalar ile ve düşünceler ile doludur. Bilirsiniz ki ben bu meseleyi, Heyet-i Vekile adına takip etmekte değilim. Doğrudan doğruya Yüce Meclisiniz�in Başkanı sıfatiyle takip ediyordum. Benim yaptığım, bir haberleşmeden ibaretti ve bu haberleşmelerin asıl metnini de, Yüce Heyetiniz�in öteden beri ortaya koyduğu görüşlerine ve koymuş olduğu kanunların esas ruhuna uygulamaktan ibaretti... Fakat mesele, ayrıntılarıyla ve uygulama açısından takip edilmek gerekince, doğal olarak benim görevim son bulmuş oluyor. Buna dayanarak, en son olmak üzere Tevfik Paşaya, tarafımdan yazılan telgrafnamede dedim ki: Ben size, şimdiye kadar yazmış olduğum telgrafnamelerle, durumu, gerçek bir şekilde düşünmek, tartışmak ve yargılamak için gereken bütün bilgiyi vermiş olduğumu sanırım. Fakat buna rağmen, yargılarınızda henüz gerekli derecede doğruluk olmadığını gördüğüm için bir defa daha aydınlatmak amacıyla gereken bilgiyi veriyordum, dedim... Ve bu nedenle, Yüce Meclis�inizin koymuş olduğu esasları bildirdim... Ve en sonunda dedim ki: Ne ben şahsen ve ne de hiç kimse burada, Yüce Meclis�in koymuş olduğu görüşler dışında hiçbir meselenin halledilmesine izinli ve yetkili değildir. Meclis Başkanlığı�yla başlayan haberleşmenin gerektirdiği uygulama, Heyet-i Vekileye bırakılmıştır. Bundan dolayı İstanbul�la olan ilişkiyi ve Londra�ya delegeler heyeti göndermek konusundaki meselenin takibini Heyet-i Vekileye bırakmış bulunuyorum. Heyet-i Vekilenin doğal olarak bütün kararları yine Yüce Heyetiniz�in temayülü ve talimatı dairesinde olacağına şüphe etmemek gerekir.

Haberli olduğum kararlarını, Yüce Heyetiniz�i aydınlatmak için kısaca arz ediyorum: Doğal olarak zamanı gelince Heyet-i Vekile arzu ettiğiniz ayrıntı derecesiyle bilgi verecektir.

Bir kez Heyet-i Vekile, İstanbul�a gerçek durumu anlatmak ve millet ve memleketi birlik hâlinde temsil etmek için gereken sonucu almak üzere şu an telgraf başındadır. Şimdi buraya gelirken de yeni bir telgraf geldiğini ve açılmakta olduğunu işittim.
Diğer taraftan, her ihtimale karşı, Londra�ya bir delegeler heyeti göndermeği yararlı sayıyoruz. Ve bunun için de hazırlıklar başlamıştır. Ancak, bu kadar büyük bir meselenin çözümünde doğal olarak Heyet-i Vekileye, bağımsız hareket etmek yetkisini kendinde görmüyor. Tersine, oraya delegeler heyeti göndermeyi ve göndereceği delegeler heyetinin eline vereceği emri daha önce Yüce Meclisiniz�e bütün ayrıntılarıyla arz edecektir. Yüce Meclisiniz�ce, tartışıldıktan ve tamamen belirlendikten sonra kesin karara varmış olacaktır. Bundan da rahat olabilirsiniz. Bu nedenle bir noktayı belirtmek istiyorum.

Biraz önce, başkanlığa bir önergenin verilmiş olduğunu haber aldım. Bu önergede, bu noktalar üzerinde ve bu konularda endişe edildiğini gördüm. Açıklamış olduğum ayrıntılar ile, bu gibi endişelere yer olmadığı inancındayım. Tersine bugün, ben de içinde olduğum halde, Meclisiniz�in Heyet-i Vekileye karşı alacağı tavır mümkün olabildiği kadar onu desteklemek noktasında olması gerekir. Gerek İstanbul gerek Londra bilmelidir ki: Meclis�in her bakış açısına uygun olarak güvenilir bulduğu insanlar bu işi çevirmektedir. Eğer bunun tersi bir görüşü, düşmanlarımızın eline verirsek bunu bizim ve bütün girişimlerimizin aleyhinde, çok kötü olarak kullanırlar. Bundan dolayı ciddî ve içten olarak Yüce Heyetiniz�den rica ederim: Böyle ufak tefek vesveselere düşmenin gereği yoktur. Heyet-i Vekileye güvenimiz devam ettikçe görevlerini yaparlar. Bu güven, kalmadığı dakikada bu heyeti değiştirmek, yerlerine başka arkadaşları geçirmek, daima Yüce Heyetiniz�in elindedir. Söyleyeceğim bunlardır.
#67 - Eylül 16 2008, 15:57:14
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Mersin Milletvekili Salahattinin Hafiye Sorunlarının Halliyle Söz Serbestliğinin Sağlanması Hakkındaki Önergesi Nedeniyle
31 Ocak 1921


Efendim, Salâhattin Beyefendinin Meclis�in kuruluşunun başlangıcından bu ana kadar diğer arkadaşlara katılmadıklarından birçok noktaları henüz tamamen kavramamış olduklarını kabul etmek isterim. Henüz yakın bir zamanda içimizde bulunuyorlar. Salâhattin Beyefendiyi böyle daima şüphelendirecek şekilde inanca yönlendiren ikinci bir görüş de olabilir. Çünkü Salâhattin Beyefendi, bu anlamda bir Meclis�in bu memleket için gereksiz olduğu ilkel görüşünde bulunuyorlardı. Var olan temsil kurulunun, bu konu için yeterli gelebileceği ve bu şekilde yetinilmesi fikrindeydiler ve bu görüşü korumakta olduğu için bugün bu Meclis�in anlamını kavrayamamaktadır. Bu konudan dolayı kendisini hoş görürüm.

Üçüncü bir neden de, Salâhattin Beyefendi�yi yanlış düşüncelere yanlış kararlara, yanlış sonuca vardırabilir. O da kendi anlayışındandır. Bilirsiniz Salâhattin Bey, bu Meclis�in içine gelirken, bu milletin bağrına girerken İngiliz Elçiliğinden geçerek İngiliz torpitosuna binmiştir.

Salâhattin Bey (Mersin)- Evet İngiliz torpitosiyle geldim.

Mustafa Kemal Paşa (devamla)- Ve ilk yaptığı şey millî ve vatanî göreviyle uğraşan bir arkadaşı yerinden oynatmak ve yerine geçmek olmuştu. Bundan dolayı kendileri aslında kötü bir adamdır demek istemiyorum, diyelim, ancak bu anlayışlarla içimize geldiği için bazı durumumuzu bu şekilde görmektedir. Bundan dolayı olayları onunla aynı şekilde yargılayamayız.

#68 - Eylül 16 2008, 15:58:31
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Delegeler Heyetinin Hareketi Hakkında
5 Şubat 1921

Delegeler Heyetine girişine izin verilmeyen Bolu Milletvekili Yusuf İzzet Paşanın yerine, Adana Milletvekili Zekâi Beyin gönderilmesi için izin verilmesine dair Bakanlar Kurulu Başkanlığı tezkeresinin görüşülmesi sırasında:

Başkan- Efendim Adana Milletvekili Zekâi Beyin, Bakanlar Kurulunun tezkeresi gereğince, iznini kabul buyuranlar lütfen ellerini kaldırsınlar. Kabul buyuruldu.

Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Arkadaşlara bir şey söylemek isterim efendim. Bu heyetin hemen, belki yarın, yarın akşam yola çıkarılmasını Bakanlar Kurulu�ndan rica edelim. Fakat düşünelim ki bunlara vereceğimiz talimatı, Yüce Heyetiniz kararlaştırmamıştır. Fakat böyle bir talimatı kararlaştırmak için heyeti bekletirsek, çok zaman geçecektir. Bizim düşündüğümüz; Heyet hareket etsin. Biz de bu talimatı, bir iki gün içinde kararlaştırırız ve şifreli telgrafla Antalya�da kendilerine bildiririz. (Uygun sesleri)

Tahsin Bey (Aydın)- O halde efendim yarın da toplantı yapalım.

Mustafa Kemal Paşa (Devamla)- elbette yarın, öbür gün toplantı yaparız. Doğal olarak talimat bir günde, iki günde bitmez, bir hafta içinde istediğimiz gibi tartışmalar yaparız. Zaten bu heyet de bir haftadan önce varamaz... Bunu söyleyecektim...
#69 - Eylül 16 2008, 15:59:28
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Genel Durum
6 Kasım 1921


Genel durum- Londra Konferansı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi -Rusya Sovyet Cumhuriyeti ile var olan ilişkiler-Rus dostluğunun içeriği- Londra Konferansının Moskova Konferansı üzerine etkileri- Türkiye Büyük Millet Meclisi ile İstanbul Hükûmeti�nin ilişkileri.
Hâkimiyet-i Millîye
� Ne öğrenmek istiyorsunuz? diye sordu.
� Genel durumumuzu nasıl görüyorsunuz efendim? dedim. Şöyle cevap verdi:
� İçerideki durumumuzdaki barış ve sağlamlık sayesinde dünyanın genel durumu, her gün daha çok bizim iyiliğimize dönmektedir. Bu değişimin milletimizin devamını ve kurtuluşunu sağlayacak maddî sonucun çıkmasını çok uzak görmüyorum.
� 21 Şubatta Londra�da toplanacağını öğrendiğimiz konferans karşısında durumumuz ne olacaktır?
� Türkiye Büyük Millet Meclisi, ülkemizi parçalanmaktan bağımsızlığımızı çiğnenmekten tamamen korumak amacını mutlaka silâhla, kanla kazanmaya arzulu ve istekli değildir. Değişmesi imkânsız olan millî amacı sağlayacak bir barışı memnuniyetle karşılarız. Buna ek olarak İtilâf Devletleri, Türkiye meselesini söz konusu olan Londra Konferansı�nda ciddî ve içten çözümlemek isterlerse, karşılarında, bütün milleti ve ülkeyi tam yetki ile temsil eden kanunî şahısları bulabilmeleri için, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Londra�ya doğru bir heyeti yola çıkarmak üzeredir.
� Rusya Sovyet Hükûmeti ile var olan ilişkiniz ne durumdadır?
� Ruslarla dostluğumuz her zaman iyi durumda devam etmektedir. Moskova�da toplanmak üzere olan konferansa katılacak delegelerin oluşturduğu heyetimiz, tahminime göre Moskova�ya varmak üzeredir. Bu konferansta bütün Kafkas meselelerini, millet ve ülke çıkarımıza uygun biçimde kesin çözüme yaklaştırabileceğimizi ve Rus Sovyet Cumhuriyeti ile Türkiye arasındaki dostluğu maddî temellerle sağlamlaştıracağımızı güçlü bir şekilde ümit ediyorum.
� Komünizm ile Rus dostluğu ilkeleri arasında ilişki var mı?
� Komünizm toplumsal bir konudur. Ülkemizin durumu, ülkemizin toplumsal şartları, din ve millî geleneklerinin gücü Rusya�daki komünizmin bizde uygulanmasına uygun olmadığı düşüncesini güçlendirir durumdadır. Son zamanlarda ülkemizde komünizm ilkeleri üzerine oluşan partiler de bu gerçeği yaşayarak öğrenmişler ve çalışmalarına son vermişlerdir; hatta özellikle Rusların düşünürleri bile bizim için bu gerçeğin ortaya çıkmasına razılar. Bana göre, bizim Ruslarla olan ilişkimiz, dostluğumuz ancak iki bağımsız ülkenin birlik ve uyuşma ilkeleriyle ilgilidir.
� Londra Konferansı�na katılmanız, Moskova Konferansı�nda ne gibi etki oluşturabilir?
� Londra Konferansı�na katılmaktaki amaç, millî amaç ve ilkelerimiz çerçevesinde millet ve ülkenin çıkarlarını sağlayarak barış ve huzurun dünyaya tekrar gelmesine hizmet etmektir. Bu insanî amaç ve hareketin, Türkiye�nin Ruslarla olan dostluk ilişkisine ve bu dostluğa dayanan bağlara zarar vermesi kesinlikle söz konusu olamaz. Ve Moskova Konferansı�nda Rus Sovyet Cumhuriyeti ileri gelenleri bizim içtenliğimizden şüphe etmeyeceklerinden, bu hareketimiz onlar tarafından doğal karşılanacaktır.
� İstanbul ile var olan haberleşme ne sonuç verdi?
� Her iki tarafın gönderdiği bütün tel yazılar Büyük Millet Meclisi önünde aynen okundu. Bunların anlamına göre genelde oluşan izlenim şudur: İstanbul hâlâ düşman süngülerinin altında, gerçek durumu kavramaya, millet ve ülkenin gerçek çıkarlarını sağlayacak uygun kararı almaya uygun olmayan bir anlayış içindedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin kararlılık ve inancına dayanarak İstanbul�u düşman baskısından ve işgalinden kurtararak asıl yurda katmak ve halifeliğin ve saltanatın hürriyetini geri almaya yönelik görevini yerine getirmeye çalışacaktır.

#70 - Eylül 16 2008, 16:00:21
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Anayasa Kanununun Yedinci Maddesinin Değiştirilmesi Hakkındaki Öneri Nedeniyle
21 Şubat 1921


Efendiler! Anayasamız (Teşkîlât-ı Esâsiye), milletin tamamiyle isteklerini ve Meclis�in yapısını ve gerçek şeklini gösterir bir kanundur. Bu kanun var olmasaydı Türkiye Büyük Millet Meclisi�nin yüce yapısı hakkında dünya hiçbir kesin fikir edinemeyecekti ve düşmanlarımız buna çalışmışlardır. Yüce Heyetiniz�in geçici kuralsız, hiçbir şey temsil etmeyen bir heyet olduğunu göstermek için çok çalışmışlardır.

Teşkilat-ı Esasiye Kanunumuz, bütün bu kötü fikirleri alt üst edecek bir kanun olarak ortaya konmuştur.

Bugün İstanbul�da Türkiye Büyük Millet Meclisi�nin ve bunun hükûmetinin değer ve anlamını yok etmek, iptal etmek için çalışanların tamamı Teşkilat-ı Esasiye Kanunumuzu iptal etmeye çalışmaktadırlar. Bugün Londra�da varlığını ispat eden delege heyetimizin bütün gücü, bütün kuvveti ve temsil yetkisi, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu sayesindedir. Bundan dolayı, bu kanunu bozmaya çalışmak, bence bugün için memleket ve millet yararına ve Yüce Meclis�inizin kanun yapmasına darbe vurmaktır. Bundan başka birçok arkadaşların dediği gibi beş aydan, altı aydan beri, gizli, açık, özel oturumlarda bu söz konusu ve tartışma konusu olmuş, komisyonlarda geniş ve derin olarak araştırılmıştır. Bundan sonra yine bir yüce gaye ile daha beş, on gün önce kesin karara varılan bir kanunu bozmak için tekrar başvurmak kanunen uygun değildir. Böyle bir başvuruyu Başkanlık makamının kabul etmesi zaten hatadır. Onun için öneriyorum: Bunun için bu, burada söz konusu, konuşma olmasın. Bu bile zarardır.

Mustafa Bey kardeşimiz bilmem hasta mıdır nedir? Bunun değiştirilmesi için on keredir başvuruyor ve ilk başvurusunda bu zaten reddedildi. Reddolunduktan sonra nasıl tartışılır? Bu tartışma zararlıdır. Arkadaşlar, tam bir içtenlikle, tam bir ciddîyetle bildiririm. Bu söz konusu ve tartışma olamaz1 (konuşma yeterli sesleri).

Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Bu mesele Meclis�te bile söz konusu olamaz. Meclis�in görevi Teşkilat-ı Esasiye Kanunu değiştirmek değildir. Heyet-i Vekile Kurulu�nun görev ve yetkisini belirlemektir.
#71 - Eylül 16 2008, 16:01:09
''Cehennem, başkalarıdır. ''

İkinci Toplanma Yılını Açarken
1 Mart 1921


Efendiler!
Türkiye Büyük Millet Meclisi bugün ikinci toplanma yılına giriyor (Allah muvaffak etsin sesleri). Geçirdiğimiz bu bir yıl içinde Yüce Meclis ve bütün milletçe gösterilen özverili çalışmaları, büyük bir saygı ile anarım. (Alkışlar). Millî çalışmalarımızın bugüne kadar doğurduğu mutlu sonuçlardan bahsederken millî yılımızın -bu yılı millî niteliği ile anmakla özel bir zevk duyabiliriz- içine aldığı dış ve iç olayları özet olarak hatırlatmak isterim. Bildiğiniz gibi İtilâf Devletleri, l6 Martta payitahtımızı çok üzücü bir biçimde işgal ederek hükûmetimizi felç durumuna soktular (Allah Kahretsin sesleri). Hilâfet makamını ve saltanatı ellerinde oyuncak yaptılar. Bir suikast darbesiyle, milletimizi güçsüz ve yaşama hakkını korumadan mahrum bir duruma getirdiklerini sandılar ve ortadan kaldırma arzularının gerçekleştirilmesine artık hiçbir engel kalmadığı fikrine düştüler. Halbuki, ateşkesin imzasından beri düşmanlar tarafından yapılan fecî, anlaşmaya uymayan ve yok edici saldırılar karşısında yeterli derecede uyarılmış olan milletimiz, bu son darbeyi unutmadı. Derhal, geleceğinin gerçek sahibi olduğunu ve hakimiyetine sahip çıktığını dünyaya ispat etmek için kendine yakışan haysiyetli tavrı takındı (Yaşasın Sesleri).

Seçimlerin yapılmasına davet edilen milletimiz hemen vekillerini seçerek görev başına gönderdi. Ülkenin geleceği, vekillerinden oluşan Yüce Meclis�imizin güvenilir ellerine bırakıldı. Yüce Meclis�iniz de toplanmasının birinci günü olan 23 Nisan l920 tarihinde Milletimizin, içte ve dışta tam bağımsızlığını bizzat üstleneceğini ve ülkeyi yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilân etti (Alkışlar). Meclis�inizi oluşturan saygıdeğer üyelerin her biri, uzak yerlerden bin türlü sıkıntı ve zorluklara katlanarak Ankara�ya geldiler. İstanbul�da saldırıya uğrayan Meclis-i Mebusan üyelerinden bir kısmı, düşman tehditleri ve takipleri altında Anadolu�ya geçtiler. Böylece Büyük Millet Meclisi�nin bütün saygıdeğer üyeleri, o karanlık ve karışık günlerde milletin istediği kutsal vazifenin yapılmasına olgun bir kararlılık ve sağlamlıkla el koydular. Bugün bütün bu sayın arkadaşlarımı tekrar kutlama ve saygılarımı bildirme fırsatı bulduğum için mutluyum (Alkışlar). Meclis�imizin ne kadar güç şartlar altında ve ne büyük öz veriyle görevine başladığını ve devam ettiğini anlamak için, tarihi toplantımızı ve bundan sonraki günlerde iç durumumuzu hatırlamak yeterlidir.

Efendiler!
Hatıralarınızdadır ki, İtilâf Devletleri�nin koruyuculuğu ve İstanbul�un bazı çevrelerin kışkırtılması ile millet bireylerini birbirine kırdırmak üzere hareket eden Anzavur, Biga dolaylarında faaliyete başladı. Aynı kışkırtmaların etkisi ile Düzce, Hendek, Adapazarı, Bolu ve Gerede olayları Hilâfet Ordusu adı altında faaliyet gösteren hainlerin etkisi altına girdi. Din, millet ve memleketin kurtuluşu amacına yönelmiş olan millî girişimlerimizi güya şeriat dili ile aşağılayan fetvalar çıkarıyorlardı. Bu şeytanca, haince, kışkırtma girişimleri sonucunda, Meclis�imizin burada ilk toplandığı gün asiler, Ankara�nın sekiz saat uzaklığına gelmiş bulunuyordu. Büyük Millet Meclisi�nin büyük ve kendinden emin durumu, ileri görüşlü önlemleri sayesinde yatıştırılan bu isyan şamatalarını, Yozgat, Zile, Akdağmadeni, ve Sivas çevresi isyanları ve bunları da Konya, Karaman, Ilgın ayaklanmaları izledi.

Süleyman Sırrı Bey (Yozgat) � Sayın Paşa rica ederim, isyan Yozgat�ta değildir. Çapanoğulları�nındır.

Mustafa Kemal Paşa (Reis Paşa) (devamla) - Memleketimizin diğer bazı yerlerinde de millî hükûmetimize itaatsizlik olayları görüldü ve daha sonra Demirci Mehmet Efe ve Çerkez Ethem ile kardeşlerinin hainliklerine tanık olduk. İşte efendiler, Yüce Meclis�imiz ve onun hükûmeti, düşmanların ve hainlerin düzen ve kışkırtmalarıyla ortaya çıkan bu gericilik olaylarını ve huzursuzlukları bastırmak konusunda başarılı oldu. (Çok şükür sesleri). Oldukça az zarar ve can kaybı ile karışıklık ortadan kardırıldı. Kandırılmış olan halk, uyarılarak aydınlatıldı. Halkın cahil kısmına da gerçek durum konusunda bilgi verildi. Bu arada, özellikle Anadolu�nun saygıdeğer ilim sahibi kişilerinin gerçek fetvalarıyla halka doğru yolu gösteren uyarılarını teşekkürle anmayı kendime bir görev sayarım. (Alkışlar).
Efendiler, hatırlatmak isterim ki, kararlılık ve inancımızı sarsmak için, içte meydana getirilen üzücü olaylar henüz sürerken, düşmanlarımız da dıştan baskı ve acımasız kışkırtmalara bir an bile ara vermiyorlardı. Batıda Yunanlılar, güneyde Fransızlarla ve onların silâhlandırdığı ve bize karşı kışkırttığı Ermeniler ve doğuda Ermenistan Ermenileri memleketimizin ele geçirdikleri yörelerinde ve işgal edilen sınır ve cepheler çevresinde Müslüman halka çeşitli baskı ve katliam uyguluyorlardı. Yunanlılar birçok kuvvetlerimizin iç ayaklanmalarla uğraştığı ve aslında henüz düzenli millî ordumuzun kurulmadığı bir sırada yerel kuvvetlerle savunulan Batı cephelerimize saldırdılar. Bu savaşların maddî sonuçları üzücü olmakla birlikte millete daha güçlü bir inançla savunma cesareti verdiğinden çok yararlı sayılmalıdır. Doğrusu, ateşkesten sonra düşmanlarımız tarafından silâhları alınarak ve sayıları azaltılarak eritilen orduları az zamanda nerdeyse baştan kurduk. Yeniledik, giydirdik, donattık. Bugün her cephede üstün bir biçimde savaşan ve vatan savunmasının ne demek olduğunu tam anlamıyla bilen ordularımız vardır. (Alkışlar) Bu ordular ile Doğuda Ermenistan zaferini kazandık ve batıda Yunanlıları yendik (Alkışlar). Doğu ordumuzun etkili durumu bize millî tutsaklığımızın önemli bir nedenini oluşturan Kars, Ardahan ve Artvin�in geri alınmasını sağladı (Alkışlar). Ordularımız ülkeyi koruma ve ülkenin tam bağımsızlığını sağlama gücünü göstermeye, ispat etmeye hazır bulunuyorlar. (Yaşasın sesleri) İnşallah, tam bağımsızlığımızı sağlayacak olan kahraman ordularımızın komutanlarıyla subay ve erlerine ve büyük bir şan ve şerefle millî savunmamıza fiilen katılan halkımıza ve özellikle vatanlarının savunmasında olağanüstü kahramanlıklar gösteren Antep halkına, genellikle halkın başında resmî görevlerini vatanseverliğe yakışır biçimde özveri ile yerine getirmekte olan hükûmet görevlilerine, bütün milletin ve yüksek heyetimizin duygularına tercüman olacak borçluluk duygularımızı arz etmeyi görev sayıyorum. (Alkışlar)

Efendiler!
Türkiye Büyük Millet Meclisi, ülke geleceğini tam olarak üstlendiği gün, başındaki yönetimin, geçmişin hürriyet tanımayan fikirleri ve kuralları üzerine kurulmuş çürük bir yapı olduğunu açıklamaya gerek görmüyorum, Yüce Meclis�iniz işte böyle bir yapının düzeltilmesi çalışmalarına girişmiştir ve zamanla tamamlamayı amaçladığı ilkeler genel yönetimi güvenilir bir biçime dönüştürme işlemini başarmaktadır. Teşkîlât-ı Esasiye Kanunu�nun içeriği uygulandığı ve yeni İl Yönetimi Kanunu�yla tamamlandığı takdirde, memleketin içte muhtaç olduğu gelişme ortamının tam anlamıyla hazır olacağına inanıyorum.

Efendiler!
Mücadelenin önemini anlayan milletimiz, bütün gücü ile büyük bir çaba göstermiş, memleketin bütün maddi ihtiyacını karşılayacak ümit vaat eden fikirleri sunmuşlardır. Millî işlerde, memleketimizce önemli bir olay böylece çözümlenmiş, az çok denk bir bütçe hazırlanması başarılmıştır. Ülkemizde iktisadî konuların nitelik ve önemi bilinmemekle birlikte, Yüce Meclis�iniz ülkenin gelir kaynaklarına sahip olması için prensipler koymuştur. Ateşkesten sonra, yabancılar gelir kaynaklarımıza tümüyle el koymak için girişimlerde bulundular. İstanbul�daki zorbalıklarına dayanarak, maden aramak için gerekli izin belgelerinin verilmesini yasakladılar. Biz, memleketin bütün zenginlik kaynaklarına sahip olarak ihracat ve ithalât arasındaki dengenin sağlanması ve üretimin gideceği yere kolayca ulaşması için, yolların düzeltilmesini ve ulaşıma açık tutulmasını sağlamaya çalıştık. Millî eğitim, genel sağlık, nüfus ve kalkınma yönlerinde pek göze görünür sonuçlar henüz alınamadı. Ancak, bu konularda iyi sonuçların açık bir şekilde görülebilmesi için ortam, süre, araç ve çok paraya ihtiyaç olduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte, ülkenin ve milletin en gerekli ihtiyaçlarının sağlanma yolları araştırılmakta ve incelenmekte olup, yakın bir gelecekte memnuniyet verici bir sonuç elde edilmesi için bir zemin hazırlanmasına çalışılmaktadır. Yüce Meclis�in kurduğu İstiklâl Mahkemeleri sayesinde, süratli ve adaletli bir biçimde birçok kötü tutumlara son verilmiştir. Bugün memleket, medenî kanunlarla ve sabit mahkemelerin kurulmasıyla asayişe hükmeden bir duruma getirilmiştir.

Efendiler, Türkiye Büyük Millet Meclisi�nin bir yıldan beri olgun bir başarı ile sürdürdüğü ve uyguladığı iç ve dış siyaset, fiilî sonuçları ile tamamen açıklığa kavuşmuştur. Efendiler, siyasetimizde belirli olan prensiplere bugüne kadar bağlı kaldığımız gibi, bundan sonra da, milletin geliştirilmesini, hakimiyetin korunmasını sağlayacak olan bu siyasetimizi korumaya devam edeceğimiz doğaldır. İç siyasetimizde en büyük üstünlüğümüz olan halkçılık, yani milletin bizzat kendi kararlarını hakim kılmak esası, Teşkilat-ı esasiye kanunumuzda tespit edilmiştir. İç siyasetimizde de en belirgin özelliğimiz olan kanunları bir an önce çıkararak iyi bir biçimde uygulamaya çalışacağız.

Dış siyasetimizde, milletin yararına gerekli bulunan ilkeleri içine alan, tamamen bağımsız ve serbest bir siyaset izleyeceğiz. (Alkışlar) Meclisimiz ve Meclisimiz�in hükûmeti savaşçı ve maceraperest olmaktan uzaktır. Tam tersine barış ve esenliği tercih eder. Özellikle insanî, medenî araçların zemininin oluşmasına son derece taraftardır. İşte bu ilkeler içinde gerek Doğu ve gerek Batı devletleri ile daima iyi ilişkiler ve dostluk bağları aramaktayız. Doğuda Azerbaycan, kuzeyde Kafkas ve Afganistan hükûmetleriyle içten ve vicdanî ilişkiler kurduğumuz gibi, Irak ve Suriye İslâm halkıyla da olağanüstü içten bağlar kurduk. Bizce önemli olan bu bağları korumaktayız.
İran hükûmetiyle de ilişkilerimiz vardır. Bunu belirtmek görevimizdir. Ermenistan ve Gürcistan ile aramızdaki ilişkilerin de yakında düzeleceğini ve millî çıkarlarımıza uygun bir şekle ulaşacağını ümit ederiz.

Rus Bolşevik Cumhuriyetiyle varolan ilişkilerimiz iyi bir şekilde gelişerek devam etmektedir. Ve bu ilişkiyi halen Moskova�da bulunan yetkili heyetimizin katıldığı konferansta daha güvenilir ilkelere dayandırarak kuvvetlendirmeye çalışmaktayız. Bu çalışmamızın tamamen millet arzusuna uygun olacağına şüphe yoktur.

Batı alemine gelince: İtilâf Devletleri�nden bazıları ile zaman zaman yarı resmî ilişkiler kurulmuş ve daima memleket ve milletimizin çıkarına olmak şartıyla dünyada barışı ve huzuru sağlama imkânı aranmıştır. İngiliz siyasetçileri bizim barışsever amaçlarımızı daima anlamamış görünmüşlerdir.

Ancak Milletimizin bir yıllık uğraşı sonucunda var oluşunun ve bağımsızlığının savunulması konusundaki kesin kararının sarsılmaz olduğu açıkça görüldü. Milletimiz, İstanbul�da padişahın huzurlarında toplanan Şura-yı saltanat ayağa kalkarak alınan karara dayanılarak İstanbul hükûmetinin kabul ettiği Sevr Antlaşması�nın altındaki idam kararının yok edici niteliğini anladığını ve bunun Türkiye�de uygulanamayacağını, kararlı mücadelesi ile maddeten ispat ettikten sonra, İtilâf Devletleri�nin siyasî devlet adamları bizimle görüşmeye gerek duymuşlardır.

Geçen yılın bugünlerinde gelen barışla ilgili haberler, herkese üzüntü veriyordu; her tarafta düşmanların maddî ve manevî hücumları ile karşı karşıya idik. Herkes bize karşı idi. Bugün bütün dünya davamızın kutsallığını anlamış bulunuyor. İnsanlık dünyası ve medeniyet bize her tarafta günden güne artan bir güler yüz gösteriyor. Geçen yılın bugünlerini derin bir endişe ve üzüntü içinde yaşayan milletimiz, bu yılın aynı günlerinde kararlı ve metin oluşunun eserini görmekle övünmelidir. (Alkışlar) Geçen yılın bize getirdikleri en büyük yıkım ve uğursuzluk Sevr Antlaşması idi.

Efendiler!
Düşmanların bütün bir yıllık çabalarına karşılık sonuçta bugün Sevr Antlaşması fiilen ve hükmen yoktur (Sürekli ve şiddetli alkışlar).
Sonucundan ümitli olmak istediğim Londra Konferansı, insanlık dünyasının hak kazanmış olduğu barış ve huzuru bir süre geciktirse bile, bugün anlaşılmıştır ki, Sevr Antlaşması hükümleri Türkiye�ye zorla uygulanamaz. (Şiddetli alkışlar).
Efendiler, mağlup sıfatıyla 1918 ateşkes antlaşmalarını imzalamış milletler arasında ancak Türkiye, uyguladığı siyasetin ileri görüşlülüğü ve silâhlarının kuvveti ile ulaşabilmiştir.

Efendiler, İtilâf Devletleri bizi bağımsız bir devlet olarak yaşama kabiliyeti olmayan bir millet olarak görüyorlardı. (Çok yanlış sesleri) Ve bu yanlış görüşe dayanarak memleketimizi parçalamak ve milletimizi esaret altına almak istiyorlardı. Onları bu görüşte aldatan neden, milletimizin kendi kendisini yönetmeyi başaramayacağına inanmalarıdır. Oysa milletimizin ilk yıldan beri hiçbir yardım görmediği ve asırlardan beri yönetimden dışlanmış olarak yaşadığı ve milletlerin başına gelebilecek olan felâketlerin en büyüğü ile karşılaştığı halde en medenî, en insanî ve bütün hürriyet şartlarına haiz olarak kendini yönetmektedir. (Alkışlar) Düşmanlarımız, işgal ettikleri memleketimizde her çeşit savunma araçlarından arındırılmış olan milletdaşlarımıza karşı bugüne kadar aralıksız yıkma, yağma, öldürme, sürgüne gönderme gibi zulüm ve haksızlıklarını sürdürmeye devam ettikleri halde, Büyük Millet Meclisi Hükûmetinin bölgesi içinde kalan bütün Müslüman olmayan unsurlar, kanunlarımızın ve silâhlarımızın koruması altında, korkusuzca, güven içinde yaşamaktadır. (İslâmiyet gereği ve insanlığımızdandır sesleri).

Efendiler!
Bu konuşmama ek olarak Yüce Meclis�inizin bir yıllık çalışmalarını takdir ederek, özetlemek isterim. Yüce Meclis�in toplantı başlangıcı olan 23 Nisan l920 tarihinden dünkü güne, 28 Şubata kadar 311 gün geçmiştir. Bu süre içinde Yüce Meclis�imiz 159 gün toplanmıştır. Bu toplantılarda 51 gizli ve 356 açık olmak üzere 450 oturum yapılmıştır. Yüce Meclis�iniz çalışmaları ile şimdiye kadar Genel Kurulca 104 Kanun kabul edilmiştir. Bundan başka, 149 Kanun teklifi görüşüldükten sonra reddedilmiştir. Demek ki 252 kanunla uğraşmıştır. Bundan başka gereği yapılmak üzere 67 kanun teklifi, Heyet-i Vekile�ye verilmiştir. 6 kanunun görüşülmesi ertelenmiştir. 55 kanun yeni yıla devredilmiştir. Demek oluyor ki, toplam 381 kanunla Yüce Meclis�imiz uğraşmıştır. Yüce Meclis�imizin çıkardığı kanunlar içinde Hıyanet-i Vataniye Kanunu, İcra Vekilleri İntihabı Kanunu, Temyiz Heyeti teşkiline dair kanun, Bakanlar Kurulu üyelerinin seçimi kanunu Yargıtay�ın kurulması ile ilgili kanun, İstanbul�un işgalinden sonra İstanbul hükûmetince imzalanmış bulunan antlaşma ve diğerlerinin yürürlükten kaldırılması kanunu, Toplantı Hisab-ı Ekseriyet Kanunu, Mer�i Müşkilat Kanunu, Yeterli Sayısı Kanunu, İstiklâl Mahkemeleri kurulması ile ilgili kanun, İçki Yasağı Kanunu, köylünün mutluluk ve refahını sağlamak üzere Baltalık Kanunu, Savaş Zammı Kanunu, Cephe Zammı Kanunu, yine milletin sağlık ve yaşam ile ilgili olması dolayısıyla Frenginin Bulaşmasını Önleme Kanunu, milletin ve Yüce Heyetiniz�in niteliğini, şeklini ve yetkilerini tespit etmek üzere Teşkilat-ı Esasiye ve iktidarımızı, malî gücümüzü göstermiş olması nedeniyle Bütçe Kanunları övgüye layıktır. Komisyonlardaki çalışmalara gelince: Efendiler, çeşitli olaylarla ilgili olarak kanunlarla birlikte 703 parça iş yollanmıştır. Bunlardan 422�si komisyonlardan çıkmıştır. 281�i yeni yıla devredilmiştir. Bundan başka yüce heyetimizin ilgilendiği olayları izlemeniz sonucu önemli bulunun konularda ayrıca 111 adet önerge verilmiş ve bunlar Heyet-i Vekile�ye havale olunmuştur. Bunlardan başka sosyal işleri yürütürken gösterilen dikkati ispat etmesi nedeniyle olağanüstü önemi vardır. 122 önerge ile Heyet-i Vekile�ye sorular sorulmuş ve gensoruda bulunulmuştur.

Arkadaşlar, Yüce Heyetiniz�in bu meclis içinde olan bu çalışmalarından başka; doğrudan doğruya saygıdeğer arkadaşlarımızdan birçokları Yüce Meclis�iniz adına devlet görevlilerine de fiilen katılarak vatan görevlerini yerine getirmeye çalışmışlardır. Kısaca özetlemek gerekirse, arkadaşlarımızdan bir kısmı elçiliklere atanmışlardır; Bir kısmı doğuda ve batıda heyetlerde üye olarak en önemli siyasal konular ile uğraşmışlardır. Ve yine arkadaşlarımızdan birçokları orduların, kolorduların, birliklerin, kıtaların başında olarak düşmanlarla çarpışmışlardır ve çarpışıyorlar. Ve yine seçkin arkadaşlarımızdan bir kısmı er olarak cephelere gitmiş, askerî kıtaların içinde düşmanlarla savaşmışlardır. Arkadaşlarımızdan bir kısmı da İstiklâl Mahkemeleri�nde adliye işleri ile uğraşmıştır. Bazı arkadaşlarımız memleket içinde önemli hükûmet olaylarının soruşturulması için görevlendirmişlerdir. Pek çok arkadaşlarımız millete doğru yolu göstermek ve milleti aydınlatmak için yolcu olup geziler yapmışlardır. Çoğu kez ordu cephelerini coşturmak ve gayretlendirme için dolaşmışlardır. Doktor olan arkadaşlarımız savaş meydanlarında yaralanmış olan askerlerimizin tedavilerini acil olarak yapmışlardır. Üyelikle memurluğun aynı anda yapılmasına kanunen sakınca bulunmadığı zamanlarda da birçok arkadaşımız valiliklerde, mutasarrıflarda, kaymakamlıklarda bunun gibi adlî ve mülkî memuriyetlerde bulunmak şeklinde devlet hizmetine katılmışlardır.

Efendiler, Yüce Meclis�imiz olağanüstü çalışmayla uğraşırken yürütme kuvvetiyle görevlendirdiğimiz Bakanlar Kurulu İcra Heyeti Vekileleri de savaş meydanlarındaki komutanlık karargâhları gibi geceli gündüzlü çalışmalarıyla takdir toplamışlardır. Bakanlıkların ve bütün iş arkadaşlarımızın görevlerini büyük bir düzen ile yürütmelerinden dolayı kendilerine teşekkür ederiz. (katılırız sesleri).
Bu bunalımlı toplanma yılının ödülünü görmekle mutlu olan Meclisiniz, ilk gününe kavuştuğu ikinci çalışma yılında da aynı canlılıkla inşallah son başarıyı elde edecektir.(İnşallah sesleri). Cenabı haktan hepinize başarılar dilerken, haklarımızın korunması ve bağımsızlığımızın kurtarılması gibi yüce ve kutsal savaşta şehitliği kazanan kardeşlerimizin mübarek ruhlarına da fatihalar sunarım. (Fatiha okundu).

Yüce Meclis, ikinci yılına on ikisi Malta�da tutuklu, altmış sekizi İstanbul Meclis-i Mebusan�dan katılan ve iki yüz yetmişi de Büyük Millet Meclisi�ne üye olarak seçilen toplam 35 muhterem sayın üye ile başlıyor. Malta�daki haksızlığa uğramış saygıdeğer arkadaşlarımızı da yakında aramızda görmemizi dilerim. (inşallah sesleri).

Efendiler!
Milletimizin olağanüstü yeteneği vardır, bu yeteneklerin geliştirilmesi ve veriminin ortaya çıkması ile şüphesiz parlak sonuçlara varılacaktır. Ancak tarihin bazı korkunç kayıtlarını büyük bir önemle hatırlatmayı yararlı buluyorum. Arkadaşlar bir millette, hele bir milletin yönetimi başında bulunan yetkililerde aşırı istek ve şahsî tartışmalar, vatan ve millet görevlilerin gerektirdiği yüce duyguların üstüne çıktığında devletlerin parçalanma ve dağılması engellenemez mümkün değildir. Milletimizin gerçek temsilcileri olan bütün arkadaşların bu gibi çelişkilerden daima uzak kalacaklarından şüphe edilmez; Yüce Heyetimizin karşılıklı duygusal kardeşlik ve beraberliği, temsilcisi bulunduğumuz bütün millete de yayılarak, hep aynı olgunluğunu elbette koruyacaktır.

Sayın arkadaşlarım, bütün bir millet olarak ölümle göz göze geldiğimiz ateşkes günlerinden başlayarak bugüne kadar aldığımız yolu, atlattığımız sayısız güçlüğü bir kez daha birlikte hatırlayalım. Ne zaman başladığı bilinmeyen zamanlardan beri, bağımsızlık şerefi ile yaşayan milletimiz en kötü bir sona, ölüme gidiyor gibi görünmüş iken, tutsaklığa karşı evladını ayaklanmaya çağıran atalarımızın sesi kalplerimiz içinde yükselerek bizi son kurtuluş savaşına yöneltti. Artık ümitsizlik, bıkkınlık günleri çok uzaklarda kaldı. Memlekete kurtuluşu, gerçek yolu göstermiş ve bütün milleti kendi bağımsızlığı altında toplamış olan Yüce Meclis�imiz ikinci çalışma yılına girerken ben, ufkumuzda açığa çıkmaya başlayan ışıkların bu kadar felâket görmüş olan mutsuz vatanımızda, iyi bir sabah olmasına dua ediyorum.

#72 - Eylül 16 2008, 16:01:43
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Afganistan Elçisine Cevap
3 Mart 1921


Kurtuluş günleri dolayısıyla Afganistan Elçiliğinde verilen yemekte Afganistan Elçisinin söylevine cevap olarak:

Amanullah Han tahta oturduğu zaman �Bağımsızlığımı kazanmadıkça kılıcımı kınına koymayacağım demişti. Gerçekten Amanullah Han bu kararla bağımsızlığını tamamen kazandı.

Afganistanın Türkiye hakkındaki duygularına teşekkür ederim. Türkler de Afganlılara karşı aynı duygularla bağlıdır. Afgan bağımsızlığının yıldönümü nedeniyle duyduğumuz sevinç ve mutluluğu memleketinize bildirmenizi rica ederim.

Vakit, 5.3.1921, s.1.
#73 - Eylül 16 2008, 16:03:34
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Cephe Zamları Hakkındaki Kanun Münasebetiyle
14 Mart 1921


Efendim, bu cephe zammı hakkındaki kanun maddesinin yorumlarından söz edilmekte olduğu için bir iki görüş arz etmek istiyorum. Üçüncü maddenin içinde deniliyor ki: (Düşman veya silâhlı eşkıya karşısında savaş yolunda veya savaş önlemi olarak bulunduruldukları zaman cepheye ait bölükler sayılır).

Savaş yolunun ne demek olduğunu bütün arkadaşlar bilir. Bundan dolayı bir kez bakışımızı ve hayalimizi memleketi savunmak olan savaş yollarımıza yöneltelim. Batı�da savaşlarımız vardır. Karadeniz�den başlar. Akdeniz�e kadar devam eder. Doğrudan doğruya düşmana karşı silâhını çevirmiş olan avcı yollarından başlayınız, asker olanlar ayrıntıları çok iyi bilirler, onların dayanaklarından �ki birer takımdan ibarettir- sonra önlemler; taburlardan, alaylardan başlayarak bunlar o savaş yolunun önlemlerini oluşturur. Doğal olarak Karadeniz�den Akdeniz�e kadar uzayan bu uzun cephenin her tarafına yetişebilecek olan önlemler daha merkezi ve daha geride bulunur.

Savaş hattını uzunlamasına takip edelim. Mersin, Tarsus, Adana, Antep böyle Güney Cephesi gider. Tâ Musul karşısına kadar... ve oradan da doğuya yönelir. Demek ki memleketimizin bütün hudutları bugün için savaş hatlarından ibarettir.

Bundan dolayı bu savaş hatlarını yöneten büyük, küçük karargâhlar, ait oldukları cepheyi yönetecek kadar usulen geride bulunur. Bunun için bütün bu hatları yöneten genel karargâhın da elbette ki herhangi bir savaş hattına yapışık olarak bulunması gerekmez ve bu uygun da değildir. Onun da genel heyeti yönetebilecek kadar merkezi bir konumda bulunması lâzımdır. Şimdi bu savaş hattının tedbirlerini göz önüne alınız, gerektiğinde yetiştirilmesi gereken genel tedbirler nerede bulunur? Sivas�ta bulunur, o halde cepheye ait bölükler ve cepheye ait karargâhlar doğal olarak neferden, takımdan, tâ genel ordugâha kadar gelir ki o da Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Dairesidir. Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Dairesi barış zamanında çalışan bir daire hükmünde değildir. Daima seyyar olmaya mahkûm bir genel karargâh yapısındadır. Yine o madde okunacak olursa savaş hattına girmeyenler kimlerdir? Karargâh kimlerdir? Teşkilâtlar kimlerdir? Buna ait yeterli açıklık vardır. Bakınız, geri hizmetlere memur bölükler bunların kadrolarına alınır, veya bir cephe ve kolordu önlemi olarak âmirlerine verilir. Meselâ doğrudan doğruya Ankara�nın yerel güvenliği için bir kumandanlık oluşturulmuştur. Ankara Kumandanlığı; bunun görevi burada çalışmaktır ve cepheye gitmekten uzaktır. Bundan dolayı bunları ayırmak kolaydır. Bu kurala göre genel merkezden başlayarak tâ süngüsünü düşmana çevirmiş olan fertlere kadar cephe zammı vermek lâzımdır. Arkadaşlarımızdan birisi, buyurdular ki, bu kanunu, Erkan-ı Harbiye-i Başkanı İsmet Paşa yapmıştır. Kendileri, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye�nin bundan ayrı tutulması taraftarıdır. Bundan benim de bilgim vardır.

Gerçekten İsmet Paşa genel merkezin bundan ayrı tutulması taraftarı idi. Hatta ordu karargâhlarının, hatta kolordu karargahlarının, hatta tümen karargahlarının bunun dışında tutulması taraftarı idi. Amaç, bizim burada yorumlamak istediğimiz gibi bu cepheye aittir, bu cepheye ait değildir şeklinde olursa doğru bir görüş değildir. İsmet Paşa�nın ve İsmet Paşa ile bu noktada aynı fikirde olan arkadaşların düşündüğü şey, bugün memleketin, milletin paraya ihtiyacı vardır. Bu parayı nereden kesmek mümkünse oradan kesmek lâzımdır. Bundan dolayı genel merkezi oluşturan subaylara cephe zammı vermezsek onlar zarar görmüş olmayacaklar gibi, anlaşılır şeklinde düşünceler göz önüne alınırsa gerçekten bu karargâhlar için cephe zammı vermemek uygundur. Fakat; bu savaşan bölüktür veya savaş dışı bölüktür açısından bakarsanız bütün dünyaya karşı ilân ettiğimiz savaşı sürdüren bir genel merkeze savaş dışısın demek bütün ordumuzun savaş dışı olduğunu kabul etmek demektir ki; bunu ben kendi şahsıma kesinlikle reddederim. Cephe zammı vermemeli. Fakat bizim Erkan-ı Harbiye-i Umumiye karargâhı savaşmaktadır.

#74 - Eylül 16 2008, 16:22:06
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Hükûmetin İstifası Hakkında
16 Mayıs 1921


Meclis görüşmelerinde Muvazene-i Maliye Encümeni (Malî Dengeler Komisyonu) ile Heyet-i Vekile arasında çıkan fikir ayrılığı üzerine Fevzi Paşa Başkanlığındaki hükûmetin görev yapmasına yer kalmadığını ifade etmesi nedeniyle:

Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Efendiler, Heyet-i Vekile Başkanı ve diğer arkadaşları burada geçen konuşmalar sonucunda Başkanlık makamına istifalarını vermişlerdir. Bundan dolayı yeni Heyet-i Vekile tarafınızdan seçilinceye kadar vekâleten görev yapacaklardır.

Başkan-....... Fevzi Paşa Hazretlerinin başkanlığı altında bulunan Bakanlar Kurulunun genel heyetine güven, güvensizlik sorunu söz konusu değildir. Bu şekilde Yüce Heyetinizin yüksek oylarına arz edeceğim.

Refik Bey (Konya)- Efendim, esasen bu şekil istifayı kabul etmeyiz, efendim.

Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Başkan Beyefendi, Bakanlar Kurulu Başkanı Fevzi Paşa Hazretlerinin Meclis huzurunda söylemiş olduğu söz, belki istifa kabul edilmez. Yüce Heyete arz ediyorum ki, Bakanların her biri ayrı geldiler. Başkanlık Makamına karşı istifalarını verdiler. Mesele bu kadar. Yenileri seçilinceye kadar vekâleten işleri yönetecektir. Bundan dolayı devam etmekte bulunan görüşmeyi yeni Bakanlar Kurulu�nun huzuruna mı bırakacaksınız? Yoksa kendiliğinizden mi devam edeceksiniz? Sizin oyunuza bırakılmıştır.

Başkan- Yarın toplanmak üzere görüşmeyi tatil ediyorum.
#75 - Eylül 16 2008, 16:22:52
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.