Alternatifim Cafe

Franz Joseph Haydn

Discussion started on Yabancı Sanatçılar -Gruplar

(1732-1809) Klasik dönemin ünlü Avusturyalı Bestecisi. Hem Mozart’ı hem Beethoven’ı etkilemiştir. Baba Haydn olarak bilinir. En çok senfoni türündeki eserleriyle tanınır; bu türde 104 eser vermiştir.

31 Mart 1732’de Avusturya’nın Rohrau kentinde doğan Haydn, yoksul bir ailenin çocuğu idi. Ailesi onu, 6 yaşında iken bir koroya katılmak üzere Viyana’ya gönderdi. Sesi kalınlaştıktan sonra da Viyana’da kalarak müzisyenlik yapmaya devam etti, bestecilik dersleri aldı. 1761’de Esterházy ailesinin yanında iş buldu ve hayatının 30 yıldan fazlasını bu soylu aileye hizmet ederek geçirdi. İşi, onların istekleri ve ihtiyaçlarına uygun müzik bestelemekti. Diğer bestecilerden ve müzik çevrelerinden uzak oluşu, onun yaratıcılığını ortaya çıkardı, ününün yayılmasına ise engel olmadı. 1780’lerde besteleri tüm Avrupa’da çalınmaktaydı. Ününden ötürü çeşitli yerlere davet edilir ve davet edildiği şehirde ilk kez çalınmak üzere bir eser bestelemesi istenirdi. Bu şekilde yazdığı Paris Senfonileri ve Londra Senfonileri en çok bilinenlerdir. Yaylı dörtlüleri için yazdığı eserlerde de kendinden öncekilerden farklı olarak her çalgıya eşit rol vererek yenilik getirmiş ve bu düşüncesiyle Mozart’ı etkileyerek Haydn’a adanmış altı kuartet bestelemesine neden olmuştur. Beethoven’ın ilk dönem eserlerinde de Haydn etkisi görülür. İki sanatçının 1781’de başlayan arkadaşlıkları yıllarca sürmüştür. Beethoven’a ise Esterhzy sarayında özel ders vermiştir.

100 kadar senfoni, çok sayıda konçerto, oda müziği eserleri, 40 sonat, şarkılar, oratoryolar bestelemiştir.

Eserlerinin çoğunun hikayesi vardır. Örneğin 45 numaralı senfonisi, Veda Senfonisi olarak bilinir. Eserin dördüncü bölümünde 2 ya da 3 müzisyen kendi bölümlerini bitirir ve müzik halen sürürken sahneyi terk eder; bu, sahnede şef ve tek bir kemancı kalana kadar sürer. Bu senfonide Haydn ve müzisyen arkadaşlarının kış mevsiminde şehirdeki ailelerinin yanına dönmek istediklerini Prens Esterházy’e anlatmak istedikleri hikaye edilir. Prens mesajı almış ve onlara izin vermiştir. Sürpriz Senfonisi denilen 94 numaralı senfonisini ise akşam yemeği sonrasındaki konserlerde dinleyicilerinin çoğunun uyuduğunu anladığında bestelediği söylenir. Haydn’n çoğu senfonisi gibi canlı birinci bölümle başlayıp; yumuşak, yavaş tempolu ikinci bölümle devam eden senfoni dinleyicilerin uykuya daldığı sırada davullar ve çok yüksek sesli telli çalgıların melodisi ile onları uyandırır.

Haydn, Esterházy ailesinin müziksever üyesi Prens Nikalaus öldükten sonra emekli olmuş ve daha önce Viyana’ya kadar gitmesine bile izin verilmeyen ortamdan kurtulup seyahat özgürlüğüne kavuşmuştur. 2 defa İngiltere’ye giden Haydn, Oxford Üniversitesi’nden fahri doktor unvanını aldı; ömrünün son yıllarında ise Viyana’ya yerleşerek koro ve orkestra için Yaratılış Oratoryosu, Mevsimler Oratoryosu gibi dini koro ve orkestra eserleri besteledi. 31 Mart 1809’da Viyana’da hayatını kaybetti.


Başlıca Yapıtları 
Franz Joseph HAYDN, hayatı boyunca 800'ün üzerinde besteye imza atmış, bunların yanında 450'nin üzerinde şarkının düzenlemesini yapmış klasik müzik tarihinin en verimli sanatçılarından biridir.


 Senfonileri 
No.6 Sabah (Le Matin)
No.7 Öğlen (Le Midi)
No.8 Akşam (Le Soir)-1761
No.22 The Philosopher-1764
No.45 Farewell-1772
No.49 La Passione-1786
No.59 Feuer-1778
No.73 La Chasse-1781
No.92 Oxford-1789
No.94 Surprise-1791
No.100 Military, Clock-1794
No.104 Londra-1795

 Oratoryoları 
Die sieben letzten Worte unseres Erlösers am Kreuz - 1796
Die Schöpfung - 1798
Die Jahreszeiten - 1980

 Operaları 
La Canterina-1766
II Mondo della Luna-1777
L'isola disabitata-1779
La fedelta premiata-1780
Armida-1783



#1 - Temmuz 07 2008, 16:21:10

BİLİNMEYEN YÖNLERİYLE HAYDN

SARAYDA YAŞAM VE HİZMETKAR ÜNİFORMASI

Haydn tüm enerjisini saray için müzik yazmaya harcıyordu. Sarayla yapılan sözleşmeye göre, bestecinin diğer müzisyenlere örnek olacak biçimde ciddiyetle orkestrayı yönetmesi ve onlarla arasındaki mesafeyi koruması gerekiyordu. Alacağı talimat için Prens’le görüşürken hizmetkar üniforması giymek zorundaydı. Görünüşe bakılırsa, Hayd’ın bütün bunları iyimserlikle karşıladığı söylenir. Ancak Esterhazy kilisesi için dini müzik bestelemesine izin verilmeyişine çok üzülmüş. Bu ayrıcalık, yaşlı ve yeteneksiz Gregorius Werner’e verilmiş. Büyük bir olasılıkla, Werner Haydn’I kıskanıyormuş. Bir gün, kilisedeki görevlerini ihmal ettiği gerekçesiyle besteciyi Prens Nicholas’a şikayet etmiş. Werner’e göre, enstrümanlar kayboluyor ve Haydn görmezlikten geldiği için şarkıcılar görevlerini aksatıyorlarmış. Ayrıca kitaplığın durumu da çok kötüymüş. Sonunda Haydn Prensten çok sert bir uyarı almış.

 

BETERİN DE BETERİ VAR

Haydn’ın müzisyenleri hallerinden şikayetçi olsalar da Saray’ın hemen yakınındaki köylülerin durumu çok daha kötüydü. Eisenstadt’ın aksine köylüler ot kulübelerinde yaşıyorlar ve bir seyyahın anlattığına göre, topraktaki bitki kökleri ile karınlarını doyuruyorlardı. Esterhaza’da yaşayanların çoğunluğunu efendileri için çiftçilik yapan belirli günlerde onun için çalışmak zorunda olan sefiller oluşturuyordu. Efendilerinden izinsiz evlenemezler yada başka bir yere göç edemezlerdi. Hasadın kötü olması onlar için felaket demekti.

 

ESTERHAZA SARAYI

Prens Nicholas çoğu Avrupalı aristokrat gibi Versailles Sarayı’nı gördükten sonra, Eisenstadt’ın 20 mil kadar güney doğusundaki ıssız bir alana kendi Versailles’ini kurmaya karar verdi. Esterhaza adını verdiği bu saraya her yaz ev halkı ile birlikte taşınmayı planladı. Esterhaza Sarayı 1766’da tamamlandı. Bir yazlık olmaktan çok, Nicholas’ın nadiren ayrıldığı bir yer haline geldi. Haydn’ın piyanosu Saray’a ilk taşınan eşyalar arasında yer aldı. Haydn, kendinden önceki bestecilerin ve yöntemlerin etkisinde yazdığı ilk Piyano Sonatları’nı burada besteledi.

 

DAHİYANE SENFONİ

Haydn’ın Esterhazy’deki orkestrasında çalmak, prestij ve güven anlamına gelse de, Saraydaki yaşam birçok yönden sıkıcıydı; Prens yaşamından hoşnut olabilir ama eşlerinden ayrı olan orkestradaki genç adamlar için yalnız müzikle yaşamak hiç te kolay değildi. Bu yüzden, Prens’in koyduğu katı kurallar gereği, ailelerinden uzak yaşamak zorunda bırakılan orkestra üyeleri, Yazlık Saray’da tek düze bir yaşam sürmekten bunaldılar. Kısa bir süre de olsa evlerine gitmek için Prens’ten izin istediler. Ancak istedikleri izni alamayınca, orkestra üyeleri, Haydn’dan yardım istediler. Haydn orkestra üyeleri ile Prens arasında gittikçe gerginleşen durumu bir senfoni yazarak dahiyane bir çözümle yumuşattı; senfoninin son bölümünü öyle düzenledi ki, orkestra üyelerinin çalmaları gereken bölümler giderek azaldığından üyeler birer birer önlerindeki mumu üfleyerek salonu terk ettiler. Bu dahiyane senaryo tam isabet kaydetti; imayı anlayan Prens kısa bir süre sonra müzisyenlere istedikleri izni verdi.


#2 - Ocak 28 2009, 04:33:20

Haydn'ın Davullu Senfonisi

Haydn, 1761 yılında Macar Kontu Anton Esterhazy’nin sarayına müzisyen olarak girdi, otuz yıl bu ailenin hizmetinde kaldı ve eserlerinin çoğunu onlara ithaf etti. Devrin başka bestecileryle temas edemediği için bestelediği eserlerde kimsenin etkisi olmuyordu yalnız, Esterhazy ailesinin yanında yaşamaktan zaman zaman şikayet etmekten de kendini alamıyordu.

 Avusturyalı ünlü besteci Josef Haydn’ı koruyan Prens Esterhazy gerçekten müziği çok severdi. Şatosunda devrin ölçülerine göre oldukça büyük bir orkestra kurmuş, Haydn’ı da orkestranın idaresiyle görevlendirmişti. Yalnız, konser dinlerken koltuğunda şöyle hafif bir şekerleme yapmaktan da kendini alamazdı.

Prens’in müziği hiçe sayıp uyuklamasına Haydn’ın canı sıkılıyordu. Hele tatlı tatlı çalan melodilere ara sıra bir horultu karıştı mı Haydn’ın hemen orkestrayı bırakıp, notaları Prens Esterhazy’nin kafasına fırlatacağı geliyordu.  En sonunda Haydn, Prens’e tatlı bir şaka yapmayı kararlaştırdı. Bir süre odasında gizli gizli çalıştı. Artık hayatından memnun görünüyordu. Bir akşam Prensle ailesini konsere davet etti yeni bestelediği bir senfoniyi ilk defa o gece dinletecekti.

 Herkes yerini alınca konser başladı. Fakat, aman yarabbi! Bu ne ağır bir eserdi! Haydn’ın o güne kadar bestelediği senfonilerin hiçbirine benzemiyordu. En güç uyuyan bir insanı bile bu melodiler rahatça uyutabilirdi. Eser Prens Esterhazy’ye tatlı bir ninni gibi geldi ve aradan beş-altı dakika geçti geçmedi Prens Esterhazy horul horul uyumaya başladı.

Orkestra bir matem marşı temposu ile senfoniyi ağır ağır çalarken, birdenbire davuldan kuvvetli bir gürültü koptu. Prens uykusundan öyle bir uyanış uyandı ki az kalsın koltuğundan yere yuvarlanıyordu. Konserin sonuna kadar da bir daha uyumadı.

 Haydn bu eserine önce “Süpriz Senfonisi“ adını verdi. Bugün Haydn’ın bu eseri “Davullu Senfoni“ diye anılır. Bestecinin en beğenilen eserlerinden biridir ve konser programlarına sık sık konur...

#3 - Şubat 05 2009, 15:57:42

Beethovenin elini öptüğü besteci

Görev, kimseyi kırmadan, üzmeden zarif bir biçimde

tamamlanmış ve müzik dünyası unutulmaz bir yapıt daha

kazanmıştı. Ünlü besteci, bu 45 numaralı Fa Diyez Minör

yapıtına “Veda Senfonisi” adını verdi.


 

Orkestra elemanları ona “Baba” diyordu. Gerçekten de çevresinde sevilen, sayılan bir insandı. Henüz 40 yaşına bile gelmemişti ama akıllı ve adil yönetimiyle kendini herkese sevdirmişti. Soylu Esterhazy Ailesi’nin yazlık sarayı olan Esterhaza’da, 22 kişiden oluşan orkestra, “Baba”nın yönetiminde uyum içinde görevini yapıyordu. Aslında çalışma koşulları hiç de rahat değildi. Çünkü orkestrada çalışan müzisyenler, bu muhteşem sarayda, koskoca bir yazı ailelerinden uzakta yalnız geçirmek zorundaydılar. Görkemli bir konser salonuna sahip olmasına karşın tüm müzisyenlerin sarayda aileleriyle kalmasına olanak yoktu. Durum böyle olunca, hepsi, “Yaz çabuk geçse de biz de evlerimize bir an önce dönsek” diye gün sayıyorlardı.

1772 yılı yazı da aynı tempoda geçti. Kış yaklaştı ama geri dönüş konusunda hiçbir hazırlık yoktu. Prens Nikola Esterhazy, sarayın sıcacık ana bölümünde keyif çatıp her dakikanın tadını çıkarırken, müzisyenler hem soğukla savaşım veriyor hem de ailelerine olan özlemlerini bastırmaya çalışıyorlardı. Ama bir süre daha geçmesine karşın prensten hiçbir hareket gelmeyince tüm orkestra üyeleri “Baba”larına gidip yakındılar ve bir çözüm bulmasını istediler.

“Baba” dikkatli davranmalıydı. Bir tarafta, karınlarını doyuran, onlara iş veren koskoca Avusturya-Macaristan İmparatoru Prens Nikola, öteki tarafta da moralleri bozuk orkestra üyeleri... Prense gidip “Orkestra elemanlarıma izin ver” dediğinde onu kızdırabilir ve hepsinin işinin sona ermesine neden olabilirdi. Ama moralsiz bir orkestra da verimli olmazdı. Hani bazen insan zor durumda kaldığında “kalbinin sesini dinler” ya... O da her hücresi müzikle do lu kalbinin sesini dinledi ve sonunda, yetenekli bir besteci ve işinin ehli bir orkestra şefine yakışan harika bir çözüm buldu.

 

Birkaç gün sonra prens ve konuklarına verecekleri konser için bir senfoni besteledi. İki obua, iki korno ve yaylı çalgılar için bestelenmiş olan senfoninin ilk üç bölümü normal kalıplar içinde sürdü. Ancak son bölümde ilginç gelişmeler birbirini izledi. Çok hızlı (presto) başlayan final, hiç alışılmamış ağır, yorgun (adagio) bir havaya dönüştü. Önce acıklı bir korno sesi duyuldu. Çalmakla yükümlü olduğu bölümü bitiren kornocu, nota sehpası üzerindeki mumu üfledi, çalgısını koltuğunun altına sıkıştırıp sahneyi terk etti. Bunu ikinci korno izledi. 107 ölçülük bu uzun adagio bölümde, sırasıyla öteki üflemeli ve yaylı sazlar da aynı hareketi tekrarlayarak dışarı çıktılar. Son kemancı da görevini tamamlayarak sehpasının üzerindeki mumu üfleyip, giderek karanlığa gömülen salonu terk edince, “Baba” elindeki bageti nota sehpasının üzerine koydu, sandalyesine oturdu ve başını ellerinin arasına alıp bekledi.

Prens, müzik açısından olağanüstü akıllı ve ustaca yazılmış yapıtın vermek istediği mesajı hemen kavradı. Ayağa kalktı, uzun süre alkışladıktan sonra “Baba”yı yanına çağırdı, onu kutladı ve orkestra elemanlarının ertesi sabah evlerine dönebilecekleri müjdesini verdi.

Görev, kimseyi kırmadan, üzmeden zarif bir biçimde tamamlanmış ve müzik dünyası unutulmaz bir yapıt daha kazanmıştı. Ünlü besteci, bu 45 numaralı Fa Diyez Minör yapıtına “Veda Senfonisi” adını verdi.

Prens Nikola, müziği çok seviyor ve müzisyenlere de aşırı saygı gösteriyordu. Ama bu sevgi ve saygısına karşın konserler sırasında uyuklamaktan da kendini alamıyordu. Prensin “Gözlerim kapalı olarak müziği daha iyi duyumsuyorum” bahanesine bir süre inanmış göründü ünlü bestecimiz. Ama bu uyuklamalara horultular da eklenince, buna akıllıca bir çözüm bulması gerektiğine karar verdi. Planının, prensi kızdırmayacak biçimde ve çok zarifçe uygulanması için özenli bir beste çalışmasına girişti.

O gece yeni bir senfoni dinlemenin heyecanıyla prens gelip konser salonundaki yerini aldı ve orkestra çalmaya başladı. Birinci bölüm çok ağır tempoda başladı. Prensin zaten yarılanmış göz kapaklarının üzerine kurşun gibi oturan melodiler, tatlı bir ninni gibi onu alıp düşler ülkesine götürdü. Ama o da ne!.. Bir anda davulların canhıraş sesleriyle yerinden sıçrayan prens neye uğradığını şaşırmıştı. Birkaç saniye önce meleklerin raksına eşlik edercesine yumuşak olan müzik, şimdi sanki zebanilerin ölüm dansını çalıyordu.

 

Senfoninin öteki bölümlerinde de beklenmeyen yerlerde beklenmeyen akorlar ve irkiltici gürültüler, prense konser boyunca ikinci bir uyuma fırsatı vermedi.

Klasik müziğin en büyük bestecilerinden biri olarak kabul edilen, Beethoven’ın elini öptüğü bu saygın ve ünlü besteciyi tanıdınız mı?

 

 

Kont Ferdinand Maximilian von Morzin, müziğe çok ilgi

duyuyor ve özel bir orkestra kurmak istiyordu. Haydn’dan

orkestrasına şef olmasını istedi. O da görevi severek kabul etti

ve hemen göreve başladı. Haydn ilk senfonisini burada besteledi

ve 50 yıllık kompozitörlük yaşamında 108 senfoni besteleyerek

günümüze değin kırılamayan bir rekorun sahibi oldu.


#4 - Şubat 06 2009, 17:28:55

Sanş Kuşunun Yardım Ettiği Sanatçı
Franz Joseph Haydn


Yaşamından kesitleri 43’üncü sayfamızda sunmaya başladığımız ünlü besteci Franz Joseph Haydn, 1 Nisan 1732’de Aşağı Avusturya’da, Macaristan sınırına yakın Rohrau’da doğdu. Çocukluk yıllarında müziğe aşırı bir eğilimi yoktu ama dikkat çekecek denli güzel sesiyle şarkı söylemeyi çok seviyordu. Onun ileride ünlü olacağını hiç kimse tahmin edemezdi. Ancak yaşamı boyunca beklenmedik zamanlarda beklenmedik yardımlarla onu ünlü bir besteci yapacak olan şans melekleri küçük Joseph’i kanatları altına almışlardı.

Araba tekerleği onarımıyla evinin geçimini sağlayan babası Mathias’ın bütçesi kısıtlıydı. Üstelik Rohrau’da olanaklar yok denecek denli azdı. 1737 yılında yani Joseph 5 yaşındayken, şans meleği ilk kez kanatlarını çırparak yardımına geldi. Baba Mathias’ın Hainburg’da yaşayan kuzeni Johann Mathias Franck, Haydn Ailesi’ni ziyarete Rohrau’ya geldi. Mesleği öğretmenlik olan Franck, yöresel bir kilise korosunda da başsolistti. Küçük Joseph’in sesini çok beğendi ve onun müzik konusunda iyi bir  eğitim almasını sağlamak üzere Hainburg’a götürdü. Joseph hem dersleri kısa zamanda kavradı hem de birkaç enstrümanı birden çalmayı öğrendi.

Keman ve piyanonun yanısıra çok güzel davul çalıyordu. Ama küçük olduğu için bu iri aleti taşıması oldukça zorluyordu onu. Bir geçit töreninde kendisine davul çalma görevi verildi. Yürüyüşün yapılacağı uzun yol Joseph’in gözünü korkutuyor ama davulu da çalmayı çok istiyordu. Sonunda  zekâsını kullanarak harika bir çözüm buldu. Yol boyunca davulu, ondan çok daha iri bir arkadaşı taşıdı, o da elinde tokmakla yanında yürüyüp davulu çaldı.

1740 yılında, Viyana’daki St. Stephen Katedrali’nin koro şefi Karl Georg Reutter, yeni yetenekli koristler saptamak üzere Heinburg’a geldi; Joseph’in sesinden çok etkilendi ve onu Viyana’ya götürmeyi önerdi. Şans kuşu kanatlarını çırparak yine yardımına gelmişti. Öneriyi kabul eden Joseph Haydn, St. Stephen Katedrali’nde korist olarak görevine başladı. Burada müziğin yanısıra din bilgisi, Latince, matematik ve yazı dersleri de alıyordu. Müzik konusunda yeteneğiyle dikkatleri üzerinde toplayan afacan Joseph, haşarılıklarını da sürdürüyordu. Bir gün korist arkadaşlarından birinin uzun saçını kesince koro şefi Reutter onu cezalandırmak istedi. Joseph ise “Cezalandırılmaktansa koroyu terk ederim” diye karşı koydu. Disiplin konusunda ödün vermeyen Reutter, onu hem cezalandırdı hem de korodan kovdu.

Dokuz yıldır St. Stephen Katedrali’nde yatıp kalkan ve tüm masrafları karşılanan Joseph Haydn, bir anda kendini sokakta buldu. Cebinde hiç parası yoktu. Yiyecek bir lokma ekmek bulması da pek kolay görünmüyordu. Ona müzisyen olarak kim iş verirdi ki? İşte şans kuşu yine kanatlarını çırparak tam zamanında yardımına geldi.

Sokakta avare avare dolaşırken Viyana’daki St. Michaels Kilisesi şarkıcılarından Johann Michael Spangler’e rastladı. Kendisi de oldukça yoksul olan ve bir tavan arasında oturan Spangler, daha iyi koşul bulana dek onu evine davet etti. İki ay sonra Spangler’in eşinin doğum yapması nedeniyle yine yol göründü Haydn’a...

Ne yapacağını bilememenin şaşkınlığı içinde bocalarken, babasının yakın dostu Anton Buchholz’a rastladı. Buchholz, Haydn’a karşılıksız olmak koşuluyla 150 Gulden verdi. O da hemen St. Michaels Kilisesi yakınında Michaelerhaus’da bir çatı katı kiraladı.

Michaelerhaus Haydn’a çok uğurlu geldi. Çünkü aynı binada ünlü İtalyan şairi ve librettist (söz yazarı) Metastasio da kalıyordu. Haydn onunla tanıştı ve onun sayesinde, bir İspanyol asilzadesinin kızı olan, henüz on yaşında ama çok yetenekli Marianna Martinez’e piyano dersi vermeye başladı. Üç yıl süren dersler sayesinde Haydn Michaelerhaus’da kira ödemekten kurtuldu.

Marianna, kısa zamanda Viyana müzik çevrelerinde tanınan, sevilen önemli biri oldu. Hele Mozart ile yaptığı düet onu daha da ünlendirdi. Marianna’yı tanıyan çevre büyüdükçe, onu yetiştiren öğretmeni olarak Haydn da tanınmaya ve aranmaya başladı. Çok çalışıyor, yoruluyor ama artık rahat bir yaşam sürüyordu.

Yine şans kuşunun yardımıyla tanıştığı Karl Joseph von Furnberg onu Kont Ferdinand Maximilian von Morzin’e takdim etti. Kont, müziğe çok ilgi duyuyor ve özel bir orkestra kurmak istiyordu. Haydn’dan orkestrasına şef olmasını istedi. Bu görev Haydn’ın yaşamında şu yönden önemlidir:

 

Haydn ilk senfonisini burada besteledi ve 50 yıllık kompozitörlük yaşamında 108 senfoni besteleyerek günümüze değin kırılamayan bir rekorun sahibi oldu. Ayrıca, yine ilk senfonisini yönetirken, dinleyenler arasında Prens Anton Esterhazy de vardı ki bu soylu kişi kısa bir süre sonra Haydn’ın müzik yaşamında çok önemli bir kapıyı açacaktı.

1761 yılında Kont Morzin, parasal sorunlar nedeniyle orkestrasını dağıtmak zorunda kaldı. Haydn yine ortada kalmıştı. Başarısız başlayan evliliğinin verdiği sıkıntı da bir yandan onu bunaltıyordu. Ama yine şans kuşu yanıbaşındaydı.

Prens Anton Esterhazy Haydn’ın müzik dehâsına ve orkestra yöneticiliğine hayrandı. İşsiz kaldığını öğrenince hemen ona kendi orkestrasının şefliğini önerdi.

 

18 Mart 1762’de Prens Anton öldü. Yerine kardeşi Nicholas geçti. O da müziği ve eğlenceyi çok seviyordu. Her gün saat 12:00’de prensle o günün müzik programını saptıyor, yeni planlar oluşturuyor, kısaca tüm enerjisini saraydaki müzik çalışmalarına harcıyordu. Yaptığı besteleri hemen orkestrayla çalmak ve gerektiğinde düzeltmeler yapmak, besteci bir müzisyen için bulunmaz nimetti. Haydn da bunu en güzel biçimde değerlendirdi ve birbirinden  güzel yapıtlar besteleyerek insanlığa armağan etti.

Franz Joseph Haydn ile Wolfgang Amadeus Mozart ilk kez 1781 yılında Viyana’da Baron von Swieten’in düzenlediği bir toplantıda karşılaştılar ve kısa zamanda çok iyi dost oldular. O sırada Haydn 49, Mozart 25 yaşındaydı. Bu yaş farkına karşın Mozart, Haydn’ın güvenilir bir dost olduğunu duyumsadı ve onunla birçok gizini paylaştı. Haydn ise bu genç ve olağanüstü yetenekli dostuna her yönden destek olmaya çalıştı. Birlikte toplantılar yaparak yapıtlar seslendirdiler, kolkola yürüyüşler yaptılar ve birbirlerini daha iyi tanıdılar.

Mozart, 1790 yılının başında “Cosi Fan Tutte” operasının son provalarında Haydn’ın da bulunmasını istedi. Bu birlikteliğin son olduğu sanki Mozart’ın içine doğmuştu. Mozart Haydn’a “Baba, korkarım bu bizim son buluşmamız” demişti. Haydn, ertesi yıl (1791) Londra’ya bir gezi yapmayı düşündüğünü söyleyip Mozart’ı da davet etti. Mozart da çok istedi ama eşi Constanze’ın hastalığı nedeniyle kabul edemedi. Haydn 1791 Aralık ayı başında Londra’ya hareket etti; Mozart 5 Aralık 1791’de sonsuzluğa uğurlandı. Böylece Mozart’ın kehaneti doğru çıktı.

Haydn’ın Londra yolculuğu çok başarılı geçti. Kısa zamanda kendini büyük bir kitleye sevdirdi. 30 yıl Esterhazy orkestrasıyla çalışmaya alışmış Haydn için iyi bir sınav oldu. Kendine güveni daha da arttı. Ama tüm bu olumlu gelişmelere karşın 1792 sonbaharında Avusturya özlemi ağır bastı. Prens Nikola’nın yerine geçen Prens Anton da Haydn’a bir mektup göndererek, onu tekrar Esterhazy’de orkestrasının başında görmek istediğini yazdı. Bu davet bestecinin karar vermesini çabuklaştırdı ve 1792 sonunda Viyana’ya hareket etti.

 

Haydn, Londra’dan ayrıldıktan sonra önce Bonn’a geldi ve bu kentte 21 yaşındaki genç besteci Ludwig van Beethoven ile tanıştı. Yetenekli bestecinin yapıtlarını dinleyen Haydn, bu gencin müzik yaşamının çok başarılı olacağını duyumsadı ve kendisini, bestecilik konusunda dersler vermek üzere Viyana’ya davet etti. Beethoven da bu öneriyi severek kabul etti ve Viyana’ya gelip derslere başladı. Ancak 60 yaşındaki Haydn ile 22 yaşındaki Beethoven arasında sıcak bir dostluk kurulamadı. Buna karşın birbirlerine saygılı oldular. Haydn genç öğrencisiyle ilgili görüşünü şöyle açıklamıştı: “Beethoven kısa süre sonra Avrupa’nın en iyi bestecisi olacak ve ben onun öğretmeni olmaktan gurur duyacağım.”

 

1793 yazında Haydn Londra’ya ikinci bir uzun yolculuk düzenledi ve 1795 yazına dek burada kaldı. İngiltere’deki şan, şöhret, ve parasal rahatlığa karşın yine ülkesine dönmeye karar verdi ve 15 Ağustos 1795’de Londra’dan ayrıldı. Viyana’ya gelince tekrar Esterhazy’lerin sarayında çalışmaya başladı ve 1804 yılında emekli oluncaya değin bu görevi sürdürdü.

Haydn, 1791 yılında Londra’ya ilk gidişinde Westminster Kilisesi’nde Hendel’in “Mesih” oratoryosunu dinlemiş ve çok etkilenmişti. O da bir oratoryo yazmak için harekete geçti. 1796 yılında yazmaya başladığı yapıt iki yıl sonra tamamlandı ve ilk kez 19 Nisan 1798’de Viyana’da Schwarzenberg Sarayı’nda asiller ve seçkin davetliler huzurunda seslendirildi. Haydn’ın yönettiği orkestra 180 kişiden oluşuyordu. Sarayın dışında da büyük bir kalabalık yalnızca besteciyi görmek için toplanmıştı. Konser o denli başarılı oldu ki 7 ve 8 Mayıs tarihlerinde iki kez daha tekrarlandı.

İngiltere’de bulunduğu sıralarda Haydn’ı etkileyen bir başka şey de ulusal marş olmuştu. İngilizler’in ünlü “Tanrı Kralı Korusun” marşından çok etkilenmiş ve kendi ülkesi için de böyle bir marş yazmayı aklına koymuştu. Fransa ile yapılan uzun savaşlar da halkı bezdirmişti, onları galeyana getirecek bir müzik gerekiyordu. Bu amaçla, Leopold Haschka’nın sözlerini alıp “Tanrı  Kaiser Franz’ı Korusun” adlı bir marş besteledi. İşte 100 yıldan fazladır sevilerek söylenen Avusturya Milli Marşı’nın bestecisi Franz Joseph Haydn’dır.

Yıllar ünlü besteciyi yıpratmıştı. 1805 ve 1806 yılında iki kardeşini birden kaybetmesi onu çok üzdü. Artık beste yapamıyordu. 1806 yılı yazında doktorlar evindeki piyanonun kadırılmasını istediler. Çünkü her türlü müzik çalışması baş ağrısına neden oluyordu. Yine de 27 Mart 1808’de şerefine düzenlenen “Yaratılış” oratoryosu konserine katıldı. Bu gece onun 76’ncı yaşgünü kutlamasıydı aynı zamanda... Doktoru ile birlikte gelmeyi başardı. Trompet ve alkış sesleri arasında salona girdi. Bu mutlu geceye Hummel, Salieri ve Beethoven gibi ünlü müzisyenler de gelmişti. Yerine oturmasında bizzat Prens II. Nicholas Esterhazy yardımcı oldu. Konser bitiminde de, başta Beethoven olmak üzere tüm sevenleri elini öpmek için sıraya girdiler.

 

1809 yılı başında artık iyice hareketsiz duruma gelmişti. Yatağından çıkamıyordu. O günlerde huzurlu bir ortam gereksinimi olan Haydn, çok üzücüdür ki gürültünün ortasında kalmıştı. Çünkü mayısın ilk haftasında Napolyon orduları önce Viyana’yı kuşattılar. Kenti düşürmek için atılan her bomba evi sallıyor, bu da yaşlı besteciyi çileden çıkarıyordu. 15 gün boyunca hasta yatağında sık sık kendi bestesi olan Avusturya Ulusal Marşı’nı söylediği belirtilir. 31 Mayıs 1809 sabahı komaya giren ünlü besteci aynı gün yaşama veda etti.
#5 - Şubat 06 2009, 17:29:26

Liebe Forengemeinde

Ich habe eine Goldmünze aus 900/1000 Gold gekauft kann aber leider nicht die geringsten Informationen über sie finden deshalb würde ich euch um eure Hilfe bitten.
Die Münze ist 3,47 Gramm schwer, Durchmesser 19 mm, Dicke ca. 1 mm, Rand geriffelt
Text auf Vorderseite: "Kaiser Franz Joseph I in memoriam 1830-1916"
Text auf Rückseite: "A900 Schönbrunn"

Hat die Münze womöglich einen Sammlerwert?

Vielen Dank
lg Brundle

#6 - Haziran 29 2022, 23:00:01

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.