Alternatifim Cafe

Cilt hastalıkları

Discussion started on Sağlık

!_By_Gizli_!

Kıllanma Hirsutizm

Vücudun normalden aşırı kıllanmasına Hirsutismus diyoruz. Bu bir kadın için büyük üzüntü kaynağıdır. Aşırının ölçüsü toplumdan topluma, insandan insana değişebilmektedir,mesela dudak kenarındaki tüylenmeden erkek tipi bıyığa kadar değişebilir. Bir insana göre veya bir topluma göre önemli olan kıllanma, bir diğer insan veya topluma göre mutsuzluk nedeni olabilir.Batı toplumlarında kadınlarda alışılmışın dışında kıllanma kabul edilemez bir durumdur,bu durumdaki kadınlar kendilerini çekici hissetmezler,güvensiz olurlar ve sosyal ilişkilerde zorlanırlar,hatta bu yüzden karşı cinse yaklaşamayan kadınlar dahi vardır.

Kıllanma kozmetik ve görsel bir problem den daha fazlasıdır genelde,çünkü altında hormonal bir neden yatmaktadır.

Nedeni:Normal dışı kıllanma her hanımda az miktarda var olan erkeklik hormonunun çeşitli nedenlerle artmasına bağlı olarak gelişir.Çok az olarak ta bazen kıl köklerinin bu hormona hassasiyeti artar.

Kıllanmada ( hirsutismus’da ); üst dudakta, alt çene ve üst çenede, şakaklarda, memeler rasında, meme başı etrafında, göbek altında, kuyruk sokumunda ve kalçalarda anormal kıllanma vardır. Bu bölgelerde hanımlarda da var olan ince, renksiz, kısa ayva tüyleri kalın, uzun koyu renkli kıllara dönüşür ve deri yağlanır, yüz sırt ve göğüs civarında akneler(siyah lekeler) oluşabilir.

Kıllanma sorunu olan bir hanımda sorulması gerekli sorular şunlar olabilir;

-Kıllanma ne zaman başlamış, artıyor mu ?

-Ailevi mi ?

-Erken adet başlangıcı, veya menopoz(adetten kesilme) ?

-Kıllanmaya karşı ne tür kozmetik yöntem kullanıldı ? ( mesela jilet kullanılarak kıllar arttırıldı mı ?)

-Adet düzensizliği, adet görememe, kısırlık şikayeti var mı ?

-Kıllanma yapabilecek herhangi bir ilaç kullandı mı ?

-Sistemik bir hastalığı var mı ?( şeker gibi )

Kıllanma derecesi seçilir, hafif, orta ve ağır kıllanma olarak değerlendiririz.

-Hafif kıllanma; yüz yanlarında, çenede ( tam sakal değil ), kol ve bacaklarda hafif kıl artışı, ve karında artma, kıl yapısı ince, yumuşak ve açık renkte

-Orta derecede kıllanma, kıl yapısı kalın ve koyudur, yüzde ( tam sakal değil ), göğüste, karında kıllanma vardır.

-Aşırı kıllanmada ise kaba kalın kıllar, yüzde sakal oluşumu, kulaklar, parmaklarda dahi kıllanma vardır.

Dokuz farklı vücut bölgesinde kıllanma skorlaması yapılır.
Normal değerler:
toplamda 4-8 arası normaldir.
8 üstü hafif kıllanmaya,16üstü şiddetli kıllanmaya girer.Ayrıca tek alanlarda 3-4 de tek başına kıllanma göstergesidir.

3 tip kıl vardır;

1-Lanugo kılları :Bebek anne karnındayken olan vücuttaki kıllar,erken doğmuş bebeklerde daha sık görülür

2-Vellus kılları : Ayva tüyü tabir edilen kıllar

3-Terminal kıllar : Ayva tüylerinin bluğ çağına(cinsel olgunluk başlaması)girilmesi sırasında hormonların etkisi ile son halini alması.

Erkekler ve kadınlar doğduklarında aynı sayıda kıl tomurcuğuna sahiptirler, ve insan vücudundaki kıl tomurcukları sayısı ve dağılımı ırklara göre farklılık gösterebilir.

Kıl tomurcuğu gebeliğin 2. ayında gelişmeye başlar,doğumda çocuğun hayatı boyunca sahip olacağı tüm kıl tomurcuğu(folikülü) mevcuttur.

Kılların üzerinde erkeklik ve kadınlık hormonlarının farklı etkileri vardır.Mesela erkeklik hormonu erkeklerde göğüste kıl çıkmasını uyarırken,kadınlarda kadınlık hormonu(östrojen)göğüste kıl çıkmasını engeller,sakaldada aynı olay gerçekleşir.

Ne yapmalıyız ?

Her konuda dediğimiz gibi altta yatan neden araştırılmalıdır, bunun içinde bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanına müracaat etmelisiniz.

Doktorunuz sizi sorgulayacak ( ne zamandır gibi? ) ve muayene edecektir.

Muayene ve ultrasonografi ile olabilecek bir anomaliyi ( yumurtalık yokluğu gibi ) veya fazla erkeklik hormonu salgılanmasını sağlayan bir tümör gibi olabilecek olasılıkları değerlendirecek, gerekirse radyolojik tetkikte isteyerek,

laboratuar tetkiki isteyerek hormon düzenini inceleyerek sebep olan faktörleri ortaya çıkarmaya çalışacaktır.

Toplumumuzda görülen kıllanmalarının bir çoğu basit nedenlerden oluşmakta hastanın yaşı, konumu, çocuk isteyip istemediği gibi durumlar değerlendirilerek verilen tedavilerle bu konu çözümlenmektedir.

Tedavide kıllanmayı oluşturan faktörün bulunup ortadan kaldırılması veya tedavi edilmesi birinci basamak ikinci basamak ise oluşmuş kıların kozmetik yöntemler ile temizlenmesidir.

Şişmanlarda adet düzensizliği ve kıllanma varsa önce zayıflama kürlerine baş vurularak zayıflatılmalı ve kozmetik yöntemlere baş vurulmalıdır.

Adet düzensizliği ve kıllanma arasındaki yakın ilişki göz ardı edilmemeli bu tip yakınmaları olanlar en kısa sürede hekime başvurmalıdırlar.

Başka neler kıllanma yapabilir?;
bazen gebelik,
polikistik over hastalığı (adet düzensizliği,gebe kalamama,kıllanma şişmanlık,yumurtalıklarda problemin olduğu bir hastalık)
bazı yumurtalık tümörleri,
diğer bazı beyin tümörler
bazı böbrek üstü bezi hastalıkları
kronik stress
bazı bünyelerde bazı doğum kontrol hapları vs

Sayın bayanlar her şeyin çözümü mevcuttur, şikayetleriniz için geç kalarak geçirdiğiniz süre bedeninize kalıcı zararlar verebilir. Erken tehşis ile her şey çözülebilir.

Hanımlarımızdan bir ricamızda kıllanmanın kozmetik çözümleri hakkında iyi araştırma yapmadan rastgele tedavi ve tüy döktürücü işlemler yaptırmamalarıdır. Özellikle son zamanlarda bazı kişilerin hanımlarımızın bu zaafları ve iyi niyetlerinden faydalanarak yüksek paralar karşılığında bilinçsizce laserle epilasyon tedavisi veya ne olduğu bilinmeyen bir takım karışımlar ,jeller ile tüy dökücü seanslar yapmaları sonucu ciddi sağlık problemleri ortaya çıkmıştır, uzun vadede neler yapabileceği ise ürkütücüdür.

Unutmayınız var olan kıllar yok edilemez,sadece zayıflatılabilir,kıllanmanın birinci tedavisi nedeni yok etmektir,sonra ise kılların alınması(kozmetik çözüm) gelir.

Çeşitli kuruluşlar ve yerler kılları kesinlikle yok ettiklerini söyleyebilirler ama bu çok zordur,sadece günlerce süren seanslar ve tonlarca para sonucu ya cildiniz yanar yada bir sure sonra kıllar tekrar çıkmaya başlar.

Bu konuda danışma alabileceğiniz size yol gösterebilecek çok ciddi kurumlar vardır, lütfen onlara danışarak seçiminizi yapınız.
#26 - Mart 20 2008, 15:06:36

!_By_Gizli_!

liken planus

Sebebi bilinmeyen ("liken ruber planus"ta oldugu gibi nadiren de sebebi bilinen), oldukca sik gorulen bir "papuloskuamoz" hastalik olan liken planusta, hastalarda cok kasintili, pullanan, duz tepeli lezyonlar bulunur. Tam olarak gelismis lezyonlarin rengi koyu kirmizi ile mor arasindadir. Lezyonlar pullanan plaklar olusturacak sekilde birbirleriyle birlesirler. Travmaya ugrayan bolgelerde yeni lezyonlar ortaya cikar (Koebner fenomeni). Tercih ettigi yerler diz ve bileklerin fleksor yuzleridir fakat vucut yuzeyinin bircok kisminda olabilir. Sacli deride, diger deri yuzeylerinde gorulen likenoid lezyonlarla birlikte veya tek basina inatci, skarlasan alopesi ("liken planopilaris") olabilir, fakat genellikle deri yuzeyinde en azindan follikuler hiperkeratoz bulunur. Hastalarin yaklasik yarisinda agiz lezyonlari da vardir ve bunlar ulserasyonlara bagli siddetli rahatsizlik olusturabilirler. Vakalarin %20 kadarinda da genital lezyonlar bulunur. Lezyonlarin merkezinde yuvarlak bir beyazlasma olabilir ve bu sifilitik sankrdan ayirmada onemlidir. Tirnaklar da etkilenebilir. Lezyonlarda kalin bir pullanma ("hipertrofik liken planus") ve hatta blisterler bile ("bulloz liken planus") olusabilir. Agiz boslugundaki kronik ulseratif liken planusta yassi hucreli karsinom gelisebilir fakat bu nadir gorulen bir durumdur.
PATOLOJI. Histopatolojik degisiklikler ayirdettiricidir. Travmaya ugramamis lezyonlarda, parakeratoz olmaksizin stratum korneumda kalinlasma ve sikilasma vardir. Granuler tabaka fokal olarak kalinlasir. Stratum spinozum da kalinlasmistir ve bazal keratinositler ortadan kalktigi icin bazal membran bolgesine dogru uzanir. Geride kalan bazal keratinositlerde sitoplazmik vakuolizasyon bulunabilir. Nekrotik bazal keratinosit kalintilari kolloid cisimcikler ("Civatte cisimcikleri") olarak gorunur. Nekrotik keratinositlerin hemen cevresinde lenfositler birikir ("satellitozis"). Papiller dermis kalinlasir ve bant tarzinda lenfosit infiltrasyonuyla dolar. Tam olarak gelismis lezyonlarda lenfositler dermis epidermis sinirini siler. Papiller dermiste lenfositler kadar, melanofajlar ve fibrozis de bulunabilir. Dermis degisiklikleri karakteristik olarak yuzeyeldir ve papiller dermisi tutar fakat liken planopilariste kil follikullerinin derinliklerine kadar uzanabilir. Atrofik lezyonlarda nisbi hipergranuloz ile cok ince bir epidermis bulunabilir. Bulloz lezyonlarda dermis epidermis birlesim yerinde, bazal keratinositlerin nekrozundan kaynaklanan bir yarik vardir ve liken planus vakalarinin cogunda buna benzer daha kucuk yariklar bulunur ("Max Joseph mesafeleri").
Liken planus ilâclara sekonder, lupus eritematozus kaynakli gibi baska likenoid hastaliklardan ayirdedilmelidir. Likenoid ilâc erupsiyonlari dermiste hatta epidermiste orta derecede yogun olabilen eozinofillere sahiptir. Plazma hucreleri, ozellikle eozinofillerin bulunmadigi hallerde sekonder sifiliz ya da lupus eritematozus icin arastirma yapilmasini gerektirir. Bazi hastalarda lupus-liken planus cakisma sendromu (LE-LP overlap sendromu) denilen bir durum olusur; burada lupus lezyonlari klinik olarak liken planusa benzer ve bazi lezyonlar histopatolojik olarak dahi liken planustan ayirdedilemez. Dermis epidermis sinirinda ince granuler tarzda immunoglobulinlerin varligi gibi immunofloresan bulgular lupus eritematozusun gostergesidir. Liken niditus ve liken striatus yuzeyi parakeratotik bir pullanma ile ortulu, lenfositik infiltrasyon gosteren, kucuk likenoid papullere sahip farkli hastaliklardir. Liken striatusta papuller lineer bir dizilim gosterir. Histolojk olarak siklikla kil follikulleri ve ter bezlerini tutar hatta derin dermise de ilerler.
#27 - Mart 20 2008, 15:07:01

!_By_Gizli_!

Makatta kaşıntı anal kaşıntı pururitis ani

Pruritus ani de denen anal (makat bölgesi) kaşınma sık rastlanan bir sorundur.

İnatçı anal kaşınma, çocuklarda ve yaşlılarda daha sık görülen bir durumdur. Çocuklarda bu durum, sık rastlanan bir parazit olan kılkurdunun varlığına bağlı olabilir. Yaşlılarda ise neden, yaşlanan deri-nin kurumasıdır.

Doktorunuz anal kaşınmanızın nedenini araştırırken, sedef hastalığı gibi bir deri hastalığının, deri kanserinin ve bir mantar enfeksiyonunun işaretlerini de arayacaktır. Kaşınmaya ve tahrişe neden olan hemoroid, anal fissür ve anal fistül yönünden de muayene edilebilirsiniz; bu hastalıklar anal kaşınmanın nadir nedenleridir. Çoğu kez kaşınmanın kesin nedeni bulunamaz.

Aşırı Bakım

Bazı kişiler, anüs bölgesini sert bir sabun bezi ve sabunla iyice temizlemeye çalışırlar. Bu durum, bölgenin kaşınmasına, yanmasına ve tahriş olmasına yol açabilir.

İlaç Reaksiyonları

Bazı kişilerin kaşınmayı geçirmek için kendi başlarına kullandıkları ilaçlar, tahrişe yol açarak kaşımayı ve yanmayı artırabilir.

Stres

Bazı doktorlar, kanıtlanmamış olsa da, stresin kaşınmaya yol açabileceğine inanmaktadır.

Anal Kasların Gevşemesi

Normalde anal kanalı kapalı tutan kaslar gevşediğinde, dışkı dışarı sızarak bu bölgedeki deride tahrişe yol açabilir.

Kötü Bakım

Eğer dışkılamadan sonra uygun temizlik yapılmazsa, anüs bölgesindeki dışkı artıkları tahrişe ve kaşınmaya neden olabilir.

Eskiden kronik anal kaşınması olanlarda, anüs bölgesine ışın tedavisi, alkol enjeksiyonu ve hatta bu bölgedeki deri ve sinirleri çıkarmak için ameliyat yapılırdı. Artık bu tür uygulamalar ortadan kalkmıştır.

Eğer böyle bir sorununuz varsa, aşağıdakileri deneyin.

1-Kaşımayı kesin. Sürekli kaşıma tahrişe yol açar. Ne kadar çok kaşırsanız, o kadar çok kaşınırsınız. Bölgeye soğuk uygulamayı de-neyin.

2-Bölgeyi temiz tutun. Gece, gündüz ve her dışkılamadan sonra bölgeyi tahriş etmeden, nazikçe temizleyin.

3-Dışkı sızıntısının deride yaptığı tahrişi engellemek için, bu bölgeye bez koyun ve gerektikçe değiştirin.

4-Kaşınmayı azaltmak için yatarken antihistaminik bir ilaç da alınabilir.

Eğer kaşıntınız sürerse, tam bir muayene için doktorunuza baş-vurun
#28 - Mart 20 2008, 15:07:24

!_By_Gizli_!

mezoterapi

Mezoterapi, uzun zamandan beri estetik tıpta en sık talep konusu olan lipodistrofi veya sellülit konusunda en seçkin tedavi biçimini oluşturmaktadır. İlk kez 1952 'de Dr. Michel Pistor tarafından uygulanmıştır. 1987 'de Fransız Tıp Akademisi tarafından geleneksel tıbbın bir parçası olarak kabul edilmiştir.
Fransa' da ortalama 15.000 doktor, günde 60.000 den fazla hastayı mezoterapi yöntemi ile tedavi etmektedir. Uluslar arası Mezoterapi Derneğine üye olan Avrupa, Afrika ve Güney Amerika'da 14 ülkede yöntem başarı ile uygulanmaktadır.
Mezoterapinin kelime anlamı orta deri tedavisidir. Temeli, tedavi edilecek bölgeye 4-6 mm uzunluğunda çok ince iğneler kullanılarak çok küçük miktarlarda ilaçları lokal olarak enjekte etmeye dayanan tamamen tıbbi bir eylemdir. Endikasyona göre değişen çeşitli ilaç karışımları 5-10 dakika gibi bir süre içerisinde deri altına enjekte edilir.

Hangi Durumlarda Uygulanır ?

ESTETİK KULLANIMLARI;
Sellülit
Saç Dökülmesi
Ergenlik ve Hamilelikte Oluşan Çatlaklar
Yüz Gençleştirme
Yara İzleri, ( skatrisler )
Dİ??ER KULLANIM ALANLARI;
Romatoloji
Dolaşım Problemleri ( varis, varis ülserleri )
Migren
Spor Hekimliği
Mezoterapi seans aralıkları minimum 1 hafta olmalıdır.Bir seansta enjekte edilen ilaç dozu 10 cc yi aşmamalıdır.Mezoterapide ortaya çıkan yan etkiler genellikle seans aralığı ya da dozaja dikkat edilmedi ise görülmektedir.

Uygulanmaması Gereken Durumlar

Kalp Yetmezliği
Diyabet
Böbrek Rahatsızlıklarında
Antikuagülan Tedavi Altındaki Hastalarda
Sonuç
Mezoterapi, etkinliği bütün dünyada kanıtlanmış bir geleneksel tıp yöntemidir. Bir çok ülkede uygulanıyor olması, her gün binlerce doktorun hastalarına uygulaması, yararlı bir yöntem olduğunun en güçlü kanıtıdır. Hasta ile hekim arasında etkin bir dialoğun olması sonuçların biran önce ve en iyi şekilde elde edilmesi için gereklidir. Ancak mezoterapiden, her zaman çok kısa sürelerde sonuç alıp, mucize bir düzelme de beklenmemelidir
#29 - Mart 20 2008, 15:07:52

!_By_Gizli_!

nasır

Nasır, aşağı yukarı herkesin bildiği bir sorundur. Genellikle kendi kendine tedavi edilebilir; ama çok ciddi olduğunda doktora göstermek gerekir. Nasır, sürtünme ya da basınç nedeniyle derinin boynuzsu tabakasından oluşan bir oluşumdur. Ölü deri hücreleri birikerek bir keratin (protein) tabakası oluştururlar. Bu durum ilerledikçe nasırın altındaki deri hücreleri iltihaplanır, ağrı ve rahatsızlık verir.

Nedenleri


Nasır, daha çok derinin aşırı sürtünmeyle karşılaştığı yerlerde ortaya çıkar. Elleriyle çalışan işçilerde ve çıplak ayakla dolaşanlarda, normal olarak ağrı vermeyen ve gerçek nasır olmayan deri kalınlaşması olabilir. Ancak, sözgelimi kemancılarda sürekli olarak çenelerini kemanın gövdesine dayamaktan ya da yeni ayakkabı alanlarda ayakkabının belirli noktalarda ayağı vurmasından gerçek nasır oluşur.

Bütün sıkı ayakkabıların ve yüksek ökçelerin nasır oluşturabilmesine karşılık, nasır en çok ayaktaki çıkıntılarda, parmaklar arasında ve topukta ortaya çıkar. Bunyonların üzerinde de nasır olur. Bunun nedeni, buradaki kemiğin çıkıntılı oluşu ve sürekli olarak ayakkabıya sürtünmesidir. Bu kemik çıkıntıları üzerindeki sert deri tabakası alt tabakaları koruduğundan, buralarda nasır sık görülür. Ancak nasır ve bunyon oluşumu arasında bundan öte bir ilişki yoktur. Bazı kişiler, özellikle de yaşlılar, nasıra daha eğilimlidirler.

Protez kullananlarda, derinin aşınması nedeniyle de nasır olabilir. Böyle durumlarda nasır oluşturan nedenin ortadan kaldırılması genellikle yeterlidir ama bazen nasırın alınması zorunlu hale gelebilir.

Belirtiler


Nasır, çevresindeki normal deriye göre daha sarımsı renkte, kalın bir deri tabakasıdır. Koni biçiminde olabilir. Ayak parmakları arasındaki nasırlar ise çoğunlukla yumuşaktır. Nasırlar günün sonunda ağrı yapar, ayrıca basınçla karşılaşınca rahatsızlık verirler. Kronikleştiğinde ya da şiddetli olduğunda, çevresindeki deri kızarır ve nasır, hareketsiz durulurken bile çok ağrır. Belirtiler çok çeşitlidir ve bazen nasırı siğilden ayırmak zor olur. Ancak siğil genellikle daha ufaktır ve basınçla ağrı yapar. Derinin üst tabakası kazındığında siyah noktacıklar halinde siğilin kökü ortaya çıkar.

Nasır rahatsızlık verir ve ağrır, ama çoğunlukla tehlikeli değildir. Daha ciddi bir sorun, "hiperkeratoz" denen, derinin avuç içinde ve tabanda hiçbir neden olmadan kalınlaşması ve bunun yayılması durumudur. Hiperkeratoz hemen doktora gösterilmelidir. Nasırın tek tehlikesi, alınması sırasında kirli aletlerin kullanılmasıyla enfeksiyon kapması ve iltihaplanmasıdır. Özellikle şeker hastalarının bu konuya dikkat etmesi gerekir. Ayaktaki kan dolaşımları zayıf olduğundan, enfeksiyon kolaylıkla kangrene dönüşebilir. Bu yüzden en iyisi nasırlarını bir uzmana göstermeleridir.

Tedavi


Nasır, kalınlaşmış deri olduğu için, derinin üst tabakalarının temizlenmesiyle tedavi edilir. Nasırlı kısım bir süre ıslatılıp yumuşatıldıktan sonra ponza taşıyla ovulur. Bu, yeni oluşmaya başlayan nasırlar için yeterlidir. Daha ileri durumlarda ise, nasır bir makasla ya da özel bıçaklarla alınır. Ancak bu işlem sırasında yumuşak deriyi kesmemeye dikkat edilmelidir. Yumuşatıp nasırı düşüren nasır yakıları da vardır. Salisilik asit (% 40 oranında) içeren bu yakılar nasırın tam üstüne uygulanır ve 24 saat bırakıldıktan sonra alınıp, yumuşayan nasır bir ponza taşıyla temizlenir. Tek uygulamada yumuşamayan nasıra yeniden yakı konur. Daha yaşlı kişiler bazen nasırlarıyla yaşama yolunu seçerler. Bunun için yumuşak tamponlar kullanılır. Ortası delik olan bu tamponlar nasırın ağrı vermesini önler. Şeker hastaları ve dolaşım sistemi bozukluğu olan kişiler ise, sık sık bir uzmana giderek gerekli bakımı yaptırmalıdırlar.

Değişik bir alışkanlık ya da yeni bir ayakkabı nedeniyle oluşan tek bir nasırın giderilmesi oldukça kolaydır ve bir daha yinelemez. Büyük nasırlardan kurtulmak için, önce nedenin ortadan kaldırılması gerekir. Ayak kemikleri üzerindeki ya da parmak aralarındaki yineleyen nasırlar, düzenli bakım ister. İyi uyan ayakkabılar yardımcı olursa da, bu tür nasırlar genellikle kronikleşme eğilimi gösterirler. En iyisi, daha başlangıçta tedavi için girişimde bulunmak ve düzenli ayak bakımını ihmal etmemektir
#30 - Mart 20 2008, 15:08:12

!_By_Gizli_!

nevüz ben benler

NEVÜSLER (BENLER)
Tıpta “Nevüs”, halk arasında “Ben” adı ile anılan deri oluşumları, çok farklı görünümde ve yapıda olabilmekle beraber, genellikle kastedilen; yuvarlak veya oval deriden hafif kabarık 3-5 mm büyüklükte, siyah-kahverengi sertçe yapılardır. Bunlar; pigment üretici hücreye çok benzeyen özel hücrelerin deri içinde bir alanda yuvalanması sonucu gelişirler. Doğuştan itibaren var olabilecekleri gibi çoğu çocukluk döneminde, bir kısmı da sonraki bir zamanda ortaya çıkarlar. Benler 2 nedenle tıbbi açıdan önem taşırlar;

1- Bazı ben tiplerinin zamanla malignleşme (kötü huylu bir şekle dönme) riskine sahip olması,

2- Pigment üretici hücrelerden gelişen “Melanom” adındaki malign oluşumunun iyi huylu bir ben olarak algılanıp tedavisiz bırakılması.

Bu nedenle risk taşıyan benlerin özelliklerinin ve bir bende rastlanabilecek hangi değişimlerin önemli olduğunun bilinmesi gerekir;

· 0.5-1 cm’den büyük olması

· Sınırın girintili çıkıntılı asimetrik olması

· Rengin alacalı olması (yer yer siyah, kırmızı, kahverengi, beyaz)

· Ayak tabanı, el ayası ve parmak uçlarında yer alması

· Sayılan bu özellikleri taşıyan benlerin ailede de olması

· Geçmişte zaman zaman yanık yapacak şekilde yoğun güneşlenmelerin olması

Var olan bir benin;

· Neden yokken kanaması

· Üzerinde ülser gelişmesi

· Rengin hızla koyulaşması

· Rengin etrafa yayılması (veya etrafta beyazlanma olması)

· Kaşınma, acıma gibi belirtilerin olması

Günümüzde malign melanom için en etkin tedavi, olabildiğince erken teşhis edilip cerrahi olarak etraflıca çıkarılmasıdır. Başlangıçta ve sonra zaman zaman yayılma olasılığına karşı gerekli incelemeler yapılır. Bir bene cerrahi girişim uygulandığında malignleşebileceği veya yayılabileceği inanışı YANLIŞ ve maalesef yaygın bir inanıştır. Ben veya bene benzeyen oluşumlarla ilgili herhangi bir kuşkuda sağlık kuruluşuna başvurmak en doğru davranış olacaktır.
#31 - Mart 20 2008, 15:08:34

!_By_Gizli_!

Nörofibromatozis


Nörofibromatozis

Nörofibromatozis (NF), deri, sinir sistemi ve gözde belirtiler oluşturan ve genetik geçiş gösteren bir
hastalıktır. Hastalığın tip 1 (NF1) ve tip 2 (NF2) olmak üzere iki alt tipi tanımlanmıştır.
NF1, 17. kromozomdaki,
NF2 ise 22. kromozomdaki gen defekti sonucunda gelişir. NF1, 3000 doğumda bir görülürken, NF2 sıklığının
yaklaşık olarak 1/50000 olduğu tahmin edilmektedir.

Nörofibromatozis tip 1 tanı kriterleri.
1. Ergenlik öncesi dönemde 5 mm veya daha büyük, puberte
sonrası dönemde 15 mm veya daha büyük deride sütlü kahve rengi döküntülerin olması ve sayısının altı veya daha fazla olması,
2. Herhangi bir tipte iki veya daha fazla nörofibromun (sinirlif kitlesi) olması
3. Koltuk altı veya kasık bölgesinde çillerin bulunması,
4. Gözde Ana görme sinirinde özel bir tümör (optik gliom)mevcut olması,
5. Gözde siyah tabakada (iris) İki veya daha fazla kabarcığın (lish nodülü veya iris hamartomu) bulunması,
6. Eklem yerlerinde kireçlenme,eklem deformasyonları ve uzun kemiklerde incelme gibi kemik anomalilerinin olması,
7. Birinci dereceden akrabalarında yukarıdaki tanı kriterlerine göreNF1 tanısı konulmuş insanların olması.

(*Tanı için yukarıdakilerden ikisi veya daha fazlası olgularda
bulunmalıdır.)

Nörofibromatozis tip 2 tanı kriterleri.
1. mikroskopla hücreleri inceleyerek özel bir sinir tümörü olan schwannoma gösterilmesi veya Manyetik rezonans inceleme ile (MR) ile her iki taraflı vestibüler schwannoma bulunması,
2. Ebeveyn, kardeş veya çocukta NF2 bulunması ve,
a)Tek taraflı vestibüler schwannoma, veya
b) Meningiom(özel bir beyin tümörü) , gliom,(özel bir beyin tümörü) schwannoma(özel bir sinir tümörü) , Gözde lensin arka tarafında opakt görüntüler ve beyin kireçlenmelerinden herhangi birinin olması,
3. İki veya daha fazla Meningiom(özel bir beyin tümörü) , gliom,(özel bir beyin tümörü) schwannoma(özel bir sinir tümörü) , Gözde lensin arka tarafında opakt görüntüler ve beyin kireçlenmelerinden herhangi birinin bulunması.

TARİHÇE VE GENEL BİLGİLER:
NF1 ilk defa von Recklinghausen tarafından
tanımlanmış, otozomal dominat geçiş gösteren veya
spontan mutasyon sonucunda gelişen bir hastalıktır.
Görüldüğü gibi NF birçok sistemi tutabilmekte ve
ciddi komplikasyonlara neden olabilmektedir. Bu
nedenle olguların erken belirlenmesi ve tanı
konulması önem kazanmaktadır. Bu amaçla prenatal
tanı için DNA analizleri yapılabilir.10,11 Böylece
istenmeyen gebelikler sonlandırılabilir. Olgulara erken
tanı konulması hastaların yakından takip edilmelerine
ve gelişecek komplikasyonların erkenden
belirlenmesine olanak sağlar. Bu nedenle belirlenen
olgunun tek olarak ele alınmaması, aile bireylerinin de
kontrolden geçirilmesi daha uygun olacaktır.

KAYNAKLAR
1. Pivnick EK, Riccardi VM. The neurofibromatosis. In: Freedberg IM, Eisen AZ,
Wolff K, Austen KF, Goldsmith LA, Katz SI, Fitzpatrick TB eds. Dermatology in
General Medicine. 5th ed. New York: McGraw-Hill 1999: 2152-8.
2. Neurofibromatosis. Conference Statement. National Institues of Health
Consensus Development Conference. Arch Neurol 1988; 45: 575-8.
3. Harper JI. Familial multible tumour syndrome. In: Champion RH, Burton JL,
Burns DA, Breathnach SM eds. Textbook of Dermatology. 6th ed. Oxford:
Blackwell Science Ltd 1998; 378-84.
4. Lazaro C, Gaona A, Ainsworth P, Tenconi R, Vidaud D, Kruyer H, Ars E,
Volpini V, Estivill X. Sex differences in mutational rate and mutational
mechanism in the NF1 gene in neurofibromatosis type 1 patients. Hum Genet
1996; 98: 696-9.
5. McGaughran JM, Harris DI, Donnai D, Teare D, MacLeod R, Westerbeek R,
Kingston H, Super M, Harris R, Evans DG. A clinical study of type 1
neurofibromatosis in north west England. J Med Genet 1999; 36: 197-203.
6. Landau M, Krafchik BR. The diagnostic value of cafe-au-lait macules. J Am Acad
Dermatol 1999; 40: 877-90.
7. Arnsmeier SL, Riccardi VM, Paller AS. Familial multible cafe au lait spots. Arch
Dermatol 1994; 130: 1425-6.
8. Riccardi VM. Mast cell stabilization to decrease neurofibroma growth. Preliminary
experience with ketotifen. Arch Dermatol 1987; 123: 1011-6.
9. North K, Joy P, Yuille D, Cocks N, Mobbs E, Hutchins P, McHugh K, de Silva
M. Specific learning disability in children with neurofibromatosis type 1:
significance of MRI abnormalities. Neurol 1994; 44: 878-83.
10. Hofman KJ, Boehm CD. Familial neurofibromatosis type 1: clinical experience
with DNA testing. J Pediatr 1992; 120: 394-8.
11. Elyakim S, Lerer I, Zlotogora J, Sagi M, Gelman-Kohan Z, Merin S, Abeliovich
D. Neurofibromatosis type I (NFI) in Israeli families: linkage analysis as a
diagnostic tool. Am J Med Genet 1994; 53: 325-34.
Yazışma Adresi:
Dr. Başak Kandi
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi
Dermatoloji AD
#32 - Mart 20 2008, 15:09:00

!_By_Gizli_!

pemfigus

Genellikle ağız içinde yüzeyel soyulmalar ve ağrılı yaralar ile başlayan ve vücut cildine de yayılabilen ciddi bir hastalıktır. Tetikleyicisi bilinmez ancak otoimmün diye tabir edilen vücudun kendi bağışıklık hücreleri ile oluşturduğu bir durumdur. Bazı ilaçlarla oluşan pemfigus vakaları bildirilmiştir. Pemfigus vulgaris (klasik pemfigus) dışında yerel ozellikleri olan değişik pemfigus tipleride vardır (fogo selvagem). Hastalığın cilt hastalıkları uzmanı tarafından gorülmesi ve biopsi ile tanı konulması gerekir.

Pemfigus Hastalığının Tedavisi

Tanısı konulan pemfigus vulgariste çeşitli tedavi protokolleri vardır. Hastalık tablosunun yaygınlığı ve şiddetine göre tedavi seçilir. Tedavide kortikosteroid ve immunosupresifler dışında immunoglobulin infüzyonu ve plazmaferez gibi yöntemlerde vardır. Vücudun kendi bağışıklık sistemi ile kendi cilt parçasına oluşturduğu bağışıklık hücrelerinin düzeyi kanda ölçülebilmektedir. Bu düzeyin düşmesi iyileşmeyle paralel gider. Yaraların bakımı da ayrıca önem taşır, tedaviye rağmen sebat eden yaralarda yara içine kortizon enjeksiyonları yapılabilir. Aktüel literatürde patlıcan, muz vb gıdaların pemfigusu artırabileceği yazılmıştır, ancak bunların tıbbi gerçekliği yoktur. Zaten hastalıktan sorumlu olabileceğinden değilde ancak lokal olarak yara oluşturabileceğinden sözedilebilir. Tıbbi literatürde ise sarımsağın pemfigus yaralarını ortaya çıkarabildiği kanıtlanmıştır. Çok önemli bir nokta şudur ki; her hasta kendisiyle ilgili gözlemini iyi yapmalıdır, yani kişisel özellikler her zaman farklı sonuçlar doğurabilir. Örneğin bazı kişilerde sarımsak, domates, bazılarında, patlıcan, biber, yaraları azdırabilirken bazı kişilerde hiçbir sakınca yaratmaz. Bu yüzden pemfiguslu kişi kendi kendini iyi gözlemlemeli ve buna göre davranış biçimi geliştirmelidir. Zaten kişi kontrollü tedavi altında ise çekinmesi gereken fazlaca bir şey olmayacaktır. Pemfigusun doğru tedavi edilmez ise öldürücü bir hastalık olabileceğini ve tedavide kullanılan ilaçların çeşitli yan etkileri ile karşılaşılabileceğini soylemek gerekir. Buna rağmen iyi kontrol altına alınan bir hasta doktoru ile iletişim halinde olarak hayatını rahat bir şekilde idame ettirebilir. Doktorunun kontrolünden çıkmamak üzere bir süre sonra kendi tedavisini düzenleyebilecek duruma gelebilir.
Pemfigus tedavisinde son yıllarda en sık kullanılan “Aberer protokolü”dür. Bu protokolde pemfigusun şiddetine göre kortikosteroid ve azathioprin adlı ilaçlar başlanır ve hastalık kontrol altına alındıktan sonra idame tedavisine geçilir. İdame tedavisinde kortikosteroidin belli çizelge eşliğinde doz azaltımı yapılır ve günaşırı 30 mg 3-4 ay devam edilir, azathiprin kortikosteroidden 2-3 ay sonra kesilir. Bu tedavi sırasında hasta 2 haftalık kan tahlilleri ile izlenir. Tedavi süresince tuzsuz, karbonhidratsız, proteinli beslenmek yan etkileri azaltmak için önemlidir. İlaçlar bağışıklık azalması yapacağından (hatırlayınız ki pemfigus bağışıklık hücrelerinin gidip deriye oturmasından kaynaklanıyordu) infeksiyonlardan korunmak ta çok önemlidir. Tüm önlemlerin alındığı durumda bile pemfiguslu kişinin karşılaşabileceği yan etkiler arasında sivilcelenme, kilo alma, sürekli açlık hissi, depresyon, lokal tüylenme olabilir.
Pemfigusla ilgili gelişmeler hızla artmakta ve belkide pemfigus adını ilerki onyıllarda unutacağız ama şimdi pemfiguslu hastalarımızla birlikte onların hayatlarını en doğal şekilde idame ettirmeleri için gerekenleri tekrar sıralayalım:

1. Mutlaka bir cilt hastalıkları uzmanı tarafından takip altında olunuz.
2. Aklınızda ki her tür soruyu doktorunuza sorunuz.
3. Hastalığınız ile ilgili bilgilenip onunla birlikte en iyi şekilde yaşamanın yollarını öğreniniz.
4. Kendinizi iyi gözlemleyiniz, gözlemlerinizi doktorunuza kısa ve pratik şekilde özetleyerek yazınız.
5. Doktorunuz izin verdiği zaman ilaç dozunuzu kendiniz belirleyecek duruma gelebilirsiniz.
#33 - Mart 20 2008, 15:09:21

!_By_Gizli_!

pitriyazis rosea

Pitriazis rosea siklikla deri cizgileri boyunca yerlesen, oval eritematoz papuller, kucuk plaklar seklinde gorulen oldukca sik rastlanan, gecici bir "papuloskuamoz" hastaliktir94. Etyolojisi bilinmemektedir fakat hastaligin sonbahar ve kis mevsimlerinde salgin yapacak sekilde gorulmesi muhtemel viral bir sebebi dusundurur. Erupsiyon genellikle govrenin ust kismi veya ekstremitede "haberci lezyon" denilen yuvarlak eritemli bir leke ve pullanma seklinde baslar. Birkac gun ilâ hafta icinde dokuntu yayginlasir, simetrik tarzda ozellikle ust govre ve proksimal ekstremiteleri tutar. Hastalik benign bir seyir izler ve kendiliginden 2 ilâ 8 haftada yatisir, ancak bazi vakalar 1 yil kadar uzun surebilir.
PATOLOJI. Oncu dokuntu ve yaygin lezyonlarin biyopsilerindeki ortak nokta yuzeydeki hafif spongiyozlu parakeratotik pullanmadir fakat mikrovezikulasyon veya notrofilik infiltrasyon bulunmaz. Pullanma fokaldir ve gevsek olarak tutunur. Akantozun derecesi degisir ve haberci dokuntude daha buyuk ve daha psoriaziform olur. Papiller dermiste odem. dermal papilla uclarinda kucuk kanamalar vardir, eritrositler ve eritrosit kirintilari epidermise gecer. Vaskulit bulunmaz. Damar cevresi lenfosit infiltrasyonu genellikle yuzeyeldir fakat haberci dokuntude cogu kez dermisin derinliklerine dogru ilerler. Az sayida eozinofil olabilir fakat plazma hucreleri gorulmez.
Pitriazis rosea guttat psoriazisten, psoriazisteki gibi stratum korneumda notrofil bulunmamasiyla ayirdedilebilir. Ozellikle altin tuzlari ve meprobamat tedavisine sekonder pitriazis roseaya benzer ilac reaksiyonlari vardir. Bu lezyonda eozinofil olmaksizin az sayida plazma hucresinin varligi kuvvetle sekonder sifilizi akla getirir. Viral ekzantemler pitriazis roseanin yaygin sekline benzeyebilir.
#34 - Mart 20 2008, 15:09:47

!_By_Gizli_!

Psikolojik cilk hastalıkları

Dermatolojik yani başka bir deyişle cilt hastalıklarının bir çoğunda psikolojik faktörler rol oynamaktadır. Psikokütan dermatozlardaysa psikolojik rahatsızlık ön plandadır ve bu hastalığın bir göstergesi olarak ciltte lezyonlar oluşmaktadır. Gerçekte psikokütan dermatozların kesin bir sınıflaması yoksada burda

1.Artefakt dermatiti

2.Nörotik ekskoriasyonlardan bahsetmek istiyorum:

Artefakt dermatiti

Esasında primer olarak bir psikiyatrik rahatsızlık olmakla beraber kişinin derisindeki problemler sebebiyle dermatologların teşhis koyduğu bir hastalıktır. Tanı koymak bazen zor olmakla beraber lezyonlar çoğu hastada tipik tanı koydurucuda olabilir.

Hipokrat zamanından beri rastlanılmaktadır. Hastanın kendi derisinde kesme,delme,yolma,sıkıştırma,çimdikleme,vurma,enje ksiyon ve benzeri eylemlerle bilinçli veya bilinçsiz olarak yaptığı yıkımlar sonucu aniden ortaya çıkan lezyonlar vardır. Dediğim gibi bir psikiyatrik problem olan hastalıkta bu lezyonların oluşturulması sırasında acıya nasıl dayandıkları bazen hayret uyandırır.

Artefakt dermatitinde ciltteki bulguları yani lezyonlar düzensiz ve dağınık olup, ellerin özellikle de sağ elin uzanabileceği alanlardadır. Bayanlarda genellikle yüz,el ve kollarda yerleşir.

Artefakt dermatitinde belirtiler, yıkım için kullanılan malzemelerin niteliğine bağlı olarak değişmektedir: Hasta lezyonları oluşturmak için jilet,bıçak,cam parçaları yada kendi tırnaklarını kullanarak kesikler,yarıklar oluşturabilir.Lezyon şekilleri hiç bir deri rahatsızlığına benzemeyen türden köşeli,düzensiz yada geometrik biçimli olabilir. Çoğunluklada lezyon boyutları 1 cm den büyüktür bazen tüm karın yada kolun tamamında olabilir. Bunlardan başka hasta lezyonları oluşturmak için asit yada alkali ajanlar,fenol,gümüş nitrat gibi maddelerde kullanabilir yada vücudunda sigara söndürerek lezyon oluşturabilir.Bu durumlarda yerçekimine bağlı olarak sıvı maddelerin akması yada etraftaki deriye bulaşmasıyla çizgisel yada yılanvari lezyonlar göze çarpabilir. Buraya kadar yazdığım durumlarda tanı koymak genellikle zor değildir iyi bir muayeneyle tanı konulabilmektedir.

Bunun dışında deri altına alkali,nişasta,silikon,yağ,gaita,tükürük,idrar,mür ekkep enjekte edenler,göz kapaklarına hava enjekte edip ödem oluşturanlar, allerjik hastalığı olup özellikle bu allerjenlere kendini maruz bırakıp hastalığının alevlenmesine sebep olanlarda vardır.Bu hasta grubunda lezyonlar başka deri hastalıklarını taklit edeceğinden tanılarıda zordur.

Artefakt dermatiti kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülür. Her yaşta görülebilmekle birlikte ergenlik ve genç erişkinlikte daha sıktır. Hastalar çoğunlukla içe dönük,emosyonel yönden olgunlaşmamış ve bencil yapılı kişilerdir bazen anoreksi ve de alkol bağımlılık problemleri de olabilir. Hastalık ergenlik döneminde ebeveynlerle iletişim bozukluğu, kıskançlık ,fiziksel yada cinsel travmalar sonrası yada ani gelişen strese karşı geçici bir uyum bozukluğu sonucu başlayabilir.

Hastaların genellikle yüzeyselde olsa tıbbi bilgileri vardır.Kendisi veya çok yakın bir aile üyesi sağlık sektöründe çalışan hasta sayısı oldukça fazladır.Tüm bunlar hastaların lezyonları daha profesyonelce taklit ederek gerçek deri hastalıklarına benzetmelerini sağlamaktadır.

Bu gruptaki hastalar lezyonlarının aniden çıktığını söyler ve çok ayrıntılı hastalık öyküsü verirler.Bazende lezyonların gelişiminden hiç haberdar olmadıklarını belirtebilirler.

Tanıyı koymada bazen çok zorluk çekilebilinir.Hastalar lezyonları kendilerinin yaptığını inkar ederler hatta bazı olgularda tanı konulup bunun psikiyatrik bir problemden kaynaklandığı ve de psikiyatri konsültasyonu istendiğinde hastada dermatoloğa karşı düşmanca tavırlar gelişebilir. Bu hastalar oldukça zeki olabilirler ve bazen bu tür lezyonları kendi ailesinden intikam almak,üzerlerine ilgi çekmek içinde yapabilmektedirler.Dikkatli hareket edilmesi gereken bir hasta grubudur.Hatta kendisinin hastalığını ortaya çıkaran bir hocamıza silahlı saldırıda bulunan bir hastamız bu hastalıkta ne kadar dikkatli davranılması gerektiğine çok güzel bir örnektir.

Bu grup hastaların askerlikten kaçmak,sigortadan para almak,işten kaçmak gibi kendilerine çıkar sağlama amacıyla (malingering) vücutlarında yaralar oluşturan kişilerden ayırdedilmesi gerekir. Çünkü bu gruptakiler gerçekten hastadırlar bazen küçük kazançları olsada bunlar ilgi,sevgi..gibi kazançlardır...

Uzm.Dr. Hülya GÜÇLÜER
#35 - Mart 20 2008, 15:10:13

!_By_Gizli_!

psikolojik kökenli cilt hastalıkları psikokutan dermatitler

Dermatolojik yani başka bir deyişle cilt hastalıklarının bir çoğunda psikolojik faktörler rol oynamaktadır. Psikokütan dermatozlardaysa psikolojik rahatsızlık ön plandadır ve bu hastalığın bir göstergesi olarak ciltte lezyonlar oluşmaktadır. Gerçekte psikokütan dermatozların kesin bir sınıflaması yoksada burda

1.Artefakt dermatiti

2.Nörotik ekskoriasyonlardan bahsetmek istiyorum:

Artefakt dermatiti

Esasında primer olarak bir psikiyatrik rahatsızlık olmakla beraber kişinin derisindeki problemler sebebiyle dermatologların teşhis koyduğu bir hastalıktır. Tanı koymak bazen zor olmakla beraber lezyonlar çoğu hastada tipik tanı koydurucuda olabilir.

Hipokrat zamanından beri rastlanılmaktadır. Hastanın kendi derisinde kesme,delme,yolma,sıkıştırma,çimdikleme,vurma,enje ksiyon ve benzeri eylemlerle bilinçli veya bilinçsiz olarak yaptığı yıkımlar sonucu aniden ortaya çıkan lezyonlar vardır. Dediğim gibi bir psikiyatrik problem olan hastalıkta bu lezyonların oluşturulması sırasında acıya nasıl dayandıkları bazen hayret uyandırır.

Artefakt dermatitinde ciltteki bulguları yani lezyonlar düzensiz ve dağınık olup, ellerin özellikle de sağ elin uzanabileceği alanlardadır. Bayanlarda genellikle yüz,el ve kollarda yerleşir.

Artefakt dermatitinde belirtiler, yıkım için kullanılan malzemelerin niteliğine bağlı olarak değişmektedir: Hasta lezyonları oluşturmak için jilet,bıçak,cam parçaları yada kendi tırnaklarını kullanarak kesikler,yarıklar oluşturabilir.Lezyon şekilleri hiç bir deri rahatsızlığına benzemeyen türden köşeli,düzensiz yada geometrik biçimli olabilir. Çoğunluklada lezyon boyutları 1 cm den büyüktür bazen tüm karın yada kolun tamamında olabilir. Bunlardan başka hasta lezyonları oluşturmak için asit yada alkali ajanlar,fenol,gümüş nitrat gibi maddelerde kullanabilir yada vücudunda sigara söndürerek lezyon oluşturabilir.Bu durumlarda yerçekimine bağlı olarak sıvı maddelerin akması yada etraftaki deriye bulaşmasıyla çizgisel yada yılanvari lezyonlar göze çarpabilir. Buraya kadar yazdığım durumlarda tanı koymak genellikle zor değildir iyi bir muayeneyle tanı konulabilmektedir.

Bunun dışında deri altına alkali,nişasta,silikon,yağ,gaita,tükürük,idrar,mür ekkep enjekte edenler,göz kapaklarına hava enjekte edip ödem oluşturanlar, allerjik hastalığı olup özellikle bu allerjenlere kendini maruz bırakıp hastalığının alevlenmesine sebep olanlarda vardır.Bu hasta grubunda lezyonlar başka deri hastalıklarını taklit edeceğinden tanılarıda zordur.

Artefakt dermatiti kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülür. Her yaşta görülebilmekle birlikte ergenlik ve genç erişkinlikte daha sıktır. Hastalar çoğunlukla içe dönük,emosyonel yönden olgunlaşmamış ve bencil yapılı kişilerdir bazen anoreksi ve de alkol bağımlılık problemleri de olabilir. Hastalık ergenlik döneminde ebeveynlerle iletişim bozukluğu, kıskançlık ,fiziksel yada cinsel travmalar sonrası yada ani gelişen strese karşı geçici bir uyum bozukluğu sonucu başlayabilir.

Hastaların genellikle yüzeyselde olsa tıbbi bilgileri vardır.Kendisi veya çok yakın bir aile üyesi sağlık sektöründe çalışan hasta sayısı oldukça fazladır.Tüm bunlar hastaların lezyonları daha profesyonelce taklit ederek gerçek deri hastalıklarına benzetmelerini sağlamaktadır.

Bu gruptaki hastalar lezyonlarının aniden çıktığını söyler ve çok ayrıntılı hastalık öyküsü verirler.Bazende lezyonların gelişiminden hiç haberdar olmadıklarını belirtebilirler.

Tanıyı koymada bazen çok zorluk çekilebilinir.Hastalar lezyonları kendilerinin yaptığını inkar ederler hatta bazı olgularda tanı konulup bunun psikiyatrik bir problemden kaynaklandığı ve de psikiyatri konsültasyonu istendiğinde hastada dermatoloğa karşı düşmanca tavırlar gelişebilir. Bu hastalar oldukça zeki olabilirler ve bazen bu tür lezyonları kendi ailesinden intikam almak,üzerlerine ilgi çekmek içinde yapabilmektedirler.Dikkatli hareket edilmesi gereken bir hasta grubudur.Hatta kendisinin hastalığını ortaya çıkaran bir hocamıza silahlı saldırıda bulunan bir hastamız bu hastalıkta ne kadar dikkatli davranılması gerektiğine çok güzel bir örnektir.

Bu grup hastaların askerlikten kaçmak,sigortadan para almak,işten kaçmak gibi kendilerine çıkar sağlama amacıyla (malingering) vücutlarında yaralar oluşturan kişilerden ayırdedilmesi gerekir. Çünkü bu gruptakiler gerçekten hastadırlar bazen küçük kazançları olsada bunlar ilgi,sevgi..gibi kazançlardır...
#36 - Mart 20 2008, 15:10:38

!_By_Gizli_!

Psoriatik Artrit

Psöriyatik artrit nedir?

Psöriyatik artrit, kronik bir cilt ve tırnak hastalığı olan sedef hastalığıyla (psöriyazis) birlikte görülen bir iltihabi artrit tipidir. Bu hastalığın beş tipi vardır:


Öncelikle el ve ayak parmaklarındaki küçük eklemleri tutan artrit

Kol ve bacaklardaki eklemleri tutan asimetrik artrit

Romatoid artrite (iltihaplı romatizmaya) benzeyen simetrik poliartrit (çok sayıda eklemi tutan artrit)

Nadir fakat ekleme son derece zarar veren ve şeklini bozan bir tip olan artritis mutilans

Sakroiliyak (omurgayla kalça kemiğini birbirine bağlayan eklem) eklemin ve omurganın artriti (psöriyatik spondilit)

Bu artrit tiplerinin her birinin hangi sıklıkta görüldüğünü belirlemek zordur. Aynı hastada zamanla artritin tipi değişebilir ve bazı hastalarda birden fazla tip bir arada görülebilir. Bazen artrite ek olarak gözde ya da bağların ve tendonların (kasın kemiğe tutunduğu yapı) kemiğe yapıştığı yerde, örneğin topukta, iltihaplanma vardır, ikinci durumda o bölgede ağrı ortaya çıkar.

Nedeni

Tam nedeni bilinmemektedir, fakat bağışıklık, genetik ve çevresel faktörlerin birlikte etki ettiklerinden şüphe edilmektedir. Psöriyatik artritli hastaların %40'a varan bir bölümünün ailelerinde psöriyazis ya da artrit öyküsü vardır.

Sağlık üzerindeki etkisi


Psöriyatik artrit ABD'de bulunan 3 milyon psöriyazis hastasının en az %10'unda görülmektedir.

Kadınlarda ve erkeklerde eşit sıklıkta görülmekte ve genellikle 30-50 yaşları arasında başlamaktadır, fakat çocuklukta da başlayabilir.

Psöriyatik artrit, hastaların %15'e kadar bir kısmında psöriyazis tanısı konulmadan önce başlayabilir.


Tanı

Kesin bir tanı konulmadan önce, psöriyazis için karakteristik olan cilt ve tırnak değişiklikleri gösterilmelidir. Bazı hastalarda sedimentasyon yüksekliği, hafif anemi ve kan ürik asit düzeyi yüksekliği bulunabilir. Gut olmadığı kanıtlanmalıdır.

Tedavi

Psöriyatik artritin tedavisi başlangıçta steroid olmayan antiinflamatuvar ilaçlardan ibarettir, fakat artrit bu ilaçlara yanıt vermezse metotreksat kullanılması gekebilir. Antimalariyal (sıtma tedavisinde kullanılan) bir ilaç olan hidroksiklorokin de etkili olabilir fakat bazı hastalarda bu ilaçla psöriyaziste alevlenme görülebilir. Sulfasalazin adlı ilaç bazı psöriyatik artrit hastalarında çok faydalı olmaktadır. Hastalığın ağır şekillerinde azatioprin kullanılabilir.

Doğrudan eklemin için uygulanan kortikosteroid enjeksiyonları faydalı olabilir. Son zamanlarda siklosporin ile iyi sonuçlar alınmaktadır, fakat bu ilacın böbrek üzerinde yan etkileri olduğu için, diğer tedavilere cevap vermeyen ilerleyici hastalıkta kullanılmalıdır. Uygun egzersizler çok önemlidir. Eklem harabiyeti gelişen hastalarda cerrahinin yararı olabilir.

KAYNAK: www.romatoloji.org.tr
#37 - Mart 20 2008, 15:10:57

!_By_Gizli_!

psoriazis sedef hastalığı

Psoriazis epidermisin asiri proliferasyonu ile karakterize kronik "papuloskuamoz" hastaliktir. Vakalarin cogunun kendine has bir klinik gorunumu vardir fakat bircok atipik tablo gorulebilir88. Bu lezyonlarin ortak noktasi ortasi gumusi bir pullanma gosteren kucuk eritemli papuller seklindeki uniter lezyonlaridir. Bu papuller, plaklar olusturacak sekilde birlesirler. Gumusi pullanmalar parakeratotik stratum korneum icinde notrofiller icerir. Notrofiller Zumbuch'un akut pustuler psoriazisinde deride pustul, hatta "pu golcukleri" olusturacak kadar yogun olabilir. Psoriazis vulgaris' in pullanan plaklari diz ve dirsekler gibi travma ve surtunmeye acik bolgelerde daha *** fakat sacli deriyi veya diger bolgeleri de tutabilirler. El, ayak ve tirnaklar etkilenebilir. Bu hastalarin hayati tehdit edici ya da von Zumbusch formundaki gibi tum vucutta pustuller, ates, elektrolit bozukluklari ve periferik notropeniyle seyreden eritroderma olusturmayan kronik ve oldukca stabil bir psoriazis formu vardir. Tedavi edilmeyen agir hastalarda hipoalbuminemi, elektrolit kaybi ve sepsisten olum olusabilir. Inverse psoriazis' te plaklar baslica intertriginoz bolgeleri tutarlar. Hallopeau'nun acrodermatitis continua' sinda psoriazis el ve ayaklara sinirlidir. Gebelikte alevlenen psoriazis yanlislikla "kacinilmasi gereken bir terim olan" "impetigo herpetiformis" seklinde isimlendirilir. Streptokok enfeksiyonlarindan sonra hastalikta alevlenme olabilir. Bir bolgeye uygulanan travma burada lezyon olusumuna sebep olabilir (Koebner isareti). Gumusi pullarin kazinmasi toplu igne ucu seklinde kanama noktalarinin belirmesine yol acabilir (Auspitz isareti). Andrew'nun pustuler bakterid' i avuc ici ve ayak tabanlarina lokalize pustuler bir dermatit seklidir. Bu lezyonun pustuler psoriazis ile tartismali bir iliskisi bulunur ve sistemik antibiyotik tedavisine cevap verisiyle ayirdedilir69.
PATOLOJI. Tam olarak gelismis psoriazis plaklarinin histopatolojik ozellikleri ayirdettiricidir. Ancak erken formlar ve kismen tedavi edilen vakalarin taninmasi zor olabilir. Tam gelismis plaklarda yuzeydeki pullanma diffuz olarak parakeratotiktir ve fokal notrofil kumelenmeleri (Munro apseleri) ihtiva eder. Bu pullanmanin altindaki epidermis granuler tabakasini kaybeder ve rete ridgelerdeki uzamayla hiperplaziye ugrar. Rete ridgeler genellikle oldukca uniform sekil ve buyukluk gosterirler. Stratum spinozumun ust tabakalari ve stratum granulozumdaki keratinositler arasinda notrofillerin birikimiyle intraepidermal pustuller (Kogoj'un spongiotik pustulu) olusur. Genel olarak keratinositler RNA iceriginin artisi nedeniyle oldukca bazofilik sitoplazmali gorunurler. Mitozlar coktur ve bazal tabakanin uzerine dogru da cikarlar. Cekirdekler buyuk, cekirdekcikler belirgindir fakat gercek anlamda nukleer atipi bulunmaz. Papiller dermis ozellikle dermal papilla uclarinda odemlidir. Kan damarlari genis ve kivrintilidir, duvarlari incelmistir ve cok kucuk segmentler halinde epidermis bazal membranina temas ederler. Bu damarlar etrafinda ve papiller dermiste az miktarda notrofil bulunabilir. Eozinofiller ve plazma hucreleri yoktur veya cok nadirdir. Genellikle yuzeyel vaskuler pleksus cevresinde orta derecede yogun bir lenfsitik infiltrat bulunur.
Erken lezyonlarda vaskuler dilatasyon ile epidermise dogru goc eden az sayida notrofil ve lenfosit gorulur. Pullanma olan yerde granuler tabaka azalir ve pullanma bolgesi parakeratotik hucre kumeleri tepelerinde notrofiller bulunacak sekilde parakeratotik hal alir. Dermal papilla uclarinda kucuk kanamalar olabilir.
Gec lezyonlar genellikle regresyona veya travmaya ugradiklarinda ya da kismen tedavi edildiklerinde ayirdettirici histolojik tablolarini kaybederler. Regresyona ugrayan lezyonlarda pullanmalar ortokeratoz ve parakeratoz karisimindan olusur. Travma rete ridgelerin duzensiz akantoza ugramasina yol acar. Topikal steroid tedavisinden sonra notrofillerin miktari azalir. Yuzeydeki ortokeratoz sahalari altinda granuler tabaka geri doner. Topikal steroidler papiller dermal odemi azaltir, dermal papilladaki kan damarlari daha az dilate ve incedir. Kalan histolojik ozellikler psoriazis icin tani koydurucu degildir.
Yuzeyel mantar enfeksiyonlarinin olusturdugu lezyonlar gross ve mikroskopik olarak psoriazise cok benzer. Bu biyopsi orneklerinin mantar varligi acisindan PAS boyalariyla taranmasi onerilir. Eozinofiller bulundugu zaman, psoriatik diatezi olan bir hastada ilâc reaksiyonu gozden gecirilmelidir. Bu gibi bir karisik infiltrasyon bir ilâc reaksiyonu bolgesine lokalize Koebner fenomeninde sik gorulur. Yogun plazma hucresiyle az miktarda eozinofil varligi spiroketler icin ozel boyalarin yapilmasini ve lupus eritematozus icin immunolojik calismalarin yapilmasini gerekli kilar. Kronik fotodermatit de psoriaziform olabilir fakat genellikle lenfoid infiltrat plazma hucreleri ve eozinofil icerir. Bazi AIDS'li hastalarda psoriazisten plazma hucrelerinin dermiste bulunusuyla ayrilan psoriaziform bir dermatit ("AIDS'in psoriaziform dermatiti") olabilir. Epidermisteki pullanma daha azdir (hasta kasimadigi surece notrofil icermez) ve lenfositik infiltrasyon, keratinositlerde tek hucre nekrozu, lenfositlerin karyorektik nekrozu ile ayirdedilir.
Psoriazis vulgarisin HLA-B13, HLA-B17 ve HLA-Cw6 ile birlikteligi vardir. Erken lezyonlarda lenfositlerin epidermisteki keratinositlere tutunmasini uyaran ICAM-1 bulunabilir. Lezyonlarin gelisiminde lenfositler ve lenfokinler rol oynayabilir. Siddetli psoriazisi olanhastalarda keratinosit yuzeylerinde HLA-DR antikorlariyla, sinif II doku uyum antijenlerinde pozitiflik tesbit edilmesi bu hastalarda psoriatik artrit gelisme riskine isaret eder ve bu durum psoriazisli hastalarin %7 kadarinda gozlenir.
Seboreik dermatit. Seboreik dermatit genel toplumun %3 kadarinda gorulen, sebebi bilinmeyen, kronik, pullanan, spongiotik ve psoriaziform bir dermatittir. Hastaligin siddeti cok sik gorulen sacli derinin minimal kepeklenmesinden, siddetli eritroderma, pullanma ve aralarinda ates, ishal gibi sistemik semptomlarin bulundugu, sekonder bakteriyel enfeksiyonlar araciligiyla olume neden olabilen nadir gorulen Leiner hastaligina (veya yenidoganin eritroderma deskuamativa'si) kadar genis bir dagilim gosterir. Seboreik dermatit sacli deri, supraorbital bolgeler, yuz, gogus orta kismi ve intertriginoz bolgeler gibi sebase follikullerin belirgin oldugu sahalardaki deriyi etkiler. Bakteri ve mantarlarla ozellikle Candida albicans ile sekonder enfeksiyon olabilir. Klinik incelemede uniter lezyon sarimtrak "yagli" gorunumde pullanmasi olan eritemli bir papuldur. Kasinti ***.
PATOLOJI. Seboreik dermatitin erken lezyonlari kil follikullerinin deliklerinde notrofil ve lenfositlerin bulundugu spongiyoza sahiptir fakat lezyonlarin siddeti arttikca interfollikuler epitele de ilerleme olur. Yuzeydeki kabuk bir miktar notrofil iceren sivi birikimi sahalarinin bulundugu parakeratozdan olusur. Epidermal hiperplazinin sekli psoriazise benzer fakat psoriazise gore spongiyoz daha coktur. Yuzeydeki kurut icinde siklikla bircok Pityrosporum maya mikroorganizmasi bulunur.
Etyoloji, genetik faktorler, sebase lipidin karakteri ve deri yuzeyinin mikrobiyolojik ortamina bagli oldugundan karmasiktir. Topikal steroidler gibi Pityrosporum ovale (Malassezia ovale)' nin tedavisi de bir miktar rahatlama saglayabilir. Seboreik dermatitin Parkinson hastaligi gibi bazi norolojik hastaliklarla ilgi cekici bir beraberligi de vardir. AIDS'te siddetli bir sebore benzeri dermatit, ilerleyen immunolojik yetmezligin sik gorulen bir bulgusudur.
#38 - Mart 20 2008, 15:12:00

!_By_Gizli_!

PİŞİK

Bebek Bezi ve Pişik
Yeni doğan bebek, tuvalet kontrolünü hayatının ilk dönemlerinde yapamaz. Bebek idrar ve dışkısını kontrolsüzce dışarı atar. Bu atıklar, bebeğin son derece hassas olan cildi üzerine, tahriş edici etkiye sahiptir. Cildin yüzeyindeki ince, koruyucu yağ tabakası, bu nem ve atıklarca geçilir ve cilt tahriş olur.

Buna fırsat vermemek amacı ile, insanoğlu çok eski devirlerden beri, bebeklerin altına, atıkları emebilecek ve cildi mümkün olduğunca kuru tutacak yaprak, toprak ve daha sonraları bezler koymuşlardır. Günümüzde kağıt bazlı, bir kez kullanımlık bebek bezleri, bu konuda en yaygın kullanılan çözümdür.

İster kumaş, ister kağıt bezler kullanılsın, zaman zaman bebeklerin poposunda kendisini parlak kırmızı renk ile gösteren tahriş durumları ortaya çıkar. Bu tablo pişik olarak adlandırılır. Neyse ki pişikler çoğunlukla çok ciddi tablolar halinde seyretmez. Bazı basit, temel koruyucu işlemler, bebeği pişikten veya daha ciddi durumlardan korur.

Kumaş ya da kağıt bezlerin kullanılmasında en önemli konu, sık değiştirmektir. Kullanılan bez ne zaman ıslanır veya dışkı ile kirlenirse değiştirilmelidir. Amaç bebeğin altının kuru tutulmasıdır.

Eğer yeteri sıklıkta, bezleri değiştiriyorsanız, başka hiçbir şeye ihtiyacınız yoktur. Talk pudrası, günümüzde çocuk sağlığı uzmanlarınca önerilmemektedir. Eğer ille de bir pudra tatbik etmek gerekirse, mısır nişastası (bu amaca yönelik olarak hazırlanmış) önerilmektedir. Yapılan bazı çalışmaların, kullanılan pudra zerreciklerinin havada asılı kaldığı ve solunum ile bebeğin akciğerlerine gittiği, nadir de olsa pnömoni (akciğerde enfeksiyon, zatüre) yaptığı gösterilmiştir. Yeterli sıklıkta altı değişen bebeğin, pudraya ihtiyacı yoktur. Özellikle, büyükanne-babalar torunlarına bol bol pudra serpmek, losyon sürmekten büyük keyif almaktadırlar. Bu yaklaşım pişiği engellemez. Bazı çocuk sağlığı uzmanlarına göre, kullanılan pudra ve parfüm içeren bazı ürünler, aslında bebek cildi için pişiklere neden olabilecek kimyasal maddeler içermektedir. Bu tür ürünlerin alerjik madde içermediğinden emin olmalısınız.

Bebeğin, kirli altını temizlemenin en etkin yolu sabunlu su ile yıkamak, su ile durulamak ve kurulamaktır. Bir çok aile kokulu sabun veya alkol içeren ürünler kullanırlar. Bu ürünler de pişiklere neden olabilirler. Pişik görüldüğünde, hemen sadece sabunlu su ile temizliğe dönülmelidir. Bazı uzmanlar, dışkı yapılmış poponun, içine 1-2 damla bebek yağı ilave edilmiş ılık su ile hafifçe yıkanmasını önermektedirler. Bu alan, daha sonra temiz, yumuşak, emici bir bez ile temizlenir.

Bebeğin altının değişimi sırasında 10-15 dakika süre ile bez bağlanmadan, bebeğin altının açık olması ve hava ile teması da oldukça koruyucudur.

Bebeğin altı bağlanırken, mümkün olduğunca bel bölgesinde gevşek bağlanmalı ve havanın bez içinde dolaşması sağlanmalıdır.

Bebeğin altı bağlandıktan sonra naylon bir külot (muşamba) veya sızdırmayı engelleyici katman koyulmamalıdır. Cildin hava almasını engellediği gibi nemin de içeride kalmasına neden olarak pişiklerin oluşumuna neden olur.

Eğer Pişik Varsa

Bebeğin altını sabunlu su ile temizleyin, durulayın ve kurulayın.

Pişik olan bölgeleri, idrar ve dışkıdan korumak için kalın tabakalar halinde, pişik için eczanelerde satılan kremlerden kullanınız.

Ne Zaman Doktora Gitmeli?

Bütün bebeklerde zaman zaman pişik görülebilir. Bunlar yüzeysel tahrişlerdir. Yukarıda açıkladığımız basit önlemler ile birkaç gün içinde geçmiyor ise doktorunuza başvurmalısınız. Pişik ilerledikçe cilt, daha parlak kırmızı bir renk alır, kasıklar da kızarır, kırmızı alanlardan odaklanan yuvarlak kırmızı lekeler sağlam ciltte de görülür. Çok ağrılı hale gelir, kaşıntı olabilir. Özellikle pişik kremlerine rağmen 3-4 gün devam eden olgularda, maya veya mantar enfeksiyonu düşünülür. Eğer pişik alanlarında sivilcemsi yapılar, küçük kabarcıklar görülüyor ise mikrobik enfeksiyonlar düşünülmeli ve hekime gidilmelidir.

Bebek Bezi ve Sağlık

Bebek bezi, bebeğinizin sağlığı açısından size büyük ipuçları verir. Bebeğin günde kaç kez idrar yaptığını veya dışkılama yaptığını takip edebilirsiniz.

Bu da size
-Bebeğinizin yeterli su alıp almadığını
-Yeni aldığı besine karşı reaksiyonunu
-Üriner ve sindirim sistemi

sağlığı hakkında bilgi edinmenizi sağlar.

Normalde bebeğin idrar rengi neredeyse renksizdir veya hafif sarıdır. Alınan besinler, ilaçlar ve bazı hastalıklar idrar renginin değişmesine neden olur. Özellikle yeni doğan bebekler yeteri kadar su alamıyorlar ise idrar rengi pembe olabilir. Bunun nedeni ürat kristalleridir. Böyle durumlarda doktorunuza başvurmalısınız.Doktorunuz bebeğin idrarını test ederek, renk değişikliğinin susuzluktan mı yoksa başka bir nedenden mi olduğunu ayırt edecektir.

Bebek bezlerini tuvalete atmayınız. Kullan-at bezlerde mutlaka bebeğinizin cins, kilo ve yaşına göre uygun ürünler kullanınız.

KAYNAK:
Mayo Clinic
#39 - Mart 20 2008, 15:12:30

!_By_Gizli_!

Saç dökülmesi



Saç Dökülmesi

Hazırlayan : Doç. Dr. Burhan Aksakal
Gazi Üniversitesi Dermatoloji Anabilim Dalı

Saçlar hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

Her bir saçın yaşam döngüsü vardır. Bunlar yaklaşık olarak üç yıl ya da daha fazla süren aktif dönem, hemen bunu izleyen ve birkaç gün süren geçiş dönemi ve ardından da üç ay kadar devam eden dinlenme dönemidir. Saçlar günde yaklaşık olarak 1/3 mm uzar. Fizyolojik olarak bir gün içinde ortalama 100 kadar saç dökülmesi söz konusudur.

Saç dökülmesini tanımlar mısınız?

Saç dökülmesine tıp dilinde alopesi adı verilir. Saçların insan yaşamı için yaşamsal önemi yoktur ancak çok önemli psikolojik işlevleri bulunur. Özellikle kadınlarda büyük stres yaratabilir.

Saç dökülmesine yol açan etmenler nelerdir?

Saç dökülmeleri nedbesiz (skarsız) veya nedbeli (skarlı) olabilir.

Skarsız olan alopesilerin en sık görülen nedeni androgenetik alopesi lerdir. Saçlarda incelmeyle başlayan hastalık erkeklerde daha şiddetli seyreder. Zemininde ırsi bir yatkınlığın olduğu düşünülmektedir. Tedavisinde bazı hormonal ilaçlar kullanılır. Halk arasında yanlış olarak saçkıran adıyla bilinen önemli bir skarsız alopesi nedeni de alopesi areata dır. Bu hastalığın en sık görülen şeklinde saçlı deride odaklar halinde saç dökülmeleri vardır. Vücudun savunma sistemlerindeki yetersizlik sonucunda bazı enfeksiyon odaklarının tetiklemesiyle ortaya çıktığı düşünülmektedir. Kendiliğinden de düzelebilen hastalığın şiddetli şekillerinde kortizonlu ilaçlar ve ışık (PUVA) tedavisi kullanılabilir. Bu hastalıklar haricinde Telogen effuvium denilen aktif dönemdeki saçların bir anda ve çok sayıda dinlenme dönemine geçmesi ile gelişen bir tablo vardır. Burada yaygın bir saç dökülmesi olur. Saçlar 3-4 ay içinde incelir ve seyrekleşir. Yenidoğan döneminde ve doğum sonrasında fizyolojik olarak görülebilir. Bundan başka siddetli enfeksiyon hastalıkları, ağır seyirli müzmin hastalıklar, büyük cerrahi girişimler, tiroid bezinin az çalışması, sara hastalığı için kullanılan ilaçlar, hormonlar ve ağır ####ller böylesi bir tabloya neden olabilir. Tedavisinde bu tabloya yol açan etmenlerin ortadan kaldırılması esastır. Bunlardan başka demir, protein, çinko eksiklikleri, radyasyon tedavisi, frengi hastalığı ve mantar hastalıkları skarsız saç dökülmelerine yol açabilmektedir. Özellikle kadınlarda saçların arkada topuz yapılması veya güneş gözlüklerinin sürekli olarak bir saç tutacağı gibi kafada tutulmasının da gerginlik tipi alopesiye neden olabileceği unutulmamalıdır.

Skarlı alopesilerde ise saç kökü tahrip olduğundan skarsız alopesilerdeki gibi saçların yeniden gelme olasılığı söz konusu değildir. Şiddetli yaygın kimyasal veya termal yanıklar, deri kanserleri, ışın tedavileri, bazı şiddetli mantar enfeksiyonları ile bazı ciddi dermatolojik hastalıklar sonucunda görülebilirler.

Sonuç olarak ne söylenebilir?

Saç dökülmesi hangi nedene bağlı olursa olsun eğer bir kişi böyle bir durumdan yakınıyor ise hiç paniğe kapılmadan bir Deri Hastalıkları (Dermatoloji=Cildiye) uzmanına başvurmalıdır. Bazen çözümün çok basit olabileceği unutulmamalıdır.
#40 - Mart 20 2008, 15:12:50

!_By_Gizli_!

SAÇ DÖKÜLMESİ:ALOPESİ

TANIM:

Saç dökülmesine tıp dilinde alopesi adı verilir. Saçların insan yaşamı için yaşamsal önemi yoktur ancak çok önemli psikolojik işlevleri bulunur. Özellikle kadınlarda büyük stres yaratabilir.Her bir saçın yaşam döngüsü vardır. Bunlar yaklaşık olarak üç yıl ya da daha fazla süren aktif dönem, hemen bunu izleyen ve birkaç gün süren geçiş dönemi ve ardından da üç ay kadar devam eden dinlenme dönemidir. Saçlar günde yaklaşık olarak 1/3 mm uzar. Normal şartlarda, her gün yaklaşık olarak kafamızdaki saçlardan 50-100 arasında saç telini kaybederiz. Anormal saç dökülmesi durumlarında ise bu sayı artar ve taraklarınızda, banyo ve lavabo giderlerinde ve elbiselerinizde aşırı miktarda saç biriktiğini görürsünüz.

NEDENLER:
Saç dökülmeleri nedbesiz (skarsız) veya nedbeli (skarlı) olabilir.Skarsız olan alopesilerin en sık görülen nedeni androgenetik(Erkeklik hormonuna bağlı) alopesi lerdir. Saçlarda incelmeyle başlayan hastalık erkeklerde daha şiddetli seyreder. Zemininde ırsi bir yatkınlığın olduğu düşünülmektedir. Tedavisinde bazı hormonal ilaçlar kullanılır. Halk arasında yanlış olarak saçkıran adıyla bilinen önemli bir skarsız alopesi nedeni de alopesi areata dır. Bu hastalığın en sık görülen şeklinde saçlı deride odaklar halinde saç dökülmeleri vardır. Vücudun savunma sistemlerindeki yetersizlik sonucunda bazı enfeksiyon odaklarının tetiklemesiyle ortaya çıktığı düşünülmektedir. Kendiliğinden de düzelebilen hastalığın şiddetli şekillerinde kortizonlu ilaçlar ve ışık (PUVA) tedavisi kullanılabilir. Bu hastalıklar haricinde Telogen effuvium denilen aktif dönemdeki saçların bir anda ve çok sayıda dinlenme dönemine geçmesi ile gelişen bir tablo vardır. Burada yaygın bir saç dökülmesi olur. Saçlar 3-4 ay içinde incelir ve seyrekleşir. Yenidoğan döneminde ve doğum sonrasında fizyolojik olarak görülebilir. Bundan başka siddetli enfeksiyon hastalıkları, ağır seyirli müzmin hastalıklar, büyük cerrahi girişimler, tiroid bezinin az çalışması, sara hastalığı için kullanılan ilaçlar, hormonlar ve ağır ####ller böylesi bir tabloya neden olabilir. Tedavisinde bu tabloya yol açan etmenlerin ortadan kaldırılması esastır. Bunlardan başka demir, protein, çinko eksiklikleri, radyasyon tedavisi, frengi hastalığı ve mantar hastalıkları skarsız saç dökülmelerine yol açabilmektedir. Özellikle kadınlarda saçların arkada topuz yapılması veya güneş gözlüklerinin sürekli olarak bir saç tutacağı gibi kafada tutulmasının da gerginlik tipi alopesiye neden olabileceği unutulmamalıdır.
Skarlı alopesilerde ise saç kökü tahrip olduğundan skarsız alopesilerdeki gibi saçların yeniden gelme olasılığı söz konusu değildir. Şiddetli yaygın kimyasal veya termal yanıklar, deri kanserleri, ışın tedavileri, bazı şiddetli mantar enfeksiyonları ile bazı ciddi dermatolojik hastalıklar sonucunda görülebilirler.

TANI:
a) Hastalığın süresi, başlangıç yaşı, rekürrensler ve yayılım
b) belirtiler( Hastalığın aktivasyondan önce veya saç büyümesi ile eş zamanlı yanma, kaşıntı, karıncalanma )
c) Stress ile şiddetlenme
d) Genetik yatkınlık
c)Fizik muayenedeki yaygın bulgular aşağıdakileri içermelidir:
(1) Oval veya yuvarlak sınırlı, saç kaybı
(2) Kısa, gittikçe sivrilen saçlar etkilenen bölgelerde bulunabilir ( ÜNLEM işareti saçlar )
(3) Tek veya çok sayıda alanlar saçlı deri ve yüzde görülür. Fakat kıllı bölgelerde de görülebilir.
(4) Tüm saçların kaybı ( A. Totalis ) veya tüm vücut kıllarının kaybı ( A. Universalis ) şeklinde olabilir.
(5) Skatris bulunmaz.
(6) Klinik olarak belirgin inflamasyon nadir olmasına rağmen görülebilir.

TEDAVİ:
Başarılı tedavi hastalığın başlangıç yaşına ve yaygınlığına bağlıdır. Erken çocuklukta başladı ise prognoz kötüdür. Eğer hastada tedaviye cevap 2-6 ayda alınamazsa başka bir tedavi denenebilir.

1. Cerrahi Olmayan Tedaviler:
Kortikosteroidler,Puva, Topikal Minoksidil, Saç Protezleri,Psikolojik Destek, Skuarik Asit Dibütilester, Diphenylcyclopropenone, Cyclosporin, İsoprinosine..Mantara bağlı alopeside 6-12 hafta boyunca ilaç kullanmak ve bazen şampuan (selenyum sülfit veya ketokonazol içeren) ile tedaviyi desteklemek gerekebilir.Lokal minoksidil (tansiyon düşürücü bir ilaç) veya oral finasteride (sadece erkeker için) kullanılabilir.

2. Cerrahi
Seçilmiş vakalarda kısmi saç replasman cerrahisi, Seçilmiş vakalarda kozmetik tatuaj, Yine saç ekimi denilen yöntemleri ve saçsız bölgenin ameliyatla alındığı yöntemleri kullananlar vardır.

Mantara bağlı alopeside 6-12 hafta boyunca ilaç kullanmak ve bazen şampuan (selenyum sülfit veya ketokonazol içeren) ile tedaviyi desteklemek gerekebilir.

Erkek tipi ve kadın tipi saç dökülmesi gelişen bir çok kadın ve erkek genelde mutludur ve tedaviye gereksinim duymazlar. Tıbbi tedavi isteyenler için ise lokal minoksidil (tansiyon düşürücü bir ilaç) veya oral finasteride (sadece erkeker için) kullanılabilir. Yine saç ekimi denilen yöntemleri ve saçsız bölgenin ameliyatla alındığı yöntemleri kullananlar var.

ÖNLEME:
Bazı tür saç dökülmeleri, stesi azaltarak, iyi ve dengeli beslenerek, saç bakım teknikleri konusunda daha bilinçli davranarak ve saç dökülmesine nden olan ilaç kullanımından (mümkünse) kaçınarak engellenebilir. Mantar enfeksiyonlarına bağlı saç dökülmesi; saçları temiz tutarak ve şapka, tarak gibi malzemeleri baçkaları ile paylaşmayarak engellenebilir. Erkek tipi alopesi de bazen bazı ilaçların kullanımı ile engellenebilir.

SONUÇ VE TAVSİYELER:
Saç dökülmesi hangi nedene bağlı olursa olsun eğer bir kişi böyle bir durumdan yakınıyor ise hiç paniğe kapılmadan bir Deri Hastalıkları (Dermatoloji=Cildiye) uzmanına başvurmalıdır. Bazen çözümün çok basit olabileceği unutulmamalıdır.

KAYNAKLAR:
• Bergfeld, WF Redmond, GP.: Andogeneic alopecia. Dermatologic Clinics, 5:491,1987
• Mitchell, A.V. Kruli, EA. (ends); Dermatologic Clinics, 5 (3): 483-603,1987
• Olsen, E.A.: Primary Çare, 16 (3) : 768-787,1989
• Bruke, K.E.: Pastgrad Med. 85 (6): 52-77.
1989
Yazarı Dr. A.Knight
#41 - Mart 20 2008, 15:13:14

!_By_Gizli_!

seboreik keratoz

Seboreik keratoz, "verruca seborrheica" olarak da bilinen, her iki cinsteki yasli kisilerde cok sik gorulen benign bir lezyondur. Lezyonlar keskin sinirli, duz veya kabarik papul ya da plaklar seklindedir, siklikla et rengi veya hafifce sarimtrak ya da hiperpigmente gorunumde olurlar. Genellikle kucuk ve birkac mm capli tumuyle ekzofitik lezyonlardir fakat daha buyuk olculere ulasabilirler. Siklikla inflamasyon cok azdir fakat kasinabilir ve travma sonucu inflamasyona ugrayabilirler. Belirgin lenfositik infiltrasyonun gelistigi bir tipi vardir ve hem epidermis hem de dermisi tutan tumorler arasinda benign likenoid keratozis basligi altinda incelenecektir. Lezyonlar govdede ve ekstremitelerin proksimal kisimlarinda *** fakat avuc icleri, ayak tabanlari ve agiz mukozasi disinda herhangi bir yerde olabilir. Bu muhtemelen kil follikulleriyle bir iliski varligina isaret eder.
PATOLOJI. Lezyonlar genellikle keratinositlerin hucresel atipi gostermedigi akantotik epidermisten ibarettir. Erken lezyonlarda dahi lezyonun hemen altindaki papiller dermis sklerotiktir. Seboreik keratozun en erken lezyonlari rete ridgelerde uzama ve birbirleriyle baglanma gosterir. Bazal keratinositler hafif ilâ ileri derecede pigmentedir. Tek bulgu bunlar oldugu zaman tani siklikla "pigmente retikuler dermatozis" olur. Lezyonlar kalinlastikca papillomatozis veya daha siddetli akantoz gelisir.Papillomatoz lezyonlarbazan "stucco keratoz" olarak isimlendirilir ve akantotik tipin keratin yalanci kistleri bulunmayabilir. Bu yalanci kistler ortokeratin icerirler ve kalinlasan epidermiste ortokeratin globullerinin kaynasmasindan olusurlar. Bunlar yalanci kistlerdir zira birbiriyle kaynasan keratin kitleleri siklikla lezyon yuzeyine ulasan bir kanal olusturur. Seboreik keratozlar mantar veya bakteriler tarafindan enfekte edilebilir ve belirgin bir inflamasyon olusur. Erken seboreik keratozlardaki bir baska histolojik yapi da epidermisteki fokal keratinosit gruplarinin polaritelerini korumalari nedeniyle bazan "klonal seboreik keratoz" denilen sekildir. Bu odaklar irrite seboreik keratozlarda veya primer bir fenomen olarak gelisebilir fakat bunlarin gercek keratinosit klonlari olduguna dair kesin bir delil yoktur. Keratinosit gruplari polaritelerini kaybettikleri ve hucresel olarak atipik olduklari zaman lezyon intraepidermal skuamoz hucreli karsinoma in situ olarak siniflanir. Pigmente seboreik keratozun bir varyanti da icerdikleri yogun pigmenti komsu keratinositlere nakledemeyen belirgin uzantili keratinositlerin varligi nedeniylemelanoakantoma olarak isimlendirilir. Yasli kisilerde gorulur, beyaz irkta daha ***, yavas gelisir ve kendiliginden gerilemesi yoktur.
Ayirici tanida sigiller bulunur. Seboreik keratozlarin cogu histolojik olarak sigillerden farklidir ve lezyonlarda HPV gosterilemez. Ancak, inguinal bolgede bulunan histolojik olarak tipik seboreik keratozlarda gosterildigi uzere HPV iceren komsu condyloma accuminatum'dan gelen sigil virusuyle enfekte olabilirler. 20 yas altindaki cok genc bir kiside ayirici tanida epidermal bir nevus de vardir.
Ic organlarinda malign bir hastaligi olan kisilerde akut olarak govde ust kisminda bazilari garip gorunumlu bircok inflamasyonlu seboreik keratozlarin cikmasi tartismali bir gozlemdir. Bu durum bazan "Leser ve Trélat isareti" olarak isimlendirilir ve cesitli mide, akciger, kolon karsinomlariyla lenfomalara eslik edebilir.
Degos'un soluk hucreli akantomu. Nadir gorulen, duzgun sinirli, benign, Degos'un soluk hucreli akantomu ("berrak hucreli akantom" olarak da bilinir) isimli tumor orta ilâ ileri yastaki kisilerde alt ekstremitelerde soliter bir tumor olarak gorulme egilimi gosterir. Birden fazla tumor olabilir. Lezyon yuzeyinde siklikla bir pullanma ve eritem bulunur ve nokta tarzinda kanama noktalari olur.
PATOLOJI. Lezyonun, icindeki keratinositlerin cogunun soluk ya da seffaf gorundugu, PAS pozitif ve diyastaza direcli yapida, cok keskin sinirli bir kenar olusturan akantoz zonu vardir. Dermal papillalar uzerindeki epidermis (suprapapiller tabaka) belirgin olarak incelmistir. Notrofil iceren bir parakeratotik pullanma vardir. Dermal papillalardaki kan damarlari belirgin ve ince duvarlidir. Keratinositlerde nukleer atipi bulunmaz.
Lezyon bircok ozelligi acisindan psoriasize benzer ancak lezyondaki hucrelerin soluk ya da seffaf sitoplazmali olusu ve cevre epidermisten keskin bir sinirla ayrilmasiyla farkedilir. Psoriazis daha bazofilik sitoplazmali hucrelere sahiptir. Temel defekt glikojenin yikiminda bir fosforilazin eksikligi gibi gorunmektedir1.
Warty diskeratom. Warty diskeratom genellikle bas boyun bolgesinde, daha seyrek olarak herhangi bir yerde yerlesen, soliter, keratotik, hafifce verrukoz bir papuldur
PATOLOJI. Lezyonlar suprabazal akantoliz, villoz bazal tomurcuklanmalar, corps ronds ve grains gibi ozel yapilar gosterir. Lezyon nisbeten duz olabilir veya dermisten asagiya hafifce kabarabilir. Siklikla hafif bir dermal lenfositik infiltrasyon bulunur.
Kucuk lezyonlar Grover hastaligindan ayirdedilemez, buyukleri de Darier hastaligina benzer. Benzer degisikliklerin oldugu kucuk papuller klinik olarak normal gorunumdeki deri materyallerinde de bulunabilir. Warty diskeratom tanisi ancak soliter, kasintisiz, birkac milimetre capindaki lezyonlar icin kullanilmalidir.
Aktinik keratoz. "Senil keratoz" veya "solar keratoz" olarak da bilinen aktinik keratoz genellikle gunes goren deride pullanmali, eritematoz bir yama seklinde ortaya cikan, beyaz tenlilerdeki en sik neoplazmlardan biridir36,38. Lezyonlar hiperpigmente, yaygin ve birbirine kaynasan sekilde olabilir. Dogrudan dogruya UVB isinlarinin (ozellikle 280 ile 320 nm dalga boyu araligindaki) birikici dozuna baglidir. Iyonize edici isinlarin diger sekilleri de benzer keratozlar olusturabilir. Tersine asiri miktarda inorganik arsenik bilesiklerine maruz kalan hastalarda da benzer keratozlar ortaya cikar fakat bunlar gunese maruz kalmayan deride hatta avuc ici ve ayak tabanlarinda bile gorulurler. Aktinik keratozlar karsinoma in situya ilerleyebilen devamli bir olayin bir kismidirlar.
PATOLOJI. Lezyonlar dermis epidermis birlesim hattinda duzensiz bir sekilde hiperkromazi ve nukleus buyumesi seklinde bazal keratinositlerin buyumesiyle baslar. Daha sonra acikca atipik olan hucrelerin epidermisin ust tabakalarina cikmasiyla akantoz gelisir. Deri ekleri uzerindeki ortokeratoz haric olmak uzere parakeratoz ve hiperkeratoz da gelisir. Ilerlemis lezyonlarda epidermis tumuyle atipik hucrelerden olusur. Atipik hucreler epidermis kalinliginin tamamini doldururlar, lezyon da genis olup kil follikulleri ve ter bezi duktuslarinin cikisini kaparsa yassi hucreli karsinom tanisi daha dogru olur. Dermiste genellikle asiri solar elastoz vardir; eger bu bulgu yoksa muhtemelen arsenige bagli keratoz akla gelmelidir.
Aktinik keratozda, suprabazal bolgede primer akantolitik hastaliklari (Tablo 3) taklit eden bir akantoliz olabilir ancak primer akantolitik hastaliklarda hucresel atipi ve yuzeyde parakeratotik pullanma bulunmaz. Pigmente aktinik keratoz atipik keratinositler arasindaki melanositlerin sayi ve buyuklugunde cok az artis olmasina ragmen bazal keratinositlerdeki melanin artisi sonucu hiperpigmentasyon gosterir. Likenoid aktinik keratoz hem epidermis hem de dermisin tutulacagi bicimde dermiste yogun bir lenfosit ve plazma hucre infiltrasyonuna sahiptir.Hiperplastik aktinik keratoz siradan ince aktinik keratozlar ile yassi hucreli karsinoma in situ arasindaki lezyonlari tanimlamak icin kullanilan bir tabirdir. Buyuk hucreli akantom genellikle yuzeyde parakeratotik pullanmanin olmadigi ve bazal hucre nukleuslarinin normalin iki uc kati genisledigi bir aktinik keratoz cesididir.
Aktinik keratoz bir yassi hucreli karsinoma in situdur. Follikul derinliklerine invazyon veya genis bir sahada follikul sinirlarini silecek sekilde epidermisin tam kat atipizm gostermesi tumorun ileri donemlerinin yassi hucreli karsinoma in situnun bulgularidir. Erken aktinik keratoz ile yassi hucreli karsinoma in situ arasindaki lezyonlar hucresel atipinin miktari ve epidermisin ne kadarinin tutulduguna gore uc gruba ayrilabilir. Nisbeten az hucresel atipi gosteren erken lezyonlar bazal bolgese sinirlidir ve skuamoz intraepidermal neoplazi (SIN) derece I veya SIN-I seklinde siniflanirlar. Atipik hucrelerin epidermisin alt yarisini doldurdugu lezyonlar SIN-II'dir. Tum katlarda atipinin bulundugu ve deri eklerine dogru "bowenoid aktinik keratoz"un bulundugu lezyonlar yassi hucreli karsinoma in situ veya SIN-III'tur. Paradoks bir sekilde SIN-III lezyonlar bazi SIN-I ve SIN-II lezyonlara kiyasla daha uzun sure in situ donemde kalirlar bu lezyonlardan dermise yassi hucreli karsinom invazyonu tam kat epidermis atipisi gosterenlerden daha azdir.
UV isinlari nedeniyle tumor baskilayici bir gen olan p53 geninde mutasyonlar gelisebilir ve gunese maruz kalan deride yassi hucreli karsinom gelisimi nedenlerinden biri de bu olabilir. Bazi aktinik keratozlarda da p53'un asiri okundugu gorulebilir ve bu aktinik keratoz ve yassi hucreli karsinomlarin gelisiminin erken donemlerinde gelisen bir mutasyonu temsil edebilir.
#42 - Mart 20 2008, 15:13:45

!_By_Gizli_!

sedef hastalığı psoriasis hastalarına bilgiler

SEDEF HASTALARI İÇİN BİLGİLER
Sedef, süreklilik gösteren bir hastalıktır. Tedavi edilmezse ömür boyu sürer, ancak dönem dönem iyileşmeler gözlenir. Bazı ailelerde birden fazla kişide bu hastalığa rastlanabilir.

Yeni doğan bebekten, yetmiş yaşına kadar her yaşta görülebilir. Çocuklardaki hastalık ile erişkinlerde ve yaşlılardaki hastalık, farklı özellikler gösterebilir. Çocuklarda yeni başlamış olduğu için küçük çaplı ve kırmızı renkli, üzeri kepekli belirtiler görülür. Erişkinlerde her tür belirti görülmekle birlikte, genellikle çocuklardakilere benzeyen daha büyük çapta belirtiler vardır. Yaşlılarda ise, hastalık uzun süreden beri devam ettiği için daha büyük çapta, çocuklardakine oranla daha soluk renkte ve üzerinde kepekten çok deri kalınlaşması halinde belirtiler görülür. Ancak hastalığın alevlendiği dönemlerde, yaşlılarda bile kırmızı ve kepekli belirtiler ortaya çıkar.

Hastalığın alevlenme dönemlerinde mikrobik bir karakter taşıdığı düşünülmektedir. Ancak sedef, kesinlikle bulaşıcı bir hastalık değildir. Burada mikrobun tümünden ziyade bazı parçalarının etkili olduğu sanılmaktadır. Hastaların bir kısmında yüksek sonuç veren ASO testi, bu grup hastalarda mikrobik kökeni gösterir. Çoğunluğunu çocukların oluşturduğu bu hastalar antibiyotiklere de iyi yanıt verirler. İleri yaşlarda ise bazen hastalığın bir grup tansiyon ilacına bağlı olarak geliştiği veya şiddetlendiği saptanır. Bu durumda tansiyon ilacının değiştirilmesi gerekmektedir.

Kepeklenmeden çok deri kalınlaşması gösteren hastalarda hücre çoğalması artmıştır. Bu nedenle, kanser ilacı olarak bilinen ilaçlar kullanılabilir. Ancak sedef hastalığının kanserle hiç bir ilgisi yoktur.

Küçük çaplı belirtiler vücudun her tarafında dağınık halde bulunurken, daha büyük çapta olanlar diz, dirsek, avuç içi, ayak tabanı, kuyruk sokumu bölgelerine yerleşirler. Saç derisi ve tırnaklar da tutulabilir.

Hastalığın çok şiddetli tipleri de vardır. Bazı hastalarda tüm vücut derisi kırmızı ve kepekli olabilir. Sedefin cerahat birikintisi gösteren bir başka tipi daha vardır. Cerahat birikintileri yalnızca avuç içi ve ayak tabanında olabildiği gibi, tüm vücudu da kaplayabilir. Tüm vücutta yaygın olanında ateş yükselir. Bunlardan başka eklem ağrıları ve şişliği gösteren bir sedef tipi daha vardır.

Sedef hastalığında diyetin yeri yoktur. Ancak bazı özel balık yağları hastalara yararlı olabilir. Güneşin azı yararlı, çoğu zararlıdır. Yapay güneş ışığı veren özel lambalar, dozu ayarlanmak şartıyla tedavide kullanılmaktadır. Stresin bazen hastalığı kötüleştirdiği bilinir. Ancak, sedef esas olarak bir"deri" hastalığıdır, yalnızca psikiyatrik ilaçlarla tedavi edilemez
#43 - Mart 20 2008, 15:14:16

!_By_Gizli_!

siğil siğillerin tedavisi

Siğiller (Verruka)



Tıp dilinde Verruka olarak adlandırılan siğiller, iyi huylu, kendiliğinden gerileyebilen deri ve mukoza lezyonlarıdır. Etkeni Human Papilloma Virus (HPV) adı verilen bir virüs türüdür.


Siğiller en çok 10-20 yaşlar arasında görülür. Bu yaşlar arasındaki bireylerin yaklaşık %10'unda siğile rastlanmaktadır. Siğilllerin bulaşıcı özelliği kanıtlanmıştır. Bulaşmada travmanında rolü vardır. Siğil genellikle basınca uğrayan veya kaşınan yerlerde ortaya çıkar. Virusler sağlam deriden kolaylıkla geçemezler.

Siğiller biçimlerine göre beşe ayrılır:
1. Verruca vulgaris
2. Verruca plantaris
3. Verruca planus
4. Verruca filiformis
5. Verruca anogenitalis

Verruca vulgaris: Tip 2 ve 4 HPV ile enfekte olma sonucu gelişir. Deri renginde, hafifçe kırmızı veya pigmente olabilir. Yüzeyi kabadır ve hafifçe kabuklanma gösterir. En çok çocuklarda rastlanır, çok sayıda olur. Erişkinlerde genellikle en fazla 3-4 tanedir. Herhangi bir yere yerleşebilirse de, en çok el ve parmaklarda lokalize olur. Aşırı manikür ve tırnak yeme sonucu yineleyen travmalar siğil gelişimini kolaylaştırır.

Verruka plantaris: Bu tip genellikle ayak tabanının basınca uğrayan yerlerinde lokalize olur. Coğu kez bir ayakta yerleşmiş ve çok sayıdadır. En çok banyo zemini ve malzemeleri ile spor malzemelerinden bulaşır. Üzerine basılması ağrıya sebep olur. Bu grubun nasırlardan ayrılması zor olabilir. Ancak yüzeyi bir bistüri ile kazınırsa, siğillerde kann veya noktalar halinde kann pigmentinden oluşan siyah noktalar yada noktalar halinde kanamalar görülür. Nasirlarda buna rastlanmaz. Siğiller yandan basmakla, nasırlar üzerine basmakla ağrılıdır.


Verruka planus: Bu tip siğiller 1-3 mm çapında , deriden hafifçe kabarık, üzeri düz, normal deri renginde veya gri renktedir. En çok yüz, el sırtları ve alt bacakta lokalize olur.

Verruka filiformis: Genellikle erkeklerde görülür. Bir sap ve bunun ucunda iplik gibi uzantilar vardir. Yüz, saçli deri, göz kapakları, burun delikleri, gibi bölgeler özellikle tutulur.

Verruka anogenitalis (Condylomata accuminata): Bu tip, 'veneryal' (cinsel yolla bulaşan ) bir hastalık olarak kabul edilir. Tek bir cinsel temas ile infeksiyonun bulaşma şansı %50'dir. Pembe bir lezyon olarak başlar, geliştikçe büyür ve karnıbahar manzarasını alır. Gelişmiş lezyon, pembe ile koyu kahverengi arasında herhangi bir renkte olabilir. Lezyonların yüzeylerindeki yarıklarda cerahatin birikmesi sonucu, kötü bir koku ortaya çıkar. Herhangi bir basınca uğramayanlar, karnıbahar görünümünü alır. Kıvrım yerlerinde lokalize olup iki taraftan basınca uğrayanlar, bu basinç sonucu horoz ibiğine benzer bir biçim alır.

Tedavi çeşitlerinin bolluğu, siğiller için ideal bir tedavi yönteminin bulunmadığını gösterir. Spontan olarak iyileşen olgular da vardır.
#44 - Mart 20 2008, 15:14:34

!_By_Gizli_!

Sifiliz Frengi

1500'lü yıllardan 1900'lü yılların başına kadar batı dünyasını kasup kavuran ve dolaşım sistemi ile sinir siteminde kalıcı hrabiyetlere sebep olan frengi 2. Dünya savaşından sonra keşfedilen güçlü antibiyotikler sayesinde büyük ölçüde önemini yitirmişken, AIDS hastalığının yaygınlaşması ve frengi ile HIV enfeksiyonu arasında yakın ilişki olması nedeni ile yeniden ilgi odağı haline gelmiştir.

Özellikle Kuzey Amerikada görülme sıklığı giderek artmaktadır. Hastalık Troponema Pallidum adı verilen bir bakteri tarafından yapılır. Yapılan onca araştırmaya rağmen hala daha bu mikroorganizmayı üretebilecek bir kültür ortamı bulunamamıştır.

Görülme sıklığı konusunda çok değişken raporlar vardır. Sosyoekonomik düzeyi düşük topluluklarda daha sıık görülür. A.B.D.'de 100.000'de 16.8 ile 100 arasında görüldüğü bildirilmektedir. Vakaların büyük çoğunluğu 15-30 yaş arasında, birden fazla partneri olan kişilerdir.

Bulaş yolları AIDS ile aynıdır.

En sık heteroseksüel ya da homoseksüel cinsel ilişki ile bulaşır. Bir diğer bulaşma yolu ise enfekte kan ve kan ürünleri ile temasdır. Birden fazla kişinin kullandığı iğneler, uyuşturucu bağımlılarında hastalığın kolayca yayılmasına olanak sağlar. Plasentadan kolaylıkla geçtiği için hasta bir gebe mikrobu karnındaki bebeğe bulaştırabilir.

Klinik
Hastalık evreler halinde ilerler ve her evrede değişik bulgular verir.
Primer sifiliz: Hastalık etkeni ile temastan sonra genital bölgede ağrısız bir ülser belirir. Bu lezyona şankr adı verilir. Yine kasık bölgesindeki lenf düğümlerinde büyüme olur ancak bu lezyonlarda da ağrı görülmez. Ciddi şiakyet yaratmadığı için hastaların çoğu bu belirtileri önemsemez. Lezyonlar tedavi edilmediği taktirde 6-8 haftada kendiliğinden gerileyerek kaybolur.
Sekonder sifiliz: İlk lezyonun görülmesinden 6 hafta- 6 ay sonra mikroorganizmaların kan yolu ile yayılması sonucu eklemlerde enfeksiyon başlar. Ciltte döküntüler olur ve bu döküntüler 4-12 hafta içinde kaybolur. %1 civarında vakada karaciğer iltihabı, böbrek hastalıkları, menenjit görülebilir.Hastalarda ateş ve boğaz ağrısı olabilir.Genital bölge civarında nemli, düz condyloma lata adı verilen ve yüksek bulaştırıcılığa sahip lezyonlar ortaya çıkar. Kısmi saç dökülmesi nadiren görülebilir. Ağız, boğaz ve vajinada ülserler ortaya çıkabilir.
Latent (sessiz) sifiliz: Tedavi edilmediği taktirde sekonder sifilizin belirtileri de kendiliğinden kaybolur ve sessiz enfeksiyon halini alır. Bu durumda hastalık sadece yapılan kan testlerinde saptanabilir. Bu süre zarfında mikroorganizmalar yavaş yavaş çoğalmaya devam etmektedir. Latent enfeksiyonun ilk yılı içinde hastaların %25'inde belirtiler zaman zaman alevlenebilir. Zamen geçtikçe kişinin hastalığı bulaştırıcılığı giderek azalır.
Tersiyer sifiliz: İlk enfeksiyondan yaklaşık 10 yıl sonra ortaya çıkar. Hiçbir dönemde tedavi edilmeyen vakaların %35'inde tersiyer sifiliz ortaya çıkar.Bu 10 yıllık süre AIDS varlığında daha kısa olabilir. Terisyer bulgular 3 kategoride saptanır:

Kardiyovasküler lezyonlar %10 vakada görülür. Aorta'da balonlaşma, kalp kapakçıklarında yetmezlik vb. gibi bulgular olur.
Nörolojik lezyonlar Göz, beyin zarları gibi sinir sistemi organlarında hasarlar olur
Diğer sistemik lezyonlar Dişler, dişetleri, kas iskelet sistemi, ve iç organlarda lezyonlar görülür.
Tanı
Sifiliz etkeni olan mikroorganizma kültürlerde üretilemediği için tanıda en yararlı yöntem kan testidir. Kanda yapılan serolojik testleri ile antijen ve antikorlar aranır. Taze lezyonlardan alınan örneklerin özel floresanlı mikroskoplar altında incelenmesi ile T.Pallidum görülebilir. Beyin-omurilik sıvısından örnek alınarak serolojik testler yapılabilir.

Tedavi
Hangi evrede olursa olsun sifilizin tedavisinde antibiyotikler kullanılır ve takipte antijen titreleri ölçülür.

#45 - Mart 20 2008, 15:15:04

!_By_Gizli_!

SİVİLCE: AKNE VULGARİS

TEMEL BİLGİLER


TANIMLAMA :
Akne ( Sivilce) derideki yağ bezlerinin,erkeklik hormonu (Androjen) tarafından uyarılması ile oluşan,içi cerahat dolu veya siyah noktalar ihtiva eden,nadiren nedbe dokusu ile iz bırakarak iyileşen bir deri hastalığıdır.

Görülme sıkılığı:
Adolesanların yaklaşık 100 %'ü az ya da çok derecede etkilenir ancak, sadece% 15'i doktora başvurur.
Cinsiyet:
Erkek= Kadın (erkeklerde daha ağır seyretme eğilimi vardır.)

BELİRTİ VE BULGULAR
• Kapalı komedonlar (beyaz noktalar)
• Açık komedonlar (siyah noktalar)
• Kızarıklık ve ödemin eşlik ettiği ya da etmediği püstüller (kistler)
• Nedbe dokuları
• Lezyonlar, alın, yanak ve burun üzerinde ortaya çıkar ancak sırt ve göğüs ortasına kadar yayılabilir.

NEDENLERİ
Erkeklik hormonu yağ bezlerinin ucunun siyah noktalarla tıkanmasına yol açan keratin döngüsünü uyarırlar. Yağ bezlerinin ürettiği peynirsi madde (sebum) tıkaçın ardında birikmeye başlar.Bakteri varlığında, biriken muhteva iltihaplanarak sivilce oluşur.

RİSK FAKTÖRLERİ
• Ergenlik çağına giriş.
• Erkek
• Bazı ilaçlar( Doğum kontrol hapları,iodidler, bromidler, lityum, fenitoinler, kortizon)
• Temizleyici kremler, nemlendiriciler, yağlı fondötenleri içeren birtakım yağlı kozmetikler.
• Deri yüzeyinin herhangi bir şekilde kapatılması.
• Sıcak , nemli iklimler


TEDAVİ

GENEL ÖNLEMLER
• Siyah noktalarla tıkanmış alanların boşaltılması
• Temizleme- yumuşak bir sabunla günde birkaç defa hafifçe yıkamak yüzeyel yağlanmayı kontrol edecektir. Daha sık yıkanması deriyi tahriş eder.
• Yağsız güneş koruyucuları- bazı tedavi olmayan vakalarda ultraviole ışınları ile bir miktar iyileşme sağlanmakla birlikte, tedavide kuilanıjan ilaçlar Ultraviole ile ters etkileşim gösterir. Uzun dönem Ultraviole ye maruz kalmak kalıcı deri hasarına neden olur.

DİYET
• İyi beslenmeye yönelik öneriler
• Akneyi (Sivilceleri) iyileşlirebilen özel bir diyet tarii edilmemiştir. Çikolata ve yağlı yiyecekler akneyi(Sivilceleri) artırmazlar.

HASTANIN EĞİTİLMESİ
• Hastanın aknenin kesin bir tedavisinin olmadığını, tedavilerin sadece hastalığı ve lezyonları kontrol altına almak için yapıldığını bilmesi önemlidir.
• Tüm tedavi şekillerinde etkinin ortaya çıkması en az 4 hafta sürer.
• Topikal ajanlar yüzün kızarmasına ve kurumasına sebep olurlar, bu yüzden bir çok kişinin bu ilaçların kullanımına devam etme konusunda teşvik edilmesi gerekir.

TERCİH EDİLEN İLAÇLAR
• Özellikle haifi derecedeki sivilcelerde deriye uygulanan krem ve losyonlar en iyisidir.
• Benzoyl peroxide % 5 kuru cilde gece yatarken sürülür.
• Retinoik asid % 0,025 oranlarındaki konsantrasyonlardan başlayarak gece yatarken kuru cilde sürülür. Jel formu da (Retinojel % 0,025, % 0.05)0 vardır ve oldukça kurutucudur. Başlangıç aşamasında lezyonların artmasına neden olur.
• Kislik lezyonlara eritromisin yada Klindamisin % 2 solüsyon uygulanması
• Tetrasıklin 250 mg günde dört defa 7-10 gün kullanılması ve dozun en düşük etkin doza kadar azaltılması.

BEKLENEN GELİŞME VE PROGNOZ
Zaman içinde yavaş yavaş iyileşme meydana gelmesi

GEBELİK:
• Akne lezyonlarında remisyon ya da artışa sebep olabilir.

DİĞER NOTLAR
• Akne (Sivilce), genellikle hasta için, doktora ifade ettiğinden daha ciddi bir sorundur
• Akne (Sivilce) zamanla geriler.

KAYNAKLAR
• Fıtzpatrick, T.B., et al.: Color atlas and Synopsis of Clinical Dermatology New York, Mc Graw-HIII. 1983
• Fitzpatrick, TB, et.al (Eds.).: Dermatology in General Medicine . 3 rd ed. New York, McGraw- Hill. 1987. Pochi, P.E, Quan, M: Acne vulgaris Amer "Fam Phys Monograph, Spring, 1992
Yazarı Dr. D. Andres
#46 - Mart 20 2008, 15:15:30

!_By_Gizli_!

tırnak sorunları

Şikayet

El veya ayak tırnaklarınız renk değiştirdi, kırılıyor, kalınlaştı, uçları çatlıyor ya da oyuk oyuk oldu. Ayak tırnaklarınızın etrafında ağrı, şişme ve kızarıklık da olabilir.

Nedenleri

Onikomikoz (mantar enfeksiyonu) : Tırnağınız kalınlaştı ve sarardı; tırnak ucuna doğru küçük bir ayrımla bir birikinti oldu. Tedavi edilmezse, tırnağınızın tümü bölünür, şekli bozulur veya düşebilir. Mantar sadece yaralanırsanız veya başka bir deri hastalığınız varsa tırnakları etkiler. Ayak tırnakları enfeksiyonu yaralanma olmadan da oluşabilir. Kendi kendine tedavi edebilirsiniz veya doktora gitmelisiniz. El tırnaklarının iyileşmesi 6 aya, ayak tırnaklarının iyileşmesi 1 – 2 yıl sürebilir.

Tırnak kırılması : Tırnaklarınızda çatlaklar var ve uçları kırılıyor. Bu acı vermez, iyileşebilir, ama hiçbir zaman geçmez. Tırnak kırılması kalıtımsal olabilir ve bazen yaralanmayla görülür. Kendi kendine tedavi yeterlidir.

Kendiniz Ne Yapabilirsiniz?

Ayak tırnağı batıyorsa, ayağınızı 2 çorba kaşığı tuz katılmış ılık suda 15 – 20 dakika kadar tutun.

Tırnakla deri ayrıldıktan sonra tırnakla deri arasına tırnak büyüyünceye ve deri iyileşinceye kadar birkaç gün küçük bir pamuk ya da gazlı bez koyun. (Dikkat: Şeker hastasıysanız, dolaşım sistemi sorunlarınız varsa veya iltihaplanma oluşmuşsa, bu yöntemi uygulamayın.)

El tırnağı batıyorsa, tırnağınızı dümdüz kesin ve köşelerini yuvarlatmayın. Pamuklu çubukla günde iki kere köşesinden kaldırın ve bu bölgeyi temiz tutun.

Tırnağı kan oturması: Kağıt atacının ucunu açıp ocakta ısıtın. Elinizi yakmamak için öteki ucunu tutamaçla tutun. Sıcak ucu bastırmadan hafifçe tırnağınıza değdirin; kanın dışarıya akması için acıtmayan bir delik oluşacaktır. Basıncı hafifletmek için bu işlemi tekrar edebilirsiniz.

Mantar enfeksiyonu: Yıkandıktan sonra el ve ayaklarınızı iyice kurulayın. Saç kurutma makinesini en az sıcaklığa getirerek tırnağı kurutun. Mümkün olduğu kadar çıplak ayakla gezin; sentetik çorap ve ayakkabından uzak durun. Bulaşık yıkarken, temizlik yaparken veya elinizi suya veya kimyasallara sokacağınız zaman pamuklu lateks veya lastik eldiven kullanın. Reçetesiz satılan ilaçlar çoğu kez işe yaramaz.

Tırnak kırılması: Renksiz oje sürün. Ojeyi çok sık çıkartmayın. Temizlik yaparken pamuklu lateks veya lastik eldiven giyin. Tırnaklarınızın etrafındaki deriye krem sürün.

Dolama söz konusuysa, iltihabı azaltmak içn günde iki defa (5 – 10 dakika) sıcak su banyosu yapın; sonra mantar enfeksiyonuna karşı antibakteriyel bir ilaç ya da %1’lik gentiyan violet sürün.

Önleme

Tırnaklarınızı temiz tutun. Her hafta düzenli dümdüz kesin. (Aşırı kısa kesmeyin; parmaklarınızın bitimi kadar olmalılar.) Tırnaklarınızı ve tırnak derinizi yemeyin, koparmayın ve yırtmayın.

Sık aseton kullanırsanız tırnaklarınızı kurutursunuz. Tırnak güçlendiricilerinden, takma tırnaklardan ve tırnak derisi alma aletinden kaçının.

Bunlar tırnakların rengini değiştirir, tırnakları kırar, etraflarındaki doğal korumayı yok eder ve tırnaklarınızın altında kötü reaksiyonlara yol açar.

Öteki Nedenler Ayak tırnağının batması Dolama El veya ayak tırnağı yaralanması Sedef hastalığı
#47 - Mart 20 2008, 15:15:56

!_By_Gizli_!

UYUZ :GALE

Küçücük bir canlı 2.500 yıldır insan cildine zarar vermektedir.Fark edilmesi oldukça zordur ve deride şiddetli bir kaşıntıya sebep olur.Her yıl dünyada 300 milyondan fazla uyuz vakasının meydana geldiği bilinmektedir. Hastalık herhangi bir nesilde veya çağda kişisel hijyene rağmen ortaya çıkabilir.

UYUZ NASIL İLERLER?

Uyuz insan gözüyle görülemeyen mikroskobik bir canlının sebep olduğu bir hastalıktır.Küçük, yuvarlak vücutlu ve 8 bacaklı olup deride yuva yapar ve alerjik bir reaksiyona sebep olur.Bunun sonucunda çok acı veren, şiddetli bir kaşıntı olur ve hasta bütün gece uyuyamaz.Uyuz herhangi bir kişiden başkasına( bir çocuk, bir arkadaş, bir aile ferdi olabilir) yakın temastan dolayı geçebilir.Uyuz, daha çok gelir seviyesi düşük ailelerde, ihmal edilen çocuklarda veya bağışıklığı zayıf olan kişilerde rastlanır.

Isı ve kokunun cezbettiği canlı;yuva yapmak, yumurtalarını bırakmak ve dışkısını atmak için üst deri içerisinde tüneller açar.Kurtçuk yumurtadan çıkar ve derinin yüzeyine doğru hareket eder.Yetişkin canlılara dönüşmek için deri yüzeyindeki epidermis tabakası içinde yaşar.Vücuda yayılmadan bir ay geçebilir, kişi bu süre içinde sadece kaşıntı hissedebilir.

UYUZU NASIL TANIRIZ?

Uyuzun en erken ve en yaygın belirtisi özellikle geceleri ortaya çıkan kaşıntıdır.Erken ortaya çıkan uyuzda küçük kırmızı kabarcıklar ve sivilceler görülür.Daha ilerlemiş vakalarda deri kabuklu ve pullu olabilir.Uyuz çoğunlukla vücudun kıvrım ve çatlaklarında başlar,özellikle parmaklar arasında, dirsek ve bileklerde, kalça ve kemer hizasında, kadınlarda meme başında, erkeklerde cinsel organda görülebilir.Bileziklerin, yüzüklerin altındaki deride saklanırlar veya tırnakların altında görülebilirler.Çocuklarda daha çok genel bir kaşıntı vardır.Avuç içi,taban ve saç derisini tutmaksızın bütün vücuda yayılabilir.Kişi bütün gece kaşıntıdan dolayı uykusunu kaybettiği için yorgun ve sinirli olabilir.Uyuzla birlikte bakteriyel enfeksiyon da görülebilir.Çocuklarda, uyuz çoğu zaman özellikle enfeksiyonlarla beraber olabilir.Bakteriyel enfeksiyonlar öncelikle tedavi edilmelidir.Uyuz tedavisi bilahare yapılır.Eğer uyuz tamamen tedavi edilmezse belirli bir süre sonra tekrar ortaya çıkar.

KABUKLANMA VE NORVEÇ UYUZU

Kabuklanmış uyuz; yakınmaların daha yoğun ve döküntülerin yaygın olduğu bir klinik tablodur.Eller ve ayaklar da dahil vücudun geniş bölgelerinde görülebilir.Bu kabuklarda binlerce uyuz paraziti ve onların yumurtaları saklanır, bu da yapılan tedaviyi zorlaştırır.Çünkü direkt deriye uygulanan medikasyonlar kalınlaşan deriye etkimeyebilir.Uyuzun bu çeşidi AİDS ve kanser gibi bağışıklık sistemi zayıf hastalarda en çok meydana gelen tipidir.Bu durum oldukça bulaşıcıdır.

KESİN TANI

Uyuz çoğu zaman dermatologlar tarafından teşhis edilir.Tüm vücudun sıkı bir incelenmesi gerekir.Eğer dermatolog teşhis koyamıyorsa, basit ve ağrısız bir test yapabilir.Test; şüphe duyulan yer üzerine steril mineral yağdan bir damla damlatılması suretiyle yapılır.Gerilmiş üst deriden bistüri ile küçük bir parça alınır.Bu parça mikroskobla incelenir.Teşhis;uyuz mikroplarının ve yumurtalarının bulunması ile konulmuş olur.Lüzümu halinde deri biopsisi ile de tanı konulabilir.

EN ÇOK TEHLİKEDE OLANLAR KİMLERDİR?

Uyuz etkeni zengin veya fakir, genç veya yaşlı herkese bulaşabilir.Uyuz, en çok birbiriyle yakın fiziksel temasta bulunanlarda, özellikle çocuklarda, emziren annelerde ve yaşlı insanlarda görülür.
Çalışan ailelerin 2 yaşın altındaki çocuklarında risk fazladır.Onları anneler ve daha büyük kardeşler ve sonrada yakın temasta bulundukları diğer aile fertleri izler.Bununla birlikte askerler ve erkek mahkumlar, yaşam şartlarından dolayı hastalıktan çabuk etkilenirler.Huzur ve bakım evinde kalan yaşlı kişiler de uyuza kolayca yakalanabilirler.Çünkü;

1-Bağışıklık sistemleri zayıftır.,
2-Elbise değiştirmeleri , banyo yapmaları , giysilerini ve kendilerini temizlemeleri zordur.
3-Yaşlılarda farklı hastalıkların da bulunmasından dolayı ayırıcı tanı güç olabilir.

TEDAVİ

Uyuzdan;reçeteyle yazılan %5’lik permethrin kremiyle uygulanan tedavi sonucu kolay ve çabuk bir şekilde kurtulunabilir.Bu krem yatarken tüm vücut derisine sürülür ve ertesi günün sabahı yıkanır.Kremin serin yerde muhafaza edilmesi, kuru cilde sürülmesi ve ciltte 8-14 saat kalması tavsiye edilir.Tedaviden sonra yeni belirtiler ortaya çıkarsa bir hafta aradan sonra ikinci bir tedavi daha önerilebilir.
Bir başka tedavi ise %1’lik lindane'dir.Lindane; bebeklerde, küçük çocuklarda, hamile ve emziren kadınlarda, felçli kişilerde ve diğer nörolojik hastalıkları olan kişilerde kullanılmamalıdır.
Grup veya aile içindeki her birey kaşıntı olsun veya olmasın tedavi edilmelidir.Risk altında bulunan toplumun hepsi, bir uyuz salgınını engellemek açısından tedavi edilebilir.
Bir ailede bulunan bütün bireyler eş zamanlı olarak tedavi edilmelidir.Toplu olarak ortaya çıkan uyuz vakaları sık denetlemelerle kontrol altına alınabilir.En etkili yol ise bütün hastaları ve personeli aynı anda tedavi etmektir.

UYUZ OLDUĞUNUZDA NE YAPABİLİRSİNİZ?

Tedaviye başlamak için en kısa sürede bir dermatoloğa görünün. Unutmayın;parazitlerden ne kadar rahatsız olursanız olun, uyuz sizin kişisel temizliğinizin bir yansıması değildir.
* Elbiselerinizi, yatak örtülerini ve havluları sıcak suda yıkayın ve makineyle kurutup kızgın ütüden geçirin.
* Bütün evi elektrikli süpürgeyle temizleyin ve torbasını güvenli bir yere atın.

NE YAPMAMALIYIZ?

* Kesinlikle evde yapılan ilaçları denemeyin.Çamaşır deterjanı kullanmayın.
* Kortizonlu merhemler ve dermatologlar tarafından önerilmeyen kremleri asla kullanmayın.
#48 - Mart 20 2008, 15:16:30

!_By_Gizli_!

ürtiker kurdeşen

Toplumda sık görülen rahatsızlıklardan biri olan kurdeşen bazı durumlarda gerçekten hem hasta hem de hekim için sorun yaratan hastalıkların başında gelebilir. Tıp dilinde “ürtiker” diye anılan kurdeşen iki formda olabilir. Bunlardan ilki şikayetlerin 6 haftadan kısa sürdüğü akut ürtiker; diğeri ise şikayetlerin 6 haftayı geçtiği kronik ürtikerdir. Her iki durumda da hastalığın bulguları birbirine benzese de hastalığın oluşum nedenleri açısından belirgin farklar vardır.

Hastalığın bulguları arasında kaşıntılı, deriden kabarık, kızarık 0,5cm ila çok büyük ölçülerde deride plaklar bulunur. Bu plakların bazıları birleşme eğilimindedir. Plakların sınırlarını net olarak çizmek herzaman mümkün olmaz. Lezyonlar genellikle birkaç saat içerisinde solar, yerine başka alanlarda yenileri çıkabilir.

Ayrıca bazı ürtiker vakalarına “anjioödem” dediğimiz tablo da eşlik edebilir. Anjioödem genelde göz kapaklarında (genellikle tek taraflı), dudakta, yüzün diğer kısımlarında, kol ve bacaklarda, parmaklarda, genital bölgelerde oluşabilir. Bunlarda da özellikle şişlik ön plandadır. Her iki hastalıkta da deriden kabarık olan durumu ortaya çıkaran şey deri içinde ödem olmasıdır. Anjioödemde derinin alt tabakaları da olaya iştirak ettiği için şişlik çok ön plandadır. Şişliğe kaşıntıdan ziyade yanma hissi eşlik edebilir.

Daha önce de bahsedildiği gibi 6 haftadan kısa süreli kurdeşen akut ürtiker olarak anılır. Bu hastalıkta neden genellikle allerjidir. Bu allerji de genellikle ağız yolu ile alınan allerjenlerle oluşur. Yani gıdalar ve ilaçlar akut ürtikerdeki en önemli sebeplerdir. Bunun dışında çok nadir de olsa solunum yolu ile alınan bazı allerjenler (örneğin ev tozu akarları) de akut ürtiker yapabilir. Kronik ürtikerin altında ise allerji pek bulunmaz. Bu hastaların ancak %3-5’ inde allerji rol oynayabilirler. Bu allerjenler de genel olarak ağız yolu ile alınan allerjenlerdir (gıdalar...). Bunun dışında bu hastalığın çok değişik sebepleri olabilir. Bunlar içerisinde otoimmun hastalıklar (otoimmün tiroidit, sistemik lupus eritematozus vb.), kronik enfeksiyonlar (tuberküloz, bruselloz vb.), fokal enfeksiyonlar (sinüzit, diş ve dişeti enfeksiyonları vb.), Helikobacter pylori enfeksiyonları, bazen hepatitler, bazen bazı kanser türleri vardır. Bu nedenle bir çok araştırma yapmak gereklidir. Tüm ayrıntılı araştırmalara rağmen %60-65 vakada hiçbir neden bulunamayabilir. Bu hastalar da idiyopatik (sebebi bilinmeyen) kronik ürtiker olarak adlandırılır.

Hastalarda iyi bir hastalık öyküsü sonrası, allerji testlerini içeren araştırmalar yanında diğer bahsi geçen hastalıkların araştırmaları yapılmalıdır.

Altta yatan hastalığın tedavisi sonucunda genel olarak ürtiker kendiliğinden geçer ve tekrar etmez. Ancak sebebi bilinmeyen ürtiker hastalarında antiallerjik ilaçlardan faydalanılır. Bu hastalarda kalsik olarak sabahları sedatif olmayan antiallerjikler, akşamları sedatif antiallerjikler ve H2 reseptör blokerleri birlikte kullanılır. H2 reseptör blokerleri asıl itibari ile mide asiditesini azaltmak için kullanılan ilaçlardır. Ancak derideki histamin reseptörlerinin % 20 kadarı H2 tipinde olduğu için bu tür ilaçlar bu hastalarda faydalı olmaktadır. Bunun dışında bunlara cevap vermeyen hastalarda kortizon dahi kullanılabilir.

Bunlar dışında ayrıca değişik kurdeşen türleri de vardır. Aşağıdaki tabloda bu ürtiker tiplerini görmektesiniz:

Fiziksel ürtiker
Aquajenik ürtiker (su ile temas sonucu oluşan)
Kolinerjik ürtiker (terleme, aşırı efor sonucu oluşan)
Soğuk ürtikeri (soğuk havada oluşan)
Dermografizm (ciltte çizik ile veya kaşınma ile oluşan ürtiker)
Gecikmiş basınç ürtikeri
Solar ürtiker (güneş ışınları ile oluşan)
Vibratuvar ürtiker (vibrasyon yapan aletlerle oluşan)
Herediter ürtiker (ailenin diğer fertlerinde de görülen tip)
Ürtikeryal vaskülit (ürtiker plaklarının 24 saatten uzun sebat ettiği damar iltihabı ile giden tip)
Diğerleri.
#49 - Mart 20 2008, 15:16:56

!_By_Gizli_!

vitiligo

Vitiligo deride renk kaybına uğramış beyaz plaklarla seyreden kronik, genelde ilerleyici kozmetik problem oluşturan bir deri hastalığıdır.Vitiligo alanlarında deri beyaz görünürken çevresindeki bölgeler normal renktedir ve bu bölgelerde cilde rengini veren melanositlerdeki hasar nedeniyle tüyler ve kıllardada beyazlık görülür.Renk kaybı olan bölgeler çeşitli büyüklüklerde ve değişik sınır yapıları içerebilirler.Kimi zaman bir nokta kadar küçükken,kimi zaman el ayası kadar büyük ve hatta tüm deriyi etkilemiş olabilir.En sık etkilenen bölgeler ise yüz, dudak, boyun, göğüs, penis, diz, dirsek ve el sırtlarıdır. Beyaz bölgeler ultraviyole ışınına karşı hassas olurlar.Güneş yanıklarından, darbelerden sonra yeni vitiligo bölgeleri gelişebilir.Vitiligo birçok hastalıklarla (diabet, anemi, kanser, tiroit bezi hastalıkları.......) beraber görülebilir.Görülme sıklığı toplumda %1-2 arasındadır.Vücudda görülen her beyaz leke vitiligo anlamına gelmez ayrımın yapılması uzman doktor muayenesini ve wood lambası diye adlandırılan özel bir ışık muayenesini gerektirir.Kuruluğa bağlı lekeler, mantar lekeleri, egzema bölgeleri vitiligo ile karışabilir. Bu hastalık, otoimmun kökenli olup vücuddaki renk yapan hücrelere karşı vücudun yıkıcı hücrelerinin aktive olmasıyla başlar.Ailede bulunması, kişide görülme ihtimalini artırabilir ve özellikle vücudun bağışıklık sisteminin zayıfladığı stres, ameliyat, hastalık dönemlerinde vitiligonun başlaması ve artması daha olasıdır. Vitiligo bazen çıktığı bölgelerde sınırlı kalırken bazen ise yayılmaya ve hatta yeni bölgelerde gelişmeye yönelir.
Tedavi:

Bu kronik hastalık mutlak olarak doktor tarafından takip gerektirir. Öncelikle hastanın yanlışları yapmayarak hastalığın artışına katkıda bulunmaması amaçlanır. Güneşe çıkış saatleri hastaların kontrol altına alınır.15 faktör üstü bir koruyucu hastaya önerilir.Güneşte aşırı kalmanın doğuracağı sonuçlar hakkında kişiler bilgilendirilir. Lokal olarak uygun birtakım kremler kısıtlı bölgede vitiligosu olan hastalarda başlanabilir ve %40-50 etki sağlanabilir. Deriye uygulanan punch greftle ise bir bölgeden alınan sağlıklı derinin beyaz plaklara ekimi prensibine dayanıp, her zaman başarılı sonuçlar vermemektedir. Vitiligonun en etkili tedavisi dünyada ve ülkemizde ancak birkaç hastanede uygulayabildiğimiz PUVA IŞINI tedavisidir.UVA (320-400nm) dalga boyundaki ışınlar kısa tedavi aralıklarıyla özel kabinlerde cilde verilir.Haftada 2-3 seanslık düzenli uygulamalarla oldukça başarılı sonuçlar elde edilmektedir.Bu tedavi sırasında cilt üzerinde önce kırmızılık daha sonra kahverengi lekelenmeler ile başlayan rengin geri dönüşü görülmektedir.%70 hastada olumlu sonuca yani rengin geriye dönüp beyazlıkların kaybolduğu görülmektedir. Özellikle yüz ve boyun gibi estetik bölgelerdeki olumlu yanıtlar daha hızlı ve umut vericidir
#50 - Mart 20 2008, 15:17:18

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.