Alternatifim Cafe

Nazım Hikmet

Discussion started on Yazarlar

aY_meLek

ÇANKIRI HAPİSANESİNDEN MEKTUPLAR

Saat dört
yoksun
Saat beş
        yok
Altı, yedi,
ertesi gün, daha ertesi
        ve belki
                kim bilir...
Hapisane avlusunda
bir bahçemiz vardı.
Sıcak bir duvar dibinde on beş adım kadardı.
Gelirdin,
yan yana otururduk,
kırmızı ve kocaman
muşamba torban dizlerinde...
Kelleci Memedi hatırlıyor musun?
Sübyan koğuşundan.
Başı dört köşe,
bacakları kısa
ve kalın
ve elleri ayaklarından büyük.
kovanından bal çaldığı adamın
taşla ezmiş kafasını.
"hanım abla" derdi sana.
Bizim bahçemizden küçük bir bahçesi vardı,
                tepemizde,
                yukarda,
                        güneşe yakın,
                        bir konserve kutusunun içinde...
Bir cumartesi gününü,
hapisane çeşmesiyle ıslanan
bir ikindi vaktini hatırlıyor musun?
Bir türkü söylediydi kalaycı Şaban Usta,
aklında mı:
"Beypazarı meskenimiz,ilimiz,
kim bilir nerede kalır ölümüz....?"
O kadar resmini yaptım senin
bana birini bırakmadın.
Bende yalnız bir fotoğrafın var:
        bir başka bahçede
                çok rahat
                        çok bahtiyar
yem verip tavuklara gülüyorsun.
Hapisane bahçesinde tavuklar yoktu,
fakat pek ala gülebildik
ve bahtiyar olmadık değil.
Nasıl haber aldık
en güzel hürriyete dair,
nasıl dinledik ayak seslerini
yaklaşan müjdelerin,
ne güzel şeyler konuştuk
hapisane bahçesinde...



DAVET

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
                              bu memleket bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
                              bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
                              bu davet bizim...

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
                              bu hasret bizim...



HASRET

Yüzyıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.

Yüz yıldır bekler beni
                  bir şehirde bir kadın.

Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
Aynı daldan düşüp ayrıldık.
Aramızda yüz yıllık zaman,
                      yol yüz yıllık.

Yüz yıldır alacakaranlıkta
                  koşuyorum ardından.




Nazım Hikmet'in en sevdiğim şiirleri burdaymış zaten.. ben de bunları eklemek istedim.. emeğinize, ellerinize sağlık :cicek


#26 - Ağustos 15 2006, 19:54:55

emeği geçen herkese teşşekür ediyorum...................................
#27 - Ağustos 24 2006, 16:57:23
A&A         Seni ÇOK seviyorum!!!!   



                    asenaa....

ne güzel konu hazırlamışsınız arkadaşlar tebrik ediyorum :))

ekleyecek bir şeyler düşündüm ama bulamadım en sevdiğim şiirlerini eklemişssiniz zaten hayatı, kitabı nasıl okuduğunu bile

çok teşekkür ediyorum :))
#28 - Ekim 27 2006, 21:41:46

bu da benim taptığım eserlerinden biri :))





BASİT YAŞAMAK

 

Basit yaşayacaksın.

 

Mesela susayınca su içecek kadar basit.

Dört çıkacak, ikiyi ikiyle çarptığında.

 

Tek düğmesi olacak elindeki cihazın;

tek bir düğme, tek bir cümle gibi;

sevince lafı dolandırmadan söylediğin

“seni seviyorum” gibi.

 

Basit bir öpücük yetecek sana;

basit sıcak bir öpücük

ve o öpücükle dolacak tüm günlerin, tüm düşlerin.

O öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını,

o öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını.

 

Kabak çekirdeği verecek sana

rakamların veremediği mutluluğu.

 

El yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacak

en değerli kağıdın;

hep yanında taşıdığın,

atmaya kıyamadığın.

 

İki harekette giyiniverecek,

iki harekette soyunuvereceksin.

Kısacık olacak uyanman

ve yola çıkman arasında geçen süre;

kısacık olacak

sıcacık kollara dolanman

ve yolculuklara çıkman arasında geçen süre.

 

Kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını;

bakışların bile anlatabilecek kendini.

 

Beklentilerin de basit olacak.

Kaf Dağı’nın önünde bekleyecek mutluluklar.

Bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını;

ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana

en ucuz aşk romanını.

 

Pankreasının sağlığına dua edeceksin kapatırken gözlerini.

Zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken.

 

Bir kaşarlı tost olacak aradığın

nasıl oturacağını bilemediğin sofrada;

parmakların olacak en kıymetli çatalın.

Yine, aynı parmaklar çözecek en karmaşık denklemleri.

İskender’in kılıcı duracak avukat rehberinin yanında.

 

Bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana

kontrplak bir gitarda, doğru basılmış bir

“fa diyez”in mutluluğunu.

 

Makyajın ilk “a” sına kadar bilmen yetecek.

Temizlik kokacak en pahalı parfümün

 

“Bilmiyorum” diyebileceksin bilmediğinde

ve çok normal olacak onu da bilmeyişin.

Tek dereden su getirmen yetecek,

bir “istemiyorum” diyebilmeye.

 

Ne durduğu farketmeyecek abanın altında.

 

Saatin, sadece saati gösterecek;

Telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın.

Küçük bir not defteri olacak bilgini en hızlı sayan.

 

Basit yaşayacaksın, basit.

Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi

 

basit...

#29 - Ekim 27 2006, 21:51:20

KARAYILAN

Karayılan" olmazdan önce
                umurunda değildi Karayılan'ın
                kıyamete dek düşmana verseler Antep'i.
Çünkü onu düşünmeye alıştırmadılar.
Yaşadı toprakta bir tarla sıçanı gibi,
korkaktı da bir tarla sıçanı kadar.
Siperi bir gül fidanıydı onun,
gül fidanı dibinde yatıyordu ki yüzükoyun
             ak bir taşın ardından
                         kara bir yılan
                                    çıkardı kafasını.
Derisi ışıl ışıl,
           gözleri ateşten al,
                           dili çataldı.
Birden bir kurşun gelip
                   kafasını aldı.
Hayvan devrildi kaldı.

Karayılan
       Karayılan olmazdan önce
kara yılanın encâmını görünce
haykırdı avaz avaz
           ömrünün ilk düşüncesini :
     "İbret al, deli gönlüm,
      demir sandıkta saklansan bulur seni,
      ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm."

  şiirin tamamı deil, ama en sewdiğim kısmı bursaı, çok uzun bi şiir aslında... :)
 bi de bu şiir war, bu da çok güsel bence.. we de anlamlı.. :)


VATAN HAİNİ

"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
 
 bu şiiri her okuyuşumda tüylerim diken diken oluyo gerçekten.. :))
   
 
#30 - Ekim 28 2006, 21:16:57
Kör kuyuların dibinde Yusuf'tum,
Kerbela çölünde Hüseyin.
Zindanlarda Cem Sultan,
Sehpalarda Pir Sultan.
Ve Madımak'ta otuzyedi can...





YİRMİNCİ ASRA DAİR

- Uyumak şimdi,
  uyanmak yüzyıl sonra, sevgilim...

- Hayır,
   kendi asrım beni korkutmuyor
   ben kaçak değilim.
Asrım sefil,
   asrım yüz kızartıcı,
asrım cesur,
    büyük
     ve kahraman.
Dünyaya erken gelmişim diye kahretmedim hiçbir zaman.
Ben yirminci asırlıyım
ve bununla övünüyorum,
Bana yeter
yirminci asırda olduğum safta olmak
  bizim tarafta olmak
ve dövüşmek yeni bir âlem için...

- Yüz yıl sonra, sevgilim...

- Hayır, her şeye rağmen daha evvel.
Ve ölen ve doğan
ve son gülenleri güzel gülecek olan yirminci asır
(benim şafak çığlıklarıyla sabaha eren müthiş gecem)
senin gözlerin gibi, Hatçem,
                          güneşli olacaktır.
                                                             12. 11. 1941


en sevdiğim şiirlerindne bitanesidir
kendisinden dinleyince daha bi sevmiştim.......
tskler arkadasım yeniden okuma fırsatı verdiğin için...

bir kaç tane şiirinide sizlerle paylaşmak isterim....

BENİM OĞLAN FOTOĞRAFLARDA BÜYÜYOR

İçimde acısı var yemişi koparılmış bir dalın,
gitmez gözümden hayali Haliçe inen yolun,
iki gözlü bir bıçaktır yüreğime saplanmış
evlât hasretiyle hasreti İstanbulun.

Ayrılık dayanılır gibi değil mi?
Bize pek mi müthiş geliyor kendi kaderimiz?
Elâleme haset mi ediyoruz?
Elâlemin babası İstanbulda hapiste,
elâlemin oğlunu asmak istiyorlar
yol ortasında
güpegündüz.
Bense burda rüzgâr gibi
bir halk türküsü gibi hürüm,
sen ordasın yavrum,
ama asılamıyacak kadar küçüksün henüz.
Elâlemin oğlu katil olmasın,
elâlemin babası ölmesin,
eve ekmekle uçurtma getirsin diye,
orda onlar aldı göze ipi.

İnsanlar,
iyi insanlar,
seslenin dünyanın dört köşesinden
dur deyin,
cellât geçirmesin ipi


Ceviz Ağacı

Basım kopuk kopuk bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında,
budak budak, ser ham ser ham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında,
Yapraklarım suda balık gibi kivil kivil.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril.
koparıver, gözlerinin, gülüm, yasini sil
Yapraklarım ellerimdir tam yüz bin elim var,
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul’a.
Yapraklarım gözlerimdir. şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul’u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında,
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Nazım Hikmet



AŞK MÖNÜSÜ (32743 Hit)

Sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin
sen ülkemin yaz geceleri gibisin
saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında
beni unutma
ah! saklı gülüm
sen hem zor hem güzelsin
şiirlerimin ılıklığında açılmalısın
sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi
sen memleketim kadar güzelsin
ve güzel kal



BİR AYRILIŞ HİKAYESİ

Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
Ve ben artık
biliyorum:
Toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
Kadın sustu.
SARILDILAR
Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...
AYRILDILAR
#31 - Kasım 17 2006, 13:06:15

O MAVİ GÖZLÜ BİR DEVDİ (15353 Hit)

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan evin.

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliiiii
hanımeli
açan ev..

NAZIM HİKMET
BİR ACAYİP DUYGU
«Mürdüm eriği
çiçek açmıştır.
— ilkönce zerdali çiçek açar
mürdüm en sonra —
Sevgilim,
çimenin üzerine
diz üstü oturalım
karşı-be-karşı.
Hava lezzetli ve aydınlık
— fakat iyice ısınmadı daha —
çağlanın kabuğu
yemyeşil tüylüdür
henüz yumuşacık...
Bahtiyarız
yaşayabildiğimiz için.
Herhalde çoktan öldürülmüştük
sen Londra'da olsaydın
ben Tobruk'ta olsaydım, bir İngiliz şilebinde yahut...
Sevgilim,
ellerini koy dizlerine
— bileklerin kalın ve beyaz —
sol avucunu çevir :
gün ışığı avucunun içindedir
kayısı gibi...
Dünkü hava akınında ölenlerin
yüz kadarı beş yaşından aşağı,
yirmi dördü emzikte...
Sevgilim,
nar tanesinin rengine bayılırım
— nar tanesi, nur tanesi —
kavunda ıtrı severim
mayhoşluğu erikte ..........»
.......... yağmurlu bir gün
yemişlerden ve senden uzak
— daha bir tek ağaç bahar açmadı
kar yağması ihtimali bile var —
Bursa cezaevinde
acayip bir duyguya kapılarak
ve kahredici bir öfke içinde
inadıma yazıyorum bunları,
kendime ve sevgili insanlarıma inat.


emeği geçen herkese teşekkür ederim
ellerinize sağlık arkadaslar.....
#32 - Kasım 17 2006, 13:22:53


Ne yazıkki gerçekten vatan hainleri elini kolunu salayarak bu vatanda varlığını sürdürürken bu insanın varlığı nedense bazı insanlara çok gelmiştir.


En sevidm şiirlerinden birini koyuyorum
BEN SENDEN ÖNCE

Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mi zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi,
        beni yaktırırsın,
        odanda ocağın
        üstüne korsun
                içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
        şeffaf,
                beyaz camdan olsun
                        ki içinde beni görebilesin
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
        senin yanında kalabilmek için.
        Ve toz oluyorum
        yaşıyorum yanında senin.
        Sonra, sende ölünce
        kavanozuma gelirsin.
        Ve orada beraber yaşarız
        külümün içinde külün
        ta ki bir savruk gelin
        yahut vefasız bir torun
        bizi ordan atana kadar...
        Ama
        biz
        o zamana kadar
        o kadar karışacağız ki birbirimize,
        atıldığımız çöplükte bile
        zerrelerimiz
        yan yana düşecek.
        Toprağa beraber dalacağız.
        Ve bir gün yabani bir çiçek
        bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
        sapında muhakkak iki çiçek açacak :
        biri
                sen
        biri de
                ben.
Ben
daha olumlu düşünüyorum
Ben daha bir çocuk doğuracağım
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
                ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
        bizim cenaze şeklini.
        Ben ölünceye kadar da
        Bu düzelir herhalde.
        Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
        İçimden bir şey :
        belki diyor.
#33 - Kasım 27 2006, 13:50:25

hadi arkadaşlar ustanın şiirleriyle dolduralım
#34 - Şubat 03 2007, 22:54:20
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında
               (((( 7 satırrr))))
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında

Rüzgâr,
yıldızlar
ve su.
Bir Afrika rüyasının uykusu
düşmüş dalgalara.
Işıltılı, kara
bir yelken gibi ince
direğinde geminin.
Geçmekteyiz içinden
bir sayısız
bir uçsuz bucaksız yıldızlar âleminin.

Yıldızlar
rüzgâr
ve su.
Başüstünde bir gemici korosu
su gibi, rüzgâr gibi, yıldızlar gibi bir türkü söylüyor,
yıldızlar gibi
rüzgâr gibi
su gibi bir türkü.
Bu türkü diyor ki, «Korkumuz yok!
İnmedi bir gün bile gözlerimize
bir kış akşamı gibi karanlığı korkunun.»
Bu türkü
diyor ki,
«Bir gülüşün ateşiyle yakmasını biliriz
ölümün önünde sigaramızı.»
Bu türkü
diyor ki,
«Çizmişiz rotamızı
dostların alkışlarıyla değil
gıcırtısıyla düşmanın
dişlerinin.»
Bu türkü diyor ki, «Dövüşmek..»
Bu türkü diyor ki, «Işıklı büyük
ışıklı geniş ve sınırsız bir limana
dümen suyumuzda sürüklemek denizi..»
Bu türkü diyor ki, «Yıldızlar
rüzgâr
ve su...»

Başüstünde bir gemici korosu
bir türkü söylüyor;
yıldızlar gibi
rüzgâr gibi,
su gibi bir türkü..
#35 - Şubat 03 2007, 22:57:08

süpersin  Pesim1sTLee !!!!
:):)
#36 - Şubat 03 2007, 23:01:04
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında
               (((( 7 satırrr))))
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında

tR!gonometR!k

Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi,beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin
Fedakarlığımı anlıyorsun
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yaşarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama ,çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
Bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor.
#37 - Şubat 06 2007, 16:48:41

_BoDdAh_





HOŞGELDİN KADINIM

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.

#38 - Şubat 06 2007, 17:04:03
« Son Düzenleme: Nisan 21 2007, 09:54:43 Gönderen: ..boddαh.. »

tR!gonometR!k

Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
...



#39 - Şubat 06 2007, 17:12:08

HÜRRİYET KAVGASI

Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler,
dalga dalga aydınlık oldular,
yürüdüler karanlığın üstüne.
Meydanları zaptettiler yine.

                Beyazıt'ta şehit düşen
                silkinip kalktı kabrinden,
                ve elinde bir güneş gibi taşıyıp yarasını
                yıktı Şahmeran'ın mağarasını.

Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar.
Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır.
Safları sıklaştırın çocuklar,
bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.

                                                                            (1962)
#40 - Şubat 06 2007, 18:38:59
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında
               (((( 7 satırrr))))
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında

ASYA-AFRİKA YAZARLARINA

Kardeşlerim
bakmayın sarı saçlı olduğuma
ben Asyalıyım
bakmayın mavi gözlü olduğuma
ben Afrikalıyım
ağaçlar kendi dibine gölge vermez benim orda
                                     sizin ordakiler gibi tıpkı
benim orda arslanın ağzındadır ekmek
                    ejderler yatar başında çeşmelerin
                    ve ölünür benim orda ellisine basılmadan
                                    sizin ordaki gibi tıpkı
bakmayın sarı saçlı olduğuma
ben Asyalıyım
bakmayın mavi gözlü olduğuma
ben Afrikalıyım
okuyup yazma bilmez yüzde sekseni benimkilerin
şiirler gezer ağızdan ağıza türküleşerek
şiirler bayraklaşabilir benim orda
                             sizin ordaki gibi
kardeşlerim
sıska öküzün yanına koşulup şiirlerimiz
                                            toprağı sürebilmeli
pirinç tarlalarında bataklığa girebilmeli
                                            dizlerine kadar
bütün soruları sorabilmeli
bütün ışıkları derebilmeli
yol başlarında durabilmeli
                  kilometre taşları gibi şiirlerimiz
yaklaşan düşmanı herkesten önce görebilmeli
cengelde tamtamlara vurabilmeli
ve yeryüzünde tek esir yurt tek esir insan
gökyüzünde atomlu tek bulut kalmayıncaya kadar
malı mülkü aklı fikri canı neyi varsa verebilmeli
                                      büyük hürriyete şiirlerimiz


                            (22 Ocak 1962, Moskova)
#41 - Şubat 06 2007, 18:39:23
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında
               (((( 7 satırrr))))
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında

BAHRİ HAZER

Ufuklardan ufuklara
ordu ordu köpüklü mor dalgalar koşuyordu;
Hazer rüzgârların dilini konuşıyor balam,
konuşup coşuyordu!
Kim demiş "çört vazmi!"
                            Hazer ölü bir göle benzer!
Uçsuz bucaksız başı boş tuzlu bir sudur Hazer!
Hazerde dost gezer, e.....y!..
                            düşman gezer!

Dalga bir dağdır
                 kayık bir geyik!
Dalga bir kuyu
                 kayık bir kova!
Çıkıyor kayık
             iniyor kayık,
devrilen
        bir atın
              sırtından inip,
şahlanan
         bir ata
              biniyor kayık!

Ve Türkmen kayıkçı
dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş.
Başında kocaman kara bir papak;
bu papak değil:
tüylü bir koyunu karnından yarıp
                                          geçirmiş başına!
Koyunun tüyleri düşmüş kaşına!

Çıkıyor kayık
              iniyor kayık

Ve kayıkçı
"Türkmenistanlı bir Buda heykeli" gibi
dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş,
fakat, sanma ki Hazerin karşısında elpençe divan durmuş!
O da bir Buda heykelinin
taştan sükûnu gibi kendinden emin
dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş.

Bakmıyor
           kayığa
                sarılan
                       sulara!
Bakmıyor
           çatlayıp
                   yarılan
                         sulara!

Çıkıyor kayık
               iniyor kayık,
devrilen
        bir atın
              sırtından inip
şahlanan
         bir ata
              biniyor kayık!

- Yaman esiyor be karayel yaman!
  Sakın özünü Hazerin hilesinden aman!
  Aman oyun oynamasın sana rüzgâr!
           
- Aldırma anam ne çıkar?
  Ne çıkar
           kudurtsun
                       karayel
                               suları,
Hazerde doğanın
                      Hazerdir mezarı!

Çıkıyor kayık
              iniyor kayık
çıkıyor ka...
            iniyor ka...
Çık...
     in...
        çık...

     
                                     (1928)
#42 - Şubat 06 2007, 18:40:32
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında
               (((( 7 satırrr))))
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında

--------------------------------------------------------------------------------

BAYRAMOĞLU

Mahpusanedeyim.
Mahpusanede kalbimin
kanayan çıplak ayakları
        ne zaman çok uzun bulsa yolunu,
        hatırlarım bilmem neden
        Azeri yoldaşım Bayram Oğlunu:
Baki.
        Gece saat iki
                        sularında ..
Karaşehrin kara damlarında yatanlar
görüyor kanlı renklerin nescini uykularında ..
Yıldızların altında kara neft burguları
hışırdıyor servilikler gibi derinden
                        yüreğinden.
Bakıyor uykulu sarı gözler
kara topraktaki yağlı neft birikintilerinden.
        Gök kara,
                yıldızlar sarı.
                Tek katlı,
                düz damlı dört köşe tas dükkanların
                                kapalı kara kapıları.
Karaşehrin kara damlarında yatanlar
görüyor kanlı renklerin nescini uykularında.
Baki.
        Gece saat iki
                        sularında
Taşlarda yuvarlanan
        nal ve tekerlek sesleri.
                Seslerde seslenen sesler ..
                İşte bir fayton geçiyor
                                        geçmede
                                                        geçti:
        son evlerin yakınından
                        uzağından
                                ırağından..
Kara bir lanettir ki bu,
kopmuş geliyor gecenin dudağından...
Bu faytonun fenerinde dehşeti var:
        hançerle oyulmuş
                kor
                        ve derin
                                gözlerin..
        Taşlarda yuvarlanan
                nal ve tekerlek sesleri
                Gittikçe uzaklaşan,
                        gittikçe alçalan sesler...
Ortada demiryolu,
        sağ yanda Karaşehir;
        solda fabrikaların
                duvarları yükselir.
Karşıdan fayton gelir.
        içinde Bayram Oğlu.
        Bağlanmış kolu
        Bayram Oğlunun..
        Karşıdan fayton gelir
        içinde
                Bayram Oğlu.
Jandarma sağı,
                Jandarma solu
                        Bayram Oğlunun...
Kolunu bağlamışlar
        kanadı kırık değil ..
        Gözünde toplanan
        hıçkırık değil...
        Gözleri ışık dolu
                Bayram Oğlunun.
Karşıdan fayton gelir,
        içinde
                Bayram Oğlu.
Ölümdür yolu
        Bayram Oğlunun
                Bayram
                Oğlunun..."

KALBİMİ BUNALTAN BU DÖRT DUVAR MI?
ÖLÜMDEN ÖTEYE KÖY VAR MI???

                                                     (1927)

--------------------------------------------------------------------------------
#43 - Şubat 06 2007, 18:41:06
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında
               (((( 7 satırrr))))
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında

--------------------------------------------------------------------------------

MAVİ GÖZLÜ DEV, MİNNACIK KADIN VE HANIMELLERİ

O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
              bahçesinde ebruliii
                      hanımeli
                                    açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev,
Ve elleri öyle büyük işler için
                     hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
                       çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
                      hanımeli
                              açan evin.

O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
           yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
          bahçesinde ebruliiii
                  hanımeli
                      açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
Dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliii
                             hanımeli
                                       açan ev...

--------------------------------------------------------------------------------
#44 - Şubat 06 2007, 18:41:34
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında
               (((( 7 satırrr))))
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında

SALKIMSÖĞÜT
Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkımsöğütler yıkıyordu sularda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin bittiği yere!
Birden
bire kuş gibi
                    vurulmuş gibi
                                    kanadından
Yaralı bir atlı yuvarlandı atından!
Bağırmadı,
gidenleri geri çağırmadı,
baktı yalnız dolu gözlerle
    uzaklaşan atların parıldayan nallarına!

Ah ne yazık!
               Ne yazık ki ona
dört nala giden atların köpüklü boynuna bir daha yatamayacak,
 beyaz orduların ardında kılıç oynatamayacak!

Nal sesleri sönüyor perde perde,
Atlılar kayboluyor güneşin batığı yerde!

Atlılar atlılar kızıl atlılar,
atları rüzgâr kanatlılar!
Atları rüzgâr kanat...
Atları rüzgâr.
Atları...
At...
Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!
Akar suyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendi
                   renkler silindi
Siyah örtüler indi
                 mavi gözlerine
sarktı salkımsöğütler
                             sarı saçlarının
                                               üzerine!
Ağlama salkımsöğüt
                            ağlama,
Kara suyun aynasında el bağlama!
                                          el bağlama!
                                                ağlama!
#45 - Şubat 06 2007, 18:42:05
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında
               (((( 7 satırrr))))
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında

ŞEHİTLER

Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
              mezardan çıkmanın vaktidir!
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
              Sakarya'da, İnönü'nde, Afyon'dakiler
              Dumlupınar'dakiler de elbet
              ve de Aydın'da, Antep'te vurulup düşenler,
siz toprak altında ulu  köklerimizsiniz
              yatarsınız al kanlar içinde.
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
              siz toprak altında derin uykudayken
                        düşmanı çağırdılar,
                                    satıldık, uyanın!
Biz toprak üstünde derin uykulardayız,
              kalkıp uyandırın bizi!
                              Uyandırın bizi!
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
              mezardan çıkmanın vaktidir.
               
#46 - Şubat 06 2007, 18:42:32
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında
               (((( 7 satırrr))))
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında

çook önemli bi insan hayatı boyunca yeterlii  ilgyi görememişş ve memleket acızsını en derinden hisseden kişii

piposunu yanından hiç ayırmazmışş çünkü ona türkiyeden gelen tek şey piposuymuşş ve herşeyinden vazgeçse de ondan vazgeçemezmiiş

can dündarın nazım hakkında bir kitabı var orda birçokşeyi anlatıyo

aziz nesinin yazdığı bir kitap olan "türkiyenin şarkısı nazım"da karısı vera ve dostlarının da nazım hakkında sölediklerini barındırıyor.
#47 - Şubat 09 2007, 18:08:30
[img]http://www.mediabistro.com/agencyspy/original/gossip_girl.JPG[img/]

nazım hikmet..hep benlik bi söz dediğim nazım hikmetten çıkmıştır...uzaktakileri sevmiştir hep...mavi gözlü dev...offf.offf
#48 - Nisan 21 2007, 02:43:25
İLK İSTEĞİN NEDİR SORUSU ÇOK ÇOK KOLAYDIR SON İSTEĞİN NEDİR SORUSUNDAN...ÇÜNKÜ BU SORUYU KİMSE KİMSEYE SORAMADI KORKUSUNDAN...Ö. ASAF

_BoDdAh_

Diyet

Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki gözünüzle bakarsiniz,
iki kurnaz,
iki hayin,
ve zeytini yagli iki gözünüzle
bakarsiniz kürsüden Meclis'e kibirli kibirli
ve topraklarina çiftliklerinizin
ve çek defterinize.
Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki elinizle oksarsiniz,
iki tombul,
iki ak,
vicik vicik terli iki elinizle
oksarsiniz pomadali saçlarinizi,
dövizlerinizi,
ve memelerini metreslerinizin.
iki bacaginizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki bacaginiz tasir genis kalçalarinizi,
iki bacaginizla çikarsiniz huzuruna Eisenhower'in,
ve bütün kayginiz
iki bacaginizin arkadan birlestigi yeri
halkin tekmesinden korumaktir.
Benim gözlerimin ikisi de yok.
Benim ellerimin ikisi de yok.
Benim bacaklarimin ikisi de yok.
Ben yokum.
Beni, Üniversiteli yedek subayi,
Kore'de harcadiniz, Adnan Bey.
Elleriniz itti beni ölüme,
vicik vicik terli, tombul elleriniz.
Gözleriniz söyle bir bakti arkamdan
ve ben al kan içinde ölürken
çigligimi duymamaniz için
kaçirdi sizi bacaklariniz arabaniza bindirip.
Ama ben pesinizdeyim, Adnan Bey,
ölüler otomobilden hizli gider,
kör gözlerim,
kopuk ellerim,
kesik bacaklarimla pesinizdeyim.
Diyetimi istiyorum, Adnan Bey,
göze göz,
ele el,
bacaga bacak,
diyetimi istiyorum,
alacagim da.

25 Haziran 1959
Kore'de ölen bir yedek subayin söyledikleri



Davet

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdenize bir kisrak basi gibi uzanan
Bu memleket bizim!
Bilekler kan içinde, disler kenetli
ayaklar çiplak
Ve ipek bir haliya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim!
Kapansin el kapilari bir daha açilmasin
yok edin insanin insana kullugunu
Bu davet bizim!
Yasamak bir agaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardesçesine
Bu hasret bizim!



Seviyorum Seni

Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
Seviyorum seni
denizi ilk defa uçakla geçer gibi
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan birşeyler gibi
Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi.
#49 - Nisan 21 2007, 09:58:42

*__M-@-s-s-@-c-r-e__*

Hapiste Yatacak Olana Bazı Öğütler

Dünyadan memleketinden insandan
          umudun kesik değil diye
          ipe çekilmeyip de
          atılırsan içeriye
          yatarsan on yıl on beş yıl
          daha da yatacağından başka
sallansaydım ipin ucunda
              bir bayrak gibi keşke
                               demeyeceksin
yaşamakta ayak direyeceksin.

Belki bahtiyarlık değildir artık
boynunun borcudur fakat
                          düşmana inat
                          bir gün fazla yaşamak.

İçerde bir tarafınla yapyalnız kalabilirsin
                    kuyunun dibindeki taş gibi
fakat öbür tarafın
              öylesine karışmalı ki dünyanın kalabalığına
              sen ürpermelisin içerde
              dışarda kırk günlük yerde yaprak kıpırdasa.

İçerde mektup beklemek
yanık türküler söylemek bir de
bir de gözünü tavana dikip sabahlamak
            tatlıdır ama tehlikelidir.

Tıraştan tıraşa yüzüne bak
unut yaşını
koru kendini bitten
             bir de bahar akşamlarından.

Bir de ekmeği
           son lokmasına dek yemeyi
bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman.

Bir de kim bilir
sevdiğin kadın seni sevmez olur
ufak iş deme
yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir
                               içerdeki adama.

İçerde gülü bahçeyi düşünmek fena
dağları deryaları düşünmek iyi
durup dinlenmeden okumayı yazmayı
bir de dokumacılığı tavsiye ederim sana
bir de ayna dökmeyi.

Yani içerde on yıl on beş yıl
                       daha da fazlası hattâ
geçirilmez değil
                  geçirilir
                  kararmasın yeter ki
                  sol memenin altındaki cevahir.

                                                            [Mayıs 1949]

#50 - Nisan 21 2007, 15:00:24

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.