Alternatifim Cafe

Mantık Felsefesi ve Bilim Felsefesi

Discussion started on Mantık

Mantık Felsefesi ve Bilim Felsefesi

--------------------------------------------------------------------------------

Yirminci yüzyılda mantık tartışmaları bilim felsefesi alanında ele alındı. Mantığın Felsefe’ye yabancılaşması sürecinde mantık tartışmaları ile bilim felsefesi tartışmaları bir ve aynı tutuldu ve böylelikle mantık felsefesi bilim felsefesinin boyunduruğu altına girdi. Hâl böyle olunca şu tür sayıltılar genel kabûl görmeye başladı: “Mantık ayrı ve bağımsız bir varlık alanı olunca, felsefe bilimler hakkında yaptığı bilim felsefesi içinde mantığı da kendisine konu yapabilir. Bilim felsefesinin içinde yer alan mantık felsefesi, mantığın konusunu ve yöntemlerini sorgular ve irdeler. O hâlde, mantık felsefesinin konusu, mantığın temel ilkeleri, kavramları, önermeleri, çıkarımları, yöntemleri ve sonuçları üzerine eleştirici, çözümleyici ve birleştirici açıklama yapmaktır.”


Acabâ öyle mi? Acabâ tüm bu işleri “bilim felsefesinin içinde yer alan mantık felsefesi” yapabilir mi? Acabâ bilim felsefesinde yapılagelen eleştirici, çözümleyici ve birleştirici açıklamalar ile mantık felsefesinde yapılagelenler bir ve aynı tutulabilir mi?


Bu sorulara cevap aramanın en sağlam yolu kuşkusuz bilim felsefesinin kendi realitesine şöyle bir bakmak ve bu yolla bilim felsefesinin temel problem alanını kabaca gözden geçirmek olsa gerek; böylelikle mantık tartışmalarının bilim felsefesi alanına nasıl sokuşturulduğunu ve mantık felsefesinin bilim felsefesi tarafından nasıl emildiğini de görebiliriz.


*


Bilim felsefesi bilimin neliğini araştıran Felsefe disiplinidir. Bu amaç doğrultusunda daha önce ortaya konan bilgilerin sınandığı, değerlendirildiği ve daha başka bilgilere ulaşılmaya çalışıldığı alan da yine bilim felsefesidir. Bilim felsefesinde bu nelik araştırmaları yapılırken kaçınılmaz olarak kuram, genel yasalı açıklama, öndeyi, bilimsellik vb. bilim felsefesinin temel fenomenleri hakkında da nelik araştırmaları yapılır.


Bu araştırmalar arasında Hempel’inkiler daha bir önem taşır: Hempel’e göre bilimler ikiye ayrılır, bunlar: deneysel bilimler ve deneysel olmayan bilimler. Bunlardan ilki açıklama yapmaya ve öndeyide bulunmaya yarar, ikincisi ise tanıtlama yapmaya yarar. İmdi deneysel bilimler sınanabilir önermelerle iş görür, deneysel olmayan bilimler (Mantık ve matematik) ise ussal bakımdan temellendirilebilir önermelerle iş görür. Hempel’in asıl ilgi odağı ise açıklama ve öndeyidir. Hempel bunları şöyle bir örnek üzerinden inceler:


Bir termometreyi sıcak bir suya batıralım. Cîva seviyesi önce düşecek, sonra da yükselecektir. Nitekim cam ile su arasındaki ısı alışverişine bağlı olarak cam genleşecek ve cîva seviyesi düşecek, sonra da cam ile cîva arasındaki ısı alışverişine bağlı olarak cîva genleşecek ve seviyesi yükselecektir. Hempel’e göre burada bir açıklama vardır ve iki farklı tür önerme kullanılmıştır; bunlardan ilki olgulardan önce gelen önermelerdir, ikincisi ise olgularla eş zamanlı olarak gelişen önermelerdir. Hempel ilk gruptaki önermelere genel yasa önermeleri de der. İmdi “Termometre camdan yapılmıştır” ve “Termometre içinde cîva vardır” önermeleri ilk grupta, “Termometre sıcak suya batırılmıştır” önermesi ise ikinci grupta yer alır. Bu iki grupta yer alan önermeler birlikte düşünüldüklerinde açıklama yapılır. İmdi Hempel’in dilinde açıklama genel yasa önermelerinden yapılan belirli bir dedüksiyondur. Her açıklama aynı zamanda da potansiyel bir öndeyidir; açıklamalar bilinirse geleceğin nasıl olacağı az çok kestirilebilir.


İmdi bilim felsefesinin temel fenomenleri ile mantık işlemlerinin iç içeliği aslında mantık felsefesinin yapacak olduğu incelemeleri de bilim felsefesi alanına sokuşturmaya yol açıyor. Bunlardan bir diğeri de kuşkusuz indüksiyon sorunu tartışmasıdır. Ne var ki bu gibi tartışmalarda tartışmaların içeriği ile kendisi birbirine karıştırılıyor; imdi bunlardan ilki bilim felsefesinde, ikincisi ise mantık felsefesinde ele alınmalıdır. Ancak maalesef bu ayrım yapılamadığı için bu sokuşturmanın önüne geçilemiyor.


*


İmdi geldiğimiz şu nokta îtîbârîyle bilim felsefesinin temel fenomenlerinden biri olan bilimsellikle ilgili şu birkaç şeyi belirtmek ve şu saptamaları ortaya koymak istiyorum:


Rönesans’tan îtîbâren bilimlerin kaydettiği başarılar filozofların da gözlerini kamaştırmıştı. On yedinci yüzyılda bu başarılar belirli bir dizgeye oturtulmaya çalışılmış, bilimsel önermeler arasında mantıksal bir düzen aranmıştı. Bu dönemde Batı felsefesi filozofları bu düzeni a priori birtakım kavram ve ilkelerden hareketle kurmaya çalışmış, kendi sistemlerinde Mantığı başat bir konuma yerleştirmişti. Ne var ki on sekizinci yüzyılda bu bilimsellik anlayışına çok ciddî birtakım eleştiriler yöneltilmiş, kabaca söylendiğinde sentetik a priori önermelerle iş görmek gerekliliği yeni bir bilimsellik ölçütü olarak konumlandırılmıştı. On dokuzuncu yüzyılda ise Alman İdealist Okulu bir anlamda on yedinci yüzyıl filozoflarının bilimsellik anlayışını yeniden gündeme getirmiş, özellikle de tin bilimlerinde sentetik a priori önermelere yer olamayacağını savunmuştu. Bu okulun güç yitirmesinden sonra ve doğa bilimlerindeki yeni birtakım başarıların da katkısıyla pozitivizm güçlenmiş, bu kez de deney ve gözleme dayalı olmaklık bilimsellik anlayışı olarak kabûl edilmişti. Daha sonraları Dilthey ve anti-pozitivistler ise bu anlayışa bayrak açmış, kendi bilimsellik anlayışlarını bilinç çözümlemeleriyle ilişkilendirmişti. Yirminci yüzyılın ilk yarısında ise neo-pozitivizmin bilimsellik anlayışı genel kabûl görmeye başlamış, bilimi içerdiği “metafizik döküntülerden arındırma çabası” bu döneme damgasını vurmuştu.


İmdi bilimsellik fenomeni üzerinde kafa patlatan bu filozoflar her ne kadar birbirlerinden farklı görüşler ortaya koymuş ve kendilerine farklı hareket noktaları seçmiş olsalar da şu noktada kesişiyor: Mantığı şu ya da bu nedenle ve şu ya da bu biçimde yüceltmişler. İmdi ben Mantığın yüceltilmesine mantık fetişizmi adını vermek istiyorum. Mantık kuşkusuz bilimler için de büyük bir öneme sâhiptir; ancak mantık fetişizmine yakalanan filozoflar mantıksal olma ile bilimsel olmayı bir ve aynı tutuyor ki bu nedenle de mantık tartışmaları ile bilim felsefesi tartışmaları arasındaki çizgi kayboluyor.


Mantığın bilimlerle ilişkisi en temelde şuradan geliyor: felsefe târihinden anlaşıldığına göre bilim sözcüğüyle iki farklı şey kast ediliyor, bunlar: sistematik bir bilgi kümesi ve belirli bir bilme etkinliği. İmdi sistematiklik ile Mantık dolayımsız bir ilişki içindedir. Nitekim sistematiklik önermeler arasındaki ilişkilerde keyfîliği dışlamak demektir ki bunu sağlayacak olan da Mantıktır. Ne var ki her sistematik bilgi kümesi bilimlerin alanında ele alınmaz. Bu bakımdan bilimi bilim olmayandan ayırmak için belirli bir bilme etkinliği tanımını kullanmak doğru olacaktır; ancak bu belirlemenin nasıl yapılacağı veya nasıl yapılması gerektiği sorununu incelemek de kuşkusuz bilim felsefesinin üzerine vergidir. Bunlar bir tarafa, sistematiklik ile Mantık arasındaki bu dolayımsız ilişki mantık tartışmaları ile bilim felsefesi tartışmaları arasındaki çizgiyi ortadan kaldırmaz.


Böylelikle “Önermeler ile bilimsel bilgiler arasındaki ilişki nasıldır?”, “Akılyürütmeler ile bilimsel bilgiler arasındaki ilişki nasıldır?”, “İndüksiyon ile bilimler arasındaki ilişki nasıldır?”, “Mantık ile bilim arasındaki ilişki nasıldır?”, “Mantık ile bilimler arasındaki ilişki nasıldır?” ve “Mantık ile bilimsellik arasındaki ilişki nasıldır?” sorularına da cevap çıkmış oluyor. Öte yandan “Dialektik mantık ile bilimler arasındaki ilişki nasıldır?” sorusuna cevâbım: dialektik mantığın mantık ilkeleri görüşünü mantık kuralları hakkında savunmak mümkün değildi; dolayısıyla bu görüşten hareketle bilimlerde sistematiklik sağlamak da mümkün değildir. Bilimlerde sistematiklik ancak mantık kurallarıyla sağlanabilir.


*


İmdi geldiğimiz şu nokta îtîbârîyle mantık felsefesi ile bilim felsefesinin Mantığa yönelimleri hakkında önemli bir saptama yapmak istiyorum: bu her iki disiplin de belirli bir Felsefe disiplini olmak bakımından kendi objelerinin neliğini araştırır. Ancak Mantık bilim felsefesinin değil; mantık felsefesinin objesidir. Mantığın neliğini araştırmakla bilim felsefesinin görevlendirilmesi ise en temelde Mantığı belirli bir bilim olarak görme sayıltısına dayanır. Mantığın belirli bir bilim olması gerektiği saplantısı ise bu konuda önemli bir başka sayıltıdır. Hem üstelik bilim felsefesiyle uğraşanlar mantık felsefesi târihini yok saymak, mantık tartışmalarını da metafizik olarak nitelendirerek değerden düşürmek için amansız bir çaba vermişler ve vermeye de devâm etmektedirler ki bu çabalar da mantık felsefesine olan ihtiyâcın en önemli nedenlerinden biridir.


*


İmdi bilim felsefesinde bilimin, kuramın, genel yasalı açıklamanın, öndeyinin, bilimselliğin vb. neliği araştırılır ve bunlar açıklanır, mantık felsefesinde ise mantığın, Mantığın, önermenin, akılyürütmenin, mantıksallığın vb. neliği araştırılır ve bunlar açıklanır. Bilim felsefesinde yapılan sınamalar ile mantık felsefesinde yapılan sınamalar da farklıdır; bilim felsefesinde yapılan sınamalar metodolojik bir niteliğe sâhiptir, mantık felsefesinde ise en temelde Mantığın neliği hakkında geliştirilen görüşlere dayalı yaklaşımlar sınanır ki bir önceki bölümde ontolojik yaklaşım ile epistemolojik yaklaşım hakkında yaptığım sınamalar da bu cümleden. İmdi bilim felsefesi ile mantık felsefesi arasında yalınkat ilişkiler kurmak ve refleks değerlendirmeler yapmak yerine zâten mevcut olan dirsek temâsını ortaya koymak ve kimi mantık tartışmalarını çözmede yol aldırabilir sağlam bilgilere ulaşmak, bunları başarabilmek için de bu gibi sayıltıların kurumsallaşmasına ve bunları kurumsallaştıranlara meydan okumak gerekir.


***


#1 - Haziran 06 2006, 17:28:45

evet bunların sentezindeki bu anltım çok yararlı bence  :okey 


 yorum için sağol :cicek
#2 - Haziran 06 2006, 21:52:04

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.