Alternatifim Cafe

Mantık Felsefesi ve Dil Felsefesi ile Semiotik

Discussion started on Mantık

Mantık Felsefesi ve Dil Felsefesi ile Semiotik

--------------------------------------------------------------------------------

Yirminci yüzyılın en popüler Felsefe disiplinlerinden biri de dil felsefesiydi. Semiotik de bu çağda deyim yerindeyse altın çağını yaşadı. Gerek dil felsefesi gerekse semiotik alanında pek çok önemli bilgi ortaya kondu ve bunlar bâzı mantık tartışmalarını çözüme bağlamada oldukça yol aldırabilir görünüyor:


*


Birincileyin belirtmek gerekir ki semiotik bildirişme amacıyla kullanılan her türlü işâret sisteminin yapısını ve işleyişini inceleyen bir bilim. Ancak semiotikte esas ilgi odağı yazılı ve sözlü diller. Bu bakımdan semiotikte asıl inceleme konusu da yazılı ve sözlü dillerin işâret sistemleri. Bu diller de doğal (Türkçe, İngilizce vb.) ve yapma (matematik dili, bilgisayar dili vb.) diller olmak üzere iki türlü. İmdi semiotik bu incelemelerin yapıldığı bir üst dil niteliğinde.


Morris semiotiği üç alana ayırdı, bunlar: sentaks (söz dizimi), semantik (anlam bilimi) ve pragmatik (kullanıcı bilgisi). Morris’e göre sentaks alanında bir söz dizisini (örneğin bir tümce) düzgün bir söz dizisi yapan kurallar incelenir. Semantik alanında ise bir dildeki düzgün ve anlamlı deyimlerin yapısı incelenir ve onlardan yeni düzgün ve anlamlı deyimler türetmeyi sağlayacak kurallar araştırılır. Pragmatik alanında ise işâret sistemlerinin değişik kullanıcılar için ne anlam ifâde ettiği tartışılır.


Felsefe târihinden anlaşıldığına göre dil ise her türlü iletişim dizgesinin ortak adıdır. Ancak burada mantık tartışmalarıyla ilgisinde üzerinde duracak olduğum diller doğal diller olacaktır ve dil derken de doğal dilleri kast edeceğim. İmdi dilin değişik görevleri var; nitekim dili kullanmaya iten amaçlar farklı. K. Bühler dilin görevlerini üç ana öbekte toplar, bunlar: bildirme görevi, belirtme görevi ve yaptırma görevi. Bühler’e göre dilin bildirme görevi dilin bilgisel amaçlı kullanımı sırasında gündeme gelir. Dil bu görevi önermeler aracılığıyla yerine getirir; imdi önermeler bildiri kipinde dile gelmiş düzgün tam deyilerdir. Dilin belirtme görevi ise dilin belirli bir duygusal tepkiyi dışa vurma amaçlı kullanımı sırasında gündeme gelir. Dilin yatırma görevi ise dilin insan davranışlarını etkileme amaçlı kullanımı sırasında gündeme gelir.


Bühler’in bu görüşlerinden hareketle ve semiotik bilgilerini de hesâba katarak bâzı mantık tartışmalarını çözüme bağlayacak şöyle önemli bir ayrım yapabiliriz: semantik kategoriler ayrımı: birincileyin belirtmek gerekir ki semantik kategorilerin bilgisi sözcük örneklerinin sözcük tipine dönüşümü ve bu sözcük tiplerinden meydana gelen söz dizilerinin kullanımı sırasında gözetilen amaçların bilgidir. Nitekim bir sözcüğün veya bir söz dizisinin anlamı bağlamdan; yâni kullanım amaçlarından gelir ve semantik kategorilerin temelinde bunlar vardır. İmdi semantik kategorileri iki başlık altında incelemek mümkündür, bunlar: birincil semantik kategoriler ve ikincil semantik kategoriler. Bunlardan ilki sözcük örneklerinin sözcük tipi olarak kullanımı sırasındaki semantik kategorileri, ikincisi ise söz dizilerinin semantik kategorileridir.


Birincil semantik kategorileri duygusal yük bildiren semantik kategori ve bağlam bildiren semantik kategori olmak üzere iki başlık altında, duygusal yük bildiren semantik kategoriyi de pozitif semantik kategori ve negatif semantik kategori olmak üzere iki başlık altında incelemek mümkündür. İmdi duygusal yük sözcük tiplerinin kullanıcılar üzerinde yarattığı koşullu tepkilere bağlı olarak pozitif veya negatif olabilir. Söz gelişi bir kimseye şişko demek ile gürbüz demek arasındaki fark bu cümleden. Bağlam bildiren semantik kategori ise sözcük tipleriyle hangi nesnelere gönderme yapıldığını bildirir. Bu kategoriler kullanıcıya daha doğduğu ilk andan îtîbâren aktarılır ve kullanıcı bunları içselleştirir. Ne var ki bağlam bildiren semantik kategoriler kimi zaman ve pek çok nedenden dolayı karıştırılır/değiştirilir/zorlanır ve bir sözcük tipine bâzen başka bir bağlam bildiren kategori zorla yapıştırılır. Bu durumda bu tür sözcük tipleri târihsel bir yük sırtlanmak zorunda kalır. Söz gelişi pek çok felsefe terimi bu cümleden.


İkincil semantik kategoriler ise bir söz dizisinin sentaktik, semantik ve pragmatik özellikleriyle ilgili; ancak bunlara geçmeden önce dilsel bağlam ile dildışı bağlam arasında şöyle bir ayrım yapmak gerekecek: dilsel bağlam bir söz dizisinin sözcelem içinde ne anlattığıyla, dildışı bağlam ise bu söz dizisinin sözcelem aracılığıyla ne anlattığıyla ilgilidir. Bir örnek vermem gerekirse: saat 11.00’de randevusu olan iki kişiden biri geç kalmış ve 11.30’da gelmiş olsun. Bu durumda biri diğerine “Saat 11.30!..” diyecektir. Bu tümcede dilsel bağlam bu tümcenin ne anlattığına bağlı olarak saatin kaç olduğunu bildirir, dildışı bağlam ise bu tümle aracılığıyla ne anlatıldığına bağlı olarak geç kalma durumu karşısında duyulan bir sitemi dile getirir.


İmdi ikincil semantik kategorileri Bühler’in ayrımından hareketle üç alt kategoriye ayırmak mümkün, bunlar: bildirimsel semantik kategori, belirtimsel semantik kategori ve yaptırımsal semantik kategori. Söz dizilerinin semantik kategorileri belirlenirken gerek dilsel bağlama gerekse dildışı bağlama bakmak gerekir. İmdi bildirimsel semantik kategori bildirim amaçlı kullanılan söz dizilerinin semantik kategorisidir; bir bilgi ortaya koymak istediğimizde bu kategoriyle iş yapıyoruzdur. Söz gelişi bir tanıtım katalogunda rastlayabileceğimiz bir “Kar romanının yazarı Orhan Pamuk’tur.” tümcesi bu cümleden. Belirtimsel semantik kategori ise belirtme amaçlı kullanılan söz dizilerinin semantik kategorisidir; belirli bir duygusal tepkiyi dışa vurmak istediğimizde de bu kategoriyle iş yapıyoruzdur. Söz gelişi üzücü bir olay karşısında dile getirilebilecek bir “Kalp kıranın iki yakası biraraya gelmez.” tümcesi bu cümleden. Yaptırımsal semantik kategori ise yaptırım amaçlı kullanılan söz dizilerinin semantik kategorisidir; insan davranışlarını etkilemek istediğimizde de bu kategoriyle iş yapıyoruzdur.


*


Daha önce de belirttiğim gibi Mantık önermeler arasında tutarlılık ve geçerlilik denetlemeleri yapan ve bunlara ilişkin birtakım kurallar saptayan bir etkinliktir. Ne var ki tüm önermelerimiz aslında önerme değildir ve yalnızca bu önermeleri mantık işlemlerine tâbi tutmak gerekir. İmdi semantik kategoriler ayrımını hesâba katarak önermeler hakkında şöyle bir inceleme yapalım ve önermeler arasındaki farklara şöyle bir bakalım:


Birincileyin belirtmek gerekir ki tüm önermeler belirli bir yargı tümcesidir; imdi önerme türlerini incelemeden önce yargı türlerini inceleyelim: tüm yargılarımız şu ya da bu şekilde en az bir nesneyle ilgilidir. Hattâ nesnesi olmayan yargı tümceleri bile diğer yargı tümcelerinden nesneyle ilgili bu özelliklerinden dolayı ayrılır; söz gelişi değer yargıları bu cümleden. İmdi yargı türleri hakkında konuşmadan önce de nesne hakkında konuşmak gerekecek: etimolojik olarak dillendirildiğinde nesne karşımıza aldığımız şey demeye gelir. Bu şey epistemolojik veya ontik bir nesne olabilir. Söz gelişi kavramlar, terimler vb. epistemolojik, belirli bir ağaç, belirli bir kalem vb. de ontik birer nesnedir. İmdi bu nesne tanımından hareketle farklı bağlamlarda farklı yargı türleri saptamak mümkün; ancak biz semantik kategoriler ayrımı çerçevesinde yargı türlerini şu başlıklar altında inceleyebiliriz:


Saptayıcı yargılar: bu yargılar belirli bir nesne hakkında belirli bir özellik dile getiren yargılardır. Bu yargılar ortaya bilgi koyma amacıyla dile getirilir ki bu bakımdan bildirimsel semantik kategoridedir. İmdi bu yargılar a priori veya a posteri olarak sınanabilir. Söz gelişi felsefî bilgiler sınama türü a priori olan saptayıcı yargılardır, bilimsel bilgiler ise sınama türü a posteriori olan saptayıcı yargılardır.


Sözde yargılar: bu yargılar belirli bir nesne hakkında dile getirilen bir özelliğin o nesneye gerçekten de âit olup olmadığının a posteriori olarak sınanamadığı; ancak a priori olarak buna inanılabilecek yargılardır. Bu yargılar da ortaya bilgi koyma amacıyla dile getirilir ki bu bakımdan bildirimsel semantik kategoridedir; ancak saptayıcı yargılara oranla ikincil bir konumdadır. Söz gelişi “Neptün gezeninde hayat vardır.” yargısı bu cümleden. İmdi bu yargılar hakkında olanaklı olduğu ölçüde a posteriori olarak sınanabilme şartı sağlandığında birer saptayıcı yargı hâline dönüşecektir.


Hipotetik yargılar: bu yargılar belirli bir nesne hakkında dile getirilen bir özelliğin o nesneye ancak belirli bir durumda âit olduğu yargılardır. Bu yargılar da belirli bir nesne hakkında belirli bir durumda geçerli bilgiler ortaya koyma amacıyla dile getirilir ki bu bakımdan bildirimsel semantik kategoridedir.


Kategorik yargılar: bu yargılar belirli bir nesne hakkında dile getirilen bir özelliğin o nesne hakkında zorunlu olarak içerildiği yargılardır; bu yargılar içerdiği terimler arasındaki dolayımsız ilişki nedeniyle a priori olarak doğru olan yargılardır. İmdi bu yargılara bir başka bağlamda analitik yargılar demek de mümkündür ve bu yargılar en temelde belirli bir totoloji dile getirir ve nesne hakkında zâten bilinen veya bilindiğine inanılan özellikleri yineler ki bu nedenle epistemolojik bakımdan yenilik taşır. Söz gelişi “Bekar evli değildir.” yargısı bu cümleden. Bu yargılar da yine ortaya bilgi koyma amacıyla dile getirilir ki bu bakımdan bildirimsel semantik kategoridedir.


Belirsiz yargılar: bu yargılar sentaktik, semantik veya pragmatik bakımdan belirsiz yargılardır. Söz gelişi “Yılmaz bir oyuncudur.” yargısı hem sentaktik hem de semantik bakımdan belirsiz bir yargıdır; nitekim burada yılmaz sözcüğünün belirli bir sıfat mı olduğu yoksa öznenin kendisi mi olduğu belirsizdir. Öte yandan “Bugün hava yağmurludur.” yargısı da pragmatik bakımdan belirsiz bir yargıdır; nitekim bugün teriminin hangi zamânı imlediği ve bu yargının hakkında olduğu yerin neresi olduğu belirsizdir. Bu yargıların bir kısmı bildirimsel semantik kategoride, bir kısmı da belirtimsel semantik kategoridedir.


Kurgusal yargılar: bu yargılar belirli bir nesne hakkında dile getirilen bir özelliğin o nesneye âit olup olmadığının a priori veya a posteriori olarak belirlenmesinin hiçbir biçimde mümkün olmadığı yargılardır. Bu yargılar hem belirli bir duygulanım belirtir hem de belirli bir şeyi yapmaya veya yapmamaya sürükler ki bu bakımdan hem belirtimsel semantik kategoride hem de yaptırımsal semantik kategoridedir. Söz gelişi “Öcüler yaramazlık yapan çocukları cezalandırmaktadır.” yargısı bu cümleden.


Uzlaşımsal yargılar: bu yargılar belirli bir nesne hakkında birtakım uzlaşımlar sonucu kabûl edilen yargılardır. Söz gelişi kimi bilimsel teoriler bu cümleden. Bu yargılar da zorunlu olarak doğru olan yargılardır; ancak kategorik yargılardan farklı olarak buradaki zorunluluk a priori değil; uzlaşımsaldır. Bu yargılardan kimileri bilimsel açıklamalarda kullanılır ve özel birtakım “bilgiler” ortaya koyma amacıyla dile getirilir ki bu bakımdan bildirimsel semantik kategoridedir. Ancak kimi uzlaşımsal yargılarda ise bildirim ile yaptırım amacı iç içe geçmiştir ki bu bakımdan bu yargılar da hem bildirimsel semantik kategoride hem de yaptırımsal semantik kategoridedir. Söz gelişi “Kırmızı ışıkta durmak gereklidir.” yargısı bu cümleden.


Aksiyolojik yargılar: bu yargılar moral ve estetik alana ilişkin yargılardır. Bu yargıların belirli bir nesnesi yoktur. Bu yargıları moral değer yargıları ve estetik değer yargıları olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. Söz gelişi “Bacak bacak üstüne atmak kötüdür.” yargısı moral değer yargılarına, “Kar güzeldir.” yargısı da estetik değer yargılarına örnektir. Bu yargılar belirli bir duygulanım belirtir ve bununla belirli birtakım yaptırımları amaçlar ki bu bakımdan hem belirtimsel semantik kategoride hem de yaptırımsal semantik kategoridedir. İmdi bu yargılara bir başka bağlamda emosyonel yargılar demek de mümkündür.


Perspektifî yargılar: bu yargılar belirli bir nesne hakkında belirli bir perspektiften hareketle belirli bir özellik dile getiren yargılardır. Bu yargılar da yaptırım amaçlı dile getirilir ki bu bakımdan yaptırımsal semantik kategoridedir. Söz gelişi politika alanında ortaya konan pek çok yargı bu cümleden.


Refleksiyon yargıları: bu yargılar belirli bir refleksiyon sonucu ortaya konan yargılardır. Refleksiyon ise insanın sâhip olduğu bilgileri tekrar tartışmaya açarak düşünceyi kendi üzerine çevirme etkinliğidir. Bu yargılar ontolojik bakımdan yenilik taşıyan bilgilere ulaşmada önemli bir işleve sâhiptir; ancak bu yargılar ortaya bilgi koyma amacıyla dile getirilmez, bu yargılar da belirli bir duygulanım belirtir ve bununla belirli birtakım yaptırımları amaçlar ki bu bakımdan hem belirtimsel semantik kategoride hem de yaptırımsal semantik kategoridedir. Söz gelişi “Belki Marie Antoinette ‘Ekmek yoksa pasta yesinler!’ sözünü söylememiştir.” yargısı bu cümleden.


Öznel yargılar: bu yargılar belirli bir nesne hakkında öznenin kendi içsel yaşantılarını dile getiren yargılardır. Bu yargılar da belirli bir duygulanım belirtir ve bununla belirli birtakım yaptırımları amaçlar ki bu bakımdan hem belirtimsel semantik kategoride hem de yaptırımsal semantik kategoridedir; ancak diğerlerinden farklı olarak bu duygulanım sâdece o öznenin içsel yaşantılarında karşılığını bulan bir duygulanımdır. Söz gelişi kimsesizler hakkında dile getirilen pek çok yargı bu cümleden.


Böylelikle yargı türlerini incelediğimize göre artık önerme türlerini incelemeye geçebiliriz: daha önce de belirttiğim gibi tüm önermeler belirli bir yargı tümcesidir. Ancak her önerme, önerme değildir ve mantık işlemlerine tâbi tutulacak olan önermeler ile diğerlerini ayırmak gerekir. İmdi bu ayrımı yapmadan önce birincileyin tüm önermeler için geçerli olan şu özelliklere şöyle bir bakalım: tüm önermelerde iki temel bileşen (özne ve yüklem) ve bir de koşaç (“-dır” son-eki) vardır; dolayısıyla tüm önermelerde zorunlu olarak şu üç şeye rastlarız: 1) yargı formu, 2) yargı formunun öznesi ve 3) yargı formu ile bu formun öznesi arasındaki ilişki. İmdi yargı formu belirli bir nesne hakkında dile getirilen yargının formudur. Yargı formunun öznesi ise belirli bir nesnedir. Yargı formu ile bu formun öznesi arasındaki ilişki ise herhangi bir önermenin öznesi ile nesnesi arasındaki ilişkidir. İmdi önermeler arasındaki fark da en temelde semantik kategoriler arasındaki farktan ve bu ilişki farkından gelir.


Böylelikle önerme türlerini incelemeye geçebiliriz: bana sorarsanız önerme: bildirimsel semantik kategoride kurulan, belirli bir nesne hakkında belirli bir özellik dile getiren ve hiçbir farklı yoruma imkân vermeyecek bir biçimde belirli bir doğruluk değeri (doğru ya da yanlış) taşıyan bir yargı tümcesidir. İmdi önermeleri diğer önermelerden ayırabiliriz: bana sorarsanız belirli bir yargı tümcesi olmak bakımından tüm önermeler dörde ayrılır, bunlar: önermeler, kılgın önermeler, kurgusal önermeler ve yalancı önermeler. Son üç önerme türüne aynı zamanda da eksik önermeler demek mümkündür; nitekim bu önermelerde önerme tanımında yer alan unsurlardan biri veya birkaçı eksiktir. İmdi bu önerme türlerine şöyle bir bakmak gerekirse:


Önerme: demin önermeyi tanımladığım için bunu burada yinelemeyeyim. İmdi saptayıcı yargılar, hipotetik yargılar ve kategorik yargılar birer önermedir. Bu önermeler hem dilsel bağlamda hem de dildışı bağlamda bildirimsel semantik kategoridedir. Bu bakımdan sonunda “-dır” son-eki olan her tümce önerme değildir; böyle olduğu zannedilir ve bu önermeler de mantık işlemlerine tâbi tutulursa bulanık mantıkçılara da bol malzeme çıkıyor.


Kılgın önerme: bu önermeler birer uzlaşımsal yargıdır. Söz gelişi “Arkhe sudur” önermesi bir önerme değildir; çünkü bu önerme arkhenin ne olduğuna ilişkin belirli bir inancı dile getirir ki bu bakımdan belirtimsel semantik kategoridedir. Fakat herhangi bir biyoloji kitabında karşılaşabileceğimiz “Canlılık suda başlamıştır” önermesi ise bildirimsel semantik kategoridedir; ancak bu önermenin doğruluk değeri belirlenemeyeceği için bu önerme de bir önerme değildir; imdi bu önerme kılgın bir önermedir. Öte yandan “Balıklar suda yaşamaktadır” önermesi ise belirli bir saptayıcı yargı olmak bakımından belirli bir önermedir.


Kurgusal önerme: bu önermeler belirli bir nesne hakkında dile getirilen bir özelliğin o nesneye âit olup olmadığının a priori veya a posteriori olarak belirlenmesinin hiçbir biçimde mümkün olmadığı önermelerdir. İmdi kurgusal yargılar bu cümleden.


Yalancı önerme: bu önermeler de altı farklı biçimde karşımıza çıkar, bunlar: sözde yargılar, belirsiz yargılar, aksiyolojik yargılar, perspektifî yargılar, refleksiyon yargıları ve öznel yargılar.


*


İmdi geldiğimiz şu nokta îtîbârîyle klâsik dönemde yapılan kategorilerle ilgili tartışmaları çözüme bağlamış olduk. Hem üstelik “Önerme nedir?”, “Kaç tür önerme vardır?”, “Önermelerin bileşenleri nelerdir?”, “Önermeler ile gerçeklik arasındaki ilişki nasıldır?” ve “Önermeler ile kategoriler arasındaki ilişki nasıldır?” sorularına da cevap çıkmış oldu. Öte yandan “Bir önermenin anlamlı olmasının olanaklı koşulu nedir?”, “Bir önermenin doğruluk değeri nasıl belirlenir?” ve “Bir önermeyi başka bir dile çevirmek mümkün müdür?” sorularına cevâbım: bir önermenin anlamlı olması o önermenin sentaktik, semantik ve pragmatik özelliklerine bağlıdır. Açıktır ki önermeler bu özellikleri en mükemmel biçimde taşıyan önermelerdir. Yine açıktır ki bir önermeyi başka bir dile çevirmek mümkündür; nitekim hem dilsel bağlamda hem de dildışı bağlamda bildirimsel semantik kategoride olan bir önerme hakkında Quine’nın görüşleri anlamını yitirir. Bir önermenin doğruluk değeri belirlenirken de yine bu özellikler hesâba katılır ve bu önermenin yargı formu, yargı formunun öznesi ve yargı formu ile bu formun öznesi arasındaki ilişki araştırılır. Ancak bu araştırmanın yapısını, mâhiyetini ve muhtevâsını incelemek de bilgi kuramının üzerine vergidir.


Bunlar bir tarafa, geldiğimiz şu nokta îtîbârîyle mantıksal çözümleme yöntemi tartışmasını da çözüme bağlayabiliriz: bâzen kimi önermeler tek bir önermeymiş gibi göründüğü hâlde birden fazla önermenin kaynaşmasıyla oluşmuş olabilir. İşte bu tür önermeler söz konusu olduğunda mantıksal çözümleme yöntemi aracılığıyla bu önermeler kendilerini oluşturan önermelere ayrıştırılabilir ve bunlar arasındaki önermeler ile eksik önermeler belirlenebilir. Bu tür önermelerde de yalnızca önermeler mantık işlemlerine tâbi tutulmalıdır ki bu önermeler de mantıksal çözümleme yöntemi aracılığıyla çekilip çıkartılacaktır. İmdi mantıksal çözümleme yönteminin önemi de bu ayrıştırmanın yapılmadığı durumlarda ortaya çıkan sofistik yanılsamalara bakınca ortaya çıkıyor. Bu yöntemin işlevi hakkında refleks değerlendirmeler yapılınca da felsefî sorunlar değersizleştiriliyor.


İmdi geldiğimiz şu nokta îtîbârîyle şunları da belirtmek isterim: bulanık mantıkçılar (da) önermeler ile eksik önermeler arasındaki farklara kayıtsız kaldıkları için ve dolayısıyla eksik önermeleri de mantık işlemlerine tâbi tuttukları için çok ciddî birtakım sofistik yanılsamalara imzâ atıyor. Bu mantıkçıların semantik kategoriler ayrımını hesâba katmamaları da kuşkusuz dil felsefesi ile semiotik alanlarında kaydedilen başarılara kayıtsız kalmalarından kaynaklanıyor. Öte yandan Heisenberg Okulu da yine önermelerle değil; eksik önermelerle iş yapıyor ki doğruluk değeri belirlenemeyen bir önermeyi de önerme olarak kabûl etmeleri en temel sayıltılarıdır; nitekim bir elektronun aynı anda hem hızını hem de konumunu dile getiren bir önerme ancak belirsiz bir yargıdır ve bu bakımdan hem yalancı hem de eksik bir önermedir; ancak bunlardan birini dile getiren bir önerme saptayıcı bir yargı olmak bakımından belirli bir önermedir. Aynı şekilde Goldbach Hipotezini dile getiren bir önerme de yine belirsiz bir yargıdır ve bu bakımdan bu önerme de hem yalancı hem de eksik bir önermedir. İmdi epistemolojik yaklaşımın içinden çıkamadığı sorunların asıl kaynağı da her yargı tümcesini önerme olarak görmesidir.


***


#1 - Haziran 06 2006, 17:27:58

aslında konuyu okusan daha iyi anlarsında ben tam olmasada şöyle açıklıyım genel olarak objeler arasındaki ilişkiler bunların ayrımını bütününü düşünür analiz eder bu dediğimi tam anlamaya bilirsin konuya göre ...
#2 - Haziran 06 2006, 21:49:44

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.