Alternatifim Cafe

Eski bir romandan fırlamış gibi

Discussion started on Tiyatro, Gösteri

Özen Yula'nın yazıp yönettiği 'Ay Tedirginliği', 50'lerin atmosferinde geçen bir oyun. İki kişinin hayat ve aşka dair diyaloğuna bir de cinayet eşlik ediyor

Sokağı aydınlatan lambanın hemen yanındaki banka koyar çantasını adam. Bu kuytu köşede denizin sesini bozan hiçbir şey yoktur; arada aşka gelen bir sarhoşun nağmeleri dışında. Çantasından bir tomar kâğıt çıkarır ve okumaya başlar yazdıklarını: ‘‘...Herkes birbirine hikâyeler anlatır; ama iyi ama kötü... Biri anlatır diğeri dinler, sonra diğeri bir başkasına anlatır... Hayatlar hep hikâye üzerinedir, her hikâye başlar ve biter. Zaten başladığı anda bitmiştir her hikâye...’’ Adamı sessizce dinleyen kadın gitmeye yeltendiğinde ise kadın ve adam arasındaki diyalog başlar... Sözünü ettiğim kadın ve adam, Özen Yula’nın yazıp yönettiği ‘Ay Tedirginliği’ adlı oyunun karakterleri... Sezin Akbaşoğulları ve Bekir Aksoy’un canlandırdığı karakterler Duru Tiyatro’da izleyiciyle buluşuyorlar. Adları yok... Herhangi bir kadın ve adam... Herkes gibi hayatları sırlar ve bilinmezlerle dolu. Çok sayıda hikâyeleri var anlatabilecekleri...

Özen Yula’nın, daha önce yarı amatör ve profesyonel ekiplerce çok kez sahnelenen oyununun örgüsünü karakterlerin anlattıkları hikâyeler, masallar ve anılar oluşturuyor. Donuk, tedirgin ve herkes gibi ‘sır’ları olan bir sanat galerisi sahibesi bir kadın ve içinde yaşadığı hüznü alaycılıkla maskeleyen sosyolog bir adam... Kimseyle paylaşamadıkları sırlarını hikâyeler üzerinden birbirlerine anlatıyorlar. Kullandıkları dille eski bir romandan fırlamış gibiler sanki... Sokak lambasının cılız ışığının aydınlattığı sahne ise, oyuncuların kostümleri, çakıltaşları, bir bank ve deniz manzarasıyla eski bir film karesi gibi... İçkiler eşliğinde sarf edilen her sözcükte, cümlede geçmişin günahı çıkarılıyor, geleceğin hesabı görülüyor...

Oyun 1950’lerde geçiyor. Dönemin Türkiye’si hakkında tüyolar veren oyun, henüz oyun başlamadan fuayeden geçerken 50’li yıllara ait fotoğraflar ve bir şarkıyla oyunun atmosferine giren izleyicinin algısını baştan sona açık tutuyor. Bunu hem çakıltaşları üzerinde sürekli hareket halindeki karakterlerin ayak sesleriyle, hem de izleyicide uyandırdığı merak ve ‘bir sırrı çözme güdüsü’’yle sağlıyor. Bu güdünün oluşmasında ise sahneyi dolduran, inandırıcı oyunculuğun payı büyük. Oyun başlar başlamaz seyircinin aklında da sorular belirmeye başlıyor... Kısa sürede varılan bir yargı az sonra yerini yeniden belirsizliğe bırakıyor. Anlatılan her hikâyede yapbozun bir parçası daha yerini buluyor. Oyun sonlanana kadar tekrar tekrar bozup yapıyorsunuz...
Bu ‘raslantısal’ karşılaşmayla başlayan oyunun renkli ve oyunculukların altını çizen sahnelerinden biri de kadın ve adamın birbirlerine dokunmadan yaptıkları tango sahnesi. Koreografisini İlyas Odman’ın yaptığı tango hem biraz erotizm katıyor oyuna, hem de 50’li yıllarla bugün arasındaki erotizm anlayışı arasındaki farka vurgu yapıyor.

Metaforlar ve zihni meşgul eden kelime oyunlarının yanı sıra inceden bir aşk hikâyesi de var oyunda. Aşkın klişeleri, âşığın beylik cümleleri yok belki ama aşk var... Bir de oyunun üçüncü karakteri sayılabilecek bir cinayet... Tüm bunları anlatırken, hayata dair, bildik bir şeyler anlatıyor ‘Ay Tedirginliği’... Bir daha görmeyecek olmanın rahatlığıyla tanımadığımız bir insanla, sırlarımız daha kolay paylaştığımız gerçeğini hatırlatıyor. Belki fiziken değil ama sözlerle işlediğimiz mecazi cinayetleri... Oyun bitse de zihindeki sorular sürüyor...

‘Ay Tedirginliği’nin konseptine uygun bir semtte, Moda’da Duru Tiyatro’da sahnelenecek oyunun kostüm ve dekorları Başak Özdoğan’a, ışık tasarımı Emrah Keskin’e ait. Yardımcı yönetmenliğini ise Ceren Demirel üstleniyor.

‘Ay Tedirginliği’ bugün ve önümüzdeki cuma, cumartesi günleri 20.45’te Duru Tiyatro’da izlenebilir.
#1 - Aralık 26 2009, 23:25:37
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.