Alternatifim Cafe

Boğuluyordum

Discussion started on Hikâye ve Denemeler..

Kendimden emin değildim, dokun, dokunma, dokun, dokunma? Yahu dedim, bu kadar mı şahsiyetsiz olur bir insan. Oluyormuş.

Saçlarından rayihâlar yükseliyordu. Denizi hatırlıyor, yakamozu düşlüyor, mehtâbı hâyâl ediyordum. Çok sıcaktı ve kavruluyordum. Samyeli onun saçlarında eğlenip, benim yüzüme alev alev misafir olurken, teninin kokusuyla ruhuma doluyordu. Çok sabrettim yalan değil ama bir noktadan sonra kendime hâkim olamadım, yazık oldu.

Eğildim, başımı biraz yana büküp, yüzümü saçlarının arasına daldırdım. Bir nefes, sadece bir nefesti arzum. Bilseydi boğuluyor gibi hissettiğimi, bu şehirde, yalnız ve oksijensiz, ‘medeni hayât’ denilen luzuci ve kesif suyun içinden çıkıp çiçek kokan saçlarından nefes almak istediğimi. Lakin bilmiyordu.

Birden irkilerek geriye çekildi, yeniden nefessiz kaldım. Dönüp nafiz nazarıyla öyle bir baktı ki tarifi kabil değil. Boğulurken yanar mı insan? Ben yandım.

-Terbiyesiz, diye haykırdı.

Sıradaki herkes bir anda bana dikkat kesildi. Şükür ki bir Allah’ın kulu cürmüme şahit olmamıştı.

-Sen ne yaptığını zannediyorsun!

Cevap verecek oldum, sustum, ne diyecektim ki. Fakat her nedense kendimi tutamadım, güldüm. Daha da asabileşerek çıkıştı:

-Ne gülüyorsun be!

Gâyet basitçe cevap verdim:

-Yaptığıma.

Şaşkın şaşkın yüzüme bakarken,

-Afedersiniz, çok üzgünüm, diye mırıldandım.

Kendi kendine söylendi:

-Allah Allâh! Hep de beni bulur böyleleri.

“Nasılları” diyecek oldum, vazgeçtim. Çekinerek tekrar önümde sıraya geçti. Çekik gözleriyle bize bakıp duran insanları süzüyordu. Bir rezâlet çıkmasından endişe ettiği için olsa gerek tâmâmen arkasını dönmeden omuzu bana nâzır beklemeye koyuldu. Mahcup olmuştum, tabii ki bir fırsatını yakalayıp tarziyede bulunmak istiyordum. Nihayet gözlerimiz buluştu, benimkilerde hicâb, onunkilerde sinir. Konuşmasına fırsat vermedim, verseydim ihtimal ki “Ne bakıyorsun hâlâ” mealinde bir şeyler söyleyecekti. Bu yüzden hemen lâfa başladım:

-Sizden tekrar af dilemek istiyorum, çok edebsizce bir harekette bulundum, hayatımda ilk defa böyle bir vaziyete düştüğümü teessürle ifade etmek istiyorum. Tekrar afedersiniz. Arzu ederseniz derhal buradan ayrılırım.

Tastamam bunları söyledim. Upuzun ve günün standartlarına göre gayet edebi bir cümle. Ama riya yoktu tarz-ı hitabımda. Ziyadesiyle samimiydim. Bu epey ağır tarziyenin şaşkınlığını üzerinden bir kaç sâniye atamadı sonra çehresi hafif, çok hafif bir ışıkla aydınlandı, sedâsını iyice kısarak:

-Ricâ ederim, mühim... dedi ve aniden duraksadı.

Galiba ‘mühim değil’ diyecekti fakat sürç-i lisanı dahi izzet-i nefsine dokunmuştu. Ne yâni, gençten bir adam yüzünü onun saçlarına gömecek ve şehveti andıran bir iç çekişle şemedecek ve akabinde genç kız “mühim değil” diyecek, biraz abes değil mi? Hak vermemek elde değildi. Yumuşak bir tonda devam etti:

-Gitmenize gerek yok. İşinize bakın. Fakat lütfen deminki hareketinizi tekrar etmeyin, yoksa...

Çehresi abuslasmış, rengide kırmızıya çalmıştı, ama yeniden canlanan öfke yakışmıyor değildi. Ardından “Allah Allah!” diye söylendi ve bakışlarını benim gülümsememeye sayeden çehremden daha münasip, başka bir noktaya sabitledi. “Rabbim, dedim kendi kendime, bu kaplan yavrusu da nereden çıktı şimdi.”

Ya işte sevda plansız başlıyor. Hâlâ hatırladıkça güleriz. “Yahu, diyor, senin gibi utangaç bir insan nasıl oldu da tanımadığı bir kızın saçlarını koklama cesaretini kendinde buldu anlamıyorum.” Ben de hep kahkahayla aynı cevabı veririm:

-Boğuluyordum Nalan, boğuluyordum. Acilen nefes almam lazımdı!



Tarık Mutan
#1 - Haziran 02 2009, 19:06:36

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.