“Mutlular,
Kendi ölüleriyle, mutlular…”
k .iskender
ÖKÜZ ÖLÜLERİYLE “ NASIL”“ Sessizlik daima suçluluk taşır.” diyordu bilen ; bildiğim hatta en iyi bildiğimse, tarif etmekle yalnızlık ve mut kayıpları yücelmiyordu hiçbir defasında. Ayrık otları gibi ellerimiz ve ikimizin de aklında başka şey; sen beni yudumluyorsun bira vakitlerinde, benim aklımda buğday tarlaları… sonra iftira ve itiraf için açılıyor kötü ve kullanmadığımız kelimelerin sandığı; bir harlı bıçak çıkıyor içinden…
Bıçağı bırak !
Sularla konuşabiliriz; yıldızdüştü çölünde ayaklarımız dolaşıyor. Karmakarışık yazılar yazabilir, şiirler söyleyebiliriz. Gövdelerimizden, mor zambaklar büyür, birlikte ölebiliriz.
Her yere baktım Tanrım; burada hiç kimseler yok ! Oysa ben kimlerle konuşuyordum. Az önceydi zaman- uzak bir akrabam ya da sevgilimdi, bilmek anlamsız bunu- karşımdaydı ve konuşuyorduk; kin içindeydi. Onu bir hayat boyu kaybettiğimi bilince, karşımda. Tahta oyuncakların arasında ve birlikte susuyorduk…
/
Bir gülün suya düşmesi gibidir, sonra buna bütün anlamı kendinin verdiğine inanırsın. Kendi yarattığına yenilmek, her şeyin dışında ve ötesinde en zor gelense budur aslında. Belki de , düşüncesi kendisinden öndedir bir şeylerin daha. Git ve gel. Farklı sesler, farklı bakışlar, farklı ayakta kalışlar, farklı ve güçlü gösteren kelimeler aranır. Git ve gel.
/
Bir el, bir bıçak gibi ilerler;
Kan sesleri ararsında masal biter…
Çocuk, unutur.
Kadın, anlar.
Ve erkek, siyah bir öküz kılığını seçerek kendi ölümünü seyretmeyi dener !
Soner Dayan