Alternatifim Cafe

Clara Schumann

Discussion started on Yabancı Sanatçılar -Gruplar

Clara Joseph Wieck, (13 Eylül 1819, Leipzig - 20 Mayıs 1896, Frankfurt) Romantik Dönem'in önde gelen piyanist ve bestecilerinden biri. 61 yıllık konser kariyeri boyunca piyano konserlerinin format ve repertuvarında önemli değişikliklere öncülük etmiştir. Romantik Alman besteci Robert Schumann ile evliliğinden sonra Clara Schumann adını kullanmıştır, ancak evliliğinden önce Clara Wieck olarak da kayda değer bir üne sahipti.

Clara Josephine Schumann Leipzig'de doğmuştur. Babası Friedrich Wieck tanınmış bir müzik pedagogu ve piyanistti. İlk derslerini babasından almıştır. Robert Schumann'la 1840'da evlendiler.On yıl sonra besteci Schumann akıl hastalığına yakalanarak öldü. Özellikle büyük besteci Johannes Brahms'a yakın bir dostlukla bağlıydı. Bir yandan konserler veriyor, bir yandan öğretmenlik yapıyordu. 1878'den 1892'ye kadar Frankfurt yüksek konservatuvarında piyano profesörlüğü yaptı ve orada öldü. Clara besteci olarak Robert Schumann'a "Rückert Lied"lerinden op. 12, 4 ve 11 numaralılarını bestelemiş, ayrıca piyano eserleri, bir piyano konçertosu ve oda müziği eserleri bırakmıştır.

Referanslar

Litzmann, Berthold. Clara Schumann: An Artist's Life, page 13. New York: Da Capo Press; 1979. ISBN 0-306-79582-5
Sowell, Thomas. The Einstein Syndrome: Bright Children Who Talk Late, pages = 29-60. Basic Books; 2001. ISBN 0-465-08140-1
Kamien, Roger. Music: an appreciation. Mcgraw-Hill College; 3rd edition (August 1, 1997) ISBN 0-07-036521-0
Machlis, Joseph; Forney, Kristine. The Enjoyment of Music. 8th edition. Norton: New York; 1999.
Rattalino, Piero. Schumann. Robert & Clara. Varese: Zecchini Editore; 2002. ISBN 88-87203-14-8
Reich, Nancy B. Clara Schumann, The Artist and The Woman. Cornell University Press. 1985. ISBN 0-8014-9388-9
Reich, Susanna. Clara Schumann: Piano Virtuoso. New York: Clarion Books; 1999. ISBN 978-0395891193


#1 - Şubat 08 2009, 15:27:51

Üzüldü, Sıkıldı Ama... Başarı Merdivenlerini Emin Adımlarla Tırmandı

Josephine ilk piyano derslerini beş yaşında babasından
almaya başladı. Baba Wieck bu dersleri, öncelikli olarak
kızının kulaklarında işitme engelinin hangi düzeyde
olduğunu anlayabilmek için veriyordu. Ama Josephine
olağanüstü bir yetenek olduğunu kısa zamanda kanıtladı.


Josephine, daha önce çok konser vermişti ama bu gece onun için çok daha önemliydi. Viyana’nın görkemli konser salonunda, Avusturya imparatorunun da hazır bulunacağı bir dinleyici topluluğuna piyano resitali verecekti. Heyecandan yerinde duramıyordu. Salon tümüyle dolmuştu... Birden seyirciler arasında bir kıpırdanma oldu, herkes ayağa kalktı; imparator özel locasındaki yerini almıştı.  Josephine, kendinden emin adımlarla sahneye geldi, seyirciyi selamladı ve çalmaya başladı. O denli güzel çalıyordu ki, resitalin başlamasıyla bitmesi arasında zamanın nasıl geçtiğini kimse anlamadı bile...

Josephine son notayı da çalıp konserini bitirdiğinde salon alkıştan yıkılıyordu. İmparator bu yetenekli genç kızı locasına kabul edip başarısını kutladı ve Avusturya’nın en büyük onur nişanıyla ödüllendirdi.

Bir müzisyen olarak çok değerli bir ödül kazanmıştı. Henüz 19 yaşındaydı. Çok parlak bir müzik yaşamı onu bekliyordu. Ama bu düzeye gelinceye dek çok da sıkıntılı ve üzüntülü günler geçirmişti.

13 Eylül 1819’da Almanya’nın Leipzig kentinde doğdu. Annesi Marianne Tromlitz Wieck, yalnızca şarkıcı değil, aynı zamanda yetenekli bir piyanistti. Babası Friedrich Wieck’in Leipzig’de büyük bir müzik aletleri satış mağazası vardı ve kendisi de tanınmış bir piyano hocasıydı.

 

Anne ve baba müzikle bu kadar iç içe olduğuna göre küçük Josephine’in de bu alanda başarılı olması kaçınılmaz diye düşünülebilir. Ama koşullar oldukça değişikti. Josephine dört yaşına dek tek sözcük bile konuşamadı. Baba Wieck kızının işitme engelli olduğu için konuşamadığını düşünüyordu.

Aile, Josephine’in sorunlarını çözümleme sıkıntısını yaşarken anne ile babanın geçimsizlikleri de had safhadaydı. Baba Wieck, disiplinli, çalışkan, azimli ve başarılı bir iş adamı fakat, aile reisi olarak eksikleri olan, birlikte yaşanması zor bir insandı. 1824 yılı Mayıs’ında anne Wieck evi terk etti ve 1825 yılı Ocak ayında boşandılar. Josephine, yasal olarak babasının yanında kaldı.

Josephine ilk piyano derslerini beş yaşında babasından almaya başladı. Baba Wieck bu dersleri, öncelikli olarak kızının kulaklarında işitme engelinin hangi düzeyde olduğunu anlayabilmek için veriyordu. Ama Josephine olağanüstü bir yetenek olduğunu kısa zamanda kanıtladı. Üstelik kulaklarında hiçbir işitme sorunu yoktu. Bu kez babanın amacı, kızını çok iyi bir konser piyanisti yapabilmek biçimine dönüştü. Sabah kalkar kalkmaz önce piyano çalışıyor, sonra okula gidiyor ve döndükten sonra da yine en az üç saat piyanoda egzersiz yapıyordu.

Emekler boşa gitmemiş ve Josephine mükemmel bir piyanist olma yolunda hızla ilerlemeye başlamıştı. İlk konserini 20 Ekim 1828’de henüz dokuz yaşındayken verdi. Gerçi  bu konser solo değil, babasının öğrencilerinden Emilie Reichold ile düet biçiminde olmuştu ama ertesi günkü gazeteler bu yetenekli küçük piyanistten övgüyle söz etmişlerdi. 8 Kasım 1830’da Dresden’de verdiği ilk solo konseri, tüm izleyenlerin ve eleştirmenlerin ayakta alkışladığı bir başarıyla tamamlandı.

1831 Eylül’ünde Avrupa kentlerinde konserler vermek üzere, baba-kız Wieck’ler Leipzig’den ayrıldılar. Josephine ilk resitalini Weimar’da verdi ve çok başarılı oldu. Konserden sonra ünlü şair Johann Wolfgang von Goethe ile tanıştırıldı. Goethe küçük kızın yeteneğine hayran olmuştu. Ona, üzerinde kendi resmi bulunan bir madalyon armağan etti.

 

Josephine, Weimar’dan sonra Erfurt, Armstadt, Gotha, Frankfurt’ta da başarılı koserler verdi. Son durak Paris’ti. Paris’te düşünülen program tam olarak uygulanamadı. Buradaki konseri ünlü kemancı Paganini ile birlikte verecekti. Ancak Paganini hastalanınca konser iptal edildi. Üstelik kentte başlayan kolera salgını da eklenince, küçük bir salonda verdiği resitale ilgi az oldu. Konserden hemen sonra da Leipzig’e döndüler. Paris konseri belki başarısızlıkla sonuçlanmıştı ama bu turne, genç piyaniste deneyim yönünden çok şey kazandırmıştı.

Josephine, konser piyanisti olarak ününe ün katarken, beste çalış maları da yapıyordu. 14 yaşında La Minör Piyano Konçertosu’nu bestelemeye başladı ve 16 yaşında bitirdi. Bu yapıtını ilk kez 1835 yılı Nisan ayında, ünlü besteci Felix Mendelssohn’un yönettiği Leipzig Orkestrası ile birlikte çaldı.

 

Baba Wieck, kızının günlük yaşamını da devamlı denetim altında tutuyor, herşeyi planlıyor, düzenliyor, kısacası onun her bakımdan mükemmel bir sanatçı olmasını arzuluyordu. “Günlük” tutmasını ve buraya herşeyi yazmasını istiyordu. Örneğin, konserlerini düzenlemek üzere babasının yaptığı yazışmalar, konserler için yapılan harcamalar, kimlerle ilişki kurduğu gibi detayları en küçük ayrıntısına dek kaydettiriyordu. Bunları yaza yaza Josephine bir konserin nasıl organize edilebileceğini baştan sona dek öğrenmişti ki bunun ileride çok yararını gördü. Josephine, yaşamı boyunca günlük tutma alışkanlığından vazgeçmedi.

Babasının bu kurduğu baskılı düzen acaba genç kızı bunalıma itebilir miydi? Hayır... O bunları çok doğal karşılıyor, kendisi için çok yararlı olacağına inanıyordu.  İleri yaşlarında kendisiyle yapılan bir söyleşi sırasında, baba-    sının bu baskısında sıkılıp sıkılmadığı sorulduğunda şu yanıtı vermişti:

“Babamın bu disiplinli çalışması sayesinde, büyük salonlarda, soylular önünde konserler verebilecek düzeye geldim, çok para kazandım, ailemi geçindirdim. Bu başarıya ulaşabilmek için, bu sıkıntıya girmeye hazır kaç kişi var, bir düşünün...”

Josephine, başarısının nedenini yapıtlara tam bağlılık olarak açıklardı. Her zaman uyguladığı prensip şuydu: “Ne yazıyorsa onu çal. Bestecinin koyduğu notalar, bağlantılar, duraklar, çalış hızı, ritm gibi ayrıntılar, aynen uygulanması gereken kurallardır. Yapıtı çalarken, dinamiğini değiştirmeye, pedallarla fazla oynamaya, tempoyu değiştirmeye gerek yok. Besteleyen kişi onu çok yüce duygular içinde, o biçimde duyup kağıda dökmüştü; bunu bozmaya  hakkımız  yok.”

Clara Schumann, yaşamı boyunca konserlerinin büyük bir
bölümünü kendi organize etti, düzenledi ve çaldı. Bunun yanısıra evinde özel piyano dersleri verdi. Tüm bunları, kendi deyimiyle
evinin ve çocuklarının geçimini sağlayabilmek için, yani para için yaptı. Robert’in hastane ve ilaç paralarını da unutmamak gerekir.


Üzüntü ve Sıkıntının Başarı Yolundan Döndüremediği Sanatçı

Clara Schumann

İlginç yaşamını 54’üncü sayfamızda aktarmaya başladığımız kişi, Clara Josephine Wieck’den başkası değildir. Hani, eskiden kullanılan, 100 Alman Markı’nın bir yüzünde, saçları örgü yapılıp arkaya toplanmış, iri gözlerle bizlere bakan, Clara Schumann olarak tanıdığımız bayan... Yazımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz:

O günlerde Robert adındaki  bir genç Baba Wieck’ten piyano dersleri alıyordu. Robert kendini tümüyle piyano çalışmalarına vermişti, Wieckler’in evinden çıkmıyordu. Günlük dersleri, o sırada 11 yaşında olan Clara ile birlikte alıyor, sonra da uzun pratikleri yine Clara ile birlikte yapıyorlardı. Boş zamanlarda da birlikte yürüyüşler yapıyor, oyunlar oynuyorlardı. Wiecklerin evinde herşeyi doya doya yaşadı Robert... Mendelssohn ve Chopin ile tanıştı. En önemlisi, bir aile sıcaklığını paylaştı.

Zaman hızla ilerledi ve Clara 16 yaşına geldi. O zamana dek Clara’yı Bay Wieck’in kızı olarak gören Ro bert, onun güzelliğinden etkilenmeye başladı. Clara da ona karşı güzel duygular besliyordu. Ne var ki Clara’nın yoğun çalışmaları, konserleri ve turneleri nedeniyle başbaşa geçirdikleri saatler oldukça kısıtlıydı.

Bir akşam yine geç vakte değin birlikte oturmuş, piyano çalıp hoşça zaman geçirmişlerdi. Robert evine gitmek üzere kalktığında Clara da elinde mumla ona yol gösterdi. Kapıdan çıkmadan Robert Clara’ya sevgisini açıkladı, Clara da ona karşı aynı duygular içinde olduğunu söyledi. Clara, o gece için günlüğüne şunları yazdı:

“Robert, bana âşık olduğunu söyledi ve beni öptü. Tarih 25 Kasım 1835...”

Baba Wieck, ikisi arasındaki bu aşkı duyunca küplere bindi ve Robert’i evden kovdu “Seni bu evde bir daha görürsem vururum!” diye tehdidini de savurdu. Çünkü Bay Wieck’in gözünde Robert işe yaramaz, sorumsuz,  ayyaş, kadın düşkünü biriydi. Üstelik ne işi ne bir kazancı vardı. Evini nasıl geçindi rirdi. Clara ise başarı basamaklarının henüz başında, gelecekte daha da ünlenecek bir piyanistti. Evlenmemesi gerekirdi. Ev kadını olacak ne yaşta ne de konumdaydı.

 Baba Wieck, ikisinin birbirini görmemesi için her türlü önlemi almaya çalıştı. Görüşmezlerse birbirlerini unuturlar diye düşünüyordu. Sırf bu nedenle Clara’yı Dresden’e gönderdi. Ancak Clara ile Robert arasındaki bağ gittikçe güçlenmeye başladı. Görüşemeseler bile, yakın arkadaşlarının yardımıyla birbirlerine mektuplar göndermeye devam ettiler.  Onaltı ay birbirlerini hiç göremediler. Bu süre içinde birbirlerine 400’e yakın mektup yazdılar. Bu arada yalnız ve mahzun besteci Robert, tüm duygularını notalara döktü ve bestelediği Do Majör Fantazi’sini Clara’ya ithaf etti.

Robert, bir taraftan da boş gezen biri olmadığını kanıtlamak istercesine Jena Üniversitesi’nde doktora çalışmalarına devam ediyordu. Ayrıca, aylık yayımlanan bir müzik dergisi de çıkarmaya başladı. Bu derginin hem basımını sağlıyor hem de editörlüğünü yapıyordu. Doktora çalışmalarını 1840 yılı Şubat ayında tamamladı ve müzik doktoru diplomasını aldı.

Clara 18 yaşına geldiğinde Robert Bay Wieck’den resmen evlenme izni istedi ama Bay Wieck kabul etmedi. Robert konusunda görüşleri değişmemişti. Bunun üzerine iki sevgili yasal yoldan evlenme çareleri aramaya başladılar ve bu uğraş 12 Eylül 1840’a yani Clara’nın 21 yaşına girmesinden bir gün öncesine dek sürdü. Leipzig yakınlarında Schönefeld’de küçük bir kilisede evlendiler. Evliliklerinin ilk yılları çok mutlu ve verimli geçti. Robert ilk yıl içinde çok sayıda yapıt besteledi. Robert besteliyor, Clara çalıyordu. Yalnız, Clara yalnızca çalmakla kalmayıp bir taraftan turnelere çıkıyor, öteki taraftan Leipzig Konservatuarı’nda dersler veriyor, bununla da yetinmeyip o da besteler yapıyordu.

Ancak zaman ilerledikçe aksaklıklar belirginleşmeye başladı. Clara ünlü bir piyanistti, Robert ise adı duyulmamış bir besteci... Evin tüm gelirini Clara sağlıyordu. Genç adam, eşinin gölgesinde yaşamaktan hiç hoşlanmıyordu. Clara’nın da kendine göre sıkıntıları vardı. Robert evdeyken Clara’nın çalışmasını istemiyordu. Onun istediği, beste çalışmaları yaparken evde mutlak sessizlik olmasıydı. Clara ise konserler için yoğun çalışmak zorundaydı. Kaldı ki evin yapılması gereken işleri de yine Clara’nın omuzlarındaydı. Robert, her geçen gün geçinmesi zor, dalgın, sinrli biri oluyordu. Ama herşeye karşın çift, birlikteliklerinden şikayetçi değillerdi.

 

Evlendikten dört yıl sonra Leipzig’den ayrılıp Dresden’e yerleştiler. Aslında Dresden müzik yönünden bir çöldü. Üstelik Robert’in sağlığı her geçen gün kötüye gidiyordu. Meleklerin kendisine şarkılar fısıldadığını söylüyor, sık sık sinir krizleri geçiriyordu. 3 Mayıs 1849’da Dresden’de bir ayaklanma oldu.  Ayaklanmanın bastırılması için kentte eli silah tutan erkeklerin hepsinin savaşa katılması istenmişti. Bunu da fırsat bilen Schumann Ailesi 5 Mayıs  gece yarısı Dresden’den kaçıp önce Maxen’e gittiler. Sonra da Düsseldorf’a yerleştiler.

Schumann’lar Düsseldorf’a geldikten sonra 1849 yılında Robert’e Belediye Orkestrası şefliği önerildi. Besteciye çok az bir para veriliyordu ve Düsseldorf’un önemli bir müzik ve sanat  kenti olduğu söylenemezdi ama Schumann, bu uğraşısıyla, bir süredir artmış olan bunalımdan kurtulacağını düşünerek işi kabul etti.

Maalesef Schumann’ın orkestra şefliği uzun sürmedi. Düsseldorf kentinin müzikten anlamayan sakinleri, Schumann’ın yönettiği konserleri beğenmiyorlardı. 6 Aralık 1853’te görevine son verildi. Başarılı olamamıştı. Hastalığı daha ilerlemişti. Gündüzleri bile karabasan dolu rüyalar görüyordu. Uykusuz geçen geceler ise geçmek bilmiyordu.

Aile, 14’üncü evlilik yıldönümlerini sakin bir biçimde kutladılar. Schumann, gençlik yıllarında eşi için bestelediği parçaları çaldı. Clara da günlüğüne o geceyla ilgili çok güzel şeyler yazmıştı. Ancak felaket bulutları hızla ailenin üzerine geliyordu.

Schumann, kulaklarından hiç gitmeyen esrarengiz melodilerden söz ediyordu. Melekler onu devamlı kovalıyorlardı. 27 Şubat1854 gecesi Schumann Clara’ya “Artık düşüncelerimi denetleyemiyorum, seni ve çocukları incitmekten korkuyorum” dedi. Ertesi  sabah, yağmur ve fırtınaya aldırmadan  evden fırladı, koşa koşa Ren Nehri’nin üzerinde bir köprüye geldi ve kendini suya attı. Çevredeki balıkçılar tarafından kurtarıldı ama artık düzelemeyecekti. Endenich’deki düşkünler yurduna yatırıldı. Burada iki yıl kaldı.

 Ölümünden bir gün önce Clara ziyaretine geldi. Schumann, eşinin elinden birkaç yudum şarap içti. Bu birbirlerini son görüşleri oldu. Ertesi gün, yani 29 Haziran 1856’da saat 16:00’da Robert Schumann öldü.

Clara, yaşamı boyunca konserlerinin büyük bir bölümünü kendi organize etti, düzenledi ve çaldı. Bunun yanısıra evinde özel piyano dersleri verdi. Tüm bunları, kendi deyimiyle evinin ve çocuklarının geçimini sağlayabilmek için, yani para için yaptı. Robert’in hastane ve ilaç paralarını da unutmamak gerekir.

Clara 1878 yılında Frankfurt’taki Yüksek Konservatuar’a öğretmen olarak atandı. Clara’nın yaşamında huzurlu günler olmayacaktı. 1871 yılında Fransa-Prusya savaşında silah altına alınan oğulları Ferdi nand, savaş sırasında yaralanmış ve ağrılarının giderilebilmesi için morfin tedavisi uygulanmıştı ama uzun süren bu tedavi sonrasında Ferdinand morfin bağımlısı olmuştu. Ordudan terhis olduktan sonra romatizmal ağrılarını bahane ederek morfin kullanmaya devam etti. 1877 yılında tekrar hastaneye yatırıldı. Clara, oğlunun 6 çocuğunun sorumluluğunu üstüne alıp onların da geçimini yaşamının sonuna dek sağlamak zorunda kaldı.

Clara Schumann, yaşamı boyunca, konserler, dersler, ailenin geçim derdi, günlük ev işleri, Robert’in huysuzlukları ve 14 yıllık evlilikleri süresince 10 hamilelik, 8 doğuma karşın beste çalışmalarını da aksatmadı. Bilinen 66 yapıtı vardır.

24 Ekim 1878’de Clara’nın 50’nci yıl jübilesi Leipzig’de muhteşem görkemli bir konserle kutlandı. Unutulmaz bir gece yaşandı. Konser salonu çiçeklerle süslendi ve Clara içeri girip sahnedeki yerini alıncaya dek tüm seyirciler onu çiçek yağmuruna tuttular. Konser programında yalnızca Robert Schumann’ın yapıtları vardı.

60’ıncı yıl jübilesi de Frankfurtta yapıldı. Bu da 50’nci yıl jübilesi denli coşkulu ve görkemli oldu. Clara son konserini 12 Mart 1891’de yine Frankfurt’ta verdi. Yetmişbir yaşında olmasına karşın yine muhteşemdi.

Clara, son zamanlarda romatizmadan yakınıyordu. 1896 Mart’ında bir kalp krizi geçirdi. Ölüm döşeğinde, torunu Ferdinand’dan eşinin Fa Diyez Minör Romansı’nı çalmasını istedi. Bu Clara’nın dinlediği son mü***. 20 Mayıs 1896’da yaşama veda etti.

#2 - Şubat 09 2009, 14:35:54

Banknottaki Kadın: Clara Wieck Schumann

Kraliçeler veya Marianne, Britannia gibi ülkeleri temsil eden simge figürler dışında metal veya kağıt paralarda kadınlara yer verilmesi pek yaygın değildir. Özellikle banknotlarda portreleri kullanılan politikacılar, sanatçılar ve bilim adamlarının tamamına yakını erkeklerden oluşur. Almanya bunun istisnalarından biri, şu sırada tedavülde olan sekiz banknotun dördünde değişik alanlarda isim yapmış kadınlar yer alıyor. Alman Merkez Bankası (Deutsche Bundesbank) hiç değilse banknotlar üzerinde kadın erkek eşitliğini sağlamış...

Bu ünlü kadınlar ise, yazar Bettina von Arnim (5 DM), şair Annette von Droste-Hülstoff (20 DM), ressam ve doğa bilimci Maria Sibylla Merian (500 DM) ve içlerinde kuşkusuz Almanya dışında en çok tanınanı; klasik müziğe biraz olsun ilgi duyan herkesin adını mutlaka duymuş olduğu 19.yüzyılın ünlü piyanist ve bestecisi Clara Wieck Schumann; hani bazılarımızın kendi ülkemizin parası kadar aşina olduğu 100 DM'lik banknotun mavi fonundan iri gözleriyle bakan saçları arkaya toplanmış, kuğu boyunlu kadın; bu banknot çoğumuzun elinden en az bir kere geçmiştir, ama üzerinde resmi olan kadının öyküsünü kaç kişi biliyor? O sadece banknotun üzerinde bir portre olmaktan fazla ilgiyi hakediyor oysa.

Clara Josephine Wieck 13 Eylül1819'da Leipzig'de doğdu. Babası müzik öğretmeni ve piyano firması sahibi Friedrich Wieck kızının yeteneğini küçük yaşta keşfederek 5 yaşından itibaren onu müzisyen olarak yetiştirdi. 9 yaşındayken konserlerde çalmaya başladı. 11 yaşında ise ilk solo konserini verip ilk bestesini yaptı. 1831 - 1836 yılları arasında babasıyla birlikte Avrupa'yı dolaşarak bir dizi başarılı konser verdi ve 'harika çocuk' olarak ünlenerek Mendelssohn, Paganini, Chopin, Goethe gibi zamanın önde gelen müzikçi ve edebiyatçılarının hayranlığını kazandı.

Piyanist olarak ünü gittikçe yayılıyor, bunun yanında ailesinin maddi durumu da gittikçe iyiye gidiyordu, Clara, Baba Wieck'in eğitim metodunun ne kadar başarılı olduğunun canlı bir kanıtıydı, sayesinde babası daha çok ve daha paralı öğrenciler buluyor, bu arada piyano satışları da artıyordu.

Bu mutlu hayatları Clara'nın 16 yaşındayken babasının öğrencilerinden Robert Schumann'a aşık olmasıyla bozuldu. Aslında Clara kendisinden 9 yaş büyük olan Robert'i 9 yaşından beri tanıyordu. Wieck bu beraberliğe şiddetle karşı çıktı, evlenmelerine izin vermedi. Bunun üzerine Clara ve Robert evlenme izni alabilmek için mahkemeye başvurdular. Bu mücadele Baba Wieck'in direnmesi yüzünden üç yıl sürdü. Doğrusu bu konuda pek de haksız sayılmazdı; bir yanda kızı Clara; geçmişi başarılarla dolu, geleceği de parlak bir piyanist ve besteciydi; diğer tarafta ise Robert; elindeki sakatlık yüzünden piyanistlik kariyerine veda etmek zorunda kalmış başarısız bir müzisyen; kimsenin bestelerini duymadığı bir besteci taslağı; otuzuna merdiven dayadığı halde girdiği hiçbir işte dikiş tutturamamış mesleksiz bir adam (müziğe olan ilgisi yüzünden hukuk öğrenimini yarıda bırakmıştı); sürekli meyhanelerde içip sabahlayan bir sefihti, üstelik ailesinde de kalıtsal bir akıl hastalığı bulunmaktaydı; böyle bir adam neyine güvenerek kızıyla evlenmek istemekteydi; evlenseler bile nasıl geçineceklerdi; hangi baba böyle bir damat isterdi?

Baba Wieck yaklaşık üç yıl boyunca mahkemelerde bu savları yineleyerek izin vermemekte direndi; onun bu direnci ve yasaklamaları gençleri birbirlerinden uzaklaştıracağına daha da yakınlaştırdı. Clara ve Robert bu süre içinde birbirlerine 400'e yakın mektup yazdılar ve gizlice buluşmaya da devam ettiler. Bu arada Clara başarılı konserlerini ve Robert de bestelerini yapmayı sürdürdü. Hatta Robert, mesleksiz olduğu iddialarına son vermek amacıyla bir yandan da dergilerde müzik yazarlığı yaparken bir de felsefe diploması aldı.

Sonunda mahkemeden izin çıktı ve 1840'da Clara 21 yaşına girmek üzere iken evlendiler. Babası bu yenilgisinden dolayı yeni evlilere o kadar kin duyuyordu ki Clara'nın yıllar boyunca verdiği konserlerden kazandığı paradan kızına tek kuruş vermediği gibi hayatlarını zorlaştırmak için de elinden geleni yaptı. Öyle ki Clara kendi piyanosunu bile ancak aylar sonra kendi evine getirebildi.

Alman yönetmen Peter Schamoni'nin 1983 tarihli 'Frühlingssinfonie' (İlkbahar Senfonisi) isimli filmi, Clara ile Robert'in gençlik yıllarını, tanışmalarından evlenmelerine kadar olan süreci konu alıyordu, Nastassia Kinski'nin canlandırdığı Clara, yeni evine baba evinden kendi piyanosunu da getirdiğinde kocası: 'Evimiz iki piyano için biraz küçük değil mi?' diye soruyor ve film sona eriyordu. Bu cümle bir bakıma bu evliliğin geleceğini de özetliyordu. Başlangıçta evliliklerinin hem duygusal hem de mesleki açıdan verimli bir beraberlik olacağını düşünmüşlerdi ama zaman geçtikçe bazı dengeler özellikle Clara alehine bozulmaya başladı.

Robert evliliklerinin ilk on yılı boyunca hala tanınmamış bir besteci olduğundan ve pek para da kazanamadığından ailenin geçimini sağlamak Clara'ya düşmüştü. Kocası bu durumdan pek hoşnut olmasa da Clara konser turnelerine çıkarak ve dersler vererek hem kocasına, hem de 14 yıllık beraberliklerinin ürünü olan 8 çocuğuna bakmayı üstlendi. Bu arada gerek konserlerinde bestelerini çalarak, gerek yeni besteler yapmaya teşvik ederek kocasına müzik konusunda destek vermeye devam etti, hatta zaman zaman kendi çalışmalarından ödün vermesi gerekse de; çünkü Robert bir evde aynı anda iki piyanonun birden çalmasından rahatsız oluyor, 'bu gürültüde' beste yapamıyordu, bu konuda fedakarlık eden de her zaman Clara oluyor, bir piyanist için elzem olan günlük egzersizlerinden bile vazgeçiyordu. Evlenmeden önce Clara'yı sürekli çalışması ve beste yapması için teşvik eden Robert, evlendikten sonra neredeyse onun çalışmalarını engeller olmuştu. Besteci -yorumcu evliliğinin olabilecek en ideal beraberlik olacağını savunuyor görünse de Clara'nın kendisinden daha önde olmasını bir türlü hazmedemiyordu.

Yıllar geçtikçe Robert'in ünlü ve başarılı eşinin gölgesinde tanınmamış bir besteci olarak kalmasının huzursuzluğuna kalıtsal hastalığının sebep olduğu sinir krizleri de eklenince Schumann'ların evliliği iyice tahammül edilmez hale geldi ve Robert bir intihar girişiminin ardından 1854 yılında bir akıl hastanesine kapatıldı, 1856'da da orada öldü. Bütün bu süre içinde Clara kendisini sadece bir kez, ölümünden iki gün önce ziyaret edebildi.

Clara kocasının ölümünden sonra da müzikteki başarılarını sürdürdü, konser piyanistliğine ve öğretmenliğe devam etti, bu arada Robert'in bütün eserlerini yayımlatarak bestelerini tanıtma çabalarında başarılı oldu. Robert Schumann besteci olarak gerçek ününe ancak öldükten sonra ulaşabilmişti. Clara sonraki yıllarda bir yandan çocuklarını üçünün ölümü (biri de Robert hayattayken ölmüştü) diğerlerinin de bazı sorunları yaşamını daha da zorlaştırmasına rağmen müzik çalışmalarına hiç ara vermedi.

1878'de Frankfurt Konservatuarının baş piyano öğretmeni oldu ve pek çok öğrenci yetiştirerek piyanistlikte bir ekol oluşturdu. Bu yıllardaki en yakın dostlarından biri de kocası hayattayken de aile dostları olan besteci Johannes Brahms'dı. Brahms'a da bestelerinde esin kaynağı oldu, bestelerini tanıtmak için çaba harcadı, Brahms ise birçok bestesini Clara'ya ithaf etti. Kimi müzik tarihçilerine göre ilişkileri dostluktan da ileriydi.

Clara 1888'de 60. sanat yılını kutladı. Son konserini 1891'de verdi ve konservatuardan da ayrılarak sadece evinde ders vermeye devam etti. 26 Mart 1896'da Frankfurt'ta öldü. Bu Brahms için büyük bir darbe oldu ve onun ölümünden sonra sadece bir yıl yaşıyabildi.

Clara Wieck Schumann'ın, yaşamı boyunca, konserler ve dersler yanında ailenin geçim derdi, günlük ev işleri, Robert'in huysuzlukları, hamilelikler ve doğumlar (14 yılda 10 hamilelik ve 8 çocuk, insan o günlere bakınca günümüzdeki doğum kontrol yöntemlerinin değerini daha iyi anlıyor, Clara yine de o zamanda yaşamış pek çok kadının hamilelik ya da doğum sırasında ölmesine sebep olan olumsuz sağlık koşullarına rağmen bu kadar uzun yaşamayı başarabildiği için şanslı sayılabilir), çocukların sorunları gibi nice ıvır zıvırla uğraşırken fırsat bulup da yapabildiği bestelerin sayısı yetmişe yakın, bazıları kaybolmuş, bugün bilinen bestelerinin sayısı ise 66. Yapıtları arasında bir piyano konçertosu, lied'ler, oda müziği ve solo piyano parçaları bulunuyor. Ama besteleri Robert'in besteleri kadar popüler olamamış, onlar kadar fazla icra edilmiyorlar.

Yakın zamanda bestelerini yeniden gündeme getirme çabaları görülse de müzik tarihçileri ve yazarları kendisini daha çok piyanist olarak değerlendirmeyi tercih ediyorlar. Oysa uzmanlarına göre Clara'nın besteleri çağının diğer bestecilerinden hiç de geri kalmıyor.

Ses kaydetme sistemlerinin henüz icadedilmediği dönemlerde yaşayan bütün virtüözler gibi Clara'nın da icralarını bugün dinleme olanağımız yok, ne kadar büyük bir yorumcu olduğunu sadece zamanın müzik insanlarının yazdıklarından öğreniyoruz. Ansiklopedilerde ve müzik sözlüklerinde kendisine Robert'e ayrılanın dörtte biri kadar bile yer ayrılmıyor. Besteciler yorumculara göre daha kalıcı olma şansına sahipler.

Acaba, Clara Robert'le hiç karşılaşmasaydı, ya da babasının sözünü dinleyip onunla evlenmeseydi; elbette ömür boyu babasının yanında 'harika çocuk' olarak kalamazdı, artık yetişkin biri olduğuna göre kendi yaşamını kurması gerekiyordu; ama niye ille Robert'i seçmişti, ondan daha az yetenekli, ama sanatına ve çalışmalarına daha fazla saygı duyup destek verecek başka birini bulamaz, ya da yaşamını ve müzik çalışmalarını tek başına sürdüremez miydi, kendi yaşamını kazanabilecek durumda olduğuna göre? Her ikisi için de bunca yıpratıcı ve tüketici olan bu ilişkiye girmesinin sebebi sadece Robert'e duyduğu aşk mıydı?

Robert için onca çaba ve özveriyle oluşturduğu, yaratıcı çalışmalar için olmazsa olmaz koşullardan biri olan 'kendine ait bir oda'yı sadece kendine saklayıp kendi bestelerini yapamaz mıydı? Bir bestecinin büyüklüğü eserlerinin uzunluğuna ve çokluğuna bağlı olmasa da henüz onaltı yaşındayken bir piyano konçertosu besteleyebilen biri, çok daha fazla uzun soluklu orkestra eserleri besteleyemez miydi şarkılar ve kısa piyano parçalarının yanında?

Robert'in ölümünden sonra niçin bu kadar az beste yapmıştı (yaklaşık 40 yıl içinde sadece 5 beste yapmış), tek esin kaynağını kaybettiğinden mi, yoksa yaşam koşullarının ağırlığı yüzünden fırsat bulamadığından mı? Yoksa o da diğer bir çok 'harika çocuk' gibi yapacağını erken yaşta yapıp yetişkinliğinde tükenmiş miydi? Robert'in bestelerini tanıtmak için bu kadar çaba harcarken kendi besteleri için niye fazla uğraş vermemişti; Robert'i gözünde çok büyüttüğünden ve besteci olarak kendi yeteneğine güvenmediğinden mi?

Ya Robert Clara'yı hiç tanımasaydı yine de büyük bir besteci olarak hatırlanabilecek miydi günümüzde? Yeteneğini farkedip değerlendirebilen başka kişiler de çıkabilirdi karşısına belki ama keşfedilememiş bir cevher olarak ömrünü tüketip çok daha önce akıl hastanesini boylayarak daha erken ölmesi de olasıydı. Doğrusu başka hiç kimse de Clara gibi kendisini adamayabilirdi onun için. İnsanlık tarihi doğru zamanda doğru yerde bulunup doğru ilişkileri kurabildikleri için genç yaşta haketmedikleri yerlere gelen, ama ölümlerinden sonra unutulup giden nice kof sözde dahinin yanında, bu şansa ve beceriye sahip olamadıkları için akacak mecra bulamayınca kaynağını yokeden pınar örneği kendi kendini yokeden sayısız keşfedilmemiş yetenekle dolu.

Yüz yıldan fazla bir zaman önce yaşanmış olayları artık değiştirmek mümkün olmadığına göre bütün bu soruları sormanın da anlamı olmayabilir, ama şu da bir gerçek; dünyada yaratılan her iyi ve güzel şey için mutlaka bir bedel ödenmesi gerekiyor ne yazık ki; sonuçta dünya Robert Schumann'ın kişiliğinde büyük bir besteci kazanmıştı; ama besteci Clara Wieck pahasına.
#3 - Şubat 09 2009, 14:41:31

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.