Alternatifim Cafe

Antonín Dvořák

Discussion started on Yabancı Sanatçılar -Gruplar

Antonín Dvořák (Türkçe okunuşu; Antonin Dvorjak) (1841 - 1904), Çek, geç romantik dönem, klasik batı müziği bestecisidir.

Bohemya’da 1841’de bir kasabın oğlu olarak dünyaya geldi. Bedřich Smetena’nın müziğini işittiğinde besteci olmaya karar verdi. Sonunda, Smetana’nın orkestra şefi olduğu Prag Ulusal Tiyatrosu’nda viyolacı oldu. Bestelerini üretebilmek için 1873’de orkestradan ayrıldı ve 1 yıl içinde Avusturya ulusal ödülünü alan 3 numaralı senfonisini yazdı ve jüride yer alan Johannes Brahms’ın takdirini kazandı.

1878’de Dvořák’ın ünü dünyaya yayılmıştı. Sadece Brahms’ın değil, eserlerini konserlerinde ve turnelerinde seslendiren Richard Wagner, Edward Elgar gibi bestecilerin de desteğini aldı. Bu dönemde defalarca İngiltere’ye gitti. Prague Konservatuarı’nda profesör oldu, Cambridge Üniversitesi’nden onursal doktora aldı; New York’taki Ulusal Müzik Konservatuarı’nın yöneticiliğine getirildi. Yurt sevgisinden ötürü Amerika’dan gelen teklifi başlangıçta kabul etmediyse de Prag’daki işinden kazandığının 25 katının ödeneceğini öğrenince fikrini değiştirdi.

3 yıl ABD’de yaşayan Dvořák, çok verimli bir dönem geçirmesine rağmen büyük vatan özlemi yaşadı. Bu özlemin etkisiyle eserlerinde Amerikan folk geleneklerinin öğelerini kullandığı söylenir. "Yeni Dünya Senfonisi"nde, Amerika’da yaşadığı dönemde tanıdığı Kızılderili ve Afro-Amerikan müziğini büyük bir ustalıkla senfonik yapıya oturttu. 1895’te ailesiyle birlikte yurduna döndü ve Prag Konservatuarı’ndaki görevine geri geldi. 1901’de konservatuarın yöneticisi oldu. 1904’te bir kalp krizi sonucu öldü.

En popüler eseri "9. Senfoni"dir. Bu eserin popülerliği sebebiyle uzun zaman diğer eserleri gözardı edilmiştir. Brahms etkisinin açıkça görülebildiği 8 numaralı Sol Majör Senfonisi de oldukça popülerdir. 7 numaralı Re minör Senfonisi en önemli eserlerindendir. Çello Konçertosu No:2 ve Keman Konçertosu, en önemli konçertolarıdır. Bestelediği 10 opera arasında ise Rusalka başyapıtıdır ve yurtdışında tanınmasını sağlamıştır. Bununla birlikte senfonik şiirleri (Vodnik, Polednice) orkestral müziği açısından önemli yapıtlarıdır.

#1 - Temmuz 07 2008, 16:27:55

Onun Yaşamındaki Önemli Üç Şey, “Müzik, Doğa ve Tren”lerdi...

Spillville dönüşünde Niagara Çağlayanı’nı görme
olanağını elde etti. Ayrılırken yanındakilere “Muhteşem bir
senfoni olacak” dedi. Gerçekten de bu ülkede bestelediği
“9. Senfoni”nin melodileri arasında, çağlayanın rahatlatıcı,
huzur verici havası yoğun bir biçimde duyumsanır.



Ondokuzuncu yüzyılın ünlü Bohemya’lı bestecisi Leopold, –şimdilik bu adını kullanalım– yeleğinin cebinden çıkardığı, üzerinde kabartma lokomotif resmi olan Serkisof marka saatine baktı ve “Birbuçuk dakikası var” diye içinden geçirdi. New York Merkez Garı’nda, 4 numaralı peronda duran lüks Chicago ekspresinin kalkmasını bekliyordu. Bir yolcusunu mu uğurluyordu? Hayır... Kendi mi bir yere gidecekti? O da değil... Onun en büyük tutkularından biri trenlerdi. “Yaşamınızdaki önemli üç şey nedir?” diye sorsanız, alacağınız yanıt kesinlikle “Müzik, doğa ve trenler” olurdu.

Gerçekten de ünlü besteci trenlerle ilgili her şeye tutku derecesinde ilgi duyuyordu. Prag’da bulunduğu yıllarda, kentin en büyük tren istasyonu Franz Joseph garına her gün mutlaka gider, trenlerin geliş gidişini, lokomotiflerin kalkışını, duruşunu, yemekli ve yataklı vagonları dakikalarca seyretmeye doyamazdı. İstasyondaki görevlilerin hepsi onu çok iyi tanırdı. Hareket memurlarıyla, tren makinistleriyle, eşya taşıyan hamallarla sohbet eder, tarifeleri ezbere bilirdi. İstasyona zamanında gelmeyen bir trenin neden rötar yaptığını mutlaka trenin makinistiyle konuşup öğrenirdi. Konservatuvarda ders verirken aniden konuşmasını kesip öğrencilerden birine seslenerek “Franz, hemen istasyona git, Krakoviç’den 14:52’de gelmesi gereken tren za manında gelmiş mi, bizzat makinistine sor. Gecikmişse nedeni neymiş, makinistin bana söyleyecek bir şeyi var mı öğren gel” dediği çok sık olurdu.

 Leopold’un kızı Ottie ile nişanlı olan delikanlı bir keresinde doğduğu kente trenle gitmiş ve dönüşte aileyi ziyarete gelmişti. Delikanlıyı hemen karşısına oturtan Leopold onu soru yağmuruna tutmuştu:

“Anlat bakalım yolculuğun nasıl geçti?” Leopold’un trenlere olan tutkusunu iyi bilen genç adam hazırdır bu sorulara...

“Çok güzel geçti efendim. Tam 9:12’de hareket ettik. 11:17’de Brno’dan geçtik. 13:18’de Jihlava’da lokomotif su aldı. Tam on dakika sonra kalktık ve 15:23’te tam zamanında Prag’daydık. Trenin sefer numarası 10726 idi.”

Bu son cümleyi duyan besteci parlayarak, “Tanrım, ne sersem şeysin sen!”dedi. “10726 lokomotifin fabrika çıkış numarasıdır. O seferin numarası ise 187’dir.” Sonra kızına dönüp “Bu dikkatsiz adamla evlenirsen çekeceğin var” dedi. (Yazarın notu: Tren saatleri ve numaraları gerçek değildir.)

New York Konservatuvarı yöneticiliğine getirilince, merakının da cennetine düşmüştü Leopold... Her akşam büyük istasyona gidip dev lokomotifleri, vagonları seyreder ve lüks Chicago ekspresi hareket ettikten sonra evine dönerdi.

Leopold’un bir diğer tutkusu da doğaydı. Moldau ya da yerel adıyla Vltava nehrinin kıyısında, Prag’ın 60 kilometre kuzeyinde küçük şirin bir köy olan Nelahoze ves’de doğmuştu. Çocukluğu bu inanılmaz güzellikteki manzaralar içinde geçmişti. Bu nedenle de fırsat buldukça yazlık evine kaçar ve doğayla baş başa kalmayı severdi.

Leopold, en kısa tanımıyla kuşlara âşıktı. Memleketindeyken büyük bir güvercin sürüsü beslerdi. Her gün onları uzun uzun seyretmekten sıkılmazdı. Sık sık ormana yürüyüşe gider ve saatlerce kuş cıvıltılarını dinlerdi.  New York’a gidince de bu aşkından vazgeçmedi. Evinin her tarafı kuş kafesleriyle doluydu. Kafeslerin kapıları açıktı ve tüm kuşlar evin içinde özgürce uçabiliyordu. Bestelerinin çoğunda kuş sesleri duyulduğu söylenir.

New York’ta bulunduğu sırada, sık sık Iowa’da, Spillville adlı küçük yerleşim birimine kaçar-dı. Çünkü burası doğal güzellik yönünden büyüleyici bir yer-    di. Ayrıca, orada Çek’ler büyük bir grup oluşturmuştu ve Leopold da onlarla olmaktan mutluluk duyuyordu.

 Spillville’e ilk gittiğinde, konuk olarak kaldığı evde sabah çok erken saatte uyanmış ve yakındaki ormana yürüyüşe çıkmış. Doğanın sonsuz güzelliği, kuş seslerinin biribirinden değişik nağmeleriyle büyülenmiş ve zamanın nasıl geçtiğini anlayamamış. Ev sahipleri uyanıp da konuklarını evde bulamayınca bir hayli telaşlanmışlar ve Leopold eve dönünceye dek korkulu dakikalar geçirmişler. Ama o çok mutlu bir biçimde eve dönüp, bu coşkusunu ev sahipleriyle paylaşmıştı:

“Buradaki kuşlar bizimkilerden daha farklı şakıyordu. Tüylerinin rengi de çok değişikti. Onları dinleyip seyrederken zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. Sizleri de korkuttum, özür dilerim. Ama çok güzel bir sabahtı, ne kadar teşekkür etsem azdır.”

Bir keresinde Spillville dönüşünde Niagara Çağlayanı’nı görme olanağını elde etti. Çağlayandan çok etkilendi ve bıkmadan, usanmadan uzun süre suyun akışını izledi. Ayrılırken yanındakilere “Muhteşem bir senfoni olacak” dedi. Gerçekten de bu ülkede bestelediği “9. Senfoni”nin melodileri arasında, çağlayanın rahatlatıcı, huzur verici havası  yoğun bir biçimde duyumsanır.

 Ünlü “9. Senfoni”yi, öteki adıyla “Yeni Dünya Senfonisi”ni

New York’ta besteledi. Senfoniyi, çok sevdiği Spillville’in

doğal güzelliklerinden esinlenerek yazdığı için, yapıtına

“Spillville Senfonisi” adını vermeyi bile düşündü.

 Üzüntülerini Hafifletmekteki En Büyük Yardımcısı Mü***

#2 - Şubat 06 2009, 17:23:37

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.