Alternatifim Cafe

Nazım Hikmet

Discussion started on Yazarlar

...guilty...

Sana geldim Nazım Usta...!

Seni bize getirmiyorlar ya; ben sana, şehrine geldim.

Şehrine... ölmeden birkaç ay önce "19 yaşım, 60 yaşım/öğretmenim yoldaşım" dediğin Rus başkentine...

Fikriyatının anavatanına... hasretinin son durağına...

Koca bir "devrim müzesi" gibiydi Moskova... geniş caddelerinde gezdim. Gördüm, panolarda "Orak-çekiç"lerin, "hamburger-kola"ya dönüştüğünü... Lenin'in, enternasyonalin hepten gözden düştüğünü...

Güldüm.

Sonra, Novodeviçye mezarlığında, kar beyazı bir polen yağmuru altında memleket toprağı serptim toprağına... Eskişehir'den geldi, hasretini çektiğin çınar...

Malum; "en iyisi ağaçlar/ağaçlar anılardan çok yaşar"...

 

* * *

 

Eski yoldaşların gözyaşı döktü başucunda...

Vera Tulyakova; o uğruna buralara "geldiğin, kaldığın, güldüğün, öldüğün kadın", saman sarısı saçları ve mavi kirpikleriyle en ön sıradaydı.

Şair dostun Valeri Tokarev "Koşun, kurşun eritmeye çağırıyorum" diye gürledi yorgun Slav aksanıyla...

Raisa Simonova'yı hatırlıyor musun? 9 aylık hamileydi sen öldüğünde... Son karşılaşmamızda "Güzel bir kızın olsun, adını 'Anna' koy" demiştin. Öldüğün hafta doğurdu Raisa... Anna şimdi Londra'da... 37 yaşında...

Demek 37 yıl olmuş sen öleli... hayat, şiirini kaybedeli...

Yakamda bir karanfil, boğazımda koca bir düğümle halamı aradım mezarının başından... "12 yaşımda korka korka eve getirdiğin Seçmeler kitabından, gizlice kulağıma şiirlerini fısıldadığın adam..." dedim... "o adamın şiirlerini haykırarak okuyoruz şu an..."

O şiirler ki, bana memleketi sevdirmişti, bir de adil bir dünya hasretini...

Kim bilir kaç kavgada silah diye kuşanmıştım onları... kaç sevdaya çiçek yapıp dolamıştım.

"19 yaşım, 40 yaşım/öğretmenim yoldaşım"...

 

* * *

 

"Kim bilir neler olacak 30 yıl sonra" diyordun 957'de...

Ne çok şey oldu gerçekten de...

Akıl almaz bir süratle değişiyor dünya...

Memlekete gelince...

Gezemiyorsa da henüz "elini kolunu sallayarak hürriyet", "30-40 dilde basılan yazıların" artık ülkende, Türkçe'nde de serbest...

Artık bir yılan başı gibi koparmıyorlar "Nazım" diyenin kafasını...

Ama beteri oldu; dün sana "hain" diyenler kullanmaya başladı adını...

Türkeş, "Bu memleket bizim" diyerek açtı paslı kilidi...

Demirel, "Yaşamak" dedi, "...bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine/ bu hasret bizim..."

Kutan, "Bir gün daha yaklaştık menzile..." diye selamladı seni...

Her nasılsa, "Nazımperver" kesildi, vatanın en muhafazakar siyasileri...

Ve nihayet... devlet elçisiyle, bakanlık temsilcisiyle katıldı bu yılki anma törenine...

Dahası... o "kapitalistler" var ya, şiirinde "milletten korkuyorlar" dediğin... Onlar getirdi bizi buraya... Her daim "Komünistler"e adres gösterilen Moskova'ya...

Abidin'e söyle, baksın bu fotoğrafa ve oradan yapsın "çok şükür, bugünü de gördüm, ölsem gam yemem gayrı"nın resmini...

 

* * *

 

Görünen o ki usta... 2002 yılında... Nazım asrında yani... 100 yaşında bitecek hasretin...

Bunlar... bu, sağlığında hayatı sana zindan edip, ardından şiirinin rantını yiyenler, sonunda "seve seve" verecekler vatandaşlığını...

Muhtemelen memlekette bir köy mezarlığına gömecekler seni...

Tepende ulu bir çınar, avluda güneş, semada beyaz güvercinler olacak... Belki bando değil ama, rengarenk çocuklar gelecek yanına...

"Şafak çığlıklarıyla sabaha eren müthiş gecen, bu kez güneşli doğacak."

Senin olamadı, ama belki bizim "en güzel günlerimiz, henüz yaşamadıklarımız" olacak.
 
                                                                                                                                                             Can DÜNDAR


#51 - Haziran 05 2007, 09:16:20

C_R_A_Z_Y

  yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından. 1947
#52 - Haziran 05 2007, 10:00:24

_hUh rAsTası_

OTOBİYOGRAFİ
 
 

1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim

kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
                                               ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
                                               ben hasretlerin

hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir

otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
                                                            verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ'dan Havana'ya

Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de
961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır

partimden koparmağa yeltendiler beni
                                            sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim

951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü

sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın

içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana

başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
              ama durup dururken de yalan söyledim

bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
            çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
            camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
            ama kahve falıma baktırdığım oldu

yazılarım otuz kırk dilde basılır
            Türkiye'mde Türkçemle yasak

kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filân olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
                                           insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
                             başımdan neler geçer daha
                                                                kim bilir.
 
 
 

                                                                11 Eylül 1961 / Doğu Berlin

#53 - Haziran 12 2007, 14:38:28

geçen yıl dönümünde nazımı anma gecesi düzenlendi ve emniyet genel müd. izinvermemesi üzerine salt aşk şiirleri anıldı bu olayı buradan da protesto etmek istedim.
#54 - Haziran 24 2007, 20:21:41

_hUh rAsTası_

geçen yıl dönümünde nazımı anma gecesi düzenlendi ve emniyet genel müd. izinvermemesi üzerine salt aşk şiirleri anıldı bu olayı buradan da protesto etmek istedim.

Hadise gerçekten beni de çok üzmüştü ..

Konur'da toplandığımız vakit yolundaydı herşey ..

Daha sonra olanlar ise ülkeme özgüydü .. :öff






HÜRRİYET KAVGASI

Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler,
dalga dalga aydınlık oldular,
yürüdüler karanlığın üstüne.
Meydanları zaptettiler yine.

                Beyazıt'ta şehit düşen
                silkinip kalktı kabrinden,
                ve elinde bir güneş gibi taşıyıp yarasını
                yıktı Şahmeran'ın mağarasını.

Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar.
Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır.
Safları sıklaştırın çocuklar,
bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.


(1962)
#55 - Temmuz 01 2007, 14:34:50

DAVET

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim....

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...

Nazım Hikmet



gece gündüz bunu okumak... insana farklı şeyler katıyor.
#56 - Temmuz 01 2007, 19:18:22

gercekten super bırı..
#57 - Temmuz 01 2007, 19:21:19
HoLi iSTanBuL'un ŞaHı
                                                                            AklıM KendiNé méZaR KazaBiLeceğiN KadaR DeriNn ..   

Ben, bir insan,
ben, Türk şairi komünist Nâzım Hikmet ben,
tepeden tırnağa iman,
tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret ben...
#58 - Temmuz 01 2007, 19:24:24

yazmak ve üretmek için yaratılmış en çok sevdiğim şairdir.süpeerr insan.
#59 - Aralık 09 2007, 22:55:33
İmzanız kural dışı.

depresif

Gece leylak ve tomurcuk kokuyor
Yaralı bir şahin olmuş yüregim
Uy anam anam,
Haziranda ölmek zor

Çalışmışım onbeş saat
Tükenmişim onbeş saat

Yorulmuşum, acıkmışım, uykusamışım

Anama sövmüş patron
Sıkmışım dişlerimi
Islıkla söylemişim umutlarımı

Sıcak bir ev özlemişim
Sıcak bir yemek
Sıcacık bir yatakta unutturan öpücükler
Çıkmışım bir dalgadan, vurmuşum sokaklara
Sokakta tank paleti
Sokakta düdük sesi
Sarı sarı yapraklarla dallarda
İnsan iskeletleri

Gece leylak ve tomurcuk kokuyor
Uyarına gelirse tepemde bir de çınar' demiştin yıllar önce 
Demek ki on yıl sonra
Demek ki sabah sabah
Demek ki manda gözü
Demek ki sile bezi
Bir de memedin yüzü
Bir de saman sarısı
Bir de özlem kırmızısı

Demek ki göçtü usta
Kaldı yürek sızısı

Yıllar var ter içinde taşıdım ben bu yükü
Bıraktım acının alkışlarına
3 Haziran 63'ü

3 Haziran 63'ü
Bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne
Bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta
Okşar yanan alnını
Nazım Ustanın
Bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne
Bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta
Yatıyor oralarda
Bir eski gömütlükte
Yatıyor usta

Gece leylak ve tomurcuk kokuyor

Geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
Şuramda bir kuş ötüyor.

Haziranda ölmek zor....

3 Haziran 63'ü
Bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne
Bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta
Okşar yanan alnını
Nazım Ustanın ..


Büyük insan Nazım Usta..  Nur içinde yatıyordur..  :)
#60 - Aralık 14 2007, 16:14:10

kesinlikle en güzel şiirleri yatar bursa kalesinde adlı kitapta
bu arada ben ne zaman edebiyatta şiir projesi verseler nazımdan başkasını yapamam
#61 - Ocak 19 2008, 01:22:43
[img]http://www.mediabistro.com/agencyspy/original/gossip_girl.JPG[img/]

"Yoruldun ağırlığımı taşımaktan
ellerimden yoruldun
gözlerimden, gölgemden
sözlerim yangınlardı
kuyulardı sözlerim
bir gün gelecek, ansızın gelecek bir gün
ayak izlerimin ağırlığını duyacaksın içinde
uzaklaşan ayak izlerimin
ve hepsinden dayanılmazı
bu ağırlık olacak..."

...

"Ne ben sezarım,
ne de sen brütüssün...
ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün..
artık seninle biz,
düşman bile değiliz..."
#62 - Mart 11 2008, 01:09:08
Viking's

Mandalina Kabuğu

En sevdiğim şiirlerindendir Sen
Bir kısmını yazmışlar.


Ne kadar
beraber geçmis günlerimiz var;
senin
ve benim
en güzel günlerimiz..
Kalbimin kaniyla götürecegim
ebediyete
ben o günleri..
Sana gelince, sen o günleri -
kendi ogluyla yatan,
kizlarinin körpe etini satan
bir ana gibi satiyorsun!.
Satiyorsun:
günde on kaat,
bir çift rugan pabuç,
sicak bir dösek
ve üç yüz papellik rahat
için..

#63 - Mart 18 2008, 09:30:07

Punk- O -Rama

" Karım benim dilleri baldan tatlı arım benim "

Kızıl bacısına(Piraye) ne güzel şeyler yazmış.Bu ne içtenliktir ( : Gıpta edilesi bir aşk filvaki ..Üstad rahat uyusun Moskova'da..
#64 - Nisan 09 2008, 23:19:53

"Özlem Adami" desem yeridir herhalde.. Nitekim yillarca hem vatan, hem es, hem evlat özlemi cekmistir..

Sonunda bir sekilde hepsine kavusmustur, ama tadini cikaramamistir.. Esi ve oglunu aski icin terketmistir, vatanina ise ancak mezarina atilan toprak ile kavusabilmistir.

Yazar kisiligine yorum yapmak gereksiz ...


Nazim Hikmet'in kaleminden cikan son siir elbette Vera 'sinaydi:

"Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gülsene dedi bana
Ölsene dedi bana

Geldim
Kaldim
Güldüm
Öldüm"


Sonu söyle olan
"Sende ben imkansizligi seviyorum
Fakat asla umutsuzlugu degil. "

"Yine Sana Dair" isimli siiri en harikalarindan gercekten ...
#65 - Nisan 10 2008, 00:01:16
« Son Düzenleme: Nisan 10 2008, 00:04:09 Gönderen: Yildiz »
Alıntı yapılan: Wiiliam Shakespeare
love all
trust a few
do wrong to none

Bu bir türkü:-
toprak çanaklarda
güneşi içenlerin türküsü!
Bu bir örgü:-
alev bir saç örgüsü!
kıvranıyor;
kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor
esmer alınlarında
bakır ayakları çıplak kahramanların!
Ben de gördüm o kahramanları,
ben de sardım o örgüyü,
ben de onlarla
güneşe giden
köprüden
geçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi.
Ben de söyledim o türküyü!

Yüreğimiz topraktan aldı hızını;
altın yeleli aslanların ağzını
yırtarak
gerindik!
Sıçradık;
şimşekli rüzgâra bindik!.
Kayalardan
kayalarla kopan kartallar
çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını.
Alev bilekli süvariler kamçılıyor
şaha kalkan atlarını!


Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!


Düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların
göz yaşlarını
boynunda ağır bir
zincir
gibi taşıyanlar!
Bıraksın peşimizi
kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!

İşte:
şu güneşten
düşen
ateşte
milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!

Sen de çıkar
göğsünün kafesinden yüreğini;
şu güneşten
düşen
ateşe fırlat;
yüreğini yüreklerimizin yanına at!


Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!


Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk!
Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız,
toprak kokuyor bakır sakallarımız!
Neş'emiz sıcak!
kan kadar sıcak,
delikanlıların rüyalarında yanan
o «an»
kadar sıcak!
Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak,
ölülerimizin başlarına basarak
yükseliyoruz
güneşe doğru!

Ölenler
döğüşerek öldüler;
güneşe gömüldüler.
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!


Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!


Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor!
Kalın tuğla bacalar
kıvranarak
ötüyor!
Haykırdı en önde giden,
emreden!
Bu ses!
Bu sesin kuvveti,
bu kuvvet
yaralı aç kurtların gözlerine perde
vuran,
onları oldukları yerde
durduran
kuvvet!
Emret ki ölelim
emret!
Güneşi içiyoruz sesinde!
Coşuyoruz,
coşuyor!..
Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde
mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor!


Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!



Toprak bakır
gök bakır.
Haykır güneşi içenlerin türküsünü,
Hay-kır
Haykıralım!
NAZIM HİKMET
-Nazım Hikmet'in en sevdiğim şiiri-
#66 - Nisan 10 2008, 12:25:13
İmza kural dışı.


Tahir olmak ayıp değil zühre olmakta
hatta sevda yüzünden ölmekte ayıp değil
bütün iş tahirle zühra olabilmekte
yani yürekte.

Mesela bir barikatta dövüşerek
mesela kuzey kutbunu keşfe giderken
mesela denerken damarlarında bir seromu
ölmek ayıp olurmu?

Tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp deği

Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın seni sevmesi şartmı?
yani tahiri zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
tahir ne kaybederdiki tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil..
#67 - Nisan 13 2008, 03:21:39

barbie9138

Trabzondan bir motor açılıyor
Sa-hil-de-ka-la-ba-lık!
Motoru taşlıyorlar
Son perdeye başlıyorlar!
Burjuva Kemal'in omuzuna binmiş
Kemal kumandanın kordonuna
Kumandan kahyanın cebine inmiş
Kahya adamlarının donuna
Uluyorlar

Hav... hav... hak... tü


Satırlarıyla Atamıza hakaret eden şair(!)

Ayrıca edebi yönden pek bir değer taşımamaktadır bende. Taşımamasının sebebi siyasi düşüncesi değildir. Kalemi güzel olsa sevebilirdim.
Siyasi tercihinden dolayı belli bir kesim tarafından pek bir şişirilmiştir ayrıca.
Nazım Hikmet  BORJENSKİ sadece aşk şiirleri yazsaydı pek değer ifade etmezdi bence.
#68 - Temmuz 25 2008, 18:44:28
« Son Düzenleme: Temmuz 27 2008, 23:00:54 Gönderen: Cin-derella »

çok güzel teşekkürlerr
#69 - Temmuz 25 2008, 18:51:49
lan yüzüme bakma malca konuşmuyorum arapça

Punk- O -Rama

Komik.Kendisi Atatürk'e şu şiiri yazmıştır,güzeldir,okunasıdır.

"Dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saatı sordu.
Paşalar : Üç, dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlıyacaktı."
#70 - Temmuz 28 2008, 22:09:08

barbie9138

Nazım' ın KAFATASI, BİR ÖLÜ EVİ ve UNUTULAN ADAM isimli oldukça basit piyesleri Şehir Tiyatrosu' nun (Darulbedayi) sahnesinde aylarca oynanmış Nazım' a hem para hem şöhret temin etmişti. Üstelik Nazım' ın şöhreti Atatürk' e kadar ulaşmıştı.

Atatürk de, Nazım adına yapılan bu geniş reklam ve propagandaya pek itimat etmediği için:

- "Şunun bir şiirini kendi ağzından plağa alın getirin bakayım" demiş. Nazım' ın "Hazer" ve "Salkımsöğüt" şiirleri kendi diliyle plağa alınarak Atatürk' e dinletilmiş, Atatürk bunları dinledikten sonra aynen:

-" Bu şiirlerde Türk Milleti'nin hayatına kasteden bir bomba var" demişti.
#71 - Temmuz 29 2008, 19:07:26

Benim bile daha iyi yazacağım sârihtir, sâhihtir. Edebî yanı bu kadar mı eksik ve basit olur bir insanın dediğim yazar ve şair-imiş.
Hayır yani o kadar berbat bir kalemi vardır ki, nasıl şair olmuş dedirtir. Aşk şiirleri desen hiç bir anlam barındırmıyor, derinlik yok.
Siyasi düşüncelerinden dolayı değil bu söylediklerim aman yanlış anlamayın, sizi aptal yerine de koymuyorum, yo hayır. Sadece kalemini sevmiyorum. Kaç milyon hayranına karşın ben bu adamı sevmiyorsam -pardon yazılarını beğenmiyorsam vardır bir bildiğim. Ha bu arada, rubai kısmına hiç girmiyorum Ömer hayyam özentisidir bu konuda. Ama misal şimdi gidip Nazım aşığı olan Pablo Neruda'ya da övgüler yağdıracağım, böylesine de çelişik bir insanım.

"Öptü beni : «— bunlar, kâinat gibi gerçek dudaklardır,» — dedi.
«bu ıtır senin icâdın değil, saçlarımdan uçan bahardır,» — dedi.
«ister gökyüzünde seyret, ister gözlerimde :
«körler onları görmese de, yıldızlar vardır,» — dedi..."

-demiş bir rubaîsinde, tek bir kelimesi bile bir his uyandırmadı bende. Nâzım, keşke yazmasaydın.

"Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve adeta mağrur, koşarsın salhaneye.
dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya icre olup
deryayi bilmeyen balıktan da tuhaf.
ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
-demeğe de dilim varmıyor ama-
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim"

demiş burada da, ağzınla kuş tutsan yaranamazsın bana Nâzım.

Budabirnot: İroniden anlamayan nesle âşina değildik öyle değil mi? Değildik vesselâm.
#72 - Temmuz 29 2008, 19:48:36
« Son Düzenleme: Temmuz 30 2008, 14:49:03 Gönderen: Elf »
Viking's

Punk- O -Rama

Alıntı
Nazım Hikmet sanıyorum ki bu şiiri "Mustafa Suphi"nin öldürülmesi üzerine yazmış olmalı.

Mustafa Suphi "Türkiye Komünist Partisi"nin merkez komitesi başkanıdır.
Anadolu'daki Komünist hareketin önderi olarak görülmüştür Rusya tarafından.
Bu yüzden Anadolu'ya gönderilmesi kararı alınır ve bir tekne ile Anadolu'ya açılır.
Ancak o gelmeden önce haberi gelmiştir.
Kars ve Erzurum'u geçemeden gerisin geriye dönmek için Trabzon'a geçmişler ve Kayıkçılar Kahyası Yahya'nın adamları tarafından öldürülürler.
Bu işi Mustafa Kemal'in mi yaptırdığı pek bir giz içermektedir sanıyorum.
Ancak Nazım Hikmet öyle ki Mustafa Kemal'in yaptırdığından emin olmuş olmalı...

Eminim ki bu şiir, bu olay için yazılmış olmalı.
Çünkü ibareler birebir oturuyor...

Bu olayda "Topal Osman" olayı gibi bir çok soru işaretleri içermektedir.

Kahvrengilediğim kısımın açılımı şöyle olmalı sanıyorum, eğer bir tahlil yapılacaksa;

Kahya Yahya, Adamlarının arkasına gizlenmiş
Kumandan, Yahya'nın arkasına...
Kemal, Kumandanın ardına geçmiş,
Burjuva'da Kemal'in ardına...

Yani
Burjuva, Kemal'i
Kemal, Kumandanı
Kumandan, Yahya'yı
Yahya'da adamlarını kullanarak eylem gerçekleştirilmiş
Ve olay bu silsile ile bir giz haline getirilmiştir...

Alıntıdada belirtildiği gibi Burjuva , Kemal'dir aslı.Buna binaen Burjuva olarak gösterilen kişi Mustafa Kemal değildir.  :haydut

Öptüm gözlerinizden.  :urfa

idit : Bu plak olayının gerçekliliği nedir?Şehir efsanesinden ibaret olduğunu sanıyorum.Hiçbir kaynağı olmadan yazılan birşeydir.
Ben Nazım,Atatürk hayranıdır demiyorum,lakin yazılan iftiralarada yanıt vermedende geçmemek elzem.  :artis
#73 - Temmuz 29 2008, 21:20:52
« Son Düzenleme: Temmuz 29 2008, 21:24:35 Gönderen: Gebere Jackson »

Bir Fotoğrafa

Karşımdasın işte...
Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
Tıkandığım o an,
Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
Aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
Ellerim buz gibi, ben harda kaldım.
Bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
bitti artık hepsi...

Köşeme çekildim, hani hep kaldığ??m köşeme.
Bakış açım belli oldu yine.
Geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
Dağlara çarptım her esişimde.
Yollara küfrettim her gidişinde.

Demiştim sana hatırlarsan:
“Önemli olan ‘zamana bırakmak’ değil,
‘zamanla bırakmamak’tir..”
Şimdi bana, geçen o zamanın
Unutulmaz sancısı kalır

Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...
#74 - Ekim 23 2008, 01:01:26

Saat dört yoksun
Saat beş, yok
Altı, yedi, ertesi gün
Daha ertesi
Ve belki kimbilir...
(...)
Kitap okurum
İçinde sen varsın
Şarkı dinlerim
İçinde sen
Oturdum ekmeğimi yerim
Karşımda sen oturursun
Çalışırım,
Karşımda sen
(...)
En güzel deniz,
Henüz gidilmemiş olandır
En güzel çocuk
Henüz büyümedi
En güzel günlerimiz
Henüz yaşamadıklarımız
Ve sana söylemek istediğim
En güzel söz
Henüz söylememiş olduğum sözdür
O şimdi ne yapıyor?
Şu anda şimdi, şimdi, şimdi
Evde mi, sokakta mı?
Çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
Kolunu kaldırmış olabilir mi, hey gülüm
Beyaz kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi
O şimdi ne yapıyor
Şu anda şimdi, şimdi, şimdi
Belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor
(...)
Belki de yürüyordur, adımını atmak üzeredir
Her kara günümde onu bana
Tıpış tıpış getiren sevgili
Canımın içi ayaklar
Ve ne düşünüyor, beni mi?
Yoksa ne bileyim
Fasulyenin neden
Bir türlü pişmediğini mi?
Yahut insanların çoğunun neden böyle
Bedbaht olduğunu mu?
O şimdi ne düşünüyor
Şu anda şimdi, şimdi
(...)
Saat dört yoksun
Saat beş, yok
Altı, yedi, ertesi gün
Daha ertesi
Ve belki kimbilir...


Nazım Hikmet
#75 - Ekim 28 2008, 23:04:29

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.