Alternatifim Cafe

Sorun Cevaplayayım...Ya da..

Discussion started on Ödev

_TrAiToR_

Ya da isteyin bulayım...

Konumuz tarih arkadaşlar..Tarih ile ilgili her isteğinizi ve sorunuzu bu topice belirtin...
#1 - Eylül 21 2006, 19:15:57
« Son Düzenleme: Eylül 22 2006, 07:33:37 Gönderen: _TrAiToR_ »

anadoLunun türkLeşme sürecini kısaca anlatabilrmisin bu konuda sunum hazırLıcam gerçi daha çok var ama... bi ön biLgi oLması için... yardımcı oLursan çoık büyük sevaba girersin valla
#2 - Ocak 21 2007, 17:11:37
"Bir kız öğrenciyi başını örttüğü için tahsil hakkından mahrum etmek,İstiklal Savaşı başlarında ve Maraş'ta düşmanlar tarafından başörtüsü çekilip düşürüldüğü için başlayan milli şahlanışın ruhuna tükürmektir."
Necip Fazıl Kısakürek;);)


  uyuşturuc uya HAYIR!! OKUMADAN GEÇMEYİN ;) //forum.alternatifim.com/index.php?topic=68882.0

madem cevap vermicektin niye böyle bir konu açtın arkadaşım :öff
#3 - Şubat 22 2007, 12:43:10
"Bir kız öğrenciyi başını örttüğü için tahsil hakkından mahrum etmek,İstiklal Savaşı başlarında ve Maraş'ta düşmanlar tarafından başörtüsü çekilip düşürüldüğü için başlayan milli şahlanışın ruhuna tükürmektir."
Necip Fazıl Kısakürek;);)


  uyuşturuc uya HAYIR!! OKUMADAN GEÇMEYİN ;) //forum.alternatifim.com/index.php?topic=68882.0

ANADOLU’NUN TÜRKLEŞMESİ

Anadolu’nun fethi sonuçları itibariyle, Türk tarihinin en önemli olaylarının başında gelir. Bu fetih ile, Batı Türklüğü yeni ve ebedî bir vatana kavuşmuş ve bu vatan toprakları üzerinde Anadolu Selçukluları, Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Türkler Anadolu’ya IV.yüzyıldan başlayarak fasılalarla XI.yüzyıla kadar sürecek akınlarda bulunmuşlardı. Ancak, 1071 Malazgirt Savaşı’na kadar aralıklarla devam edecek olan bu akınlar neticeleri itibariyle,fetih amacı ön plânda tutulmayan akın ve keşif hareketleri olarak nitelenebilir. Büyük Selçuklu dönemindeki Oğuz-Türkmen akınlarıyla birlikte Anadolu’nun Türkleşmesiyle neticelenecek fetihler başlamıştır. Anadolu’ya ilk Türk akını Batı (Avrupa) Hunları döneminde gerçekleşmiştir. Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra, Bizans’ın hâkimiyetinde kalan Anadolu’ya, Kafkasları aşarak ulaşan Kursık ve Basık adlı Hun başbuğları 398 yılında Erzurum, Malatya ve Çukurova hattını geçerek Kudüs’e kadar akınlarda bulunup, aynı yoldan geri dönmüşlerdi. Hunlardan sonra, Sabar (Sabir, Sibir) Türkleri hükümdarları Balak liderliğinde Doğu Anadolu’dan Ankara’ya kadar olan toprakları vurarak pek çok ganimet elde etmişlerdir (515/16). İlk Müslüman-Türk Komutanların Akınları: Emeviler ve Abbasilerin hizmetine giren ilk Müslüman Türk komutanların Bizans’la mücadelesi, Anadolu’ya yapılan akınların diğer bir devresini oluşturur. Özellikle Abbasiler zamanında Bizans üzerine yapılan gazalarda Türk komutanları önemli rol oynamışlardır.

Tarsus- Malatya- Erzurum hattı boyunca gerçekleşen mücadelede Sugur ve Avasım adı verilen uc(sınır) bölgelerine yerleştirilen Türkler, Batı Anadolu‘ya kadar uzanan akınlara katılmışlardır(8.-9.yüzyıllar). Bu akınların başında Afşin, Vasıf et- Türkî, Kayı oğlu Ahmed, Haris, Buğa gibi Türk komutanlar bulunmaktaydı. Bu seferler neticesinde Anadolu’nun pek çok bölgesi harap hâle gelmiş, bu durum ileride yapılacak fetihler için kolaylık sağlamıştır.Oğuz-Selçuklu Akınları: Daha önce yapılan Anadolu seferleri yurt kurmak amacından uzak, sadece askerî harekâtlar şeklinde gerçekleşmişti. Selçuklu devrinde başlayan akınlar ise plânlı ve yurt kurmaya yönelikti. Bu sebeble Oğuz (Türkmen)-Selçuklu akınları büyük bir öneme sahiptir. Henüz bir devlete sahip olmayan Selçuklular, güçlü Karahanlı ve Gazneli devletlerinin şiddetli baskısı ve takibi altında kalmışlardı. Bu zor şartlar sebebiyle Selçuklular yeni bir yurt arama mecburiyeti duymuşlar ve bu maksatla batıya keşif birlikleri göndermişlerdir. Böylece Anadolu’ya ilk Selçuklu akınları başlamış oluyordu.

Çağrı Bey‘in ilk Anadolu Seferi: Maveraünnehir’deki zor durumdan kurtulmak için Çağrı Bey komutasında Anadolu’ya bir keşif harekâtı düzenlendi. Çağrı Bey Emrindeki üç bin atlı ile önce Azerbaycan ve ardından Van, Kars yörelerine girdi (1018). Ermeni kaynaklarının belirttiğine göre Mızrak, ok ve yaydan oluşan silâhları çekili, beli kemerli uzun ve örülü saçlı, rüzgâr gibi uçan Türk atlıları karşısında Bizans Komutanı Senekerim’in gönderdiği kuvvetler yenilgiye uğradılar. Daha sonra Nahcivan ve Gürcü memleketleri üzerine yürüyen Çağrı Bey, karşılarında duracak bir kuvvet olmadığını gördü.1021’de geri döndü ve bu durumu Tuğrul Bey’e iletti. Anadolu’nun yerleşmek için uygun olduğuna karar verdiler.Tuğrul Bey Zamanındaki Akınlar: Selçukluların lideri Aslan Yabgu’nun hile ile yakalanıp Kalencer Kalesine hapsedilmişti. Bunun üzerine Arslan Yabgu’ya bağlı bazı kitleler Azerbaycan ve Doğu Anadolu’ya göçtüler (1028-38). Daha önce Irak bölgesine gelen Kızıl Boğa, Göktaş gibi kumandanların idaresindeki Türkmenlerlerle birlikte bu gruplar Diyarbakır, Mardin, Van ve Erzurum civarlarında görünüyorlardı. Gürcü ve Ermeni kuvvetlerine karşı başarı kazanan Oğuzlara engel olmak isteyen Bizans karşı harekâta geçti. Tuğrul Bey de buna karşılık İbrahim Yınal, Kutalmış ve Musa Yabgu’nun oğlu Hasan’ı Anadolu‘ya akınlar için görevlendirdi.


PASİNLER SAVAŞI
Bizans ve Gürcü kuvvetleri Pasinler çevresinde akınlarda bulunan Musa Yabgu’nun oğlu Hasan Bey komutasındaki Selçuklu birliklerini pusuya düşürdüler. Zap Suyu yöresindeki savaşta Hasan şehit oldu. (1047/8). Tuğrul Bey bu duruma çok üzüldü. Hasan’ın intikamını almak için İbrahim Yınal ve Kutalmış’ı görevlendirdi. İki komutan Erzurum’a doğru ilerlediler. Bizans, Gürcü ve Ermeniler’den oluşan düşmanı Pasinler Ovası’nda karşılayan Selçuklular büyük bir zafer kazandılar .

(1048). Gürcü Kralı Liparit esir alındı.Pasinler Savaşı düzenli Selçuklu ordularının Anadolu’da kazandığı ilk büyük savaş olması sebebiyle önemlidir. Daha önceki devrede mücadele vurkaç taktiği güden Türkmenler tarafından gerçekleştirilirken, bu savaşta Selçuklu hanedanına mensup kişilerin komutasındaki ordu kullanılmıştır. Nitekim Bizans yenilgiyi kabul ederek Selçuklu devletiyle barış anlaşması yapar. Bu barışa göre Bizans imparatoru, IX. yüzyılda yapılan ancak sonra yıkılan İstanbul’daki camiyi tamir etmeyi ve burada Tuğrul Bey adına hutbe okutmayı kabul eder. Ancak vergi vermeyi reddeder.Tuğrul Bey’in Anadolu Seferi: Vergi ödemeyi reddeden imparatorun Doğu Anadolu’ya ordu sevk etmesi üzerine Tuğrul Bey bizzat sefere çıkar (1054). Erciş, Bayburt, Kemah ve Erzincan ele geçirilir.

Malazgirt’i kuşatan Tuğrul Bey, kışın yaklaşması üzerine ordusunu geri çekerek, Rey‘e döner. Bu seferden sonra Anadolu’nun fethi için Çağrı Bey’in oğlu Yakutî görevlendirilir (1057). Yakutî Yakutî Sivas’ı alır ve Kayseri’ye kadar ilerler. Öte yandan Kars ve Ani kuşatılır. Dinar Bey’e bağlı birlikler de Malatya civarına inerler. Bu akınlar Alp Arslan zamanına kadar devam etmiştir.


İLK AKINLARIN ÖNEMİ
Anadolu’ya yapılan bu ilk Türk akınları görünüşte kalabalık Türkmen kitleleri tarafından gerçekleştirilen, düzensiz ve yağmayı amaçlayan hareketlerdir. Halbuki bu gerçek değildir. Türkmen başbuğları komutasındaki Türkmen kuvvetleri, belirli bir plân çerçevesinde, disiplin içinde hareket etmişlerdir. Anadolu’nun içlerine kadar yapılan akınlarda, Bizans ordularının ikmal yolları üzerindeki şehirler hedef olarak seçilmiştir. Böylece bölgedeki Bizans savunma gücüne ağır darbeler vurulmuştur. Bu akınlar, daha sonra gerçekleşecek olan fetih ve yerleşme hareketlerine uygun bir zemin hazırlanması açısından oldukça önemlidir.


MALAZGİRT SAVAŞI VE SONRASI
Alp Arslan’ın Büyük Selçuklu tahtına geçmesiyle birlikte, Anadolu’ya yapılan akınlar tekrar hız kazanmıştır. Nitekim Alp Arslan 1064 yılında büyük bir orduyla Azerbaycan’a gelir. Gürcistan‘ı tamamen fetheder. Doğu Anadolu sınırlarındaki Bizans idaresini kabul etmiş bazı Gürcü ve Ermeni prensliklerini kendine bağlar. Devrin en güçlü surlarına sahip olduğu için fethedilemez denilen Ani Şehrini ele geçirir (Ağustos 1064).

Ayrıca Kars ve Van da Türkler tarafından alınır.1066 yılından itibaren Gümüştegin, Afşin, Emir Sanduk gibi ünlü Türk komutanları Anadolu’ya akınlar düzenler. Bu akınlarda Türk kuvvetleri Orta ve Güney Anadolu’yu baştan başa geçer ve birçok şehri ele geçirir.Bizans’ın Karşı Tedbirleri: Bu sırada Bizans iç karışıklıklar ve taht mücadeleleri ile karşı karşıya idi. Türk akınları karşısında âciz kalan Bizans, Anadolu’nun elden gitmekte olduğunu görüyordu . Bu kötü gidişe dur demek için dul imparatoriçe, Kayserili bir general olan Romanos Diogenes ile evlenmek zorunda kaldı. Böylece Romanos Diogenes (Roman Diyojen) Bizans’ın yeni imparatoru oldu (Ocak 1068). İmparator Anadolu’ya geçerek, Selçuklulara karşı büyük bir ordu hazırlamaya başladı. Daha önce de Anadolu’daki birçok Bizans kaleleri yenilenmiş ve ordunun ihtiyaçları için zahire ve mühimmat toplanmıştı .Nihayet imparator Anadolu’ya birbiri ardına iki sefer düzenledi. Ancak Emir Afşin başta olmak üzere diğer Selçuklu komutanları, bu kalabalık ordu seferdeyken, Ege kıyılarına kadar birçok akınlar yapmakta , Konya, Afyon, Denizli gibi şehirleri tahrip etmekteydiler.(1068-69) İmparator yaklaşan kış sebebiyle İstanbul’a geri dönmek zorunda kaldı.


MALAZGİRT SAVAŞI
İmparator Diogenes, Türklere son ve kesin bir darbe vurmak istiyordu. Bu sebeble 200 bin kişilik büyük bir ordu hazırladı. Bu ordu da Ermeni, Gürcü ve ücretli Frank, Norman, Rus kıt’alarının yanı sıra, Türk soyundan Uz ve Peçenek kuvvetleri de bulunmaktaydı. Nihayet Bizans ordusu doğuya doğru sefere çıktı. Bu sırada Alp Arslan, Mısır seferine çıkmıştı. Henüz Halep kuşatmasında bulunuyordu. Bizans ordusunun ilerleyişini duyunca süratle geri dönmeye karar verdi. Yaşlı ve yorgun askerlerini bırakarak emrindeki dinç kuvvetlerle Ahlat’a geldi. Birkaç kez barış teklif ettiyse de bunu Alparslan’ın korkusuna yorumlayan Romanos Diogenes, barışı reddetti. Artık savaş kaçınılmazdıevrin kaynaklarına göre Bizans’ın 200 binlik ordusuna karşı, Selçuklu kuvvetleri 50 bin kadardı. Bizans ordusundaki Peçenek ve Uz askerleri, karşılarındakinin Türk olduğunu görünce Selçuklu tarafına geçmişlerdi . İki ordu Malazgirt Ovası’nda mevzilendi. İslâm ülkelerinin her köşesinde, Alp Arslan’ın zafer kazanması için hutbe okunuyor, dua ediliyordu. Nihayet Alp Arslan ordusu ile cuma namazını kıldıktan sonra askerini oldukça etkileyen, coşkulu bir konuşma yaptı; şehit düşerse üstündeki beyaz elbisenin kefeni olduğunu, onunla gömülmesini vasiyet etti. Sonra eski Türk geleneğine uyarak atının kuyruğunu bağladı ve ordusunun başına geçti. (26 Ağustos 1071)Alp Arslan sayıca çok üstün olan Bizans kuvvetlerine karşı Türk savaş taktiği olan „Turan taktiği“ni başarıyla uyguladı. Askerlerin bir kısmı savaş alanının iki yanındaki tepelerde pusuya yattı. Diğer kuvvetler düşmana saldırdı ve kaçar gibi yaparak geri çekildiler (sahte ric’at). Türklerin bozguna uğradığını zanneden Bizans kuvvetleri disiplinsiz bir şekilde Selçuklu kuvvetlerini takibe başladı ve merkezden epey ayrıldılar.

Pusuya doğru çekilen Bizans ordusu, bu tuzağı geç fark etti. Geri çekilmeye çalıştıkları sırada Ermeniler ve yedek kuvvetler savaş alanından kaçtılar. Tam anlamıyla çembere alınan Bizans ordusu, akşama kadar süren Türk hücumlarıyla âdeta yok edildi. İmparator yaralı olarak ele geçirildi (26 Ağustos 1071).Alp Arslan, imparatorun umduğunun aksine, ona çok iyi muamele etti; saygı gösterdi. Aralarında yapılan anlaşmaya göre, imparator kurtuluş akçası (fidye) karşılığında serbest bırakılacaktı. Ayrıca Bizans’ın elindeki bütün Müslüman esirler salıverilecek ve Selçuklulara yıllık vergi ödenecekti.

Ancak Türk askerlerinin eşliğinde memleketine gönderilen Romanos Diogenes tahtından indirildi. Gözlerine mil çekilerek hapse atıldı. Yerine geçenler bu anlaşmayı tanımadılar. Bunun üzerine Türk komutanlara Anado-lu’nun fethinin tamamlanması emri verildi.

MALAZGİRT ZAFERİNİN ÖNEMİ VE SONUÇLARI
Malazgirt Zaferi sonuçları itibarıyla hem Türk tarihi, hem de dünya tarihi bakımından çok büyük bir önem taşımaktadır. Malazgirt Zaferi sonucunda Anadolu’nun kapıları kesin olarak Türklere açılmış oluyordu. Böylece Anadolu’nun, Türklerin ebedî vatanı olması için en büyük adım atılmıştır. Zaferden sonra Anadolu’da irili ufaklı birçok Türk devleti kurulmuş, Türkiye Cumhuriyetine kadar uzanan Türkiye tarihi başlamıştır. Bu zaferle, Türklerin İslâm dünyasındaki prestiji ve liderliği daha da güçlenmiştir. Malazgirt Zaferi, Avrupa’da da derin izler bırakmıştır.

Bizans’ın yenilmesi üzerine kendilerini de tehlikede gören Hristiyan Avrupa, Türklere karşı ittifaklar oluşturmuşlardır. Haçlı ittifakı aslında bu zafere bir tepki olarak doğmuştur. Haçlı Seferleriyle Türk ilerleyişi durdurulmak istenmiştir . Malazgirt Zaferi ile Anadolu’nun kapıları ardına kadar açılmış idi. Böylece Anadolu’nun Türkleşmesi safhası başlamış ve kısa süre zarfında Türkler Anadolu’da çoğunluğu sağlamışlardır. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde irili ufaklı Türk devletleri ortaya çıkmıştır.


ANADOLU’DA DENGELERİN TÜRKLER LEHİNE BU DENLİ HIZLA DEĞİŞMESİNİN SEBEPLERİ NELERDİ?

a- Bizans idaresindeki Anadolu’nun durumu:
Bizans idaresinde yaşayan halk yönetimden memnun değildi. Çünkü Bizans özellikle köylülere ağır vergiler yüklüyor ve Ortodoks mezhebinden olmayanlara baskı uyguluyordu . Ayrıca aralıklarla süren İran, Arap ve Türk akınları halkın daha batıya göç etmesine yol açmıştı. Kısacası savaşlar, yönetimin baskısı ve salgın hastalıklar nedeniyle nüfus oldukça azalmıştı.

b-Türk göçleri:
Seyhun ötesindeki kalabalık Türkmen (Oğuz) kitleleri, Selçuklular tarafından Anadolu’ya sevk edilmekteydi. yerli nüfusun âdeta terk ettiği Anadolu toprakları, tarım ve hayvancılığa elverişliydi . Bu sebeple Türkmenler, aileleri, hayvanları ile birlikte Anadolu yaylalarına yerleştiler. XIII. yüzyıldaki Moğol baskısı sebebiyle ikinci bir göç dalgası yaşandı. Böylece Anadolu’nun Türkleşmesi tamamlanmış oldu. Malazgirt Zaferi’nden sonra yapılan anlaşmaya Bizans’ın yeni yönetimi uymayınca, Sultan Alp Arslan komutanlarına Anadolu’nun tamamen fethedilmesi emrini vermişti. Alp Arslan’ın yerine geçen Melikşah zamanında da bu fetih hareketleri devam ettirildi. Kutalmışoğlu Süleymanşah ve kardeşi Mansur gibi hanedan üyeleri ile Artuk Bey, Tutak, Danişment Gazi, Mengücek, Ebulkasım gibi komutanlar emrindeki Türkmenlerle Anadolu içlerine akınlar düzenlediler. Anadolu’nun fatihi olan bu değerli komutanlar veya oğulları hâkim oldukları bölgelerde kendi devletlerini kurdular.Bu devletler, Anadolu’da kurulan ilk Türk devletleridir. Melikşah’ın ölümünden sonra (1092) bu Türkmen beylikleri daha bağımsız hareket etmişlerse de çoğu siyasî bakımdan Irak Selçuklularına bağlıydılar. Anadolu’nun Türkleşmesinde önemli rol oynayan ilk Türk devletleri, genellikle küçük, mahallî devletlerdi. Ancak Saltuklular, Danişmentliler, Mengücekler ve Artuklular diğerlerinden daha güçlü idi. Zamanla Türkiye (Anadolu) Selçukluları, bu devletler üzerinde hâkimiyetini kurarak, Anadolu’da Türk birliğini sağlamıştır.


1- DANİŞMENTLER (1072-1178)

Sivas merkez olmak üzere Tokat, Niksar, Amasya ve Kayseri civarında kurulmuştur. Devletin kurucusu Melikşah'ın komutanlarından Danişment Gazi Ahmed Bey'dir. Rivayete göre Türkmenlere öğretmenlik yaptığı için Dânişmend Gazi diye anılan Ahmed Bey,Türkiye Selçukluları Sultanı Süleymanşah’ın ölümüyle nüfuzunu daha da artırdı. Ankara, Kastamonu, Çankırı’yı ele geçirdi. I.Kılıçarslan ile beraber Haçlılara karşı savaştı ve Antakya Haçlı Prensi Bohemond’u esir ederek Malatya’yı ele geçirdi. Yerine geçen oğlu Gazi Bey zamanında devlet en güçlü devrini yaşamıştır (1104).

Öyle ki Türkiye Selçukluları ve Bizans’ın iç işlerine müdahale eder oldular. Gazi Bey, Haçlılardan Konya’nın geri alınmasına (1116) ve taht mücadelesinde desteklediği I.Mesud’un burada sultan ilân edilmesine yardım etti. Danişmentliler, her zaman Haçlılara ve Bizans’a karşı başarılar kazanmışlar ve fethettikleri toprakların Türkleşmesini sağlamışlardı. Bu sebeple Türkiye Selçukluları, Türkler arasında itibarı çok fazla olan Danişmentlileri en büyük rakipleri olarak görmüşlerdir. Nitekim taht mücadelelerinden faydalanan II.Kılıçarslan, Danişmentli şehirlerini ele geçirerek bu devlete son vermiştir (1178).


2- SALTUKLULAR (1072-1202)

Beyliğin merkezi olan Erzurum ve civarı, Alp Arslan’ın komutanlarından Ebûlkasım Saltuk tarafından fethedilmişti . Oğlu Ali Bey ise devletin asıl kurucusu sayılır. Ali Bey’in oğlu İzzettin Saltuk zamanında Saltuklular en güçlü dönemlerini yaşamışlardır (1132-1174). Bayburt, Kars, Oltu, İspir, Tercan ve Trabzon havalisi beyliğe dahil edilmiştir. İzzettin Saltuk, bölgedeki diğer Türk beyleri ile iş birliği yaparak Gürcülere karşı başarılı savaşlar yaptı. Ayrıca Trabzon Rumlarıyla da mücadele etti. Gürcüler üzerine sefere çıkan Türkiye Selçukluları hükümdarı II.Süleyman Şah, Saltuklu Beyi Melikşah’tan Erzurum’u alarak bu devlete son vermiştir (1202).


3- MENGÜCEKLER (1072-1228)

Alp Arslan’ın komutanlarından emir Mengücek, Erzincan ve Kemah çevresini fethederek bu devletin temelini atmıştır. Beylik hakkındaki ilk bilgiler oğlu İshak zamanında başlar (1118-1142). Danişmentlilerin hâkimiyetini tanıyan İshak’ın ölümünden sonra devlet iki kola ayrıldı (1142). Oğullarından Davud Erzincan ve Kemah’a; Süleyman ise Divriği’ye hkim oldu.

a- Erzincan-Kemah Kolu; Şebinkarahisar’ı da içine alan bu kol, Alaaddin Keykubad tarafından ortadan kaldırıldı (1228).
b- Divriği Kolu: Bu kol hakkında fazla bir bilgi olmamakla birlikte, 1250 yılına kadar Selçuklu hâkimiyeti altında varlığını sürdürdüğü bilinmektedir.Mengücekler zamanında özellikle Erzincan ve Divriği birer kültür ve ticaret merkezi durumuna gelmiştir.

TÜRKİYE’DE KURULAN İLK TÜRK DEVLETLERİ

4- ARTUKLULAR (1101-1409)

Devlet adını Oğuzların Döğer boyundan Eksük-oğlu Artuk Bey’den alır. Anadolu’nun fatihlerinden olan Artuk Bey, hizmetlerinden dolayı Suriye Meliki Tutuş tarafından Kudüs valiliğine getirilmişti. Ancak Kudüs’ün Fatımîlerin eline geçmesi üzerine (1098) Artuk’un oğulları Sökmen ve İl-Gazi burada tutunamadılar. Suriye’nin kuzeyi ve Güneydoğu Anadolu bölgesine geldiler. Selçuklular tarafından kendilerine verilen bölgede, üç kol hâlinde, Artuklu devletini kurdular. Hasankeyf-Amid (Diyarbakır)

Artuklu Kolu (1101- 1231): Artuk Bey’in oğlu Sökmen tarafından Hasankeyf’te (Hısn-ı Keyfâ) kuruldu. Nurettin Mehmet zamanında, Selahaddin Eyyubî‘nin de yardımıyla Diyarbakır (Amid) ele geçirildi (1183) ve burası Artukluların merkezi oldu. Eyyubîler Hasankeyf ve Amid’i ele geçirerek bu kola son verdiler (1231).

Sökmen ve oğulları Haçlılar’a karşı mücadeleleriyle ün kazandılar. Nitekim Sökmen, Türkmen liderlerinden Çökürmüş ile birlikte, Urfa Haçlı Kontu II.Boudain’i esir etmeyi başarmıştır.Artuklular zamanında Diyarbakır ve çevresi Türk kültürünün en önemli merkezi hâline gelmişti.Mardin Artuklu Kolu (1108-1409):Artuklu şubeleri içerisinde en güçlü ve uzun ömürlü kolu oluşturur . Artuk Bey’ in diğer oğlu İl-Gazi tarafından Mardin’de kurulmuştur(1108). İl-Gazi Halep halkının isteği üzerine Halep’e girmiş ve oğlu Temurtaş’ı burada bırakmıştır. Oğlu Temur- taş, İl-Gazi gibi bölgedeki Haçlılarla mücadele etmiş; 1144’de Urfa’yı Haçlılardan alması İslâm dünyasında sevinçle karşılanmıştır.Güçlü devletler arasında kalan Mardin Artukluları, Eyyubîler ve Selçukluların hâkimiyetini tanımışlardı. 1243’ de ise İlhanlılar’a bağlandılar . Nihayet, Mardin’i alan Karakoyunlular bu devlete son verdiler (1409). Harput Artuklu Kolu (1185-1234): Hasankeyf koluna hükümdar olamayan Ebûbekir, Harput’a gelerek, Harput Artuklu kolunu kurmuştur (1185). Alaaddin Keykubad’ın Harput’a girmesiyle bu kol sona ermiştir (1234).


5- SÖKMENLİLER (110-1207)

Sultan Alp Arslan’ın yeğeni Kutbettin İsmail’in komutanlarından Sökmen El -Kutbî tarafından, Van Gölü havzasında kurulmuştur. Sökmen, Müslüman Mervanoğulları’ndan Ahlat’ı alarak burayı merkez yaptığından bu beyliğe Ahlat Şahlar veya Ermen Şahlar da denilmektedir. Son Sökmen beyi İzzettin Balaban zamanında idare Eyyubîler’in eline geçmiştir. (1207)

Togan-Arslanoğulları-Dilmaçoğulları (1084-1394)Bitlis-Erzen dolaylarında kurulmuştur. Beyliğe adını veren Dilmaçoğlu Mehmet Bey, Malazgirt Savaşı’na katılmış komutanlardandır. 1104 yılında başa geçen Mehmet Bey’in oğlu Togan Arslan, büyük bir üne sahipti. Bu sebeple kendi soyundan gelen Erzen beyleri için Togan-Arslanoğulları denmiştir. Gürcü ve Haçlılarla mücadele eden bu beylik, oldukça uzun ömürlü olmuştur. Selçuklulardan sonra Harzemşah ve İlhanlı hâkimiyetine girmişler; Akkoyunlular tarafından beyliğe son verilmiştir (1394).


6- İNANOĞULLARI (1103-1183)

Diyarbakır ve çevresinde kurulmuştur. Suriye Selçuklu meliki tarafından Amid (Diyarbakır) valiliğine getirilen Tuğ Tegin, Haçlılarla mücadele için ayrıldığı şehri Türk beğlerinden İnal’a vermişti. İnal Bey 1103’de Amid’de kendi hükûmetini kurdu. Yaklaşık 80 yıl süren beylik, Amid’in Selahaddin Eyyubî tarafından ele geçirilmesiyle sona ermiştir (1183). İnaloğulları, Amid’de(Diyarbakır) birçok eser bırakmıştır. Onlar zamanında şehirde 40 bin ciltlik bir kütüphane kurulmuştur.


7- ÇUBUKOĞULLARI (1085-1113)

Beyliğe adını veren Emir Çubuk, Anadolu’nun fethinde ve özellikle Amid’in (Diyarbakır) ele geçirilmesinde önemli rol oynamıştır. Bir ara Selçuklular adına Amid askerî valiliğine de getirilen Emir Çubuk, Harput merkez olmak üzere Palu, Arapkir ve Çemişkezek’te kendi hükûmetini kurmuştur. Oğlu Mehmed Bey zamanında Artuklu Belek Gazi, Harput’u ele geçirerek beyliğe son vermiştir (1113).


8- ÇAKA BEY (1081-1097)

İzmir ve çevresinde kurulduğundan İzmir Beyliği olarak da anılır. Oğuzların Çavuldur boyuna mensup olan Çaka Bey, uzunca bir müddet kaldığı İstanbul’dan kaçarak, İzmir’ e gelmiş ve burada beyliğini kurmuştur (1081). Bizans tahtını ele geçirmek için Peçeneklerle ittifak kurmuşsa da amacına ulaşamamıştır. Ancak oluşturduğu donanma ile Midilli, Sakız, Sisam, Rodos gibi Ege adalarını ele geçirmiştir . Bu güçlü düşmandan kurtulmak isteyen Bizans, damadı olan I.Kılıçarslan’ı aleyhine
kışkırtmıştır. Bir rivayete göre Kayınpederi Çaka Bey’i yanına çağıran I. Kılıçarslan, onu hileyle öldürtmüştür. Ancak bazı kaynaklarda Çaka Bey’in ölmediği ve Bizans donanmasının kuşatmasındaki İzmir’i teslim ettiği yazar (1097).Çaka Bey, Anadolu’daki ilk Türk denizcisi, kurduğu donanma ise ilk donanma olarak kabul edilmektedir.


9- TANRIVERMİŞOĞULLARI

Çaka Bey’in İzmir’de hâkimiyetini kurduğu yıllarda Tanrı-bermiş adlı bir Türk komutanı da ele geçirdiği Efes’te beyliğini kurmuştu. Bizans’ın sahil bölgelerine yolladığı donanma Efes’i ele geçirince bu beylik de ortadan kalkmıştır ( 1097).


10- İNANÇOĞULLARI (1262-1335)

Kurulduğu yerden dolayı Lâdik -Denizli Beyliği adıyla da bilinir. Bu bölge Malazgirt Savaşı’ndan kısa bir süre sonra Türkleşmiştir. Nitekim Denizli bölgesine 200 bin çadır halkının yerleştiğini dönemin kaynakları yazar. 1262 yılında Selçuklulara karşı ayaklanarak, İlhanlı hâkimiyetine geçen Mehmet Bey, devletin kurucusudur. Mehmet Bey’in torunu olan İnanç (Yinanç) Bey, beyliğe ismini vermiştir. Germiyanlıların ilhakıyla İnançoğulları beyliği sona ermiştir (1335).


TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ
ıı.Kılıçarslan zamanı | Celaleddin Harzemşah ile mücadele ce Yassı-Çemen Savaşı

Malazgirt Zaferi’ni takip eden yıllarda, Selçuklu komutanları emrindeki Türkmenlerle birlikte Anadolu’nun büyük bir kesiminde fetih hareketlerine girişmişlerdi. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi özellikle Doğu ve Güney doğu Anadolu bölgelerinde birçok Türk devleti kurulmuştu. Orta ve Batı Anadolu akınları ise Artuk Bey ve Tutak tarafından yönetilmekteydi. Ordusu Malazgirt’te büyük ölçüde dağılmış, taht mücadeleleri ile çalkalanan Bizans, bu akınlara karşı koyacak güçten yoksundu. Artuk Bey’in bölgeden ayrılmasından sonra, Süleyman Şah ve kardeşleri, Melikşah tarafından Anadolu’nun fethiyle görevlendirildiler. Böylece Türkiye Selçuklu-larının temeli atılmış oldu.Türkiye Selçuklu Devleti’nin Kuruluşuürkiye Selçuklularının kurucusu olarak bilinen Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Selçuklu hanedanına mensuptu. Dedesi Arslan Yabgu, hile ile Gazneliler tarafından yakalanıp, tutsak alınınca, Selçuklu tahtına yeğenleri Tuğrul ve Çağrı Bey geçmişti. Arslan Yabgu’nun ailesi bu olayı hiçbir zaman unutmadı.

Nitekim Arslan Yabgu’nun oğlu Kutalmış, Alp Arslan’ın hükümdarlığını kabul etmeyerek isyan etmiş ve savaş sırasında ölmüştü(1063). Melikşah, Kutalmış’ın oğullarını Anadolu’nun fehtinde görevlendirerek, hem bu ailenin gönlünü almış hem de merkezden uzaklaştırarak, olası bir taht mücadlesinin önüne geçmiş oluyordu. Ayrıca Arslan Yabgu’ya bağlı Türkmenler de bu yolla, Anadolu’ya sevk ediliyordu.Kutalmışoğlu Süleyman Şah ve kardeşleri Mansur, Alpdilek ve Dolat, önceleri Fırat ırmağı boylarında ve Urfa civarında fetihlerde bulundular. Bizans’ın elindeki Antakya’yı kuşatarak, burayı vergiye bağladılar (1074). Süleyman Şah daha sonra Batı Anadolu’ya yönelerek Bizans’a karşı topraklarını genişletir. İstanbul’un yanı başındaki İznik’in fethiyle burası merkez yapılır ve böylece Türkiye Selçukluları fiilen kurulmuş olur (1075).Süleyman Şah’ın, devletin sınırlarını Üsküdar ve Kadıköy’e kadar genişlettiğini duyan Türkmenler akın akın Anadolu’ya göçüyor, ülkede Türk nüfusu sür’atle çoğalıyordu. Onun adil yönetimi, Müslüman olmayan kitleleri de kendine çekiyordu. Bizans’ın köle muamelesi yaptığı köylüler, Selçuklu yönetimi altında hürriyetlerini kazanıyor, toprak sahibi oluyorlardı. Bizans tahtına geçen Aleksi Komnen, her geçen yıl itibarını ve topraklarını artıran Süleyman Şah ile bir anlaşma imzalamak zorunda kalır (Dragos Anlaşması) . Anlaşmaya göre Selçuklular, İstanbul Boğazı’nı terk ederek Dragos Suyu’na çekilecek, karşılığında ise Bizans’tan vergi alacaktır (1081).Süleyman Şah, Bizans ile anlaşma yaptıktan sonra yeniden Doğu seferine çıktı.

Ermeniler’in elindeki Antakya’yı ele geçirdi (1084). Antakya ile beraber Çukurova’nın tamamı Selçuklu hâkimiyetine girdi . Antakya’dan vergi alan Halep emiri Şerifüddevle, bu durumu kabul etmeyerek Süleyman Şah ile savaştı. Ancak savaş alanında öldü. Süleyman Şah Halep’i kuşattı. Kendi hâkimiyet sahasındaki Halep’in kuşatılması üzerine Suriye Selçuklu Meliki Tutuş, Artuk Bey‘le beraber harekete geçti. Haleb yakınında yapılan savaşta Süleyman Şah yenildi. Üzüntüsünden kendi hayatına kıydı (1086).

Sultan Melikşah, kendine bağlı beylerin birbiriyle mücadele etmesinin Selçuklu hâkimiyetini sarsabileceği endişesiyle duruma müdahale etmek üzere Suriye’ye gelir ve neticede hanedan üyelerinin hak talep ettiği Antakya, Halep ve Urfa’yı merkeze bağlar. Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın oğulları Kılıçarslan ve Kulan Arslan’ı (Davud), yanına alarak, geri döner. Böylece Anadolu Selçukluları Melikşah’ın ölümüne kadar merkezden gönderilen komutanlar tarafından idare edilmek istenir. Fakat bu maksatla Anadolu’ya gönderilen Porsuk ve Bozan bunu başaramazlar. Sultan Melikşah’ın vefat etmesi üzerine, Kılıç Arslan ve kardeşi 6 yıldır gözetim altında bulundukları İsfehan’dan Anadolu’ya dönerler (1092).

I.Kılıçarslan, İznik’te tahta çıkarak, Türkiye Selçuklularının hükümdarı olur. Büyük Selçuklu Devleti ile gizliden gizliye sürdürülen hâkimiyet mücadelesi Melikşah’ın ölümüyle aşikâr bir hâl almış ve Türkiye Selçukluları artık müstakil hareket etmeye başlamıştır. I.Kılıçarslan, kuvvetli bir donanma inşa eden Çaka Bey’in kızını alarak, onunla ittifak kurdu.
Ancak Bizans’ın kışkırtmasıyla, Anadolu hâkimiyetine engel gördüğü Çaka Bey’i daha sonra ortadan kaldırdı (1093). Marmara kıyısında oluşturduğu donanma ile güçlenen I.Kılıçarslan, Bizans’a yöneldiği esnada kendisini Haçlılar gibi büyük bir tehlike bekliyordu. Vatan kurma aşamasında olan Selçuklular Haçlı seferleriyle büyük bir darbe yedi. Batı Anadolu ve Marmara elden çıktı.Selçuklular iç bölgelere çekilmek zorunda kaldılar. Kalabalık Haçlılar karşısında şehirler harap hâle geldi; sayısız can ve mal kaybı oldu. Suriye, Mısır ve Filistin’de birçok şehir Haçlıların eline geçti. İlk Haçlı Seferi: Bizans İmparatoru Aleksi Komnen, Türk ilerleyişini durdurmak için Papa II.Urban’dan yardım istemişti. Papa bir çağrıda bulunarak Türklere karşı harekete geçilmesini sağladı. Böylece Haçlı seferleri başlamış oluyordu. Piyer L’hermit liderliğindeki sayıları yüz binleri bulan çapulcu ve düzensiz kitlelerden oluşan ilk Haçlı grubu İstanbul’a ulaştı(1096). Bu sırada I.Kılıçarslan, Danişmentlilere karşı Malatya kuşatmasında bulunuyordu. Haçlı ordusunun geldiğini duyunca hemen geri döndü. İlk Haçlı kitlesinin tamamına yakını sultanın kardeşi Davud tarafından yok edildi. Ancak arkadan gelen ve sayıları yüz binleri bulan asıl Haçlı ordusu İznik’i ele geçirdi (17 Haziran 1097). I.Kılıçarslan Haçlı ordusunu Eskişehir (Doreleon) yakınında karşıladı. Onları bozguna uğrattıysa da sayıları oldukça fazla olan Haçlılar karşısında geri çekilmek zorunda kaldı. Bundan sonra Haçlılara karşı vur kaç taktiği uygulandı. Yıpratma savaşıyla Haçlılara büyük zayiat verdiriliyordu.

Ancak Konya, Urfa, Antakya gibi şehirlerin düşmesine engel olunamadı. Nihayet Haçlılar, Fatımîlerin elindeki Kudüs’e ulaştı ve burayı işgal ettiler(15 Temmuz 1099). Haçlılar ele geçirdikleri yerlerde, Haçlı kontluklarını kurdular.I.Kılıçarslan’ın Ölümü: İlk Haçlı seferinin bu şekilde neticelenmesinden sonra, I. Kılıçarslan, Anadolu Türk birliğini sağlamak için tekrar doğuya sefer düzenler. Kendine rakip gördüğü Danişmentliler üzerine yürür. Elbistan, Maraş ve Malatya’yı alır. Hâkimiyet sahasını Musul’a kadar genişletir. Bunun üzerine Irak ve Suriye Selçukluları telâşa kapılırlar. Çavlı idaresindeki Büyük Selçuklu ordusu ile I.Kılıçarslan birlikleri karşı karşıya gelir. Artuklu İl Gazi ve Suriye Meliki Rıdvan’ın da katılmasıyla daha da kalabalıklaşan orduya karşı koyamayan I.Kılıçarslan savaşı kaybeder. Geri çekilirken Habur ırmağında boğulur. (1107)I.Kılıçarslan’ın ölümüyle, Anadolu‘da hâkimiyet Danişmentlilerin eline geçmiştir. 1110 yılında I.Kılıçarslan’ın kardeşi Şehinşah tahta oturur. Ancak kardeşi I.Mesud, Danişmentlilerin de desteğini alarak, onunla mücadele eder ve Konya’da tahta çıkar(1116). İznik’in düşmesinden sonra artık Türkiye Selçuklularının yeni başkenti Konya olmuştur.

Selçukluların içinde bulunduğu durumdan faydalanmak isteyen Bizans, Gürcü ve Ermeni kuvvetleri Türklere karşı harekete geçmişlerdiranişmentli Emir Gazi’nin ölümü üzerine (1134), Sultan Mesut tekrar güç kazandı ve birliği sağlamayı başardı. Bizans İmparatoru Manuel Komnen ile Konya yakınlarında yapılan savaşta Selçuklular büyük bir zafer kazandılar (1146). Ancak bu sırada II. Haçlı ordusu yola çıkmıştı.Musul Atabeyi İmadeddin Zengi Urfa’yı Haçlılardan kurtarınca (1144), II. Haçlı Seferi düzenlenmiştir. Seferin başında Alman Kralı III. Konrat ve Fransa Kralı VII. Lui bulunmaktaydı. Ceyhan yakınlarında yapılan savaşta III. Konrat hezimete uğrar ve İznik’e çekilir. VII. Lui de Yalvaç yakınında Türklerin anî hücumuna uğrar, Antalya’ya kaçar. Oradan Kudüs’e geçer (1147). Haçlılar’a karşı kazanılan bu başarılar, Selçukluların itibarını daha da artırır.Sultan I.Mesud daha sonra Ermeni işgalindeki Maraş’ı ele geçirir. Çukurova’da hâkimiyeti sağlar. Danişmentli Beyi Yağı-basan’ı kendine bağlar. Böylece I.Mesut öldüğünde Anadolu’da siyasî birlik sağlanmış oluyordu. (1155).


II.KILIÇARSLAN ZAMANI
I.Mesut ölmeden evvel ülkeyi üç oğlu arasında taksim etmiş, fakat taht için II.Kılıçarslan’ı vasiyet etmişti. II.Kılıçarslan sultan olduğunda öncelikle, kardeşleriyle mücadele eder. Bu sırada gittikçe güçlenen Musul Halep Atabeyi Nurettin Mahmut’un güney sınırlarındaki faaliyetlerini önler. Karışıklıklardan faydalanarak Maraş’ı ele geçiren Ermenileri buradan çıkarır. Kardeşi Şehinşah’ı destekleyen Danişmentliler Bizans ile anlaşır. II. Kılıçarslan, nüfuzunu artırmak için Saltuklu Beyi’nin kızıyla evlenmek ister. Ancak Danişmentli Yağı-basan gelin adayını kaçırır. Bu yüzden Selçuklular, Yağı-basan’ın üzerine yürür, fakat yenilirler (1162).

Danişmentliler ile yaptığı ittifakı bozmak için II.Kılıçarslan İstanbul’a gider ve Bizans’ın Danişmentlilere verdiği desteğin kesilmesini sağlar. Artuklular ile girdiği mücadeleden de zayıf düşen Danişmentlilerin şehirlerini teker teker ele geçirir. Nihayet Malatya ve Sivas’ı da ele geçiren II.Kılıçarslan, Danişmentlilerin hâkimiyetine son verir (1178).Miryakefalon Savaşı: Bizans, II.Kılıçarslan ile yapılan anlaşmayı bozarak, tekrar Danişmentlileri desteklemeye başlamıştı. Ayrıca anişmentlilerden alınan bazı şehirlerin kendine verilmesini istiyordu . Dolayısıyla Selçuklularla savaşmak için bahaneler aramaktaydı. Gerçek sebep Selçukluların Anadolu’da siyasî birliği sağlaması ve Türklerin gittikçe güçlenmesiydi. Nitekim II. Kılıçarslan‘ın barış teklifini reddeden imparator Manuel, 100 bin kişilik bir ordu hazırladı. Manuel‘in maksadı işgalci olarak gördüğü Türklerden Anadolu’yu tamamen temizlemek ve onları Orta Asya’ya kadar sürmekti! İstanbul’dan çıkan Bizans ordusu Konya‘ya doğru yola çıktı. Türkmen beyleri bu kalabalık fakat hantal orduya yol boyunca küçük çaplı saldırılarda bulunarak,onları yıpratıyordu. Bizans ordusu, Homa-Sandıklı-Dinar arasında Miryakefalon adı verilen sarp ve dar bir vadiye girdiğinde, Selçukluların tuzağına düştü. II.Kılıçarslan, çıkışını kestiği vadide Bizans ordusunu ablukaya aldı. Tepelerde mevzilenmiş okçuların oklarından kaçanlar, süvariler tarafından yok edilmekteydi.

Miryakefalon Vadisi Bizans askerlerinin cesetleriyle dolmuştu. (Eylül 1176 ). Bu büyük zafere karşılık, Bizans İmparatoru Manuel ile mütevazi bir anlaşma yapıldı. Anlaşmaya göre Bizans, Eskişehir’de inşa ettiği mevzileri kaldıracak ve Selçuklulara yüklüce bir savaş tazminatı ödeyecekti. Bu savaş, yaklaşık yüz yıl önce kazanılan Malazgirt Savaşı’ndan sonraki en büyük zaferdir.

Miryakefalon Savaşı ile, Anadolu’nun Türklerin vatanı olduğu onaylanmıştır. Bizzat Bizans kaynaklarının da belirttiği gibi o zamana kadar Türkleri işgalci olarak gören Bizans, bu zaferle gerçeği görmüş; Anadolu’nun Türklerin yurdu olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştır. Nasıl ki, Malazgirt Meydan Muharebesi vatan kuran bir savaş olarak niteleniyorsa Miryakefalon da vatan kurtaran bir savaş olarak nitelenebilir. Son kez savunmada kalan Türklere karşı artık Bizans savunma yapmak zorunda kalacaktır. Bu savaş sonuçları itibariyle Başkomutanlık Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz ile benzerlik gösterir. Miryakefalon öncesinde Bizans, Türkleri Anadolu’dan atmayı plânlamış; İstiklal Harbi’nde de Yunanistan aynı maksadı gütmüştür. Fakat her iki mücadele sonunda Türklerin, Anadolu’nun tapusunu ellerinde bulundurduğu gerçeğini, düşmanların tescil etmek zorunda kalmasıyla neticelenmiştir. Miryakefalon Zaferi’nden sonra Selçuklular, Batı Anadolu yönünde genişlediler.

II.Kılıçarslan zamanında Selçuklular bölgenin en kuvvetli devleti hâline gelmişti. İyice yaşlanmış olan sultan ülkesini eski Türk geleneklerine uygun olarak 11 oğlu arasında paylaştırdı. Küçük oğlu Gıyaseddin Keyhusrev’i veliaht tayin etti. Fakat henüz sağlığında oğulları arasında taht mücadeleleri başladı.
Bu esnada III.Haçlı Seferi düzenleniyordu.Selahaddin Eyyubî‘nin Kudüs’ü ele geçirmesi (1187), üçüncü kez Haçlı seferinin düzenlenmesine vesile olmuştur. Bu sefere Alman İmparatoru Frederik Barbaros, İngiltere Kralı Arslan Yürekli Rişar ve Fransa Kralı Filip Ogüst katılmıştır. Anadolu’ya geçen Frederik Barbaros’a karşı, kardeş kavgası ile uğraşan Selçuklu ordusu fazla bir direniş göstermedi.

Konya Haçlıların eline geçti . Buna rağmen Türkmen cemaatleri baskınlar düzenleyerek Haçlı ordusunu oldukça yıpratmaktaydı. Alman İmparatoru F. Barbaros Silifke Suyu’nda boğulunca ordusu tamamen dağıldı. Böylece Selçuklular yeni bir Haçlı tehlikesini daha atlatmış oluyordu. Deniz yoluyla giden diğer krallar da başarı sağlayamadılar. Ancak II.Kılıçarslan, oğullarının birbiriyle mücadele etmesinden duyduğu derin üzüntünün neticesinde vefat etmişti (1192).II.Kılıçarslan’ın ölümünden sonra, Uluborlu hâkimi I.Gıyaseddin Keyhüsrev tahta çıktı. Ancak kardeşleri onun hükümdarlığını tanımadılar. Batıda Bizans ile mücadele ettiği sıralarda, Tokat meliki olan ağabeyi II.Süleyman Şah güçlenmekteydi.


CELALEDDİN HARZEMŞAH İLE MÜCADELE VE YASSI-ÇEMEN SAVAŞI


Moğol istilâsına uğrayan ülkesini terk etmek zorunda kalan Celaleddin Harzemşah, Doğu Anadolu bölgesine gelmişti. Alaaddin Keykubad, Moğol tehlikesinin büyüklüğünü bildiğinden Eyyubiler’den sonra Harzemşah Celaleddin‘e de ortak hareket etme teklifinde bulundu. Ancak Celaleddin, kendisini Büyük Selçukluların vârisi gördüğünden, Türkiye Selçukluları’nı hâkimiyeti altına almak istiyordu. Selçukluların Erzurum hâkimi Cihanşah’ın da kendine katılması ve kışkırtmaları onu daha da cesaretlendiriyordu. Nitekim Ahlat’ı kuşatarak niyetini göstermiştir. Alaaddin Keykubad, veziri Altun Aba’yı göndererek, son kez anlaşmak istediğini bildirdi.Fakat bu teşebbüsler sonuç vermeyince savaş hazırlıklarına girişildi.

İhtiyatlı davranan Keykubad rakibini önemsiz görmüyordu. Her iki tarafın ordusu da yaklaşık 40 bin kişiden oluşmaktaydı. İki ordu Erzincan yakınlarındaki Yassı-çemen mevkiinde karşılaştı. Ordusunun büyük bir kısmını kaybeden Celaleddin Harzemşah, bu acı mağlûbiyetten sonra Trabzon Rumlarına sığınmak zorunda kaldı (1230). Ülkesine dönmek isteyen Celaleddin bir yıl sonra öldü. Müttefiki Cihanşah esir edildi, Erzurum ele geçirildi. Ahlat , tekrar Eyyubi emirine iade edildi.Celaleddin Harzemşah’ın yenilmesiyle artık Selçuklular ve Moğollar komşu olmuşlardı. Harzemşah ordusundan geriye kalanları da hizmetine alan Keykubad, bir yandan Doğu Anadolu’daki tedbirleri artırırken, öte yandan Moğollarla anlaşma yapmak istiyordu. Bu sebeple Karakurum’daki Moğol Hakanı Ögeday’a elçi gönderdi. Ögeday, Selçukluların kendine bağlanmasını barış için şart koşmaktaydıoğu Anadolu’yu tamamen ele geçiren Keykubad, buralara Türk nüfusu yerleştirmekteydi. Eyyubiler’e bıraktığı Ahlat’ı da alarak buraya Türkleri yerleştirdi (1232). Bunun üzerine Eyyubîler ittifakı bozarak Anadolu’ya ordu gönderdiler. Ancak Selçuklular bu orduyu mağlûp etti. Urfa, Harran , Harput gibi şehirler Eyyubiler'den alındı (1235 ). Moğol tehlikesine dikkati çeken Abbasi halifesi iki tarafı da ikna etti. İttifak tekrar kuruldu. Ancak elçilere verdiği ziyafet sırasında zehirlenen Alaaddin Keykubad 1237 yılında vefat etmiştir.

Alaaddin Keykubad zamanı, her açıdan Selçuklular’ın en parlak dönemini oluşturur. Anadolu‘daki Türk siyasî birliği tamamen gerçekleşmiş, devlet en geniş sınırlarına ulaşmıştır. Ülkenin dört bir yanında imar faaliyetleri hız kazanmıştır. Uzak görüşlülüğü sayesinde Moğol tehlikesi onun zamanında atlatılmştır. Ancak zamansız ölümü, Selçuklular ve İslâm dünyası için gerçek bir kayıp olmuştur.Türkiye Selçuklu Devleti’nin Dağılması: Keykubad’dan sonra Selçuklu tahtına II.Gıyaseddin Keyhüsrev geçti (1237-1246).

Ancak asıl güç veziri Saadeddin Köpek’te idi. Bu vezir türlü hilelerle büyük komutan ve devlet adamlarını öldürttü. Bunlar arasında II.Kılıçarslan ve Keykubad devrinde üstün hizmetleri bulunanan Altun-Apa, Emir Pervane ve ünlü komutan Kemalettin Kâmyar ilk akla gelenlerdir. Harzem Beylerinden Kayır Han’ın katledilmesi ise tam bir felâketle sonuçlanmıştır. Liderlerinin öldürülmesi üzerine Harzemşah askerleri isyan ederek Doğu Anadolu’nun büyük bir kısmını tahrip ettiler. Nihayet bu olayların sorumlusunun Saadeddin Köpek olduğunu anlayan II.Keyhüsrev, vezirini öldürttü (1239). Celâleddin Karatay ‘ı vezirliğe getirdi.Babaîler İsyanı: Devlet otoritesinin sarsılması üzerine Doğu ve Güneydoğu’daki Türkmenler huzursuzlanmışlardı. Devlet Türkmenlere karşı şiddetli tedbirler alınca Türkmenler patlamaya hazır hâle gelmişlerdi. Baba İshak adındaki derviş bu durumdan faydalanarak, Türkmenleri etrafında topladı ve büyük bir isyan başlattı .

Üzerine gönderilen orduları yenen isyancı Türkmenler, Adıyaman ve Maraş’tan sonra Amasya ve Tokat’a kadar isyanı yaydılar. Nihayet Kırşehir dolaylarında Selçuklu ordusu, Türkmenleri yendi. Baba İshak’ın öldürülmesiyle, isyan güçlükle bastırılabildi (1240).Kösedağ Savaşı : Baba İshak İsyanı, devlet otoritesinin ve gücünün daha da zayıflamasına yol açmış idi .Bu isyana kadar, Türkiye Selçuklularından çekinen Moğollar, artık devletin bir isyanı karşılamaya bile gücünün yetmediğini düşünmeye başladılar. Bir Moğol ordusu, Erzurum’u kuşatarak, şehri yağma etti. Böylece Selçuklular’ın kuvvetini sınayan Moğollar, istedikleri sonucu alınca Anadolu’ya Baycu Noyan komutasında bir ordu gönderdiler.

II.Gıyaseddin Keyhüsrev, Moğol ordusunu Sivas-Erzincan arasındaki Kösedağ mevkiinde karşıladı. Selçuklu ordusunun 80 bin kişiyi bulan kuvveti karşısında, Baycu Noyan’ın 30 bin iktisadî bulunmaktaydı. Bu sayı üstünlüğüne rağmen, Selçuklu ordusu iyi yönetilmemekteydi. Henüz öncü kuvvetlerin yenilmesi üzerine, sultan ve komutanlar savaşın kaybedildiğini düşünerek, savaş bölgesinden kaçtılar. Moğollar bile, Selçukluların taktik gereği çekildiklerini zannederek uzun süre onları takip etmediler (1243 ).Kösedağ Savaşı’ndan sonra Moğol orduları Sivas, Erzincan ve Kayseri’yi zapt ederek, bu kültür merkezlerini yağmaladılar; katliamlara giriştiler. II.Gıyaseddin Keyhüsrev, her yıl vergi vermek suretiyle Baycu Noyan ile bir anlaşma yaptı. Böylece Selçuklu Devleti, Moğolların hâkimiyetine girmiş oluyordu. Selçuklulara bağlı olan Anadolu’daki beylikler ve Trabzon Rumları bağlarını kopardı. Moğollar bu dönemden sonra istedikleri kişiyi Selçuklu tahtına getirmeye başladılar. Artık Selçuklu sultanları âdeta onların memuru gibi hareket etmeye başladılar. Ülkede dirlik düzenlik kalmamıştı. Türkiye Selçukluları’nın Son Zamanları ve Devletin Yıkılışı:1246’da Keyhüsrev öldü, üç oğlu arasında taht mücadelesi başladı. Bu esnada vezir Celaleddin Karatay ülkeyi toparlamaya çalışmaktaydı. Karatay’ın da ölmesi üzerine karışıklık iyice arttı. Moğollların büyük hanı Kubilay, batı seferleri için kardeşi Hülagu’yu görevlendirmişti. Hülagu, İran merkez olmak üzere İlhanlı Devleti’ni kurmuştu. Böylece Türkiye Selçukluları da İlhanlılara bağlanmış oluyordu. Vezir Karatay’ın ölümü üzerine Hülagu, Anadolu’ya Baycu Noyan komutasında ikinci bir ordu yolladı (1254). Hülagu’nun emriyle Selçuklu ülkesi, Kızılırmak sınır olmak üzere ikiye bölündü. Kızılırmak’ın doğusu IV.Kılıçarslan’a; batısı ise II.İzzeddin Keykavüs’e bırakıldı. Ancak asıl yönetim vezirliğe getirilen Muîniddin Süleyman Pervane’ de idi. Muîneddin Pervane, ölene değin devletin bütün gücünü elinde toplamıştır. Bu nedenle 1262-1277 yılları arasına Muîniddin Pervane Devri de denilmektedir. Çok kurnaz bir politikacı olan bu kişi, olumsuz davranışlarına rağmen, halkı bir ölçüde rahatlatmış idi. Bir taraftan İlhanlıları oyalayarak, onların Anadolu’ya girmelerini önlerken, diğer yandan İlhanlılar’a karşı Memluklular’ı gizlice ülkeye davet etmekteydi.

Memlûk Türk Hükümdarı Baybars, Moğollara ilk yenilgiyi tattıran kişi olmuştu (1260). Muîniddin Pervane gibi Anadolu’daki bir kısım beyler de onu Anadolu’ya davet etmekteydiler. Aralarında yapılan gizli görüşmeye göre Sultan Baybars Anadolu’ya geldiğinde Selçuklu beyleri de kendilerine katılacak ve İlhanlılarla mücadele edilecekti. Baybars ordusuyla Anadolu’ya girdi. Fakat İlhanlılardan çekinen Muîniddin Pervane ve beyler Baybars’ı karşılamadılar. Elbistan Ovasında yapılan savaşta Moğol ordusu büyük bir yenilgiye uğratıldı (1277 ). Kayseri’ye giren Sultan Baybars, Selçuklu tahtına oturdu . Fakat kendisini yardıma çağıranlar, yanına gelmediği için burada daha fazla kalmadı . Ülkesine geri döndü.

Anadolu’ya giren İlhanlı Hükümdarı Abaka, Elbistan Ovası’ndaki yenilgi karşısında büyük bir öfkeye kapıldı. Şehirler yağmalandı ve 200 binden fazla Türkmen katledildi. İkili oynadığını düşündükleri Muîneddin Pervane de ortadan kaldırıldı (1277 ). Muîneddin’in Pervâne’nin ölümünden sonra İlhanlılar, devlet işlerine daha çok müdahale etmeye başladılar. Halk üzerindeki baskılarını da gittikçe artırdılar. Vezirliğe getirilen Fahreddin Ali (Sahib Ata), İlhanlı baskısını hafifletmeye çalıştı. Sahib Ata’nın ölümünden sonra (1288) devlet bir daha toparlanamadı. İlhanlı Hükümdarı Gazan Han’ın emriyle, III.Keykubad öldürüldü. Yerine II.Gıyaseddin Mesut getirildi. Bu kişi İlhanlılar’ın sıradan bir memurundan farksız değildi. Nihayet onun ölümünden sonra, Selçuklu sülalesi ortadan kalktı. Artık Türkiye toprakları doğrudan İlhanlı Devleti’ne bağlandı (1308).

İlhanlılar, sınır boyunda yaşayan Türkmen beyleri üzerinde istedikleri hâkimiyeti kuramamışlardır. Nitekim henüz 1277 tarihinde Karamanoğlu Mehmet Bey, Selçuklu şehzadesi olduğu iddiasındaki Siyavuş’un (Cimri) isyanını destekleyerek gücünü göstermiştir. Hatta Selçuklu başkenti Konya’yı ele geçirerek onu tahta oturtmuştu. İşte bu Türkmen beyleri, Türkiye Selçuklularının çöküntüye uğradığı zamanlarda, özellikle sınır boylarında faaliyetlerini artırmışlardır. Böylece Selçuklu Devleti’nin yerine, içlerinde Osmanlıların da bulunduğu yeni beylikler kurulacaktır.

Anadolu Selçuklularının Hâkimiyetinden Sonra Kurulan Türkmen Beylikleri Uc Teşkilâtı ve Uc’larda Hayat: Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu, sürekli olarak Türkmen (Oğuz) göçlerine sahne olmuştur. Kalabalık kitleler hâlinde gelen Türkmenler, Bizans sınırına kaydırılmıştır. Böylece hem daha önce yerleşen halkın toprakları korunmuş, hem de Bizans’a karşı mücadele eden Türkmenler sayesinde sınırlar genişletilmiştir. Bu siyaset, Anadolu’nun Türkleşmesinde önemli rol
oynamıştır. XIII. yüzyılda Moğolların baskısıyla Anadolu’ya gelen Türkmenlerin de sınır boylarına yerleştirilmesiyle uc hayatı gittikçe önem kazanmıştır.Türkiye Selçukluları devrinde Bizans sınırına uc (uç) adı verilmekteydi.

Sinop, Kastamonu, Bolu, Eskişehir, Kütahya, Denizli ve Antalya hattının doğusunda kalan bölgeler uc (sınır) olarak nitelendirilmiş ve buralarda uc teşkilâtı oluşturulmuştur. Sınır bölgesine yerleştirilen Türklere ise uc etrâki (Sınır Türkleri, Türkmenleri) denilmiştir. Uc beyi unvanı verilen Türkmen aşiretlerinin liderleri, merkezden görevlendirilen emirlerin sorumluluğu altındaydılar. Meselâ XIII. yüzyılda Yağıbasan oğulları, Sahib Ata oğulları Selçukluların „Uc Emirleri“ idiler.Uc beyleri emrindeki Türkmenlerle beraber, Bizans sınırlarına sürekli akınlar düzenleyerek, onları yıpratmaktaydı. Nitekim kalabalık Haçlı ordularını da, Selçuklu kuvvetlerinden çok, uc Türkmenleri hırpalamıştır. Bizans’a karşı yaptıkları akınlarda, serbest hareket eden Türkmenler, bazen Selçuklu Devleti’ni dahi zor durumda bırakmışlardır. Ancak Selçuklu idaresi bu beylerin sınır akınlarına hiçbir zaman müdahale etmemiştir. Bizans’a karşı Türkmenlerin yaptıkları mücadele, din uğruna yapılan gaza ve cihat olarak nitelenmekteydi. Bu sebeple uc beylerinin akınlarına gazi-dervişler (alp-eren), Ahi teşkilâtına mensup esnaf şeyhleri vb. de bizzat katılmaktaydılar.

Böylece fethedilen bölgeler kısa sürede Türk- İslâm hayatına geçmekteydi. Bölgede yaşayan gayrimüslim halk Bizans’ın yüklediği ağır vergilerden ve dinî baskılardan bıktığı için, Türk idaresine daha sıcak bakmaktaydı. Çünkü uc beyleri onlardan daha az vergi talep ediyor, dinî yaşantısına karışmıyordu. Bütün bunlar Uc beylerinin gittikçe güçlenmesini sağlamaktaydı.


BEYLİKLER DÖNEMİ

Türkiye Selçuklularının Moğol tahakkümüne girmesinden sonra uc beyleri daha bağımsız hareket etmeye başlamıştır. Bu dönemde hem otoritesi kalmayan Selçuklulara hem de Moğollara karşı mücadele edilmiştir. Anadolu’daki İlhanlı hâkimiyetinin zayıflamasıyla birlikte Türkmen beyleri bulundukları bölgelerde bağımsızlığını ilân etmişler ve kendi beyliklerini kurmuşlardır. Bu döneme Beylikler Dönemi adı da verilmektedir. Selçukluların zayıflamaya başlamasıyla ortaya çıkmaya başlıyan Beylikler, İlhanlı hâkimiyetinin bitmesiyle beraber tam bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır. Uclarda yer almaları sebebiyle Anadolu’nun Türkleşmesinde büyük hizmetleri vardır. Onlardan kalan kültür mirası, şehirlerimizi süsleyen eserler, günümüze kadar ulaşmıştır. Anadolu Türk birliğini sağlamak için bu beylikler birleriyle mücadele etmişlerdir. Nihayet Osmanlı Beyliği gittikçe güçlenerek, birliği sağlamıştır.

Başlangıçta en küçük beyliklerden biri olan Osmanlıların bu denli büyümesi, bulundukları coğrafya ve güttükleri siyasetle ilgilidir. Söğüt ve Domaniç arasında kurulan Osmanlılar, Bizans ile savaşarak itibarını artırırken, diğer beylikler zamanla uc olmaktan çıkmışlardır. Bu sebeple genişleme imkânını bulamamışlar ve birbirleriyle mücadele etmişlerdir.


1- KARAMANOĞULLARI (1256-1487)
Oğuzların Afşar boyuna mensuptular. Selçuklu Sultanı I.Alaaddin Keykubad tarafından İç-İl’e yerleştirilmişlerdi. Nure Sofı’dan sonra oğlu Karaman Bey, Afşarların lideri olmuş ve kurulan beylik onun adını almıştır. 1256’da Ermenek tarafında kurulan beylik Moğollara ve Selçuklulara karşı amansız mücadelelere girişmiştir. Karamanoğlu Mehmet Bey, Selçuklulara isyan eden Hatiroğlu ve Şehzade Cimri ile iş birliği yapmış; Selçuklular’ın elinden Konya’yı alarak, Cimri’yi (Siyavuş) tahta oturtmuş idi. Mehmet Bey, Farsça konuşan devlet adamlarına ve Moğollara tepkisini göstermek için, Türkçeyi resmî dil ilân etmesiyle tanınır.İlhanlıların yıkılmasından sonra Karamanoğulları beyliği gücünü daha da artırmış, bölgedeki diğer beylikler ve özellikle Osmanlılarla mücadele etmiştir. İlk Osmanlı-Karaman mücadelesi Alaaddin Ali Bey zamanında başlamış (1361) ve beyliğin sonuna kadar devam etmiştir. Fatih tarafından kesin olarak itaat altına alınan Karamanoğulları (1473), daha sonra oluşturulan Karaman Eyaleti ile merkeze bağlanmıştır (1487). Karamanoğulları Beyliği, Osmanlıların en güçlü rakibi idi.

Kendilerini, Selçuklular’ın mirasçısı olarak görmekteydiler. Bunu gerçekleştirmek için Osmanlılara karşı Timur, Memlûkluler ve Bizans ile iş birliği yapmaktan çekinmemişlerdir. Karamanoğullarının Türk tarihindeki yeri büyüktür. Onlar her dönemde hürriyet ve bağımsızlığın sembolü oldular. Anadolu’nun Türkleşmesine ve Türk kültürünün gelişmesine hizmet ettiler. Ermenek, Konya, Karaman, Niğde vb. şehirleri büyük eserlerle âdeta süslemişlerdir.


2- GERMİYANOĞULLARI (1300-1429)
Germiyanlı Türkmenleri önceleri Malatya civarında iken, I.Alaaddin Keykubad zamanında Kütahya havalisine göç etmişlerdir . Germiyan aşiretinin reisi Alişir Bey ve oğulları Selçukluların hizmetinde bulunmuştur. I.Yakup Bey zamanında Kütahya merkez olmak üzere Kula, Simav ve Denizli çevresinde Germiyan Beyliği kurulmuştur (1300). I.Yakup Bey zamanında Germiyanoğulları sınırlarını Ege’ye kadar genişletmiş; Bizans’ı vergiye bağlamışlardır. I .Yakup Bey’in ölümüyle Aydınoğulları, Saruhanoğulları, Karesioğulları gibi yeni beylikler ortaya çıkmıştır. Germiyan Beyleri, Osmanlılarla yakın ilişkiler kurmuşlardır. Germiyan Beyi Süleyman Şah’ın kızı Devletşah Hatun, şehzade Yıldırım Bayezid ile evlenmiş; çeyiz olarak Simav, Emet ve Tavşanlı ve çevresi Osmanlılara bırakılmıştır. Ancak I.Murad’ın Kosova’da şehit düşmesi üzerine II.Yakup Bey anlaşmayı bozdu. Yıldırım Bayezid bunun üzerine kayın pederini hapsederek ülkesini topraklarına kattı (1390) . Osmanlıların Ankara Savaşı’nda yenilmesinden sonra Timur, diğer beylikler gibi, Germiyanoğulları beyliğini de tekrar canlandırmıştır(1402). II.Yakup Bey yeniden beyliğin başına geçtiyse de, yerine geçecek evlâdı olmadığından, ülkesini Osmanlılara vasiyet etti. Ölümünden sonra Germiyan Beyliği Osmanlılar tarafından ilhak edildi (1429). Batı Anadolu’nun önemli şehirlerinden olan Kütahya, sonraları Anadolu Eyaletinin merkezi yapılmıştır.

3- SARUHANOĞULLARI (1300-1410)
Germiyanoğulları komutanlarından Saruhan Bey tarafından kurulmuştur. Merkezi Manisa olan beyliğin sınırları içerisinde Menemen, Foça ve Kemalpaşa (Nif) da bulunmaktaydı. Yıldırım Bayezid iç mücadelelerin sürdüğü beyliğe son verdi. Manisa Osmanlıların şehzade sancağı yapıldı (1390). Fetret devri esnasında tekrar canlanmak isteyen beyliği, Çelebi Mehmet kesin olarak ortadan kaldırdı (1410).

AYDINOĞULLARI (1308-1426)
Germiyanoğullarının sübaşılarından (ordu komutanı) Aydın oğlu Mehmet Bey tarafından kurulmuştur. Merkezi Birgi olmak üzere Aydın, İzmir ve Manisa çevresine hâkim olmuşlardır. Mehmet Bey’den sonra başa geçen Gazi Umur Bey zamanı, beyliğin en parlak devridir. Kuvvetli bir donanma kuran Umur Bey, Ege adalarına seferler yapmış , İzmir’i ele geçirmiş idi (1328). Ancak güçlü bir Haçlı donanmasının işgal ettiği İzmir’i tekrar kuşattıysa da bu savaşta şehit düştü (1347). Umur Bey’den sonra Aydınoğulları eski gücünü yitirdi . Yıldırım Bayezid, Karamanlıların kendisine karşı kışkırttığı beyliği Osmanlı hâkimiyetine aldı(1390). Ankara Savaşı’ndan sonra İzmiroğlu Cüneyt Bey, Osmanlıların fetret devri mücadelelerine
katıldı. Nihayet II.Murat tarafından beyliğe son verildi (1426).

5- KARESİOĞULLARI (1293-1359)
Karesi Beyliği’nin kurucusu, Melik Danişment Gazi’nin soyundan gelen Kalem Bey oğlu Karesi Bey‘dir. Selçuklular tarafından Bizans ucuna yerleştirilen bu beyler, Germiyanlılarla beraber fetihlerde bulunmuşlardır. Balıkesir ve çevresininin Bizans’tan alınmasıyla beylik kurulmuştur. 1302 tarihinden itibaren ele geçirilen Bergama, Edremit, Susurluk gibi bölgenin mühim yerleşmelerine çok sayıda Türkmen yerleştirilmiştir. Karesi Bey’in oğulları Demirhan ve Yahşi Bey, beyliği Edremit ve Balıkesir olmak üzere iki kol hâlinde yönetmişlerdir. Kısa ömürlü olan beylik Orhan Bey tarafından ortadan kaldırılmıştır (1359). Hacı İl Bey, Evrenos Bey gibi beyliğin ileri gelenleri Osmanlılara katılarak büyük hizmetlerde bulunmuşlardır.

6- MENTEŞEOĞULLARI (1282-1424)
Antalya‘dan gemilerle Muğla kıyılarına çıkan Türkmenler, Menteşe Bey isimli uc beyi liderliğinde Denizli’ye kadar olan bölgeleri fethetmişlerdi. Muğla ve Aydın’ın fethiyle beylik kurulmuş oluyordu (1282). Milas, Fethiye, Denizli bölgelerinin de alınmasıyla Mesut Bey zamanında Menteşeoğulları en geniş sınırlarına ulaşmıştır (1310). Yıldırım Bayezid, ünlü Batı Anadolu seferiyle bu beyliğe de son vermiştir (1390). Ankara Savaşı ile yeniden ortaya çıkan beylik, Menteşeoğlu İlyas Bey’in ölümünden sonra Osmanlı yönetimine girdi (1424). Fatih zamanında kesin olarak beyliğe son verildi(1451). Denizcilikte ileri giden Menteşeoğulları, Güney-Batı Anadolu’nun ve sahillerin Türkleşmesinde önemli rol oynamışlardır.

7- HAMİTOĞULLARI (1280-1423)
Selçukluların batıdaki uc beylerinden Hamitoğlu İlyas Bey, beraberindeki Türkmenlerle, Antalya ve Göller Bölgesinde faaliyet göstermekteydi. İlyas Bey’in oğlu Dündar Bey , önce Uluborlu, sonra da Eğridir merkez olmak üzere dedesi Hamit Bey’in adıyla anılan beyliği kurmuştur. Daha sonra beylik Antalya ve Eğridir şubeleri olmak üzere iki kola ayrılmıştır. Eğridir kolunun başına geçen Dündar Bey, İlhanlı hâkimiyetini tanımıştır. I.Murat’ın baskısıyla, Hamit Beyi Hüseyin Bey Akşehir, Beyşehir, Seydişehir ve Yalvaç’ı Osmanlılara satmak zorunda kalmıştır (1374). Tekeoğulları adıyla da bilinen Antalya koluna ise, Yıldırım Bayezid tarafından son verilmiştir (1391). Ankara Savaşı’ndan sonra yeniden canlandırılan beylik, 1423’ de kesin olarak Osmanlıların hâkimiyetine girmiştir.

8- SAHİTBATOĞULLARI (1288-1342)
Türkiye Selçuklu veziri Sahib Ata’nın (Fahreddin Ali) iktâ’ı olan Afyonkarahisar ve çevresinde, oğulları tarafından kurulmuştur. Sahib Ata’n??n ölüm tarihi beyliğin başlangıcı olarak kabul edilmektedir (1288). Nusretüddin Ahmet (İbni Sahib)’in ölümüyle, beylik, Germiyanoğulları tarafından ilhak edilmiştir (1342).

9- EŞREFOĞULLARI (1280-1326)
Selçuklu uc beylerinden olan Eşrefoğlu Süleyman Bey tarafından Beyşehir ve Seydişehir taraflarında kurulmuştur . İlk merkezleri Gurgurum iken daha sonra Beyşehri merkez yapılmıştır. Süleyman Bey’in yerine geçen oğlu Mehmet Bey, Akşehir ve Bolvadin taraflarını da ele geçirmiştir.İlhanlıların Anadolu valisi Timurtaş Bey, 1326 yılında beyliğe son vermiştir. Eşrefoğulları zamanında Beyşehir ve çevresi imar edilmiştir.

10- ALÂİYE BEYLER
Alaaddin Keykubad tarafından zapt edilen Alâiye(Alanya) şehrinde (1223), daha sonra küçük bir beylik kurulmuştu. Alaiye beylerinin Selçuklu hanedanından oldukları söylenir. Alaiye 1293’te Karamanoğlu Mehmet Bey’in eline geçti. Alaiye’deki Karaman beyleri Memlûklerin hâkimiyetini tanımıştı. Nihayet şehir 1427’de Memlûklere satıldı. Alaiye Beyleri kendileri ve Memlûkler adına para bastırdılar. Bu paralardan, ilk Alaiye Beyi’nin Savcı olduğu anlaşılmaktadır. Gedik Ahmet Paşa Alaiye’yi ele geçirerek, şehri Osmanlı idaresine katmıştır (1462).Tersane ve limanı ile Alaiye bir ticaret merkeziydi. Bu sebeple Alaiye Beyleri ve şehir halkı oldukça zengin idiler.

11- CANİK BEYLİKLER
Samsun, Giresun, Ordu, Niksar‘ı içine alan Orta Karadeniz bölgesine Canik adı verilmiştir. Canik bölgesi daha çok Oğuzların Çepni boyu tarafından iskân edilmişti. Türkiye Selçuklularının dağılma devrinde, ayrı ayrı ailelerden gelen beyler Canik Beylikleri adıyla bölgede hâkimiyet kurmuşlardır. Bayramoğulları, Kubadoğulları, Taşanoğulları, Taceddinoğulları bunlardan en önemlileridir. Kadı Burhaneddin Ahmet ve Yıldırım Bayezid arasındaki mücadeleye sahne olan bu bölge II.Murad devrinde kesin olarak Osmanlı hâkimiyetine girmiştir (1427).

12- TACEDDİNOĞULLARI (1378-1428)
Nüfuzlu bir bey olduğu bilinen Emir Taceddin beyliğin kurucusudur. Beyliğin merkezi Niksar olup , Bafra ve Ordu’ya kadar sınırlar uzanmaktaydı . Emir Taceddin, ölümüne kadar bölgenin en güçlü devletini kuran Kadı Burhaneddin ile mücadele etmiştir (1387). Kadı Burhaneddin Niksar‘ı ele geçirdiğinde Taceddin’in oğullarını yerinde bırakmıştır. Ancak Taceddinoğulları daha çok Osmanlılardın yanında yer aldılar. Taceddinoğulları’nın son beyi Mahmut, ülkeyi Osmanlılara bırakmak zorunda kalmış, böylece beylik tarihe karışmıştır (1428 ).
;
13- CANDAROĞULLARI (1292-1461)
Selçuklu Beylerinden Şemseddin Yaman Candar, beyliğin kurucusudur. Bir hizmetine karşılık İlhanlılar, Kastamonu ve çevresini kendisine vermiş; böylece beyliğin temelleri atılmıştır. Daha sonra Sinop‘un da alınmasıyla beylik iki kola ayrılmıştır. Sinop kolunda İsfendiyar Bey bulunuyordu. Osmanlılar bu sebeple beyliğe İsfendiyar Beyliği de demişlerdir. Ankara Savaşı’ndan sonra Çankırı, Samsun ve Bafra beyliğe dahil edilmiştir. Fatih, Trabzon seferi esnasında bu beyliğe son vermiştir ( 1461). Ayrıca Sinop ve Çevresinde Pervaneoğulları, Kastamonu civarında Çobanoğulları ve Ankara‘da Ahiler kısa süreli hâkimiyetler kurmuşlardır

İLHANLI HÂKİMİYETİNİN ARDINDAN KURULAN TÜRK DEVLETLERİ

ERETNA VE KADI BURHANEDDİN DEVLETLERİ (1344-1398)
Devletin kurucusu Eretna, aslen bir Uygur Türk’ü idi. İlhanlıların Anadolu Valisi Timurtaş, babasının İlhanlılara isyanı üzerine Mısır’a kaçmış, yerine Eretna’yı vekil bırakmıştı. Timurtaş’tan sonra Anadolu valiliğine getirilen Şeyh Hasan Celâyirî de, taht mücadelesine katıldığından Eretna Bey’i görevinde bırakmıştı. İlhanlıların içinde bulunduğu durumdan faydalanan Eretna Bey, Anadolu’nun orta kesimlerinde hâkimiyetini kuvvetlendirdi. Bağımsızlığını ilân etti( 1344). Devletin merkezi önce Sivas, sonra ise Kayseri olmuştur. Eretna Devleti’nde önce kadılık, ardından vezirlik yapan Kadı Burhaneddin Ahmet, devletin içinde bulunduğu güç durumdan faydalanarak Sivas‘ta tahta çıktı(1381). Kendisi Oğuzların Salur boyundandır. Kısa zamanda Niğde, Erzincan ve Canik (Orta Karadeniz) bölgelerini hâkimiyetine aldı. Böylece Eretna Devleti’nden daha güçlü bir devlet kurmuş oluyordu. Kadı Burhaneddin Osmanlılar’a karşı çetin bir mücadele vermiş idi. Ancak ölümünden sonra devlet dağıldı ve hâkim olduğu bölgeler Osmanlılar tarafından ele geçirildi (1398).

2- DULKADİROĞULLARI (1337-1521)
Dulkadiroğulları, Maraş ve Elbistan civarında ortaya çıkmış bir Türkmen beyliğidir. Oğuzların Bozok kolu ve Ağaçeri Türkmenlerini etrafında toplayan Dulkadiroğlu Zeyneddin Karaca Bey, Memlûklu sultanının himayesinde, Eretna Devleti’nin elinden Elbistan’ı alarak beyliği kurmuştur(1337). Yerine geçen oğlu Halil Bey zamanında Maraş, Malatya, Harput tarafları ele geçirilerek sınırlar genişletilmiştir. Dulkadiroğulları Osmanlılar ile Memlûkler arasında bir tampon görevi görmekteydi. Varlığını sürdürmek için kâh Osmanlı, kâh Memlûk hâkimiyetini kabul etmişlerdi. XVI. yüzyılın başlarında başa geçen
Alaüddevle Bozkurt, Akkoyunluların elinden Diyarbakır’ı aldı, fakat Şah İsmail karşısında ağır bir yenilgiye uğradı (1507). Dostluğunu kaybettiği Osmanlılar karşısında da yenilgiye uğraması üzerine Dulkadirli toprakları Osmanlıların eline geçti (1515). Yerine geçen Ali Bey, Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi’nde ve Canberdî isyanında, Osmanlılara mühim hizmetlerde bulunmuştu. Fakat Osmanlı veziri Ferhat Paşa onu kıskandığından, Yavuz’u kışkırttı. Ali Bey hile ile yakalanarak katledildi (1521). Böylece Dulkadir Beyliği ortadan kaldırılmış oldu (1521).

3- RAMAZANOĞULLARI (1378-1608)
Ramazanoğulları, Adana merkez olmak üzere Çukurova bölgesinde kurulmuştur. Beyliğe adını veren Ramazan Bey, Oğuzların Üçok koluna bağlı Yüreğir boyundandır. Memlûk Sultanı Baybars tarafından Gazze-Antakya arasına yerleştirilen Türkmenler, daha sonra Adana ve Payas bölgesini Ermenilerden almışlardı. 1378 tarihinde Memlûklerin gönderdiği vali, Dulkadiroğlu Halil Bey tarafından öldürüldü. Bu olayla birlikte Ramazanoğulları Beyliği kurulmuş oldu. Ancak Memlûklerin gücünden çekindikleri için daha çok onların hâkimiyetini tanıdılar. Memlûklerin ve Dulkadirliler gibi iki önemli güç arasında kalan Ramazanoğulları, Yavuz Selim‘den itibaren Osmanlıların yanında yer almışlardır. 1608’de son Ramazanoğlu Beyi Pir Mansur, görevden alınarak toprakları Osmanlı beylerbeyiliğine çevrilmiştir.

4- KARAKOYUNLU DEVLETİ
İlhanlı Hükümdarı Argun Han zamanında, Türkistandan çıkıp, Fırat ve Dicle vadilerine yerleşen Yıva, Döğer, Avşar gibi Oğuz boylarından müteşekkil Karakoyunlular (Baranlılar), İlhanlı Devleti’nin parçalanmasıyla beraber müstakil olmuşlardı. Bu dönemde başlarında bulunan Bayram Hoca’nın ölümünden sonra (1380), yerine geçen Kara Mehmet Bey, 1388’de Tebriz’i ele geçirip, burayı başkent yapmıştır. Oğlu Kara Yusuf dönemi (1389-1420) devletin en parlak devri olmuştur. Timur tehlikesini bertaraf ederek tekrar gücünü artıran Kara Yusuf, Artukluların Mardin koluna son vermiş, Diyarbakır’dan başka bütün Azerbaycan’ı hâkimiyetine almış ve bir müddet ittifak kurduğu Ahmet Celayir’i yenerek Bağdat’a hâkim olmuştur(1415). Kara Yusuf’un ölümüyle ortaya çıkan taht mücadeleleri bir sarsıntıya sebep olmuş ve geçici de olsa birlik Cihanşah döneminde (1436-1467) sağlanmıştır. Fakat Cihanşah’ın iki kez Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’a yenilmesi ve ölmesi Karakoyunluların sonu olmuştur. Nitekim Uzun Hasan 1469’da Karakoyunlu Devleti’ni tamamen ortadan kaldıracaktır.

5- AKKOYUNLU DEVLETİ
Akkoyunlu Devleti’ni kuran hanedan Oğuzların Bayındır koluna mensuptur. Tıpkı Karakoyunlular gibi İlhanlı hâkimiyetinin sarsılmasıyla, güçlenen Akkoyunlular, Bayındır, Döğer, Bayat, Çepni gibi Oğuz boyuna mensup kitleleri ve İnallu, Hacılu, Bayramlu ve Musullu gibi konar göçer cemaatleri etrafında toplayarak fetihlerde bulunmuşlardır. Henüz XIV. yüzyıl ortalarında Tur Ali Bey, Trabzon Rum devleti üzerinde baskı kurmuştu. Kara Yülüg Osman Bey’in kadı Burhaneddin Ahmet’i ortadan kaldırması ve Sivas’ı ele geçirmesiyle (1398) Akkoyunlular tamamen müstakil hâle geldiler. XV. yüzyıl başlarında devlet, Timur’un da yanında yer alarak gücünü artırdı ve Diy
#4 - Şubat 22 2007, 13:47:01
« Son Düzenleme: Şubat 22 2007, 13:52:18 Gönderen: komiksey »

bu kadar uzun gerekmiyordu ama yine de çok çok çok çook teşekkür ederim arkadaşım :))
#5 - Şubat 22 2007, 13:51:46
"Bir kız öğrenciyi başını örttüğü için tahsil hakkından mahrum etmek,İstiklal Savaşı başlarında ve Maraş'ta düşmanlar tarafından başörtüsü çekilip düşürüldüğü için başlayan milli şahlanışın ruhuna tükürmektir."
Necip Fazıl Kısakürek;);)


  uyuşturuc uya HAYIR!! OKUMADAN GEÇMEYİN ;) //forum.alternatifim.com/index.php?topic=68882.0

rica ederim ama bitürlü sonunu ekleyemedim ya..istersen linki veriyim bir iki tane

http://forum.kanka.net/archive/index.php/t-43992.html

http://www.yeniturkiye.com/display.asp?c=4060
#6 - Şubat 22 2007, 13:54:35

gözünden kaçmış oLabiLir gayet doğaL da burda artisLik yapmadım yanLış anLama..
#7 - Şubat 23 2007, 15:13:19
"Bir kız öğrenciyi başını örttüğü için tahsil hakkından mahrum etmek,İstiklal Savaşı başlarında ve Maraş'ta düşmanlar tarafından başörtüsü çekilip düşürüldüğü için başlayan milli şahlanışın ruhuna tükürmektir."
Necip Fazıl Kısakürek;);)


  uyuşturuc uya HAYIR!! OKUMADAN GEÇMEYİN ;) //forum.alternatifim.com/index.php?topic=68882.0

anadoLunun türkLeşme sürecini kısaca anlatabilrmisin bu konuda sunum hazırLıcam gerçi daha çok var ama... bi ön biLgi oLması için... yardımcı oLursan çoık büyük sevaba girersin valla


anadolu türkleşmesi malazgirtten önce başladı bunu unutma sakın
#8 - Şubat 26 2007, 11:30:02

kardeş süpersin bende bir türklerin ve dünyadan göçerli rica etsem!!! :)
#9 - Mart 04 2007, 17:36:10

kardeş süpersin bende bir türklerin ve dünyadan göçerli rica etsem!!! :)
neyi?!
#10 - Mart 04 2007, 17:37:44

türklerin göçü ve dünyada göç hareketkleri.
#11 - Mart 04 2007, 17:56:16

türklerin göçünü anlatmak önemli bişey burda olabilecek bişe değil bu konuyla ilgili materyali fakültelerin kütüphanesinden bulmanı önerirm ben tarihi araştırmalar için ankarada ki gazi ve ankara üniversitelerinden yararlanıyorum öneririm
#12 - Mart 04 2007, 22:56:44

Türk göç hareketlerini yazıyorum..ama dünya göç hareketleri çok uzun ve karışık..bulması düzenlemesi ve yazması zor..o yüzden hangi ülke,kavim ya da bölgelerle ilgileniyorsan spesifik araştırmanı yap onlar üzerinde ya da onu sor ayrıca burda. ok?

Türk Tarihinde Göç Hareketleri

Türklerin göç hareketleri, ilkçağlarda başladı, ortaçağların sonlarına kadar sürdü. Bu dönem içinde bir çok Türk boyları, Orta Asya'dan Hindistan, Uzakdoğu, Orta Avrupa ülkelerine göç ettiler. Bu göçler sonunda birçok Türk devleti kuruldu.
Hun Türkleri, IV. yüzyılın sonlarına doğru Kuzeydoğu Asya'dan Doğu Avrupa'ya göç ettiler. Zamanla güneydoğuya kayarak, Orta Avrupa'ya, Balkanlara ve Tuna vadisine yerleştiler. Göktürkler'in bağımsızlıklarını kazanmaları üzerine, Juan-juanlar, Avarlar adıyla Orta Avrupa'ya göç etmek zorunda kaldılar (552'den sonra). Hun ve Avarların ardından Bulgar Türkleri de Balkanlar'a (Tuna'nın güneyi) geldiler. Bunları, Türklerle akraba olan ve kısmen beraber yaşamış bulunan Macar kabilelerinin Tuna havzasına göç ederek yerleşmeleri takip etti. Daha sonra Peçenek Türkleri, Balkanlar'da yerleştiler. Türklerin büyük kütleler halindeki göçü, XI. yüzyılın sonunda oldu. 1071'de Sultan Alparslan'ın Bizans'ı yenmesinden sonra, Türkler, büyük kafileler halinde Anadolu'ya yerleştiler. XIII. yüzyıldaki Moğol istilâsından kaçan bir kısım Türk aşiret ve boyları, İran yoluyla, Anadolu'ya geçtiler. Bu göçler sırasında geçtikleri yerlerde, devletler kurdular. Göç hareketi, XV. yüzyıla kadar sürdü ve on milyona yakın Türk, yurt değiştirdi. Başka bir büyük Türk göçü de Osmanlı Devletinin kurulmasından sonra Rumeli, Ege adaları, Mısır ve Kuzey Afrika ülkelerine oldu.

Osmanlı Devleti'nin belirli bir iskân siyaseti vardı. İlk devirlerde, yeni fethedilen topraklara (özellikle Balkan yarımadasının çeşitli yerlerine) Anadolu'dan konar-göçer aşiretler, Türkmenler ve Yörükler yerleştirildi. Kıbrıs'ın fethinden sonra, oraya da bu şekilde göçler yapıldı. Bu bölgelere zamanla beş milyon kadar Türk yerleşti. Göç hareketi, imparatorluğun genişleme devresine kadar sürdü; duraklama devrinde son buldu. Rumeli'deki toprakların kaybedilmesi üzerine, buralardan gittikçe çekilen Osmanlı İmparatorluğu topraklarına doğru göçler başladı. Budin'in terk edilmesinden sonra daha da hızlanan bu göçlerde, hiçbir nizam görülmedi. Toprak kayıplarının 1700-1774 yılları arasında artmasına paralel olarak, göç hareketleri hızlandı. Belli başlı göçler, Kırım'dan, Kuzey Kafkasya'dan, Yunanistan'dan, Bulgaristan'dan, Yugoslavya'dan, Doğu Türkistan'dan gelerek Anadolu üzerinde toplandı.

Kırım'dan. Kırım, Ruslar tarafından işgal ve tahrip edildiği sırada (1771), 35 000 Kırımlı Türk, kılıçtan geçirildi. Bu türlü şiddet hareketleri karşısında, Anadolu'ya ve Balkanlar'a göçler yapıldı (1785-1788). Bu göçlerin en önemlisi, 1789-1790 yılları arasında oldu ve 1800'e kadar devam etti. Böylece, yaklaşık olarak 500 000 kişi Kırım'dan ayrıldı. 1812'de Osmanlı Devletinin Rusya'ya karşı Fransa ile işbirliği yapması üzerine Ruslar, Kırım Türklerine yeniden zulüm yapmaya başladılar. 1815-1828 yılları arasında göçler devam etti. Kırım'dan Türkiye'ye göçenler, Eskişehir yakınlarına yerleştiler. 1860-1862 yıllarındaki göçlere Nogaylar da katıldı ve 227 627 kişi göç etti. 1862'de, göç edenlerin sayısı 360 000 olarak tespit edildi. 1859-1864 yılları arasındaki Nogay göçleriyle birlikte göçmenlerin sayısı 700 000 oldu. 1874-1877 yıllarında yeni göç hareketleri görüldü. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan (93 Harbi) sonraki göçler, 1890-1891'de daha da arttı. Bu göçler sırasında Kırım'dan 18-20 000 kişi ayrıldı. 1902-1904'te de göç edenler oldu.

1871 yılına kadar gelen göçmenler, imparatorluğun Rumeli sahillerindeki Köstence, Mangalya, Balçık, Burgaz, Varna şehirlerinden Balkanların içine Vidin'e kadar yayıldılar. Trakya ve Anadolu'da ise İstanbul, Edirne, Adana, Ankara, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Halep, İzmir, Konya ve Sivas şehirlerine yerleştiler.

Kuzey Kafkasya'dan. Türklerin yoğun bulundukları bölgelerden biri olan Kuzey Kafkasya'ya ilk Rus akını, 1768'de oldu. Kuzey Kafkasya halkı, önce Türklerle birlikte Ruslara karşı savaştı; fakat düşmanın sayıca fazla olması yüzünden yenilerek, 10 000 kişilik bir kafile halinde Anadolu'ya göç ettiler. 1780-1800 arasında göç edenlerin sayısı 30 000'i buldu. 1812-1815'te 15 000, 1829'da 12 000 Kuzey Kafkasyalı Türk, Anadolu'ya göç etti. 1829-1859 yılarında Ruslara karşı yapılan bağımsızlık savaşlarındaki yenilgiler, Anadolu'ya yeni göçlerin yapılması sonucunu doğurdu; 1855-1863 yılları arasında 295 000 kişi Türkiye'ye göç etti. 1864'te Batı Kafkasya ve Kuban havalisindeki Türkler, bir ay içinde yurtlarını terk etmek zorunda bırakıldılar. Bir milyondan fazla göçmenin büyük bir kısmı, yollarda öldü; ancak 600 000'i Trabzon, Samsun, Köstence ve Varna limanlarına gelebildi. Bir kısmı Akdeniz ve Ege limanlarına ve İç Anadolu'ya gönderildi. Göçmenlere yardım amacıyla, büyük şehirlerde yardım komisyonları kuruldu. Rumeli limanlarına inen bir kısım göçmenler, Niş, Priştine ve Kosova havalisine, Edirne ve İslimye taraflarına, Vidin eyaletine, Sofya ve Berkofça sancaklarına, Ziştovi, Niğbolu ve Lofça'ya yerleştirildiler. Rumeli'ye yerleşen Kafkas göçmenlerinin sayısı 175 000'i buldu. Anadolu'ya gelenler de Amasya, Adana, Adapazarı, Bursa, Çankırı, İzmit, İçel, Konya, Tokat ve Sivas'a, hattâ Halep, Şam, Amman ve Kıbrıs'a yerleştirildiler. Sonu gelmeyen göçler devam ettiği sırada, 1877 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) patlak verdi. Yeniden 500 000 kişi Kafkasya'dan Anadolu'ya göç etti. 1886'da 4000 kişi daha Türkiye'ye göç etti ve İzmit civarına yerleştirildi.

Âzerbaycan'dan. Âzerbaycan'dan yapılan göçler, 1800'den sonra başladı. 1812-1815 arasında 7000, 1829'da 9000, 1860'ta 18 000 Âzerbaycanlı, Kars, Iğdır, Ardahan bölgelerine geldi. 1877'de göçler daha da yoğunlaştı. Ayrıca, 1920'de 10 000 kişi daha göç etti.

Yunanistan'dan. 1820'de Mora isyanından sonra, Sakız, Girit, Epir ve diğer adalardaki Türklerin korunması, Osmanlılar için büyük bir mesele oldu. Avrupa'dan gelen gönüllü askerlerle Rum çeteciler, Teselya ve Ege adaları ile Mora'da oturan Türk ve Müslüman halka zulmetmeye başladılar ve 32 000 Müslüman Türkü öldürdüler. Rusya ile İngiltere arasında yapılan anlaşma (1826) ile bağımsız Yunan devleti kuruldu ve Müslüman halkı Yunanistan'dan çıkarma kararı alındı. Mora'da bulunan Türklere ait arazi satın alınacak, halk, Osmanlı Devletinin bir kısım bölgelerine göç edecekti. Bu teklif Osmanlı Devleti tarafından reddolununca, Rus-İngiliz baskısına Fransızlar da katıldı. Osmanlı donanması, Navarin'de yakıldı (20 Kasım 1827). Fransızlar, karaya asker çıkardılar. 1828'de Rusya da harp ilan edince, Osmanlı Devleti, zor durumda kaldı. Edirne'ye ve Erzurum'a kadar Osmanlı toprakları saldırıya uğradı. Anadolu'ya göç başladı. İmzalanan Edirne Antlaşması'yla (1829) savaş son buldu. Yunanistan, Osmanlı Devleti tarafından tanındı. Bölgedeki Türklerin göç anlaşması İstanbul'da kabul edildi (1830). II. Mahmud Han, bu antlaşmayı önce kabul etmek istemedi, fakat İngiltere ve Fransa'nın baskısıyla, Mora'da oturan Türklerin altı ay içinde burayı boşaltmaları istendi. II. Mahmud Han, Mora'da daha fazla kan dökülmesini istemediği için, antlaşmanın şer'i şerîfe aykırı olmadığına dair şeyhülislâmdan fetva aldı, sonra Mora'dan Türk göçü başladı. Girit'te Rum katliâmı şiddetlenince (1864), buradaki Türk halkı zor durumda kaldı. Neticede Girit'ten Anadolu'ya ve İstanbul'a 60 000 kişi göç etti. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Yunanistan'daki Türklerden bir kısmı, Anadolu'ya göç ettiler. Kurtuluş Savaşı'nı takip eden Lozan Antlaşması hükümlerine göre yapılan mübadele sonunda, Türkiye'ye pek çok Türk ailesi göç etti (1923-1933 yılları arasında 384 000 kişi).

Göçler, 1934-1960 arasında da devam etti 23 788 kişi Türkiye'ye geldi. 1960-1970 arasında 2081 kişi Yunanistan'dan Türkiye'ye yerleşti.

Bulgaristan'dan. Rusların 1828'de Tuna'yı aşarak Edirne'ye kadar gelmesi ve Bulgarları Türklerin üzerine saldırtması sonucunda bozguna uğrayan şehir ve kasabalardan, perişan halde 30 000 Türk, Türkiye'ye göç etti. 1876'da Rusya, Almanya ve Avusturya tarafından Balkanlar bölündü. Avusturya, Bosna-Hersek'i aldı, ayrıca Bulgarlara ve Sırplara, Rusya himayesinde bağımsızlık verildi. Aynı yıl Bulgarlar, Türklere karşı şiddet hareketlerine giriştiler; buradaki Türkleri korumakla görevli Türk ordusunun hareketi, Avrupa devletlerinin müdahalesiyle durduruldu. Binlerce Türk, Edirne, İstanbul ve Anadolu'ya göç etti. 1877 Osmanlı-Rus Savaşından sonra yapılan Berlin Antlaşması'yla Bulgaristan devletinin kurulması kabul edildi. Bu durum, Bulgaristan'daki Türkler için kötü oldu ve 1876-1878 yılları arasında 200 000 Türk Edirne ve civarına yerleşti. 300 000 göçmen, Rumeli'den Anadolu'ya geçti. 75 000'i Halep ve Şam'a, 25000'i Adana'ya, 10 000'i Konya ve Kastamonu'ya, 10 000'i Kıbrıs'a yerleşti. Sivas, Amasya ve Diyarbakır'a beşer bin kişi, Cezayir'e 500 kişi gönderildi. Kuzey Bulgaristan'dan göç eden bir kısım Türkler, Rodoplar'da Ruslarla çarpışan Pomaklarla birleştiler. Birçok silâhlı saldırıya uğrayan göç kafilesi, ağır kayıplar vererek Türkiye'ye gelebildi. Doğu ve Batı Trakya ile İstanbul göçmenlerle doldu.

Birinci Dünya Savaşında Bulgaristan, Türkiye'nin müttefiki olunca, göç eden kafilelere bazı kolaylıklar gösterdi, fakat ellerindeki mal ve mülkün bedelini değerinden çok düşük olarak ödedi.

1885-1923 yılları arsında Türkiye'ye 500 000 kişi göç etti. 1927'den sonra yeniden şiddet hareketleri görüldü. Deliorman Türkleri, Bulgaristan'dan Türkiye'ye göçü göze alamadılar ve 1930-1933'te Romanya'ya, buradan da Köstence yoluyla Türkiye'ye geldiler. 1923-1933 yılları arasında göç edenlerin sayısı 101 507'dir. Yine Bulgaristan'dan 1934-1960 arasında 272 971 kişi Türkiye'ye göç etti. 1951-1952 yıllarında Bulgarlar, 154 385 Türk vatandaşını Edirne'ye gönderdi. Bütün bu göçlere rağmen bugün Bulgaristan'da halen 1 milyonun üstünde Türk vardır. Bu Türkler için, Bulgaristan yeni göç planları hazırladı. Buna göre, Türkiye'de yakın akrabaları bulunan Türkler, Türkiye'ye göç edebilecekti. 1970 yılının her ayında kafileler halinde Türkiye'ye göçler başladı. Türkiye'ye 1960-1970 arasında Bulgaristan'dan gelen serbest göçmenlerin sayısı 13125'tir.

Romanya'dan. Romanya toprakları, Osmanlı İmparatorluğunun idaresindeyken, Besarabya ve Kırım'dan onbinlerce Türk buraya yerleşti. 1806-1812 Osmanlı-Rus savaşlarında, Rus orduları Tuna'yı aşarak Şumnu'ya kadar ilerlediği sırada, Akkerman, Bender, İsmail kalelerinde muhasarada kalan Türkler, Dobruca'ya; Eflâk ve Boğdan'da bulunanlar da güneye doğru göç ettiler. Böylece gelmiş olan bu göçmenlerin sayısı, 200 000 kişiyi aştı. Birçoğu da Anadolu'ya ve özellikle Eskişehir'e yerleşti. 1826'da yapılan Akkerman antlaşmasıyla, Müslüman ve Türklerin bu bölgede oturması şartlara bağlandı. Besarabya, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşından sonra Rusların eline geçti. Dobruca, Rumenlere verildi. Devam eden Rus saldırılarından zarar gören Türkler, göç etmeye başladılar. Sonraki yıllarda Dobruca'dan 80-90 000 Türk, yurtlarını terk ederek Anadolu'ya yerleştiler. Bölgede kalan Türklerin Romen ordusuna alınmak istenmesi üzerine, Türkiye'ye yeniden göç başladı (1883). 1899'daki kıtlıkta Türk ahâli, Tulça sancağından Köstence ve Tulça yoluyla, denizden Anadolu'ya geçtiler. 1900-1923 arasında, göçlerde bir azalma görüldü. 1923'ten sonra, Dobruca'dan yeni göçler başladı. 1923-1933 arasında 33 852 kişi göç etti. Türklerden boşalan yerlere yerleştirilen Makedonyalı Ulahlar, takındıkları sert tavırlarla, Türk halkını fazlasıyla rahatsız ettiler. Bu durum, yeni Türk göçlerine sebep oldu. 1934'te 15 321 kişi göç etti. Romen hükümeti ile yapılan anlaşmalarla, göç işleri bir düzene sokuldu. 1935-1939 arası, toplam olarak 64 570 kişi göç etti. Romanya, 1939'da güney Dobruca'yı Bulgarlara bıraktı ve burada kalan 8000 Türk, 1952'de Türkiye'ye gönderildi. 1934-1960 yılları arasında Romanya'dan göç edenlerin sayısı 87 476'dır. Bu göçmenler, Trakya, Batı Anadolu ve diğer bölgelere yerleştirildiler. 1960-1970 arasında Romanya'dan 271 serbest göçmen geldi.

Yugoslavya'dan. 1804'te isyan eden Sırpların şiddet hareketleri sırasında, Semendire'ye bağlı yerlerde Türklere karşı girişilen katliâmdan kaçanlar, Rumeli ve Bosna-Hersek'e göç ettiler. 1806-1812 Osmanlı-Rus savaşının başlamasıyla Ruslardan yardım gören Sırplar, Türkler üzerindeki şiddet hareketlerini ve baskıyı daha da arttırdılar. Bu sırada kaçabilen Türkler, Manastır, Üsküp ve Kosova'ya yerleştiler. 1826'da imzalanan Akkerman antlaşmasıyla, 150 000'e yakın Türk, Sırbistan'dan çıkarıldı; Belgrad ve diğer Türk kalelerinden 15 000 kadar Türk, Anadolu'ya göç ederek Sakarya ırmağı çevresine yerleşti. 1908-1923 yılları arasında 300 000, 1923-1933 arasında da 108 179 Türk, Türkiye'ye göç etti. Yugoslavya'daki rejim değişikliğinden sonra da göç hareketleri devam etti. 1934-1960 yıllarında 160 922 kişi Türkiye'ye yerleşti. Yugoslavya'dan göçler, daha sonraki yılarda da yakın zamana kadar devam etmiştir. 1960-1970 arasında 43 753 serbest göçmen gelmiştir.

Doğu Türkistan'dan. Bugün Çin idaresinde olan Doğu Türkistan, zengin madenlere sahip olması yüzünden bir çok istilâya uğradı. Bölgedeki halk göç etmeğe başladı. 1917'de 20 000 kişilik bir kafile Tibet'e, buradan da 1940'ta Hindistan'a sığındı. 1949'da Çin baskısından kaçan 7000 Türkistanlı, Türkiye'ye göç için yola çıktılar; bunlardan ancak 852 kişi Türkiye'ye gelebildi (1953) ve Adana, Konya, Kayseri, Niğde ve Salihli'ye yerleştirildi. Kısaca Türkistan'dan 1934-1960 arasında 2128 göçmen geldi. Türkistan'dan 1960-1970 arasında gelen serbest göçmenlerin sayısı 169'dur.

Kıbrıs'tan. 1570'te Osmanlı idaresine geçen Kıbrıs'a, Anadolu'nun güney vilayetlerinden 50-60 bin Türk yerleştirildi. Böylece, adanın nüfusu 200 000'e çıktı. Ada, İngilizlere kiralanınca (1878), buradaki Türk halkı, Anadolu'ya göç etmeğe başladı. Bu göçlerle 15 000 kişi Anadolu'ya geldi. Lozan antlaşmasıyla ada İngilizlere bırakılınca, göçler daha da hızlandı ve 24 000 kişi Türkiye'ye geldi. 1878'den itibaren göç edenlerin sayısı 70 000'i buldu. Gelenlerin çoğu Ankara, İstanbul ve İzmir'e yerleştirildi.

#13 - Mart 05 2007, 12:18:48

bu kadar kendini hırpalamana ve yer kaplamana lüzum yoktu ama bi uğraş edinmişin paylaşım için sağol
#14 - Mart 05 2007, 12:54:19

neyi yapacağıma ya da ne kadar yazacağıma kendim karar veririm.
boş yere çene yoracağıma yardımcı oluyorum
sen de bir dene.
#15 - Mart 05 2007, 13:17:36

zaten sana karıştığım yok görüldüğü gibi istediğin kadar istediğini yazıyosun yazdığım yorumu okusan benimde yardımcı olduğumu görürsün ...
#16 - Mart 05 2007, 14:19:45

yetersiz kardeş... bunlar bendede var teşekkürbekleme :@
#17 - Mart 08 2007, 19:15:24

hiçbirşey yazmasan daha iyi olur o zaman..saygıyı koruruz hiç değilse
nerden çıkardıysan teşekkürü falan..sen sus yeter
#18 - Mart 09 2007, 13:42:50

shareayard

evt ya size uğraşıp buluyo en azından emeğine saygı ya bi teşekkür et yada yazma bir şey :(
#19 - Eylül 23 2007, 21:20:31

bence de yani sonuçta senin sölediklerini illa da bulması gerekmiyodu
senin için zaman harcamış birne hiç olmamış
#20 - Mart 15 2008, 21:33:14
[img]http://www.mediabistro.com/agencyspy/original/gossip_girl.JPG[img/]

e_tugce

Yeni!
..
#21 - Mart 20 2008, 20:59:56
« Son Düzenleme: Şubat 02 2015, 20:26:34 Gönderen: e_tugce »

ben alan konusunu anlamıyorum :S
#22 - Nisan 03 2008, 20:17:28

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.