Alternatifim Cafe

Bir film, bir adam, bir şehir

Discussion started on Köşe Yazıları

Yekta'nın ortasını Vederson uzaklaştırdı. Ayhan dönen topu istediği gibi kontrol edemedi ve pozisyon sona erdi..Bir ülkenin, bir kentin turistik görünüşüyle gerçek yaşamı arasındaki çarpıcı farkı anlamak istiyorsanız, iki filmi üstüste izlemenizi öneririm.

 

Hem de başrolünü aynı aktörün üstlendiği iki filmi.

 

Birincisi Woody Allen’ın ‘Barcelona’ filmi.

 

İkincisi ise İnarritu’nun ‘Biutiful’ filmi.

 

İkisinin de baş aktörü, İspanyol sinemasının dünyaya sunduğu yetenekler dizisinin son halkası olan Javier Bardem.

 

***

 

Woody Allen’ın filmi Barcelona’nın Amerikalı turistler tarafından nasıl algılandığını gösteren yüzeysel turistik bir klişe:

 

Pırıl pırıl İspanyol güneşi, tam ‘latin lover’ tipine uygun bir genç adam ve üç güzel kadın. Güzel binalar, şık insanlar vs.

 

Biutiful ise aynı şehrin alt sınıf insanlarının yaşadığı korkunç hayatın anlatımı.

 

Kanser olan Uxball (Javier Bardem), bir yandan iki çocuğunun geleceğini düşünüyor, bir yandan sinir hastası karısının delilikleriyle uğraşıyor, bir yandan da para <span>kazanmak</span> için girdiği yasa dışı işlerin sorunlarıyla boğuşuyor.

 

Hayatı tam bir cehennem.

 

Kaçak Çinli işçiler, sokaklarda taklit çantalar satan Afrikalı kaçaklar, Barcelona’nın kirli ve dökülen arka mahalleleri.

 

Ama aynı zamanda, bu sert dünyanın içinde insan ilişkilerinin şiiri.

 

Hayatımda bu kadar sarsıcı film az görmüşümdür.

 

İnarritu, filmin büyük bölümünü steadycam denilen hareketli kamerayla çekmiş. Sallanan, titreyen bir kamera bu. Hareket eden, konuşan, dövüşen, kaçan, sevişen insanların içine, bir başka insan gibi giriyor. Seyirci gözü gibi dıştan bakmıyor.

 

Dar mekanlarda aşırı yakın planlarla çalışarak, bizi tedirgin etmeyi amaçlıyor.

 

Kapalı havaları seçiyor, aynen Carlos Ruiz Zafon’un nefis romanlarında olduğu gibi gotik bir Barcelona çıkıyor karşımıza.

 

Bin kere kullanılarak turistik bir sakıza dönmüş Gaudi mimarisini ve meşhur Sagrada Familya’yı (Kutsal Aile: Yarım kalmış meşhur kilise) bile bambaşka bir gözle seyretmenizi sağlıyor.

 

***

 

Gelelim Javier Bardem’e.

 

Avrupa Film Akademisi jürisinde olduğum için her yıl elli DVD gelir, izler ve çeşitli dallardaki tercihlerimizi yazarız.

 

Birgün bu DVD’lerin arasından bir film çıktı. Adı ‘İçimdeki Deniz’di. Ötenazi hakkı isteyen felçli bir adamın hikâyesini anlatıyordu. Ve başrolde nefes kesen bir aktör vardı.

 

Javier Bardem’i ilk kez o filmde gördüm, tanıdım.

 

Daha sonra dünyaca ünlü oldu. Hollywood filmlerinde oynadı.

 

Reha Erus’a verdiği mülakatta ‘Dünyada benden daha yakışıklı, daha yetenekli çok aktör var ama onlara sihirli peri değmemiş’ anlamında sözler söylüyor.

 

Yakışıklılık işine karışmam, çünkü subjektif bir konudur, çok sevdiğim birisi Bardem’e bayılır mesela.

 

Ama iş yeteneğe geldi mi Bardem kendisine haksızlık ediyor.

 

O, kelimenin tam anlamıyla büyük bir aktör.

 

Sahnenin ruhunu yakalayan, bunu izleyiciye en ekonomik biçimde aktaran ve deyim yerindeyse ‘perdeyi dolduran’ bir oyuncu.

 

‘Sanat filmleri sıkıcı olur’ diye düşünenler Biutiful’u görmeli ve bir işin hem derin bir sanat, hem de insanın yüreğini ele geçiren bir film olabileceğininin çarpıcı örneğini izlemeli.

 

İnarritu, yeni bir Bunuel sanki.

 

İspanya, özellikle Franco faşizminden kurtulduktan sonra olağanüstü sanat gücünü her alanda yeniden kanıtlayan bir ülke.

 

Cervantes’in torunları dünyayı fethediyor.

Zülfü LİVANELİ.
#1 - Şubat 02 2011, 09:42:27
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.