Alternatifim Cafe

Nemelazımcılık

Discussion started on Osmanlı Tarihi

Osmanlı'nın yıkılış sebeplerine dâir çok şey söylenip yazıldı. “Yeniçeri’nin yozlaşması” dendi, “Sanayi Devrimi’nden geri kalması” dendi... Belki de söylenegelen sebeplerin hepsinde birer hakikat payı vardı. Fakat yıkılışın önemli bir sebebi var ki, Osmanlı'nın hem de en zirvede olduğu zamanda dile getirilmişti: nemelâzımcılık. Bu içtimaî karadelik tarih boyunca, nice fert, topluluk, cemaat, devlet ve imparatorluğu yutmuştu.

Kanunî Sultan Süleyman, devletini olabilecek en yüksek seviyelere çıkarır; ama, “Günün birinde Osmanoğulları da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı?” diye de zaman zaman düşünür…

Birçok meselede olduğu gibi, bu endişe edilecek düşüncesini süt kardeşi meşhur âlim Yahya Efendi’ye açmaya karar verir. Keşfine, kerametine inandığı Yahya Efendi’ye el yazısıyla bir mektup gönderir: “Sen ilâhî sırlara vâkıfsın. Kerem eyle de, bizi aydınlat. Bir devlet hangi hâlde çöker? Osmanoğulları’nın âkibeti nasıl olur? Bir gün olur da izmihlâle uğrar mı?” diye özetler endişesini.

Devrin kudretli sultanı Muhteşem Süleyman'dan gelen bu mektubu okuyan Yahya Efendi'nin cevabı ise gayet kısadır: “Nemelâzım be Sultanım!”





Topkapı Sarayı'nda bu cevabı hayretle okuyan Sultan, bu söze bir mânâ veremez, endişesi daha da artar. Zîrâ Yahya Efendi gibi bir zât, ciddi bir meseleye böylesine basit bir cevap vermezdi, vermemeliydi…

Söylenmeye başlar:
“Acaba bilmediğimiz bir mânâ mı vardır bu cevapta?"

Kalkar, Yahya Efendi'nin Beşiktaş'taki dergâhına gider.

Bu sefer sitem dolu bir şekilde "Ağabey ne olur mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al!" diyerek, sorusunu tekrar sorar,

Yahya Efendi duraklar: “Sultanım, sizin sorunuzu ciddiye almamak kabil mi? Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz etmiştim.”

“İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece "nemelâzım be sultanım!” demişsiniz. Sanki ‘beni böyle işlere karıştırma’ der gibi bir mânâ çıkarıyorum.”

Yahya Efendi bunun üzerine, ibret dolu şu sözleri tarih gergefine nakşeder:
“Sultanım!
Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlıklar ayyûka çıksa...
İşitenler de nemelâzım, deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de, çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa, gizleseler, fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryadı göklere çıksa da, bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür.
Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Âsâyiş ve emniyete vesile olan, itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlâl de böylece mukadder hâle gelir…”


Söyleneni dinlerken ağlamaya başlayan koca Sultan, başını sallayarak da bunları tasdik eder. Söz bitince ikazlarının devamı için tembihte bulunur süt kardeşine. Sonra da memleketinde kendisini ikaz eden böyle bir âlim olduğu için Allah’a şükrederek oradan ayrılır…

***

Devletlerini yükseltenler, fetihler yapanlar, imanın güzelliklerini insanlara sunanlar “nemelâzım” demediler. Âhir Zaman Nebisi'nin “Ne güzel kumandan..!” iltifatına mazhar olan Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri, Trabzon dağlarını aşarken yanında Karamanoğlu'nun kızı olan halası bulunmakta idi...

“Sultanım” dedi halası, “bunca zahmete değer mi bir kefere için?”

O koca sultanın ayağında gut hastalığı vardı o zaman ve sarp dağlarda, karların üzerinde atıyla giderken büyük acılar ve zahmetler çekiyordu. İşte hala yüreği buna dayanamamıştı...

Fatih, döndü ve halasına şöyle dedi:
“Bibi (hala), bizim zahmetimiz din-ü devlet içindir, i’lâ-yı kelimetullah içindir, şahsımız için değildir. Eğer bu zahmeti çekmezsek bize ‘gâzi’ demek yalan olur!”

***

Evet, imparatorlukları “nemelâzımcılık” yıkar, ama onları, bir vazife doğduğunda, “Bunu kim yapar?” sorusunu duyar duymaz, sağına soluna bakmadan “Ben varım!” diyenler kurar ve yaşatır.
#1 - Mayıs 13 2010, 01:02:02
Yaşamak rüyasında gerçeği görmek...

Nemelâzımcılık daima büyük bir tehlike.

Nemelâzımcılığa mecburiyet, ona boyun eğmek, kabullenmek diyebiliriz. Nemelâzımcılık bir nevi yenilgiyi kabullenmektir.
Ben nemelâzımcılıkla okur-yazarlık arasında çok kuvvetli bir ters orantı olduğuna inanıyorum.
Nemelâzımcılığa karşı en büyük atağın okuma-yazmayla gerçekleştirilebileceği görüşündeyim. Okuyan insan yazan insan işi oluruna bırakmaz, en azından en oluruna bırakır. Gerisi hakkın tecellisidir.

Bir çok halk tarihsel süreç boyunca (nemelâzımcılık sonucu) bu istemsiz bilinçsizlik yüzünden yarınları öngörülemeden yönetilmiş, anlayışı tam olarak özümseyemeden fiziki ihtiyaçlarının karşılandığı sürece memnun olan yön verilenler olmuşlardır. Ve bu yüzden de yeterince ayakta kalamamışlardır. Hakeza bolca örnekleri de mevcuttur.

Şu an için konuşacak olursam liderler de aynı şekilde halklar da kısmi nemelâzımcılık gözlemlenebilir. Kişi liderse eğer, halkıyla ilişkili hiçbir kavram lidere yabancı olmamalı ve sürekli tetikte durmalıdır ki ülkenin de kişinin de istikbâli parlak olsun.

Geçmişten birini hatırlattı değil mi ? Evet, neyse. (:
#2 - Mayıs 15 2010, 17:56:09
Bat dünya bat.
Kör ol da, piyango bileti sat.

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.