Alternatifim Cafe

Bilal Yavuz Şiirleri

Discussion started on Aşk - Meşk

YAŞAMA ODASI

gösteri bitti, dağılalım, oysa kavlamaz
çırpındıkça içine çekildiğimiz sevi
en heyecanlı yerinde gelirken ışıklar
oysa yaranın bile kabuğunda vitamin
ve her şeyde yürekçesine çarpan o çağrı
‘haydi ahret yolcusu kalmasın’
bu da kainatın Hipokrat yemini

demirleri ısırarak hayatta kalan
bir maden işçisi kadar fütursuz
ironik davetiyesi ölüm ağabeyin
karla karışık yağan şeyler gibi ve benzeri
inadına ağzından yaşam fışkıran koçlar
seyfullahtan başkasına boyun eğmezken
bu yüzden çelişki addedilen intizam
bu yüzden, göze göz, kısasta hayat var

ne çok patron var, çizmelerden batak
alemin katre-i matemi dünyada
çıvlayan alaşımlar, hozalan iltimas
haylanmaz tüneyişler, raptedilmez fokuslar
belki duyduğumuzdan öte ‘biraz sessizlik’
belki sandığımızdan daha beride sesler

duvarların yüzünde ‘önce iş güvenliği’
erkek olursa Soma, kız olursa Somali
inan hiçbir şey bildiğimiz gibi değildi

İĞFAL

biraz da uçurtmalar uçursa elimizi
uçurumlar kendini sarkıtsa üstümüze
kaleciler yatırsa ters köşeye forveti
uzaktan atılan üçlük beşliği hak etse
hep dersini alan fekat hiç sınıfı geçmeyen
nayır, nolamaz çağının tilkileri
aslanı devirme hayalinden vazgeçse

bizde ‘eller yukarı’ dua için olsaydı
şerif cemaatten önce camiye varsaydı
binalar kubbelense, Redkid takke taksaydı
imamdan animasyon karakteri çıksaydı
hiç değilse Türkiye cennete dönerdi

görüyoruz mamafih ikna olamıyoruz
ve ciğeri kapıyor eleştirmen kediler
kendi ruhuna dahi yorumsuz yorumcular
köşe kapmaca oynuyor ikbal üzerine
asıl karambol tahtımızın rahat gelmesi

hakemi aldatmaya yönelik harekat
gözleri beynine dönmüş mantık evlileri
kalbini bağışlasa müşterisi çıkmazlar
gel vatandaş hepsi bu piyasada

HOZAN

ölünmüyor yaşanmadan ölüm dahi
böylesine kudururken yaşarmak
aşkla örülmüş çocukların genzinde
eprimiyor, kanırmıyor, ırgalanmıyorsa
tekeller, diasporalar, faiz lobileri
mutluluğun özlediği şayan yüreklerde
nesli tükenmekteyse umut çiçeğinin
kardeşim, günümüz gelmiş demektir

bombe verip düşlere, ırgatlaşarak
şahadetten pıhtılanmış bu vatanı
yeniden hükümdar kılmak hüküm sürenlere
bize miras kalan tek vasiyettir

insanlık, engin caddelere sığmazken
dar sokaklarda refah içinde koşarken
bir nefhaya bakarken domino taşları
Kanuni’nin yüreği Zigetvar’da atarken
belki de sanıldığı kadar zor değildir

kıyamete hazırlanan cihancığı
daha karizma çöküş için yapılanan
gökdelenleri, savaş cihazlarını
Hakk’a boyun eğdirmeden, ölmeyeceğiz!

RİCA

metal bulutlardan yağan fosfor öcüleri
yavrusunu kanıyla emziren anneler
bültenlere çıkmadan hatırlanmayan ihvan
birbirine taciz ateşi açan komşular
gülbanksız caddelerde küfrün marşları
insan içine çıkamayışımızdan
bu kadar çok araba / bu denli gür
kriptolu evlerin kozmik odalarında
geleceğe üflenen trajikomik masallar:
dışarının röntgenci gerçeğine
tepeden bakan selvi boylu robotlara
katilden çok yatmayan fesatçılara
asosyallikten devleşen sosyal medyaya
yaşlanan toplu mezarlara aldırmadan

son kullanma tarihi gibi geçen bu müddet
lahdi alkol gibi unutturan bu jön devinim
bu takipsizlik kararı refleks vicdanların
bu havuz medyası doğallaşan günahların
servis etmeden önce bizi çatacak güne
‘keşke  biraz ölmesek’ / Rabbim biraz miras
Azıcık hidayete getiren şiir lütfen

ATEŞ BÖCEĞİ

bu dünya bir bant kaydıdır sayın abone
eksik çevrildiysen lütfen tekrar dene
şu kuru ekmeklerimiz bile
beyzadeler ardından ağlarken
Leyla, bizim mahallenin ne haddine

Hakk’tan Hakk olduğu için korkmayan
seni sen olduğun için sever mi
başlamadan emekliye ayrılsak
faizden uzak durabiliriz belki
zamanın barbileri pek tefeci

zamanın barbileri, zamanın
yalancı baharların körpesi
cehennem kucaklarda; bir günlük kelebek
acıktı mı evladını yiyen annedir
hazımsızsa anne çiğner, iyileşir

şuna da benzer; ateşle dansı seven
azim bir hadis-i şerife rağmen
-hani bizlik bi durum yok amaa! etekleri
ayağımıza dolanmasa iyiydi


ÇIVGIN

sıhhate bakmaya gittik, yerinde yoktu
dumandan bir kement attık keder üstüne
fazla kiloluyduk, kaldıramadı bizi
uğruna bülbüllerin solduğu: solmayan gül
acep bir yer verir mi bizim gibi dikene

hu hu, kimse yok mu, elma dersem çıkma
hani sözünden çıkmaz ya toprağın çiğde
ne afet! tanımadığının seni sevmesi
karşılıksız çıkan bir açık çek değilse
düştü mü ilk çifteyi hayran basar idole
müminin mümine duası böyle mi

onca sağanağın hatırı var üzerimizde
belki kısa makbul hastanın da ziyareti
morgdan misafir odasına dünyanın

meğer insan da muhtaç yeniden doğmaya
ya Rabbi ne aziz ikramın şu tövbe
odam gibi darmadağın bir şiir yine
 

URAĞAN

uçarı göverişler, nobran taşralar
arklarda, erklerin canhıraş sayhası
uyruklarda domuran devinimi nisyanın
belgin kanıtlarıdır yargıcı infazların
hunharca ayıranlar buğdayı başağından
kellesi gövdesine ağır aymazlara
tabi ki cezayı kesecektir
çünkü urgan, çopur derbentlerinde tarihin
değer kaybetmeyen tek birimdir

mihrabsız mihraklar, kekre mihverlerin yağı
göynüyen saçlarını parlatan kalay
-herkeslerin, herkeslerin, herkesler
kendi kürsülerini çifteleyen-
ölüm triplerine giren konfor piçleri
ednadır sarih gazı çekenden
oysa iğfali ifşaydı hannasların
ayandı düğümlere üfleyen kadın

gerilmiş tüylerin ürperten dürtüsünde
doru ışklar zamanıdır muskalarda
ardakların dahi potkal armonisine
kulak vermektir rahmetin sırtlanışı
rağmen bodur fassallar, bukağılar
utkular; budandıkça çoğalacaktır


DEKADANS

çarmıhları çarmıha germeliyiz kardeşim
yürek tokluğuna hösnüyen güdümleri
gömmeliyiz çanına ve tel örgüleri
zambaklar açmalı çağlayan çavlanlarla
dölekçe kıvrılmalı kavkılar kahralarda
savlet, mukarrer akıbetiyken sırtımızın
sözün dizini kırıp ıhtırtamayız

oysa ayarlıydı saatler mayınlarda
gümlemek istiyordu ağlama duvarları
gövdeleri sıkan sığ tesettürler bir dem
yapışmaz mıydı terli boğazlara
demez miydi –neden şerre harcadın bizi!
hesabın sormaz mıydı rüküş modelden ati
maktül istikbalin katil ninelerinden

kurşunları kurşunlamalıyız kardeşim
idam mangaları berkitemez bendini
öyle bir reform kaynatmalıyız ki
fıtratına dönmeli normlar hiyerarşisi
kimyamız öyle bir füzyona uğramalı ki
gümraheksperler daha bir özünden geçmeli
kağşayan harmanlar, artık püskürtülmeli













UKDELA

pencere kenarımızdan sızan soğuktun
sımsıcak bir buzul çağıydı adın
asırlardır yokluğuna aşındık
bu yüzden hüzzam bir harita çehre
restore sütunlarda harabedir define
tenhayız, uğrar çoğaltırsın diye
bir hayat ki sessizliğinden örülme
fışkırır elpençe divan harflerimizden
ne Kudüs kaldık, ne Bağdat, ne Kahire
sıra İstanbul’dadır, Amed, Medine, Mekke
boynumuzda Tahran, Beyrut hançeri
yine de fidanlar ekeceğiz tanklara
güller açacak telörgülerimizde
kışınla göğerecek örselenen yanlarımız
kana rağmen bu fütursuz simetri
kanırtılmaz, edilemez deforme
öyle bir yankı ‘olcaz ki!’ acunda
‘kalmıycak!’ ulaşmadığımız Tur
çünkü yakamızda ‘Sabah Yıldızı’
yükseldikçe fevke, kök ‘salıcaz!’ derine
çünkü heyelanlar bize ancak
‘sen benim ifadem ve hızımsın’ kamçısıydı


ÇAĞIL

yün çiğneyen, keçeyle güreşen efelerin
nasır tutmuş düşlerini bilirim
iffetini kilimlerle dokuyan kızların
bükülen beli, tutulan dizidir yerim
ben hasret, hasret oğlu hasretim
anadolunun bağrına çöreklenen
cihanın en ilahi ittihadının
hayaliyle kadim ocaklardan tüten

naylon toplayan sabiler benimle
sökecek sadrından sahte yürekleri
mezopotamyadan tuna boylarına
orhun vadisinden kızıldenize ezgim
dinmeyecek kıyamete değin


ben hasret, hasret oğlu hasretim
yaprağın ezilirken bestelediği
nesli tükenmeden mücahidlerin
kerbelada doğdum, ayasofyada öleceğim


BUMERANG

taşlar, saf tuttukça duvar tufana
taşlar, şahitti nemrutlara, karunlara

taşlar vardı, içinden ırmaklar geçen
taşlar vardı, Allah havfından düşen
beton dahi yazları ısınırken
taşlara hakaretti bir gaddar kalbi

arştan bir ihtar gibi arza düşen
camilerden şehadet parmağı gibi kalkan
mübarek karınlara bağlanan
o saat çattı mı dile gelecek olan
taşlar, döndürecek fabrika ayarımıza

gerilince ebabil kanatları azmin
deccal mancınıklardan kıyamet kusan
taşlarınız, dolaşıp bulacak sizi

OTOBİYOGRAFİ

ben, evi taşlanan, kepengi indirilen
iflas ettirilen babaların evlâdı
aranmayan, sorulmayan, fişlenen, dışlanan
seçim sezonu kapısı durulmayan
doğuda hain, batıda hor görülen
okumaya gitti mi gurbet ellere
kimliğini çekinerek açığa vuran
kavmini söyledi mi yüzler buruşturan
cemaatte kaldı mı köle bilinen
minnetle burs verilen, ben, müslüman kürt
uzman faşistlerce kökeni yok sayılan
benden kebir hasmı bulamazken PKK
terör örgütlerinden mesul tutulan
ben,doğmadankaybeden,ölmeden kazanan
dünyası dar geldikçe, ahreti enginleşen
sabreden, sabreden, sabreden, sabreden


DEKLARASYON

uzaylıya duyduğu ilgi kadar NASA
umursamaz mazlum dünyalıları
ne petrole duyduğu güven kadar OPEC
ne marshall, ne molotof! Allahın planı!
fenne feda etmez insanlığı

kahkaha koparan diplomasilerden mi
beklenir evrensel çözüm süreci
tükürün o halde Akif ağzıyla
batının barış adlı savaşına
tükürün kapalı kapılar ardında
kahpelerin kanlı açılımına

baronlar! meydana çıktı ağababanız!
asit kuyularıyla edilmez örtbas
ve siz, gezi parkında yaşayan toplu mezar!
devrilin! milletten ‘kadife’ yumrukla
#dahaçokişimizvar!


ÇINGI

gelinliği kefen olan bacıların
gökkuşağını  bağlar erkekkardeşler
gözyaşının soğukkanlı üslubu
yangınkopan yüzler için bir şeydi

kollarıyla burnunu silen yetimleri
sarinleriyle yaşamdan silenleri
cehennemle silecektir Rableri
O ne güzel ne hijyenik silendi

ya kömürün kiri sil sil biter mi
cihan haritasında dahi avrupa
afrikaya uzanan bir vahşiydi

adalet baştan kaybetse de indinde
çekişmeli sakız satan yavruların
ümit vardı hâlâ bizim için
çünkü ümitvardı




KALENDER (naat)

seni bütün dillerde anmalıydık
adını hıçkırınca bir yetim gül
ruhumuzun direği sızlamalıydı
ki kuşlar, bizi göç gibi duymalıydı

çiçeklerin cânını koklardın
sadrında evrenin kalbini dinlerdin
kıyafetle biçilmezdi tevâzûn
tevâzûna göreydi esvâbın
sadeliğindeydi en azim görkem
ünvanların makbertaşında dahi
konuştuğu bir miad potasında
önümüzü göremezken ışıktan
seni, ey ibrahim duası, seni
doğal bir şeydi artık: anlayamamak
oysa sen varken yâ sevgili
kardeş soymaz kardeşi, giyerdi

seni bütün yaralarda hissetmeliydik
hilmin, fetânetin dolmalıydık
ismetin, risaletin kokmalıydık
yâdına halel getirmemeliydik

heyhat ki, emaneti koruyamadık


DEMBESTE

bir kez içeriyi dağıtıp gidenlerin
bir ömür ardını toplar kalanlar
bazı sözler öyle derin ki
asırlar alır vurması kıyıya

şimdi satırlardan sadırlara
saflığın saati doldu sayfalarda
hayatım donarak beni yitirdi
felç hislerin buzul sokağında

yaşama özürlüler kuşatmış kenti
sana hicret ediyorum yar
ey muhacir yüreğime candan ensar
gel ki / soyu tükendi bülbüllerin

ŞEYTAN 'TAŞLAMA'

harfleri ciklet gibi patlatıp duran
lafbazdan sorulur sözün israfı
affetmez ne tarih ne hakikat
içinin leşini havalandırmasıdır
tüm yaptığı bir lügat cambazının
kul hakkı, okurdan çaldığı zaman

açken yutulan, kusulan tokken
bu her yerde kavşak tutmuş yavşaklardan
dolayı çokça dertli çokça efkar
dokunsan ağlayacak bulutlar
ancak veremden gidecek yedi iklim
sırtından vurulmadan yıkılmaz surlar

GÖRÜR GİBİ İBADET

bir bankta iki yabancıyız şimdi
yaprağın ezilirken bestelediği
huşumuzu dinlemeli kainat
onu dinlediğimiz yetmedi mi
dicle bir yankıdır gezer surlarda
burçların bizi duyma zamanı geldi

her şeyi yaratmayan ama her şeyi
bir tek şey yaradamaz sevgili
hayırlıdır yarattığı şer dahi
meleklere fark atmamız için
razı olmaz aşığının zayiliğine
durma O'na bakalım, tut ellerimi






qÖR
hakikate gözünü yumdun diye sen                                   
güneş istifa etmez güneşliğinden                                         

yine tozdu fikirler dava nurunda                                       
âşıklar ölüp ölüp dirilir aşkta                                             
budur cehennemin cenneti fezada                                   

cihan mağarasında yarasa kalan                                       
müstahaktır yokluğun varlığına                                       

güneşe arkanı döndün diye hey                                         
sabahlar usanmaz leyâli boğmaktan

TETANOZ

iki ayna, karşılaşınca bir yolda
birden, belirir içiçe uçurumlar
kaldırmaz bu adrenalini, dünya
ne ihtiyar, bir müminin yanında

başkasını kendine tercih etmek
tanımsız, bir cisimdir robotlara

yaz kızım, gereği düşünüldü
-karanlıkta paslı çivi yutmaktan
feci şekilde can veren insanlık
kürek cezasına mahkum edildi

kendi mezarını kendi kazmaca-
bir tek aynalara işlemez kara

şems geldi mi, ilk günkü tadında



1.BÖLÜM ÂH MEVSİMİ

UKDELA

sen, aniden yola fırlayan bir çocuktun
gittin, olaysız bir şekilde dağıldı içim
ne çığlık çığlığa göçen gözlerin
ne aşkı cinnet gibi geçiren şiirlerim

unutma, öldürdüğün kadar ölürsün
işte, devamsızlıktan sınıfta kaldın
şimdi ne yelkenleri fora gülüşlerin
ne uçurum gamzelerinde busem

karaya vurmuş bir intihar gibi
sen, yüz karası vefa denizinin
yeminler meclisi değilmiş evin
kötü halden beraat ettin

yaşayan leşlerin kundağında
hayırlı uğurlu olsun yeni yerin
ölürsem kalbimi sana bağışlasınlar
bir taşla nereye dek yaşanır ki





















ÇAĞIL

zaman harcadı ömrümüzü
asılsız bir ihbar gibiyiz şimdi
gülmek için mutluluğu beklerdik
gülmeyi öğrenmeden bittik

bir mezar taşımız bile olmadı
oysa aşk göğüsler kalbimizi

baktığın yer, kokladığın can
leblerime kalan tek tesellim
işte ben böyle veremim
yokluğunun gözlerinden öperim
ölsek de, ölemiyoruz bizi

güle güleydik berzahtan cihana
yeni şey değildi yaşamak
rahman için sevenler birbirini
zayi olmaz idam kasırgasıyla

vakit süpürse de izlerimizi
ölsek de, ölemiyoruz bizi



















MEVT

bir kez içeriyi dağıtıp gidenlerin
bir ömür ardını toplar kalanlar
bazı sözler öyle derin ki
asırlar alır vurması kıyıya

kuşların göklerde resmettiği buğun
ağlayınca nasıl da sokak çocukları
nasıl da tutuşuruz birbirimize
dallanıp budaklanırken ellerimiz

biz yükseldikçe kök salar en dibe
iki oda bir salon sessizliğimiz
atmosferim, soluduğum kadar benim
bıraktığım kadar senindim

saat, içimi yokluğun geçiyor şimdi
yaşamak, donarak bizi yitirdi
hevesten hevese çürüyen için
içimde feci şekilde can verdi





















POTKAL

seni sussam, beni dinlesen
mekanı cennet olsa aşkımızın
sarıldık mı su gibi aziz olsak
kent durulsa, biz hiç dinmesek

oysa en gazel yanımdı gözlerin
meçhul gidişlerimin faili eylül
hiç güleceğim yoktu uzaklığına
gereği düşünülmedi kalbimizin

‘için neden bu denli derin’ derdin
seni daha büyük gömebilmek için
şimdi o  kadar içimdesin ki
dışarı çıkıp göresim yok bizi

altımızdan buz gibi kayınca terkin
ne bir ceset gibi sallanan yüreğim
ne ruhunda zerre kadar kalan şey
al mektubunu, hayatımı geri ver hadi





















AHRAZ

yokluğuna bitiyorum sevgili
gözlerin içimin boy aynası
çocukluğum bile yaşlandı
seke seke terkederken beni
unutsam da, özlüyorum seni

şafağına çektiğim umutlar
şakağıma biriken kesiklerdi
yaraydık, kabuk tutmuştuk bizi
gözyaşlarından görünmüyoruz şimdi

kesik bir baş gibi yuvarlandı aşk
hayırsız bir evlattı yaşanan
neden hep gelişine vurur hicran
ömrüm, şimdi nasıl sığar hayata

meğer altında ıslanmak isterken
ne çok değmeyen varmış hayatta
kucaklayıp herkesten sakınacakken
savrulup çamur olan

ki hayat, ömrüme diz çökecek bir gün
insan her gün kopar mı aynı kıyameti
sen, takılıp düştüğüm gökyüzüm
yeryüzüne nasıl sığdırdın bizi

aramakla verdiğin son nefesi
çürüdü ömrümün akciğerleri
yine bastırdı yalnızlığın mahşeri
unutsam da, özlüyorum seni


Şair Bilal Yavuz ::yea







İNTİZAR

insan bir kez kaybeder onurunu
‘satılan mal geri alınmaz’ çünkü
hep yükseklerdeyse gözlerin
alçaklığından yüreğinin

eyvallah, pahabiçilemezdin
çünkü beş kuruş etmezdin
sustuklarımı bilseydin
dudaklarını telörgüyle dikerdin

nedir kavuşmak dediğin
terkedilmişken yataklara
yorganlar dönüşmüşken yaraya
sen, aşkın hakkını vermedin

ki aşk, öyle kör bir belde ki
tersinden yakan çoktur cigarasını
ve ansızın süzülen bir söz yaşı
yalancı baharlara aldanan için

bilinçsiz tüketen bir kanser hücresi
gibi yuttukça yuttuk cinayetini
işte bir hayal daha kursakta kaldı
ve bir hayatın daha sonuna geldik

oysa , bir çift yürektik martıların sırtında
sen martıyı sırtından vuruncaya dek
meğer közünde varmış firariliğin
sevim, haram olsun sevgisizgilim



Bilal Yavuz Şiirleri






2.BÖLÜM ( AF MEVSİMİ )

KALENDER (NAAT)

seni bütün dillerde anmalıydık
adını hıçkırınca bir yetim gül
ruhumuzun direği sızlamalıydı
ki kuşlar, bizi göç gibi duymalıydı

çiçeklerin cânını koklardın
sadrında evrenin kalbini dinlerdin
kıyafetle biçilmezdi tevâzûn
tevâzûna göreydi esvâbın
sadeliğindeydi en azim görkem
ünvanların makbertaşında dahi
konuştuğu bir miad potasında
önümüzü göremezken ışıktan
seni, ey ibrahim duası, seni
doğal bir şeydi artık: anlayamamak
oysa sen varken yâ sevgili
kardeş soymaz kardeşi, giyerdi

seni bütün yaralarda hissetmeliydik
hilmin, fetânetin dolmalıydık
ismetin, risaletin kokmalıydık
yâdına halel getirmemeliydik

heyhat ki, emaneti koruyamadık









Bilal Yavuz





3.BÖLÜM ( AY MEVSİMİ )

VETO

şiir demledim, ısınsın içimiz
bir ilham yak ‘hard’ günlerin üstüne
ruhundan habersiz ruh çağıran
cesedi yetmezmiş gibi kürk giyen
anlamaz ferşi taca atan dervişten

neyin içine bak, ney içine baksın
ney gibi büküldükçe çıkmazsın
ey halkım, ihracatıyla artığının
ne silahlar üretilirdi bilsen
ki şimdi geçirmezdik panik atak
ötürü moskoftan, haçlıdan, yahudiden

cânı yumuşakça çekilen baharın
başını taştan taşa vuran nehrinin
uçurumdan atlarken ki nezaketi
kıvranmayan açmaz esrârı güllerin
neyin ifadesidir NATO için
‘kimyasal yoksa çocuklar ölebilir’

Bilal Yavuz
#1 - Haziran 01 2014, 00:36:33

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.