Alternatifim Cafe

Henri Matisse: Pencere ve düşler

Discussion started on Ressamlar - Fotoğrafçılar

Any_one



Henri Matisse (okunuşu: Hanri matis) (31 Aralık 1869 – 3 Kasım 1954) 20. yüzyılın en önemli ressamlarından. Renkleri büyük bir ustalıkla kullanışıyla Picasso ve Kandinsky ile birlikte, modern sanatın en büyük sanatçılarından biri kabul edilir.
Matisse 1869 yılının son gününde kuzey Fransa’da dünyaya geldi. 1887 - 1888’de Paris’te hukuk eğitimi alan Matisse, ertesi yıl Saint Quentin’de bir avukatın yanında asistanlık yapmaya başladı. Aynı zamanda, sabah erken saatlerde École Quentin de la Tour’da çizim kurslarına devam etti. Ancak 1890 yılında geçirdiği apandisit ameliyatının ardından büyük ölçüde yatakta geçen bir dönem yaşadı ve bu sırada resim uğraşı giderek bir tutku haline dönüştü.

Böylece, 1891 yılında hukuk alanındaki kariyerine son vererek tamamıyla resme yöneldi ve Paris’e giderek Academie Julian’da William Bourgereau’nun sınıfına kaydoldu. Aynı zamanda kısa bir süre sonra, École des Arts Décoratifs’e yazıldı, 1895 yılında sınavı kazanarak resmen Moureau’nun öğrencisi oldu.

Matisse bu dönemde, kendisi gibi ressam olan komşusu Emile Wery ile birlikte Fransa’nın Brötanya bölgesini ziyaret etti. Daha önce Gauguin gibi öncü sanatçılara esin kaynağı olan Brötanya’dan dönüşünde Matisse, saf prizmatik renklere ilgi duymaya başladı. 1897 yılında, Musée du Luxembourg’da izlenimcileri keşfetmesi de onun sanat hayatı açısından önemli bir dönüm noktası oldu.

1898 yılında, kendisine dört yıl önce bir kız çocuğu vermiş olan Amelie Parayre ile evlenen Matisse, Camille Pissarro’nun tavsiyesi üzerine balayında Turner’ın resimlerini görmek üzere Londra’ya gitti. Paris’e döndükten sonra ilkbahar ve yaz aylarını geçirmek üzere Korsika’ya geçti ve burada Akdeniz ışığı, renklerine yeni bir parlaklık kazandırdı. Akdeniz’in yüzyıllardır sanatçılara esin kaynağı olan tılsımlı ışığı, Matisse'in de sanatına yön veren önemli bir kaynak oldu.

1900 - 1904 yılları arasındaki dönemde, Cezanne’ın Mattisse üzerinde kesin bir etkisi vardır. Matisse, bu sırada sergilere de katılmaktaydı; 1903’de Salon d’Automne’a (Sonbahar Salonu) resim verdikten sonra 1904 yılında Vollard’ın galerisinde ilk kişisel sergisini gerçekleştirdi. Cezanne, Van Gogh, Picasso ve modern sanatın öncüsü sayılan daha birçok sanatçıya henüz tanınmadan sahip çıkan Vollard’ın galerisinde sergi açmak, en azından kısıtlı fakat öncü bir sanat ortamının ilgisini uyandırmış olmalıdır.

Matisse 1905 yılı yazını Derain ve bir süre Vlamick’le birlikte Akdeniz kıyısında bir balıkçı kasabası olan Collioure’da geçirdi. Akdeniz, hayatı boyunca Matisse için sanatına güç veren bir çekim merkezi oldu. Derain, Vlaminck ve Marquet ile birlikte, 1905 Paris Sonbahar Salonu sergisine katıldı. Bu sanatçı grubunun birbirine paralellik gösteren çalışmaları, şiddetli bir halk tepkisinin oluşmasına neden oldu ve eleştirmen Louis Vauxcelles bir yazısında onları pervasız renk seçimleri nedeniyle Fauves (Vahşiler) olarak niteledi. Bu tanımı kabul ederek kendilerine Fovist diyen sanatçılar, resimlerinde rengi temel unsur olarak kullanıyor ve saf rengin ifade gücünden yararlanmayı amaçlıyordu. Eleştirilerin hedefinde Matisse ve özellikle de onun Şapkalı Kadın adlı resmi yer aldı. Halkın ve tutucu sanat çevrelerinin tepkisini çeken bu resim, dönemin avangart sanatına ilgi duyan Stein’lar (Michael) tarafından satın alındı.

Matisse’in en sabırlı modeli olan karısı Bayan Matisse, onun bir diğer erken dönem başyapıtına da konu oldu. 1905 yılında tamamlanan Bayan Matisse:Yeşil Çizgi saf, yalın renkli düzlemlerle kurgulanmış kompozisyonuyla, sanatçının üslup eğilimini ortaya koymaktadır. Bu resimden kısa bir süre sonra Yaşama Sevinci adlı büyük boyutlu yağlıboya çalışmayı gerçekleştirdi. Bu resimde, belirgin kontürlerle sınırlanmış nesne ve figürler, saf renklerle tanımlanmıştır. Matisse’in sanatının ana izleği, resimleri aracılığıyla yaşama sevincini yansıtmaktır ve bu doğrultuda renk, ışık ve resmin konusundan yararlanmayı amaçlar. Yaşama Sevinci, 1906 yılında Salon des Indépentants’da sergilendi ve yine tepkileri üzerine çekti. Paul Signac bile onun yanlış yönde ilerlediği görüşündedir. Buna karşılık Leo Stein, resmi modern zamanların baş yapıtı olarak nitelendirerek satın aldı.


1906 yılında Matisse tekrar Akdeniz’in çağrısına cevap verdi ve Cezayir’e giderek Biskra Vahası’nı ziyaret etti. Buradan resimlerinde faydalanacağı çiniler, kıyafetler ve diğer yöresel nesnelerle döndü. İslam ve doğu sanatı onun üzerinde belirgin bir etkiye sahip oldu.

Matisse sadece çinilere değil, doğu halılarına da ilgi duymuştur. Doğu halılarındaki dekoratif unsurlar, saf renkler, soyut biçimler ve düzeyler önem taşımaktaydı. Matisse’in resimlerindeki iki boyutluluk ve dekoratif unsurların artan önemi Gauguin’in 19. yüzyıl sonunda ortaya koyduğu tavrın bir devamı niteliğindeydi. 1908 yılında yaptığı Kırmızıdaki Uyum onun doğu sanatına ve dekoratif unsurlara verdiği önemin bir sonucudur. Resimde masa örtüsü ve duvarın kırmızı renkte olması ve mavi kıvrımlı motiflerin hem masada hem de duvar yüzeyinde tekrar etmesi, resim yüzeyinin iki boyutluluğunu vurgular. Sanatçı 1907-1909 yılları arasında ders verdiği bir resim okulu da açtı fakat daha sonra sanat çalışmalarına yoğunlaşabilmek amacıyla bunu kapattı. 1909 yılında, Moskovalı bir iş adamı olan ve Matisse’in resimlerini toplayan Shchukin ona resim sipariş etmiştir. Matisse’in Rus koleksiyoner için yaptığı Dans ve Müzik adlı büyük boyutlu çalışmalar; saf renk kullanımı, belirgin dış çizgilerle sınırlanmış figürleri ve yaşama sevincini yansıtan temalarıyla Matisse’in baş yapıtları arasında yer aldılar.

Dans’ta elele tutuşmuş daire şeklinde dans eden figür grubu ilginç bir şekilde Ambroggio Lorenzetti’nin Siena’da Palazzo Pubblico’nun duvarlarında yer alan iyi yönetim freskindeki dans eden figürleri anımsatır. Matisse, 1907 yılında bu şehri ziyaret ettiğinde Lorenzetti’nin büyük boyutlu freskini görmüş ve dans eden figürleri dikkatle incelemiş olmalıdır. Müzik ise herbiri izleyiciye dönük düz mavi-yeşil bir fon üzerindeki beş adet kırmızı figürden oluşmuş oldukça sade bir kompozisyondur. Figürlerin dizilişleri belirgin bir biçimde notaların dizilişlerini andırır. Her iki resim de 1910'da Sonbahar Salonu’nda sergilendi.


1908 yılında Berlin’e giderek burada Alman dışavurumcuların çalışmalarını görme olanağını bulan Matisse, 1910 yılında bu kez Marquet ile birlikte Münih’i ziyaret etti ve İslam Sergisi’ni gezdi. Sergide özellikle halılardan etkilendi. 1911 tarihli Ressamın Ailesi, bu etkilenmenin boyutlarını açık bir şekilde ortaya koyar. Resimde sanatçının karısı, kızı ve iki oğlu; kanepelerin, duvar kağıdının ve hepsinden önemlisi yerdeki halının dekoratif kalabalığı içerisinde adeta kaybolmaktadır. Aynı yıl yaptığı Kırmızı Stüdyo ise, tek bir kırmızının iki boyuta indirgediği bir mekana yerleştirilmiş ve sadece kontürleriyle tanımlanmış nesnelerden oluşmaktadır.

1911 ve 1912 kış aylarını Fas’da geçiren Matisse, bu coğrafyanın ve iklimin etkisiyle daha canlı ve ışıklı renkler kullanmaya başladı. Ancak 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi sanatında yepyeni bir evreyi gündeme getirdi. Resimlerinde biçimler giderek soyutlaşırken renkler koyulaşmaya ve siyah gölgeler artmaya başladı. 1914 tarihli Notre-Dame Görünümü ve Collioure’da Fransız Penceresi bu dönemin başyapıtları olarak gösterilir.

Matisse, savaşın ardından zamanının büyük bölümünü Nice şehrinde geçirmeye başladı. 1918/19 tarihli Keman Kutulu İç Mekan onun yeniden canlanan renk ve ışık ilgisini yansıtır. Bu dönemde ayrıca, dekoratif yönü ağır basan bir dizi Odalık resmi gerçekleştirmiştir.

1930’lu yıllar ile birlikte resimlerinde biçimler iyice yalınlaşmaya ve dekoratif unsurlar önem kazanmaya başladı. 1931-33 yıllarında gerçekleştirdiği ve üç parçadan oluşan büyük Dans frizi bunun en somut örneğidir. Dans’la birlikte 1935 tarihli Pembe Nü ve 1939 tarihli Müzik onun yinelenen temalarının farklı ele alınışlarıdır.

1940’lı yıllar İkinci Dünya Savaşı’na ve onu giderek yatağa bağımlı hale getiren hastalığına rağmen yoğun bir şekilde üretmeye devam ettiği bir dönem oldu. Jazz adlı kitap için 1947 yılında gerçekleştirdiği, kesilmiş kağıt üzerine guaj tekniğindeki çalışmalar Matisse’in yerleşmiş sanat anlayışının farklı bir sunumunu oluşturur. İkarus bu çalışmalardan belki de en tanınmış olanıdır. İlerlemiş yaşlarında gerçekleştirdiği çalışmalarından biri de 1943 yılından beri yaşamakta olduğu Vence’deki Rosarie Şapeli için yaptığı tasarımlardır. Kesilmiş renkli kağıtlarla hazırladığı taslaklar şapelin vitrayları olarak uygulanmıştır. Ayrıca beyaz seramik yüzeyler üzerine siyah çizgilerle gerçekleştirdiği büyük ölçekler Meryem ve Çocuk İsa, Aziz Dominik ve Kutsal haçla ilgili desenler yer alır. Matisse hayatının son dönemlerinde kesilmiş renkli kağıtlarla gerçekleştirdiği çalışmalara yoğunlaştı. İlerleyen yaşı ve onu neredeyse yatağa bağlayan hastalıklar eserlerini bu farklı teknikte uygulamasına neden olmuş olabilir. 1952 tarihli Mavi Nü bu eserlerden en tanınmış olanıdır.


Blue Table-Cloth


Red Fish in Interior
#1 - Kasım 27 2009, 00:01:43

Genel söylemiyle ?modern resim? olarak adlandırılan bir grup eser vardır; hani cafelerde ya da bir arkadaşın odasında duvarda gördüğümüz, tanıdık gelen resimler. Genellikle bunların yaratıcılarını fazla tanımayız ya da birkaç resminden fazlası hakkında fikrimiz olmaz. İşte bu sanatçılardan bir tanesi, açık pencerelerden görünen düşsel manzaraları resmetmeyi pek seven Fransız ressam Henri Émile Benoît Matisse.

Matisse, 20. yy. sanatının en modern ve farklı figürlerinin yaratıcılarından biri. Ressamlığının yanı sıra, heykel sanatçısı ve grafik tasarımcısı olarak da tanınır.

Le Cateau?da (Fransa) 1869 yılında doğmuş, hukuk okumuş. 1890 yılında geçirdiği bir apandisit operasyonu sonrası yatakta oyalanmak için resme başlamış. Bakınız, bazen bir apandisit patlaması bile hayırlı sonuçlar doğurabiliyor... 1892 yılında hukuk kariyerinden vazgeçmiş, Paris?e gitmiş ve resim okumuş. Tutucu hocaların elinde önceleri daha çok geleneksel sanat çalışmış. Ancak zamanla, aralarında Monet, Cezanne, Van Gogh gibi ressamların bulunduğu izlenimci akımdan etkilenmeye başlamış. Kendi içinde dönemlere ayrılan bu akımın, uçuşan renkler, göller ve sokakların gün ışığında değişen renklerinin yumuşacık bir şekilde tuvale döküldüğü döneminden çok; Cezanne ile başlayan, gölgeler ve ışıktan uzak durup, resmin renk dengesini korumak uğuruna varlıkların anatomilerini bozmayı yeğleyen anlayışın temsilcisi olmuş. Renk kullanımı ve formları uzaysal biçimlere çevirmede özgür bir tarz benimsemiş.


Cezanne- Quarry and Mont Sainte-Victorie   


Cezanne-Bathers (Matisse?nin tılsımı saydığı ve çok etkilendiği tablo)


Van Gogh- The artist?s bedroom

1903 ve 1904?de Henri Edmon Cross ve Paul Signac?ın noktalama tekniği ile yaptıkları resimleri ile karşılaşmış.


Paul Signac-The Red Buoy


Madame Matisse (Green Stripe)


Cross ve Signac, saf boya maddelerinin küçük vuruş ve darbeleriyle, noktalarla yoğun bir renk cümbüşü ve güçlü bir görsel titreşim yaratabiliyorlardı. Onların tekniğinden etkilenen Matisse, bunu daha geniş vuruşlarla yapmaya başlamış. Çok kesin hatlı ve cesur renk kullanımları üretmiş. Karısını resmederken kullandığı bu teknik, alın ve burundaki yeşil darbelerde kendini iyice gösteriyor.

1905 yılında renk kullanımında serbestliği iyice benimsemiş. Bunun en iyi örneklerinden biri, The Open Window isimli eseri. İşte bununla birlikte, Matisse?nin pencerelere olan düşkünlüğüne bir göz atmakta fayda var:


Harmony in Red of Saint-Michel


Interior at Collioure   


Interior in Aubergines


The Open Window


The Blue Window


Studio, Quay

diye sürüp gidiyor pencereli resimleri..

Yine 1905?e dönelim. Bazı ressam arkadaşları ile eserlerini sergiledikten sonra Paris sanat dünyasının dikkatlerini üzerlerine çekmişler. Duygusal akımın uçlarında oldukları, çok canlı renkler kullandıkları, resimlerindeki coşku ve güçlü fırça darbeleri ile gelen hareket nedeniyle aykırı çocuklar olarak görülmüşler ve kendilerine Les Fauves; yani vahşi canavarlar denmiş. Grubun lideri konumunda da Matisse yer almış.

Resimlerinde hareket ve canlılığı iyimserlikle işleyen Matisse, dans ve müzik temalarına ayrı bir ilgi göstermiş. Dansçılar, daha doğrusu genel olarak insan figürleri yer almış resimlerinde. Bunu bronz heykellerinde de, grafik çalışmalarında da görmek olası.


The Red Studio

Matisse?nin eski Türk Sanatı olan minyatürden de etkilendiği gözlenebiliyor. Minyatürlerin ana özelliği olan boyutsuz ve her nesnenin izleyici ile aynı uzaklıkta göründüğü motiflerden etkilenmiştir. Bunu daha sade renklerle uyguladığı, Kırmızı Stüdyo adını verdiği resimde açıkça görülüyor.

1920?lerden ölümüne kadar, Fransa?nın güneyinde, özellikle de sakinliği ve ılık güney havası nedeniyle sevdiği Nice?te yaşamış. Yaşlılık zamanında, yaptığı en yorucu iş, Cannes yakınlarındaki Saint-Marie du Rosaire Kilisesi?nin dizayn ve dekorasyonunu 1947-1951 yılları arasında gerçekleştirmek olmuş.Hayattayken de değer görmüş, hayranlar edinmiş, peşinden ressam adaylarını sürüklemiş ve ömrü boyunca, dünyayı bir şekilde etkileyen eserler yaratmaya devam etmiştir.


Saint-Marie du Rosaire Kilisesi


Tuval başında ayakta duramadığı son zamanlarında, dekopaj ve kanvas üzerinde parlak kağıtları aranje ettiği kolaj tekniği üzerinde çalışmış ve belki de en bilinen eserlerini ortaya çıkarmış.

1954 yılında ölen ressam, dünyanın en sancılı dönemlerinden birinde yaşamış, en büyük savaşlar ve kıyımlara tanık olmuş olmasına rağmen ya da belki de bunun yüzünden, öğretici ve mesaj verici bir kaygı taşımamış. Belki o da korku ve şiddetten fazlasıyla çekmiş olduğu için bunların izini resimlerine yansıtmamış.
 


Icarus


Blue Nude

Onun resimleri konforu, sığınmayı ve rahatlığı yansıtır. İçgüdü ve önsezinin önemine inanan ressama göre, bir sanatçı, renkler ve form üzerinde bütünüyle hakimiyet sağlayamaz; bunun yerine renkler, şekiller, çizgiler nasıl bir araya geleceklerini sanatçıya hissettirirler. İşte o da kendini sanatın ellerine bırakıvermiş. Matisse?nin özellikle son dönem eserleri, iç dekorasyondan giysilerimize, mimariden aksesuarlara, hayatın içine işlemiş birer pop art unsuruna dönüşmüşler diyebiliriz. Bunun örneklerini de pek çok yerde görmek mümkün.

           
Son olarak bir şey daha eklemeliyiz; pek çok sanatçının kaderi olan yaşarken değeri bilinmeme durumu, Matisse?nin başına gelmemiştir. Hayattayken de değer görmüş, hayranlar edinmiş, peşinden ressam adaylarını sürüklemiş ve ömrü boyunca, dünyayı bir şekilde etkileyen eserler yaratmaya devam etmiştir.
#2 - Aralık 16 2009, 12:13:13
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.