Alternatifim Cafe

Edebiyat Üzerine Haberler..

Discussion started on Edebiyat

dark

yeni tüm edebi haberleri buraya ekleyelim arkadaşlar..
#1 - Mayıs 15 2006, 15:19:12
« Son Düzenleme: Mayıs 15 2006, 15:19:38 Gönderen: dArK »

dark

Sait Faik Hikaye Ödülü Refik Algan’ın
Darüşşafaka Cemiyeti ve Yapı Kredi Yayınları tarafından düzenlenen 42. Sait Fait Hikaye Ödülü’nü Refik Algan, ‘Saat Kulesi - Kısa Metinler ve Hikayeler’ adlı kitabıyla kazandı
İSTANBUL - Doğan Hızlan başkanlığında toplanan ve Füsun Akatlı, Nursel Duruel, Kayhan Özel, Jale Parla, Şara Sayın ve Hilmi Yavuz’dan oluşan Jüri, bu yılki ödülün Refik Algan’a verilmesini oybirliğiyle kararlaştırdı. Refik Algan, ödülünü Sait Faik’in ölüm yıldönümü olan 11 Mayıs’ta aldı..
#2 - Mayıs 30 2006, 13:14:15

dark

‘Uykuların Doğusu’na Orhan Kemal
‘Orhan Kemal Roman Armağanı’na, Hasan Ali Toptaş’ın, ‘Uykuların Doğusu’ romanı değer görüldü

İSTANBUL - Tahsin Yücel, Yıldırım Keskin, Osman Şahin, Semih Gümüş, İnci Aral, Adnan Binyazar ve A. Kemali Öğütçü’den oluşan Seçiciler Kurulu, 35. Orhan Kemal Roman Armağanı’nı, Doğan Kitapçılık’tan yayımlanan Hasan Ali Toptaş’ın ‘Uykuların Doğusu’ adlı romanına verdi.

Orhan Kemal Kültür Merkezi’nden yapılan yazılı açıklamada, bugün toplanan 2006 yılı Orhan Kemal Roman Armağanı Seçiciler Kurulu’nun, başvuru yapan 40 romanı değerlendirdiği kaydedildi.

Oy çokluğu ile alınan kararda, Kurul’un, ‘Uykuların Doğusu’ romanında Hasan Ali Toptaş’ın “içtenliğini, yazımsal arayışını ve geleceğe dönük yaratıcılığını” göz önünde bulundurduğu belirtildi.

Ödül, 2 Haziran Cuma günü, İstanbul Beyazıt’taki Orhan Kemal Kütüphanesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirilecek “Orhan Kemal’i Anma Töreni”nde verilecek.
#3 - Mayıs 30 2006, 13:15:49
« Son Düzenleme: Mayıs 30 2006, 13:16:36 Gönderen: dArK »

dark

Pulitzerli ünlü şair Kunitz öldü

Pulitzer ödüllü, ABD’li ünlü şair Stanley Kunitz, 100 yaşında hayata veda etti. Yayıncısı tarafından yapılan açıklamada, ünlü şairin dün erken saatlerde evinde öldüğü bildirildi.

NEW YORK - Şiirlerinin yanısıra genç yazarlar için iki yazı merkezi kurulmasına yardım etmesiyle de bilinen Kunitz, Vietnam Savaşı’na karşı çıkmış, Irak Savaşı öncesi Amerikan yönetiminin saldırı hazırlıkları nedeniyle Beyaz Saray’ı protesto için düzenlenen New York’taki şiir gecesine katılan şairler arasında yer almıştı.

New York’taki şiir gecesine, aralarında Stanley Kunitz ve Rita Dove’un bulunduğu savaş karşıtı şairlerin yanısıra oyun yazarı Arthur Miller da katılmıştı.
#4 - Mayıs 30 2006, 13:18:24

dark

Artemis’ten ‘Bir Milyon Küçük Parça’
Artemis, yayıncılıkta üçüncü yılını doldurduğu şu günlerde, yeni bir roman yayımladı: ‘Bir Milyon Küçük Parça’.

İSTANBUL - Artemis, 3 senede yayımladığı 90 romanla, polisiye maceradan duygusal romanlara, edebiyattan gençlik dizilerine, sinemadan müziğe, birçok farklı türdeki kitabıyla, yayıncılıkta hedeflediği noktaya doğru ilerlemesini sürdürüyor. 2005 ve 2006’da milyonlarca satarak listelere giren, gerçek mi kurmaca mı olduğu çok tartışılan James Frey romanı ‘Bir Milyon Küçük Parça’ şimdi Türkçe’de.
#5 - Mayıs 30 2006, 13:20:10

dark

‘Memet Fuat’ta 2006 yılı başvuruları
Her yıl Memet Fuat’ın doğum günü olan 16 Şubat günü ‘Eleştiri/İnceleme’, ‘Deneme’ ve ‘Yayıncılık’ dallarında verilen “Memet Fuat Ödülleri” için başvurular sürüyor.

İSTANBUL - 2006 yılı için, sadece 2006 yılında yayımlanan yapıtlar ve yayıncılık çalışmaları aday olabiliyor. 1 Ocak 2006’da başlayan başvuru süresi 10 Ocak 2007’de sona erecek. Ödül töreni ve anma günü Memet Fuat’ın 81. doğum günü olan 16 Şubat 2007’de gerçekleştirilecek.

Yaşamı boyunca denemeleri, eleştirileri, inceleme ve araştırmalarının yanı sıra, yayımladığı dergiler ve yönettiği yayınevlerinde özenli, titiz, seçici yayıncılık ilkeleriyle örnek bir edebiyat adamı olan Memet Fuat’ın anısını yaşatmak için düzenlenen Memet Fuat Ödülleri, ‘Eleştiri/İnceleme’, ‘Deneme’ ve ‘Yayıncılık’ alanlarındaki çalışmaları destekleme, yüreklendirme ve başarıları ödüllendirme amacını taşıyor.

‘ELEŞTİRİ/İNCELEME’ VE ‘DENEME’ ÖDÜLLERİ
‘Eleştiri/İnceleme’ ve ‘Deneme’ ödüllerine başvurmak için (bandrolü alınmış) kitap olarak basılmış yapıtın 8 nüshasının Memet Fuat Ödülleri Sekreterliği’ne gönderilmesi gerekiyor. Basılı yapıtların yanı sıra, lisans, lisansüstü ve doktora tezleri de kabul edilmiş olması koşuluyla ödüle katılabilir.

‘YAYINCILIK ÖDÜLÜ’
‘Yayıncılık Ödülü’ne ise, 2006 yılı içerisinde verilmiş örnek bir yayıncılık verimiyle aday olunur. Kusursuz bir düzeltmeyle yayımlanmış bir yapıt, örnek bir editörlük çalışması, özgün bir kitap ya da kitap dizisi, bütün çalışmalarıyla örnek gösterilebilecek bir yayınevi etkinliği, yepyeni bir tasarım, örnek bir yararlılık, Türk edebiyatına katkı sayılabilecek bir çeviri, vb. ile aday olunabilir ya da aday gösterilebilir. Yayıncılık ödülüne tüzel kişiler de aday olabilir.

Ödül için adaylar kendileri başvurabilecekleri gibi, başka kişiler, kurum ve kuruluşlar da aday bildirebilirler.

Her yıl Memet Fuat’ın doğum günü olan 16 Şubat günü verilen ‘Memet Fuat Ödülleri’ arasında yer alan ‘Eleştiri/İnceleme’ ve ‘Deneme’ ödüllerinin tutarı, ayrı ayrı 5.000 YTL. ‘Yayıncılık Ödülü’nü kazanan çalışma ise bir heykelcikle değerlendirilmekte.

‘Eleştiri/İnceleme’ ödülünü İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, ‘Deneme’ ödülünü ise Adam Yayınları destekliyor.

Memet Fuat Ödülleri Seçiciler Kurulu:
Cevat Çapan, Eray Canberk, Konur Ertop, Nurdan Gürbilek, Uğur Kökden, Hasan Kuruyazıcı, Yurdanur Salman

MEMET FUAT
ELEŞTİRİ/İNCELEME, DENEME, YAYINCILIK
ÖDÜLLERİ 2006

Memet Fuat Ödülleri Sekreterliği:
Adres: Aydın Sokak, No: 3, Altunizade 34662 İstanbul
Telefon: 0 212 288 62 63 / 0216 325 18 85
Faks: 0 216 428 38 89
E-posta: ileti@memetfuat.com
www.memetfuat.com
#6 - Mayıs 30 2006, 13:26:20

dark

Erdal Öz, sonsuzluğa uğurlandı
Türk Edebiyatı’nın usta isimlerinden yazar Erdal Öz, son yolculuğuna uğurlandı. Erdal Öz, uzun süreden bu yana tedavi gördüğü akciğer kanserine yenik düşerek, 6 Mayıs 2006 Cumartesi günü, 71 yaşında hayata veda etmişti.
 
İSTANBUL - Can Yayınları’nın kurucusu, yazar Erdal Öz’ün sevenleri, dostları ve okurları bu sabah Yeni Melek Gösteri Merkezi’nde yazar için toplandı. Çetin Tüzüner, Celal Üster, Pınar Kür, Ahmet Altan, Seçkin Selvi, Oya Baydar, oğlu Can, İlyas Salman, Hacı Tonak, Orhan Pamuk, Tahsin Yücel, Yaşar Kemal gibi, Öz’ü yakından tanıyanlar, kürsüye gelerek O’nu anlattılar. Yeni Melek’teki törenin ardından cenaze Teşvikiye Camii’ne getirildi ve Öz’ün cenaze namazı kılındı. Erdal Öz’ün cenazesi Şile Kızılcaköy’deki aile mezarlığına defnedildi.

 



#7 - Mayıs 30 2006, 13:28:14



Fransa'da düzenlenen bir kamuoyu araştırması, Dan Brown'un yazdığı "Da Vinci Şifresi" romanını okuyanların ya da kitabın içeriği hakkında bilgi sahibi olanların yüzde 31'nin, kitabın "Hz. İsa'nın, yaşamına ilişkin tamamen veya kısmen gerçek bilgileri yansıttığı" görüşünü taşıdığı ortaya koydu



BVA kamuoyu araştırmasının anketine göre, kitabı okuyanların veya hakkında konuşulanları duyanların yüzde 24'ü, yazılanların kesinlikle İsa'nın yaşamına yansıttığı, yüzde 7'siyse kısmen yansıttığı görüşünde.

Ankete katılanların yüzde 49'u, kitabın tarihi gerçekleri kesinlikle yansıtmadığını belirtirken, yüzde 20'siyse bu konuda kararsız olduğunu bildirdi.

Dan Brown'un yazdığı roman, yaklaşık 40 dile çevrilmiş ve dünyada şu ana kadar 30 milyon satmıştı. Roman ilk yayımlandığında, Katolik Kilisesi'nin ve bazı tarihçilerin de sert tepkisine yol açmıştı.

Dan Brown'un ünlü romanında esinlenerek Amerikalı yönetmen Ron Howard tarafından çevrilen ''The Da Vinci Code'' isimli film, 17 Mayıs tarihinde, 59. Cannes Film Festivali'nin açılış töreninde gösterilecek. 100 milyon dolarlık bütçeyle çevrilen film, tüm dünyada Cannes Film Festivali'nin açılışıyla birlikte vizyona girecek.
#8 - Haziran 04 2006, 02:35:14
imzanız kural dışı.

hiç bilmiyoddddddddddum öğrenmiş oldum saolun...
#9 - Haziran 28 2006, 18:35:59

oktay sinanoglunun türkceyle ilgili kitaplarını okuyunuz yenı cıktı  türkcemizin yozlasmasını anlatıyor
#10 - Temmuz 07 2006, 21:18:04
herkesin ağzında bir  fanilik dırıltısı
Sonunda tek bir şarkı tabutun gıcırtısı

saolo musti....
#11 - Temmuz 10 2006, 19:39:13

tşkler arkadaşlar bilgiler için...
#12 - Temmuz 18 2006, 18:36:29
A&A         Seni ÇOK seviyorum!!!!   



                    asenaa....

arkadaşlar Duygu Asena gibi büyük bi yazarımız hayatını kaybetmiş (ben demiyorum büyük diye ben hiç sevmezdim ama nese)
Allah rahmet Eylesin diyelim mekanı cennet olsun
#13 - Ağustos 01 2006, 00:55:18

ben de sevmezdim ama hümanizmanın bir sonucu olarak ölen insanların arkasından üzülüyoruz.değişik düşünceleri vardı hanımefendinin..Allah rahmet eylesin.
#14 - Ağustos 17 2006, 20:02:04
Ne gemiler yaktık...

dark

Türk Edebiyatı’na 20 yıllık bir aradan sonra edebiyat yıllığı hazırlamak için yola çıkan yazar Ahmet Yıldız ve arkadaşları, 1000 sayfalık bir edebiyat yıllığı hazırladı.

2006 Edebiyat Yıllığı’nda, edebiyatımızın tanınmış isimleri, kendi dallarında değerlendirmeler, 2005 yılında edebiyat fakültelerinin gerçekleştirdiği etkinlikler, edebiyatımızdaki tartışmalar ve olaylar yer alıyor.


1000 sayfalık edebiyat yıllığında aydın üzerine tartışmalar, Nazım Hikmet, Adalet Ağaoğlu, Orhan Pamuk ve Yaşar Kemal tartışmalarına yer veriliyor. 2006 Edebiyat Yıllığı’nda ayrıca 2005 yılında yitirdiğimiz Attila İlhan, Vüs’at O. Bener, Attila Özkırımlı gibi çok sayıda yazar da anılıyor.

Yıllığın yayın yönetmeni Ahmet Yıldız, "Yaşar Nabi ve Aziz Nesin'in yolundan gidiyoruz" dedi.


20 YIL ARADAN SONRA GELEN YILLIK


20 yıldır gerçek anlamda bir edebiyat yıllığından yoksun olduğumuzu belirten yıllığın genel yayın yönetmeni yazar Ahmet Yıldız, hazırlık sürecini özetledi:
“Türk Edebiyatı, yaklaşık yirmi yıldır gerçek anlamda bir edebiyat yıllığından yoksundu. Bu durumu, edebiyatımız için büyük bir eksiklik ve haksızlık olarak değerlendirdik...
Büyük ‘yıllıkçı’lar, Yaşar Nabi Nayır ve Aziz Nesin’in yolundan gidiyoruz. Edebiyatçılarımızın soluksuz tükettiklerine inandığımız bir yılı derleyip toparladık.
Ankara’da 13 yıldır aralıksız çıkardığımız Edebiyat ve Eleştiri dergisinin kazandırdığı bilgi, kavrayış ve saygınlıkla yola çıktık.
Yıllığımız salt edebiyattan söz edecek, salt edebiyata ilişkin olayları, konuları kapsamaktadır.
Edebiyatımızın tanınmış isimleri, kendi dallarında değerlendirmeler, 2005 yılında üniversitelerimizin edebiyat fakültelerinin gerçekleştirdiği etkinlikler, edebiyatımızdaki tartışmalar ve edebiyat olayları yıllığımızda değerlendirilmiştir.”

2005 YILINDA KAYBETTİĞİMİZ EDEBİYATÇILAR


2006 Edebiyat Yıllığı’nda 2005 yılında yitirdiğimiz yazarlar, Attila Özkırımlı, Nermi Uygur, Vüs’at O. Bener, Şalim Şengil, Attila İlhan, Sulhi Dölek, Osman Numan Baranus ve Azer Yaran’a yer verilmiş.

EDEBİYAT OLAYLARI VE EDEBİYAT TARTIŞMALARI


Yıllıkta yer alan edebiyat olayları ve edebiyat tartışmaları ile ilgili bölümden önemli başlıklar:


* Dil Tartışmaları
* Aydın Üzerine Tartışmalar
* Sivas Kıyımı Tartışmaları
* Eğitim Tartışmaları
* Adalet Ağaoğlu Tartışmaları
* Orhan Pamuk Tartışmaları
* Nazım Hikmet Tartışmaları
* Yaşar Kemal Tartışmaları
* F Klavye Tartışmaları



2006 EDEBİYAT YILLIĞI’NDAN KONU BAŞLIKLARI:



* 2005 Yılı Edebiyat Takvimi
* 2005 Yılında Şiir
* 2005 Yılında Öykü
* 2005 Yılında Roman
* 2005 Yılında Eleştiri-Deneme
* 2005 Yılında Çocuk Edebiyatımız
* 2005 yılında Edebiyat Eleştirimizin Durumu
* 2005 Yılında Edebiyat Tartışmaları
* 2005 Yılında Edebiyat Dergilerine Genel Bakış
* 2005 Yılında Yayın Yaşamına Başlayan Dergiler
* 2005 Yılında Edebiyat Olayları
* 2005 Yılında Çeviri Edebiyatı
* 2005 Yılında Yitirdiklerimiz
* 2005 Yılında Yayınlanmış Yerli Edebiyat Yapıtları
* Radyolarda Edebiyat
* Televizyonda Edebiyat
* Çeviri Yayınları ve Sorunları
* Dil Sorunu ve Dilsel Sorunlar
* Edebiyatçılarımızın Söyleşi ve Açıkoturumları
* Kitap İmzalayan Edebiyatçılarımız
* Sinemaya Uyarlanan Edebiyat Yapıtları
* Yurt Dışında Türk Dili ve Kültürü
* Armağanlar, Ödüller, Yarışmalar
* Edebiyatçı Konuklarımız
* Yurt Dışında Türk Edebiyatı
* Edebiyatçılarımızı Anma Tören ve Toplantıları
* Yaşdönümlerinde Edebiyatçılarımız
* Yazarlarımız 2005 Yılında Neler Yaptılar, 2006 Yılına Neler Hazırlıyorlar?
* Yayınevlerimiz 2005 Yılında Neler Yaptılar 2006 Yılına Neler Hazırlıyorlar?
* Üniversitelerimiz 2005 Yılında Neler Yaptılar, 2006 Yılına Neler Hazırlıyorlar?
* Köşe Yazarlarında Edebiyat
#15 - Ağustos 27 2006, 17:21:03

...LaL...

Nobel edebiyat ödülünü 1999'da kazanan Alman yazar Grass, geçen hafta bir gazeteye açıklamasında, 17 yaşında SS tank bölüğünde görev yaptığını söylemişti.


İtiraf yazarlar, eleştirmenler, tarihçiler ve siyasetçiler arasında büyük tepki çekmiş, bazıları Grass'ın ödülünün geri alınması gerektiğini söylemişlerdi. Ancak ödülleri finanse eden Nobel Vakfının sözcüsü Jonna Petterson, "Bir ödül asla geri alınmaz. Bir kişi ödülü kabul ettiği vakit bunu geri çekmek imkansızdır. Bu daha önce hiç olmadı ve kuvvetle muhtemeldir ki gelecekte de olmayacak" dedi.

(Hürriyet)
#16 - Ağustos 29 2006, 21:07:56

konu süper olmuş saol dark....

haberler de iyi.....
#17 - Eylül 11 2006, 14:42:30
"Kücük seylere gereginden cok önem verenler, elinden büyük is gelmeyenlerdir."

Semih Balcıoğlu'nu Kaybettik


Gazetecilik mesleğinin ustalarından Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Onur Kurulu Başkanı ve Sabah gazetesi çizeri Semih Balcıoğlu yaşamını kaybetti.Meslek yaşamında yurt içi ve yurt dışında 49 ödül kazanmış olan ‘karikatürün duayeni’ Semih Balcıoğlu, dünyanın 106 çizerinden biri seçilmişti. Balcıoğlu’nun cenazesi, 30 Ekim Pazartesi günü öğle vakti Zincirlikuyu Camii’nde kılınacak namazın ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecek.İstanbul’da, 1928 yılında doğan Balcıoğlu, Işık Lisesi’nin ardından Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Grafik Bölümü’nden mezun oldu. İlk karikatürü, 1943 yılında Akbaba mizah dergisinde yayımlanan Balcıoğlu, Karikatür, Amcabey, Akşam, Dünya, Hürriyet ve Tercüman’da çalıştı. Balcıoğlu, meslek yaşamında yurt içi ve yurt dışında 49 ödül kazandı. ‘Gümüş Güvercin (Skopje)’, ‘Altın Madalya (Pescara)’, ‘Altın Palmiye’ ve ‘Gümüş Hurma (Bordighera)’, ‘İş Bankası Büyük Ödülü’, ‘Abdi İpekçi Barış ve Kardeşlik Ödülü’, ‘TÜYAP Onur Ödülü’ bu ödüller arasındadır.



DÜNYANIN 106 ÇİZERİNDEN BİRİ...
Gabrovo Mizah Evi’nin yaptığı oylama sonucu, dünyanın 106 çizerinden biri olarak kabul edilen Balcıoğlu, Türkiye’de üç boyutlu karikatürü gerçekleştiren ilk sanatçı oldu.

 Balcıoğlu, seramikle yaptığı karikatürlerini İstanbul ve Ankara’da sergiledi. Bugüne kadar 7’si yurt dışında olmak üzere 60 kişisel sergi açtı.

19 karikatür kitabı yayınlanan Balcıoğlu’nun ‘Güle Güle İstanbul’ adlı eseri, İtalya’da ‘Karikatür Kitapları Yarışması’nda Birincilik Ödülü kazandı.

İki arkadaşıyla 1969 yılında Karikatürcüler Derneğini kuran Balcıoğlu, 1973-1979 yılları arasında da Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanlığı görevinde bulundu.

Balcıoğlu, 1999 yılında ‘Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü’nü aldı.

15 Ocak 2002 tarihinde Mimar Sinan Üniversitesi’nce ‘Onursal Doktor’ unvanı verilen Balcıoğlu, Basın Şeref Kartı sahibi, evli ve bir çocuk babasıydı.
#18 - Ekim 29 2006, 14:50:51

arkadaşlar bilgiler için teşekkürler :))
#19 - Ocak 06 2007, 20:50:45
Ya Sev Ya Terket
          

Ne  MUTLU TÜRKÜM DİYENE ! 

çok güzel bilgiler paylaşım için teşekkürler ....
#20 - Ocak 11 2007, 17:51:06
...SENİN MARKA OLDUĞUN YERDE FİYATLARI BEN BASARIM...

dark

tşk ederim ama bu konuyu biraz ihmal etmişim galiba... :)

Edebiyatta ‘Dünya’nın En İyileri...   

Dünya Kitap Dergisi’nin düzenlediği Dünya Kitap Ödülleri ve Altın Sayfa Edebiyat Ödülü’nün sonuçları açıklandı. Ödüllerin bu yılki sahipleri Deniz Gürsoy, Ahmet Cemal, Can Yayınları ve Aysel Gürmen ile Erol Büyükmeriç oldu.

Dünya Kitap Dergisi’nin geleneksel Dünya Kitap Ödülleri’nin 2006 yılı sonuçları ve bu yıl ikinci kez verilen Altın Sayfa Edebiyat Ödülü’nü kazananlar belli oldu.

DENİZ GÜRSOY, AHMET CEMAL VE CAN YAYINLARI... Dünya Kitap Ödülleri Seçici Kurulu toplantısında Deniz Gürsoy, Ahmet Cemal ve Can Yayınları’na ödül verilmesi kararlaştırıldı.

Dünya Kitap Dergisi tarafından 1993 yılından bu yana verilen Dünya Kitap Ödülleri’nden Yılın Telif Kitabı Ödülü için 2006 yılı içinde Ayın Telif Kitabı olarak belirlenen 15 kitap arasından seçim yapıldı.

YILIN TELİF KİTABI ‘TESBİH - PARMAK UÇLARINDAKİ HUZUR’ Feridun Andaç, Osman Saffet Arolat, Başar Başarır, Turgay Fişekçi, Doğan Hızlan, Seçkin Selvi, Selim İleri, Faruk Şüyün, Ayfer Tunç, Tahsin Yücel ve Dünya Temsilcisi’nden oluşan Seçici Kurul, Yılın Telif Kitabı ödülünü; Deniz Gürsoy’un Oğlak Yayınları arasından çıkan ‘Tesbih - Parmak Uçlarındaki Huzur’ adlı yapıtına oy çokluğuyla verdi.

YILIN ÇEVİRİ KİTABI GOETHE’NİN ‘YARAT EY SANATÇI’SI Yılın Çeviri Kitabı ödülü ise, yıl içerisinde Ayın Çeviri Kitabı olarak seçilen 11 eser arasından, aynı Seçici Kurul tarafından, oy çokluğuyla Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından basılan Goethe’nin ‘Yarat Ey Sanatçı’ kitabının çevirisi için Ahmet Cemal’e verildi.

YILIN YAYINEVİ “CAN” Yılın Yayınevi de, aynı toplantıda, aynı seçici kurulca yapılan değerlendirme sonucunda oy birliğiyle Can Yayınları olarak belirlendi.

ALTIN SAYFA EDEBİYAT ÖDÜLÜ PAYLAŞILDI 2005’te her yıl farklı daldaki bir kitaba verilmek üzere konan ve bu sene “İlkgençlik” kategorisinde düzenlenen Altın Sayfa Edebiyat Ödülü’nün sahipleri ise Aysel Gürmen ve Erol Büyükmeriç oldu. Her yıl farklı bir kategoride düzenlenen ve bu yıl “İlkgençlik” kitaplarına verilen ödülün Ayfer Gürdal Ünal, Doğan Hızlan, Faruk Şüyün (kurum temsilcisi), Necdet Neydim, Nur İçözü ve Selahattin Dilidüzgün’den oluşan seçici kurulu, ödülü, oy birliğiyle Gürmen’in Uçanbalık Yayınları tarafından basılan ‘Dereden Tepeden Dereliköy’den’ adlı çalışmasıyla Büyükmeriç’in Logos Yayınları’ndan çıkan ‘Midas’ın Serçeparmağı’ adlı yapıtı arasında paylaştırdı.
#21 - Ocak 11 2007, 18:04:26

Ölmeden Önce Okumanız Gerekenler...

Pek çok farklı dile çevrilen ve sinema severler için tam anlamıyla bir referans kitabı olan “Ölmeden Önce Görmeniz Gereken 1001 Film” kitabının güncellenmiş 2. baskısının yayınlandığı bu günlerde Caretta Yayıncılık, “Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap” kitap severlerle buluşturuyor. Yayın tarihlerine göre listelenen romanların ilki 850 yılında yayınlanan 1001 Gece Masalları; sonuncusu ise Alman yazar Daniel Kehlman’ın “Die Vermessung der Welt / Measuring the World” isimli romanı(2005). Kitapta, 1001 romanın yazarıyla ilgili kısa bilgiler, yazarın aldığı ödüller, romanın yazım ve yayın tarihi, özgün adı ve orijinal dili gibi bilgiler de yer alıyor.

Kitap, okumanın anlamı, neden okuduğumuz ve neleri okuyup neleri okumamamız gerektiği üzerine bir tartışmaya ve hararetli bir fikir alışverişine yol açacak gibi görünüyor. 960 sayfalık eser, bilgilendirici özelliğiyle tam anlamıyla bir referans kitabı olmasının yanı sıra, kendine özgü diliyle zevkle okunabiliyor. Kitaba yazılarıyla katkıda bulunanlar, ‘ölmeden önce hangi kitapları okumamız gerektiğine ilişkin uluslar ve kültürler üstü bir fikir birliği oluşturabilecek benzersiz bir liste üretmek gibi bir iddia içinde olmadıklarını’ söyleyerek, “Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap”ın, kendisini sınırlandırıcı bir liste olarak sunmaktan ziyade, çok çeşitli ulusal bağlamlarda okumalar yapmaya dair tartışmaları özendirip çoğaltmasını amaçladıklarını belirtiyor.

Kitap, uluslararası okur kitlesinin; aralarında eleştirmenlerin, akademisyenlerin, roman yazarlarının, şairlerin, edebiyat gazetecilerinin de bulunduğu 156 yazarın kaleme aldığı metinlerle oluşturuldu ve liste büyük ölçüde, çeşitlilik barındıran bu okur grubunun bize romanın günümüzdeki görünümü hakkında söylediklerinden üretildi. Kitabın Türkçe’ye kazandırılmasında editörlük görevini Filiz Ülgüt üstlendi.

15 farklı dilde yayınlanan kitabın Türkçe’ye çevrilmesinde 8 farklı çevirmenin emeği var. Kitabın yayıncısı ise; Türk yayın hayatına sanatsal, tarihsel, sektörel alanlarda çok değerli kitapları kazandıran ve farklı kitap projeleriyle uzmanlaşan Caretta Yayıncılık.

“Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap”ın genel editörlüğünü yapan Peter Boxall, kitap üzerinde çalışmanın kendisine roman türü hakkında pek çok şey öğrettiğini, aynı zamanda kitap sevgisinin ne denli bulaşıcı olduğunu, kitapların ne çok heyecan, dostluk ve keyif ürettiklerini de gösterdiğini söylüyor.

1001 ROMANIN SEÇİMİ
Peki ölmeden önce “hangi 1001 romanın okunması gerektiği” nasıl belirlenmiş? Ya böylesine kapsamlı bir konuyu, bu kadar sınırlı bir metinle anlatmanın zorluğu, hatta imkansızlığı…

Kitabın genel editörü Boxall bu soruların yanıtlarını şöyle veriyor:
“Bildiğim tek bir şey var ki, bir insanın okuması gereken tüm kitapları içeren ve okumadan da yapabileceği tüm kitapları dışlayan nihai liste, elbette ki asla hazırlanamaz; aynı zamanda, sayının bana dayatmış olduğu sınırlar, insafsız ve dar. Ele alınan temanın kapsamı düşünülecek olursa 1001, sonuçta ufak bir sayı. Burada yer alan her başlık, kendi daracık mekânı için savaşmak zorunda ve her bir yazı belirli bir konsantre enerjiyle, sanki hayat buna bağlıymışçasına çaresizlik içinde verilen bir kendine yer açma mücadelesiyle yüklü. Ve her bir roman, aslında, ölmeden önce okumanız gereken bir yapıt...”

Kitapta, 1001 romanın yazarıyla ilgili kısa bilgiler, yazarın aldığı ödüller, romanın yazım ve yayın tarihi, özgün adı ve orijinal dili gibi bilgiler de yer alıyor. Yayın tarihlerine göre listelenen romanların ilki 850 yılında yayınlanan 1001 Gece Masalları; sonuncusu ise Alman yazar Daniel Kehlman’ın “Die Vermessung der Welt / Measuring the World” isimli romanı(2005).

Kitabın içindeki Türk yazarlar ve eserleri ise;
 Berci Kristin Çöp Masalları / Berji Kristin: Tales from the Garbage Hills (1983) Latife Tekin,
 Beyaz Kale / The White Castle (1985) Orhan Pamuk,
 Hayat Bir Kervansaray / Life is a Caravanserai (1992) Emine Özdamar,
 İnce Memed / Memed, My Hawk (1955) Yasar Kemal.

Genel editör Peter Boxall, “Bu kitap üzerinde çalışmak bana roman türü hakkında pek çok şey öğretti. Aynı zamanda kitap sevgisinin ne denli bulaşıcı olduğunu, kitapların ne çok heyecan, dostluk ve keyif ürettiklerini de öğretti” diyor.

TÜRK YAZARLARDAN 4 ROMAN
Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap’ta Türk yazarların 4 romanı yer alıyor:
 İnce Memed:
Yaşar Kemal’in ilk romanı olan İnce Memed, dünya çapında en çok satanlar arasına girmiştir. Hikayenin kahramanı İnce Memed, Ağa’nın zorbalığına baş kaldırır; sonunda dağlara çıkarak bir eşkiya çetesine katılır. Baskıya karşı verdikleri mücadelede yoksullara kol kanat geren Memed, bir tür Anadolulu Robin Hood’a dönüşür.
Kitap, barındırdığı insani sıcaklık ve üstün anlatım gücü sayesinde son derece keyifle okunacak bir yapıt olma özelliğini koruyor.
(yayın tarihi 1955)

 Berci Kristin Çöp Masalları:
Latife Tekin’in romanı, insanın ne kadar direngen olduğunu anlatır.
Birinden diğerine hissettirmeden geçen bir dizi öyküden oluşan roman, daha içten ve dokunaklı olmakla beraber, Salman Rüşdi’nin çok sesli postmodernizmiyle aynı hamurdan. Ezilenlerin hikayelerini anlatan karnavalesk, postyapısalcı metinlerin yaygın olduğu bir dönemde yazan Tekin, karakterlerine düğerlerinden daha fazla yaklaşıyor.
(yayın tarihi 1983)

 Beyaz Kale:
Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Orhan Pamuk’un Beyaz Kale’si, Borges’le Calvino’nun yapıtları gibi, gerçeklik ve kimlik kavramlarımızın okuyup yazma eylemi üzerinden sorgulandığı yerdir.
Düşsel bir atmosfer taşıyan anlatı (kitap içinde kitap), 17. yüzyılda gemisi, kendisini tutuklu olarak İstanbul’a götüren Türk korsanların eline geçen genç bir İtalyan alimin hayatını ayrıntılarıyla anlatır.
(yayın tarihi 1985)

 Hayat Bir Kervansaray:
Emine Özdamar’ın romanı, geleneneksel olmayan bir başlıkla, (Hayat Bir Kervansaray İki Kapısı Var Birinden Girdim Diğerinden Çıktım) gelenekleri baştan başa yıkıyor. Yola bu noktalandırılmamış sözcüklerle çıkıyor ve ilerliyoruz.
Hayat Bir Kervansaray, saygın Ingeborg-Bachmann Ödülü’nü kazanan, ‘Alman kökenli olmayan’ biri tarafından yazılmış ilk kitap ve orijinalliğinin gücü yapılan övgüleri doğruluyor.
(yayın tarihi 1992)

“Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap”ı seçkin kitabevleri ve Caretta Yayıncılık’tan temin edebilirsiniz.
Caretta Yayıncılık Telefon No: 0212 230 23 14


ntvmsnbc.com'dan alıntıdır...
#22 - Mart 07 2007, 14:10:11

Erdal Öz’e Saygı Gecesi

Can Yayınları’nın kurucusu ve edebiyatçı Erdal Öz, bu akşam saat 19:00’da Akatlar Kültür Merkezi’nde anılacak.
Erdal Öz, Beşiktaş Belediyesi Kültür Sanat Platformu tarafından düzenlenen “Ustalara Saygı” etkinliklerinin 25.ci ustası olacak. Geçtiğimiz mayıs ayında yitirdiğimiz Erdal Öz, edebiyat ve sanat dünyasının usta isimlerinin katılımıyla düzenlenen gecede anılıyor.

ANILARDAKİ ERDAL ÖZ
Faruk Şüyün’ün hazırlayıp yönettiği “Ustalara Saygı” gecesinde; Ayşe Sarısayın, Celâl Üster, Çetin Öner, Deniz Kavukçuoğlu, Doğan Hızlan, Engin Cezzar, Esat Tekand, Füruzan, Hacı Tonak, İnci Kut, Tahsin Yücel, Türkel Minibaş, Yiğit Okur, Erdal Öz ile ilgili anıların anlatacak.

YAŞASAYDI 72 YAŞINDA OLACAKTI
Aramızda olsaydı içinde bulunduğumuz ayda yetmiş iki yaşına basacak olan Erdal Öz için düzenlenen gecede gazeteci arkadaşlarından Turhan Günay, ustanın sevdiği türküleri seslendirecek. Erdal Öz’ün yayınlanmamış günlüklerinden ve yapıtlarından bölümlerİ Zeliha Berksoy seslendirecek Erdal Öz’ün oğlu Can Öz de bir dia gösterisi sunacak. Gecede edebiyatçının yaşamından görüntülerin bulunduğu filmler de yer alacak.

SIRADAKİ USTALAR
Ustalara Saygı etkinlikleri, 17 Mart’ta Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sineması’nda “Yeşilçam’ın Komik Arkadaşları” ve 26 Mart’ta Akatlar Kültür Merkezi Melih Cevdet Anday sahnesinde İlhan Berk etkinliği ile sürecek.


Akatlar Kültür Merkezi
Melih Cevdet Anday Sahnesi
Zeytinoğlu Cad. No: 8 Etiler
Telefon: 0.212. 351 93 84

 
ntvmsnbc.comdan alıntıdır
#23 - Mart 07 2007, 14:11:12

Marquez İçin Okuma Maratonu

Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Gabriel Garcia Marquez’in 80. doğum günü kutlaması etkinlikleri çerçevesinde, İspanya’da Güney Amerikalı yazarın büyük eseri ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ı okuma maratonu başladı. Siyasetçilerin, sinema oyuncularının ve yazarların katıldığı okuma maratonu, Madrid’de Başbakan Yardımcısı Maria Teresa Fernandez de la Vega’nın romanın ilk satırlarını okumasıyla başladı.

Ünlü romanı, yaklaşık 80 Marquez hayranının her biri 15’er dakika ya da 7’şer sayfa olmak üzere toplam 16 saat boyunca okuyacak.Marquez kutlamalarında, yazarın 80. yaş günüyle birlikte Nobel ödülünü kazanmasının 25. yıl dönümüyle ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ın yayınlanışının 40. yılı kutlanıyor.

Yarın 80 yaşına basacak olan Marquez, Türkçe’ye de kazandırılan ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ dışında, ‘Kırmızı Pazartesi’, ‘Kolera Günlerinde Aşk’, ‘Albaya Mektup Yazan Kimse Yok’, ‘Başkan Babamızın Sonbaharı’ gibi eserlerinin yanı sıra yakın dönemde piyasaya çıkan yaşam öyküsü ‘Anlatmak İçin Yaşamak’ ile de dikkatleri çekmişti.


#24 - Mart 07 2007, 14:12:24

dark

Türkçe'nin 100 akları yarışacak

100 ülkeden 500 öğrencinin katılacağı Türkçe Olimpiyatlarında her ülkenin kendi içinde yaptığı ön eleme ve finallerde sona gelindi.

Uluslararası Türkçe Olimpiyatları'nın beşincisi için geri sayım başladı. Geçen yıl 84 ülkeden 354 öğrencinin katıldığı etkinliğe bu sene 100 ayrı devletten 500 öğrenci iştirak edecek.

Her ülkenin kendi içinde yaptığı ön eleme ve finallerde sona gelindi. Maldiv Adaları, Gine, Srilanka, Singapur, Yeni Zelanda ve Kolombiya gibi yarışmaya yeni katılan ülkelerde büyük heyecan var. Uluslararası Dil Öğretimi Derneği'nce düzenlenen olimpiyat, 25 Mayıs-3 Haziran tarihleri arasında Ankara ve İstanbul'da gerçekleştirilecek. 'Türkçeyi dünya dili haline getirmek ve ülke tanıtımına katkı' amacıyla tertip edilen etkinliğin bu yılki sloganı: 'Türkçenin 100 Akları'. Bir ilke imza atan TBMM Başkanı Bülent Arınç, olimpiyata katılanlara 'Türkiye Büyük Millet Meclisi Özel Ödülü' verecek. Kendi sahasında dünyanın en büyük organizasyonu olan olimpiyatların elemeleri Kızılcahamam Asya Termal Tesisleri'nde, final ve ödül töreni ise İstanbul Gösteri ve Kongre Merkezi'nde yapılacak. 9 ayrı kategoride düzenlenecek yarışmaya bu yıl 'makale ve özel beceriler' adında iki yeni kategori de eklendi.


Ayrıca olimpiyat bu yıl üniversite öğrencilerine de açıldı. Türkoloji bölümünde okuyan üniversite öğrencileri, "Ülkeniz ile Türkiye arasındaki ilişkiler ve bu ilişkileri geliştirme yolları" konulu makaleleriyle yarışmaya katılacak.
'Özel beceriler' yarışmasında ise öğrenciler taklit, rol yapma, halkoyunları, enstrüman çalma gibi beden dili, jest ve mimiklerini kullanarak özel becerilerini sergileyecek.
Yarışmadaki diğer alanlar ise 'konuşma, yazma, şarkı, şiir, sunum, genel kültür ve ülke tanıtım standları' kategorilerinde olacak.
Olimpiyat Ankara'da devam ederken İstanbul Sultanahmet Meydanı'nda ülke tanıtım stantlarının olduğu ve iki gün sürecek bir kültür şöleni gerçekleştirilecek.
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı ve Uluslararası Dil Öğretimi Derneği Başkanı Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan, artık Türkçe Olimpiyatları'nın dünyaya mal olduğunu söyledi. Olimpiyat davetini resmî kanallardan Türk dünyasındaki üniversitelerin Türkoloji bölümlerine, Türkiye'nin yurtdışında açtığı resmî okullar da dahil olmak üzere özel sektörün açtığı okul ve kurslara ilettiklerini kaydeden Bilkan, ülkelerdeki seçmelere çok yoğun bir katılımın olduğunu belirtti. 'Kültürel değerlerin 'insanlık' çatısı altında birleşmesi ve kopuk ilişkilerin aşılmasının aynı dili konuşmakla mümkün olacağını' vurgulayan Bilkan, "İnsanlar arası iletişimin hız kazandığı günümüzde Türkiye'nin yeni yeni coğrafyalarla tanışıp kaynaşması, Asya, Avrupa, Amerika, Afrika ve Avustralya'da Türkçe öğrenen binlerce öğrencinin mevcudiyeti, Türkçenin dünya dilleri arasında hak ettiği konumu elde edeceğinin bir göstergesidir." dedi.
Olimpiyatların yurtdışında Türkçeye karşı büyük bir heyecan uyandırdığını kaydeden Olimpiyatlar Genel Koordinatörü Tuncay Öztürk ise, "Türkçe Olimpiyatları bir final niteliğinde. Finale gelene kadar birçok aşamadan geçiliyor. Öğrenciler, sınıf ve okul seçmelerinden sonra ülke seçmelerinden geçerek bu olimpiyatlara katılmaya hak kazanıyor. Bir eğitim yılı boyunca olimpiyatlara yaklaşık 10 bin öğrenci hazırlanıyor." diye konuştu. 'Dünyada kültürler arası yangınların çıkarılmaya çalışıldığı bir dönemde bu tür organizasyonların barışa ve sevgiye büyük katkı sağladığını' ifade eden Tuncay Öztürk, geçen yılki sponsorlara teşekkür etti ve bu yıl da yeni sponsor arayışını sürdürdüklerini dile getirdi.

Geçen yıl 84 ülkeden 354 öğrencinin katıldığı etkinliğe bu yıl 100 ülkeden yaklaşık 500 öğrenci bekleniyor. 'Türkçeyi dünyada hak ettiği konuma getirmek, daha yaygın bir şekilde kullanılmasını sağlamak, Türkiye'nin tanıtımına katkı sağlamak' amacıyla 2003'ten beri düzenlenen olimpiyatlarda ülkeler ön eleme organizasyonu gerçekleştiriyor.

Olimpiyatların tertip heyetinde ünlü isimler

Tertip Heyeti Başkanlığı'nı Etik Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Sağlam'ın yürüttüğü organizasyon heyetinde şu isimler bulunuyor:
Yıldırım Akbulut (eski Başbakan),
Vehbi Dinçerler (eski Milli Eğitim Bakanı),
Prof. Dr. Mustafa İsen (Kültür Bakanlığı Müsteşarı),
Hasan Kaplan (MEB Yurtdışı Eğitim-Öğretim Gen. Müd.),
Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın (TDK Başkanı),
Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu (TTK Başkanı),
Prof. Dr. Osman Horata (AKM Başkanı),
Mehmet Atalay (GSG Müdürü),
Harun Tokak (Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Yön. K. Başkanı),
Hakan Fidan (TİKA Başkanı),
Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan (Uluslararası Dil Öğretimi Derneği Yön. K. Başkanı),
Tuncay Öztürk (Uluslararası Dil Öğretimi Der. Yön. Kurulu Başkan Yard.)

#25 - Mart 11 2007, 14:00:47
« Son Düzenleme: Mart 11 2007, 14:01:31 Gönderen: dArK »

dark

Ömer Seyfettin Hikâye Ödülü İzmir'e gitti

Gönen Belediyesi'nin düzenlediği 18. Ömer Seyfettin Haftası çerçevesindeki hikâye yarışmasının sonuçları açıklandı. Katılımın oldukça yüksek olduğu yarışmaya İzmir/Bornova'dan katılan Engin Damcı "Kış Yabancısı" isimli hikâyesi ile birinci oldu. Yarışmada ikinciliği Ankara/Çubuk'tan katılan Hayati Ateş "Hacer'im Hacer" isimli hikâyesiyle kazandı.

Giresun'dan katılan Sevgün Yılmaz da "Ispanak Böreği" isimli hikâyesi ile üçüncülüğü elde etti. Her yıl olduğu gibi bu yıl da ilk ona giren eserler kitap haline getirilecek. Kitaplaşacak ilk on hikâyede Ankara'dan Güzide Akkoyun 4., Kayseri'den Dilek Çetindaş 5., İzmir'den Aydan Tırpan 6., Kars'tan Muhammet Çitgez 7., Iğdır'dan Yusuf Turan 8., İzmir'den Aydan Dayan 9. ve Bolu'dan Necmettin Sarı da 10. oldu. Dereceye girenlere ödülleri, 10 Mart Cumartesi akşamı törenle verildi.
#26 - Mart 11 2007, 14:12:58

dark

Fransız yazar Henri Troyat öldü

Rus kökenli Fransız yazar Henri Troyat 95 yaşında hayata veda etti. Gerçek adı Lev Tarassov olan 1911 Moskova doğumlu yazarın ölümü Le Figaro
gazetesi tarafından duyuruldu.

19. yüzyıl realizm akımına bağlı bir romancı, denemeci ve biyograf olan Henri Troyat, 1959'da seçildiği Fransız Akademisi'nin en eski üyelerinden biriydi.

1917'de devriminin ertesinde ailesiyle birlikte Rusya'dan kaçan ve Fransa'ya yerleşen Troyat, arkasında yüzden fazla eser bıraktı.

1938 Goncourt ödülü sahibi Troyat, eserlerini sadece Fransızca kaleme aldı, ancak doğduğu topraklar her zaman ona esin kaynağı oldu.

Çar ve çariçelerle, Puşkin, Dostoyevski, Tolstoy ya da Çehov gibi büyük Rus yazarlarının yaşamlarını kaleme alan Troyat, Flaubert, Maupassant, Zola, Verlaine, Baudelaire ve Balzac gibi 19. yüzyıl büyük Fransız yazarlarının da biyografilerini yazdı.
#27 - Mart 11 2007, 14:16:13

dark

Türkiye'nin her yerine 2 milyon kitap dağıtıldı

2000 yılında start alan ve bu yıl sekizincisi düzenlenen 'TNT Ekspres Türkiye Kitap Toplama Kampanyası', çocuk ve gençler için klasikleri, üniversite ve Anadolu liseleri hazırlık kitaplarını ihtiyacı olanlara ulaştırmayı hedefliyor.

7 yılda rekor kırarak 2 milyon kitap toplanmasını sağlayan 'TNT Ekspres Türkiye Kitap Toplama Kampanyası'nı; TNT Ekspres, Türkiye Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Zeytinburnu Şubesi ile birlikte hayata geçiriyor. Kampanyanın bu yıl sekizincisi düzenleniyor. İlk kez 2000 yılında, TNT Ekspres'in kendi çalışanları ve müşterileri arasında başlattığı kitap toplama kampanyası, bu sene mart ayının son haftasında kutlanan Kütüphaneler Haftası'nda başladı. Kampanya eylül ayındaki İlköğretim Haftası'na kadar da devam edecek.

Bağış yapmak çok kolay
7 yıl içinde bin 235 okula yaklaşık 2 milyon kitap bağışlanmasını sağlayan kampanya kapsamında, Milli Eğitim Bakanlığı'nın öngördüğü yayınlar ile gençlik klasikleri, çocuk klasikleri, klasikler, üniversite ve Anadolu liseleri hazırlık kitapları, çocuk hikayeleri, psikoloji kitapları, çocuk romanları ve öğretmen eğitim kitapları toplanacak. TNT Ekspres Türkiye kuryeleri, 444 08 68 no'lu telefonu arayarak kitap bağışlamak isteyenlerin kitaplarını kapılarından ücretsiz olarak teslim alıyor. Büyük bir titizlikle düzenlenen kitaplar, gönderilecekleri okulların önceliklerine ve ihtiyaçlarına göre ayrılıp tırlara yükleniyor.
#28 - Mart 29 2007, 11:20:23

dark

Livaneli’nin ‘Mutluluk’u İtalyanca’ya çevrildi

Yazar Ömer Zülfü Livaneli’nin “Mutluluk” adlı romanı, İtalyancaya da çevrildi.
 ROMA - “Felicità” adıyla Gremese yayınevi tarafından yayımlanan roman, Roma’da Grand Hotel Parco dei Principi’de Zülfü Livaneli’nin de katıldığı bir toplantıyla basına tanıtıldı. Livaneli, basın toplantısında yaptığı konuşmada, “Mutluluk adlı romanım, tam 19 ülkede yayımlanmış oldu. Ama İtalyancaya çevrilmesi benim için daha da anlamlı. Kitabımın büyük Dante’nin dilinde yayımlanmasından dolayı çok mutluyum” dedi.
#29 - Mart 29 2007, 11:36:10

dark

Duygu Asena Ödülü İpek Çalışlar'a

Uluslararası PEN Türkiye Merkezi’nin, geçen yıl kaybettiğimiz gazeteci-yazar Duygu Asena’nın anısına ilk kez düzenlediği Duygu Asena Ödülü’ne, gazeteci-yazar İpek Çalışlar değer görüldü.

Duygu Asena’nın kız kardeşi İnci Asena, Orhan Pamuk, Prof. Nazan Aksoy, Hürriyet Gazetesi muhabiri Emel Armutçu, Prof. Dr. Fatmagül Berktay, Prof. Dr. Oya Köymen, Prof. Dr. Şirin Tekeli, gazeteci-yazar Serpil Gülgün ve PEN Türkiye Merkezi Başkanı Vecdi Sayar’dan oluşan jüri, yazdığı ’Latife Hanım’ biyografisiyle, yok sayılan bir kadını gün ışığına çıkararak, Latife Hanım’ın itibarını iade ettiği gerekçesiyle İpek Çalışlar’ı ödüle layık gördü. İpek Çalışlar ödülünü, 19 Nisan’da Armada Oteli’nde gerçekleştirilecek Duygu Asena Doğum Günü toplantısında alacak.
#30 - Nisan 19 2007, 16:23:19

dark

Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil Anıldı

Türk Edebiyatı Vakfı'nın "Çarşamba Sohbeti"nde, Türkiye'nin dünya çapındaki hukukçusu, mütefekkiri Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil anıldı.

"Bilim ve Fikir Adamı Ali Fuad Başgil" başlığı altında hocayı anlatan Mehmed Niyazi, toplantıda Başgil'in gençlerimize ideal olacak bir şahsiyet olduğunu söyledi. Başgil'in Türkiye'de demokrasinin yerleşmesi, hukukumuzun yerli yerine oturması için önemli bir mücadele sergilediğini kaydeden Niyazi, toplantıda onun bir dava adamı olduğunu anlattı.   


Ülkede korku ve belirsizliğin tehlikeli boyutlara ulaştığı dönemlerde Ali Fuad Başgil'in can pahasına mücadeleye girip 'İlmin ışığında günün meseleleri'ni yazarak herkesi aklı selime davet ettiğini kaydeden Niyazi şunları kaydetti: "Hoca, Eylül 1960 tarihli Sebilürreşad dergisinde "Bizde niçin ilim adamı yetişmez?" sorusuna cevap aramış. İlim için lazım olan zekamızın mı, fikri hazırlığımızın mı, çalışmamızın mı eksikliğinin üzerinde durmuş. Bu üç özellikte de Avrupalılardan aşağı kalmadığımızı ispat gayesiyle haklı olarak Batı'da başarıyla öğrenim yapan gençlerimizi örnek göstermiş. Oradaki başarılı insanımızın, burada susuz kalmış gül misali solmasını üç kelimeyle izah ediyor: Hava, iklim, muhit. Hocamızın da belirttiği üzere ilim kudret helvası gibi gökten inmez, alim, ot gibi yerden bitmez. İlim kendine gerekli ortamın ürünüdür. Güven, hürriyet ve adalet olmayan yerde ilmin ihtiyaç duyduğu ortam oluşmaz. Bu üç unsuru ülkemizde ne derecede sağlayabilmişsek, o kadar ilimde merhale kat etmişizdir".

Başgil'in hayatının son dönemlerini senatörlükten istifa edip bir süre İsviçre'de gönüllü sürgün hayatı yaşayıp eserler kaleme aldığını anlatan Niyazi, Başgil'in konusuna son derece hakim, üslubu sade bir yazar olduğunu kaydetti.

#31 - Nisan 19 2007, 16:27:54

dark

Nobel Ödülü Sahibi 40 Kişi Ürdün'de Toplanacak


Nobel ödülü kazanan 40 kişiyle diğer önemli şahsiyetler, gelecek ay Ürdün'ün tarihi Petra şehrinde bir toplantı yapacak. Toplantıda Ortadoğu gençliğinin problemleri ele alınacak.

Kral Abdullah'ın yazılı açıklamasında, "Dünyanın en parlak ve en işlek beyinlerini, Nobel Ödülü sahiplerini düşünmeleri, konuşmaları ve çeşitli global konularda ilerlemeler sağlanmasına katkıda bulunmaları için yeniden topluyoruz" denildi. Abdullah, bu yılki toplantıda bu insanların bölgenin genç zekalarıyla da biraraya geleceklerini ifade etti.   


"Petra 3: Daha İyi Bir Dünya İnşa Etmek" başlıklı konferans, bu konferansların üçüncüsü olacak. 15-16 Mayıs tarihlerinde yapılacak konferansta sağlık, ekonomi, çevre gibi pek çok konu ele alınacak.

Konferansa katılacaklar arasında eski Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ve 2001'de Nobel Barış Ödülü sahibi Kofi Annan ve 2003'te edebiyat alanında Nobel kazanan Güney Afrikalı romancı J.M. Coetzee de olacak.

#32 - Nisan 19 2007, 16:31:13

dark

İstanbul’a modern kütüphane kurulacak

Kültür Bakanı Atilla Koç, Türkiye’nin kültürel mirasını, modern kütüphanecilik hizmetiyle birleştirecek, büyük bir kütüphanenin, 2010 yılına kadar İstanbul’da açılacağını söyledi.
#33 - Nisan 19 2007, 16:36:32

dark

Görmeyenlerin ışığı olun, kitap seslendirin


Milli Kütüphane Başkanlığı, görme ve okuma engellilere yönelik hizmet verebilmek için sesli kitap okumak isteyen gönüllüleri bekliyor. Bu iş için gönüllü olan kişiler, Bahçelievler’deki Milli Kütüphane Başkanlığına başvuruyorlar.

Ses tonu ve diksiyonu düzgün, Türkçeyi iyi konuşan bu kişiler, kütüphane içinde oluşturulan stüdyoda kitap okuyorlar. Gönüllülerin okudukları kitaplar, kasetlere kaydediliyor, çoğaltılan kasetler ise okuma engelli kişilerin hizmetine sunuluyor.

Milli Kütüphane Başkanı Tuncel Acar, gönüllü okuyucuların, görme engeliler için roman, şiir, hikaye ve çeşitli eğitim kitaplarını okuduklarını ve bunları kasede kaydettiklerini söyledi. Kitaplarının hepsinini gönüllüler tarafından okunduğunu belirten Acar, “Milli Kütüphane’nin ‘Konuşan Kitaplık’ bölümünde sesli kitap arşivimize katkıda bulunmak isteyen ses rengi kulağa hoş gelen diksiyonu ve okuması düzgün gönüllülere ihtiyacımız var” dedi. Acar, bu kriterlere uygun olan gönüllülerin, belirli bir test aşamasından geçirildikten sonra gönüllü okuyucu olarak kabul edildiğini söyledi.

Gönüllülerin, bu iş için mutlaka kütüphaneye gelmesi gerekmediğini belirten Acar, “Sesli kitap okuma evden de yapılabilir. Okuyucular, kitapları evde bilgisayar ortamında okuyabilir ve bunu CD’ye kaydedip bize gönderebilirler” dedi.

“SESLİ KİTAPLAR İNTERNETTEN DE DİNLENEBİLECEK”

Kayıtların, 1991 yılında Ankara OR-AN Lioness Kulübü tarafından bağışlanan kayıt stüdyosunda yapıldığını ifade eden Acar, şunları kaydetti:
“Şu an için sesli kaset kitap sayımız 1100 ve bu kitapların oluşturduğu kaset sayısı ise ‘master’ ve ‘copy’ olarak yaklaşık 10 bin adet civarında. Ayrıca sesli kitap CD sayımız ise 100 civarında. Bu yıl içerişinde de kaset ortamındaki sesli kitaplar, dijital ortama aktarılacak. Daha sonra ise sesli veriler, wap ortamında görme engellilerin hizmetine sunulacak. Kullanıcıların getirdiği flaş bellek ya da CD’lere sesli veriler kopyalanabilecek.”

Acar, okutulan sesli kitapların güncel yayınlardan oluştuğunu ve kullanıcıların taleplerine göre belirlendiğini söyledi. Acar’ın verdiği bilgiye göre, Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler”, Nermin Bezmen’in “Sır”, Nazım Hikmet’in “835 Satır”, Murathan Mungan’ın “40 Oda”, Zülfü Livaneli’nin “Mutluluk”, Dostoyevski’nin “Hz. Muhammed”, Emre Kongar’ın “Kızlarıma Mektuplar”, Can Yücel’in “Sesini Kaybetmeyen Şiir”, değişik türde çocuk kitapları, KPSS eğitim bilimleri, KPDS dil kitapları ve üniversite hazırlık kitapları okutulan kitaplar arasında yer alıyor.

NASIL YARARLANILIYOR?

Görme engelliler, kaset ve CD’lere okunmuş olan kitapları, Konuşan Kitaplık’tan dinleyebiliyor ya da seçtiği bir sesli kitabı ödünç alıp eve götürebiliyor.

En önemlisi ise Milli Kütüphane’ye hangi kitabı okumak istediğini belirterek müracaat eden okuma engellilere, kargo ya da posta aracılığıyla talep ettiği sesli kitap adresine ücretsiz olarak teslim edilebiliyor.
#34 - Nisan 19 2007, 16:46:32

#35 - Nisan 30 2007, 17:09:33
Programmer: CS3-CS4

dark

#36 - Mayıs 28 2007, 11:31:38

dark

Necip Fazıl Kısakürek, Ölümünün 24. Yılında 'Çile' Adlı Tiyatroyla Anıldı

Büyük şair, yazar, mütefekkir ve aksiyon adamı Necip Fazıl Kısakürek, vefatının 24. yılında 'Çile' adlı tiyatroyla anıldı.

Meram Belediyesi Konevi Tiyatro Topluluğu, Türk edebiyatının yetiştirmiş olduğu büyük mütefekkir, şair, yazar ve sanat adamı Necip Fazıl Kısakürek'in hayatını, ölümünün 24. yıldönümü münasebetiyle Konevi Kültür Merkezi'nde 'Çile' adlı eseriyle tiyatroya uyarladı. Konevi Kültür Merkezi'nde sahnelenen oyuna Kısakürek'in hayranları büyük ilgi gösterdi. Edebiyat dünyasında 'Üstad' olarak tanınan Necip Fazıl Kısakürek'in tiyatro gösterisine fazla ilgi olunca çok sayıda kişi tiyatroyu ayakta izlemek zorunda kaldı.
#37 - Mayıs 28 2007, 11:32:32

dark

Hikayelere Ödül 'Yağmur'u Yağdı

Dil-Kültür ve Edebiyat dergisi Yağmur'un yeni yazarlar ortaya çıkarmak, genç kalemleri teşvik etmek, yayın dünyasına yeni bir heyecan getirmek maksadıyla düzenlemiş olduğu hikâye yarışması ödül töreni, edebiyat dünyasının önemli isimlerini bir araya getirdi. Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan (TOBB Üniversitesi Dekanı), Prof. Dr. Mustafa Özkan (İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanı), Prof. Dr. Fatih Andı (İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkan Yardımcısı), Doç. Dr. Mehmet Kara (Fatih Üniversitesi Çağdaş Türk Lehçeleri Bölümü Başkanı), Yard. Doç. Dr. Hüseyin Özcan (Fatih Üniversitesi Türk Dili Bölüm Başkanı), Mehmet Nuri Yardım, Nihat Dağlı, Mehmet Doğan, Recep Şükrü Güngör, Bestami Yazgan, Yusuf Dursun - Kalender Yıldız- Ukraynalı Şair Valeria Kolos, Özbek araştırmacı yazar Kutlukhan Şakirov, Orhan Bilir ve Şeref Yılmaz katılan davetliler arasındaydı.

Cağaloğlu'ndaki Kaynak Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen törende, Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan, Yağmur dergisinin edebiyat dünyasına yeni bir ses ve heyecan getirdiğini vurgularken Prof. Dr. Fatih Andı, hikâyeciliğin dünü ve bugününü ele alarak Yağmur Dergisi'nin genç kalemleri teşvik etmek amacıyla düzenlediği hikâye yarışmasına dikkatleri çekerek örnek teşkil ettiğini söyledi.

Yarışmada birinciliği 'Ihlamurdere' başlıklı hikâyesiyle Eda Erdener, ikinciliği 'Raydan Salıncak' başlıklı hikâyesiyle Tolunay Sandıkçıoğlu, üçüncülüğü 'Çakı, Mum ve Kuş' başlıklı hikâyeyle Mustafa Oral aldı. Mansiyon ödüllerini ise; 'Kayıp Halkalar' başlıklı hikâyesiyle Asuman Güzelce, 'Saha Sorumlusu' başlıklı hikâyesiyle Filiz Yıldırım, 'Uzaklar Çağırınca' başlıklı hikâyesiyle Melek Altun, 'Zehra Komşu' başlıklı hikâyesiyle Işıl Eker ve 'Uzlet' başlıklı hikâyesiyle Abdullah Şevki Yurtvermez aldı.
#38 - Mayıs 28 2007, 11:37:37

dark

"Seyyar Kitap"lar "Ses"leniyor

Görme engeliler için başlatılan "Sesli Kitap" projesi kapsamında 1000 CD ve Braille alfabesi ile basılmış İstanbul Rehberi hazırlandı.

İstanbul'un 2010 Avrupa Kültür Başkenti ilan edilmesiyle kitap okuma alışkanlığı arttırmak için başlatılan "Seyyar Kitap" projesinin devamında, görme engelilerin de daha çok okumasını sağlamak amacıyla eserler "sesli" olarak da hazırlanıyor. "Sesli kitaplar" yine kentteki kamuya açık yerlere bırakılarak engellilere ulaştırılacak ve elden ele aktarılması sağlanacak.

Seslendirilen eserlerin yanı sıra bazı kitaplar ve İstanbul şehir rehberi de görme engellilere kolaylık sağlamak amacıyla Braille alfabesiyle hazırlandı. Miniaturk'te düzenlenen ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, görme engelli milletvekili Lokman Ayva, yazar Eşber Yağmurdereli ve Kültür A.Ş. Genel Müdürü Nevzat Bayhan ile engelli vatandaşların katılımıyla düzenlenen bir toplantıda tanıtılan projenin tüm Türkiye'ye yayılması hedefleniyor.

Lokman Ayva; "İstanbul engellilere hayat hakkı tanıyor..."
Tanıtım toplantısına katılan görme engelli milletvekili Lokman Ayva ve görme engelli yazarımız Eşber Yağmurdereli ile kitapları inceleyerek "Dünyada artık engellilerin de olduğunun fark edilmesi" gerektiğini belirtti ve "İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu çalışmalarla engellilere hayat hakkı tanımıştır. Bu gerçek medeniyetin oluştuğu bir tablodur. Bundan geri dönüşü Türkiye'nin artık kabullenmesi mümkün değil, daha ileri gitmemiz lazım" dedi.

Seyyar Kitaplar TCDD ile Anadolu'ya yayılıyor...
Basılan 500 bine yakın kitabın şu anda dolaşımda olduğunu ve TCDD'nin talebiyle bu projenin tüm Türkiye'ye hitap etmesini planladıklarını dile getiren Kültür A.Ş. Genel Müdürü Nevzat Bayhan, "Yapılan protokolle Seyyar Kitaplar, Haydarpaşa'dan Anadolu'ya yolculuğa çıkıyor. Kitapları seslendirerek görme engelliler için de yarar sağlamaya çalışıyoruz, çok yakında 60 bin kitap görme engellilere ulaşmış olacak. Alınan sponsorluklarla kitapları ücretsiz bir şekilde İstanbullulara temin ediyoruz. Metroda, deniz yolculuklarında ve yaya trafiğinin yoğun olduğu noktalarda bu kitaplara ulaşılabiliyor." diye konuştu.
#39 - Mayıs 28 2007, 11:38:50

dark

Hilmi Yavuz'a Fahri Doktora

imar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, şair, yazar ve düşünür Hilmi Yavuz'a fahri doktor unvanı verdi. Üniversitede 1977-2001 yılları arasında Uygarlık Tarihi, İlk ve Ortaçağ Kültürü, Sanat Estetiği, Çağdaş Düşünce ve Sanat Sosyolojisi dersleri veren Yavuz'a diploması dün akşam yapılan bir törenle sunuldu.

Törene Füsun Akatlı, Talat Halman, Hasan Pulur, Cahit Kayra, Doğan Hızlan, Esin Eden ve Halit Refiğ'in yanı sıra, Yavuz'un eski öğrencileri ve yetiştirdiği şairler Vural Bahadır Bayrıl, Can Bahadır Yüce de katıldı.

Üniversite öğretim görevlilerinden Prof. Metin Ülkü ve Dilbağ Tokay'ın verdikleri 'tadımlık' bir konserin ardından açılış konuşmasını yapan üniversitenin rektörü Prof. Rahmi Aksungur, kendisinin de Hilmi Yavuz'un öğrencisi olduğunu, bazı derslerini kaçırdığı için bugün çok hayıflandığını söyledi.


Okul tarihinde bir ilk
Aksungur, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin 125 yılının merkezinde duran hocalardan biri olan Hilmi Yavuz'a bütün öğrencileri adına teşekkür etti. Aksungur, Hilmi Yavuz'a sunulan doktoranın veriliş şeklinin okul tarihinde bir ilk olduğunu söyleyerek bunun gerekçesini şöyle açıkladı:

"Türk Edebiyatı Bölümü, Hilmi Yavuz'a doktora verilmesini istedi. Ve bu isteklerini Fen Edebiyat Fakültesi'ne bildirdiler. Fakülte de senatoya sundu ve doktora senato kararıyla verildi."

Aksungur'un konuşmasının ardında, Fen Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Muharrem Kaya, Kamil Fırat'ın fotoğrafları eşliğinde bir Hilmi Yavuz biyografisi sundu.

Sıra, Yavuz'a fahri doktora diplomasının sunuluşuna geldiğinde Rektör Aksungur bir kez daha kürsüye geldi ve yıllar önceki hocasına cüppesini giydirdi.


Teşekkür konuşması
Hilmi Yavuz, teşekkür konuşmasında şunları söyledi:
"Benim bu okulda ders vermeye başladığım yıl doğanlar, emekli olduğum yıl mezun oldu. Eğer öğrencilerimin entelektüel ufukları geniş aydınlar olarak yetişmelerine katkıda bulunabildiysem kendimi bahtiyar sayarım. Hocalık, bilgi kadar bilgi iletişiminin hazzıyla da ilişkilidir. Akademi -ben okulun hâlâ bu adını kullanıyorum- edebiyatçıları kendinden sayar. Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl, Sabahattin Kudret Aksal'ların içinde olduğu bu edebiyatçı hocalık geleneğinin alçakgönüllü sonuncusu olmaktan gurur duyuyorum."
#40 - Mayıs 28 2007, 11:40:09

Edebiyatta Mardin Berlin Hattı

Almanya'dan 10 yazar Türkiye'ye gelecek, Türkiye'den de 10 yazar Almanya, Avusturya ve İsviçre'nin çeşitli kentlerine gidecek. İzlenimlerini kaleme alacaklar. Bu yazılar da kitap olup 2008 Frankfurt Kitap Fuarı'na yetişecek.

Türkiye'nin 2008 Frankfurt Kitap Fuarı'na konuk ülke olması nedeniyle Türk ve Alman edebiyatçılar arasındaki ilişkilerin yanı sıra projeler de hız kazanmaya başladı. Bu kapsamda Alman ve Türk yazarlar arasında "Kent Yazıcıları Projesi" geliştirildi. Sponsorluğunu Bosch Vakfı'nın üstlendiği proje, İstanbul Goethe Enstitüsü ile PEN yönetimi arasında yapılan anlaşma çerçevesinde şekillendi. Projeye daha sonra Avusturya ve İsviçre de katıldı.

Yazarların her iki ülkenin kültürünü daha yakından tanıması ve yayımlanacak kitap sayesinde kendi halklarına bu olanağı sağlaması amacını güden "Kent Yazıcıları Projesi"ne göre Almanya'dan 10 yazar Türkiye'ye gelecek, Türkiye'den de 10 yazar Almanya, Avusturya ve İsviçre'nin çeşitli kentlerine gidecek.

Almanya'ya gidecek olan Türk yazarlar Ayfer Tunç, Mahmut Temizyürek, Cemil Kavukçu, Sema Kaygusuz, Özen Yula, Jaklin Çelik, Şebnem İşigüzel, Roni Margulies, Şener Özmen ve Rıza Kıraç. Almanya'dan Türkiye'ye gelecek olan yazarların isimleri ise henüz kesinleşmedi.

Kars, Urfa ve Mardin
Konuk Alman yazarlar Türkiye'de Eskişehir, Antakya, Hopa, Trabzon, Kars, Diyarbakır, Mardin, Ayvalık, Çanakkale, Urfa, Van, Akşehir ve Konya'da kalacak. Türkiye'ye gelen yazarların kentlerdeki konaklamalarıyla ilgili koordinasyonu Anadolu Kültür, kent belediyeleri ve her kentte bulunan Almanca öğretmenleri yapacak.

Türk yazarlarının kalacakları kentler Almanya'da Ulm, Offenbach, Wuppertal, Celle, Rostock, Jena, Berlin, İsviçre'de Bern, Avusturya'da da Innsbruck olacak. Türk yazarlar Almanya'da hemen her kentte bulunan, ücretsiz konaklama ve kahvaltı olanağı sağlayan Edebiyat Evleri'nde kalacak. Yazarlara harcırah da ödenecek.

Yazarlar, o kentle ilgili görüşlerini, etkilenimlerini, röportajlarını, günlüklerini ya da istedikleri herhangi bir konuyu ele alarak bunu yazıya dökecek. Ayrıca kaldıkları kentlerde okumalar yapıp tartışmalara katılabilecek. Bu gibi toplantılardan da ayrıca ücret alabilecekler.

Önümüzdeki yıl, tüm kent yazıları her iki dile çevrilerek basılacak ve 2008 Frankfurt Kitap Fuarı'na yetiştirilecek.

2007 sonbaharından itibaren hayata geçecek olan projenin danışmanlığını ve koordinatörlüğünü Frankfurt Edebiyat Evi'nin verdiği bu yılki büyük ödülü kazanan çevirmen ve yazar Sezer Duru yapıyor.

Kavukçu: Heyecan verici

Cemil Kavukçu, projeyle ilgili olarak şu değerlendirmeyi yaptı: "Yabancısı olduğum, bilmediğim bir kent ile baş başa kalmak bana heyecan veriyor. Denemek istiyorum. Bu açıdan hoş olmuş. Neler göreceğim merak ediyorum. Buraya gelen yazarların da dillerini bilmedikleri insanlar arasında, kentle bütünleşmeye çalışmaları ilginç bir deneyim gerçekleşecek. Bu sayede kültürel bir etkileşim de olacak. Bilmediğim kentte neler hissederim, onun merakı içindeyim."
#41 - Temmuz 24 2007, 19:37:03
Suskun bir tutkuyum ben.
Evde ocaksızım, savaşta kılıçsız.
Ve de hastayım kendi gücümden.

Perihan Mağden Kitapları Rusça'da

Moskova merkezli Gayatri Yayınevi, Perihan Mağden'in bütün kitaplarının haklarını satın aldı.

Gayatri, ilgi çekici yazarlarıyla dünya yayıncılık sahnesinde tanınan bir yayınevi. Rus okurlar ilk olarak "Haberci Çocuk Cinayetleri" ile tanışacak, ardından 2008'de "Refakatçi" raflardaki yerini alacak.

Daha önce İngiltere, Almanya ve Fransa'da yayımlanan "Haberci Çocuk Cinayetleri" kasım ayında da Amsterdam'daki Athaneum/Querido tarafından basılacak.
#42 - Temmuz 24 2007, 19:38:41
Suskun bir tutkuyum ben.
Evde ocaksızım, savaşta kılıçsız.
Ve de hastayım kendi gücümden.

İstanbul Kitap Fuarı 27 Ekim - 4 Kasım'da

Fuar, 1989'dan bu yana gerçekleşiyor

26'ncı İstanbul Kitap Fuarı'nın 'Onur Yazarı' Metin And, teması da 'Akdeniz'de Edebiyat, Edebiyatta Akdeniz' olarak belirlendi.

TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. ve Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından Beylikdüzü'ndeki TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi'nde düzenlenecek fuar, 1989 yılından bu yana gerçekleşiyor.

Fuar, her yıl ayrı bir tema çerçevesinde okurla yazarı buluşturup, kültür ve edebiyat etkinliklerini de kapsıyor.

Bu yıl yaklaşık 500 yayın evi ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla düzenlenecek İstanbul Kitap Fuarı'nda, kültür etkinlikleri ve imza günlerinde konuk yazarların yanı sıra, yüzlerce yazar, sanatçı, bilimadamı, gazeteci ve politikacı kitapseverlerle buluşma imkanı bulacak.

26'ncı İstanbul Kitap Fuarı, Artist 2007 17'nci İstanbul Sanat Fuarı ile eş zamanlı gerçekleştirilecek
#43 - Temmuz 24 2007, 19:40:02
Suskun bir tutkuyum ben.
Evde ocaksızım, savaşta kılıçsız.
Ve de hastayım kendi gücümden.

Fazıl Hüsnü Dağlarca vefat etti..

Ünlü şair Fazıl Hüsnü Dağlarca İstanbul'da hayatını kaybetti.
Bir süredir Marmara Üniversitesi Hastanesi'ndeki tedavi gören dağlarca 94 yaşındaydı.
Dağlarca'nın 2008 şubatı'nda çekilen son görüntülerinde anılarını anlatmış, ziyaretçilerle çektirdiği toplu fotoğrafın ardından hatıra defterini imzalamıştı.

Altunizade’deki Başkent Üniversitesi İstanbul Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Kürşad Tokel, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 94 yaşındaki şair Dağlarca’nın, kronik böbrek yetmezliği ve kateter enfeksiyon sebebiyle 28 Eylül 2008 tarihinde bir başka hastaneden hastanelerine getirildiğini belirtti.

O tarihten buyana hastanede tedavi altında bulunan Dağlarca’nın enfeksiyonun antibiyotiklere yanıt vermemesi sebebiyle bugün yoğun bakıma alındığını kaydeden Prof. Dr. Tokel, tüm müdahalelere rağmen durumu giderek kötüleşen Dağlarca’nın saat 16.50 itibariyle vefat ettiğini söyledi.
26 Ağustos 1914 tarihinde İstanbul’da dünyaya gelen Dağlarca, ilk öğrenimini Konya, Kayseri, Adana ve Kozan’da, orta öğrenimini Tarsus ve Adana’daki ortaokullardan sonra girdiği Kuleli Askeri Lisesi’nde tamamladı.

1935 yılında piyade subayı olarak doğu ve orta Anadolu’nun, Trakya’nın pek çok yerini dolaşan Dağlarca, ordudaki hizmeti 15 yılı doldurunca ön yüzbaşı rütbesiyle 1950’de askerlikten ayrıldı.

1952-1960 yılları arasında iş müfettişi olarak İstanbul’da çalışan Dağlarca, buradan ayrıldıktan sonra İstanbul Aksaray’da kitabevini açtı ve yayımcılığa başladı.

4 yıl "Türkçe" isimli aylık dergiyi çıkaran ve ilk yazısı 1927’de Yeni Adana Gazetesi’nde yayımlanan bir hikaye olan Dağlarca, İstanbul Dergisi’nde 1933’te çıkan "Yavaşlayan Ömür" adlı şiiriyle adını duyurmaya başladı.

Varlık, Kültür Haftası, Yücel, Aile, İnkılapçı Gençlik, Yeditepe ve Türk Dili dergilerinde şiirleri yayımlanan Dağlarca, 1967’de ABD’deki Milletlerarası Şiir Forumu tarafından "En iyi Türk Şairi" seçildi.

Toplumculuğunun temelinde insana ve insan hayatına saygı yatan Dağlarca, çok yazan ve üreten bir şair kimliğiyle, bağımsız kalarak hiçbir şairden etkilenmemiş, hiçbir akımın etkisinde kalmayarak şiirlerini yazmıştı.
#44 - Ekim 15 2008, 19:00:44

Altın Portakal Şiir Ödülü Kemal Özer’in

ANTALYA Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle Antalya Kültür Sanat Vakfı tarafından bu yıl on üçüncüsü gerçekleştirilen Altın Portakal Şiir Ödülü’nün kazananı belirlendi

Doğan Hızlan, Enver Ercan, Şeref Bilsel, Yücel Kayıran ve geçen yıl Şiir Ödülü’nü alan Cevat Çapan’dan oluşan Seçici Kurul bu yıl oy birliğiyle ödülü, Kemal Özer’in Yordam Yayınlar’ından çıkan “Temmuz İçin Yaralı Semah” adlı eserine verdi. Şaire ödülü  (21 Şubat Cumartesi) sempozyumun ardından düzenlenecek ödül töreninde verilecek.
#45 - Şubat 23 2009, 00:35:33

zsem

Yayınlamadan en çok satan kitap oldu

"Japonya’nın Nobel’e en yakın yazarı" olarak tanımlanan gizemli yazar Haruki Murakami’nin kendisi kadar gizemli yeni romanı, daha kitapçı raflarına ulaşmadan en çok satan kitaplar arasına girdi. Yaşayan Japon yazarlar arasında dünya dillerine en çok çevrilen romancı unvanını da elinde bulunduran Haruki Murakami’nin son 5 yılda yayımladığı ilk roman olan "1Q84", 480 binlik ilk baskıyla piyasaya sürüldü. Yayıncı şirket Shinchosha’nın sözcüsü Takashi Machii, "Bu inanılmaz. İnsanlar son romanı için ölüyor" dedi. Yayıncı, kitap piyasaya çıkmadan önce alınan ön siparişlerdeki büyük artış nedeniyle, ilk baskıyı 380 binden 480 bine çıkardı. Murakami’nin yeni kitabı 1Q84’ın adı, Japonca’da "1984" olarak da okunabiliyor. İki ciltlik, bin sayfalık kitap, dün piyasaya sürüldüğü Tokyo’da, sadece bir kitapçıda 840 adet sattı. Uluslararası edebiyat dünyasında "Norveç Ağacı", "Kafka Sahilde", "Zemberekkuşunun Güncesi" gibi romanlarıyla tanınan Murakami’nin (60), "Yaban Koyununun İzinde", "Sınırın Güneyinde, Güneşin Batısında", "İmkansızın Şarkısı" ve "Zemberekkuşunun Güncesi" gibi romanları Türkçeye çevrilerek yayımlandı. 1987’de yazdığı bir aşk hikayesi olan "Norveç Ağacı", sadece Japonya’da 9,2 milyon satarak, Murakami’nin ün kazanmasını sağladı. Bir süre ABD’de de yaşayan Murakami, özel hayatını sıkı sıkıya gizli tutuyor.
Edebiyat dışı çalışmaları da bulunan Murakami’nin bu çalışmaları arasında, 1995’de Tokyo metrosuna sarin gazıyla düzenlenen saldırının kurbanlarıyla yapılmış görüşmelere dayanan bir kitabı da bulunuyor. Murakami, ayrıca Raymond Carver, Truman Capote, John Irving ve J.D. Salinger gibi yazarların çalışmalarını Japoncaya çevirdi.
#46 - Mayıs 28 2009, 20:41:21

10 bin yıllık tarihi yazdı

İnsanlık tarihinin en eski yerleşim birimlerinden olan Diyarbakır Ergani'deki Hilar'ın 10 bin yıllık tarihi kitap oldu. Asıl mesleği kimya mühendisliği olan Müslüm Üzülmez'in kaleme aldığı 10 Bin Yıllık Tarihin Tanığı Hilar adlı kitap, Arkeoloji ve Sanat Yayınları tarafından okura sunuluyor.

Üzülmez bu çalışmanın ortaya çıkış fikrini "Ben, kadim bir yerleşim yeri olan Hilar'ın tarihini yazmaya çalışarak, ulusal ve uluslararası alanda önemi olan bu kültürel varlığımızın tanıtımının sağlanmasında, belgelendirilmesinde ve gelecek nesillere aktarılmasında bir katkım olsun istedim" diyerek açıklıyor.

Kendisi de Ergani doğumlu olan Üzülmez, Hilar dahil olmak üzere Türkiye'deki kültür varlıklarının bir envanterinin de çıkarılmamış olduğunu belirterek "kentlerin, yerleşim yerlerinin kitaplarla buluştuğunda yeniden yaşam bulacağına, yarınlara kendini taşıyacağına" inandığını belirtiyor.

Üzülmez, çalışmasında bugüne kadar konuyla ilgili olarak hazırlanan kitaplardan, raporlardan ve çeşitli metinlerden yararlanmış. Bunun yanısıra Hilar Köyü'nde yaşayanlarla, Ergani ve Diyarbakır'daki Hilarlılarla da görüşmüş.
#47 - Haziran 04 2009, 16:10:34
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Doyasıya öpüşecek sevgilim olmadığı için...

Nobelli yazar Orhan Pamuk,öpüşen bir çiftten yola çıkarak Venedik'i anlattı. Pamuk, İtalya'nın Venedik kentinin birçok turist için mutlu olunacak bir yer olduğunu belirterek, "Bu dünyada mutlu olunabileceğini, Venedik manzarasının derinliğini içimizde duyunca anlıyoruz. Bu sevinç bizleri öpüşmeye çağırıyor" ifadesini kullandı.

Nobel edebiyat ödüllü yazar Orhan Pamuk, İtalya'nın Venedik kentinin birçok turist için mutlu olunacak bir yer olduğunu belirterek, "Bu dünyada mutlu olunabileceğini, Venedik manzarasının derinliğini içimizde duyunca anlıyoruz. Bu sevinç bizleri öpüşmeye çağırıyor" ifadesini kullandı.

Ca Foscari Üniversitesinde ders vermek için bulunduğu kentte Canal Grande'ye (Büyük Kanal) nazır bir dairede ikamet eden Pamuk, tuttuğu notlardan öpüşme temasını işlediği yazısını bugün İtalya'nın günlük gazetelerinden La Repubblica'da yayımladı.

Pamuk, Venedik'te bir çiftin öpüşmesine tanık olduğunu anlattığı yazısına şöyle devam etti:"Bir an kendime 'Acaba kameralar nerede' diye sormadan edemedim. Sonra öpüşen bir çifte merakla bakmanın yakışıksız olacağını düşünerek, başımı öte yana çevirdim. Başkalarının mutluluğu, herkes gibi beni de biraz mutsuz eder, ama bu sefer böyle bir gölge geçmedi ruhumdan. Belki de Venedik'e bu sefer mutlu olmaya geldiğim için. İçtenlikle öpüşen çifte hafiflikle, mizahla bakabilmemin bir başka nedeni de bu konularda en son romanım 'Masumiyet Müzesi'nde epeyce yazmış olmam."

Pamuk, kendine yönelttiği "Güzel bir manzara görünce bizi öpüşmeye çağıran şey nedir" sorusunu da şöyle yanıtladı:
"Her güzel manzara bizde öpüşme isteği ya da mutluluk uyandırmaz. Bazı manzaralar korku, metafizik endişe, rahatlık ve huzur, bazıları da İstanbul'da bana olduğu gibi hüzün uyandırır. Tıpkı bazı şehirlerin çalışılacak bir şehir, bazılarının eğlenilecek, bazılarının kaçılacak, bazılarının tatil yapılacak, bazılarının kederlenilecek, bazı şehirlerin de ölünecek yer olması gibi, Venedik de oraya koşan birçok turist için mutlu olunacak bir yerdir. Bu dünya da mutlu olunabileceğini, Venedik manzarasının derinliğini içimizde duyunca anlıyoruz. Bu sevinç bizi öpüşmeye çağırıyor...".

"YAPAYLIKTAN ŞİKAYET EDERDİM"

Pamuk, Hintli yazar Kiran Desai ile beraber olduğu Venedik'te kaleme aldığı yazısında, dudak dudağa öpüşmeyi İstanbul'da ilk kez sinemalarda gördüğünü de anımsatarak, "Benzerim yüz milyonlarca, milyarlarca dünya vatandaşı gibi ben de dudaktan öpüşmeyi yaşamımda ilk kez sinemada gördüm. Çocukluğumda Türkiye'de henüz televizyon yoktu. Öpüşürken burunları çarpışmıyor mu diye düşündüğümü hatırlıyorum" dedi.

Sinema tarihinde en iyi öpüşme sahnesinin Hitchcock tarafından çekildiğini belirten Pamuk, gençlik döneminde filmlerde gördüğü öpüşme sahnelerinin onda uyandırdığı hisleri ise şöyle anlattı:"Bu filmleri, öpüşme sahnelerini, kamera karşısında dönen çiftleri gençliğimde İstanbul sinemalarında seyrederken, belki de doya doya öpüşebileceğim bir sevgilim olmadığı için yapaylıktan şikayet ederdim. Gençliğimde sokakta öpüşen iki kişiyi hayatımda ilk kez İstanbul zenginlerinin yazlığa gittiği bir mahallede gördüm."

Pamuk'un yazısını ilk sayfadan yayımlayan La Repubblica gazetesi, konuya ilişkin yayımladığı haberde de, "Yurdundaki polemiklerden uzak, Booker Prize ödülünün sahibi yeni nişanlısı Hintli yazar Kiran Desai refakatinde Venedik'te bulunan Pamuk, yepyeni bir döneme girmiş gibi görünüyor" ifadesini kullandı.
#48 - Haziran 04 2009, 16:11:35
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Nâzım’a tarihi özür

Nâzım Hikmet’in 46. ölüm yıldönümü nedeniyle Moskova’da düzenlenen törene katılan Büyükelçi Akıncı, “İstiklal Savaşı Destanı’nı yazan bir şaire devlet ‘vatan haini’ diye ıstırap çektirdi. Onu hainlikle suçlamak basiretsizlik, hatta aptallıktır” dedi

Şair Nâzım Hikmet’i anma törenine katılan, etkileyici bir konuşma yapan, saygı duruşunda bulunan ve mezarına kırmızı - beyaz karanfiller bırakan Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Halil Akıncı bir zamanlar “vatan haini” ilan edilen şairden yaklaşık yarım yüzyıllık gecikmeyle devlet adına özür diledi.
Nâzım Hikmet’in 46. ölüm yıldönümü nedeniyle Novo Diyeviçi (Yeni Kızlar) Manastırı’nda bulunan mezarında dün düzenlenen tören tarihi bir olaya tanıklık etti. Bu yıl ilk kez Moskova Türk Kadınlar Organizasyonu’nca düzenlenen törene, programda olmamasına karşın sürpriz bir şekilde Büyükelçi Halil Akıncı da katıldı. Akıncı, “Biz, değerlerine öldükten sonra sahip çıkan bir milletiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin temsilcisi olarak hem devletimin, hem de halkımın kendisini ölümünden sonradan da olsa takdir ettiğini vurgulamak için buradayım” dedi.

‘Suçlamak aptallıktır’
1930’larda şiirleri serbestçe okunan Hikmet’in 1950’lerde yasaklandığını hatırlatan Akıncı, şöyle konuştu:
“İstiklal Savaşı Destanı’nı yazan bir şaire devlet ‘vatan haini’ diye ızdırap çektirdi. Ama şiirlerinden bile vatanını ne kadar çok sevdiği, özlediği belliydi. Onu hainlikle suçlamak basiretsizlik, hatta aptallıktır.”
Nâzım Hikmet’in yaşadıklarıyla Osmanlı döneminin muhalif halk ozanı Pir Sultan Abdal arasında da bağ kuran Akıncı, “Onun idam emrini veren Hızır Paşa’yı şimdi kimse hatırlamıyor. Ama Pir Sultan gibi Nâzım da yaşıyor” dedi.
Akıncı büyük alkış toplayan konuşmasının ardından mezara çiçek bıraktı ve saygı duruşunda bulundu.

Şensoy konuşmamıştı
2001 ve 2002 yıllarında dönemin Moskova Büyükelçisi Nabi Şensoy da anma törenine katılmış, ancak konuşma yapmamıştı. Böylece Akıncı, hem konuşmasının içeriği, hem de saygı duruşunda bulunmasıyla vatanından uzakta ölen Nâzım Hikmet’in mezarı önünde devlet adına ilk kez özür dilemiş oldu.
Anma törenine katılanlar arasında bulunan şair Sunay Akın, ölümünden kısa süre önce uçakla Türkiye üzerinden Tanzanya’ya giden Nâzım Hikmet’in, Anadolu topraklarını görünce yanındakilere “Şu anda bu uçağın düşmesini istiyorum” dediğini aktardı. Akın, “O aslında burada değil, şiirleriyle Türkçede gömülü” dedi.  Şair Akgün Akova da “Onun gibi büyük şairler gömülmez, ekilir” ifadesini kullandı. Gazeteci Hakan Aksay ise “Eski bir ‘vatan haini’nin mezarı başında yaptığımız törende devlet yetkililerini görmek sık rastlanan bir olay değil” dedi.
İzmir’i Sevenler Platformu (İZSEV) tarafından da Fuar alanındaki heykeli önünde Nâzım Hikmet’i anma töreni düzenlendi.

Birdal: Vasiyetini yerine getirmedik
DTP Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal, şair Nâzım Hikmet’in “Anadolu’da köy mezarlığına gömülme” vasiyetinin hâlâ yerine getirilmediğini belirterek, “Belki de gerçek bir demokrasi ve barış ortamına kavuşuncaya kadar böylesi daha iyi” dedi. Birdal, dün TBMM Genel Kurulu’nda Nâzım Hikmet’in ölümünün 46. yıldönümü nedeniyle yaptığı gündemdışı konuşmaya, “Aranızda Nâzım’ın bir şiirini okumamış kimse var mı?” diye sorarak başladı. Yaşamının 10 yılından fazlasını cezaevlerinde geçiren ve sürgünde ölen Nâzım Hikmet’e son yıllarda sahip çıkıldığını, şiirlerinin toplantılarda okunduğunu belirten Birdal, “Bu durum bize, geçmişte yapılan hataların düzeltilmesi gerektiğini, farklı ve muhalif olanın da yaşam hakkı bulunduğunu gösteriyor” dedi.  Birdal, “Sinop Cezaevi’nin kapısındaki tabelada, o cezaevinde kalan yazarların adları yazılı. Bir ülke bununla nasıl övünür? Eğer o tabela kalacaksa altına da ’Özür dileriz’ diye yazılmalı” diye konuştu.
#49 - Haziran 04 2009, 16:13:00
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Gürsel ve Sancı’ya düşünce ödülü

Türkiye Yayıncılar Birliği’nin (TYB) Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülleri önceki gün yazar Nedim Gürsel ve Sel Yayınları sahibi İrfan Sancı’ya verildi

Açılış konuşmasını yapan TYB Başkanı Çetin Tüzüner, “Kitaba ceza kesen bir anlayışla demokrasiye ulaşılamaz. Başbakanımızın, Çetin Altan’a ödül verirken söylediği ‘artık Türkiye yazarlarını yargılayan bir ülke değil’ sözüne rağmen, uygulama yetersiz. 2008 ve 2009 haziran ayları arasında 62 kitap hakkında yargılama süreci başladı; bunlardan 25 mahkûmiyet kararı çıktı” dedi.   
Cinsel ve Sanat Kitapları dizisinde yayımladığı üç kitaptan dolayı yargılanan Sancı ise, “TYB’ye, erotik edebiyatı da düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirdiği için teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.
“Allah’ın Kızları” adlı kitabı nedeniyle yargılanan yazar Gürsel, “Türkiye düşünce özgürlüğü alanında iki adım ileri bir adım geri atıyor” şeklinde konuştu ve “Mahkemenin hiçbir talebi olmadığı halde Diyanet İşleri’nin durumdan vazife çıkarırcasına bir edebiyat yapıtını suçlamasını da laik bir cumhuriyet olan ülkemizde son derece üzücü buluyorum” dedi.
#50 - Haziran 04 2009, 16:13:43
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Gürsel: Diyanet edebiyat eserini yorumlama yetkisine sahip değil

Nedim Gürsel, “Allah’ın Kızları” adlı romanı için Diyanet İşleri tarafından verilen rapora tepki gösterdi. “Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı böyle bir rapor vermekle, yetkisini ve uzmanlık alanını aşmıştır

Söz konusu bir roman, yani bir edebiyat eseridir. Dolayısıyla başbakanlığa bağlı bir kurum olan Diyanet, bir edebiyat eserini yorumlama ve görüş bildirme yetkisine sahip değildir” diyen yazar ayrıca, görülmekte olan bir davada, mahkemenin hiçbir talebi yokken, olumsuz görüş bildirme girişiminde bulunulmasının, yargıyı etkilemeye yönelik bir suç olduğuna dikkat çekti.
Gürsel, bağlamlarından çıkarılmış ve kasıtlı olarak çarpıtılmış bölümlerin, hatta yazmadığı bir cümlenin altına, “semavi dinlere hakaret içeriyor” gerekçesiyle imza atıldığını vurgulayarak raporda imzası bulunan Prof. Dr. Hamza Aktan’ın kitabı okumadan karar verdiğini ifade etti.
Gürsel, yaptığı yazılı açıklamada “Bu durum yalnızca Diyanet’i değil, Başbakan’ı da töhmet altında bırakmaktadır. Kendisine bu konuda bir açık mektup yazdığımı, Çetin Altan’a verilen ödül töreninde ‘Artık, Türkiye yazarlarını yargılayan bir ülke değildir’ sözünün de hiçbir inandırıcılığının kalmadığını belirtmek isterim” dedi.
#51 - Haziran 04 2009, 16:14:31
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Kağıtçıbaşı’na 40 yıl armağanı

Koç Üniversitesi Psikoloji Profesörü Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın akademik kariyerindeki 40 yılı için Cambridge Üniversitesi Yayınları armağan kitap yayımladı

 “Perspectives on Human Development, Family and Culture” kitabı için Koç Üniversitesi’nde de kutlama töreni düzenlendi. Kağıtçıbaşı için yurtdışında yayımlanan armağan kitabın kutlamasına, kitaba makaleleriyle katkıda bulunan yabancı bilim insanlarından bazıları da katıldı.
Hong Kong’dan Prof. Michael H. Bond, İngiltere’den Prof. Peter B. Smith ve Almanya’dan Prof. Gisela Traommsdorff ile Prof. Hans-Joachim Kornadt, Kağıtçıbaşı’nın bilimsel yönüyle ilgili konuşmalar yaptı. Sosyal kültürel psikoloji alanında dünya çapında uzmanlığını kanıtlamış Kağıtçıbaşı, kültürler arası psikolojinin kurucuları arasında yer alıyor. Kağıtçıbaşı, bu alanda yaptığı çok sayıda araştırma ve yayınla, uluslararası saygınlığa sahip.

Esin kaynağı oldu
Araştırmalarında, insan gelişimi ve aile arasındaki etkileşimi kültürler arası bir bakış açısıyla inceleyen ve psikoloji literatüründeki çeşitli araştırmalara esin kaynağı olan “Kültürlerarası Benlik ve Aile Modeli”ni geliştiren Prof. Dr. Kağıtçıbaşı, birçok ulusal ve uluslararası bilim ödülünün de sahibi.
#52 - Haziran 04 2009, 16:14:57
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


PEN Türkiye başkanı İnci Aral

Uluslararası Yazarlar Birliği Pen Türkiye Merkezi'nin yeni başkanı yazar İnci Aral oldu. Aral, PEN Türkiye Merkezi'nin Halide Edip Adıvar ve Nebile Direkçigil'den sonraki üçüncü kadın başkanı olarak göreve başladı. 1950'de Halide Edip Adıvar'ın girişim ve başkanlığında kurulan PEN Türkiye Merkezi'nin 380 üyesi bulunuyor.
#53 - Haziran 04 2009, 16:15:48
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Edebiyatta 'Çavdar Tarlası' davası

JD Salinger, Çavdar Tarlasında Çocuklar adlı klasik romanıyla büyük benzerlikler taşıdığı iddiasıyla 33 yaşındaki İsveç asıllı Amerikalı yazar John David California'ya dava açtı. JD California Çavdarın İçinden Gelmek: 60 Yıl Sonra adlı kitabı çıkınca Çavdar Tarlasında Çocuklar'dan yoğun olarak etkilenmekle suçlanmıştı. Yazar da "Salinger'den sadece ilham aldım" diyerek kendini savunmuştu. 90 yaşındaki Salinger bu açıklamayla yetinmedi ve meslektaşına telif davası açtı.
#54 - Haziran 04 2009, 16:16:28
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


"Orhan Kemal'in değeri bilinsin"

"Son Ada" romanıyla 38. Orhan Kemal Roman Armağanı'na değer görülen Zülfü Livaneli ödülünü dün Yaşar Kemal'in elinden aldı. Yaşar Kemal "Bir Murtaza eseri vardı ki eğer bu roman Fransız, Rus, İspanyol romanı olsaydı Don Kişot kadar önemli bir kitap olurdu. Orhan Kemal'in değeri anlaşılmadı. Şikâyetim var. Orhan Kemal'in değeri anlaşıldığı zaman Türkiye, Türkiye olur,'' dedi. Zülfü Livaneli de "Türkiye'de yazar olmak kolay iş değil. Hepimizin çektiği sıkıntılar var. Aslında edebiyat bir şifadır ve tedavidir'' diye konuştu.
#55 - Haziran 04 2009, 16:16:56
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Ercan, TYS'ye yeniden başkan

Türkiye Yazarlar Sendikası'nın (TYS) önceki gün yapılan 16. Olağan Genel Kurulu'nda Enver Ercan yeniden genel başkan seçildi. Sendikanın yönetim kurulu üyeleriylse Mustafa Köz, Tevfik Taş, Mehrizat Poyraz, Kamil Tekin Sürek, Nurullah Can, Tozan Alkan, Ögüzn E. Bulut ve Şener Gökçe olarak belirlendi. TYS'nin genel kurulda yayımladığı bildiride Türkiye'de sivi toplum örgütlerine yapılan baskılar, farklı dinler, diller ve inançlar üzerindeki yasaklara, yazarlar ve yayıncılara yönelik engellere dikkat çekildi.
#56 - Haziran 04 2009, 16:17:22
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


'Issız adam' Otisabi kitapçılarda

Yılmaz Aslantürk'ün çizgi kahramanı Otisabi'nin maceralarını konu alan üçüncü kitabı Dokunaklı Temaslar yayımlandı. Bir nevi 'ıssız adam' olarak macerelar yaşayan Otisabi mizah dergisi Uykusuz'da yaşadıklarını anlatmaya devam ediyor. Otisabi, kadın erkek ilişkileri konusunda 'sokağın sesini' ti'ye alıyor.
#57 - Haziran 04 2009, 16:17:40
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


'En büyük tehlike küresel ısınmadır'

Ünlü yazar Amin Maalouf SABAH'a konuştu. Çivisi Çıkmış Dünya kitabı yeni yayımlanan yazara göre dünyanın en büyük meselesi küresel ısınma.

Yaklaşık 35 yıldır Paris'te yaşayan Lübnan asıllı yazar Amin Maalouf'un ikinci deneme kitabı Çivisi Çıkmış Dünya - Uygarlıklarımız Tükendiğinde Türkçeye çevrildi. Yapı Kredi Yayınları etiketiyle yayımlanan kitapta özellikle Maalouf'un Atatürk ve Türkiye'deki Kurtuluş Savaşı ile birlikte gelen aydınlanma devrimini öven sözleri dikkat çekiyor. Paris'teki evinden SABAH'a konuşan Maalouf, Avrupa Birliği'nin ancak Türkiye ile organik bir ilişkiye girebildiğinde 'olgunlaşacağı' inancını taşıyor. Yazara göre şu anda dünyanın önündeki en önemli sorun ise, küresel ısınma. Bunu, Doğu ve Batı arasındaki, her iki tarafın da mesuliyetini taşıyan uçurum ile küresel ekonomik kriz takip ediyor. Bu arada, opera için üç libretto yazan Maalouf'un, L'Amour de loin, Adriana Mater ve La Passion de Simone adlı eserlerinin 2011'de Türkiye'de özel olarak seslendirilmesi için görüşmeler ise sürüyor.

Boşanır gibi ayrılık: "Yazgıları arasında son derece sıkı bağlar bulunan Türkler ve Araplar, birden bire, sanki boşanır gibi ayrılmışlar. Bunda tatsız bir yön var. Örneğin benim baba tarafından büyükbabam, Türkçe bilen ve kendisini gururla Osmanlı'nın bir ferdi sayan biriydi. Bizler Osmanlı'yız derdi. Buna mukabil, anne tarafından anneannem ise kardeşiyle sürekli Türkçe konuşurdu. Ansızın bu 'dil bilgisi'ni yitirdik. Bu çok vahşi bir şeydi. Tarih kitaplarında da Osmanlı'nın bu topraklardaki sorunların kaynağı olduğu yazıldı durdu. Türklerin Araplara ihanet ettiğine hükmedildi. Ortaya çıkan bu iklim de her iki topluma ister istemez yansıdı. Ama Türkiye, son yıllarda Arap dünyasında yükselişte."

Avrupa bir laboratuvar: "Bana kalırsa Avrupa, bir laboratuvar. Kendi içinde, farklı konularda ilginç tezahürler barındırıyor. Bir düzineden fazla AB ülkesinin politik bir varlık oluşturmak suretiyle bir araya geliyor oluşu çok ilgimi çekiyor. Bu uğurda, birliğin kendi içinde de farklılıkların bir arada yaşatılması adına geliştirmesi gereken nice unsur var."

Obama küstahlık politikasına sırt çevirdi: "ABD'nin şu sıralar 'küstahlık politikası'na sırt çevirdiği söylenebilir. Önceki yönetimin İnsan Hakları'na aykırı tutumları ve bu yöndeki eylemleri Amerikan değerleriyle dahi ters düşecek haldeydi. Şu andaki Obama yönetimi, tüm bu meseleler hakkında en azından belli bir anlayışa sahip."

Osmanlı'nın da tutarsızlıkları vardı: "Osmanlı İmparatorluğu'nda da her daim uzlaşı hâkim değildi neticede; kendi içinde tutarsızlıkları bulunuyordu. Ama eski imparatorlukları, söz gelimi Avusturya- Macaristan İmparatorluğu'nu veya diğerlerini göz önüne aldığımızda şunu gördük ki, bu gibi yapılar içlerinde birden fazla ulusu barındırmaya ve her birinin inançları ve olanaklarına, elden geldiğince çekidüzen getirmeye yeltendiler. Bana kalırsa biz artık bunların hiçbirini tam bir örnek olarak alamayız. Bugün bizler, insanlara nasıl bir arada yaşayabileceklerini öğretmekle, bunu sağlamakla yükümlüyüz. Bu yükümlülük de, haliyle akla AB projesini getiriyor..."

Türkiye'nin AB'ye girişi tarihi bir adım olacak
AB'ye girmeniz tarihi bir adım: "Türkiye ve AB arasındaki ilişki, gelecek adına son derece önemli. AB'deki son seçimlerde de bu konu, huysuzca gündeme taşındı. Bugün birlikte güçlü bir kesimin Türkiye'nin üyelik sürecine karşı olduğunu hepimiz görüyoruz. Ama bana kalırsa bunun son derece yanlış gerekçeleri var. Elbette ki Türkiye'nin AB'ye girişi bir Estonya veya Malta gibi olmayacak. Bu çok mühim ve tarihi bir adım olacak."

Ortadoğu'da çözüm şart: "Dünyayı asıl tehdit eden olguları hiyerarşik olarak sıralamak istersek, ilk sıraya küresel ısınmayı koymamız gerekir. Çünkü küresel ısınma, bilimin bize aktardığı bulgular gerçekse çok yakında kontrol edilemez bir hal alacak. İkinci sıraya ise 'Batı' ve İslâm - Arap dünyası arasındaki ilişkinin geleceğini koyuyorum. Her iki tarafın da suçlanacak yönleri ve özeleştiri gerektiren durumları bulunuyor. Mutlaka, Ortadoğu'da bir çözüm bulmak gerekiyor. Bölgedeki İsrailliler, Filistinliler ve öteki bölge halkları, gerçek barışa ulaşmak için artık hiçbir risk altında tutulmamalılar. Bu mesele çok önemli. Elbette, küresel ekonomik kriz de bu sıradaki yerini alıyor."
#58 - Haziran 04 2009, 16:18:06
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Kitaplar 'Hare'ketli tatil renkli

Ünlü likör markası Hare, 'Hare'ketli Kitaplar' projesini hayata geçirdi. İstanbul, İzmir ve çevresindeki yazlık mekanlarda dört ay boyunca sürecek olan proje kapsamında kitaplar rastlantısal olarak okuyucuların karşısına çıkacak. Okunan kitaplar ise şehir şehir dolaşacak.
#59 - Haziran 04 2009, 16:18:26
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Türk edebiyatı yurtdışına açılıyor

Kültür ve Turizm Bakanlığı, yarın ve cumartesi günü, 25 ülkeden 50'yi aşkın çevirmen ile dünyanın sayılı yayınevlerinin yönetici ve editörlerini Boğaziçi Üniversitesi'nde düzenlenecek Çevirmenleri ve Yayıncılarıyla II. Uluslararası Türk Edebiyatı sempozyumunda ağırlayacak. Bakanlığın 'Türk Kültür, Sanat ve Edebiyatının Dışa Açılımı Projesi (TEDA)' kapsamında düzenlenen sempozyum, yurtdışından katılacak olan çevirmen ve yayıncılara Türk edebiyatının tanıtılmasının yanı sıra Türkçe bir eserin yazılmasından çevrilmesine, basılmasından dağıtılmasına kadar bütün süreçlerde gerçekleştirilebilecek işbirliği olanaklarının konuşulmasını amaçlanıyor. TEDA projesi kapsamında son üç yıl içinde 500 eser yurtdışına kazandırıldı. Sempozyumun onur konuğu ise Yaşar Kemal.
#60 - Haziran 04 2009, 16:18:51
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Cinayet Bahane

Londra Polis Teşkilatı'ndan tayinini isteyen becerikli detektif Müfettiş Freya Graham, çalkantılı geçmişini geride bırakıp küçük İngiliz kasabası Lafferton'a taşınarak sakin bir hayata başlamayı umuyordu. Kendine güzel bir ev buldu, kilise korosuna katıldı, ahçılığı yeniden hobi edindi, yeni insanlarla tanıştı.

Lafferton'a taşınmak, hayatında aldığı en iyi karar gibi görünüyordu. Derken, özenle düzenlediği yeni hayatını alt üst eden bir olay geldi başına: Karizmatik ve gizemli amiri Başmüfettiş Simon Serrailler'e âşık oldu. Bu umutsuz aşk yetmezmiş gibi, Freya birbirinden bağımsız görünen bazı kayıp vakaları arasında bağlantılar olduğunu keşfetti. Kayıp vakalarının yüzde doksan dokuzunun polis için vakit kaybından başka bir şey olmadığını bilmesine rağmen, kayıp insanların hiçbiri kendi isteğiyle ortadan kaybolacak kişiler değildi, bu gerçeği göz ardı edemezdi.

Kaybolan insanların hepsi Lafferton'un Tepe denilen bölgesinde sırra kadem basmıştı ve yine hepsi alternatif tıp meraklısıydı. Büyük bir uyuşturucu operasyonuyla meşgul olan amirinden alabildiği tek destek soruşturma izni olunca, Freya sempatik yardımcısı Nathan'la birlikte kayıpların peşine düştü.

Susan Hill, Simon Serrailler maceralarının ilkinde Lafferton'u ve kahramanı Başmüfettiş Serrailler'i ona sırılsıklam âşık, genç ve güzel kadın polis Freya Graffham'ın gözünden anlatıyor.

Susan Elizabeth Hill
Roman, oyun ve çocuk kitabı yazarı Susan Elizabeth Hill, 1942'de İngiltere'nin Scarborough adlı kasabasında doğdu ve Londra'daki King's College'de İngiliz edebiyatı eğitimi aldı. İlk romanı The Enclosure 1961'de, mezuniyetinden iki sene önce yayımlandı. 1963 ve 1968 yılları arasında gazetecilik yaptı.

1972'de Royal Society of Literature üyesi oldu ve radyo BBC'ye bir kitap programı hazırlayıp sunmaya başladı. 1996'da kendi yayınevi Long Barn Books'u kurdu ve 1998'de Books and Company adlı edebiyat dergisini çıkarmaya başladı. Shakespeare uzmanı Profesör Stanley Wells'le evlidir ve Cotswolds'taki çiftlik evinde yaşamaktadır.

I'm the King of the Castle (1970) adlı romanıyla Somerset Maugham Ödülü, The Bird of Night (1972) adlı romanıyla Whitbread Roman Ödülü aldı. The Woman in Black (1983) adlı hikâyesi sahneye ve televizyona uyarlandı. The Glass Angels (1991), Beware, Beware (1993) ve King of Kings (1993) adlı üç tane çocuk kitabı yazdı. Son derece üretken bir yazar olan Susan Hill'in, bunlardan başka çok sayıda romanı, radyo oyunları, kurmaca olmayan kitapları ve Penguin Books için hazırladığı kısa öykü derlemeleri bulunmaktadır. Cinayet Bahane (2004) yazarın Başmüfettiş Simon Serrailler'in maceralarını anlatan ve şimdilik dört kitaptan oluşan polisiye dizisinin ilk romanıdır.

Cinayet Bahane / Susan Hill
Çeviren: Yasemin Akbaş
Sayfa Sayısı: 624 sayfa
Fiyatı: 16 TL
#61 - Haziran 04 2009, 16:19:15
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Kötü çocuk çıkmazı

Hollywood'un en ünlü dört erkek yıldızının yaşamları üzerine çıkan bir kitap, haklarında uzun zamandır durulmuş olan söylentileri yeniden ayyuka çıkardı. Robert Sellers'ın Bad Boy Drive/ Kötü Çocuk Çıkmazı adlı kitabı, alt başlığından da anlaşılabileceği gibi Marlon Brando, Dennis Hopper, Warren Beaty ve Jack Nicholson'ın Vahşi Hayatları ve Hızlı Zamanları'nı anlatıyor. Bu dört aktörün Hollywood kariyerleri boyunca Los Angeles'da Mulholland Çıkmazı üstünde veya yakınında oturmuş olması kitaba ilham kaynağı olmuş. Çapkınlıklarıyla ünlü dört aktörün kadınlarla olan ilişkiler toplamı, Hollywood'un tarihi boyunca gelmiş geçmiş kadın oyuncu sayısını bir hayli aşıyor. Sellers'ın uzun bir araştırmaya dayanan kitabı aktörlerin kariyerleri boyunca başlarına gelenlerle, haklarında yapılan dedikoduları ve verdikleri çeşitli söyleşilerde ele verdikleri bilgileri derliyor. Sonuçta ortaya çıkan bugün de bilinen bir gerçek: Jack Nicholson, cazip bir serseri, Warren Beaty, bir seks bağımlısı, Marlon Brando yaşlandıkça tutuculaşan bir idol ve Dennis Hopper bir uyuşturucu düşkünü.
#62 - Haziran 04 2009, 16:19:29
‎ Unutma! Kendine yarattığın dünyada, içine aldığın tüm vatandaşlar arasında en 'solcu' benim!
Mercey.


Orijinal rulo kesintisiz Yol(lar)da

Bob Dylan'ın "hayatımı değiştirdi; tıpkı herkesin hayatını değiştirdiği gibi," dediği Jack Kerouac'ın 'Yolda' adlı kitabı basılışının 50. yılı anısına ilk kez orijinal rulo haliyle yayınlandı.

 Jack Kerouac’ın 'Yolda’sı 1957 yılında Viking yayınevi tarafından basıldı. Kerouac’ın okurların gözünde artık efsaneleşmiş olan üç haftalık bir oturumda daktiloda yazdığı, halbuki aslında tasarlanması üç yılı bulan romanı, yazarın büyük uğraşları, tekrar tekrar elden geçirmeleri ve çıkarmalar yapmaları sonucunda basıldı.

Her ne kadar bir efsane haline gelmiş, pek çok insanın el kitabı olmuş olsa da, bu basılan Yolda, “uslanmış” bir Yolda idi. Çok ağır bir edisyondan geçirilmiş, bazı kısımları müstehcen bulunduğu gerekçesiyle sansürlenmiş, karakterlerin geçmişlerine dair önemli fikirler veren kısımlar çıkarılmış ve belki de önemlisi, paragraflara bölünmüştü ve Kerouac’ın romanın yüreği olarak gördüğü bazı yerler de parçalara ayrılmıştı.

Yolların, hep hareket halinde olmanın, hiç durmamanın romanı olan 'Yolda', bir şekilde terbiye edilmiş olarak çıktı aslında o zaman okurun karşısına. Kerouac’ın ilk olarak hiç başından kalkmadan daktiloladığı, upuzun bir teleks kağıdı üzerindeki metin okurun karşısına çıkmadı. Geçen seneye kadar...

İMLA HATALARI BİLE KORUNDU
Romanın 50. yılı olmasından dolayı Penguin, 'Yolda’nın bu orijinal rulosunu neredeyse olduğu gibi, okunurluk açısından ufak tefek düzeltmeler dışında hiç değiştirmeden ve hatta yeri geldiğinde imla hatalarını bile koruyarak bastı. Tek paragraf halinde. Yolun kendisi gibi. Bu versiyonun 'Yolda’nın hakiki versiyonu olduğunu iddia etmek ne kadar doğru olur, o tartışılır. Şurası kesin ki, bu metin, 'Yolda’nın el değmemiş versiyonudur. Yeri geldiğinde çok dolaşan, yeri geldiğinde karakterlerin geçmişini daha çok dolduran, yeri geldiğinde aşırılıklarını daha fazla ortaya koyan bir 'Yolda’dır.



GINSBERG'İN ÖNGÖRÜSÜ...
En önemlisi, Kerouac’ın basılmasını hep istediği, yakın arkadaşı Allen Ginsberg’in şimdi olmasa da gelecekte bir zamanda basılacağını ve insanların asıl 'Yolda’yı o zaman okuyacaklarını iddia ettiği romandır. Önceden basılmış 'Yolda’nın geçirdiği ağır edisyonu geçirmediği için üslubunun zenginliğini her şeyiyle okura sunmaktadır Orijinal Rulo. Kerouac’ın kendine has, cazvari dilini her yönüyle ortaya koyan, yerinde duramayan, hatasıyla sevabıyla Kerouac’ın anlatmak istediklerini dibine kadar anlatan, “tam” bir romandır.

KESİNTİSİZ, OLDUĞU GİBİ
Orijinal Rulo, 50. yılı nedeniyle okurlara sunulan, Kerouac göremese bile okurların deneyimleme şansına sahip olduğu bir yol deneyimidir. Kesintisiz. Olduğu gibi. Her şeyiyle. Yollarda hep olduğu gibi.

YOLDA
''İnsan geçmişe dönüp baktığında ilk aklına gelen şeylerden biri, yolculuklarıdır. Ailesiyle nefret ederek gittiği, ülkenin öbür ucundaki akrabalara yapılan yolculuk, eşiyle evlenmeye karar verdiği tatil, arkadaşlarıyla asker uğurlamak için gidilen uzun kilometreler: yollarda geçen saatler. Akılda kalırlar. Çünkü, yolda geçen zaman sanki sıkıştırılmış bir zamandır. O anları olabilecek en yoğun şekilde yaşar insan. Çünkü, o köyden bir daha öyle geçilmeyecektir. O insanla, o gün, o dakika bir daha orada olmayacaktır. Çünkü, arkadaşlarınız önde sohbet ederken bir daha öyle uykuya dalamayacaksınızdır. Hayata düşülmüş kilometretaşlarıdır yolculuklar.''

ORİJİNAL RULONUN HİKAYESİ
1951 yılında Kerouac Amerika'yı baştan başa kat etmiş olmanın heyecanıyla daktilosunun başına oturmuş ve vakit kaybetmemek için uzun bir rulo haline getirdiği kâğıtların üzerinde üç hafta hiç mola vermeden sürecek, otobiyografik bir yolculuğa başlamıştı. Bu süre sonunda ortaya çıkan yapıt, "iyi bir okul, iyi bir iş, iyi bir ev" gibi hazırlop değerlere boyun eğmedikleri için dışlanan, ötelenen insanlara söz verdiğinden, altı yıl boyunca yayıncı bulamadı, kısaltıldı, değişiklikten geçirildi. Ama gücünden pek bir şey yitirmedi. Caz ritimleriyle savrulan iki köksüz adamın yol temalı öyküsü, dürüst tanıklığıyla Amerikan orta-sınıf bilincine bıçak gibi saplandı ve Amerikan rüyasının solmaya yüz tuttuğu günlerde karşı-kültürün alameti farikası oldu; gençlik isyanının el kitabı haline geldi.

'ARAKLANAN KİTAP'
Dünya çapında okur algısında isyan ile özdeşleşen 'Yolda', değişen tarihsel ve toplumsal koşullar altında bile bu özelliğini korumakta, hatta okurları küçük çaplı isyanlara sürüklemektedir: Amerika'nın büyük kitabevlerinde çoklukla raflarda değil kasanın arkasına konmasının sebebi, 'Yolda'nın İncil'in ardından en çok "araklanan" kitap olduğu söylencesindendir.


CAZ MÜZİĞİN RİTMLERİ...

Yolda aynı zamanda "iyi yazmak" adına dayatılan gelenekçi ölçütlere yarım asırlık bir karşı çıkıştır. Caz müziğinin geniş, doğaçlama soluğunu yankılamak isteyen maharetli bir yazarın, "spontan düzyazı" adını verdiği teknik vasıtasıyla giriştiği bir deneydir. Bu özelliğiyle, Amerikan edebiyatının çağdaş klasikleri arasında yer almış, romantik düzyazının köşe taşlarından sayılagelmiştir.

Yayımlandığı dönemde 'Yolda'nın alımlanışı büyük ölçüde "sansasyon" çerçevesinde gerçekleşmişti. Edebiyat ve eleştiri çevrelerini ikiye bölen, kimilerinin Hemingway'in yapıtlarına denk tuttuğu, kimilerinin ise yazından saymadığı 'Yolda', bugün Amerikan modernizmi ile postmodernizmi arasında bir köprü kuran, caz müziğinin ritimlerini yazıya yansıtmasıyla deneysel, yaşamın potansiyelleri ile totalitaryanizme yakın bir düzenin izin verdikleri arasındaki boşluğu bir yol mitiyle doldurmaya, yeniden yaratmaya çalışmasıyla romantik bir edebiyat yapıtı. Dahası, Kerouac, beyaz ve başarılı Amerika mitinin karşısına göçmenlerin, tarım işçilerinin, gezgin serserilerin hayatını koyarak ve bunu bir dışarlıklı gözüyle yaparak kültürel algıda bir kırılmaya yol açmıştır.

TARTIŞILAN ADAM KEROUAC
BAŞKA DÜNYALARIN ŞARKILARI

Jack Kerouac’ın dünya edebiyatındaki yeri hep tartışmalı oldu. Gerek eserlerinin konusu, gerek üslubu, gerek yaşamıyla genelde görülmek istenen “edebiyat” duruşuna pek “uygun” bir duruş sergilememiştir.

İkinci Dünya Savaşı sonrası yeni bir dünya kurulurken, ne eski dünyaya, ne de o dönem kurulmakta olan dünyaya ait hissetmiştir kendini. Hem yaşamsal, hem de edebi gelenek olarak. Savaş sonrası “meydanın” bir anlamda Amerika ve Rusya’ya kalmasıyla, Kerouac’ın vatandaşı olduğu Birleşik Devletler okyanusun öbür ucuyla dünya hakimiyeti için soğuk savaşırken, ülke içi hakimiyeti için de kendi vatandaşlarıyla uğraşmaya başladı. Zira, dışarıdan bakıldığında birlik ve bütünlük içinde görünen, tek ses veren bir Amerika gerekiyordu. Bu “uğraşılan” vatandaşlar ise, bahis konusu “birlik ve bütünlük” fikrine pek uyan tipler değillerdi.

Kendilerine sunulan yaşamla yetinmek zorunda olmadıklarının, memnuniyetsizliklerini belirtme hakkına sahip olduklarının, Amerika’nın içinde başka Amerika’lar da olduğunun, başka nağmeler terennüm edebileceklerinin farkındaydılar. Ve bu düşüncelerini gerek sözleriyle, gerek kalemleriyle, gerek faaliyetleriyle önce kendilerine, sonra başkalarına anlatmaya çalıştılar. Kerouac da bu vatandaşlardan biriydi.

Yollara düşerek, bize daha önce bilmediğimiz, bilsek de görmezden geldiğimiz, sesine kulaklarını kapadığımız dünyaları, Amerika’nın içindeki Amerika’ları anlattı. Onun hep hareket halindeki kaleminden bir esmer tenlinin, bir eroinmanın ya da bir çocuğun şarkısını işittik. Evet, belki kulaklarımıza çarpan, gözümüzün duyduğu, pek hoşumuza giden şeyler değildi en başta. Hatta daha sonra da. Kerouac’ın bu şarkıları söyleme şeklini de beğenmeyenler oldu. Ama Kerouac öyle ya da böyle bir şeylerin varlığından haberdar etmişti bizi. Başka Dünyaların Şarkıları artık hep kulaklarımızda olacak. İstesek de, istemesek de.
#63 - Ekim 31 2009, 12:38:37
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

'Gitmesi gelmesi en kolay fuar'

250 yayınevinin katıldığı fuarda, kitaplar yüzde 25 ile 50 arasında değişen indirimlerle okurlara sunuluyor.

 İnternette kitap satışı yapan 'www.idefix.com'un, ''Gitmesi gelmesi en kolay fuar'' sloganıyla düzenlediği sanal kitap fuarı başladı.

Alınan bilgiye göre, bu yıl 7'nci kez düzenlenen fuar, 22 Aralıka kadar devam edecek.

250 yayınevinin katıldığı sanal fuarda, kitaplar okuyucuya yüzde 25 ile 50 arasında değişen indirimlerle sunuldu

Edebiyatseverlerin heyecanla beklediği, bilgi sınayan, hafıza zorlayan, hız ölçen Sanal Kitap Fuarı Alıntı Yarışması'nın bu yılki ödül sponsoru Microsoft oldu. Her günün birincileri ve yarışma genelinin birincisinin ayrı ayrı ödül kazanacağı yarışma süresince en çok birinci olan yarışmacı, Microsoft'tan kazandığı hediyelerin yanı sıra ''www.idefix.com''dan seçeceği 20 romanın sahibi olacak.

Geçen yıl 1,2 milyon ziyaretçi toplayan fuarı, bu yıl 1,5 milyon kişinin ziyaret etmesi bekleniyor.

'YAŞAR KEMAL ORMANI' TAMAMLANDI

''www.idefix.com'', geçen yıl Tema Vakfı ile başlattığı bir ortak çalışmayla satılan kitapların gelirlerinin bir kısmıyla orman oluşturmaya başladı. Projenin ilk ayağı ''Yaşar Kemal Ormanı'' geçen günlerde tamamlandı.

7. Sanal Kitap Fuarı ile bu ormanların ikincisi de oluşturulacak. Kitapseverler, bu yeni ormanın ithaf edileceği yazarı fuar süresince vereceği oylarla belirleyecek.

Adaylar ise Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Ümit, Aslı Erdoğan, Attila İlhan, Ayşe Kulin, Aziz Nesin, Bilge Karasu, Buket Uzuner, Can Dündar, Can Yücel, Canan Tan, Elif Şafak, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Halid Ziya Uşaklıgil, Hasan Ali Toptaş, İhsan Oktay Anar, İskender Pala, Kemal Tahir, Latife Tekin, Mehmet Eroğlu, Murathan Mungan, Nazım Hikmet Ran, Nermin Bezmen, Oğuz Atay, Orhan Kemal, Orhan Pamuk, Peyami Safa, Sabahattin Ali, Sait Faik Abasıyanık, Soner Yalçın, Sunay Akın, Turgut Özakman, Uğur Mumcu, Vedat Türkali ve Zülfü Livaneli olarak belirlendi.
#64 - Kasım 13 2009, 21:06:13
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

'Deliliğin' tarihinden 'gerçek' bir roman

1939'da yarım milyon Amerikalı, akıl sağlığı bozuk olduğu düşünülerek tedavi altına alınır. 1951'e gelindiğinde ise, bu sayı üçe katlanır. Sebep nedir peki?

1939'da yarım milyon Amerikalı, akıl sağlığı bozuk olduğu düşünülerek tedavi altına alınır. 1951'e gelindiğinde ise, bu sayı üçe katlanır. Sebep nedir peki? Atom çağının yarattığı endişe mi? Dinin başarısızlığı mı? Yetersiz seks mi? Yoksa aşırı seks mi? Radyoaktif atıklar, televizyon ya da UFO'lar olabilir mi? Belki de, aşırı refah?

Sonuçta buna çözüm bulunmalıdır ve bunu yapacak, şizofreniyi, depresyonu, daha doğrusu bu eski moda, uygunsuz tuhaflığı tedavi edecek sihirli formülü bulacak ilk kişi, üne ve paraya kavuşacaktır.

'Farmakon'da okuyucunun karşısına Dr. William Friedrich olarak çıkan ABD'li ünlü psikiyatr Dr. J. R. Wittenborn buna talip olur. Ne var ki, işler planladığı gibi gitmez. Doktorun deneklerden birine mutluluk veren mucizevi ilacı diğerini çıldırtır. Öyle ki, Friedrich'leri kaçtıkça kovalayan hayalet Casper Gedsic, ilacın etkisindeyken cinayet işler...

İsmini hem ilaç hem de zehir anlamını taşıyan Yunanca kelimeden alan 'Farmakon', bir anlamda, günbegün değişen dünyayla iyiden iyiye karmaşıklaşan insan psikolojisi karşısında bilimin ne denli çare olduğunu ve ne denli çaresiz kaldığını anlatıyor.

Yazar ve senarist Dirk Wittenborn'un kendi aile trajedisinden yola çıkarak yazdığı bu kitap için, geçmişin yaşadıkları her ana damgasını vurduğu bir ailenin ya da "deliliğin" elli yıllık tarihi de denilebilir.

"Hasta-normal", "anne baba-evlat" olma üzerine düşündüren, içtenlikle yazılmış, çoğu zaman ironik, yer yer can yakıcı ama kesinlikle "gerçek" bir roman olan 'Farmakon' Ayrıntı Yayınları etiketiyle kitapçılarda.
#65 - Kasım 13 2009, 21:07:14
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

'Siyah Kuğu Parkı'nda bir büyüme hikayesi

'Siyah Kuğu Parkı' 13 yaşındaki Taylor'ın gözünden büyümenin dehşetini ve muhteşemliğini anlatıyor...

“Cesaret, bir şeyi yapmaktan altına edecek kadar korkmak, ama gene de yapmaktır.”

İngiltere’nin sıradan bir kasabası olan Siyah Kuğu Parkı’nda yaşayan 13 yaşındaki “pepeme” Jason Taylor, yaklaşan yeni yıldan “kızlar” denilen ilginç türle ilk deneyimi yaşamak dışında fazla bir şey beklememektedir.

Ancak birdenbire patlak veren Falkland Savaşı’nın yarattığı huzursuz ortam ve ebeveyninin çıkmazdaki evliliği, onu kendi dünyasına iter. Bu dünya, zengin hayallerle doludur. Ne var ki, Taylor’ın, hayatın bu yöntemle baş edilemeyecek kadar acımasız olduğunu anlaması, fazla zaman almayacaktır.

Bir “erginleşme” hikâyesi olan kitap, genç kahramanının gözlerinden büyümenin dehşetini ve muhteşemliğini anlatıyor.

'Siyah Kuğu Parkı' Doğan Kitap etiketiyle kitapçılarda.
#66 - Kasım 13 2009, 21:08:02
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Yüzyılın en büyük sanat hırsızlığı

Kuzey Avrupa polisiyesinin ustası, geçen yüzyılın en büyük sanat hırsızlığını yeniden kurguluyor.

Elvin Post, 'Sahte'de, yüzyılın en büyük sanat hırsızlığının iç yüzünü aydınlatıyor. 1990'da gerçekleşen olayın failleri hâlâ yakalanamamış olsa da, 'Sahte' okura hem sanat camiasıyla hem de bu hırsızlıkla ilgili sağlam ipuçları veriyor.

Elijah Fish, dünyaca ünlü ressamların üsluplarını taklit ederek yaptığı tabloları sanat simsarı Vincent Bloom'un aracılığıyla piyasaya sürmektedir. Fish'in sahtecilik suçlamasıyla hapiste geçirdiği 7 yılın sonunda, Bloom, usta taklitçiye yeniden, bu kez akıl almaz bir planla yaklaşır. Boston'daki Gardner Müzesi'nden 300 milyon dolarlık tablo çalma fikri inanılmaz gözükse de soygun sırasında işler "hemen hemen" yolunda gider. Tabloları müzeden çıkarmanın işin en kolay kısmı olduğunu fark ettiklerinde ise her şey çoktan kontrolden çıkmış olacaktır.


"...Karakas'a yolun düşerse -ki bunu hiç tereddütsüz öneririm, havası muhteşem- mutlaka Sofia Imber Müzesi'ne gidip, özellikle Matisse'in 'Kırmızı Pantolonlu Cariye'sini görmelisin."
"Neden?"
"O senin."
"Ne demek 'o senin'?"
"O tabloyu sen yaptın. Senin yaptığın sahte, benim için yedi yıl önce yaptığın kopya."
"İyi de..."
"Onu orijinaliyle değiştirttim. Senin kopyan iki yıldır orada asılı."

2006'da sinemaya da uyarlanan 'Sahte', Pupa Yayınları etiketiyle kitapçılarda.
#67 - Kasım 13 2009, 21:09:26
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

'Kayıp Dünya' yeniden açıldı

Fantastik ve bilimkurgu edebiyatı tutukunlarının buluştuğu kayipdunya.com tekrar yayında.

 2001 yılından itibaren aylık olarak yayınlanan ve daha sonra bir süre ara veren internet dergisi 'Kayıp Dünya' forum ve bloglardan gelen yoğun istekler sonucu yayın hayatına geri döndü.

Sitede daha önce, yerli ve yabancı, dünyaca ünlü yazarlarla röportajlar, fantastik, bilimkurgu türlerinde yayınları olan tüm yayınevlerinin sponsorluğunda düzenlenen okurlara kitap hediye edilen yarışmalar yer alıyordu.

Yazar adaylarının da düşünüldüğü sitede yazarlık ve profesyonel öykü yazarlarının kılavuzluğunda yazarlığa giriş dersleri de tekrar başlayacak. Bunun yanı sıra Kayıp Dünya'da tüm eski uygulama ve bölümlerin de geri geleceği müjdelendi.

Daha önce özel röportajları yayınlanan, ünlü Ejderha Mızrağı (Dragonlance) ve Kara Elf Üçlemesi serilerinin yazarları Margaret Weis ve R. A. Salvatore gibi uluslararası yazarların da Kayıp Dünya okurlarına sürpriz yazıları olabilecek.

Mitoloji, bilimkurgu ve fantastik edebiyattan hoşlanan ve hayal gücüyle beslen herkes www.kayipdunya.com 'a uğrayabilir.
#68 - Kasım 13 2009, 21:10:37
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

E-kitap korsanı engeller mi?

Dünyada hızla yayılan e-kitap platformlarının benzeri Türkiye’de de projelendirildi.

 İnternet kültür ürünleri mağazası idefix.com’un girişimiyle başlatılan e-kitap veri tabanı projesinin, ucuzluğu sayesinde korsan kitap basımını caydıracağı savunuluyor.

E-kitabı Türk okuyucusuyla buluşturmak için oluşturulan ''Türkiye'nin e-kitap Platformu'' projesi, idefix.com tarafından 28. TÜYAP Kitap Fuarı'nda okuyuculara tanıtıldı. Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfının (TTGV) desteği ve Bahçeşehir Üniversitesinin işbirliğiyle gerçekleştirilen proje kapsamında ilk e-kitap Ocak 2010’da okuyucuya sunulacak.

Yayınevleriyle birlikte ve telif sahiplerinin haklarını koruyacak şekilde hazırlanan e-kitap projesi ile baskı, stok ve dağıtım gibi maliyetler olmayacağından kitap fiyatları yarı yarıya ucuzlayacak. Bunun korsana olan ilgiyi e-kitaba yönelteceği, bu sebeple sektörün korsana kayan hacmi tekrar sektöre ve telif sahiplerine geri kazandıracağı düşünülüyor.

İdefix'in oluşturduğu e-kitap platformu, tüm e-ink (elektronik mürekkep) teknolojisine sahip cihazları, bilgisayar ve cep telefonu uygulamalarını destekleyecek bir altyapıya sahip olacak ve bu sayede okuyucular belirli cihazlar ile kısıtlanmayacak.

BASKISI OLMAYAN KİTAPLAR OKURLA BULUŞACAK
Baskısı tükendikten sonra satış frekansı düşük olduğu için yayınevlerince yeniden basılması karlı görülmeyen kitaplar, e-kitap platformu ile yeniden sektöre geri kazandırılacak. Okurlar ise bütün kitaplara görece daha uygun fiyatlarla, kolay ve hızlı bir şekilde ulaşabilir olacak. Elbette burada asıl belirleyici unsur, e-kitap yayıncılarının korsan kitabın üstünde fiyatlandırma yapıp yapmayacağı.

E-kitabın bir faydası da ağaç kesimini azaltması. Zira ortalama büyüklükteki her 200 adet kitap için 1 adet yetişkin çam ağacı kesiliyor. E-kitap projesinin başlamasıyla kitap için kesilen ağaçların sayısı da azalacak.

E-kitap teknolojisi ise dünyada yaygınlaşıyor. Amazon'un mürekkep ekranlı cihazının satışlarına bakıldığında 2008'de 500 bin, 2009'da ise 1 milyon adet satıldığı görülüyor. Cihaz başına ise ayda ortalama 3 e-kitap satın alınıyor.
#69 - Kasım 13 2009, 21:12:34
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Orhan Pamuk'la Miami'de bir akşam

Orhan Pamuk, adına bir etkinliğin de düzenlendiği Miıami Kitap Fuarı'nda büyük ilgiyle karşılandı.

Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazar Orhan Pamuk, Uluslararası Kitap Fuarında büyük ilgiyle karşılandı.

Pamuk, kitap fuarı kapsamında dün gece Miami Dade College'da "Orhan Pamuk ile bir akşam" başlıklı etkinliğe katıldı. Büyük ilgi çeken etkinlikte, salonda tek bir sandalye bile boş kalmazken, onlarca kişi içeri girebilme umuduyla kapıda yığıldı.

"Masumiyet Müzesi" adlı romanından okumalar yapan Orhan Pamuk, katılımcılara, Miami'de kitapseverlerle birlikte olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Fuarın sponsorlarından Miami Herald adlı yerel gazete, Pamuk'un bu etkinlikte, bir film yıldızından daha fazla kalabalık çektiğini aktardı.

Bu yıl 26. kez düzenlenen ve 8 Kasım'da başlayan Uluslararası Miami Kitap Fuarı yarın sona erecek.
#70 - Kasım 14 2009, 15:39:59
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Yaşar Kemal Paris'te dostlarıyla buluştu
Yaşar Kemal, Güzin Dino ve Gökşin Sipahioğlu, Paris'te buluştu.

Türk edebiyatının önemli isimlerinden Yaşar Kemal, Güzin Dino ve foto muhabirliğinin yine yaşayan en başarılı isimlerinden Gökşin Sipahioğlu Paris'te buluştu.

Türkiye'nin UNESCO neznindeki Büyükelçisi Gürcan Türkoğlu, Fransa'da devam eden "Türkiye Mevsimi" etkinlikleri dolayısıyla konferans vermek üzere Paris'e gelen Yaşar Kemal onuruna resepsiyon verdi.

Resepsiyonda bir araya gelen Yaşar Kemal, Güzin Dino ve Gökşin Sipahioğlu, uzun bir süre sohbet ederek hasret giderdi.
#71 - Kasım 26 2009, 15:19:48
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Çizgi Roman Klasikleri'nden 'Madam Bovary'

Günümüz tatminsiz, mutsuz kadınları ve bu kadınların dertlerine ayna tutan yaşam öyküsüyle 'Madam Bovary', NTV Yayınları’ndan çıkan çizgi romanıyla tekrar gündemde.

Zamanında büyük yankılar uyandıran fırtınalı hayatını günümüzün modern dünyasında halen birçok kadın yaşıyor. Bu kitabı okurken bir yandan kadın-erkek ilişkileri üzerine yeniden düşünecek diğer yandan dünya edebiyatının temel taşlarından birini çizgilerle hayal dünyanıza taşıyacaksınız.

Gerçekçilik akımını başlatan yazar Gustave Flaubert’in bugün dünya edebiyatının klasiklerinden biri sayılan ünlü romanı 'Madam Bovary', Çizgi Roman Dünya Klasikleri serisinin beşinci kitabı olarak piyasada.

1850 yılında arkadaşlarıyla Doğu’ya yaptığı iki yıllık seyahatten döner dönmez yeni eserini yazmaya başlayan Gustave Flaubert’i şöhrete 'Madam Bovary' kavuşturdu. Yazar, bu romanda romantik aşk ve şehvet hayallerine kapılmış Emma’nın derinlikli bir portresini çiziyor. Bu gerçekçi portre onu 19. yüzyılın en meşhur ve etkin yazarlarından biri yapmıştı.

DEFALARCA YENİDEN YAZDI
Gustave Flaubert, bu romanı 1851 ile 1856 yılları arasında beş yılda yazdı, romanı 35 yaşında tamamladı, defalarca yeniden yazdı, tek bir paragrafı üzerinde günlerce durdu, Gerçekçilik akımını başlattı.

PARA, MEVKİ, AYRICALIK...
Louis-Philippe hükümranlığı sırasında genç ve güzelliğinin doruğundaki Emma, çalışkan, ama bir o kadar da sıkıcı hekim Charles Bovary ile evlendiğinde, ilk bakışta gayet sıradan bir öykü başlamış gibi görünür. Bu dönemde insanlar para ve toplumsal mevkiden başka şey düşünmezler.

Katıldıkları bir baloda ihtişamı ve toplumun ayrıcalıklı üst kesimini keşfeden Emma, kocasının sıradan ilgisinden yavaş yavaş uzaklaşır. Önce hayallerine sığınır, ardından baştan çıkartılmaya razı olur, gitgide borçlarını ve sevgililerini arttırır, aradığı mutluluğu kimsede bulamayınca da çökmüş, kaybolmuş bir halde, boşa harcadığı hayatının utancından kendini kurtaracak bir çıkış arar.
#72 - Kasım 26 2009, 15:21:00
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

'Türkiye'de sansür yok ama sonra acı çektirirler'
Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, Türkiye'de ifade özgürlüğünün durumuna ilişkin olarak, "Türkiye'de sansür yok, ama size sonrasında acı çektirirler" ifadesini kullandı.

Washington'daki Ulusal Doğal Tarih Müzesi'nin 565 kişilik salonunda konferans veren Orhan Pamuk, aşkı anlatan son romanı "Masumiyet Müzesi"nin ortaya çıkış sürecini anlattı.

Pamuk, Türkiye'de evlilik dışı cinselliğin kısıtlı yaşandığını ve aşkın daha çok bakışmalar, işaretleşmeler gibi unsurlarla dile getirildiğini belirterek, kitabına bunların yansıdığını söyledi.

Eserlerinin filme çevrilebilmesi ilgili olarak Pamuk, "Yapılacak bir filmin kötü bir film olmasından her zaman korkarım. Kitabın kültürel açıdan filme doğru yansıtılıp yansıtılamayacağı beni endişelendirir. Örneğin, 'Kar' kitabını bir Amerikan veya Avrupalı yapımcıya filmi çekmesi için izin versem, bu filmlerin birçoğunda, 'kötü Türk' imajı ya da kültürel stereotiplerin olacağına eminim" dedi.

Pamuk, Nobel ödülü almasının kendisinde yarattığı etkiye dair bir soru üzerine, kitaplarının birçok ülkede okunuyor olması açısından üzerinde sorumluluk hissettiğini söyledi.

Kitaplarında "Türkiye'yi temsil ettiği" şeklindeki yaklaşımlardan rahatsızlık duyduğunu belirten Pamuk, yazarların "diplomat rolünü" üzerlerinde hissetmesinin onların özgünlüğüne zarar verdiğini düşündüğünü kaydederek, "Ben hiç kimseyi temsil etmiyorum, ben bir yazarım ve kendimi ifade ederim" dedi.

'TÜRKİYE'DE SANSÜR YOK, SİZE SONRASINDA ACI ÇEKTİRİRLER'
Yazar Pamuk, "Türkiye'de basına sansür AB'ye üyelik sürecini nasıl etkiler?" sorusu üzerine de şunları kaydetti: "Buradaki bir farkı belirtmek lazım. Türkiye'de sansür yok, size sonrasında acı çektirirler. Türkiye'de ve ifade özgürlüğünün sorunlu olduğu diğer ülkelerde sizi hiç kimse sansürleyemez. Bu, örneğin İran'ın bir adım ilerisidir, ne isterseniz yayımlayabilirsiniz, sizi hiç kimse durduramaz, ama sonunda kendinizi mahkemelerde bulabilirsiniz. Bu, sansüre uğramaktan birazcık daha gelişmiş bir durum, ama diğer taraftan, daha güven verici bir gelişme de değil."

"Türkiye batılı mı, Müslüman mı, Asya ülkesi mi, Orta Doğu ülkesi mi, Akdeniz ülkesi mi, yoksa kendine özgü bir ülke mi?" şeklindeki bir soru üzerine de Pamuk, her ülkenin olduğu gibi Türkiye'nin de kendine özgü bir ülke olduğunu söyledi.

Türkiye'ye karşı birçok klişenin yöneltildiğine dikkati çeken Pamuk, bir ülkeyi klişe ve aceleci yargılarla değerlendirmeyi yanlış bulduğunu belirterek, "Bu klişeleri kullanmaya başladığınız anda, bir ülkeyi anlamamayı seçiyorsunuz demektir" diye konuştu.

"Masumiyet Müzesi" kitabı İngilizce'ye çevrilerek Amerikalı okuyucularıyla buluşan Pamuk, bir soru üzerine, kitabının İngilizce çevirisinin, kitabın atmosferini doğru yansıttığından emin olmak için çeviriyi birçok kez okuduğunu kaydetti.

Pamuk, konferansın ardından, kitabını okuyucuları için imzaladı.
#73 - Kasım 26 2009, 15:21:59
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

NTV Yayınları'ndan 'Dinozor Kitabı'

NTV Yayınları dünyaya milyonlarca yıl egemen olmuş dinozorların öyküsünü usta çizer Mümtaz Arıkan’ın her sayfasını resimlediği 'Dinozor Kitabı' ile okura sunuyor.

Türkiye’de ilk defa biri dinozorlarla bu kadar haşır neşir oldu...

NTV Yayınları'ndan çıkan 'Dinozor Kitabı'nda dünyanın meydana gelişinden dinozorlar çağı Mezozoyik Zaman’a ve yokoluşa uzanan yaşam öyküsü ile 150 farklı dinozor ayrıntılı biçimde aktarılıyor.

İnsanların yeryüzünde varoluşu birkaç milyon yıl kadar eski. Oysa dinozorlar dünyaya 160 milyon yıl hakim olmuş. Onlar canlılar evriminin çok önemli hayvanları. Memeliler fare kadarken, dinozorlar dev boyutlara erişmiş. 65 milyon yıl önce bir felaket sonucu yol olana değin, binlerce türüyle, dünyayı bir sürüngenler gezegenine çevirmişti.

Usta Çizer Hakkında
Mümtaz Arıkan 1947’de Üsküdar’da doğdu. 1967’de ilk resimli romanları Son Baskı ve Tasvir gazetelerinde (Ankara) yayınlandı. Daha sonra İstanbul’da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Grafik Bölümü’nü bitirdi. İki yıl sinema çalışmaları yaptı. Doğan Kardeş, Hürriyet ve Gırgır’da çalıştı. 1980’de Bahreyn’de çizgi film çizimleri yaptı. 1983’ten bu yana 26 yıldır Cumhuriyet’teki “Tarihte Bugün” çizgi bandını hazırlıyor. 2004-2006 yılları arasında “Tarihte Bugün” adlı belgesel programı NTV’de aralıksız yayınlandı. “Tarihte Bugün” ve “Kurtuluş Savaşı Güncesi” adlı iki kitabı daha vardır.

'Dinozor Kitabı' kitapçılardan 35 TL’ye, internet yoluyla ntvyayinlari.com adresinden ve 0212 304 08 92 numaralı çağrı merkezinden indirimli temin edinilebilir.
#74 - Kasım 26 2009, 15:22:55
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

'Sahilde Kafka' etkisi...
Kafka’nın evden kaçışındaki sebep bir kehanettir: “Sen, gün gelecek kendi ellerinle babanı öldürecek ve kendi annenle sevişeceksin.” Haruki Murakami’nin çok ses getiren son romanı 'Sahilde Kafka' Türkçe'de.


 ''Dünyada bu kadar çok boş yer olduğu halde, var olabileceğin, sana fazlasıyla yetecek ufacık bir yer bile bulamazsın. Sesleri aradığında, karşına çıkan sessizlik olur. Sessizliği arzuladığındaysa durmak bilmeyen kehanet başlar. O ses, zamanı geldikçe, senin kafanın içindeki gizli düğmesine basar.'' (Kitaptan)

Kafka Tamura, 15 yaşına girdiğinde evi terk eder. Tıpkı o çok küçükken üvey kız kardeşini de alarak onu ve evi terk eden annesi gibi…

Kafka sessiz ve yalnız bir çocukluk geçirir. Babasıyla ilişkileri iyi değildir; evi terk etmeden önce baba-oğul mümkün olduğunca birbirlerini görmemeye, konuşmamaya çalışarak yaşarlar.

Kafka bu kaçışı uzun yıllardır planlamaktadır. Sırt çantasına doldurduğu eşyalarla hiç bilmediği bir şehirde, yeni bir hayata başlamak isteyen Kafka’nın, hayatını ve zamanını geçirmek için yapmaktan en çok zevk aldığı şey kütüphaneye gidip bulabildiği her kitabı okumaktır.

''Kehanet, karanlık bir su gibi, hep oradadır.'' (Kitaptan)

Evden kaçtıktan sonra Takamatsu’ya giden Kafka burada her gün işe gider gibi, Kavamura Kütüphanesi’ne gidip kitap okumaktadır. Bir süre sonra kütüphanede görevli, gay ve hermafrodit Oşima’yla ile aralarında ilginç bir dostluk başlar. Oşima Kafka’nın kalacak bir yeri olmadığını öğrenince onu, kütüphanenin müdiresi Saeki’yle görüştürerek kütüphanede bir tür ofisboy olarak işe aldırır.

'GÜN GELECEK ANNENLE SEVİŞECEKSİN'
Kafka artık kütüphanenin misafirhanesinde kalmaya başlar… Kafka’nın evden kaçışındaki sebep babasının yıllar önce yaptığı bir kehanettir.

“Sen, gün gelecek kendi ellerinle babanı öldürecek ve kendi annenle sevişeceksin.”

Diğer kahramanımız Nakata, çocukluğunda yaşadığı ve nedeni çözülemeyen bir bilinç kaybı sonrasında bir tür zihinsel engelli durumuna gelmiştir. Nakata okuma yazma bilmez, en basit matematik işlemlerini dahi yapamaz. Belediyeden aldığı engelli yardımıyla hayatını sürdürür.

Ama Nakata’nın çok önemli bir özelliği vardır, yaşlı adam kedilerle konuşabilmektedir. Bu özelliği sayesinde kedisi kaybolanlar ondan yardım isterler, Nakata da küçük hediyeler karşılığında kayıp kedileri bulup evlerine teslim eder.

İki kahramanın, Kafka ve Nakata’nın öyküsü romanın sonlarına doğru gizemli bir cinayetle kesişir.

“Murakami’nin bugüne kadarki en bağımlılık yaratan romanı...” (Independent)

“Bir solukta, elimden bırakmadan okudum… Bu roman sadece Murakami’nin şaheserlerinden biri değil aynı zamanda yaratıcı ve büyüleyici.” (David Mitchell, Guardian)

“Gerçekten sürükleyici, metafizik bir akıl çelicilikte ısrar eden bir roman...” (John Updike)

Haruki Murakami
Eserleri 40’ın üzerinde dile çevrilen, 2009 yılının dünyada en çok konuşulan yazarı Haruki Murakami'nin İlk romanı 'Kaze no oto vo kike', 1979’da yayımlandı.

Ardından Gunzou Edebiyat Ödülü’nü aldı. Japonya’nın en önemli ve popüler yazarlarından biri olan Murakami’nin eserleri 40’ın üzerinde dile çevrildi. İngilizce’ye çevrilen üçüncü romanı 'Hitsuci vo meguru Bohken' (1989), Amerika’dan Yeni Yazarlar Noma Edebiyat Ödülü’nü kazandı.

'Sekai no ovari to hahdo-boiruda-vandahrando’yla (1985) Tanizaki Ödülü’ne, 'Zemberekkuşu’nun Güncesi’yle de Yomiuri Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü. Murakami’nin 'İmkânsızın Şarkısı' (2004), 'Sınırın Güneyinde, Güneşin Batısında' (2007) ve 'Yabankoyununun İzinde' (2008) adlı romanları gibi 'Sahilde Kafka' da Doğan Kitap tarafından yayımlandı.
#75 - Kasım 26 2009, 15:24:14
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

En çok hayranı olan filozof
Marksist sosyolog, filozof ve kültür eleştirmeni Slavoj Zizek, Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenecek konferans ve film gösteriminden oluşan etkinliğe katılmak için bir kez daha Türkiye’de olacak.

Geçtiğimiz yıl Kasım ayında, Bilgi Üniversitesi’nde konferans veren Slavoj Zizek, bu yıl da Boğaziçi Üniversitesi’nde, 3 – 4 Aralık’ta Türkiye’de olacak.

Zizek ilk gün 'Post - İdeolojik Dünyada İdeoloji: Hollywood' başlıklı konuşmada, 'Hollywood ideolojik bir makinadır' klişesini yorumlayacak.

İkinci gün Zizek ve İsrailli yönetmen Udi Aloni, din ve laiklik ekseninde İsrail – Filistin sorunu ele alacak.

Popüler kültürü yapı bozuma uğratan ve Lacan, Derrida ve Foucault'tan etkilenen Marksist filozof, köktendincilikten politik doğruculuğa, küreselleşmeden internete, Matrix'ten David Lynch'a kadar sayısız alanda ve konuda yazıyor.

''Anti-Komünizm’deki bu diriliş gücünü nereden alıyor? Gençlerin birçoğunun Komünist dönemi hatırlamasının bile söz konusu olmadığı ülkelerde eski hayaletler niye hortlatıldı? Yeni anti-Komünizm buna basit bir cevap sunuyor: “Kapitalizm sosyalizmden gerçekten çok daha iyiyse, hayatlarımız niye hâlâ bu kadar sefil?” Birçoklarına göre bunun sebebi gerçekten kapitalizm dahilinde olmamamız: Gerçek bir demokrasiye hâlâ sahip değiliz, sadece onun yanıltıcı bir maskesine sahibiz, iktidarın ipleri hâlâ aynı karanlık güçlerin elinde, eski komünistlerden oluşan dar bir çevre yeni sahipler ve yöneticiler kisvesi altında varlığını sürdürüyor.'' (Gerçek sosyalizme bir şans daha)

Zizek'in 'Gülünç Yücenin Sanatı: David Lynch'in Kayıp Otoban'ı Üzerine', 'İdeolojinin Yüce Nesnesi', 'Ödünç Alınan Irak Çaydanlığı' gibi kitapları Türkçe'ye de çevrildi.

3 Aralık Perşembe
13:00 - 15:00
'Post-ideolojik Dünyada İdeoloji: Hollywood'

15:30 - 17:00
Tartışma + Soru-Cevap

4 Aralık Cuma
10:00 - 12:00
Film Gösterimi: Local Angel
Yönetmen Udi Aloni ile Soru ve Cevaplar

14:00 - 16:30
Film Gösterimi: Forgiveness
Yönetmen Udi Aloni ile Soru ve Cevapllar

17:00 - 18:30
Slavoj Zizek, Udi Aloni: Post-ideolojik Dünyada İdeoloji: İsrail-Filistin sorunu
#76 - Kasım 26 2009, 15:25:03
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

'Bu kitap treni yerinden kaldırır'

Dave Eggers'dan popüler kültürün tüm putlarını deviren, çarpıcı ve alışılmadık bir kitap: 'Müthiş Dâhiden Hazin Bir Eser'

Dergiciliği, senaristliği ve büyük ilgi gören kitaplarıyla tanınan Dave Eggers'dan kalıpları yıkan, alışılmadık bir kitap: Müthiş Dâhiden Hazin Bir Eser.

''Bu kitabın gücü ve enerjisi bir treni yerinden kaldırmaya yeter.'' (Davis Sedaris)

Herhangi bir kitabın başarısı anlatıcısının ne kadar ilginç olduğuyla ilintili midir? Dave Eggers böyle bir iddiada bulunduktan sonra okura birtakım şıklar sunuyor ve kendisi hakkında şöyle diyor: “Aynı sizin gibi biridir.”

Edebiyat dünyasının ‘harika çocuğu’ olarak nitelenen ancak çocukluktan epey uzak olan (39 yaşında) Eggers, biyografi formatını yerle yeksan ettiği bu 'eser'de yazıya adeta meydan okuyor.

Bu başıbozuk biyografi/romanı irdelemeden önce Eggers’ı tanımak gerek, zira Eggers’ın yazar kimliği kitabın içeriğinden ayrı değil. Biyografiyle kurgu, yazarın ‘hikâye’si ile kitabın ‘hikâye’si 'Müthiş Dâhiden Hazin Bir Eser’de birbirine karışıyor. İçsel monologları kamera gözüyle bağdaştırabilen, yazıda alışılmış formları melezleştirerek dönüştüren bir yazar Dave Eggers.

“Okur kırk yıldır J.D. Salinger’ın yeni bir kitap yazmasını bekliyordu. Bekleyiş sona erdi… Salinger yerine karşımızda çarpıcı, yeni bir yazar var. Adı: Dave Eggers.” (Tampa Tribune)

HAYAT HİKAYESİ KİTAPTAKİ GİBİ
1970 doğumlu Eggers, tıpkı Müthiş Dâhiden Hazin Bir Eser’de anlatıldığı gibi annesi ve babasını bir ay içinde kaybetmiş ve 21 yaşındayken 7 yaşındaki küçük kardeşini yetiştirme sorumluluğunu üstlenmiş. Anne ve babasını erkenden kaybetmenin ve küçük bir çocuğu genç yaşta tek başına büyütmenin yükünü üstleniyor üstlenmesine ama hayata bodoslama dalmaktan, düşüncelerini haykırmaktan ve kendi deyişiyle dünyayı baştan sona tümden değiştirecek bir ‘devrim’ yapma hayalleri kurmaktan vazgeçmiyor.

Devrimin aracı 'Might' adında bir dergi; yoldaşları ise bu rüya uğruna gece gündüz çalışmaktan gocunmayan, temel kültürel referansları TV olmasına rağmen kendilerini görmedikleri ekranlara öfkeli olan kayıp bir kuşağın yürekleri patlama noktasında mensupları. Çizili meslek rotalarını izlemektense daha fazlasını isteyen arkadaşlarıyla Eggers, 'Might' dergisi ardından 'Esquire’dan 'ESPN’e uzanan pek çok medya kuruluşunda çalışıyor, başka yayınevleri tarafından reddedilmiş kitapları basma misyonuyla yola çıkan McSweeney’s yayınevini kuruyor ve ekibiyle McSweeney’s, The Believer, Wholpin vs. gibi dergileri çıkartmayı sürdürüyor.

'Müthiş Dâhiden Hazin Bir Eser’in Pulitzer’e aday olması ardından her biri diğerinden apayrı pek çok kitap yazıyor. Eggers son olarak Spike Jonze’nin sinemaya uyarladığı Maurice Sendak’ın çocuk kitabı klasiği 'Where The Wild Things Are’ın senaryosu ve senaryoya dayalı romanı ile gündemde.

“Delicesine komik ve tek kelimeyle unutulmaz!” (San Francisco Chronicle)

Bir neslin tüm şüphelerini, kaygılarını, kendi kendiyle kavga ve umutlarını dile getiren Eggers okurlarına feryat ediyor: Şu ağı kurun artık! Zamanımız azalıyor.
#77 - Kasım 26 2009, 15:25:52
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

İslami kesim bu şairleri okuyor
Usta şairlerin çoğu okunmamaktan, kitaplarının satılmamasından şikayetçi olurken, İslami-muhafazakar kesime mal olan şairler yok satmaya devam ediyor...


Yaşamın tüm alanlarda olduğu gibi sanat ve edebiyatta da belli sınıflandırmalar ister istemez yapılıyor. Bu sınflandırmaların başında da ideolojik ayrımlar başta geliyor.

Dün hayatını kaybeden Ömer Lütfi Mete de bu ayrımlar ve sınıflandırmalar içinde görülen isimlerdendi. İslami kesimin en sevdiği isimler arasında yer alan Mete gibi birçok şair de bu kesime mal ediliyor. Herkesin bildiği ve sevdiğini söylediği usta şairlerin kitapları satmazken İslami kesime mal edilen isimlerin kitapları yok satıyor.

İşte İslami-muhafazakar kesimin sevdiği isimlerden bazıları:

Necip Fazıl Kısakürek
Şair, romancı, hikâyeci, piyes yazarı Necip Fazıl Kısakürek, en çok tartışılan yazarların başında geliyor. 'Muhafazakar kesimin Nazım'ı olarak da anılan Kısakürek, Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz veren Abdülhakim Arvasi ile tanışınca hayatı değişti.

Bu tanışma onun hayatında dönüm noktası oldu. İslami kimliği ile öne çıkmaya başladıktan sonra ders kitaplarından şiirleri ve fikirleri çıkarıldı.

'Büyük Doğu' dergisinde çıkan yazılarıyla İsmet İnönü ve tek parti yönetimine şiddetli bir muhalefet sürdürmesi sonucu hakkında açılan çok sayıda davada yüzlerce yıl hapsi istendi. 163. maddeye aykırı bulunan yazıları ile birkaç yılda bir hapse mahkûm oldu.

Kimi kesimlere göre Türkçe'yi en iyi kullanan şairler arasında gösterilen Kısakürek, Atatürk aleyhinde işlenen suçlar hakkındaki kanuna aykırı fiilinden dolayı da 8 Temmuz 1981'de Atatürk'ün manevi şahsına hakaret suçundan hüküm giydi.

Kısakürek, en çok geçirdiği değişim ve bu değişim sonrasındaki sert çizgisiyle eleştirildi.

''Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.'' (Kaldırımlar)

Fethi Gemuhluoğlu
Şair, yazar, teorisyen Fethi Gemuhluoğlu, sağ cenahın en önemli isimlerinin başında geliyor.

''Fethi’yi Fethi yapan nokta, Fethi’nin ailesi ve yetiştiği çevredir... Göztepe’deki ev Fethi’yi Fethi yapan unsurlardan biridir. Öyle ki duvarı yola, doğrudan doğruya yola bitişiktir. Arada en küçük bir mesafe yoktur. Duvarın bir tarafında bir kalabalık, gürültü fakat öte tarafında inanılmaz bir sükun var idi. Bu Fethi’nin hayat aynasıdır, mekan olarak Fethi’de rolü olan bir unsurdur.” (Muharrem Ergin)

Gemuhluoğlu, şairliğinin yanında siyasetteki yeriyle de muhafazakar kesimde önemli bir yere sahipti.

''Masal bu ya:
rüyama girmesin diye
kırk başlı ejder ile
şahın kızındaki dev
yorganı başıma çeker.'' (Fark)

Sezai Karakoç
Aynı zamanda siyasetle de ilgilenen Sezai Karakoç, İkinci Yeni içerisinde yer alıyor. Batı edebiyatını da yakından bilen Karakoç, 'metafizik şiir'ler içerisinde görülen eserlerinde 'yaşatma sevinci'ni temel almıştır.

İslami düşünceyi modern şiirle birleştiren Karakoç, 'Diriliş' dergisini yayımlarak bu alanda en önemli dönemlerden birini başlattı.

Çoğu otoriteye göre 'değeri bilinmemiş ve iyi anlaşılmamış' şair olarak gösterilen Karakoç,

''Karın yağdığını görünce
Kar tutan toprağı anlayacaksın
Toprakta bir karış karı görünce
Kar içinde yanan karı anlayacaksın'' (Kar Şiiri)

İsmet Özel
1963’ten itibaren şiirleri yayınlanmaya başlayan İsmet Özel, 1974’te fikri ve ruhi bir değişim yaşayarak yazı hayatını İslami düşünce çerçevesi ekseninde kurdu.

Bu değişim nedeniyle çok konuşulan ve eleştirilen Özel, İkinci Yeni şairlerinin etkisiyle başladığı kariyerini sert sözlerle devam ettirdi.

60 sonrası 'toplumcu şiir'in en simge isimlerinden olsa da geçirdiği fikri değişim nedeniyle Özel belli kalıplara koyulmakatan kurtulamadı.

''Hüngür bütün gündür
Dindiren dingil sızıyı
Ensemde boza pişiren
Su dökündür inat sürdür sarımsak kok
Halden anlar bir Allah’ın kulu da mı yok.'' (Neden Aşk Acısı)

Cahit Zarifoğlu
Cahit Zarifoğlu'nun, 1976'dan sonra, kurucularından olduğu, 'Diriliş'ten sonra 'Mavera' dergisinde şiirleri, birkaç hikâyesi, senaryo çalışmaları, günlükleri ve "Okuyucularla" ismini verdiği sohbetleri yayımlandı.

Yeni Devir, Millî Gazete gazetelerinde yazıları yayımlanan Zarifoğlu, lisede öğretmenlik ve TRT'de çevirmenlik de yaptı.

'Diriliş' dergisindeyken Sezai Karakoç gibi isimlerden etkilendiğini kendisi de dile getiren Zarifoğlu, muhafazakar kesimde yer alan diğer isimlerden uslubu ve yumuşak tonuyla ayrılıyor.

47 yaşında hayata veda eden Zarifoğlu, her ne kadar belli kalıplara mahkum olsa da, otoriteler onu sınıflandırılmayacak şairler arasında gösteriliyor.

''Bir erkek mi o
Göle yatmış bir güneş demetinde
O mor ışında
Bir köpek ölüsü gibi yatan
Hızla kayan
Yoksa bir yaban ördeği gölgesi mi'' (Aşka Dair)

Cahit Koytak
22 yaşında Diriliş dergisinde yayınladığı şiirlerle yazı hayatına başlayan Cahit Koytak, şairliğinin yanında çevirmenliğiyle birçok ödül aldı.

Koytak'ın önemli çevirilerinin başında Muhammed Esed'in 'The Message Of The Qur'ân'ı yer alıyor.

Şiirleri düzyazıya yakın olan Koytak'ın son dönem eserlerinde politik okumalara da rastlandı. 

''Yüzleri, yüzleri ve maskeleri
Silik kopyaları bırak yaşayanlara
Sen sessiz ölümlerle zırhlanan gerçeği yaz
Ve hazin güz yağmuru görünümünde
Yağan ebediyeti'' (Daktilo Kızın Ölümü Üzerine Caz İçin Nihavent)

Kamil Eşfak Berki
İlk şiiri 1971'de yayımlanan Kamil Eşfak Berki, gençlik yıllarından itibaren, Sezai Karakoç'un düşünce ve sanat dergisi 'Diriliş'te yer aldı.

Berki, şiir çevirileri ve Necip Fazıl, Sezai Karakoç ve Cahit Zarifoğlu gibi şairlerin üzerine yazdığı denemelerle tanınıyor.

''Burası ağır isyan katarı istasyonu
Devekuşu aşkımız cayır cayır yanacak
Biz ki ellerimizi toprağa ayarladık
Toprak da bize sabrını bağışlayacak.'' (Ağır İsyan Katarı, Ay Işığı ve Kervan)

Arif Ay
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde de okuyan Arif Ay, lise yılarından itibaren şiirlerini yayımlıyor.

''bir devir
buğday mühürlenir
kitap sürgülenir
tutuklanır yaşam
yağmur bir göçtür
kollara kelepçe vurulunca'' (Baskın)

İhsan Deniz
Şiirlerini yayımlamaya 'Yönelişler' dergisinde başlayan İhsan Deniz, gazate ve televizyonda da çalıştı.

Bursa Araştırma Kütüphanesi'nde yöneticil de yapan Deniz, Hrant Dink'in ölümünün ardından yazdığı yazıyla sert eleştiriler almıştı.

Yeni Şafak gazetesinde haftalık yazılar yazan Deniz, TRT 2'de 'Sesler Kalır' programının danışmanlığını hala sürdürüyor.
#78 - Kasım 26 2009, 15:27:13
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Karanlık taraf Anakin’i çağırıyor

Beyazperdenin en büyük efsanelerinden 'Star Wars' Klon Savaşları serisiyle devam ediyor.


JBC yayıncılık tarafından 3. cilti yayımlanan Star Wars Klon Savaşları gerçekçi çizimleri ve nefes kesici hikayesiyle dikkat çekiyor.

Serinin 3. bölümünde ikiye bölünmüş galakside kıyasıya savaşlar devam ediyor. Cumhuriyet güçlerinin en önemli gücü Jedi’lar zor durumda...

'Jabiim’de Son Direniş' adlı sayıda genç Jedilar ayrılıkçı güçler tarafından tuzağa düşürülüyor.

Savaş tüm hızıyla devam ederken Anakin Skywalker'ın başına gelenler onu her geçen gün karanlık tarafa bir adım daha yaklaştırıyor. Ayrıca Anakin'in Darth Vader olma yolunda başına gelen önemli olaylardan birine daha bu ciltte şahit oluyoruz.

Toplam 9 ciltten oluşan 'Klon Savaşları', George Lucas'ın yönettiği epik filmler 'Bölüm 2: Klonların Saldırısı' ile 'Bölüm 3: Sith’in İntikamı' arasında geçiyor.

'Klon Savaşları' serisi, filmlerde sadece başlangıcı ve bitişi gösterilen uzun savaş dönemi boyunca yaşanmış olaylara ışık tutuyor.

Ayrıca filmlerde sadece geri planda gözüken ya da hiç gözükmeyen çok sayıda karakterin bu savaşlarda oynadıkları roller de ön plana çıkarıyor.

'Star Wars, Klon Savaşları 3' JBC Yayıncılık etiketiyle kitapçılarda.
#79 - Kasım 26 2009, 15:28:45
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Adonis'in şiirleri Yerebatan'da
'Yerebatan Şiir Akşamları'nda, Arap şair Adonis'in şiirleri okunacak.


İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. tarafından 26 Aralık Cumartesi akşamı Yerebatan Sarnıcı'nda geçekleştirilecek etkinlik, yazar Mehmet Lütfi Şen'in Adonis'in Türk ve dünya şiirine etkisini konu alan konuşmasıyla başlayacak.

Şiir seçimlerini Vahide Ulusoy'un yaptığı program, Adonis'in şiirlerinin tiyatro sanatçıları Şenay Saçbüker ve Hüseyin Köroğlu tarafından yorumlanmasıyla devam edecek.

Adonis, Arap şiir geleneğinden koparak şiiri özgünleştirmiş bir isim olarak tanınmakla beraber, ''Uluslararası Nazım Hikmet Şiir Ödülü''nü ilk kez alan ve ''Le Grand Prix des Biennales de Poeise''nin de sahibi olarak tanınıyor.

Etkinliğe katılacaklardan ücret alınmayacak.
#80 - Aralık 23 2009, 19:47:02
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Mektuplarla örülmüş bir aşk romanı
Mektup yazmak, hayaletlerin önünde soyunmak demektir...'' Edebiyat tarihinin en büyük kalemlerinden Kafka'nın 'Milena'ya (yazdığı) Mektuplar'ı Can Yayınları tarafından yayımlandı.


 Franz Kafka, Prag’da bir dost meclisinde tanıştığı gazeteci Milena Jesenská’dan öykülerini Çekçe’ye çevirmesini ister. Kafka ile Milena’nın yollarını kesişmesine neden olan bu dilek, bir ilişkinin başlangıcı, Milena’ya Mektuplar başlığı altında toplanan bu yazışmalarsa kısıtlı bir iletişimin tek aracı olacaktır.

Milena’ya Mektuplar eşi benzeri olmayan bir kitap, mektuplara örülmüş bir aşk romanıdır.

Kafka’nın Milena’ya Nisan 1920 tarihli ilk mektubunda yağmurlu bir günden söz ederek deyiş yerindeyse bir roman tadında başlattığı bu yazışmalar, yazarın ölümünden kısa bir süre öncesine değin süregiderken, ümitsizliğin, çaresizliğin ve tıkanışın anlatımına dönüşür. Çünkü Kafka’nın da dediği üzere, “Mektup yazmak, hayaletlerin önünde soyunmak demektir, ki onlar da aç kurtlar gibi bunu bekler zaten. Yazıya dökülen öpücükler yerlerine ulaşmaz, hayaletler yolda içip bitirir onları.”
#81 - Aralık 23 2009, 19:47:42
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Şair Lorca'nın mezarı Alfacar'dan çıkmadı
İspanya İç Savaşı'nda kurşuna dizilerek öldürülen ünlü şair Federico Garcia Lorca'nın gömüldüğü sanılan Alfacar'da yürütülen 51 günlük çalışma sonrasında bölgede insan kalıntılarına rastlanmadı.


İspanya İç Savaşı sırasında 1936'da diktatör Francisco Franco'nun destekçileri tarafından kurşuna dizilerek öldürülen ünlü şair Federico Garcia Lorca'nın gömüldüğü sanılan yerde kalıntıları çıkmadı.

İspanya'da sosyalist hükümetin hazırladığı ve 2007 yılında parlamentoda kabul edilen "tarihi bellek" yasası gereği, İspanya İç Savaşı ve Franco döneminin kayıplarının bulundukları yerlerin tespit edilip, ortaya çıkarılmaları öngörülüyordu.

Bu yasayla bağlantılı olarak bazı sivil toplum örgütlerinin girişimiyle şair Lorca'nın kalıntıları aranmaya başlandı.

Bu zamana kadar Lorca'nın, ülkenin güneyindeki Granada kentinin dokuz kilometre kadar dışındaki Alfacar bölgesinde gömülü olduğu sanılırken, arkeolog ve uzmanların sürdürdüğü 51 günlük çalışmadan sonuç çıkmadı.

Arkeologlar, "Hiçbir insan kalıntısı bulunmadı. Şu andan itibaren tarih, bilimsel bilgilerle tekrardan yazılmak zorunda. Tüm spekülasyonlar sona erdi" açıklamasında bulundu.
#82 - Aralık 23 2009, 19:49:10
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Dağlarca'nın evi Gökyüzü'nde görülecek
Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın vasiyeti üzerine hayatının son zamanlarını geçirdiği dairesi, müze haline getirilecek. Müzenin adını ise kendisi zaten koymuştu: 'Dağlarca'dan Gökyüzü'


Usta şair Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın vasiyeti üzerine hayatının son zamanlarını geçirdiği dairesi, yasal işlemlerin tamamlanmasından sonra Kadıköy Belediyesi'nce müze yapılacak.

Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, Dağlarca'nın sağlığında kişisel eşyalarının da yer aldığı evinin müze haline getirilmesi için Kadıköy Belediyesine bıraktığını hatırlattı.

Dağlarca'nın evinin mahkeme tarafından mühürlendiği için henüz hiçbir işlemin yapılamadığına işaret eden Öztürk, ''Bize evini bıraktı, ama başka yerlerde başka mal varlıkları daha varmış. Onlar da araştırılıyor ve tespiti yapılıyor. Mehmetçik Vakfı da mirasçısı. Bizimle ilgili bölüm bütün bu yasal süreç tamamlandıktan sonra çözülecek'' diye konuştu.



Selami Öztürk, bu arada mahkemenin evde, kitapları, özel eşyaları, antika bir radyo ve pikap ile fotoğrafların tespitini yaptığını dile getirerek, şunları kaydetti:

'ADINI KENDİ KOYMUŞTU'

''Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın vasiyetini yerine getireceğiz. Dairesi kişisel eşyaları, kitapları ve resimleriyle onun adını taşıyan bir anı evi, müze olacak. Adını zaten sağlığında kendisi koymuştu; 'Dağlarca'dan Gökyüzü'. Buraya gençlerin gelmesini, kitap okumalarını, çay, kahve içip sohbet etmelerini isterdi. Biz de onun bu isteği doğrultusunda evini elden geçirip düzenleyeceğiz.

'EN BÜYÜK ARZUMUZ...'

Türk şiirinin ulu çınarı Fazıl Hüsnü Dağlarca ülkemiz için çok büyük bir isim. Onun Kadıköy'de yaşaması, son zamanlarını Kadıköy'de geçirmesi bizim için büyük bir onur ve güzel bir anı olarak kalacak. Onun adını yaşatacağız. Tabii ki en büyük arzumuz, son zamanlarında bizden son isteği olan evinin kapılarının müze olarak açılması, gençlerin gelmesi, kitaplarının orada olması, eşyalarının sergilenmesiydi. Bu arzusunu yasal süreç tamamlandıktan sonra yerine getireceğiz. Dünyaya mal olmuş bir isim olan Dağlarca, küçük eve sığmaz ama, biz onun son arzusunu yerine getirip, onun anısına, hatırasına sahip çıkacağız. Onu tanıdığımız için, bizim hemşehrimiz olduğu için kendimizi tüm Kadıköylüler olarak şanslı sayıyoruz.''
#83 - Aralık 23 2009, 19:50:30
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Yılın en komikleri bir arada
Haftalık mizah dergisi Penguen, 'Karikatür Yıllığı 2009'u yayımlandı.


Haftalık mizah dergisi Penguen, 2009 yılı kapak karikatürleri ve gündem karikatürlerinden oluşan 'farklı' bir almanak yayımladı.

160 sayfalık yıllıkta kapak karikatürleri dışında Penguen dergisi çizerleri Bahadır Baruter, Barış Atar, Cem Dinlenmiş, Doğan Güneş, Erdil Yaşaroğlu, Faruk Kaya, Fatih Solmaz, Hakan Karataş, Kaan Sezyum, Kamuran Süner, Kenan Yarar, Metin Üstündağ, Mustafa Satıcı, Özer Aydoğan, Selçuk Erdem, Semra Can, Serkan Altuniğne, Serkan Yılmaz, Seyit Ali Aral, Sönmez Karakurt'un gündemle ilgili karikatürleri de yer alıyor.

'VAY BE BUNLARIN HEPSİ OLMUŞTU'

'Karikatür Yıllığı 2009'u yayına hazırlayan derginin Yazı İşleri Müdürü Faruk Kaya, "Yeni bir yıla başlamadan önce, şöyle bir sayfalarını karıştırıp "Vaaay be, gerçekten bunların hepsi olmuştu" diyebileceğimiz, ülke olarak başımızdan geçenlerin Penguen çizerlerinin bakış açısıyla yansıtıldığı, belli başlı önemli olayların derlenip toplu halde sunulduğu bir kitabımız olsun istedik" diyor.


Kaya, almanakla ilgili şunları söylüyor: "Söz konusu olan koca bir yıl olunca da; tıpkı ülkemizdeki dizi filmler öncesi yayınlanan ve neredeyse dizi filmin kendisinden daha uzun süren özet bölümler misali, 160 sayfalık, yıl boyunca uzun uzun okunabilecek bir karikatür yıllığına kavuştuk. Bu sayede okurlarımız, geride bıraktığımız yılı diledikleri günden başlayarak ileri geri, evire çevire yeniden hatırlayabilirler diye düşündük.

SABAHA KADAR KAFA KAFAYA ....

Penguen Karikatür Yıllığı içerisinde yer alan karikatür ve kapaklar, yıl boyunca her Pazartesi günü çizerlerimizle birlikte gerçekleştirilen gündem toplantılarında, çoğu zaman sabaha kadar kafa kafaya vererek, o haftanın öne çıkan haberleri üzerine espri düşünülerek ortaya çıkarılan işlerden oluşuyor. Yıllığımızı hazırlarken de, yine kafa kafaya vererek, yıl boyunca çizdiğimiz birçok gündem karikatürü arasından en önemlilerini seçmeye özen gösterdik. Hangi karikatürlerin yıllıkta yer alacağına karar verdikten sonra, dergideki halleriyle değil de; okurlarımızın olayları hatırlamalarına yardımcı olacağını düşündüğümüz birkaç cümleyi karikatürlerimize eklemeyi uygun gördük.

'OLDU DA BİZE Mİ OLDU?'
Açılım, Ergenekon dalgaları, Davos Zirvesi, Obama'nın ziyareti, Bilge Köyü Katliamı, Münevver Karabulut cinayeti, bitirme planı, ıslak imza, üçüncü köprü tartışmaları, telekulak skandalı.... Ve yıl boyunca, daha sayamadığımız bir sürü şey oldu...

"Eeee, oldu da bize mi oldu?" Evet, istesek de istemesek de olan yine bizlere oldu. 2010 yılının, 2009'u ampulle aratmaması dilekleriyle... İyi Yıllar"
#84 - Aralık 23 2009, 19:51:46
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

'Gerçek' Tenten ilk kez Çin'de
81 yaşındaki 'Tenten', Çin'deki maceralarına başladı.



 İlk kez 81 yıl önce yayımlanan, Fransızca konuşan ülkelerin en çok tanınan çizgi dizi karakteri Tenten, korsan baskıları ve uydurma albümleri Çin'de piyasa sürüldükten sonra ilk kez aslına en sadık biçimde Çince yayımlandı.

Mandarin Çincesinde çevirileri yapan Wang Bingdong, Tenten'i her tercüme ettiğinde çok zevk aldığını ve kendisini Tenten ile diğer karakterlerin maceralarının içinde hissettiğini söyledi.

Herge'nin çizgilerini ilk kez 2001'de 66 yaşındayken keşfeden bu tercüman sanatını ve üç yılını, aralarında Sovyetler Birliği tarafından çok eleştirilen ve resmi olarak hala komünist bir ülkede yayımlanması zor "Tenten Sovyetler'de"nin de bulunduğu 22 albüme adadı.


Çin'de Tenten'in 80'li yıllarda normalinden daha küçük boyutlarda İngilizce'sinden tercüme korsan baskıları yayımlanmıştı. 2001'de yayımlanan ve iki milyondan fazla satan ilk tam baskı albüm ise "Tenten Tibet'te" adlı maceranın "Tenten Çin Tibeti'nde" diye çevrilmesiyle skandal yaratmıştı.

Pekin'de yaşayan ve Tenten dergileri koleksiyoncusu Fransız Pierre Justo'nun da desteğiyle tercüman Wang ise orijinal metne tamamen sadık kalarak, harika bir Çince çeviriyle Tenten'in bu ülkedeki maceralarına gerçek anlamda başlamasını sağladı.

Çin'deki Tenten düşkünleri, yeni piyasaya çıkan orijinal dergiyi sevinçle karşıladı.
#85 - Ocak 16 2010, 10:03:21
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

'Türkiye AB üyesi olmalı, Fenerbahçe gibi...'
Orhan Pamuk, uzun yıllardır Avrupa futbolunda mücadele eden Fenerbahçe'yi örnek göstererek, 'Türkiye'nin AB üyesi olması gerektiğini' söyledi.

Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, "Avrupa, kardeşlik, eşitlik, demokrasi, insan hakları ve özgürlüğe dayanıyorsa Türkiye'nin AB üyesi olması gerektiğini" belirterek, Fenerbahçe'yi örnek gösterdi ve "Türk takımı Fenerbahçe, Avrupa futbolunda uzun yıllardır mücadele ediyor" dedi.

Pamuk, İngiltere'nin başkenti Londra'daki "Southbank Centre"da, İngilizce'ye çevrilen son romanı "Masumiyet Müzesi" ile ilgili konferans verdi.

Dinleyicilerin, merkezin yaklaşık 900 kişilik "Queen Elizabeth Hall" salonunu tamamen doldurduğu konferansta Pamuk, burada bulunmaktan onur duyduğunu belirterek, "Masumiyet Müzesi" romanından bazı bölümler okudu ve kitabının konusundan bahsetti.


İngiliz yazar ve eleştirmen Hermione Lee ile daha sonra kitabını tartışan Pamuk, Lee'nin özellikle kitapta anlatılan aşka, Füsun karakterine, Kemal karakteriyle Orhan Pamuk'un ne kadar benzediğine ilişkin sorularını yanıtladı.

Kitabındaki Kemal karakteriyle, üst tabaka bir aileden gelmesi ve hayat tarzı konularında kendisiyle benzerlikler olduğunu anlatan Pamuk, "Kitaptaki baş kahraman Kemal ile en derin benzerliğimiz, dışına çıktığı, ayrıldığı üst tabaka Nişantaşı toplumuna duyduğu küskünlüktür. En çok bu noktada Kemal karakteriyle kendimi özdeşleştirdim" dedi.

Lee'nin "Doğu-Batı romanıyla" ilgili sorularını da yanıtlayan Pamuk, romanlarında "doğu-batı" konusunu genellikle işlediğini kaydetti.

FENERBAHÇE GİBİ...
Dinleyicilerin sorularını da yanıtlayan Orhan Pamuk, "Türkiye'nin AB üyeliği ve bunu İngilizlerin nasıl algılaması gerektiğiyle" ilgili soruya, "Türkiye'nin AB'ye girmesi gerektiğini hep savundum. Bu hala inandığım ideal bir politikadır. Bunu sadece Türkiye adına iyi olacağı için değil, Avrupa halkları adına da iyi olacağı için savundum. Eğer Avrupa Hristiyanlıkla ilgiliyse tabii ki Türkiye'nin burada yeri yoktur. Ama eğer Avrupa, kardeşlik, eşitlik, demokrasi, insan hakları ve özgürlüğe dayanıyorsa Türkiye öncelikle coğrafi olarak Avrupa'dadır ve Müslüman olmak AB'ye girmek için engel teşkil etmemelidir" diyerek, Fenerbahçe'yi örnek gösterdi ve "Türk takımı Fenerbahçe, Avrupa futbolunda uzun yıllardır mücadele ediyor" yanıtını verdi.

'MASUMİYET MÜZESİ"NİN KAPAĞININ İLGİNÇ HİKAYESİ
Dinleyicilerden gelen, "Masumiyet Müzesi"nin kapağındaki fotoğrafla ilgili soru üzerine de Pamuk, kapağı yapan kişinin adının "Ahmet Işıkçı" olduğunun yazdığı ama aslında bu ismin ilk romanındaki hayali bir karakter olduğunu, kitabının kapağını kendisinin yaptığını anlattı.

"Masumiyet Müzesi" için çalışırken, 1960'lı ve 70'li yılların İstanbul'una ait birçok fotoğrafa bir internet sitesi aracılığıyla baktığını kaydeden Pamuk, kapaktaki bu fotoğrafı da bu internet sitesinde bulduğunu belirtti. Bir arabada beş kişiyi gösteren fotoğrafın orijinalinde arka planda, Boğaz manzarası yerine, Ankara'da bir orman manzarası olduğunu ve photoshop programını kullanarak arka manzarayı değiştirdiğini söyledi.

Sadece arka manzarayı değil, arabada oturan erkeklerden birine photoshop ile pantolon askısı bile eklediğini anlatan Pamuk, daha sonra bu 5 kişiden 4'ünün öldüğünü, hayatta olan ve en önde oturan kadının ise 80'li yaşlarında ve Alzheimer hastası olduğunu öğrendiğini kaydetti.

Konferansın yapıldığı salonun girişinde, Orhan Pamuk'un İngilizceye çevrilen tüm kitapları satılırken, Pamuk, konferansın ardından uzun kuyruklar oluşturan okuyuculara kitaplarını imzaladı.
#86 - Ocak 16 2010, 10:04:20
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Erdil Yaşaroğlu karikatürleri cebe girdi
Usta karikatürist Erdil Yaşaroğlu, Penguen dergisindeki köşesiyle aynı adı taşıyan Komikaze kitap serisinin ardından şimdi de mini kitaplar serisiyle okuyucunun karşısında...

İlişkiler, İş Dünyası, Kediler, Köpekler... Haftalık mizah dergisi Penguen çizeri Erdil Yaşaroğlu'nun dergideki köşesinde yayımladığı karikatürleri topladığı yeni mini kitapları.

Yaşaroğlu'nu takip edenler, onun köşesiyle aynı adı taşıyan 'Komikaze' serisinin 13. kitabı 'Serseriler'le daha yeni buluşmuşken bu defa kitapçı raflarında tematik 4 mini kitap karşılaşıyor.

Her biri 96 sayfadan oluşan kitaplar Doğan Kitap etiketiyle yayımlandı.
#87 - Ocak 16 2010, 10:05:05
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Gerçekle bellek arasında...
'Yanılsamalar Kitabı', 'Yükseklik Korkusu', 'New York Üçlemesi', 'Ay Sarayı' gibi başyapıtların yazarı Paul Auster'ın yılın en iyileri arasında yer alan son kitabı 'Görünmeyen' Türkçe'de.

 Paul Auster’ın yeni romanı 'Görünmeyen', dünya eleştirmenlerinin değerlendirmesinde yılın en iyi kitapları arasına alınmakla kalmadı, yazarın en önemli romanı olarak da tanımlandı.

Auster bu romanında gerçekle bellek, yazarlıkla kimlik arasındaki belirsiz sınırı irdeleyerek “Amerika’nın en görkemli yaratıcı yazarlarından biri” tanımını gerçekten hak ettiğini bir kez daha kanıtlıyor.

1967 baharında New York’ta başlayan roman, iç içe geçen dört bölüm boyunca Paris’e ve Karayip Adaları’na kadar uzanan karmaşık bir ilişkiler zincirini anlatıyor.


Şair olmak isteyen üniversiteli Adam Walker, siyasal bilimler profesörü Rudolf Born ve sevgilisi Margot ile başlayan aşk üçgeni, Walker’ın ablasını, Born’un üvey kızını da içine alan dörtgenlere, beşgenlere dönüşüyor.

Vietnam savaşına öfkeli 68 Kuşağı’nı, enseste kadar varan coşkulu bir cinsel açlığı, sürekli bir adalet arayışını felsefi göndermelerle ören 'Görünmeyen', Can Yayınları etiketiyle Türkçe'de.

Auster'ın diğer kitapları: 'New York Üçlemesi', 'Ay Sarayı', 'Kehanet Gecesi', 'Köşeye Kıstırmak', 'Son Şeyler Ülkesinde', 'Leviathan', 'Şans Müziği', 'Timbuktu', 'Yanılsamalar Kitabı', 'Yükseklik Korkusu', 'Brooklyn Çılgımlıkları', 'Yazı Odasında Yolculuklar', 'Karanlıktaki Adam'.
#88 - Ocak 16 2010, 10:06:05
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

'Beatles üyeleri yanlış sırayla ölüyor'
'Cahillikler Kitabı’nın yaratıcılarından ilginç bir aforizma kitabı... 'Afili Lugat', en parlak zihinlerin en güzel ve en komik sözlerini bir araya getiriyor.


''Dünyada anlaşılması en zor şey, gelir vergisidir'' (Albert Einstein)

En parlak zihinlerin en güzel ve en komik sözlerini bir araya getiren ve onları ‘hırs’tan ‘endişe’ye (ya da ‘enginar’dan ‘pencere’ye) dek 399 ayrı başlık altında düzenleyen aforizma kitabı 'Afili Kitap'ta, hayatın (çocuğunuzun balığının ölümünden, Kuantum Teorisi’ne dek) karşınıza çıkarabileceği hemen her durum için yararlı bir kullanım yer alıyor.

Bilge özlü sözlerden, muhteşem esprilerden, gülünç sözlerden ve gerçeğe, güzelliğe dair samimiyetle yapılmış açıklamalardan oluşan bir kaynak kitabı; pratik bir ilginçlikler rehberi... .


'Cahillikler Kitabı’nın yaratıcılarının hazırladığı 'afili kitap' Domingo Yayınevi etiketiyle kitapçılarda.

KİTAPTAN SEÇMELER...
*Ödüller hakkında bilinmesi gereken tek şey, Mozart’ın onlardan hiç kazanmamış olduğudur. (HENRY MITCHELL)

*İnsanı yaratmak tuhaf ve özgün bir fikirmiş ama buna koyunu eklemek, gereksiz bir tekrar olmuş. (MARK TWAIN)

*Bu ülkeyi nasıl yöneteceğini bilen herkesin taksi sürme ve saç kesmekle meşgul olması ne büyük talihsizlik. (GEORGE BURNS)

*Savaş Tanrı’nın Amerikalılara coğrafyayı öğretme yöntemidir. (AMBROSE BIERCE)

*Mesele rujsa önemli olan renk değil, Tanrı’nın, dudaklarınızın bittiği yer konusundaki nihai kararını kabul edebilmektir. (JERRY SEINFELD)

*Beatles üyeleri yanlış sırayla ölüyor. (VICTOR LEWIS SMITH)

*Yaşlandığımız için vazgeçmeyiz oyun oynamaktan, oyun oynamaktan vazgeçtiğimiz için yaşlanırız. (BERNARD SHAW)
#89 - Ocak 16 2010, 10:07:17
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Atatürk'ün artık ansiklopedisi de var
Başbakanlık Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk'ün yaşamını, kurtuluş mücadelesini ve cumhuriyetin ilk yıllarını anlatan iki ciltlik 'Atatürk Ansiklopedisi' hazırlıyor.


Başbakanlık Atatürk Araştırma Merkezi tarafından, Atatürk'ün yaşamını, kurtuluş mücadelesini ve cumhuriyetin ilk yıllarını anlatan iki ciltlik ''Atatürk Ansiklopedisi'' hazırlanıyor. Kurum ayrıca, cumhuriyet tarihi, Atatürk ilke ve inkılaplarıyla ilgili çalışmaları İngilizce, Rusça, Arapça, Almanca ve Fransızca'ya tercümeye yönelik çalışma başlattı.

Başbakanlık Atatürk Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Cezmi Eraslan, kurum olarak Atatürk'e, düşüncesine, ilke ve inkılaplarına ve Türkiye Cumhuriyeti'ne faydalı olacak işleri gerçekleştirme azmi içinde olduklarını söyledi.

Kurum bünyesinde oluşturulan bir bilim ekibinin 'Atatürk Ansiklopedisi' çalışmalarını sürdürdüğünü kaydeden Eraslan, ansiklopedi çalışmalarının daha önce başladığını hatırlatarak, şöyle konuştu:

''Ansiklopedi üzerinde çalışan bir ilim ekibi yaklaşık 600 maddeyi gözden geçiriyor. Tek endişemiz akademik ölçüler içinde Atatürk'e ve kuruma yakışır bir eser ortaya çıkarmaktır.''

Eserin basımı konusunda Ziraat Bankası'nın verdiği desteğin devam ettiğini ifade eden Eraslan, ''Akademisyenlerin işi bittiğinde eseri basacağız. 10 Kasım'a yetiştirmeyi arzu ediyoruz. Okuyucular Atatürk'ü ve dönemindeki Türkiye'yi ana hatlarıyla derli toplu şekilde önlerinde bulacak.'' diye konuştu.

YABANCI DİLLERE TERCÜME HAZIRLIĞI
Milli Mücadele dönemi, Atatürk ve Cumhuriyet tarihiyle ilgili panel, konferans ve sempozyum çalışmalarının devam ettiğini kaydeden Eraslan, yabancıların Türkiye'nin meseleleri ve önder şahsiyetleriyle ilgili bilgileri yabancı araştırmacıların kitaplarından öğrendiklerini bildirdi.

Eraslan, Atatürk, Cumhuriyet tarihi, ilke ve inkılaplarla ilgili çalışmaları yabancı dillere çevirme düşüncesi içinde olduklarını belirterek, şunları dile getirdi:

''Türk, İslam ve Batı dünyasına yönelik olarak Türkçe, İngilizce, Rusça, Arapça, Almanca ve Fransızca şeklinde temel kitapları hazırlama projemiz var. Önemli kitapların çevirisi yapılacak. Türkiye'nin şu anda dış politik meseleleri konusunda Türk aydınının ve araştırmacısının görüşünü bütün dünyaya duyurma çabası içinde olacağız. Takdir edersiniz ki, bu işbirliği ve güç birliğiyle olabilecek bir şey. Bireysel faaliyetlerle bir yere varmanın pek imkanı yok.''

Eraslan, ayrıca, ''Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri'' adlı eserdeki eksiklikleri giderme çalışması yaptıklarını belirterek, şunları ifade etti:

''Eldeki söylev ve demeçlerde Atatürk'ün uzun konuşmaları bazı yerlerde özetlenmiş vaziyette. Bunun için akademisyenlerden bir ekip oluşturduk. O dönemin bütün kaynaklarını elden geçirerek, kısaltılmış ve özetlenmiş konuşmaları tam metin halinde, tam bir söylev ve demeçler külliyatı halinde çıkarmak istiyoruz. Bir yandan dönemin gazetelerini tarıyoruz, Meclis zabıtları da ayrıca taranacak ve kontrol edilecek. Ayrıca günümüze okuruna hitap edecek bir şekilde Nutuk'un sadeleştirilmesi çabası içindeyiz.''

13 BÖLÜMLÜK BELGESEL
30 Ekim 1918'den Cumhuriyet'in ilanına kadar olan dönemi, 13 bölümlük bir belgesel halinde hazırlamak için çalıştıklarını da anlatan Eraslan, şunları söyledi:

''Yaşanmış olaylar daha çok akılda kalıyor. Olayları geçtiği yerde ve mekanlarda tespit edeceğiz. Arşiv belgeleri, fotoğraflar ve hareketli görüntülerle önemli olayları anlatacağız. Bu çalışmada İnönü savaşlarının geçtiği yeri, Sakarya'yı, Dumlupınar'ı ve Büyük Taarruz'u, nerede geçti, nasıl oldu, görüntülü olarak yerinde takip edeceğiz. Çalışmamız belgesel niteliğinde olacak. Canlandırma yapmayacağız, bütçemiz buna müsait değil. Doğru bilgi ve hatırda kalıcı anekdotlarla bu süreci gençlerimize anlatmak ve sevdirmek istiyoruz. Belgeseli yarımşar saatlik 13 bölüm halinde düşünüyoruz.''
#90 - Ocak 16 2010, 10:08:18
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Uzaktı şimdi çok daha uzakta...
Amerikan edebiyatının en önemli isimlerinden 'Gönülçelen/Çavdar Tarlasındaki Çocuklar'ın yazarı J.D.Salinger hayatını kaybetti.


Amerikan edebiyatının klasiklerinden 'The Catcher in the Rye/Gönülçelen'in (Çavdar Tarlasındaki Çocuklar) yazarı J.D. Salinger hayatını kaybetti.

Salinger'in temsilcisi Phyllis Westberg, Amerikalı yazarın, önceki gün New Hampshire'daki evinde 91 yaşında hayata veda ettiğini açıkladı.

Kariyerine New York'taki dergilere kısa hikâyeler yazarak başlayan J.D. Salinger, yaşamının büyük bölümünü, 1951 yılında basılan 'Çavdar Tarlasındaki Çocuklar' ile kavuştuğu ünden sakınarak yaşadığı küçük Cornish kasabasında geçirdi.

Başlangıçta eleştirmenler tarafından iyi eleştiriler almayan 'Çavdar Tarlasında Çocuklar' bir süre sonra klasikler arasında gösterildi. Ama Salinger bu kitabıyla yakaladığı ünden rahatsız oldu ve  toplumun ilgisinden kaçmaya başladı.

1965'ten bu yana, herhangi bir şey yayımlamayan Salinger, kendisi hakkındaki yayınları hukukî yollarla engelemeye çalıştı. Ortak anılarını kamuoyu ile paylaştığı için eski sevgilisi Joyce Maynard ile öz kızı Margaret Salinger'i de hayatından çıkardı.

'KENDİM İÇİN YAZIYORUM'
'Çavdar Tarlasında Çocuklar'ın film haklarını satmaya da hiçbir zaman razı olmayan Salinger, ender verdiği röportajlardan birinde "Yazmayı seviyorum ve sizi temin ederim düzenli olarak yazıyorum. Ancak ben kendim için yazıyorum ve bunu yapabilmem için kesinlikle yalnız bırakılmam gerekiyor" diyerek yayımlanmamış eserleri olduğu konusunda ipucu vermişti.

Salinger, edebi kariyeri süresince aralarında, '9 Stories/ 9 Öykü', 'Franny and Zooey', 'Raise High the Roofbeam Carpenters/ Yükseltin Tavan Kirişini Ustalar' ve 'Seymour - An Introduction/ Bir Giriş' gibi eserlere imza attı.
#91 - Ocak 29 2010, 21:01:02
« Son Düzenleme: Ocak 29 2010, 21:02:24 Gönderen: Fettane Şatifil »
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

Necip Fazıl'ın Büyük Doğu yazıları kitaplaştırıldı

Necip Fazıl Kısakürek'in Kitap Küliyatına 4 yeni kitap daha eklendi. Ünlü şair ve fikir adamının Büyük Doğu dergilerinde yayınlanmış yazıları derlenerek 4 ayrı kitap halinde okurlara sunuldu.


Özellikle Çile, Cinnet Mustatili, kafa kağıdı, Bir adam yaratmak, O ve ben adlı eserleri baskı üstüne baskı yapan Necip Fazıl, sadece şiirleri ve fikirleri ile değil eserleri hala çok satılan kült yazarlar arasında anılarak da ölümsüzlüğünü sürdürüyor...

1983 yılından bugüne Necip Fazıl Kısakürek’in bütün eserlerini okurlarına ulaştıran Büyük Doğu Yayınları, çıkardığı 4 yeni kitap ile dikkatlerin bir kez daha Üstad ve O’nun sosyal-siyasi mücadelesi üzerinde yoğunlaşmasını sağladı. 

Necip Fazıl’ın çıkardığı ve döneminin büyük yankı uyandıran siyasi polemiklerine imza attığı Büyük Doğu dergisinde yayınlanan yazıları 4 ayrı kitapta derlendi.

1-    Vesikalar Konuşuyor
2-    Büyük Doğu Cemiyeti
3-    Bediüzzaman Said Nursi
4-    Nasreddin Hoca

Büyük Doğu Yayınevi yetkilileri, yayınladıkları basın bildirisinde Üstad'ın kitaplarının içeriği hakkında şu bilgilere yer verdiler:

Vesikalar Konuşuyor: Bu kitaptaki, her biri bir vesikaya bağlı yazılar, Türk cemiyetinin sahip olduğu bütün kıymetlerin ve maddi-manevi değerlerinin Cumhuriyet tarihi boyunca belli zümre ve şahıslar tarafından nasıl istismar edildiğini, sistemli ve planlı biçimde nasıl çiğnendiğini gösterici mahiyette ifşa ve teşhisler içeriyor.

Örneğin Lozan antlaşması ile elde edilen istiklalin, ne pahaya emperyalistlere kabul ettirildiğini, olayları fikri bir temel üzerinde ele alan Necip Fazıl’dan öğreniyoruz. Ona göre, Lozan’da şekli bir istiklal elde edebilmek için, Türk milletinin, dünyaya bedel bir kıymeti olan mukaddesat alakası ve manevi kurumları feda edilmiş ve bu işin gizli aktörü olarak bir Hahambaşı aktif rol oynamıştır. Bu tarihi gerçeği bilmeden, Türk istiklalinin ne anlama geldiğini çözebilmenin mümkün olmadığını söyliyen Necip Fazıl, bir başka ifşasında, geçtiğimiz günler içinde gündeme gelen Dersim Faciasını, ilk defa gözler önüne sermiş olarak tarih boyunca gelen faciaların en büyüğü olarak gösteriyor; ve Doğu Faciasını bütün hikayesi, sorumluları ve sebep-sonuçları ile açıklığa kavuşturuyor…

Türkiyede Komünizmin nasıl iş gördüğü… Bütün gerçekliği içinde Köy Enstitüleri… Milli Şef döneminin suistimal hikayeleri… Ali Şükrü Cinayeti… Rejimin Din Düşmanlığının tarihçesi ve CHP karşısındaki Muhalefet Partilerinin içyüzü, ele alınan ve düğümleri çözülen mevzular içinde…
Ve daha neler; rejimin, örtüler altında tutmaya gayret ettiği yakın geçmişin cevabı gizlenen birçok meselesi (Vesikalar Konuşuyor) kitabı içinde…

Büyük Doğu Cemiyeti: Bir idealin mana ve eylem ocağı olarak kurulan Büyük Doğu Cemiyeti, Necip Fazıl’ın sosyal-siyasi mücadelesi içinde önemli bir yer tutar. 28 Haziran 1949 - 26 Mayıs 1951 tarihleri arasında faaliyet gösteren Büyük Doğu Cemiyeti, seçimlere katılımı mümkün bir Parti olarak kurulmuş, ancak başta kadro zaafı ve dönemin baskıcı siyasi şartları sebebiyle, erken bir çıkış olarak tarihe intikal etmek zorunda kalmıştır. Bu kitapta, Büyük Doğu Cemiyetinin, bütün oluş ve olamayış sebeplerini içeren teferruatlı hikayesi, Necip Fazıl’ın kaleminden takip edilebilir.

Bediüzzaman Said Nursi: Necip Fazıl’ın gözünde Said Nursi, müşterek bir dava birliği ve beraberliği içinde bulunduğu, muhterem bir din adamıdır ve sahte şeyh ve kalpazan alimlerin ortalığı kapladığı bir devirde emin bir şahsiyettir.

Bu sebeple, o tarihlerde (1950) geniş ve aktif aydınlar kalabalığına Said Nursi hazretlerini daha yakından tanıtmak lüzumunu duyan Necip Fazıl, Nur Risalelerinden bazı parçaları Büyük Doğu dergisinde yayınlamıştır.
Dolayısıyla bu eser, Said Nursinin hayat ve eserini tanıtan bir biyografi ve Nur Risalesinden yapılan sadeleştirmeleri içermekte.

Nasreddin Hoca: Ağızdan ağıza nakledilen fıkralarıyla halkın, hikmetinden gafil olarak sadece bir güldürücü olarak tanıdığı Nasreddin Hoca, Necip Fazıl’a göre yeniden ele alınması ve özüne nüfuz edilmesi gereken milli bir kahramandır.

Onun menkıbeleri, muhtevalarındaki ince tenkid ve tahlil kıymetleriyle tek tek yeniden izah ve tespit edilmelidir. Nasreddin Hoca fıkralarına el atan Necip Fazıl, bu eserde, onu hikmet cephesiyle göstermek gayesinde…
#92 - Şubat 13 2010, 16:41:58

Pierre Loti’nin uğruna roman yazdığı kadın
Gerçek adı Hatice’ydi, yeşil gözlü bir Çerkez güzeliydi, Loti’ye gönül verdiğinde bir adamın üçüncü eşiydi...


Asırlar önce uğruna şiirler, romanlar yazılmış iki kadın var ki, bu gün dahi ruhları aramızda dolaşıyor. Bu kadınlardan biri “Fatma Hanım”dı desek, şimdi size bir şey ifade etmez. Fakat Makber denilince herkes, en azından çok kimse o ünlü şarkıyı bilir: “Her yer karanlık / Pür nur o mevki / Mağrip mi yoksa / Makber mi yarab?” Abdülhak Hamit bu şiiri, Beyrut’ta, genç yaşta ölen eşi Fatma Hanım için mezarı başında yazmıştı. Hamiyet Yüceses, Münir Nurettin Selçuk, Safiye Ayla bu şarkıyla ünlerine ün katmışlardı.
#93 - Temmuz 10 2010, 17:07:05
Gölgeye çarpan kan gibiyim

Aynaya diyorum bu yalan mı

Kendime diyorum: "Uyan artık"!

merhaba. konunun hepsini okudum. çok faydalı yorumlar yapmışsınız teşekkürler. edebiyata bir ilgim var. bende edebiyat ile ilgili kitap alacağım zaman pegasus yayınevinden alıyorum. kitap satış ta çok ilgililer. çok satan kitaplar ve yeni çıkan kitaplar bölümünde edebiyat ile ilgili işe yarar birsürü kitap oluyor kolayca ulaşabiliyorum kitaplara.
#94 - Mart 18 2014, 10:52:04
« Son Düzenleme: Mart 18 2014, 10:55:29 Gönderen: tekinak99 »

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.