Alternatifim Cafe

Bu cümleleri ancak kanı damarlarından çekilmiş bir insan tefsir edebilir!

Discussion started on Hikâye ve Denemeler..

Bugün Şubat Yirmiüç!...

Bir şey yazmalıyım!… Bir şey!…

Yarın öleceğimi varsayarak… Yarın işte, saatsiz dakikasız… Herhangi bir zamanın herhangi bir diliminde!…

Sebebi olmamalı, araştırılmalı… Kimileri ‘Efendim! Bunlar intihar işaretleri!’ demeli... Kimileri de ‘Ecel!’…

Bana ne olduğu bilinmemeli...

Bugün bir şey yazmalıyım! İçime doğmuş olmalı ölüm bir gün önceden…

Acıların en demli yeri olmalı bu şey!

Bir mektup gibi bir şey… Er mektubu gibi! Annene gönderdiğin bir mektup gibi gerçekçi olmalı bu şey… Kınalı Hasan’ın mektubu gibi bir şey! Bu satırlar geleceğe gönderilmeli…

Kendimi paklamalıyım bununla… Nasıl olsa yarın öleceğim demeliyim… Ne varsa içimde eşime dostuma söylemediğim hepsini söylemeliyim… Hayatımda en az bir kere görmüş olduğum insana bile seslenmeliyim! Her sabah yolda giderken karşılaşmış olduğum insanlara bile, belki ayak seslerim onları rahatsız etmiştir düşüncesiyle, seslenmeliyim!...

Önce Annem:

Anne!... Sen annesin… Gözlerim hâlimdir sana, sükûtum arzım…
Sen annesin, beni şu dünyaya, şu kördüğüm olmuş hayata bırakıveren, çocuk yüzümü okşaya okşaya böyle bir zamana hazırlayıp, buralara gönderiveren, dizinde uyuduğum annesin sen… Şimdi de beni her an artan bir ümitle bekleyip duruyorsun.
Bekleme beni, artık sana gelemem, anla beni…

Bir daha Annem :

Sen annesin, nasırlı elleri, çatlak dudakları, mütebessim çehresiyle karşılıksız seven, aman önce çocuklarım diyen o kadın…

Bir daha annem:

Sen annesin… Mutfakta yemeğini hazırlarken acı ve yanık türküler dinlerim senden ayaküstü kapıdan geçerken… Hayatını yazmayı düşündüğüm tek insansın sen. Annesin… Ciğerlerinden bir âh kopar, türkü seslerine karışır… Annem… Üç kere seslenirim sana, üç kere annem derim… Kıyamam …

Babam:

Gaibden eller uzanıyor. Baba!… Bunlar senin şefkatli ellerin!…
Sen hep bizi düşündün baba… Akşam eve geldiğinde hiçbir şey yokmuş gibi gülümsemen bundan… Senin ellerin baba… Onlar benim gözyaşlarımı silebilirler.
Erkek adamın erkek oğlu… Babam!…

Sonra kardeşlerim:

…Zeynep! Ayşegül!… İki dakika kesin kavgayı da abinizin şu sözlerine kulak verin hele…

Ayşe!... Küçük kardeşim… Aspirinim… Kandırdık seni bunca sene… Yok öyle bir şey delimemet diye yağmurda çıkarsan dışarı, kaçıran seni. Sonra iç istediğin kadar o kahveden, kararmazsın korkma!..

Zeynep!… Benim güzel kardeşim… Bu sene üniversite sınavına gireceksin ben inanıyorum ki sen çok güzel bir hukuk kadını olacaksın… Biz küçükken bir günlük tutmuştun hatırlıyor musun… Hatta şu an ‘A a! Sen nereden biliyorsun ki!’ diye de içinden geçiriyorsundur… Biliyorum, hep biliyordum… Çünkü ben onun kilidini çoktan açtım okudum. Çünkü abiler çaktırmazlar ama kardeşleri üzülmesin isterler. Ben senin her şeyini biliyorum, bil…

Akrabalarım:

Sizi nasıl tanımlayabilirim ki?... Buldum! Rengarenk!…

Diyorum ya eski bayramlar kalmadı artık diye,boşuna değil.Ben sizinle bir bayram günü hep birlikte olmayı özledim.Kurban kanını alnımıza sürmesini özledim dedemin.Küçük, şiddetsiz geçimsizliklerimizi özledim teyze çocuklarıyla.Sonra anneannemin bağırmasını 'Ya kötüler Yaa!' diye sitem etmesini özledim.Dayılarımı o kurbanlıklar başında telaşlıyken görmeyi özledim.Aldıkları o keçiyle inatlaşmamı özledim, merak ediyordum acaba keçiler gerçekten inatçı mı diye, inatçıymış.Bir adım attıramamıştım ya...
O eve yayılan etle karışık ter kokusunu özledim.Demek ki diyordum kendi kendime o zamanlar, bu eti hazırlayıp önümüze koyanlar gerçektende uğraşmış.Kim derdi ki ter emeğin kokusu, et de sevginin kokusu olacaktı o günlerden sonra benim için...Bunları yaparken ben en son çocuktum.Ben çocukluğumu özledim...
Çocukluğumu özlenilir bir çocukluk kıldığınız için, böyle bir çocukluğu yaşattığınız için, sizler iyi ki vardınız.
Keşke hep olsaydınız...

Arkadaşlarım:

…………… Ömrümün adını koyamadığım mevsimi sizler… Sizinle hep güldük diye hatırlıyorum sevgili dostlar… İnsan annesiyle babasıyla konuşamadığı şeyleri dostlarıyla konuşurmuş bunu öğrendim, bildim… Sırdaşlarım… Hepinizi ayrı ayrı seviyorum…

Bilâl...Kardeşim...O kızı düşünmüyormuş gibi yapma artık git söyle sevdiğini be oğlum!

Ömer...Birader hala eski sınıfımızdaki o kızı, ismini vermek istemiyorum, seviyor musun bilmiyorum...Az uğraşmadık seninle,seviyorsan peşini bırakma derim, ha yok unuttuysan, afferin sana derim, bir senin gibi olamadık be Amarikanyalım...

Volkan...Senin özel hayatını bilmiyorum...Oğlum ssen ne garip bir çocuksun insan hiç mi anlatmaz arkadaşına?...

Mehmet ... Yani Memati...Ah be platonik sevdalım biz
seninle galiba uzaktan sevmelerde birinciyiz...

Ali! Vefasız Aliii!...Bir telefon numaran bile yok ne diyeyim abi ben sana... Ama unutulmadın bilesin...

Serhat ... Sıra arkadaşım... Garip düşünceleri olan çocuk...Arka sıradaki kıza yanık olan... Meslek derslerinde kopya kaynağımız...Olur olmaz her şeye utanan ama kapıyı bir yumrukta kıran çocuk...Ne ayaksın oğlum sen?...Sen de unutulmadın...

Burak...Seni geçiyorum abi, sen adam olmazsın...

Fatih Yaşar… Kardeşim… Seninle yeni yeni tanıştık… Sen benim hayatımda kendime en fazla benzettiğim insansın… Bu kadar kısa zamanda kendini nasıl bu kadar sevdirdin ben de bilmiyorum. Anlatmıştın ya geçenlerde, bir arkadaşın vefat etmiş senin hani, köye her gidişinde onun mezarına uğrarmışsın, dertleşirmişsin… Uzatmadan söyleyeyim. Diyorum ki birader benim mezarıma da gelsen, bir Fatiha okusan… Hani istersen dertleşiriz de!…?

Arkadaşlarım!... Ömrümün adını koyamadığım mevsimi sizler!...Kırdıklarım kırıldıklarım… Yüzünü en az bir defa gördüklerim… Hepinizi ayrı ayrı seviyorum.

.....................

Son olarak Sevdiğim Kız:

Kafası karışık olmak tam da böyle bir şey galiba…

Kuzey, Kuzey Doğu, Kuzey Batı, Güney, Güney Doğu, Güney Batı, Doğu, Batı… Her yerimdesin… Kaldığım, kalıyor olduğum, kalacağım her yerimdesin…

Küçük hayallersin… Küçük hatıralarsın… Küçük küçük hemen hemen her şeysin…

Çekmecede bir defter… Orada bir saat… Burada bir mektup… Şurada bir anahtarlık… Bir çiçek defter arasında senin verdiğin… Sonra o okul… Merdivenin hemen yanı… Pencere kenarı… Kantin… O sınıf… Bir çikolatalı gofret… Bir selpak… Bir internet kafe sevdası… Bir yeşil araba 07 aeb 64… Bir köpek…kedi…fare… Bir espiri… Bir fıkra..şaka…

Bir aşk hikayesi bu bir başlangıç… Şubat Yirmiüç…

‘A’ deyince aklıma geliverirsin… Eşarbını düzeltişin… Şu senin ayakların, koca ayakların… Şu senin yere düşen iğnen… Şu senin mavi kazağın… Şu senin kıskançlığın… Şu birlikte beklediğimiz otobüs… Öyle kolay mı? Bunları unutmak öyle kolay mı?...

Seni anlatacak kadar mükemmel değilim aslında… Anlatamıyorum da zaten… Kaderin cilvesi işte bazen sen terk ettin, bazen ben… Olmadı ne yapalım… Yaşattıklarım için senden çok özür dilerim… Ben mükemmel bir erkek değilim… Sana mükemmel yaraşır… Seni hep mutlu bilmek isterim… Sen her şeyin en iyisine layıksın…

Sen benim buraya yazdıklarımdan çok yazamadıklarımsın…

Derdin ya sen ‘neyse’… İşte aynen öyle…

Neyse…
...........................
..........................
..........................

Yarın olacak!... Bu mektubu geleceğe göndermenin telaşı içerisindeyim… Bilmiyorum gerçekten ölür müyüm yarın… Hayal bu ya! Sanki halâ söyleyemediklerim var size… Elimde tuttuğum sayfaları zarfına yerleştiriyorum …

Hayat ! Seni hep sevdim seviyorum!
...................
....................

Şimdiden Geleceğe
Muhammed Yeniyıl
öteki adı İmran.
#1 - Ekim 27 2010, 17:01:26

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.