Alternatifim Cafe

Bir Garip Devlet: Polonya

Discussion started on Ülkeler Tarihi

İçinde bulunduğumuz yıl,
Polonya’nın 123 yıllık bir esaretten sonra bağımsızlığını kazanışının 92. yıldönümü kutlanacak.

İki Ulus Cumhuriyeti, 18. yy. sonunda üç işgalle parçalanıp Rusya, Almanya ve Avusturya arasında bölüşülmüştü. Bu denli uzun süre devletsiz kalıp da ulusal kimliğini yitirmeden ve ulusal geleneğini koruyarak varolmayı sürdürebilmiş bir ulusa tarihte pek de sık rastlanılmaz.



Olayların Tarihsel Fonu
Polonya’nın Rusya, Avusturya ve Prusya tarafından topraklarını taksim etmeye ve bu ülkelerin işgaline bırakılmaya zorlandığı 1772-1795 arasındaki dönem, Polonya tarihçilerinin terminolojisinde „Polonya işgalleri” olarak anılır. Bu işgallerin kaynağında, Rusya ve Prusya’nın 1764 meclisinde ortak hareket etmeleri; bu iki süper gücün arasındaki ittifak anlaşmasına gizli bir ek yapıp tarafların çıkarları için bir tehdit olarak gördükleri Polonya Cumhuriyeti’ne karşı beraberce silahlı müdahalede bulunmayı birbirlerine taahhüt etmeleri yatmaktadır. Böylece Polonyalılar üç devletin tebası olurlar ve bu işgallerin her birinde yazgıları farklı farklı olur. En fazla siyasi özgürlüğe ve yurttaşlık haklarına sahip olanlar Avusturya işgali altında kalan topraklarda (Galiçya’da) yaşayan Polonyalılarken, geri kalan iki işgal bölgesinde kuvvetli bir Ruslaştırma ve Almanlaştırma hareketi sürüp gitmek, ayrıca  Rus işgali altındaki topraklarda kesintisiz bir olağanüstü hal uygulaması yapılmaktadır. Ekonomik kalkınmışlık anlamında ise en iyi bölge Prusya işgalindeki topraklar, en kötüsü ise Galiçya’dır. Bir ekonomik kalkınma ve Rusya ile ticaretin geliştirilmesi hamlesinin yapıldığı Rus işgal bölgesindeki Lodz şehri geçici bir ekonomik başarı kazanmış; Polonyalı sanayiciler ve tüccarlar imparatorluğunun bütün topraklarında faal şekilde iş yapar olmuşlardı. 1815′de biçimsel olarak ayrı bir birlik halinde Rusya’ya bağlı, bağımsız Varşova Prensliği’ne dönüştürülecek Varşova Dükalığı’nın kurulmasıyla Polonyalılar, 1807′de bağımsızlığın bir ikamesini elde ettiler. Böylece Polonya Cumhuriyeti’nin 1772 sınırlarının belirlediği toprak bütünlüğünün %82’sini Rusya, %11′ini Avusturya, %7’sini Prusya ilhak etmiş oluyorlardı.



Birbirlerini izleyen Polonya kuşakları işgalcilere karşı savaşarak vatanı yeniden diriltme hayallerini hiç terketmedi: Kosciuszki Ayaklanması (1794), Kasım Ayaklanması (1830-1831), Halkların Baharı (1848). 1863-1864 Ocak Ayaklanması’nın yenilgiyle sonuçlanması ve bunu izleyen baskılar, silahlı mücadeleye uzun süre ara verilmesine neden oldu. Polonyalıların bu bağımsızlık mücadelesini Mazurek Dabrowski’nin, bugün Polonya Cumhuriyeti’nin Milli Marşı olan dizeleri anlatır:

Polonya daha ölmedi

Biz yaşadıkça

Yaban zorbalığın

Bizden aldığını

Geri alacağız kılıçla

Marş, marş Dabrowski

İtalyan toprağından Polonya’ya

Senin kumandanlığında

Bir oluruz milletle

Vistül’ü geçeriz, Varta’yı

Geçeriz

Leh oluruz

Göster bize Bonaparte,

Nasıl galip geleceğimizi


I. Dünya Savaşı Sırasında Polonya Meselesi
Polonyalılar, 1914′te savaşın çıkışını büyük bir umutla karşıladılar. Dünya ölçeğinde bir çatışma, Polonya’nın içinde yer bulamadığı dünya düzeninin de tartışmaya açılması demek olacak ve bağımsızlığı yeniden kazanabilme şansını verecekti. Jozef Pilsudski’nin lejyoner askerleri Rusya’ya karşı yapılan savaşlara katıldılar. Diğer taraftan Roman Dmowski’ye bağlı birlikler Müttefikler safında savaştılar. Pilsudski’nin savaşta siyasi imtiyazlar verilmeden Polonya güçlerinin kullanılmasına kararlılıkla karşı çıkışı, Almanya ve Avusturya’nın 5 Kasım 1916 tarihinde ortak bir bildiri yayınlamaları sonucunu doğurdu. Bu bildiride müstakil bir Polonya Krallığı’nın oluşturulması niyeti dile getirilmekte birlikte, kurulacak bu krallığın imparatorluklara sıkı sıkıya bağımlı olması öngörülüyordu. 5 Kasım tarihli bu belge, tek anlamda okunabilecek bir içeriği olmamasına rağmen, Polonya Meselesi’ne olan ilginin artmasına yol açmıştı. 25 Aralık 1916 tarihinde Çar II. Mikolay, işgal altındaki tüm toprakları birleştirilerek bir bağımsız Polonya devleti kurulacağını açıkladı. Polonya için hiç kuşkusuz değerli olan bu açıklama kısa süre içerisinde, Mart 1917′de Çar’ın tahttan çekilmesiyle, gerçekleştirilmesi imkansız bir içerik kazanmış oldu. Ancak Rusya’daki yeni iktidar, Geçici Hükümet, Polonyalıarın yaşadığı bölgelerde bir Polonya devleti kurulacağını söyleyerek Polonyalıların umutlarını canlı tutmayı sürdürüyordu.


Jozef Pilsudski

1917 yılında Jozef Pilsudski, uluslararası durumun öngörülerine uygun şekilde geliştiğini görüp Alman ve Avusturya-Macaristan imparatorlarına bağlılık yemini etmeyi reddetti. I. ve II. tugaylar da onun izinden gitti; sonunda tugaydaki askerlerin silahları ellerinden alındı ve Pilsudski hapsedildi. Bunlar olurken, büyük Polonyalı piyanist Ignacy Padarewski’nin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki güçlü lobi çalışması, bağımsız bir Polonya devletinin kurulmasını savaş sonrası düzenin olmazsa olmaz bir unsuru olduğunu Başkan Wilson’a kabul ettirebilmişti. Varşova’da geçici hükümet görevi üstlenen Vekalet Konseyi kuruldu. 10 Kasım 1918 tarihinde tahliye edilen Pilsudski, Varşova’ya gelmiş ve gelişinin hemen ertesi gün de Devlet Başkanlığı görevini almıştı. Bağımsızlığın kazanılmasını izleyen dönemde hiçbir sınır kesinlik kazanmamıştı. Savaşta aldıkları yenilgiyi hazmedemeyen Almanlar, Silezya ve Büyük Polonya bölgelerindeki Polonyalı ayaklanmacılarla savaşıyorlardı. Doğu sınırında durum daha da beterdi; Bolşeviklerin yeni yeni kurulmakta olan devleti niyetlerini hiç gizlemiyordu. „Dünya devrimin yazgısı batıda belli olacak, Polonya’nın cesedi üzerinden yol bir dünya yangınına çıkacaktır. Öyleyse ileri, marş marş Vilno, Minsk, Varşova üzerine” - diyordu Kızıl Ordu’nun kumandanı. 1919 yılının başlarından itibaren süren Polonya-Bolşevik savaşının düğümü, iki büyük meydan savaşında çözülmüştür: Ağustos 1920 Varşova Savaşı ve yine aynı yıl Niemen Nehri kıyısındaki bir başka savaş. Bolşeviklerin Batı’ya yürüyüşleri durdurulmuştur. Polonya’daki Britanya-Fransız misyonunun bir üyesi olan Lord D’Abernon, Ağustos 1920 Varşova Savaşı’nı „dünya tarihinin onsekizinci en önemli savaşı” olarak adlandırır.

Sözünün Eri Tek Müttefik
Osmanlı Devleti, Polonya Cumhuriyeti’nin varlığının sona erdirilişini asla tanımamış ve yabancı diplomatları kabulünde Lehistan elçisinin yerini hep boş bırakmış yegane dünya ülkesidir. Polonya ve Türkiye, Bursa’ya Kral Wladyslaw Jagiello’nun temsilcileri sıfatıyla Polonya asilleri elçilerinin gönderildiği 1414 yılından bu yana diplomatik ilişkiler içindedirler. Lehistan, Topkapı ile dünyada diplomatik ilişkiler kurmuş ilk devlettir. Dostluğa dayanan bu diplomatik ilişkiler asırlarca devam etmiş gitmiştir. XVII. yüzyıl başında Hotin Kalesi’nde imzalanan barış anlaşması, bu iyi ilişkilerin onayı olmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti’nin eski cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel, 1993′te Polonya’nın „Rzeczpospolita” gazetesine verdiği bir demeçte, „Dünya yüzünde birbirleriyle bu kadar uzun süre ilişki içinde başka iki ülke daha var mıdır, ben bilmiyorum”, demiş ve Türk Milleti’nin Leh Milleti’ne her zaman samimi duygular beslemiş olduğunu da sözlerine eklemiştir. Geçmişte Polonya ve Osmanlı çok sayıda savaşta karşı karşıya kalmış olsalar bile, aslında kültürleri birbirlerine sirayet etmiştir. O tarihlerde Polonya soylu sınıfı Osmanlı tarzı giysiler giyer ve Osmanlı silahlarının güzelim süslemelerine biraz kıskanarak bakardı. Polonyalılar, ülkelerinin işgalini tanımayan Osmanlı’da, sultanların hizmetinde de çalışmışlardı. Herhalde her Polonyalının bildiği bir anegdot, yoldaki müşkülat nedeniyle geciken Leh sefirinin Osmanlı Sarayı’nda vezir tarafından huzura çağrılması.”

II. Dünya Savaşı sırasındaki Türk Hükümeti de başka türlü davranmamıştır. Polonya sefareti bütün bir savaş boyunca açık kalabilmiş ve Polonyalı sığınmacılar düşmanlarına verilmemiştir. Osmanlı zamanında Polonya, Rusya’ya karşı bir denge oluşturabilecek güçteki tek devlet olduğu için, Türkiye’ye gerçek bir muabbet duyuyordu. Bunu izleyen süreçte Türkiye’nin yaşadığı deneyimler, Osmanlı’nın çöküşü ve 1920 Sevr Anlaşması, her iki ülkenin de benzer tarihsel deneyimler edinmesine yol açmıştır. İki ülke liderlerinin tarihin her deminde alış-veriş içinde bulunması tesadüf değildir.

Kaynak: Polonya Büyükelçiliği-Ankara
#1 - Ocak 16 2010, 16:40:22
« Son Düzenleme: Ocak 16 2010, 16:45:20 Gönderen: hebâL-i fesâne »
Hakk ulaşır. Hakkı bırakmaz, alır.

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.