Yeni!
Uzunca bir süredir gençler "düğün" fikrinden köşe bucak kaçıyorlar. Bu "demode" tören, mümkün olduğunca kısa yoldan baştan savılması gereken bir angarya kabul ediliyor.
Özensizlik, daha nikâh davetiyelerinden başlıyor. Standart bir metin, tek tip kartlar üzerine yazılıyor, "...mutlu günlerinde sizleride aralarında görmekten'" derken "de"nin mutlaka birleşik yazıldığı kartlar isteksizce dağıtılıyor. Törenin diğer hayati unsurları sayılan smokin, gelinlik, nikâh şekeri, düğün arabası vs.'de de aynı kişiliksizlik ve boşvermiş tavır gözleniyor. Hepsi bir elden çıkmışçasına benziyor birbirine; hiçbirinden çiftin iç dünyasına dair mesajlar yansımıyor.
Düğüne gelince...
Adeta birbirinden kopya edilerek çoğaltılmış birer yasak savma töreni...
Sıkıcı rutin, ışıklı bir salon ortasında ortada koşuşturan çocuklarla başlıyor. Çoğu tanışmayan davetliler uzun uzun birbirlerini süzüyorlar. Az sonra bezgin bir orkestranın sinyal müziğiyle bıkkın bir nikâh memuru gelip yerini alıyor. Genç çift zoraki bir gülümsemeyle salona girdikten sonra nikâh masasında standart giriş konuşmasını dinliyorlar. Beylik sorular soruluyor, bildik cevaplar veriliyor, bıktıran espriler yapılıyor, ("ayağına bas" vs...) ve nihayet komparsita... (limonatalı köy düğünlerinden lüks otel nikâhlarına kadar her evliliğin yegâne ortak paydası)... Gelinle damadın yüzlerinde "bitse de gidip yatsak" ifadesiyle dans edişleri... Klavyecinin slow parçalarla çiftleri piste daveti... Romantik İngilizce parçalar eşliğinde, genç çift için takı törenleri... Pistte acemi figürler, yakada altın ve dolarlar...
İnanılmaz bir kültürel karmaşa.
Sahnede sözlerini anlamadıkları bir müzikle, mecburi hizmet tamamlar gibi sıkılarak dans eden orta yaşlı insanlar... Derken hızlanan müzik, masalarına çekilen yaşlılar, piste zoraki itelenen gençler ve sonlarına doğru, yine prototip pasta kesim töreninin ardından bu toprakların genç kültürünün sahne alışı:
Halay ve göbek havalarının karşı konulmaz çağrısı...
Düğün boyunca vakur bir edayla dansların bitmesini bekleyenlerin, "Tombalacık Eminem" türküsünün ilk tınısını duyar duymaz, "Hah eziyet bitti, şimdi bizim düğün başlıyor." dercesine ceketleri fora edip, ortada şıkıdım, şıkıdım göbek atmaya başlamaları... İçkinin etkisiyle hafif dağılan yüzler ve ellerde sigaralarla kostak kostak fidayda oynayanların pisti işgal saati... Dağılmış gömlekler ve salıverilmiş göbekler eşliğinde, beceriksizce adımlarını birbirine uydurmaya çalışan halay figüranları...
Bu kültür hangimize ait sizce?
Daha doğrusu bu "kültür kolajı"nın neresi size uyuyor?
Biraz Osmanlı, biraz Anadolu, bolca Batı ve çarpıtılmış bir Cumhuriyet'in, bir pistte bolca çırpılarak karıştırılmasından elde edilen bu bulamaç mı geldiğimiz nokta?
Neden en mutlu günümüzü bu bulamacın içine batırıp kendimize zehir ediyoruz? Neden gençler en çok kendilerine ait olan o geceye kendi kişiliklerinin damgasını vuracaklarına (popsa pop, arabeskse arabesk, aristokrasi ise aristokrasi) ebeveynlerinden devraldıkları bu plastik ritüeli sürdürmekte ısrar ediyorlar? Neden gelinle damadın eğitim düzeyi yükseldikçe, düğünlerinde eğlenme ihtimalleri düşüyor? Neden bir köy düğününün rengârenk coşkusu yansımıyor "modernitenin evlilik törenleri"ne? Neden hayatımızın en önemli kavşaklarından birini, inanılmaz bir memnuniyetsizlik havasında böyle beylik bir kutlamaya çeviriyoruz?
Çünkü dikiş tutmayan yamalarımız patlıyor pist ortasında...
"Tombalacık Eminem"den "Komparsita"ya hazırlıksız geçmenin sancılarındayız hâlâ.
Aslımız, benzemek istediğimiz şeyle barışmıyor bir türlü...
Sonunda ne aslımıza benziyoruz, ne de benzemek istediğimiz şeye...
Yakamızda dolarlarla horon teperek "yeni bir toplum projesi"nin çöküşünü kutluyoruz hep beraber.
Mehter marşıyla gelip İzmir marşıyla gidiyoruz...