Alternatifim Cafe

Alpler ISINIYOR

Discussion started on Coğrafya


"Avrupa`nın kış eğlence parkında, yakın dönemlerde yaşanan erime nedeniyle kayak merkezi sahipleri "sentetik battaniyeler" ile erimeyi yavaşlatmaya çalışıyor. Ve kış sporları merkezi Alpler, kelimenin tam anlamıyla ısınıyor..."

Kış Olimpiyatları 2006 Şubat'ında Torino (İtalya) yakınlarındaki sıradağlarda gerçekleşti; televizyonlar, bildik Alp temalarını yeniden gösterdi -şarkı söyleyen Heidi, delikli peynir- ve doğanın hâlâ görkemli ve büyük oranda bozulmamış olduğu görüntülere odaklandı, ancak;

Bu bir yanılsama. Avrupa'nın kalbinde uzanan Alpler yüzyıllardır yoğun bir biçimde kullanılıyor ve günümüzde dahi 191.000 kilometre karelik bir yüzölçümünün sadece yüzde 17'si park olarak korunuyor. Kullanılabilir alanı o kadar sınırlı ki ortalama bir Alp vadisinde her sektörden ne ararsanız var: Fabrikalar, demiryolları, oteller, evler, kiliseler, telesiyejler, çiftlikler, otoparklar, kereste depoları, mağazalar, restoranlar ve butikler; hepsi yolların oluşturduğu, bölgeyi adeta istila eden beton parabollerle birbirine bağlanmış. Alpler televizyonda boş görünse de, burada, üçte ikisi kentsel alanlar ve bir bölümü de nüfus yoğunluğu Hollanda'nınkinden fazla olan bölgelerde olmak üzere, yaklaşık 14 milyon insan yaşıyor.

Ama duygusal klişelerden vazgeçmek zor ve insanlar neredeyse içgüdüsel olarak kereste fabrikalarını, inşaat vinçlerini ve elektrik tellerini görmezden geliyor. CIPRA'nın (Alpler'in Korunması için Uluslararası Komisyon) başkanı Andreas Goetz bunun farkında. İsviçre'de, güneş enerjisiyle ısınan evinde biraz alaylı bir şekilde, "Birçok insan Alpler'e, halinden memnun, pipo içen yaşlı, sakallı adamı arayarak geliyor," dedi bana. "Bizler çikolatalarımızı ve peynirlerimizi üretiyoruz ve her zaman mutluyuz."
Bu yaşlı adam günümüzde hiçbir yerde görülmüyor ama ileride Hans Gisler bu adama dönüşebilir. Bu genç İsviçreli heykeltıraş şansını vadinin 16 kilometre aşağısında küçük, zengin bir kasaba olan Altdorf'ta aramak için beş yıl önce ücra dağ köyü Riemenstalden'daki çiftliğini terk etmiş. Şimdi orada ekmeğini el becerisiyle ahşap ve metalden çıkarıyor...


MERCEK


Erime
Öğrenciler, Alpler'in en büyük buzullarından birinde becerilerini sınıyor. Mont Blanc'ın kuzey yamacında, Chamonix (Fransa) yakınında yer alan bu buzulun uzunluğu 12 kilometreyi buluyor. Ama Alpler'deki diğer buzullar gibi bu buzul da eriyor. Uzmanlar bu sürecin devam etmesi halinde, Alpler'deki buzulların yüzde 50-80'inin yok olabileceğini tahmin ediyor.


Sporcu Ruhu
Bütün yaşamını İtalyan Alpleri'nde geçiren Ivano Columbo, Lucomagno Geçidi yakınlarında arkadaşlarıyla birlikte gün boyunca kayak yaptıktan sonra ev yapımı likör ile İtalyan kanyağı ve birazcık güneş ışığının tadını çıkarmaya hazırlanıyor. Birçok kişi gibi, o da küresel ısınma ve kitle turizminin Avrupa kıtasının kışlık dinlence merkezi üzerindeki etkisinden dolayı endişeli. "Hâlâ birçok güzel yer var," diyor. "Ama buzullar eriyor ve küçük köy evleri daha çok otelleri andırıyor."


Yardım
Her sabah ineklerini dağlardan Alpbach Vadisi'ndeki aile çiftliğine indiren Avusturyalı çiftçi Hannes Klingler, sürüden ayrılan hayvanları arıyor. Babasının 1930'da edindiği bu çiftlikteki yaşam o dönemden beri köklü bir değişim geçirmiş. Alpler'deki diğer birçok çiftçi gibi, onun ailesi de Avrupa Birliği'nden yardım alıyor. Bu uygulama, dünya pazarına ucuz gıda satışına olanak veriyor. "Bazı çiftçiler yardımsız iş yapmaktan ve ürünlerine daha yüksek fiyat biçmekten yana" diyor Hannes.


Alpler'de Konfor
Alpler'deki kış turizminin merkezi olmakla övünen St. Moritz (İsviçre) yakınlarındaki donmuş bir gölde, özel giysisi içindeki bir tazı az sonra yapılacak yarışa hazırlanıyor. Günümüzde St. Moritz, Alpler'de yıl boyunca dünyanın her yanından varlıklı bir turist kitlesi çeken bölgelerden sadece biri. Ve bu turistlerin sadece İsviçre'de harcadığı para yılda on milyar doları buluyor.


Gelenekle Sarmaş Dolaş
Slovenya'nın Koseze köyünde gerçekleştirilen karnaval Pust'ta ilginç kostümleri içindeki bekâr erkekler şenliğe hazır. Rengârenk şapkalı Matej Koren, "Gittiğimiz evi mutluluğa boğarız," diyor. "Kışı, hastalığı ve diğer her türlü kötü şeyi kovar; bahar, sağlık ve neşe getiririz." Birçok Alp köyü kökleri yüzyıllara dayanan kutlamaları hâlâ sürdürüyor. "Biz köklerimizi seviyoruz" diyor Koren.

Görev Başında - Erla Zwingle



İsviçre'nin Vals köyündeki bir kaplıcada şafak vakti geçirdiğim bir saat beni farklı duygulara boğdu. Oraya gidiş nedenim İsviçreli mimar Peter Zumthor'un tasarımını yaptığı Hotel Therme'nin kaplıcasını görmekti. Sadece çevredeki yüksek dağların doğal taşları kullanılarak inşa edilmiş bina sevimliydi, ama doğa insanın akıllıca süslemelerini çok aşan güzellikteydi. İçeride değişen sıcaklıklara sahip çeşitli havuzların olmasına karşın, şubat ayında olduğumuz için dışarıdaki havuza girmekten kendimi alamadım.

Sudan yükselen buharın arasından, karlarla kaplı dağları izledim. Gökyüzü bulutlarla kaplıydı ve bir anda kar yağmaya başladı. Kendimi sıcak suya bırakmış haldeydim ve birdenbire soluduğum soğuk hava ciğerlerimi sökercesine sarstı; yüzüme düşen kar taneleri tenime battı. Böylesine büyülü bir anı analiz etmem istenecek olursa, sonunda Alpler'in özüne gerçekten inmiş gibi bir duyguyu yaşadığımı söylemeliyim -insanları, tarihi, başka hiçbir şeyi açısından değil, neredeyse her biçimiyle taşının, havasının ve suyunun gerçekliği açısından. O an aklıma geldikçe, hâlâ hayret ve minnet duygusuyla içim titriyor.


Dönüp geriye baktığımda, Alpler'de temel bir çelişkinin, sadece o bölgeye özgü olmayan bir çelişkinin yaşandığını kavrıyorum. Açıkça belirtmek gerekirse, ekonomik olarak refaha ulaşmanın yaşam kalitesi açısından ve gerek hayvan, gerek bitki, gerekse mineral olsun, her varlığın geleceği açısından getirdiği son derece yüksek bir bedel var. Kayak ve kış turizmi gibi olumlu yönler taşıyan belli faaliyetler, içinden çıkılmaz bir sakıncalar yumağı yaratıyor. Gittikçe artan yol, tesis ve baraj yapımı doğal çevreyi değiştiriyor. Kamyon trafiği ve buna bağlı kirlilik her geçen gün ağırlaşıyor. Kereste talebini karşılamaya yönelik ağaç kesimi yaşam alanlarını bozuyor. Dünya Kupası ve Olimpiyat gibi spor turnuvaları da doğal çevreye aşırı zarar veriyor. Bu tür değişikliklerin etkisini azaltmak çok sayıda girişimi, yani çoğu kişinin atmamak için direndiği adımları, gerekli kılıyor.

Geçmişi yüceltmek veya hepimizin gaz lambası ışığında kulübelerde yaşamaya geri dönmemiz gerektiğini ileri sürmek gibi bir düşüncem yok. Bu bölgeye modern bir şablonu dayatmanın çoğu kimsenin, hatta orada yaşayanların kabul etmeye yanaştığından daha karmaşık ve çoğu kez daha zararlı olduğu yolundaki gözlemimi aktarıyorum sadece. Bu nedenle, farklı alanlarda kendini adamış birçok insanın çalışmalarına rağmen, Alpler'i koruma çabalarının ancak bölük pörçük yürütüldüğü kanısındayım.



Karnavallara öteden beri pek ilgi duyan bir değilim. Ama Alpler bölgesinde, özellikle de Avusturya, İsviçre ve İtalya’nın Almanca konuşulan bölgelerinde bunu kutlamanın birçok değişik yolu var. Belki de en tuhaf eğlence Avusturya'nın Landeck kasabasında tanık olduğum Scheibenschlagen'di. Şenliği düzenleyen Landeck itfaiyecileri 15 santimetrelik düz tahta kare parçalarını ortadan delerek tutuşturuyorlar. Daha sonra alevler içindeki tahtaları havaya fırlatırken, bir kişinin adını bağırıyorlar. Yanan tahta güneşi temsil ediyor ve havaya fırlatılışı ilgili kişiye getireceği şansı simgeliyor.

Tüm o insanların birlikte yiyip içmek için karlı kış gecesinde dışarıya dökülmesi, adlarını duyarak sevince kapılması ve eve götürmek üzere yanık bir tahta parçasının peşine düşmesi gerçekten eğlenceliydi. Benim adımı dahi söylediler. Her ne kadar bana olağandışı şans getirdiği söylenemezse de, kasabalıların turistleri eğlendirmek için sahnelenmeyen bir törenin keyfini çıkardığını görmek gerçekten hoştu.


Bunları Biliyor muydunuz? - Erla Zwingle


Alpler'de Fransa, İsviçre ve İtalya sınırlarının buluştuğu kesim -özellikle de Savoy, Valais ve Val d'Aosta denilen bölgeler- bir dönemler aynı kişinin, Savoia dükünün yönetimi altındaydı ve aynı kültürel dokunun parçasıydı. Günümüzde farklı diller konuşuyor ve farklı pasaportlar taşıyor olsalar da, bu bölgelerin insanları bir hayvanı ve ona özgü bir sporu hâlâ paylaşıyorlar. Buna inek güreşi deniliyor. İçinde ölümün olmadığı bir güreş. Ama yine de ciddi bir iş.

Ahırlarda pinekleyen ve galonlarca süt üreten ovalardaki kocaman ırkdaşlarının tersine, açık havada yaşamaya ve kendi başlarının çaresine bakmaya, yani yüksek dağ çayırlarının sarp arazi yapısına ve sert iklimine uygun bir bünyeye sahip özel bir inek türü Alpler için ideal. Doğrusu, bu inek türü, kısa bacaklarıyla, buruşuk suratıyla ve çoğu kez aşırı tüylü memeleriyle ufak bir büyükbaş tankı andırıyor. Elbette süt veriyor, ama asıl ünü başka bir inek gördüğünde, uslanmaz bir itkiyle hemen toslaşmaya ve ona boyun eğdirmeye çalışmasından geliyor. Amaç tek kelimeyle üstünlük. Çünkü en üstün inek, yazın yüksek çayırlara çıkarken sürüyü gütmeye en uygun olanı. Çiftçilerin ve çobanların en sıradan uğraşları bile spora dönüştürme gibi bir alışkanlığı olunca, varılan nokta da belli - nisandan ekime kadar takvim, inek güreşi turnuvalarıyla dolu. Şimdilerde şampiyonluğu kazanması durumunda, en üstün ineğin değeri 10.000 dolara kadar çıkabiliyor.

Nisan ayında olmamıza rağmen, son kar fırtınalarından birinin yerleri sırılsıklam hale çevirdiği bir pazar sabahı, İsviçre'nin Martigny yöresinde 200 kadar ineğin boy ölçüşmesini seyretmek üzere arenaya gittim. "Kimin kazandığına hakemler karar vermez," dedi inek yetiştiricilerinden biri. "İnekler karar verir buna." Arada bir böğürme sesleri duyuyorduk. "Hayır, kızgın değiller," diye açıkladı, gülerek. "Dövüşecekleri için duydukları sevinçten bağırıyorlar." Bu sıkı dövüşçülerin Zizi ve Cherie gibi sevimli adları vardı. Çiftçiler olayı oldukça ciddiye alıyorlardı. İneklerin de onlardan aşağı kalır yanı yoktu. Tecrübeli iri hayvanlar, ilk kez yarışa katılan toy sarıkızlar gibi kategorilere göre belirlenmiş gruplar halinde ringe çıkıyor, boyun eğdirmek istedikleri bir hasmı gözlerine kestiriyor ve üstüne atılıyorlardı. Çiftçiler burunlarından soluyan hayvanları coşturmak için, boyunlarındaki koca çanların şıngırtılarını bastıran bağırışlarla tezahürat yapıyordu. İnekler azman kamyonlar gibi yüklenirken, çamurlu zeminde kayıyordu.

Bir inek itilip kakılmaktan artık bezince, teslim olup hemen uzaklaşıveriyordu. Kimi zaman bir ineğin düpedüz kavgadan caydığı ve tırıs adımlarla ringin dışına yöneldiği oluyordu; ama uzun sopalı adamlar onu tekrar dalaşın içine dürtüklemek için hazır bekliyordu. Hevesli bir inek dövüşe sağlam başlamıştı, ama hasmının (sık görülmeyen bir hamleyle) açtığı yaradan biraz kan dökülmesi üzerine, hemen kavgayı bıraktı. Sahibi onu eve götürmek üzere treylere bindirirken, "Acıya dayanamıyor," dedi, filozofça bir omuz silkmeyle.


Harita

#1 - Kasım 19 2009, 07:19:44
« Son Düzenleme: Kasım 19 2009, 07:21:47 Gönderen: hebâL-i fesâne »
Hakk ulaşır. Hakkı bırakmaz, alır.

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.