Alternatifim Cafe

Atatürk ve Hukuk

Discussion started on Atatürk Köşesi

Sunuş


Yargıtay’ımız kuruluşunun 130. yılını, Türkiye Cumhuriyeti’nin 75. kuruluş yıl dönümünde birlikte yaşamanın ve kutlamanın mutluluğuna erdi…

Bu anlamlı yaşları birlikte idrâk etmenin anısına; Atatürk’ün en büyük eserim dediği CUMHURİYET’imizin temelindeki, O’nun hukuk anlayışının ve hukuka saygılı davranışının belgeseli olan bu kitabı hazırlamayı Türk toplumuna, Türk Cumhuriyetine ve Türk Hukukuna karşı yerine getirilmesi gerekli onurlu bir görev sayarak yola çıktık.

Bu yayın hazırlanırken Atatürk’ün yazılı kaynaklarda yer almış söz ve yazıları olanaklar elverdiğince tarandı. O’nun hukukun temel ilkelerine bağlılığını, yasalara uyma ve gereklerini yerine getirme duyarlılığını, ülke ve dünya barışını sağlama ve koruma konusunda hukuku egemen kılma tutarlılığının göstergeleri taranıp bulunmaya ve seçilmeye çalışıldı. Böylece yargıya, hukuka, hukukun üstünlüğüne, yasallığa gösterdiği özeni ve verdiği önemi sergilemek ve bunun gelecek kuşaklara aktarılmasına katkıda bulunmak istedik.

Bu bağlamda; açış konuşmaları, halk ve gazetecilerle yaptığı söyleşiler, çeşitli dönemlerde yayınlanan bildiriler, Büyük Nutuk’ta yaptığı açıklamalar ve yazışmaları tarandı. Hukuka bağlılığını ve hukuk içinde kalma çabalarını yansıtan bazı anılarla, halkın demokrasi ve çağdaş yönetim konusunda eğitilmesine verdiği önemi, çağına göre çok ileri olan kişisel yaşamını ve öngörüsünü ortaya koyan anı ve anlatımlara da kitapta yer verildi.

Bu derlemenin sınırını Atatürk’ün yargıya ve hukuka verdiği önem ve bu konudaki söz ve tutumlarını yansıtan olaylar olarak belirlediğimiz için, bu hukuk devriminin hukuk tarihi içindeki yeri gibi tarihî araştırma ve uzmanlık gerektiren konulara kesinlikle girilmedi. Buna karşın, çizdiğimiz sınırlar içinde bile eksiksiz olduğumuzu söylemek bir yana, eksiklerimizin çok olduğunun da bilincindeyiz.

Bu çalışma yapılırken kaynaklarını yararlanmamız için duraksamaksızın seve seve açan tüm kurum ve kuruluşlara, Cumhurbaşkanlığı Arşiv Müdürlüğüne, Ankara Üniversitesi Arşivine, Genel Kurmay ATASE Başkanlığına; TBMM Kütüphanesine, Milli Kütüphaneye, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesine, Atatürk Araştırma Merkezine;

Mali kaynağımızın tümünü oluşturan Başbakanlık Tanıtma Fonundan bu olanağı sağlayan yetkililere;

Gecelerini gündüzlerine katarak, çok kısa sürede büyük bir titizlik ve özveri ile bu derleme tarama ve düzenlemeyi gerçekleştiren, Sayın Tetkik Hakimlerimiz Ender Tiftikçi ve Mehmet Tiftikçi’ye;

Konularında yardım ve katkılarını esirgemeyen Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim üyesi Sayın Prof. Dr. Ahmet Mumcu’ya, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim üyesi Sayın Prof. Dr. Gülnihal Bozkurt’a ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Sayın Prof. Dr. Ramazan Aslan’a, Türk Parlamento Tarihi Yazım Grubu Başkanı Sayın Tuğamiral Fahri Çoker’e Kurumum adına gönülden teşekkürler sunarım.

Atatürk tarafından hukukun ne denli özümsendiğini ve onunla nasıl özdeşleştiğini göstermekte büyük katkısı olacağına inandığımız bu yapıtı sunmaktan mutluyuz…

Saygılarımla, Mayıs 1999

Mehmet Uygun

Yargıtay Başkanı
#1 - Eylül 24 2008, 17:50:42
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Kurtuluş Savaşı Öncesi

31 Mart (13 Nisan) Vakası üzerine Selânik’ten harekete geçirilen Hareket Ordusu’nun İstanbul’a ulaşması üzerine, 19 Nisan 1909 tarihinde Mustafa Kemal tarafından kaleme alındığı ve H. Hüsnü Paşa tarafından imza edildiği kabul edilen bildiriden


İstanbul Ahâlisine

   1. Millet, kendisini senelerden beri zulümle idare eden müstebit idareyi parçaladı ve meşrutiyeti kurdu. Bu kansız ve mutlu devrimden zarar görmüş olan menfaat düşkünü eski idareciler, eski hale dönebilmek için bin türlü hile, desise ve alçaklığa başvurarak meşrutiyet hükümetimize yaralar açmak istedi, İstanbul faciasına sebep olarak kan döktü.
   2. Millet, yaşamının ve geleceğinin tek garantisi olan meşrutiyetin parçalanarak şer’i kanunların, toplumun kurtuluşu ve saadetinin temeli olan anayasamızın ayaklar altına alınmak istendiğini gördü. Bu alçakça durumun yaratılmasına sebep olanlara hak ettikleri cezayı vermek için İstanbul üzerine yürümeye karar verdi. İlk yapıcı kuvvet olmak üzere işte bizi İstanbul surları karşısında gördüğünüz bu Hareket Ordusu’nu buraya gönderdi.
   3. Hareket Ordusunun maksat ve görevi, meşru meşrutiyet hükümetimizi hiçbir kuvvetin sarsamayacağı surette kuvvetlendirmek ve sırf şeriat kuvvetleri ve perçinlenen Kanunu Esasinin (Anayasanın) üstünde hiçbir kanun, hiçbir kuvvet olmadığını ve olamayacağını ispat eylemek ve meşru meşrutiyetimizin devamından memnun olmayan vatan ve millet hainlerine kesin surette bir ibret dersi vermektir.
   4. Zulüm görmüş ahâli ve tarafsız askerler tamamıyla himâye edilecektir. Ancak tahrikçiler ve fesatçılar mutlaka lâyık oldukları kanuni kovuşturmadan kurtulamayacaklardır.
   5. Faziletli din ilmi heyeti başımızın tacıdır. Fakat şahsi çıkarları ve âdi menfaatleri için yalandan alim kılığına bürünen birtakım hafiyeler ve çıkarcılar elbette kanun pençesinden kurtulamayacaklardır
   6. Vatanın milli selâmet ve saadetinin gerektirdiği bu askeri icraat esnasında yardım, dahili inzibat ve sükûneti ve cümle ahâlinin can ve mal emniyeti için her türlü tedbir alınmış bulunmaktadır.
   7. Muhterem elçiler ve tüm yabancı misafirlerin huzurlarının bozulmasına meydan verilmeyecektir.
   8. İstanbul’un feci olayında kanları dökülen şehitlerin ruhları karşısında hesap vermeye, korku ve dehşete kapılmaya mahkûm olanlar, ancak bu kanlı facianın failleri ve teşvikçileridir. Bu hakikati herkes bilmeli, telâş ve heyecana kapılmayıp müsterih olmalıdır.


(Sadi Borak, Atatürk’ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev, Demeç, Yazışma ve Söyleşileri, İstanbul 1997; s. 271-272)
#2 - Eylül 24 2008, 17:51:58
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Erzurum Kongresinin 7 Ağustos 1919 tarihli Bildirisinden



Madde 5. Vatanımızda öteden beri birlikte yaşadığımız gayrimüslim unsurların, Osmanlı Devleti Yasalarıyla korunmuş olan, kazanılmış haklarına tamamen uyarız. Mal, can ve ırzlarının korunması, zaten dinimizin, ulusal geleneğimizin ve kanunlarımızın bir gereği olmakla birlikte, bu esas, kongremizin genel kanaatiyle de doğrulanmıştır.

Madde 6. İtilâf Devletlerince, mütarekenin imzalandığı tarihteki sınırlarımız içinde kalan, ve her bölümünde olduğu gibi, Doğu Anadolu illerinde çoğunluğu İslâm olan, kültürel, ekonomik üstünlüğü Müslümanlara ait olan ve birbirinden ayrılamaz öz kardeş olan din ve soydaşlarımızın yerleşik olduğu toprakların bölünmesi görüşünden tamamen vazgeçilerek, tarih, soy ve din haklarımıza uyulmasını ve bunlara karşı girişimlerin desteklenmemesini, ve bu şekilde tamamen hak ve adalete dayanan bir karar alınması beklenir.

Madde 7. Milletimiz, “insanî ve asrî” amaçları yüceltir. Teknik, sanayi ve ekonomi bakımından ihtiyaçlı durumumuzu takdir eder. Bundan ötürü; devlet ve ulusumuzun iç ve dış bağımsızlığı, vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak üzere, altıncı maddede açıklanmış olan sınırlar içinde, ulusçuluk ilkelerine uygun ve yurdumuza karşı saldırı isteği olmayan her hangi devletin tekniğe, sanayie, ekonomiye ait yardımlarını hoşnutlukla karşılarız. İnsanlığın esenliği ve tümün huzuru adına, böyle insancıl ve adaletli kuralları kapsayan bir barışın tez elden kararlaştırılması en büyük ulusal isteğimizdir.
#3 - Eylül 24 2008, 17:53:13
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Şarkî Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin yasalar çerçevesinde kurulması ve tescili için Erzurum Valiliğine verilen dilekçe



24 Ağustos 1919

Erzurum Valiliğine

Sayın Vali,

Doğu Anadolu’da bulunup özdeş amaç ve erekle şimdiye değin kurulmuş olan bütün ulusal dernekler Erzurum’da yaptıkları –sizce bilinen- kongre kararıyla “Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” ortak adı altında bir araya gelip birleşmişlerdir.

Derneğimizin merkezi şimdi Erzurum’dur. Yönetim kurulu demek olan “Temsilciler Kurulu” üyelerinin adları ve kimlikleri aşağıya yazılmış ve basılı tüzüğünden iki nüsha ilişik olarak sunulmuştur. Dernekler Yasası uyarınca belgesinin tarafımıza verilmesi için bu bildiri yüksek katınıza sunulur. Derin saygılarımızla.

Mustafa Kemal

Mustafa Kemal Paşa : Eski 3. Ordu Müfettişi, Askerlikten çekilmiş.

Rauf Bey : Eski Bahriye Nâzırı

İzzet Bey : Eski Trabzon Mebusu

Servet Bey : Eski Trabzon Mebusu

Şeyh Fevzi Efendi : Erzincan’da Nakşî Şeyhi

Bekir Sami Bey : Eski Beyrut Valisi

Sadullah Efendi : Eski Bitlis Mebusu

Hacı Musa Bey : Mutki Aşiret Başkanı

(Söylev, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, C. III, Basıma Hazırlayan: Ord. Prof. Dr. H. Veldet Velidedeoğlu, İstanbul 1994, 4. Bası, s. 30, belge no: 41)
#4 - Eylül 24 2008, 17:54:04
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Sivas Kongresinde Kongre Başkanı Mustafa Kemal Paşa Tarafından Yapılan Açış Konuşmasından, 4 Eylül 1919



Sayın Baylar;

Yurdun ve ulusun, kurtuluşunu amaçlayan zorunlu nedenler, sizleri, bunca zahmet ve engellere karşın, Sivas’ta topladı; yiğit dayancınızı kutlar ve sizlere hoş geldiniz demekle mutlu olduğumu bildiririm.



Erzurum Kongresi’nin bildiri ve tüzüğü dışında alınmış ve gizli kalmış hiç bir kararı yoktur. Yalnız Sadrazam Ferit Paşanın Paris gezisi dönüşünde, Anadolu’da kargaşa olduğu yolundaki genelgesi Kongrede büyük üzüntülerle okunmuş, gerçeğe aykırı ve ülke ve ulus çıkarları için zararlı bir aymazca bildirinin hemen yalanlanması kendisinden kesinlikle istenmiştir. Bir de mebus seçimlerinin çabuklaştırılması istenmiştir. Erzurum Kongresi yalnız Doğu Anadolu delegelerinden oluşmuş bulunduğundan, yetkisini bu çevreyle sınırlamak zorunluluğunu göz önünde tutmuştur. Ancak Batı Anadolu ve Rumeli delegelerinin katılmasıyla belirebilecek geniş ve kapsamlı yetkinin kullanılmasına saygıdeğer kurulunuzun toplanması koşuluna bağlı görmüştür. Hatta bu nedenledir ki, Doğu Anadolu’daki Ulusal Derneklerin birleşmesinden oluşan topuluğa ad verirken “Doğu Anadolu” sınırlaması konuldu. Doğrudan doğruya “Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” veya “Anadolu – Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” genel adını kullanmak ve bütün ulusun halkları adına kendi kendine yetki vermek doğru olamazdı. Böyle olsaydı, İstanbul’da olduğu gibi, beş on kişinin bir araya gelip bütün ulusun yetkili vekilleriymişçesine tek yönlü ve gerçek yetki sahibi ulusla bağlantısız bir girişim niteliğinde kalabilirdi. Bununla birlikte Baylar, Erzurum Kongresi, “Bütün ülkenin ve ulusun elbirliği etmesi noktasında Doğu Anadolu illerinin, öbür illerle her bakımdan çalışma ortaklığı sağlanması konusundaki isteği kesindir” ilkesini kabul etmiştir. Doğal olarak sizlerin katılmanızla kurulan işbu Sivas Kongremizde vatanımızın bir bütün, ulusumuzun tek vücut olduğunu gereği gibi belirtecek ve kanıtlayacak ilkeler konulur.

(Söylev, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, C. III, Basıma Hazırlayan: Ord. Prof. Dr. H. Veldet Velidedeoğlu, İstanbul 1994, 4. Bası, s. 41, Belge no: 54)
#5 - Eylül 24 2008, 17:55:05
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Sivas Genel Kongresinin 11 Eylül 1919 tarihli Bildirisinden



Bağlaşık Devletlerce ateşkesin imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırımız içinde kalıp büyük çoğunluğu Müslümanların yerleştiği, kültürce ve uygarlıkça üstünlüğü Müslümanlarda bulunan toprak bütünlüğümüzün bölüşülmesi görüşünden temelden vazgeçerek bu topraklar üzerindeki tarih, soy, din ve coğrafya haklarımıza saygınlık gösterilmesini ve buna ters düşen girişimlerin ortadan kaldırılmasını ve bu tutumla hak ve adalete dayanan bir karar alınmasını beklemekteyiz
#6 - Eylül 24 2008, 17:56:37
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin yasalar çerçevesinde kurulması ve tescili için Sivas Valiliğine verilen dilekçe ve ekindeki beyannâme



SIVAS VİLAYETİ CANİBİ ALİSİNE

Atufetlû efendim hazretleri,

Anadolu ve Rumeli’de müteşekkil bilumum milli cemiyet ve Reddi İlhak heyetlerinin Sivas’ta mün’akit kongre kararıyla “Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti” nâmiyle bir cemiyet teşkil ettiklerine dair olan beyannâme merbuten ita kılındı. Mukabilinde Cemiyetler Kanunu mucibince muktazi ilmühaberin itası müsterhamdır. Ol bapta emrü ferman hazreti menlehül emrindir. 12 Eylül 1335

Kongre Reisi

MUSTAFA KEMAL

Polis Müdüriyetine, 13 Eylül 1335

Tahkik ve beyan olunmak üzere

Kısmi adli riyasetine

Merbut beyannâmede esamisi muharrer zevatın cünha ve cinayetle mahkûm olduklarına ve hukuku medeniyeden ıskat edildiklerine dair polis dairesi kısmı adli şubesince bir kayda tesadüf olunamamış olduğunun arziyle polis müdüriyeti âliyesine takdim olunur. 13 Eylül 1335

Kısmı Adli Reisi

FAHRİ

Muktezasının icra ve evrakın iadesine müsaade buyurulmak üzere huzuru samii cenâbı vilâyetpenâhiye takdim olunur, ferman.

Polis Müdürü

TEVFİK

Mührü resmi ile mahtum nizamnâme alınarak rabt ve hıfzedilmek üzere polis müdüriyetine iade. 15 Eylül 1335

KISIM İDARİ RİYASETİNE

Beyannâme

Anadolu ve Rumeli’de müteşekkil bilumum Müdafaai Hukuku Milliye ve sair milli ve vatani milli cemiyetlerle Reddi İlhak heyetlerinin Sivas’ta 4 Eylül 1335 tarihinde akdettikleri umumi kongre karariyle “Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti” nâmı müştereki altında olmak ve hukuku milliye ve menafii Osmaniyeyi müdafaa etmek üzere birleşmiştir.

Mezkûr cemiyetin Heyeti Temsiliyesi üçüncü ordu müfettişliğinden ve silki askeriden müstâfi Mustafa Kemal Paşa ve Bahriye Nâzırı sabıkı Hüseyin Rauf Bey ve üçüncü kolordu kumandanlığından ve silki askeriden müstâfi erkanı harp miralayı Refet Bey ile Erzurum mebusu sabıkı Raif Efendi ve Trabzon mebusu sabıkı İzzet ve Servet Beyler ve Erzincan meşayihi nakşibendiyesinden şeyh Hacı Fevzi Efendi ve Beyrut valii esbakı Bekir Sami Bey, Bitlis mebusu esbakı Sadullah Efendi, Mutki aşiret rüesasından Hacı Musa ve erkanı harbiye miralaylığından mütekait Vasıf ve Bitlis valii sabıkı Mazhar Müfit ve Ankara mebusu sabıkı Ömer Mümtaz ve Hüsrev Sami, sabık mutasarrıflardan Hakkı Behiç ve Niğdeli Ratipzade Mustafa Beylerden mürekkep cemiyetin şimdilik merkezi idaresi Sivas’ta bulunmak ve Rumeli ve Anadolu’nun her tarafında şubeler küşad edilmek üzere bir cemiyet teşkil edilmiş ve müteşekkil bulunan milli cemiyet ve Reddi İlhak heyetleriyle birleşmiş olduğuna dair olan işbu beyannâmemiz cemiyetler kanununa tevfikan ita kılındı. 11 Eylül 1335

Heyeti Temsiliye namına

M. KEMAL

(Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, Ankara 1966, s. 343-344)
#7 - Eylül 24 2008, 17:58:40
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Atatürk’ün, 14 Eylül 1919 tarihinde, Sivas Kongresi Genel Kurulu adına, padişaha çektiği telgraftan



İstanbul’daki yalan yayımından önce Avrupa basınında yayımlanmış ve Ferit Paşanın ulusal savaşımızı ittihatçılık olarak gösterip Anadolu’ya yabancıları müdahale etmeye çağırdığı bütün dünyaca öğrenilmişti! Oysa İzmir yöresinde namusunu ve kutsal varlıklarını savunmaktan başka bir şey yapamayan ve bunu yaparken de yüksek merhametli istencinize (iradenize) dayanan vatan evlâdı, izledikleri kutsal amacı birçok kez yüksek katınıza bildirmiş ve tüm Anadolu’nun ulusal ayaklanmasındaki yasallık da, yüce sultanlığınızı dört bir yandan karşı karşıya bulunduğu tehlikelerle kanıtlanmıştı. Ulusal istencini başkentinizde açıklama olanağını bulamayan ulusun acılarına tercüman olmak üzere Anadolu’da toplanan Doğu Anadolu illeri Erzurum Kongresi’ni ve bu kez Sivas’ta toplanmış olan genel kongremizi de yasadışı ilân eden bugünkü sadrazam, yüce Halifeliğinizin bulunduğu İstanbul’da toplanan Ermeni ve Rum kongreleri kararlarının İstanbul basınıyla duyurulmasında hiçbir sakınca görmüyorlar. Üstelik bir yandan haklılık ve yasaya uygunluk ilkelerine dayanmak isterken, öte yandan Mebuslar Meclisinin dağıtılmasından beri 7-8 ay geçtiği halde Kanunu Esasi (Anayasa) kurallarını uygulayıp seçimlere başlamak zorunluluğunu da halâ duymuyorlar; bu davranışlarının yanında ulusal gücümüzü de yabancılar gözünde yokmuş gibi göstererek onların amaçlarını kolaylaştırıyorlar. Güttüğü ihânet amacında başarıya ulaşmak için, ulusun ruhundan doğan kutsal örgütü dağıtmak, devletin yargı yetkisini yabancıların amaçlarına oyuncak etmek, ordunun gücünü azaltmak için yetenekli yüksek rütbeli askerlerimizi görevden alıp düşmana vermek, şifreli askeri yazışmalarının çaldırılmasına Posta ve Telgraf Genel Müdürlüğü’nü yetkili kılmak, bir takım düşman subaylarının ülke içinde dolaşarak toprak bütünlüğümüzü bozacak siyasal kışkırtmalarda bulunmalarına destek olmak, ülkeyi karışıklık içinde gösterip yabancıları işe karışmaya çağırmak, ordunun şifreli yazışmasını yasaklayarak askeri gizlerin açığa vurulmasından çekinmemek gibi her biri başlı başına ulusal suç oluşturan yasadışı girişimlerden bir türlü vazgeçemiyor. Vatanı bu duruma getiren yenilgiden doğmuş felâketimizi bu denli genişleten en büyük etkenin bugünkü hükümetçe sürdürülegelen bu ihânetler olduğu, herhalde artık yüce katınızca da anlaşılmıştır. Bu durumu göz önüne alan kurulumuz, yurdu kurtaracak çare aramak üzere hiçbir siyasal partiye bağlı olmayacak ve ulusal istenci tümüyle yansıtarak, ulusa dayanacak bir bakanlar kurulunun işbaşına getirilmesini diler ve böyle bir kabine kurulmazsa, ulusun zorunlu olarak yapacağı girişim ve savaşımı durdurmaya olanak bulunmayacağını saygıyla bildirir. Buyruk sevgili Padişahımız Efendimiz Hazretlerinindir.

Sivas’ta Toplanmış Genel Kongre Kurulu Adına

Mustafa Kemal

(Söylev, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, C. III, Basıma Hazırlayan: Ord. Prof. Dr. H. Veldet Velidedeoğlu, İstanbul 1994, 4. Bası, s. 83, Belge no: 97/1)
#8 - Eylül 24 2008, 17:59:39
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Kazım Karabekir Paşa’ya 16 Eylül 1919 tarihli telgrafından

...

c) Sivas’ta toplanan Kongre, Batı Anadolu delegeleriyle Erzurum Kongresi’nin Genel Kurulu’nu ve böylece – bütün Doğu Anadolu illeri adına yetki sahibi olmak üzere – Kongre kararı uyarınca seçilen özel bir kurul içinde bulundurduğundan, doğal olarak Sivas Kongresi, tüm Anadolu ve Rumeli adına ve bütün ulusu temsil etmek üzere genel bir kongre niteliğini kazanmıştır. Bu kongre, Erzurum Kongresi kararlarını ve örgütlerini oldukları gibi bir doğallıkla daha kapsamlı olarak kabul etmiş ve bunun sonucunda Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyet, “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” biçiminde kapsamlı bir ad altında genişletilerek birleştirilmiştir. Tüzüğün üçüncü maddesi ve Kongrenin temel kararları gerçekte bu yüce amacın sağlanmasın?? kesin olarak göstermiştir.

Sivas Genel Kongresi, Erzurum Kongresi’nde Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adına seçilen Temsilciler Kurulu’na tümüyle güvenini bildirerek (bunu olduğu gibi, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti için Temsilciler Kurulu olarak kabul etmiştir. Buna göre Sivas Genel Kongresi’nin kararları başka, Erzurum Kongresi’nin kararları başka ve Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Temsilciler Kurulu başka, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Temsilciler Kurulu yine başka gibi, başkalıklar ve ayrılıklar elbette söz konusu olamaz ve bunun söz konusu edilmesi, kuşkusuz ki, pek açık olan birlik amacımız ve kutsal ereğimiz için son derece zararlıdır. Durum bu olunca, birbirini ortadan kaldıran Temsilciler Kurulları olmadığı gibi, bunlardan birine girince öbüründen çekilmesi istenecek (çekilmesini istemenin doğru olabileceği) üyeler de yoktur. Bugün tüm Anadolu ve Rumeli’yi kapsayan cemiyetimizin Sivas’ta bulunan tek Temsilciler Kurulu, Erzurum Kongresi’nde tüzüğün ilgili kuralları uyarınca seçilmiş dokuz kişiden beşinin bir arada bulunmasıyla görevini sürdürmektedir. Bu kişiler, benimle birlikte Rauf ve Bekir Sami Beyefendilerle Raif ve Şeyh Hacı Fevzi Efendi Hazretlerinden oluşmaktadır. Bundan başka, Samsun Sancağı da, tüzük uyarınca, temsilci olarak Refet ve Süleyman Beyler’i aday göstermiş, Temsilciler Kurulunun toplantıda bulunan beş üyesi bunlardan Refet Bey’i yeğlemiş, orada bulunmayan üyelerinden Servet ve İzzet Beyler’in de düşüncesini sormuştu. Onlar yanıt da vermeselerdi ve verecekleri yanıt olumsuz da olsaydı, çoğunluk oyunun uygulanması doğal bulunduğundan, Refet Beyefendi, tüzük uyarınca Temsilciler Kurulu üyeliği kimliğini kazanmış ve göreve başlamıştır. Hak ve yetkisi ve çıkarları Doğu Anadolu illerininkinden hiçbir yönde az olmayan ve Sivas Genel Kongresi’nde bulundurduğu aydın ve kendi seçim yerlerini gerçekten temsil eden üyelerin nitelik ve nicelikleri, Erzurum Kongresi’nde bulunan üyelerinkinden hiçbir yönde aşağı olmayan Batı Anadolu’nun haklı ve meşru görüş ve önerilerini dikkate almayıp, onları sadece bağımlı durumunda bulundurmaya kalkışmak, bizim aklımızın bir türlü kabul edemediği noktalardandır. Herhalde onların da hakkını tanımak zorunludur. İşte hem bu zorunluluk yüzünden hem de –görevi başında bulunmayan eksik üyelerimizin çalışmalarından yararlanılamadığı için- yardıma olan gereksinmeden dolayı yine tüzüğümüzün sonlarındaki sekizinci maddenin Temsilciler Kurulu’na verdiği yetkiye dayanılarak, Genel Kongrece de Batı Anadolu için yetkili gösterilen kimselerden altı kişiyle Temsilciler Kurulu güçlendirilmiştir...Pek güzel belirttiğiniz gibi, Kanunu Esasi (Anayasa) gereğince zaten düşmüş ve yok olan ve yurdun ve ulusun yazgısına karşı hayınca girişimleri belgelerle ve eylemleriyle kanıtlanmış bulunan Ferit Paşa Kabinesini güvenilir görmemek ve onun yerine ulusal amaçlara hizmet eden meşru bir kabinenin iktidara getirilmesi gerekliliğini Padişaha bildirip duyurmak isteminden ibaret olan Sivas Genel Kongresi kararının kesinlikle yerinde olduğunu anlamak için derin bir incelemeye gereklilik yoktur. Bundan vazgeçmeyi önermek bilmem ne kadar doğrudur.

d) Ürküntü doğuran nokta, uygulanmasının yerinde olup olmayacağını tüzük gereğince, Merkez Kurullarından ve yetkili üyelerimizden sorduğumuz altı maddelik kararın içeriği ise, bunda telâşa düşmeye ve Sivas Kongresi’nin genel olduğu veya olmadığından, Temsilciler Kurulunun şöyle veya böyle olmasından söz etmeye hiç de gerek yoktur. Yapılması gereken şey, bu kararların uygulanmasına veya uygulanmamasına ilişkin olmak üzere, hangi yönde olursa olsun, görüş ve düşünce bildirmekten ibarettir. Doğaldır ki, Temsilciler Kurulu her yandan gelecek olan görüşleri göz önüne alarak Genel Kurulca kabul edilip uygulanabilecek bir karar verir. Servet ve İzzet Beyler’in ille kendi düşünceleri kabul edilmezse, Temsilciler Kurulu üyeliğinden çekilmiş sayılmaları yolundaki yazıları, doğal olarak iyi etki yapmadı.

e) Temsilciler Kurulu’nca Trabzon Merkez Kurulu’ndan sorulan konular üzerinde bu kurulun düşüncesi anlaşılmadıkça, Temsilciler Kurulu’nca bir karara varılması olanaksız bulunduğundan, Trabzon Merkez Kurulunun yanıtını herhalde beklemekte olduğumuzu bildiririz.

f) Sorulan kararların altıncı maddesiyle güdülen amaç, İstanbul’da meşru bir hükümetin padişah tarafından iktidara getirilmesine değin, Ferit Paşa kabinesiyle yazışmanın kesilmesi olduğuna göre, her ili ne yapacağını bilmez ve kararsız bir halde bırakmayıp, genel durumdan haberli kılabilmek için yetkili bir yazışma mercii gösterilmesinin uygun olacağıdır; buna dayanılarak yazışma merciinin, Sivas’ta Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk cemiyeti olabileceği bildirilmişti. ... Sivas Genel Kongresi toplantı ve görüşmelerini sona erdirmiş olduğundan, Doğu Anadolu illerinin her yanından delegeler çağırarak yeniden ve olağanüstü bir kongre toplanması gerekliliği, başta yüksek kişiliğiniz olmak üzere birçok değerli kişilerin anımsatması üzerine düşünülmüş bir noktadır. İşbu açıklamalarla, kuşkuların giderilebileceği inancıyla saygılarımızı sunarız efendim.

Anadolu ve Rumeli Temsilciler Kurulu

Sivas 16/09/1919

(Söylev, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, C. III, Basıma Hazırlayan: Ord. Prof. Dr. H. Veldet Velidedeoğlu, İstanbul 1994, 4. Bası, s. 77-80, Belge no: 94)
#9 - Eylül 24 2008, 18:00:43
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Atatürk’ün, Urfa Mutasarrıfı Ali Rıza Bey’e 19 Eylül 1919 tarihinde gönderdiği telgraftan



Sivas’tan, 19/9/1919

Urfa Mutasarrıfı Ali Rıza Beyefendi’ye

   1. İyi niyetli uyarı amacıyla gönderilen 18/9/1919 tarihli tel yazıları kurulumuzca dikkatle incelendi ve aşağıdaki noktaların size bildirilmesi uygun görüldü. ...
   2. Ulusumuzun meşru hakkını istemek için aldığı durum nedeniyle İtilâf Devletleri’nin bütün Osmanlı vatanını askeri işgal altına alması akla bile gelemez. Çünkü ulusumuz, İtilâf Devletlerinden adalete ve hukuka aykırı eylemler değil, bu yolda şimdiye değin, İstanbul hükümetinin güçsüzlük ve uyuşukluğu sonucunda, yapılmış olan haksız işlemlerden vazgeçmelerini bekliyor.
   3. Ulusumuzun; yurdun yüksek çıkarlarını ayak altına alan ve yasaya dayalı ulusal hakları, hayınca ve canice girişim ve alçakça önlemlerle, eylemli olarak çiğnemeye kalkıştığı için Kanunu Esasimize (Anayasamıza) göre kendiliğinden düşmüş olan Ferit paşa kabinesiyle anlaşmasını önermeniz, gerçek durumu daha gereği gibi bilmediğinize yorulmaktadır. Bu nedenle sizi ve Urfa’nın sayın halkını aydınlatmak amacıyla bu tel yazısına ek olarak, gereken bilgi, açıklama ve yönerge verilecektir.
   4. Sizin gibi yurt sevgisi taşıyan kişilerin görevi, ulus işlerini ulusal amaç ve irade doğrultusunda yürütmektir. Yüce Halifelik ve Sultanlık onuruna olan öz bağlılığımız ancak böyle belirir. Bu nedenle Ferit Para kabinesine güvenmenin doğru olmadığı konusunda oranın soylu halkınca İstanbul’a gönderilecek yazını bir örneğinin, bilgi edinilmek üzere, bize yollanması, Temsilciler Kurulunun kararıyla bildirilir.


Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk

Cemiyeti Temsilciler Kurulu Adına

Mustafa Kemal

(Söylev, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, C. III, Basıma Hazırlayan: Ord. Prof. Dr. H. Veldet Velidedeoğlu, İstanbul 1994, 4. Bası, s. 100, Belge no: 108/2)
#10 - Eylül 24 2008, 18:02:02
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Atatürk’ün Söylev’de, İstanbul Hükümeti tarafından 4 Ekim 1919 tarihinde gönderilen imzasız telgrafa verdiği cevaptan bahsettiği bölümden



Baylar, ertesi gün, yani 5 Ekim 1919 günü imzasız teli Sadrazamın Temsilciler Kuruluna yazdığı ve o kurulun teline karşılık olduğu söylendi. Bunu resmi olarak saptayan, resmi ve imzalı bir açıklama olmamakla birlikte, biz böyle küçük bir noktada daha çok durmayı yararlı ve uygun görmedik. Sadrazam Paşaya yanıt vermeyi uygun bulduk. 5 Ekimde yazdığımız uzun karşılığın ana hatlarını özetleyeyim:

“Önerilerinizin hepsinin uygun görülüp kabul edilmiş olduğu anlaşıldı” dedikten sonra, bizim söz vermemizi istedikleri noktalar üzerinde açıklama yaptık ve dedik ki: “Olağan dışı ve yasaya aykırı durumların yaratıcısı Ferit Paşa Hükümeti idi. Ferit Paşa Hükümetinin yaptığı türeye uymaz iş ve davranışların nedenlerinin ve etmenlerinin kaldırılması için sizler kesin önlemler alırsanız, bu durum kendiliğinden ortadan kalkar.

Cemiyetimizin (Müdafaai Hukuk Cemiyeti), şimdiki hükümete karşı yüklenmelerde bulunması ve kendilerine yardım edebilmesi için önce, hükümetin ulusal örgütlerimizi iyi karşıladığını açık ve kesin bir dille söylemesi gereklidir. Yoksa karşılıklı güven ve yakınlığın doğduğuna inanılmayacak ve karşıt davranış ve girişimlerin belirmesi beklenecektir.”

Ali Rıza Paşanın imzasız tel yazısındaki: “ Yurdumuzda, meşrutiyet yöntemi gereğince, ulusal egemenliğin yürürlükte olduğu” noktasında da: “Gerçekten öyle ise de, Millet Meclisinin dağıtıldığı günden sonra dört ay içinde toplanması Anayasamızın açık hükümlerinden iken, bugüne değin seçmen kütükleri bile düzenlenmemiştir. Bu davranış, Ferit Paşa Hükümetinin açıktan açığa meşrutiyeti yıkmaya yeltenmesi ve Anayasaya kesin saldırısı demektir ve Ceza Yasasının özel maddesine göre ağır bir suç sayılarak bu suçu işleyenlere yasa hükümlerinin eksiksiz uygulanması, ulusal egemenliği kabul eden ve yasa hükümlerinin uygulanmasını kendisi için bir ödev sayan her yasal hükümetin ilk kutsal görevidir” diye yanıt verdik.

(Söylev, Atatürk, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1978, s. 149; Kemal Atatürk, Nutuk 1919-1927; Atatürk Araştırma Merkezi Yayını; Bugünkü Dille Yayına Hazırlayan: Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara 1995, s. 141; 1927 baskısında s. 123 )
#11 - Eylül 24 2008, 18:03:10
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Atatürk’ün, Söylev’de, Ahmet İzzet Paşa ve Harbiye Nâzırı Cemal Paşanın “yurtta birliğin sağlanması ve temel yasalara göre hükümetle bağlantı kurulmasını temiz yürekle salık veren ve rica eden” 7-8 Ekim 1919 tarihli telgraflarına verilen cevaptan söz ettiği bölümden



Bu tel yazısına elden geldiğince hiç bir özel düşünce ve duygu belirtmemeye çalışarak, yumuşak ve daha da ileri giderek, güven verici bir yanıt vermek uygun görüldü. Yanıt şudur:

“Yüksek düşünceleriniz, değerine yaraşır bir önemle gözden geçirildi. Ulusal eylemlerin etkileri üzerindeki iyi görüşünüze teşekkür olunur. Bugüne değin olduğu gibi bundan sonra da, yapılan ulusal hizmetlerin bilgece sürdürüleceğine ve yasal bir yönetimin bütünüyle kurulmasına bütün varlığımızla çalışılacağına inanmanızı rica ederim. Çalışma amacımızın bir yasa çağı açmaya yönelik olduğunu bilginize sunarım. Çok şükür, hükümetle ulus, görüşlerinde tam uzlaşmış olduklarından, bundan böyle sürüp gideceğine inandığımız bu karşılıklı yakınlık ve tam birlik ulus ve yurt yararını sağlayacak biçimde görünecektir.”

(Söylev, Atatürk, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1978, s. 168; Kemal Atatürk, Nutuk 1919-1927; Atatürk Araştırma Merkezi Yayını; Bugünkü Dille Yayına Hazırlayan: Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara 1995, s. 159; 1927 baskısında s. 139 )
#12 - Eylül 24 2008, 18:04:24
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Temsilciler heyetinin ulusa bildirisi



BİLDİRİ

İç ve dış felâketlerin tehdidi altında doğal hakları ile kutsal varlıklarının korunmasını sağlamak amacı yöresinde toplanan büyük ulusumuz bugüne değin ulusal egemenliği ayaklar altına alan birkaç kişinin hayınca düşmanlığı karşısında kalmıştı. Ulusa dayanmadığı için gerçekte hiçbir gücü ve önemi olmayan bu kişilerin her nasılsa iktidara gelmiş bir hükümet biçiminde olması, bu niteliğiyle resmi bir önem alması sonucunu doğuruyordu. Bu nedenle şimdiye değin ulusun tinsel (manevi) birliği tam olmakla birlikte, İstanbul hükümetinin bu ulusal birlik içine girmemiş bulunması, dosta düşmana karşı ulusun değil, fakat devletin genel birliğini eksik olarak gösteriyordu. Ama bugün Tanrıya ve hakkına dayanan büyük ulusumuzun gösterdiği sarsılmaz inanç karşısında, engeller yıkılıp en sonunda aynı kurtuluş amacı yöresinde devletimizin de genel birliği tamam oldu.

Bu ulusal başarı iki aşamada gerçekleşti: Bunların birincisi, ulusun haklı istemlerini öğrenen Padişahımız Efendimizin Ferit Paşa kabinesini hemen düşürmesi ile; ikincisi de, Ali Rıza Paşa Hazretleri başkanlığında kurulan yeni Bakanlar kurulunca ulusal istemlerin yasaya uygunluğu ve Kuvayı Milliye’nin egemenliği ilkeleri kabul edilerek, ulusla hükümet arasında tam bir anlaşma olmasıyla gerçekleşti. Bu anlaşmaya dayanılarak, bugünden başlayıp bütün ulusal örgütler ve Temsilciler Kurulumuz, her iki tarafta paylaşılan ve bütün ulusça özlenen görüşlerimizin gerçekleşmesi ve ulusal istemlerimizin elde edilmesi yolunda yeni Bakanlar kuruluna destek ve yardımcı olacak ve resmi yazışmalar üzerine konulmuş olan yasak kaldırılacaktır. Bu görevin yerine getirilmesinde, örgütümüzün hiçbir yerde hiçbir kimse tarafından hükümetin görev ve yasal işlerine karşı herhangi bir karışmaya kesinlikle meydan vermeyecek ve böylece ulusal örgütün bütün çalışma ve uğraşı hedefi, vatanın kurtarılması yönünde yoğunlaştırılmış olarak kalacaktır. Kurtuluşun elde edilmesinde hükümetin resmi görevlerine karşılık, ulusun da pek büyük ve pek önemli ulusal ödevleri olduğunu göz önüne alan cemiyetimiz, hükümetçe onaylanmış olan tüzüğündeki kurallar uyarınca, genel örgütlerini güçlendirip ulusal ödevinin düzenli olarak yerine getirilmesini sağlamayı çok gerekli saymaktadır; gerçekte bu büyük ulusal amaçtan başka hiçbir amaç gütmeyen kurulumuz, her türlü kişisel çıkardan ve parti tutkularından da uzak olduğundan, kamuya duyurmuş olduğu ulusal ilkelerden, hiçbir sebeple ve sözde nedenlerle hiçbir zaman ayrılmayacak ve çalışmalarının en büyük bölümünü Kuvayı Milliye’nin şimdiye değin olduğu gibi bundan sonra da tam bir güvenlik ve esenlik içinde düzenlenmesine yöneltecektir. Ve en tehlikeli tarihsel koşullar altında bile ulusal onurundan ve herkesin hakkına saygılı olmaktaki atadan gelme üstün niteliklerinden azıcık bile ayrılmamış olan ulusumuzun bundan sonra da aynı yöntem ve davranışı sürdüreceğinden ve böylece bu kutsal topraklara sahip olmaktaki uygarca yeteneklerini bütün dünyaya tanıtacağından kuşku yoktur. 7 Ekim 1919

Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk

Cemiyeti Temsilciler Kurulu Adına

Mustafa Kemal

(Söylev, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, C. III, Basıma Hazırlayan: Ord. Prof. Dr. H. Veldet Velidedeoğlu, İstanbul 1994, 4. Bası, s. 142, Belge No: 137)
#13 - Eylül 24 2008, 18:06:20
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Basın Kurulu Başkanı Velit Bey’in yazılı soruları ve Atatürk’ün, yaveri aracılığıyla verdiği yanıtlar



İstanbul, 13/10/1919

Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne

Sayın Paşam; kaç gündür sizinle Gazeteciler Kurulu adına yazışıyorduk. Bugün de Tasviri Efkar adına rahatsız edeceğim. Aşağıda bazı sorular sunuyorum. Amaç, Kuvayı Milliye’nin durumu üzerinde olabildiğince açık bilgi vermektir. Alınacak yanıtların ajans aracılığıyla Avrupa’ya çektirilmesine çalışılacaktır; bu sorulardan uygun görülenlere, yarınki sayıya yetiştirilmek üzere olabildiğince çabuk yanıt vermenizi rica ederim:

   1. Kuvayı Milliye’nin oluşmasının ilk sebepleri nedir?
   2. Ulusal örgütlenme ne zaman başladı?
   3. Bugün kaç il üzerinde egemendir?
   4. Ulusal örgütün ileri gelenlerinden başlıcaları kimlerdir?
   5. Temel amacı nedir?
   6. Temel amacı elde etmek için başlıca girişimleri nedir
   7. Seçimler konusundaki düşüncesi nedir?
   8. Anadolu’da seçimler tam bir özgürlük içinde yapılabilecek midir?
   9. Nisbî seçim ilkesi kabul olunur mu?
  10. Avrupa’ca kurulması tasarlanan Ermenistan sınırları konusunda ne düşünüyorsunuz?
  11. Sizce Ermenistan sınırı ne olabilir?
  12. General Harbord ile ne görüştünüz?
  13. Ulusal örgütün ikinci, üçüncü derecedeki organları içinde bazı İttihatçılar vardır deniliyor; ne dereceye kadar doğrudur?
  14. İttihatçıların Kuvayı Milliye üzerindeki etki yapması olanağı var mıdır?
  15. Seçimlerden sonra Kuvayı Milliye ne biçimde kalacaktır?
  16. Gelecekteki sınırlarımız sizce ne olabilir?
  17. Özgeçmişinizi kısaca bildirir misiniz?
  18. Mebus seçimlerinde adaylığınızı koyacağınız söyleniyor, doğru mudur? Nereden mebus çıkmak istiyorsunuz?
  19. Arkadaşlarınız arasında başka kimler mebus olmak isteğindedir?
  20. Kentinizde İtilâf Devletleri temsilcileri var mı, onlarla ilişki durumunda mısınız? Size karşı tutumları nedir, Ulusal Savaşım konusunda ne düşünüyorlar?
  21. İstanbul temsilcisi olarak atadığınız Vasıf Bey ne zaman gelecektir, yönergesi nedir?


Tasviri Efkar Başyazarı

Velit



Velit Beyefendiye

Paşa Hazretlerinin tel yazınıza numara sırasıyla not ettirdiği yanıtları aşağıda sunuyorum:

   1. Ulusun karşı kaşıya kaldığı haksız işlemler.
   2. Ateşkes Anlaşmasından sonra ve yurdun her yanında, hemen aynı zamanda.
   3. Bugün Anadolu ve Rumeli illerinde ulusal örgüt bulunmayan tek yer kalmamıştır. Etkinliği bütün yurdu kapsamaktadır.
   4. Ulusal örgütün ileri gelenleri, yurdun bütünlü ve bağımsızlığı için yürekleri çırpınan ulusun tüm seçkin evlâtlarıdır.
   5. Temel amaç, ülkenin bütünlüğünü ve ulusun bağımsızlığını sağlamaktır.
   6. Kuvayı Milliye’yi etken ve ulusal iradeyi egemen kılmaya kesin olarak arar vermiş olan ve bütün ulus bireylerini içinde toplamış bulunan örgütümüzdür. Tüzük ve bildirimizde bunlar, olduğu gibi yazılıdır.
   7. Seçimlere yasaya aykırı herhangi bir karışmada bulunmayıp, ulusu özgür bırakmaktadır. Yalnız cemiyetimiz, kendi ilkelerini kabul edenlerin seçimde başarı kazanmalarını diler.
   8. Evet yapılacaktır.
   9. Bu seçimin eldeki yasa uyarınca yapılması zorunludur. Ve zaten bu yolda da başlanmıştır. Nisbî seçim yöntemi Mebuslar Meclisi’nin çözüme bağlayacağı bir sorundur.
  10. 11- 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalan vatan parçalarından bir karış toprağın Ermenistan devletine katılmasına ulus kesinlikle karşıdır.
  11. Cemiyetimizde İttihatçı olarak kimse yoktur. İttihatçılık tarihe karışmıştır. İstanbul hükümetinin ve Batının siyasal yanılgısı, onların yeniden canlanmasına neden olmazsa, ulus, bunun canlanmasını aklına bile getirmeyecektir. Bu konuda Temsilciler Kurulunun yeni bir bildirisi bu gece Gazeteciler Derneği Başkanlığına tel yazısıyla bildirilecektir.
  12. Kuvayı Milliye’mizde egemen olan etken, sadece ulus ve ulusun yüce amaçlarıdır. Başka hiçbir kişi veya topluluk etken olamaz.
  13. Kuvayı Milliye’nin gelecek biçimi, Mebuslar Meclisi’nin güven ve özgürlük içinde yasama ve denetleme görevini yerine getirmeyi başarmasından sonra, bir kongre ile belirlenecektir. Bu nokta, tüzüğümüzün son maddesinde yazılıdır.
  14. Gelecekteki sınırlarımız bizce 30 Ekim 1918 Ateşkes Anlaşmasının imzalandığı günde eylemli olarak sahip kaldığımız sınırdır.
  15. Mebusluğa adaylığımı koymadım ve koymayacağım. Ama ulus beni herhangi bir yerden mebusluğa seçerse, övünçle kabul ederim.
  16. Arkadaşlarım da tıpkı benim gibi düşünmektedirler.
  17. Kentimizde İtilâf devletleri temsilcileri yoktu. Ancak bütün Avrupa ve Amerika devletlerinin geçici olarak gelip giden siyasi ve askeri görevleriyle yapılan özel görüşmelerde, onlar ulusal örgüt ve savaşımımızın haklı niteliğini tümüyle onaylamış ve anlamışlardır.
  18. Paşanın özgeçmişi özetle şöyledir :



Rumi 1296 (Milâdi 1880) tarihinde Selânik’te doğmuştur. İlk ve ortaöğrenimini Manastır’da, subaylık ve kurmaylık öğrenimlerini İstanbul’da bitirerek 1904 yılında kurmay yüzbaşı olmuş, 1907 yılına değin Suriye’de ve önyüzbaşı olduktan sonra, 1911 yılına değin Makedonya’da bulunmuştur; bu süre içinde ordu kurmaylığında, Redif Tümeni kurmaylığında, ordu ve kolordu kurmaylığında, Selânik Subay Talimgâh Komutanlığı’nda ve tren hattı müfettişliğinde görev yapmıştır. 31 Mart olayı üzerine Selânik’ten İstanbul’a giren birliklerin kurmay başkanlığında ve 1910’da Arnavutluk’ta girişilen harekâtta Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşanın kurmayı olarak bulunmuş, 1910’da Pikardi manevralarını izlemek için Fransa’ya gitmiştir. 1911’de Genelkurmay Başkanlığı Dairesi’nde görevlendirilmiş ve oradan, İtalya Savaşı dolayısıyla Libya’ya giderek bu savaşın sonuna değin Sirenaika bölgesinde Derne Birlikleri Komutanlığını yapmış, bu sırada Balkan Savaşı başlamış ve Bulgarların Çatalca hattına geldikleri bir sırada İstanbul’a dönerek Gelibolu Mürettep Kuvvetleri Kurmaylığı Harekât Şubesi Müdürü ve Bolayır Kolordusu Kurmay Başkanı olarak Balkan Harbine katılıp Edirne üzerine bu kolorduyla birlikte yürümüş, Dimetoka yöresinin düşmandan geri alınmasında eylemli olarak bulunmuştur. Balkan Savaşından sonra Sofya, Belgrad, Çetine ataşemiliterliklerini yapmak üzere Sofya’da görevlendirilmiş ve orada yarbaylığa yükseltilmiştir. Dünya Savaşı’nın ilânından sonra Tekirdağ’da yeni kurulan On dokuzuncu Tümen Komutanlığına atanmıştır. Mayos ve yöresi bölge komutanlığını yaptıktan sonra bu tümen ile bu bölgede bulunduğu sırada Arıburnu Kuvvetleri Komutanlığını üstlenmiş ve bunun sonucunda albaylığa yükseltilmiştir. Daha sonra Anafartalar Komutanı olmuş ve İngilizlerin çekilmeleri üzerine On altıncı Kolordu komutanı olarak Edirne’ye ve orada bir ay kadar kaldıktan sonra Diyarbakır, Bitlis, Muş yöresine, aynı sayı ile kolordu komutanı olarak gitmiş ve bu cephede tuğgeneralliğe yükseltilmiştir. Yığınak yapan İkinci Ordu içinde Bitlis ve Muş’u beş gün süren savaştan sonra Ruslardan geri almış ve bir süre sonra İkinci Ordu Komutan Vekilliğine ve az bir süre sonra da Hicaz Seferi Kuvvetlerine ordu komutanı olarak atanmış ise de, Şam’a kadar gittikten ve Sina cephesini denetledikten sonra, Medine’ye gitmesine gerek görülmediğinden, İkinci Ordu Komutanlığına asil olarak atanıp Diyarbakır’a dönmüş, 1917 yılında Halep’te yığınak yapan ve General Falkenhayn komutasında bulunan gruba giren Yedinci Ordu Komutanlığına atanmıştır. Bu general ile arasında, savaş hareketleri konusunda anlaşmazlık çıktığından bu hükümet de kendisinin görüşünü kabul etmediğinden, bu ordunun komutanlığından çekilmiş ve ardından atandığı İkinci Ordu Komutanlığını da kabul etmeyerek İstanbul’a dönmüştür. Bu süre içinde veliaht bulunan kişinin (Vahdettin’in) yanında Almanya’da Savaş Genel Karargâhı’na ve Alman Batı cephesine gitmiştir. Veliahdın padişah olması üzerine, padişahın sözlü ve ısrarlı buyruğu ile Falkenhayn’ın yenik olarak bıraktığı Nablus yöresindeki Yedinci Orduya yeniden gitmiş ve oraya varmasından on beş gün sonra yapılan İngiliz genel saldırısında bu orduyu Halep’e kadar geri çektiği sırada padişaha fahrî yaver olmuştu. Halep Savaşından sonra Yedinci ve -Adana yöresinde bulunan- İkinci Ordu’dan oluşan Yıldırım (Orduları) Grubu Komutanlığını üstlenmiş ve Ateşkes Anlaşmasından sonra İstanbul’a dönmüştür. Son zamanda, bilindiği gibi, Üçüncü Ordu Müfettişliği ile Doğu Anadolu’da bulunduğu sırada 8 Temmuz 1919’da askerlik mesleğinden çekilmiştir.

(Söylev, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, C. III, Basıma Hazırlayan: Ord. Prof. Dr. H. Veldet Velidedeoğlu, İstanbul 1994, 4. Bası, s. 149, Belge No: 144)
#14 - Eylül 24 2008, 18:07:30
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Kuvayı Milliye Muhaliflerinin, bu örgütten kuvvet alarak şahsi çıkarlar elde ettiklerinin ve tahakküme başladıklarının bildirilmesi üzerine, İzmit, Adapazarı, Bursa, Konya ve Balıkesir Merkezlerine gönderilen telgraf


Kuvayı Milliye’ye mensup oldukları iddiasıyla bazı kişilerin kişisel çıkarlarını sağlamak için tahakküm etmek gibi hareketlerde bulundukları haber alındı. Yasadışı hareketlerin ulusal örgütlerde yeri yoktur. Bu gibiler hakkında hükümetin yasaları uygulanacaktır.


(Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber; Kansu, Mazhar Müfit, Ankara 1966, s. 438)

#15 - Eylül 24 2008, 18:08:36
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Mustafa Kemal başkanlığında temsil heyeti üyeleri ve komutanlar arasında ileriye yönelik alınması gerekli kararlar ve Kurtuluş Savaşı’nın parasal kaynaklarıyla ilgili olarak 16-30.11.1919 tarihlerinde yapılan gizli görüşme tutanaklarından



Başkan: Bir noktada toplamak istiyorum: Söz konusu olan sorun, Milli Meclisin nerede toplanacağıdır. Şu tarihî ve çetin anların mahiyeti ve güçlükleri dikkatle göz önüne alınınca ve İstanbul’un tasvir edilen tehlikeli şartları da düşünülünce, Milli Meclisin Hilâfet merkezinde toplanarak görevini yerine getirmesinin mümkün olmayacağı anlaşılıyor. Şu halde Milli Meclisin her türlü güvenlik şartlarını taşıyan bir yerde toplanması gerekir. Ancak Padişah, Hükümet, Âyan ve bütün İstanbul çevresi buna karşı çıktığına göre, dışarıda toplanamaz. Yalnız Padişah ve hükümet buna razı olsalardı, sakıncaları bir dereceye kadar azalırdı. Ötekilerin pek önemi yoktu. Binaenaleyh toplanma yerinin İstanbul olmasında kesin zorunluluk vardır. Ama bu şartlar içinde toplanacak Milli Meclis, üzerine alacağı hayati görevleri yerine getirmeye devam edebilecek mi, edemeyecek mi? Bir takım belirtilere göre denilebilir ki, bir şartla devam eder. O da, neticeye kadar, İtilâf Devletlerinin görüşlerini aynen kabul etmek... Fakat acaba bu görüş ve şartlar ne olabilir? Bunlar, iç ve dış hayatımızla bağımsızlığımızı mahfuz bulundurmak noktasında toplanırsa çok iyi... Fakat hiç sanmıyorum. Meclisin kabul edemeyeceği şartlar ileri sürülecektir. Buna göre Milli Meclisin iki türlü hareketi olur: Birincisi, bu ağır şartları kabul eder, ikincisi de şartları çok ağır bularak haksızlığı kabul etmez. Böyle bir tutum karşısında uğranılacak muamele, ya meclis dağıtılır, ya İngilizler tarafından götürülür, ya da Kars ve sair malûm misallere uygun olarak, Mebusan Meclisini ortadan kaldırmak suretiyle büyük bir darbe vurabilir. Binaenaleyh bu Milli Meclise bel bağlamamak gerekir. Böyle bir toplantının gerçek ulusal amaçlara uygun milli bir toplantı olmayacağı tabiidir. İşte buradan “Milli Toplantı”ya intikal edilmiş olur. Dışarıda, fakat milletin bütün mukadderatını ..... bir “Milli Heyet” tasavvur edelim. O halde Milli Meclisin toplanmasından vazgeçelim. Tasavvur olunan Milli Heyet, Mebusan Meclisi değildir, bu bir kongredir, bir “Assemblee Nationale”dir.

Bu heyet yürütme yetkisini üzerine almayacaktır. Sadece Merkezi Hükümeti karar alma hususunda uyarsın. Hükümet de, memleketin mukadderatı hakkında ileri sürülen şartları, bu uyarılara göre, kabul veya reddetsin. Ama bu da şüphelidir. Çünkü bütün mebusların aynı inancı taşımaları gerekir. Böyle olursa, İstanbul’un güvensizliğinden bahsederek, tam bir güvenlik sağlanıncaya kadar dışarıda toplanılacağını söyleyebilirler. Fakat, mebusların büyük çoğunluğu buna muvafakat etmediği takdirde bu da olamaz. Birisi dışarıda “Assemblee”, öteki İstanbul’da “Milli Meclis” halinde iki temsil organı meydana gelir ki, bunlardan biri onaylanmış, diğeri onaylanmamıştır. Şu hale göre diğerinin durumu imkânsız görülüyor. Bir an için imkân olduğunu kabul ve tasavvur edelim. O zaman da Merkezi Hükümet ve yabancılar kabul etmeyeceklerdir. Hükümetle bunun arasında kavgalar çıkacaktır. Hangi taraf galip gelirse, o taraf duruma hakim olacaktır.

Bu bakımdan bütün dahili kuvvetleri ve yürütme yetkisini eline alması lâzımdır, yani “Assemblee Constituante” = “Kurucu Meclis” haline gelmesi gerekir. Toplanmış olan meclis, daha birtakım memleket eşraf ve ayanının çağırılmasıyla bu hale gelebilir. Önce ”Assemblee Nationale”, sonra da “Constituante” da imkânsızdır, vasıtalar şartlara bağlıdır. Bugün için bile bu tarzda kabulü, bir dereceye kadar kanuna aykırı olacaktır. O halde Milli Meclisin İstanbul’da toplanması zorunludur. Bu meclisin görevini yapmaması ve yapmadığına göre de, bizce alınabilecek tedbir ve tertibat kalkıyor. Evet Milli Meclis, ister istemez, ancak İstanbul’da toplanabilecektir. Bu tedbir ve tertibata dair şimdiden ne yapmak zorundayız? (Tutanakta boşluklar ve tümce düşüklükleri var.)

(Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, S. 69, Haziran 1973; Zikreden: Sadi Borak, Atatürk’ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev, Demeç, Yazışma ve Söyleşileri, İstanbul 1997, s. 36-37)
#16 - Eylül 24 2008, 18:10:08
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Mustafa Kemal başkanlığında temsil heyeti üyeleri ve komutanlar arasında ileriye yönelik alınması gerekli kararlar ve Kurtuluş Savaşı’nın parasal kaynaklarıyla ilgili olarak 16-30.11.1919 tarihlerinde yapılan gizli görüşme tutanaklarından( Sivil Memurlar Hakkında)



Kazım Paşa: Ordu ilân etti ki bütün gücüyle milletin emrinde ve onun desteğindedir. Ama hiç bir vali böyle yapmadı.

Mustafa Kemal Paşa: Başlangıçta bir çok valiler bize karşı idi. Hatta bazılarını tutukladık bile. Şimdi böyle bir zamanda millet, teşkilâtlanmış olarak kendi mukadderatını kollayıp koruyabilir. Bugüne kadar yaptığı gibi, ordudan yine teşkilât hususunda milleti faaliyete sokmasını rica edelim. Her köyde ve her nahiyede teşkilât kurulmalıdır. Zira her yerde istenilen çaba gösterilmiyor. Meselâ Sivas şehrinde bile teşkilâtımız kurulmamıştır. Mahalli toplantıları yoktur. Hatta bir büroları dahi yoktur. Bu gidişle bir ay sonra büsbütün eriyip gider. Sivas’ta mahalle teşkilâtı kurulmamıştır. Bu şehirde merkez heyeti olsaydı, bugün gösterdiği durum oluşmazdı. Sivas halkı bu konuda ordudan yardım rica eder.

Kazım Paşa: Millet, kolordulara emreder. Bendeniz millet tarafından rica kabul etmiyorum. (?)

Mustafa Kemal Paşa: Binaenaleyh Kolordular milleti bu işe sevk etmeye başlasın. Sivil idareye gelince: İstanbul Hükümeti ile eninde sonunda ya anlaşırız, ya da muhalif kalırız. Merkezi Hükümet millete muhalif kalsa bile sivil idare memurları milletin kuvveti karşısında direnme fikri beslemesin.

Bunun için milletin emellerine aykırı icraatta bulunan bir hükümetin sözü memurları nezdinde geçerli olamasın. Bu, bir milli amaç olmalıdır. Sivil idare amirleri yalnız milli emellere baş eğilmesi gerektiğini bilmelidirler. Buna inanmayan memurları görevlerinde bırakmaktan ancak zarar doğar. Meselâ, Ferit Paşa Kabinesi kanun ve nizamlara aykırı emirler verdi. Bazı idare amirleri bu emirleri yaptı. İşte bu tarzda hareket eden vali veya mutasarrıflar bizim için zararlıdır.

Rauf Bey: Fakat her yerde bu emirleri doğruluğuna inanarak yapmadılar; geçim derdini ileri sürdüler.

Mustafa Kemal Paşa: Ama hiç kimse, hiçbir vakit kendi boğazını doyuracak diye millet ve memlekete zararlı bir menfaatin aleti olamaz. Kaymakamlardan da, köylerden yukarıya doğru teşkilât kurulması yolunda çaba harcamalarını rica edelim. Bunu yapacaklarına şüphemiz yoktur. Acaba bize karşı çıkan memur olursa ne yapalım?

(Belgelerle Türk Tarih Dergisi, S. 69, haziran 1973; Zikreden: Sadi Borak, Atatürk’ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev, Demeç, Yazışma ve Söyleşileri, İstanbul 1997, s. 75)
#17 - Eylül 24 2008, 18:11:33
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Atatürk’ün 28 Aralık 1919 tarihinde Ankara’ya ilk gelişinde verdiği söylevden


Efendiler !

Hepinizce bilinmektedir ki savaşın son döneminde Amerika cumhurbaşkanı Wilson, on dört maddeden oluşan bir programla ortaya çıktı. Bu program ulusların kendi alınyazılarını, egemenliklerini sağlıyordu. Programın on ikinci maddesi ise sadece Türkiye'ye, devletimize ve ulusumuza ilişkindir. Wilson bu madde ile Türkiye'nin, ulusumuzun tam egemenliğini elde etmesi gereğini ileri sürdükten sonra buna bir iki koşul da eklemiştir. Bu koşullar şunlardır: Aramızda yaşayan Müslüman olmayan toplulukların güvenlerini ve gelişme özgürlüklerini sağlamak... Bir de Boğazların açık bulundurulmasıdır.

Bütün Bağlaşık Devletler Wilson'un ilkelerini kendi çıkarları için uygun gördükleri gibi bizim devletimiz de bu on ikinci maddeyi kabulde hiçbir sakınca görmedi. Ve kabul etti. Gerçekten kabul edilebilecek bir ilkedir. Çünkü Mister Wilson'un istediği Müslüman olmayan toplulukların can ve malları ile her türlü hakları ve gelişme nedenleri için gereken her şeye aslında, öteden beri devletimiz ve ulusumuzca saygı gösterilmişti. Gerçekten, Gayrimüslim unsurların Osmanlı Devlet ve ulusunun kucağında elde ettikleri ayrıcalıklar, üç yüz yılı aşkın bir zamandan beri pek çok vardır. Bundan dolayı bu koşul bizim için yeni bir şey değildi.

Efendiler! düşmanlarımız, bizim için uydurdukları kara çalmalarını bir aralık Paris Konferansı'na da kabul ettirir gibi oldular. Belki bunun sonucu olarak daha savaş sırasında birbiriyle yaptıkları gizli antlaşmaların, alıp verdikleri sözlerin uygulanmasına başlanmıştı. İzmir, Antalya, Adana, Antep, Urfa ve Maraş'ı işgalleri hep bu karşılıklı yükümlenmeler sonucu olsa gerek. Oysa haktan, adaletten söz açan Bağlaşık Devletlerin bu gibi işlemlerde bulunmamaları gerekirdi; uygarlık ve insanlıktan söz edenlerden bu beklenmezdi.

Ancak, Efendiler! Her halde dünyada bir hak vardır. Ve hak gücün üstündedir. Şu kadar ki, ulusun haklarını bilip savunma ve korunması yolunda, her türlü özveriye hazır olduğuna ilişkin dünyaya bir inanç vermek gerekir. İşte düşmanlarımızın bu davranışı, ulusumuzu, bu anlayıştan, bu özveri duygusundan yoksun sandıklarından çıkmıştır.

Ancak, doğrusunu söylemek gerekirse, ateşkesten beri birbirini izleyen hükümetlerimizin ülkenin karşı karşıya kaldığı haksızlıklara karşı yanılgı ile ve akılsızca davranışları bize karşı yanlış düşünceleri pekiştirmeye yardımcı olmuştur. Örneğin, Tevfik Paşa, yurdumuzun bir bölümünü Ermenistan'a katmada bir sakınca görmemekteydi. Ferit Paşa, resmi demeçlerinde doğu illerinde geniş bir Ermenistan özerkliğinden söz ettiği gibi, Paris'te de güney sınırımızın Toros olabileceğini söylemişti. Toros'un güneyinde Arapça konuşulduğunu sanıyor. Ve Toros'tan ta Antakya'ya değin olan bölgede Türklerin oturduğunu ve bin yıldan beri Türk kanıyla yoğrulmuş olduğunu bilmiyordu. İşte bu gibi hükümetlerin davranışları ve eylemleridir ki, ulusumuzun geçmişini unutmuş, ulusçuluğun ve özel uygarlıkların bağışladığı haklardan habersiz, kansız, uyuşuk bir ulus olarak tanınmasına yol açmıştır.

Aynı metinden:

Efendiler; Bir ulus varlığı ve hakları için bütün gücüyle, bütün düşünce ve maddi güçleriyle ilgilenmezse, bir ulus kendi gücüne dayanarak varlık ve bağımsızlığını sağlamazsa, şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz.

Ulusal yaşamımız, tarihimiz ve son dönemde yönetim biçimimiz buna pek güzel kanıttır. Bu nedenle örgütlerimizde Kuvayı Milliye'nin etken ve ulusal iradenin egemen olması ilkesi kabul edilmiştir. Bugün, bütün dünya ulusları yalnız bir egemenlik tanırlar : Ulusal Egemenlik… Örgütün öteki ayrıntılarına bakacak olursak işe köyden ya da mahalleden, ve mahalle halkından, kısacası bireyden başlıyoruz. Bireyler düşünür olmadıkça, haklarını anlamış bulunmadıkça, yığınlar istenilen yöne, herkesçe iyi ya da kötü yönlere sürüklenebilirler. Kendini kurtarabilmek için her bireyin ülkenin alınyazısıyla kendisinin ilgilenmesi gerekir. Aşağıdan yukarıya, temelden çatıya doğru yükselen böyle bir kuruluş elbette sağlam olur. Kuşku yok, her işin başlangıcında aşağıdan yukarıya olmaktan çok, yukarıdan aşağı olması zorunluluğu vardır.

(Behçet Kemal Çağlar; Bugünün Diliyle Atatürk’ün Söylevleri, TDK yayını, Ankara, 1968, s. 11 vd.)
#18 - Eylül 24 2008, 18:13:34
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Atatürk’ün, Ulusal Kongre Bildirisine ve Temsil Heyetine yapılan müracaata verdiği cevap


Altmış kadar derneğin, Milli Ahrar, Sulh ve Selâmet-i Osmaniye, Ahâli-i İktisat ve Sosyalist Birliği gibi siyasi partilerin ulus ve ülke yazgısını tam olarak kurtarmak amacıyla yaptıkları işlerden dolayı teşekkür ederiz. Söylentiler üzerine açıklamak gereği duyduğunuz görüşler bizce de önemli bulunmuştur. Bu gibi söylentilerin doğru olup olmadığını açıklığa kavuşturmak zor oluyor. Çünkü bir taraftan sizin de güya Çiftçi Derneği adı altında İttihat ve Terakki taklidi olan Teceddüt Fırkası’nın üyelerini milletvekili yaptırmak için Eskişehir, İzmit, Kastamonu, Kütahya, Bursa, Trabzon, Erzurum ve Sivas gibi mahallere birçok mektuplar ve hatta görevliler gönderdiğiniz ve hatta bazı kişilere Teceddüt Fırkası’nın aday listesini yolladığınız ve bu suretle birlik sağlamaya çalışan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin ulusal örgütünde karışıklığa neden olmakta ve bugün kendi lisanınızla beğenmediğinizi söylediğiniz bir kurul oluşmasına çalıştığınız hakkında şikayetler olmuştur.

Ulusun seçeceği milletvekillerinin gerekli ahlâk ve nitelikleri taşımaları tabii ki bizce de, pek istenen bir konudur. Ancak, bu konuda denenmiş kimseleri tamamen tanımadığımız içindir ki işi doğrudan doğruya ulusun vicdan ve saflığına terk etmeyi gerekli bulduk.

Bu suretle ulusun oyunu kazanacak milletvekillerinden oluşacak kurula, ne içerden, ne de dışarıdan hiç kimsenin itiraza hak ve yetkisi olmaz. Bazı milletvekili adaylarının Kuvayı Milliye’den kazandıkları etkilerle seçilmeye çalıştıkları doğrulanmaya muhtaçtır. Temsil Heyeti’nin hiçbir yerde temsilcisi olmadığından bu yönde aldığınız haberler doğru değildir. Bu haberi verenlerin amacı Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine mensup olan herhangi bir kişinin, milletvekili seçiminde yasaların verdiği hak veya görevi her ulus ferdi gibi kullanmakta olmaları ise, bu pek tabiidir.

Milletvekili seçimi hakkındaki bildirimizin verdiği güvenin gerçekleşmesi için bizden fiili hareket beklenirse bunda mazur olduğumuzu bildirmemize izin veriniz. Çünkü, teklifinizi yerine getirmek için seçimlere fiilen müdahale etmek lâzımdır. Halbuki cemiyetimiz, bir siyasi parti olmayıp bütün partilerin görüşlerine saygılı, ancak belirli amaçlar için ulusun birliğini sağlamaya yönelik bulunduğundan seçimlere özellikle fiilen müdahale halinde bir tarafa yakın ve diğer taraflara karşı durmayı kabul etmek gerekecektir ki bu da cemiyetin amacına aykırıdır.

Bugünkü hükümet de, cemiyetimizin milletvekili seçimine fiilen karışmamasını doğru bularak bunu heyetimizden talep etmiş ve bu yolda söz verilmiştir. Bu nedenle, milletvekillerinin seçimiyle oluşacak ve Millet Meclisinin bazılarının hoşuna gitmemesinden dolayı cemiyetimiz hiçbir sorumluluk kabul etmez.

Seçimlerde, ulusu aydınlatmak için siyasi partilere faaliyet meydanı açıktır. Böyle metru bir faaliyete karşı çıkanlar hakkında da, hükümeti yasanın gereklerini uygulamaktan kimse menedemez.

Cemiyetimiz adına yasa dışı fiil ve hareketlerde bulunanlar varsa, bu gibilerin nerede ve nasıl hareketlerde bulunduklarının bildirilmesi halinde cemiyetimizce önlem alınmakta gecikilmeyeceğine inanın. Bununla beraber telgrafınıza verdiğimiz cevap içeriğinin herkesçe bilinmesi fikirleri aydınlatmaya yarayacağından her ikisinin de gazetelere verilmesi rica ve buraca da yayınlanacağı arz olunur efendim.

Heyeti Temsiliye namına

Mustafa Kemal

(Prof. Dr. M. Tayyip Gökdoğan, Milli Mücadele Başlarken, II, s. 161-163’ten nakleden: Sadi Borak, Atatürk’ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev, Demeç, Yazışma ve Söyleşileri, İstanbul 1997, s. 337-338)
#19 - Eylül 24 2008, 18:15:32
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Atatürk’ün, 16 Mart 1920 tarihinde, İngiliz, Fransız, İtalyan Siyasal Temsilcilerine, Amerika Siyasal Temsilcisine, Bütün Tarafsız Devletler Dışişleri Bakanlıklarına ve Fransa, İngiltere, İtalya Millet Meclislerine verilmek üzere, İtalyan Temsilciliğine Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Temsilciler Kurulu adına gönderdiği Protesto metninden


Ulusal bağımsızlığımızı temsil eden Millet Meclisi ile birlikte İstanbul'da bütün resmi dairelere Bağlaşık Devletlerin erleri açıktan açığa ve zorla girmişlerdir. Bu arada, ulusal amaçlara uygun iş gören birçok yurtsever kimselerin tutuklanmasına da girişilmiştir. Osmanlı ulusunun siyasal egemenliğine ve özgürlüğüne indirilen bu son yumruk; hayatımızı ve varlığımızı, ne pahasına olursa olsun, savunmaya kararlı olan biz Osmanlılardan çok, yirminci yüzyıl uygarlık ve insanlığının kutsal saydığı bütün ilkelere; özgürlük, yurt ve ulus duygusu gibi bugünkü insan topluluklarının temeli olan bütün ilkelere ve bu ilkeleri ortaya koyan insanlığın genel vicdanına indirilmiş demektir.

Biz haklarımızı ve bağımsızlığımızı savunmak için giriştiğimiz savaşın kutsallığına ve hiç bir gücün bir ulusu yaşamak hakkından yoksun bırakmayacağına inanıyoruz. Tarihin bugüne dek yazmadığı nitelikte bir suikast olan ve Wilson ilkelerine göre düzenlenmiş bir Ateşkes Anlaşması ile ulusumuzu savunma araçlarından yoksun etmek gibi bir düzene dayanılarak yapıldığı için, ilgili ulusların şeref ve onurlarıyla da bağdaşmayan bu davranış üzerine yargıya varmayı, resmî Avrupa ve Amerika’nın değil; bilim, kültür ve uygarlık Avrupa ve Amerika'sının vicdanına bırakmakla yetinir ve bu olaydan doğacak büyük tarihsel sorumluluğa son olarak bir daha dünyanın dikkatini çekeriz. Davamızın hukuka uygunluğu ve kutsallığı, bu güç zamanlarda, Tanrıdan sonra en büyük desteğimizdir.

Mustafa Kemal

(Söylev, Atatürk, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1978, s. 302; Kemal Atatürk, Nutuk 1919-1927; Atatürk Araştırma Merkezi Yayını; Bugünkü Dille Yayına Hazırlayan: Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara 1995, s. 285; 1927 baskısında s. 264 )

#20 - Eylül 24 2008, 18:16:42
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Temsil Heyetinin 16 Mart 1920 Tarihli Genelgesi



Bütün İllere ve Komutanlıklara Genelge

Ankara, 16 Mart 1920


   1. Meclis-i Mebusan da dahil olduğu halde Babıali ve bütün hükümet daireleriyle beraber İstanbul, İngilizler tarafından cebren ve resmen işgal edilmiştir. Telgrafhaneler de işgal altında bulunduğundan resmi makamlara maruzatta bulunmak imkânı kalmamıştır. Bu şartlara göre, Anadolu, İstanbul ve resmi makamlarla muhabereden mahrum kalmıştır. Muhabere girişimi doğrudan doğruya düşmanları karşımıza çıkarmakta olduğundan dolayı da doğru değildir.
   2. Şu andaki durumu, gereklerine ve doğacak hal ve olaylara göre de milletçe birlikte alınması zorunlu olan önlemlerin alınması için bütün Osmanlı illerinde mülki memur başkanları ve askeriyenin Temsil Heyeti ile bağlantıyı korumaları ricasını bir vatan görevi sayarız. Temsil Heyeti merkezlerimiz de, doğal olarak mülkiye ve askeriye memurlarıyla iş birliği yaparak milli ve vicdani görevlerini ve ifaya hız vereceklerdir.
   3. İstanbul’daki olağanüstü hal, Anadolu’da Osmanlı Kanunlarının yürürlüğünü engellemeyeceğinden ve her ne şekilde olursa olsun alınacak önlemlere Osmanlı milleti uygarlık yeteneği özellikle dikkat çekici bulunduğundan kanun dışında hiç bir işlem yapılmaması ve bütün görevlerin özenle yapılması hayatımızın gereklerindendir.


Temsil Heyeti adına

Mustafa Kemal




(Yunus Nadi, Kurtuluş Savaşı Anıları; İstanbul, 1978, s. 284-285)
#21 - Eylül 24 2008, 18:17:35
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Temsil Heyetinin 16 Mart 1920 Tarihli Güvenlik Genelgesi



Güvenlik Hakkında Genelge

Ankara, 16 Mart 1920


Bugünkü duruma göre milletimiz dünya uygarlığının insancıl duygularıyla, duyarlı vicdanlarından ve bütün İslâm aleminin manevi ortaklığından emin olmakla beraber, bir süre için dost olsun düşman olsun bütün resmi dış dünya ile geçici olarak ilişki kurulmayacaktır. Bu günler içinde vatanımızda yaşayan Hıristiyan ahali hakkında göstereceğimiz insancıl muamelenin değeri pek büyük olduğu gibi, hiç bir yabancı hükümetin fiili veya görünür himayesini görmeyen Hıristiyan ahalinin tam bir huzur ve dinginlikle hayatlarını sürdürmeleri, soyumuzun doğuştan sahip olduğu uygarlık yeteneğinin en kesin kanıtını oluşturacaktır. Vatanın yararına aykırı faaliyetleri olanlarla, ülkenin huzur ve güvenliğini bozanlar hakkında, hangi din ve milletten olduğuna bakılmayarak kanun hükümlerinin derhal ve şiddetle uygulanmasını ve yerel yönetimlere itaat ve yurttaşlık görevlerinde kusur etmeyenler hakkında da merhamet ve şefkatle muamele edilmesini özellikle, önemle arz ve konunun bütün ilgililere hızla tebliğini ve bütün millet fertlerine uygun araçlarla duyurulmasını rica ederiz.

Temsil Heyeti adına

Mustafa Kemal



(Yunus Nadi, Kurtuluş Savaşı Anıları; İstanbul, 1978, s. 285-286)
#22 - Eylül 24 2008, 18:18:20
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Atatürk’ün, 19 Mart 1920 tarihinde İllere, Bağımsız Sancaklara ve Kolordu Komutanlıklarına Temsilciler Kurulu adına gönderdiği telgraf metni


Devlet başkentinin de Bağlaşık Devletlerce resmi olarak işgali; yasama, adalet ve yürütme gücünden meydana gelen ulusal devlet gücünü kırmış ve Millet Meclisi, bu durum karşısında görev yapamayacağını hükümete resmi olarak bildirerek dağılmıştır. Şu duruma göre devlet başkentinin korunmasını, ulusun bağımsızlığını ve devletin kurtarılmasını sağlayacak tedbirleri düşünüp uygulamak üzere ulusça olağanüstü yetki verilecek bir meclisin Ankara’da toplantıya çağırılması ve dağılmış olan milletvekillerinden Ankara’ya gelebileceklerin de bu meclise katılmaları zorunlu görülmüştür. Bunun için, aşağıda bildirilen yönerge gereğince, seçimlerin yapılmasını yurtseverliğinizden ve anlayışlılığınızdan beklerim:

   1. Ankara’da olağanüstü yetkili bir meclis, ulusun işlerini yürütmek ve denetlemek üzere toplanacaktır.
   2. Bu meclise üye olarak seçilecek kişiler, milletvekilleri ile ilgili yasa hükümlerine uyacaklardır.
   3. Seçimde, sancaklar seçim bölgesi olacaktır.
   4. Her sancaktan beş üye seçilecektir.
   5. Her sancakta, ilçelerden gelecek ikinci seçmenlerle sancak merkezinden seçilecek ikinci seçmenlerden ve sancak idare ve belediye meclisleriyle Müdâfaa-i Hukuk yönetim kurullarından; illerde, il merkez kurullarından ve il yönetim kurulu ile il merkezindeki belediye meclisinden ve il merkezi ile merkez ilçesi ve merkeze bağlı ilçelerin ikinci seçmenlerinden meydana gelecek bir kurulca belli günde ve bir oturumda seçim yapılacaktır.
   6. Meclis üyeliğine, her parti, dernek ve toplulukça aday gösterilebileceği gibi, her kişinin de bu kutsal savaşa edimli olarak katılması için bağımsız adaylığını istediği yerden koymaya hakkı vardır.
   7. Seçimlere her yerin en büyük sivil yöneticisi başkanlık edecek ve seçimin doğru ve yolunda yapılmasından sorumlu olacaktır.
   8. Seçim gizli oyla ve salt çoğunlukla yapılacak; oyları kurulun kendi içinden seçeceği iki kişi, kurul önünde sayacaklardır.
   9. Seçim sonunda, bütün kurul üyelerinin imza edecekleri, ya da kendi mühürleri ile mühürleyecekleri üç tane tutanak düzenlenecek; bir tanesi yerinde alıkonularak, öteki iki taneden biri seçilen kişiye verilecek, öteki de Meclise gönderilecektir.
  10. Meclis üyeliğine seçilenlerin alacakları ödenek, daha sonra meclisçe kararlaştırılacaktır. Ancak geliş yollukları, seçimi yapan kurulların zorunlu giderleri olarak uygun görecekleri tutarlar üzerinden, her yerin hükümetince sağlanacaktır.
  11. Seçimler, en geç on beş gün içinde Ankara'da çoğunlukla toplanmayı sağlamak üzere bitirilerek, üyeler yola çıkarılacak ve sonuç, üyelerin adlarıyla birlikte hemen bildirilecektir.


Mustafa Kemal



(Söylev, Atatürk, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1978, s. 305; Kemal Atatürk, Nutuk 1919-1927; Atatürk Araştırma Merkezi Yayını; Bugünkü Dille Yayına Hazırlayan: Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara 1995, s. 288; 1927 baskısında s. 268 )
#23 - Eylül 24 2008, 18:20:08
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Atatürk’ün 24 Nisan 1920 tarihinde, Mütarekeden Meclisin açılmasına kadar geçen zaman içindeki siyasi olaylar hakkında Meclisteki konuşması



Atatürk bu konuşmasında, ülkenin içinde bulunduğu durumu ve o güne kadar meydana gelen gelişmeleri anlatmış ve, Dahiliye Nâzırı Ali Kemal Bey’in, Mustafa Kemal’in Ordu Müfettişliği görevinden alındığına dair gizli genelgesi üzerine bütün il, sancak ve ilçelere,kolordulara, İkinci Ordu Müfettişliğine yazdığı telgrafı okumuştur:

“Padişahın istemesi ve devletin uygun görmesiyle kurulmuş olan 3. Ordu müfettişliği görevi üzerimde oldukça gerekli bütün emirleri vermekte devam edeceğimi, bunları yerine getirmemenin, ilgili makamı tarih önünde büyük sorumluluklara sürükleyeceğini bir daha bildirmek durumundayım.

Bundan başka ordu müfettişliği, devletin resmi bir işi olup, kişilerle hiçbir ilgisi olmayacağına göre bu ödevin gerektirdiği bağlanmaları ve yazışmaları korumak ve sürdürmenin bir kanun ödevi olduğunu ve bu bildirimin, Ali Kemal Bey’in genelgesinin yayıldığı bütün makamlara ulaştırılması gerektiğini ayrıca bildiririm.”

Atatürk, aynı konuşmada, Sadrazam Ali Rıza Paşa’ya yazılan telgrafı da aynen okumuştur. Bu telgraftan:

“Millet, şimdiye kadar işbaşına geçenlerin Anayasaya ve milli gayeye aykırı hareketlerinden üzüntü duydu. Bundan dolayı, meşru olan haklarını tanıtmak ve mukadderatını ehliyetli ve güvenilir ellerde görmek için kesin kararını verdi. Gereken sağlam girişimlere başladı. Düzenli bir teşkilâtı bulunan Kuvayı Milliye, milletin kesin iradesini tam olarak gösterme ve ispat etme kudretini elde etti.”

Aynı konuşmanın devamında;

“Ali Rıza Paşa, Erzurum ve Sivas Kongrelerini bilmezden geldi. “İnceleyip bilgi edinmemiz için ilkin bu kongrelerin kararları nelerdir bildiriniz” diye yazdı. Hepinizin bildiği o bildiriyi kendilerine gönderdik. Paşanın imzasıyla yeni kabinenin bu esasları bütünüyle benimsediği bildiriliyor, bu arada bizim bazı davranışlarımız da önlenmek isteniyordu. 23 günlük kesintinin giderilmesinden ve yeni bağlar kurulmasından sonra, Millet Meclisi seçimlerine ve hükümetin işlerine karışmamamız, aradaki anlaşmanın ilk koşulu gibi ileri sürülüyordu. Bizim verdiğimiz karşılığı olduğu gibi okursam durum daha iyi açıklanmış olacaktır:

“Yüce sadrazamlık katına

4 Ekim 1335 tarihli telgrafınıza göre Sivas Kongresi Temsil Heyeti adına size bildirilen teklifleri bütünüyle benimsemiş olduğunuzu anlamakla sevindik. Ancak, bizim de benimsememiz istenen bazı teklifler için gerekli gördüğümüz açıklamaları sıralamamıza izninizi dileriz. Hükümetin bütün işlerinde öncelik kanunlara uymak olduğuna göre, bizim heyetimizin de bu uygulamanın hakkıyla belirlemesini sağlamak biricik amacıdır. Son zamanda meydana gelen bütün uygunsuz ve kanunsuz işlerin sebebi Ferit Paşa Kabinesi idi. Bu kabinenin düşmesiyle sizlerin doğru dürüst davranacağınız umulduğuna ve bütün o eski yanlışları ve kötülükleri gidermek ilk göreviniz olacağına göre, işinize karışmamız söz konusu olamayacaktır ki ayrıca bunu yapmayacağımıza söz vermemiz gerekli sayılabilsin. Kaldı ki derneğimizin, bugünkü kabineye kanun hükümleri içinde gereken yardımları yapabilmesi, yardım için söz verebilmesi, ilkin bu kabinenin onu tanımasına, iyi karşılamasına, onun kuruluşunu haklı ve gerekli görmüş ve bunu kesin ve açık bir dille söylemiş olmasına bağlıdır. Böyle olmadıkça, dernekle yeni kabine arasında karşılıklı güven kurulamayacak ve belki de zaman zaman anlaşmazlıklar ve ayrılıklar baş gösterebilecektir.

İstanbul’la Anadolu’yu birbirinden ayırıp uzaklaştırmaya sebep olan, ne bizim heyetimizdir ne bizim delegesi olduğumuz ulustur. Sizin eski hükümetinizin Paris Barış konferansında bütünüyle doğu illerimizi özerk bir Ermenistan’a bırakmış olması, Torosları sınır alıp da iki-üç güney ilimizi sınır dışı bırakması, İstanbul’da ve bir çok ilimizde mütareke hükümlerine büsbütün aykırı işlemlere ve işgallere seyirci kalması, ulusal varlığını korumak ve kutsal haklarını savunmak için ayaklanan kongre üyelerini eşkıya, çete gibi tepelemeye kalkışması, asıl kendisi bir takım eşkıya toplayıp Sivas’taki kongreyi bastırmak için alçakça tedbirler alması, İstanbul’la Anadolu’nun birbirinden ayrılıp uzaklaşmasının nedenleri olmuştur.”

Atatürk, aynı konuşmanın bir bölümünde, Harbiye Nâzırı Cemal Paşanın, 9 Ekim 1919 tarihli telgrafına verilen cevabı okumuştur:

“Savaş sırasındaki başarısızlıklarla beceriksizlikleri ortaya çıkarılıp cezalandırılması yurdumuzda sorumluluğun büyükler için de, küçükler kadar tarafsızlık ve kesinlikle uygulanmakta olduğunu belirtmesi bakımından iyi sonuçlar verir ama, bu işi sadece kağıt üzerinde, göz boyamak için değil, zamanı gelince gerçekten ele almayı faydalı görüyoruz.”

(Behçet Kemal Çağlar, Atatürk’ün Söylevleri, TDK Yayını, Ankara, 1968, s. 44; Aynı telgraftan; Söylev, Atatürk, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1978, C.I, s. 149; Kemal Atatürk, Nutuk 1919-1927; Atatürk Araştırma Merkezi Yayını; Bugünkü Dille Yayına Hazırlayan: Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara 1995, s. 140; 1927 baskısında s. 123)
#24 - Eylül 24 2008, 18:21:30
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Milli mücadelede bir an önce başarılı olmak için subaylardan kıtalar oluşturulması, milletvekillerinin gönüllü kuvvetler oluşturmaları ve subayların yanlarındaki hizmet erlerinin alınması hakkındaki önerge nedeniyle, 12 Temmuz 1920 tarihinde meclisteki konuşmasından



…Üçüncü maddeye geçiyorum: Bu üçüncü madde, tamamı itibariyle, hepimizi ilgilendiren bir maddedir. İmza sahibi arkadaşlarımız, hepimize tavsiye ediyorlar ve diyorlar ki: Vatan savunmasının gerektirdiği işleri, öncelikle dikkate alalım ve bütün çalışmamızı buna yöneltelim ve pek çok kanunî şeylerle uğraşmayalım. Bu tavsiyeye ben, özellikle teşekkürlerimi sunarım. Yalnız bu sözlerimiz, uygulamada da görünmelidir. Fakat, üzüntüyle görüyorum ki, bu durum, uygulamada fiilen görünmüyor; o kadar görünmüyor ki, Refik Bey kardeşimizin izinleriyle belirtmek istiyorum, bu önergenin başında, elinde İç Tüzük maddesi olduğu halde meseleyi çözmeye girişmişlerdi. Demek oluyor ki, bazı konularda kanun hükümlerinin dışına çıkamayacağız.

(Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, AAM yayını, Ankara, 1989; C. I, s. 86 ve devamı)
#25 - Eylül 24 2008, 18:22:13
''Cehennem, başkalarıdır. ''

Üye:

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.