Dünya Dönüyor => Edebiyat => Yazarlar => Konuyu başlatan: Mercey - Nisan 04 2009, 19:48:40
Başlık: Vladimir Vladimiroviç Mayakovski
Gönderen: Mercey - Nisan 04 2009, 19:48:40
Vladimir Vladimiroviç Mayakovski (Rusça: Владимир Владимирович Маяковский / 1893-1930); Rus, Enternasyonalist şair, Sovyet yazar. Doğumu: 7 Temmuz 1893, Gürcistan / Kutais Ölümü: 14 Nisan 1930
Yaşamı 7 ya da 19 Temmuz (Ne annesi, ne babası, ne de kendisi tam olarak bilmiyor) 1893'te Gürcistan'ın Kutais kentinden 20 verst uzaklıktaki Bağdadi köyünde doğdu. Babası Vladimir Konstantinoviç Mayakovski Bağdadi bölgesi orman işçisi idi ve Luda ve Olya adında iki kız kardeşi vardı. Ona kendi aralarında Volodya olarak hitap ediyorlardı. Kızkardeşi Luda'nın anılarına göre, aile, Gürcü geleneklerine bağlı bir hayat yaşayan ancak Rusça'yı da korumaya özen gösteren mutlu bir ailedir. Aile bir süre sonra Kutais kentine taşınır ve Mayakovski burada 1900 yılı sonunda sonunda Kutais Lisesi'ne gitmeye başlar. Okulda çok başarılıdır, hatta okulun en iyisidir. Bu dönemde kurmaca romanları özellikle de Jules Verne'i çok sever. Öğretmeni onu bir sanatçı olarak kabul edip onunla özel olarak ilgilenmeye, dersler vermeye başlar.
Mayokovski bu dönemde politikaya da ilgi duymaya başlar. 1905 başarısız devrim girişimi sırasında kızkardeşi gizlice Moskova'ya gider ve onu devrim ile tanıştıracak bazı belgeler getirir. Bu sıralarda Kutais de Bolşevik Partisi'nin yeraltı eylemlerinin merkezlerinden biri olmuştur. Bu dönemden sonra şiir ve devrim onun için bölünmez bir bütün haline gelir. Bir süre sonra babası kesik parmağından kaptığı bir enfeksiyon sonucu ölür.
Moskova yılları
Bu ölümden sonra aile Kuatis'den Moskova'ya göçer. Moskova'da bır sure büyük bir yoksulluk içinde yaşarlar. Annesi çalışmaya başlar. Mayakovski ise sosyalist arkadaşlar bulur ve kendini bir sanatçı olarak Moskova’da tanıtmaya çalışır. Tekrar okula başlar. Derslerde felsefe kitapları okumaya, düşünmeye başlar. Marksizm onu büyüler. Sosyalist devrim hayalleri ile yaşamaya başlayan Mayakovski'nin dersleri artık eskisi gibi iyi değildir. Bu dönemde sadece 14 yaşındadır. Annesi anılarında bu dönemi şöyle anlatır.
“ ...Okula gitti ancak zamanının çoğunu derslere vermek yerine propagandaya ayırdı. Daha 14 yaşında idi ancak 19 yaşında biri gibi davranıyordu ve çok ateşli idi. Parti üyeleri onunla görüşmeye geliyor, onunla buluşuyor ve devrim için ondan faydalanıyorlardı. Vlademir adeta yaşlanmıştı. ”
Mayakovski bir olaydan sonra okuldan atılır. Bir çok kez tutuklanır. Bolşevik partisinde propagandacı, örgütçü ve yazıcı olarak faaliyet göstermeye başlayan Mayakovski’nin evi 29 Mart 1908'de polis tarafından basılır ve Mayakovski tekrar tutuklanır. Bu esnada gizli bilgilerin de yazıldığı not defterini yutar. Parti bu dönemden sonra ona daha fazla bağlanır. 15 yaşında bir daha dönemeyeceği evinden polislerce alınır ve bilinmeyen bir yere götürülür. İlk girdiği hücrede 12 ay geçirir. Bu dönemde 3 yıl aradan sonra tekrar kurmaca romanlar okumaya ve yoğun bir şekilde yazmaya başlar. Bu Mayakovski'nin okuduklarından ziyade kendi özgün fikirlerini yazdığı bir dönem olarak tanımlanabilir. Hapis yıllarından sonra bu sefer Moskova Resim ve Heykel Okulu’na kaydolur. Burada özgün ve halktan olan çalışmaları ile diğer öğrencilerden farklılaşır. 1911'de fütürist harekete katılır ve Fütürist Bildiri'ye imzasını koyar. Burjuva göreneklerine meydan okuyan ve sığ kamu beğenisini sarsan edebi ürünler verir.
Öğretmenlerini eski dünyanın temsilcileri olarak görmekte ve devrimle kurulacak yeni dünyaya ilişkin resimler yapmaktadır. Bu çalışmalarının Rus fütürizminin başlangıcı olduğu söylenebilir. Bir zamanlar elden ele dolaşan Puşkin'in şiirlerinin yerini Mayakovski'nin şiirleri almaya başlar. Bu arada polis tekrar Mayakovski'nin peşine düşer. Şair, trajedi adlı oyununu St. Petersburg'da bir parkta sahnelemeye başlar. Bu oyundan sonra ünü iyice yayılır. 1913 kışında Korni Çekovski'de bu oyunu izler ve oyun hakkında yazar. Ona göre bu oyunda bizzat Mayakovski vardır. Oyunda ortada bir adam ve çevresinde değişik kılıklarda onu yok etmeye çalışan bir çok insan vardır. Çekovski, bunun gerçekten bir trajedi olduğunu ve bunun için şairin bir büyük bir ün yapacağını söyler. Gorki'nin eşi Maria ise anılarında Mayakovski hakkında şöyle der:
“ ...1918'de Mayakovski'yi sahnede izledim. Bana göre o eğer bu meslekte ilerlese idi müthiş bir oyuncu olabilirdi. ”
I. Dünya Savaşı ve Ekim Devrimi yılları
1914 yılında I. Dünya Savaşı patlak verir. Mayakovski başlarda oldukça heyecanlıdır ve zafer kazanma duygusu ile başı dönmüştür. Ancak ilk meydan savaşından sonra tanık olduğu şeyler fikirlerini değiştirir. 1915 yılında Pantolonlu Bulut adlı şiir kitabını yazar. Maksim Gorki bu şiirini çok beğenir ve şairle ilgili övgü dolu yazılar yazar. Gorki'nin eşi anılarında Gorki'nin Mayakovski hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getirmiştir:
“ ...Eşim Mayakovski'ye çok önem verirdi. Onun şiirde bir yerlere gelmesini istiyorsu. Çünkü her ikisi de aynı şeyleri düşünüyor ve aynı şeyin peşinde koşuyordu. Onun günün birinde hakkında çok konuşalan biri olacağını çok iyi biliyordu. ”
Mayakovski'ye göre bulut çağdaş sanatın birleştiği bir değerdir. Bunun yanında cehennem şiddet ve bireycilik gibi şeyler de yeni bir anlam kazanmıştır. 1915-1917 yılları arasında Lili Brik ile büyük bir aşk yaşar, yıllarca bu aşkın etkisinde kalır. Mayakovski'nin Moskova'nın fütürist sanatı kabul edeceğine dair en ufak bir şüphesi yoktur. Ona göre devrim onun devrimidir ve devrim gerçekleştiğinde tüm düşleri gerçek olacaktır.
Bu duygularla 1917 Ekim Devrimi'ni çoşkuyla karşılar ve devrimin başlıca sözcülerinden birisi olur. Devrim sonrası çıkan iç savaşta Mayakovski bu sefer sanatını propaganda afişlerinde göstermeye başlar. Artık duvarlarda, direklerde binalarda Mayakovski'nin hazırladığı propaganda afişleri vardır. Ekim devrimi ile Rusya'da fütürizmin gelişmesinin aynı döneme denk gelmesi nedeniyle fütürizm bir tür komünist fütürizm olarak algılanır ve bir araya gelen fütürist sanatçılar halka seslenmeye başlar.
Şair 35 Gazete ve 57 dergide yazı yazmıştır. Dergi ve gazetelerde yazdıkları siyaset ve propaganda koksa da onu diğer köşe yazarlarından ayıran bir çok şey vardır.
Şairin İzvestya'da yayımlanın politik şiirlerini okuyan Lenin şöyle der:
“ ...Mayakovski'nin şiirlerinden pek bir şey anlamıyorum ancak onun meydanlarda savaşacak bir uzman olduğunu hissediyorum. Onun yazdıkları siyasi açıdan belki tartışılabilir. Şiirlerinde çok fazla politik bir şey yok, insanları bir şeye davet eder bir hava yok. Şiiri komünistleri birleştirmeye yetmez. Ama politik bakış açısının doğru olduğuna inancım sonsuz. ”
Lenin Mayakovski'nin dobra dobra konuşmasından fazlası ile hoşlanır ve bu nedenle özellikle propaganda da ondan faydalanmaya çalışır. Mayakovski de Bolşoy Tiyatrosu'nda Vilademir İlyiç Lenin adlı şiirini okur.
Yeni Lef dergisini (1922-1923) yeniden yaşatmaya çalışır (Новый леф, 1927-1928). Kağıdın yetişmediği, basımevlerinin çalışmadığı, savaşın yıprattığı dönemlerde; halkın gazete ve mizah dergileri yerine kullandığı ROSTA (Rusya Telgraf Ajansı) Pencereleri adlı pankartları hazırlar. 1925'te yazdığı bazı taşlamalar yüzünden İngiltere'ye girişi engellenir. ABD'ye dolaylı olarak, Meksika'dan geçerek girer. Aynı yıl yakın dostu Sergey Yesenin Leningrad'da İngiltere Oteli'nde intihar eder. Yesenin, son şiiri; "Elveda dost, elveda"yı damarını açarak, kanıyla yazmıştı. Buna karşılık hemen bir şiir yazıp, okumaya başlar, fakat zamanın devrimcilerinden büyük tepki görür. Bu olaydan tam 5 yıl sonra; 1930'da Lili Brik'i ve ailesini SSCB hükümetine emanet ettiğini belirten bir mektup bırakarak silahla intihar eder. Ölümünden sonra doğduğu köy olan Bağdadi'ye şairin adı verilir.
Eserleri
Şiirleri
* Pantolonlu Bulut * Omurganın Flütü * Lenin Destanı * Yüz Elli Milyon
Oyunları
* Trajedi - Vladimir Mayakovski * Gizemli Güldürü * Tahtakurusu * Banyo * Moskova yanıyor
Kitapları
* Amerika'yı Keşfim
Başlık: Ynt: Vladimir Vladimiroviç Mayakovski
Gönderen: Diyez - Mart 28 2010, 00:29:40
BEN DE ÖYLE
Filo bile sonunda limana döner, tren soluk soluğa koşar gara doğru, Bense ondan daha hızlı koşmaktayım sana -çünkü seviyorum- budur beni çeken, sürükleyip götüren. Cimri şövalyesi Puşkin'in, iner bodrumunu karıştırıp seyretmeye. Ben de, sevgilim döner dolaşır gelirim sana. Taparım, benim için çarpan o yüreğe. Sevinçlisinizdir evinize dönerken. Atarsınız tıraş olurken, yıkanırken, kirini pasını vücudunuzun. Ben de aynı sevinçle dönerim sana- evime dönmüyor muyum sana doğru koşarken? Yeryüzü insanları toprak ananın koynuna dönerler sonunda. Hepimiz döneriz en son yuvaya. Ben de öyle, bir şey var beni sana çeken daha ayrılır ayrılmaz, birbirimizden uzaklaşır uzaklaşmaz.
BİLİRİM GÜCÜNÜ SÖZCÜKLERİN
Bilirim gücünü sözcüklerin, o çınlayan sözcüklerin ben; onların değil, o yığınları coşturan, kendinden geçiren, başka sözcüklerin gücünü, çıkarıp ölüleri topraktan tabutları meşeden adımlarla götürenlerin her zaman.
Gün olur okunmadan, basılmadan atılırlar da sepete, bir çıktıları mı oradan gemi azıya alırlar elbette, gümgüm öterler yüzyıllar boyu, tırmanıp gelen trenlerdir öpüp yalamağa nasır tutmuş ellerini şiirin bir bir.
Bilirim gücünü sözcüklerin. Esip geçmiş de bir rüzgâr bir halayın topraklarına düşmüş taçyapraklarıdır bunlar. İnsandır bütün ruhu, dudakları ve bütün iskeletiyle.
DİNLEYİN!..
Dinleyin ! Bu yıldızları böyle her gece niçin yakarlar ? Herhalde birisine gerekli diye? Herhalde yanmalarını isteyen birisi var? Ve herhalde birisi bu balgam parçalarını inci diye sayıklar? Ve zorlayıp bir öğle vakti kalkan toz borasını Tanrı katına varır geç kalmak korkusu yüreğinde yalvarır
öper Tanrı' nın elini merhamet dilenerek ağlar - anlatır kendisine niçin bir yıldız gerektiğini - bu azaba yıldızsız katlanamayacağını Ve sonra o birisi gezdirir boğuntusunu diyar diyar sakin gözükmeğe çalışarak: "Şimdi daha iyisin değil mi?" diye sorar yoluna ilk çıkana "Korkmuyorsun artık değil mi?" Dinleyin! Yaktıklarına göre bu yıldızları böyle her gece Birisinin işine yaramaları şart öyle değil mi ve şart olsa gerek gene her gece hiç olmazsa bir yıldızın yanıp sönmesi..
Başlık: Ynt: Vladimir Vladimiroviç Mayakovski
Gönderen: Diyez - Mart 28 2010, 00:35:12
İMAN
İstediğiniz kadar uzatın bekleyişi gördüğüm şey öylesine berrak ve bu berraklık bir masal gibi öylesine bırakmıyor ki beni şu uyağı koyunca çok daha güzel bir hayata tırmanacağım ikinci dize uyunca. En basit bir soruya bile ihtiyacı yok artık: Tüm ayrıntılarıyla görüyorum işte nağme nağme yükseliyor taş taş üstünde yükselir gibi ve ne bir pislik ne de bir toz zerresi tüm hatlarıyla görüyorum yükseliyor pırıl pırıl yüzyıllardan katlarıyla insanları diriltme atölyesi...
İşte geniş alınlı kimyager deneylerin kırışıklığı çehresinde. Kitaptan - "Bütün Dünya'dır adı kitabın- şöyle bir sayfa açıyor: Yirminci Yüzyıl... "Kimi diriltsek acaba?... Mayakovski'yi?... Yok canım! Yeni baştan yaşatmaya değmez o şair... Daha güzel daha değerli daha iyi birini arayalım..." Ve nasıl haykırıyorum bilseniz nasıl haykırıyorum avazım çıktığı kadar buradan Bitirmek üzere olduğum şu sayfadan: "Boşuna karıştırma ilerki sayfaları! Dirilmeyi hakkeden sadece ben varım!"
KİTLELER ANLAMIYOR
Yazarla okurun arasında aracılar durur, ve aracının zevki en ortalamadır.
Aracılar ordusunun bu ortalama zevkinden hem eleştiri hem düzelti binlercedir.
Sen ne dersen de Aracı gene bildiğini okur:
"Ben başka bir insanım. Nadson'un şiirlerini şimdiki gibi anımsıyorum... İşçiler kısa dizeleri sevmiyor. Ama Aseyev aracılara hâlâ sövüyor. Ya noktalama imleri? Bir nokta sanki bir ben. Siz nokta ekerek şiirleri süslüyorsunuz. Yoldaş Mayakovski, yambla yazsaydınız, size her dize için yirmi kuruş fazla öderdim."
Eleştirmen on milyonların bu iki temsilcisinin yanından geçerken duygulandı.
Hiç bir ayrıcalıkları yoktur et ve kemik... İnsan insandır!
Ama akşam oturup çay içerken övünür durur:
"Ben bu işçi sınıfını iyi tanırım. Suskunluğunun nedenini bilir ruhunu okurum. Ne bozulur, ne umutsuzluğa düşer. Böyle bir sınıftan kim okunabilir? Yalnızca Gogol, yalnızca klasikler.
Köylüler mi? onlar da aynı, hiç bir ayrımı yok. Şimdiki gibi anımsıyorum. İlkyazdı, yazlıktaydı..."
Bizdeki yazarların böyle boşboğazları kitlelerin sık sık beynini bulandırıyor. Ve devrim öncesinin
söz fırça ve keski sanatının
bir sürü örnekleri dolaşıp duruyor ve aydın yetenekler kitlelere akıyor.
Düşler, güller ve gitar sesleri.
Ben korkudan benzi uçmuş yazarlardan yoksul şiirlerinden yakınmayı artık bırakmalarını rica ediyorum.
O böyle birkaç bayatlamış masalı, saatlerce anlatır açıklar, bu umutsuz aydın her şeyde bir kusur bulur:
"İşçiler ve köylüler sizi anlamıyorlar" der.
Yazar suçlu suçlu boynunu büker.
Ama bu en etkili eleştirmen köylüyü ilk kez savaştan önce, yazlıkta et alırken gördü.
İşçileriyse, bundan daha az.
İkisini birlikte bir su baskınında tesadüfen gördü.
Bir köprüden çevreye, taşan sulara, yüzen buzlara bakıyorlardı.
Çünkü yönetici sınıf artık sanattan da en az sizin kadar anlıyor Sen kitlelere yüksek kültürü götür!
Böylesini ve benzerlerini.
Size de, bana da, köylülere de, işçilere de
iyi kitap gerekli, çünkü iyi kitap anlaşılır.
LİLİ'CİĞİM
(Mektup yerine)
Tütün dumanı kemiriyor havayı. Oda Kruçyonıh'ın Cehennem' inden bir bölüm gibi. Anımsıyor musun İlk kez ardında bu pencerenin tutkudan çıldırmışçasına okşamıştım ellerini. Şimdi oturuyorsun aynı yerde, yüreğin demirden bir kılıf içinde. Ve yarın paralayan sözlerle kovacaksın belki beni Ve loş antrede uzun süre titreyişlerle sarsılan bir kol bulamayacak ceketteki yerini. Çıkacağım, ezilmiş. Fırlatacağım vücudumu sokağa. Yabanıl çılgın umutsuzlukla paramparça. Hayır gerek yok buna, sevgilim, biriciğim, gel vedalaşalım şimdiden. Ağır bir gülle gibi aşkım nereye kaçarsan kaç asılıdır sana nasıl olsa. Bırak son bir haykırışla uluyayım horlanmışlığın acı yankısını. Çalışmaktan anası ağladığında öküzün gider salar kendini soğuk sulara. Aşkından başka deniz yok bana, ve gözyaşları da bir erinç koparamıyor ondan. Yorgun fil sessizliği aradığında yatar kızgın kumlara saltanatla. Aşkından başka güneş yok bana. Ve bilmiyorum bile neredesin şimdi ve kiminle. Eğer bir başka şair olsaydı böylesine üzdüğün, onarırdı acısını parayla ve ünle. Fakat sevinç vermiyor bana hiçbir çınıltı senin sevgili adının çınıltısından başka. Atmayacağım bir boşluğa kendimi, zehir içmeyeceğim. Ve dayayıp şakağıma namluyu çekmeyeceğim tetiği. Ağzı hiçbir bıçağın bakışların kadar senin kesemez beni. Yarın unutacaksın seni taçlandırdığımı, ve yakıp tükettiğimi çiçeklenmiş bir ruhu aşkla. Ve uçarı günlerin fırtınalı karnavalı dağıtacak sayfalarını kitaplarımın. Sözlerimin kurumuş yaprakları mı durduracak seni çırpınan soluğuyla. Bırak hiç değilse son bir sevgi dalgası sereyim beni bırakıp giden adımlarının altına.
OMURGANIN KAVALI
Dumanlar içinde mavi olmayı unutan gökyüzü, paçavralar giyinmiş sığıntı gibi bulutlar, son aşkımla tutuşacaksınız bütün! Sevinç çığlıklarımla bastıracağım ordular gürültünüzü! Siz ki bir yuvanın sıcaklığını unutmuşsunuz, dinleyin ! Ve çıkın artık siperlerden: bitirmeseniz de olur savaşı.. Ne en korkunç dövüşlerin, ne de kan tüten yaraların en derini solduramaz aşk sözlerini! Bilmez olur muyum hiç sevgili Almanlar! Dudaklarınızın ucunda hep Goethe'nin Gretchen'i var... Ama o, yüzyıllardır sayıkladığınız tombul pembe tenli kız, neme gerek benim! Seni söylüyorum türkülerimde şimdi ben, makyajlı kızıl saçlı sevgilim! Bu kasatura uçları gibi sivri günlerden, yaşadığımız, yüzyılların sakalı ağardığında kalacak olan sensin yalnız! Bir de ben... o kentten bu kente... senin ardında! Londra'nın kalın sisinde yitirsem seni, alev dudaklarıyla gece lambalarının gene de uzanır öperim.. ............................................ Dalgın ve hüzünlü, köprüden geçsen: "Aşağısı da güzel" diye düşünerek, "Ve ölmek de belki güzeldir !" diyerek, bil ki benim köprünün altında akan, benim la Seine, benim çağıran seni çürümüş dişlerini göstererek.. ............................................... Güçlüyüm ben, gerekliyim çünkü onlara. "Sıran geldi!" deseler günün birinde, savaşa itseler beni, vurulsam: Kan değil adın fışkırır yırtık dudaklarımdan.. İster taç giydirsinler, ister - se Sainte - Hélène 'e sürsünler: Hayat fırtınalarının dalgalarını gene de ben mühürlerim! Ellerim kelepçelidir evet ama evrenin tahtıdır yerim! Siz ürkek çocukları hüznün, ve siz gökyüzünün mavi olduğunu unutanlar! Dinleyin artık susun da! Belki de son aşkıdır bu gökyüzünün: onulmaz yarası kanar da kanar veremli ciğerlerimin dokusunda.
PANTOLONLU BULUT'DAN
PANTOLONLU BULUT'dan (Giriş)
Pelteleşmiş beyninizde kirden parlayan bir kanepede yan gelip yatan semiz bir uşak gibi
hayal kuran düşüncenizi, kanlı bir yürek parçasıyla tedirgin edeceğim, dalga geçeceğim, geberesiye küstah ve zehir dilli.
Tek bir ak saç yok ruhumda, yaşlılığın çıtkırıldımlığı yok onda! Dünyayı bozguna uğratarak sesimin gücüyle yürüyorum - yakışıklı, yirmi iki yaşında.
Çıtkırıldımlar! Kemana yatırırsınız aşkı siz. Kabalar, onu trampete yükler. Fakat, tersyüz edebilir misiniz, kendinizi benim gibi, Öyle ki, dudaklar kalsın ortada, salt dudaklar!
Çık da gel konuk odasından gel de bir adam tanı, kibirli, patiskadan ve melek soylu memur karısı.
Sen ki dudaklar çevirirsin aynı kayıtsızlıkla, bir aşçı kadın nasıl çevirirse yemek kitabının sayfalarını...
İster misiniz ten kudurtsun beni,
- ve gök gibi, renk değiştirerek ansızın - ister misiniz öylesine yumuşayım, sevecen olayım ki öylesine hani, erkek değil de, pantolonlu bir bulut desinler bu!
İnanmıyorum çiçekli Nice diye bir yerin var olduğuna! Benimle göklere çıkarılacaktır yeniden hastane gibi bayatlamış erkekler, ve atasözleri gibi yıpranmış kadınlar da...
SON MEKTUP
(Şairin cesedinin yanında bulunmuştur)
Hepinize!.. İşte ölüyorum. Kimseyi suçlamayın bundan ötürü. Hele dedi- kodudan, unutmayın ki, merhum nefret ederdi. Anacığım, kardeşlerim, yoldaşlarım! Bağışlayın beni. İş değil bu, biliyorum (kimseye de öğütlemem),ama benim için başka bir çı- kar yol kalmamıştı. Lili, beni sev. Hükümet Yoldaş! Ailem : Lili Brik, anam, kız kardeşlerim ve Veronika Vitoldovna Polonkaya' dan ibarettir. Yaşamlarını sağlar- san, ne mutlu bana.. Bitmemiş şiirleri Brik'lere verin, ne lâzımsa onlar yapar. "Bir varmış bir yokmuş" derler hani : Aşkın küçük sandalı hayat ırmağının akıntısına kafa tutabilir mi! Dayanamayıp parçalandı işte sonunda... Acıları mutsuzlukları karşılıklı haksızlıkları h a t ı r l a m a y a b i l e d e ğ m e z : Ödeşmiş durumdayız kahpe felekle. Ve sizler mutlu olun yeter.